Fillerin Modern Evrimi: Filler 80 Yıldır, Giderek Dişsiz Olacak Şekilde Evrimleşiyorlar!
Fillerin Dişlerini Yitirmeye Başlama Nedeni İnsanlar Tarafından Avlanma!
Filler, o ikonik dişlerini kalıcı olarak yitiriyorlar ve sebebi biziz. Evet, son asır içindeki yasadışı fildişi kaçakçılığı nedeniyle filler, dişsiz olacak biçimde evrimleşmeye başladılar. Eskiden (1930'larda ve öncesinde) dişsizlik fil popülasyonlarının sadece %1-2'sinde görülürken, artık Çin'deki fillerin neredeyse yarısı diş üretemeyen bireylerden oluşmaktadır. Bazı fil popülasyonlarında dişsiz doğum oranları %98'lere ulaşmış haldedir. Bunun ne kadar acı olduğunu, kelimelerle ifade etmemiz çok zordur.
Ancak ara ara sosyal medyada gündeme gelen bu konu, birçok soruyu da beraberinde getirmektedir: Evrim nasıl olur da 80-90 yıl kadar kısa bir sürede yaşanabilir? Fillerin dişlerini kaybetmesi gerçekten evrim mi, yoksa sadece bir adaptasyon mu? Filler, dişlerini kaybetmenin avantajını bildiği için mi dişsiz yavrular doğuruyorlar? Dişler, sürekli kesildikleri için mi köreliyor ve eğer öyleyse, neden sünnetli çocuklar doğmuyor? Bu yazıda, tüm bu sorularınızın ve daha fazlasının yanıtlarını bulacaksınız.
Evrim, Gözleyemeyeceğimiz Kadar Yavaş mı?
Evrimin gözleyemeyeceğimiz kadar yavaş yaşandığı fikri oldukça yaygındır. Bu fikir, kısmen haklıdır; çünkü evet, ömrümüz, geyik büyüklüğündeki bir hayvanın soy hattının bir balina büyüklüğünde bir canlıya evrimleştiğini görmek için yeterli değildir. Çünkü bu olay, 25-30 milyon yıl civarı sürmüştür ve biz, sadece 80 yılda ölmekteyiz. Bırakın 80 yılı, 800 yıl bile yaşasaydık tek hücreli bir canlının ayaklanıp koşmaya başladığını göremezdik (ama çok daha kısa bir süre diliminde tek hücrelilerin çok hücrelilere evrimini görebiliriz). Çünkü 800 yıl bile, evrimsel süreç için bir hiçtir. Hatta bireysel ömrümüzü, tür olarak bile sadece 300.000 yıldır varız.
Ancak buna yapacak hiçbir şey yoktur: Evren'deki olaylar, bizim zaman skalamıza göre yaşanmıyor ve yaşanmak zorunda da değildir. Ama fosillere, genlere, fizyolojiye, anatomiye ve diğer veri hatlarına bakarak, bu uzun zaman dilimlerinde olan biteni keşfedebiliyoruz. Tıpkı astronomide, jeolojide, kozmolojide, iklimbilimde ve uzun zaman dilimlerinde olup bitenleri araştıran diğer tüm bilim dallarında olduğu gibi...
Örneğin kıta hareketlerini ömrümüz boyunca hissedemiyor olmamız, jeolojik değişimlerin yaşanmadığı anlamına gelmez. İklim değişimlerini hissedemiyor olmamız, Küresel Isınma'nın olmadığı anlamına gelmez. Aynı şekilde, canlıların büyük değişimlerini gözlerimiz önünde göremiyor olmamız, evrimin olmadığı, türlerin yeni türlere evrimleşmediği anlamına gelmez. Çünkü kayaların kırılmaları, volkanik faaliyetler, depremler ve daha nice unsur bize jeolojik değişimleri geçmişini bir kitap gibi gösterir. Kayaların oksidizasyonu, bitki örtüsündeki değişimler, atmosferik gazların kayaçlarda bıraktıkları izler, iklim değişimlerinin geçmişini bir kitap gibi gösterir. Aynı şekilde, genler, fosiller, paleoekolojik izler evrimin gerçekleştiğini bize kitap gibi gösterir.
Ama evrimi, hatta ve hatta makroevrimi, yani gözlenebilir fiziksel özelliklerin evrimini görmek için illâ milyonlarca yıl beklemek gerekmez. Doğru koşulların sağlandığı özel durumları yakalamak yeterlidir. Bunun bir örneğini astronomide de görmekteyiz: Bir yıldızın baştan sona oluşumunun tüm basamaklarını gözleyemiyoruz; bu, on milyonlarca yılımızı alırdı. Ama oluşum sürecinin farklı evrelerinde bulunan, benzer yıldızlara bakarak ve astrofizik gibi diğer veri hatlarını kullanarak, yıldız evriminin eksiksiz bir tablosunu çıkarabiliriz. Makroevrimi gözlemek için de evrimin farklı evrelerini yansıtan türlere bakmamız yeterlidir. Memeli evrimindeki büyük geçişleri net bir şekilde gösteren ornitorenkler bunun bir örneğidir.
Kimi zaman insanlar, birkaç mutasyonun popülasyon içerisindeki sıklığının değişmesinin, bir türün yeni bir tür oluşturması anlamına gelmeyeceğini söylerler. Bu konuda tamamen hatalıdırlar. Zira jeolojide, iklimde, fizikte ve evrimsel biyolojide, süreklilik ilkesi (jeolojide buna "üniformateryanizm" denir) vardır. Bu kuralı genel olarak şöyle örnekleyebiliriz: Nehirler, 3 milyar yıl önce de vadiler ve yarıklar açıyordu. İklimsel olaylar 3 milyar yıl önce de yaşanıyordu. Tüm cisimler, 3 milyar yıl önce de havada serbest bırakıldıklarında yeryüzüne doğru düşüyorlardı. Bunlar, zamana bağlı olarak değişen yasalar değildir. Aynı şekilde seçilim, 3 milyar yıl önce de etki ediyordu ve bugüne kadar da etkisini sürdürdü. Dolayısıyla bugünkü birikimler, söz konusu zaman aralıklarında değerlendirildiklerinde, bir tür o kadar değişir ki, artık atasal tür ile aynı kategoriye koymanız imkansızdır. İşte bu, makroevrimdir. Bununla ilgili örnekleri buradaki yazımızdan daha net bir şekilde öğrenebilirsiniz.
Fil Dişlerinin Hızlı Evrimi ve İnsan Etkisi
Bunun en ilginç örneklerinden birisini, fillerde ve dişlerinde görüyoruz. Filler, insanların onlardan çaldığı "tusk" denen büyük dişlerine muhtaçtırlar. Bu dişler, insanların ağzınızdaki üst kesici dişlerin, yani ön tarafta yer alan 4 dişin dışta kalan ikisinin kontrolsüz büyümesiyle evrimleşmiştir.
Filler, bu dişlerini kullanarak toprağı kazarlar, cisimleri kaldırırlar, besin toplarlar, ağaç gövdelerini soyup yerler ve kendilerini savunurlar. Erkeklerde bu dişler daha iridir; dişilerde ise daha ufaktır; ancak her ikisinde de vardır. Yani bu dişler işlevsiz değildir; dolayısıyla fillerin son dönemdeki dişsizlik evrimi, doğal nedenlerden kaynaklanmamaktadır.
Filleri Müthiş Bir Hızla Yok Ediyoruz!
Erkeklerin dişsizliği daha ölümcül olduğu için, doğada dişsiz doğumlar genelde dişi fillerde görülür. Bu sebeple doğadaki erkek fillerin neredeyse hiçbiri dişsiz doğmaz; dişsizler çok kolay bir şekilde elenir. Dolayısıyla yapılan incelemeler, 1930'lu yıllarda doğada bulunan fillerin sadece %1-2 gibi ufacık bir kısmının dişsiz olduğunu göstermekteydi.[1] Bu dişsizliğin önemli bir bölümü, dişi fillerde görülmekteydi. Ama genel olarak bu %1-2 gibi ufak yüzdelik dilim, doğal fil popülasyonları için önemsenmeyecek kadar küçük bir varyasyondan ibaretti (bu dezavantajlı bireylerin popülasyonda neden halen var olduğunu buradaki makalemizden okuyabilirsiniz).
Fakat insan, zalimdir ve biz insanlar, filleri müthiş bir hızla yok ediyoruz: Örneğin siz bu yazının sonuna gelene kadar, en az 1, muhtemelen 2 fil daha katledilmiş olacak.[2] Her yıl tüm fil popülasyonunun %3'ünü katlediyoruz.[3] Filler, ekosistem mühendisleri oldukları için, yani kendi yaşam alanlarını dönüştürürken diğer türlere yaşam alanları yarattıkları için, kilit türler olarak görülürler. Yok olmaları halinde, belli ekosistemler zincirleme olarak çökecektir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
İşte bu yok oluşta, tarım alanlarımızın onların yaşam alanlarını yok etmesinin etkisi epey büyüktür. Hem onları göçe zorlayıp ölüme terk etmekteyiz, hem de filler yiyecek bulmak için tarlaları talan edebilirler ve çiftçiler de bu "zararlı"ları vurup öldürürler.[4] Ama daha önemli sorun, takı ve süs eşyası üretimi için kaçak fildişi avcılığı yapılıyor olmasıdır.[5] Özellikle Doğu Asya'daki fildişi takı ve süs eşyaları zenginlik ve iyi şans sembolü olarak görülmektedir. Ayrıca fildişleri, güya kimseye zararı olmayan "alternatif tıp" saçmalıklarında da kullanılmaktadır.[6][7]
Yani fillerin dişleri, bizi özellikle cezbetmektedir. Normalde birçok hayvana zulmediyoruz; ancak fillere yaptığımız kadar uzun, kapsamlı, vahşi ve sürekli olan bir zulme rastlamak oldukça zordur. Ve bu, evrimi tetiklemiştir! Hem de müthiş bir hızla!
Fil Evriminde Korkutucu Dönüşüm: Filler, Dişsizleşiyor!
Beijing Normal Üniversitesi'nden Prof. Dr. Zhang Li, 1999 yılından beri Xishuangbanna'daki Asya filleri ile çalışıyor ve o yıldan bu yana bölgedeki filler arasında dişsiz doğumların hızla arttığına dikkat çekmişti. ancak çalışmaları akademik olarak sınanmadığı için, 2005 yılında konuyla ilgili çıkan haberler, şüpheyle karşılanmıştı.[8]
O zamandan beri işler fazlasıyla değişti. Filler arası dişsizliğin evrimi, Çin'in diğer yerlerinde de görülüyor: Normalde Çin'deki Asya fili popülasyonunun %2-5'i arasında dişsizliğe neden olan gen kombinasyonları görülürken, yakın geçmişte bu oran %5-10 düzeylerine çıktı ve artmaya devam ediyor.[9], [10]
Bunun üzerine yapılan araştırmalarda, Dr. Jane Macartney, baş döndürücü bir sonuca ulaştı: Dişsiz doğmak, fillerin hayatta kalma şansını arttırıyordu! Öyle ki, gezegenimizdeki önemli fil rezervlerinden olan Zambiya'daki Kuzey Luangwa Ulusal Parkı'nda görev alan Amerikalı zoologlar Mark Owens ve Delia Owens, fillerin artık %38'i gibi devasa bir miktarının dişsiz doğduğunu ortaya koydular.[11] Çünkü dişleri olan filler, insanlar tarafından avlanıyordu ve bu sırada kaybedilen sadece dişler değil, yaşam da oluyordu. Ancak bir fil dişsiz doğarsa, çiftleşmek ve savunma konusunda ne kadar dezavantajlı olursa olsun, insanların zulmüne kıyasla bu dezavantaj önemsiz kalıyordu! BBC'nin yaptığı haberde şöyle yazıyor:[11]
Avcılar tarafından uygulanan müthiş seçilim baskısı, fillerin hayatta kalması konusunda evrimsel bir tepkiyi tetiklemiştir ve bu sebeple dişsiz doğumların sayısı artmaktadır.
Benzer çalışmalar, tekrar tekrar benzer sonuçlar verdi: Zambiya'nın doğusundaki Güney Luangwa Ulusal Parkı ve komşusu olan Lupande Av Denetim Alanı'ndaki dişi filler arasında dişsizlik, seçici fildişi avcılığı nedeniyle 1969'da %10.5 iken, 1989'da %38.2 düzeyine çıkmıştı (1989'da bölgeye göç eden iri dişli filler sayesinde bu oran 1993'te %28.7'ye geriledi).[10]
Uganda'da bulunan Kraliçe Elizabeth Ulusal Parkı'nda yapılan bir diğer araştırma da, bu sonucu doğruladı ve daha fazla bilgi verdi: Aynı şekilde, bu parktaki dişilerin %15'i, erkeklerin %9'unda dişsiz doğumlar görülmeye başlanmıştı. Bu artış, inanılmaz fazladır!
Bununla da kalmadı: Zhang Li tarafından yapılan 3. bir araştırmadaysa, Çin'de bulunan Asya fillerinin erkeklerinde de aynı durum görülmüştür! Son olarak, 4. bir araştırmada Port Elizabeth Üniversitesinden Dr. Anna M. Whitehouse, Güney Afrika'daki Addo Fil Ulusal Parkı'ndaki dişi filler arası dişsizlik oranın %98'e ulaştığını yayınlamıştır.[12] Yani buradaki dişi fillerin neredeyse tamamı dişsiz doğmaktadır! Bir düşünün: 2 metrelik dişleriyle karakterize bu hayvanlarda, "fildişine sahip olmak" anormal bir durum haline gelmiştir! Evrim, baş döndürücü bir hızla filleri değiştirmektedir.
Filler Neden Dişsiz Olacak Şekilde Evrimleşiyor?
Filler Dişlerini Bilerek mi Kaybediyor?
Peki bu nasıl oluyor? Filler bu dişleri kaybetmeleri gerektiğini biliyorlar da mı yitiriyorlar? Elbette hayır. Evrim, bilme veya istemeyle olmaz. Elmalar, bilerek veya isteyerek mi düşüyorlar? Hayır. Evrimsel değişim de aynen böyledir. Evrim, bir doğa yasasıdır ve tüm canlılar (hatta teknik olarak, "evrimin kriterlerini sağlayan her nesne grubu"), bu yasaya uymak zorundadır.
Evrim, büyük oranda pasif bir süreçtir. Türün şahsi istek ve ihtiyaçlarından bağımsızdır. Ancak aynı zamanda evrim, belli bir çevrede hayatta kalmak için "ihtiyaç duyulan şeyler" sonucunda tetiklenen bir süreç olduğu için, ister istemez evrimin ürünleri de o canlının "ihtiyacı olan şeyleri ortaya çıkarması" şeklinde sonuçlanmaktadır.
Örneğin bu örnekte filler avantajlı olmak için dişlerini kaybetmek zorundadır. Ancak bu kaybediş, fillerin isteğiyle gerçekleşmemektedir. Başlangıçta ve hatta süreç boyunca popülasyon içerisinde dişli de, dişsiz de çok fazla sayıda birey vardır. Ayrıca diş uzunluğu konusunda da farklar vardır: Kimi daha uzun dişlere sahiptir, kimi daha kısa dişlere sahiptir, birazında dişler hiç yoktur.
İşte bu ve fillerin diğer özelliklerini etkileyen doğal çeşitlik, durmadan ve rastgele bir şekilde yaratılmaktadır. Yeni yaratılan çeşitliliğin bir kısmı fillere zarar verdiği için direkt olarak elenir ve kaybolur. Dolayısıyla zararlı mutasyonların evrimsel etkisi çok kısıtlı olmaktadır. Ne var ki çoğu varyant, fayda veya zarara neden olmamaktadır ve o nedenle popülasyonda rastgele var olmaya devam edebilmektedir.
Ama yoğun avcı baskısı altında, bu çeşitlilik içindeki avantajlı özellikler, örneğin elimizdeki örnekte dişsizler, en kolay hayatta kalıp en çok ürerler. Dişli olanlarsa sürekli olarak av olup ölürler. Ne dişli olanları ölmeyi "isteyerek" ve "bilerek" seçmektedir; ne de hayatta kalanlar "dişsiz olmanın ihtiyaçları olan şey olduğunu bildikleri için" hayatta kalıp daha kolay üremektedirler. Ortamda "insan" adı verilen avcının varlığı, bu evrimsel değişimi (ki bu değişimi tetikleyen unsura "çevre baskısı" veya "seçilim baskısı" adını veriyoruz) kaçınılmaz olarak doğurmaktadır.
Çünkü avcılar, en çok para elde edecekleri en uzun dişlileri seçerler ve onları katlederler, enerjilerini ona harcarlar. Yani dişleri oluşturan genlerinde mutasyonlardan ötürü bu dişlerin gelişmediği bireyler, insanların hedefinde değildir. Bunlar, normalde "sakat filler" veya "anormal filler" olarak kabul edilebilecek olmalarına rağmen, filler için "ölümcül bir hastalık" olan insanlara karşı müthiş bir avantaj sağlamaktadır.
Evrim, Bilerek veya İsteyerek Olmaz!
Uzun lafın kısası; istekler, tercihler, dilekler evrimde rol oynamaz. Ancak evrimsel süreçte hayatta kalanlar, "ihtiyaç duyulan özelliklere daha fazla sahip olanlar" olduğu için, ister istemez evrim de bu yönde işlemektedir. Bu değişim, bilinçli bir değişim değildir.
Ne yazık ki insanların öldürdükleri filler, çoğu zaman daha üreme şansı bulamamış filler olmaktadır; çünkü fildişleri genelde ergenlikle birlikte maksimum uzunluğuna ulaşmaktadır.[6] Dişsizler, dişlilere göre daha çok ürediklerinde, gelecek nesil de ebeveynlerinden kısa dişlere neden olan bu gen kopyalarını miras alır. Bu sayede hayatta çok daha kolay kalabilmekte ve kendileri gibi dişsiz ve dolayısıyla hayatta olan fillerle çiftleşip, yine dişsiz yavrular doğurabilmektedirler. Öte yandan dişli filler, hızla katledilmekte ve daha üreme çağına bile gelemeden yok edilmektedirler. Böylece filler, zaten az sayıda kalmış olmaları bir yana dursun, dişsiz fillere doğru hızla evrimleşmektedir. Bu döngü her nesilde devam ettiğinde, nihayetinde dişsiz olmak popülasyon normali haline gelir.
Yoksa filler, elbette bilerek dişsiz yavrular vermezler. Benzer şekilde mutasyonlar, "Hah şimdi bizim sıramız, dişsizlik mutasyonu olsun." diyerek meydana gelmezler. Hiçbir canlı bilerek veya isteyerek evrimleşmez. Popülasyon içinde bir çeşitlilik vardır ve çevre değiştikçe, bunun bir kısmı avantajlı olabilir ve bunlar seçilir. Tür de o yönde evrimleşir.
Dişsizliğin Evriminin Genetik Mekanizması
Science dergisinde yayınlanan ve yayınlanması sonrası sosyal medyada hızlı fil evrimini yeniden gündeme getiren "Fildişi Kaçakçılığı ve Afrika Fillerinde Dişsizliğin Hızlı Evrimi" başlıklı bir makale, bu evrimin genetik mekanizmalarından birini tespit etmeyi başarmıştır.[7]
Bu makalede araştırmacılar, 1977-92 yılları arası Mozambik İç Savaşı sırasında kontrolsüz bir şekilde artan fildişi avcılığının filleri nasıl etkilediğini incelediler ve bu 15 yıllık dilimde, dişsiz fil oranının %18.5'ten %50.9 seviyesine fırladığını buldular. Çalışmaya göre dişsiz yavrular vermek, gerçekten de fillerin hayatta kalma şansını artırıyordu.
Araştırmacılar, bu hızlı evrimin başrolünde 2 gen olduğunu buldular: AMELX ve MEP1a. Yukarıdaki grafikte görebileceğiniz gibi, her iki gen de bir filin "tusk" adlı iri dişlerinin farklı kısımlarının gelişimini etkilemektedir. Tesadüfe bakın ki AMELX geni, insanlarda da 4 azı dişinden dıştaki ikisinin büyümesini kontrol eder ve bu gen silinecek olursa, kadınlarda kesici dişler hiç gelişmez.[13], [14] Erkeklerde ise bu genin HCCS isimli komşu bir genle bir arada silinmesi, ölüme neden olur.[15]
Dişi Fillerde Dişsizlik Neden Daha Hızlı Evrimleşiyor?
İşte dişi fillerde dişsizliğin, erkek fillerden daha hızlı evrimleşmesinin nedeni de budur: Erkek filler bu genetik mekanizma yoluyla dişsizliği kalıtamazlar bile, çünkü daha doğamadan ölürler. Dolayısıyla erkekler üzerindeki seçilim baskısı, dengelenebilir türden değildir ve bu şiddette devam ederse, soy tükenmesine neden olacaktır.
Tabii ki araştırmacıların da söylediği gibi, farklı popülasyonlarda farklı genetik mekanizmalar erkeklerde de diş küçülmesine neden oluyor olabilir. Bu çalışmada araştırmacılar; spesifik bir coğrafyadaki, spesifik bir dönemdeki, spesifik bir popülasyonun dişsizlik evrimini sağlayan mekanizmayı çalışmışlardır. Bu mekanizmanın tüm fil popülasyonlarına genellenebilirliği, araştırılması gereken bir konudur.
Fillerde Dişsizliğin Evrimiyle İlgili Sık Sorulan Sorular
Bu kadar bariz ve iyi çalışılmış bir örneği ilk defa duyan kişiler, daha önceden evrime dair sahip oldukları önyargılar veya hatalı/eksik bilgiler nedeniyle birçok soru işaretiyle yüzleşmektedir. Bu kısımda, bu soru işaretlerini gidereceğiz.
Bu Gerçekten Evrim mi? "Sadece Bir Adaptasyon" Değil mi?
Herhangi bir evrimsel değişim örneği verildiğinde gelen en klişe ve yaygın tepki, "Fillerin dişlerini yitirmesi gibi değişimler evrim değil efendim, sadece bir adaptasyon!" veya "İyi de bu doğal seçilim, evrim değil ki?" tarzı bir sorudur. Böyle bir düşünce yapısı, evrime dair sağlam fikirlerin zihinde henüz yer etmemiş olduğu anlamına gelmektedir.
Öncelikle doğada "sadece adaptasyon" diye bir şey bulunmamaktadır. Adaptasyon, zaten tanım gereği doğal seçilim yoluyla evrim demektir. Eğer bir şey adaptasyon ise, evrim olmak zorundadır. İkincisi; doğal Seçilim, evrimin mekanizmalarından bir tanesidir. Hem de, oldukça güçlü bir tanesidir. Birçok sefer "evrimin itici motoru" olarak kabul edilir. Doğada Doğal Seçilim olup da, evrimin olmadığı tek bir tane örnek bile yoktur. Doğal Seçilim olduğu anda, evrim de var demektir. Zaten evrimi doğuran faktörlerin başında doğal seçilim gelmektedir. Bir şey doğal (veya yapay) olarak seçiliyorsa, o tür evrimleşmek zorundadır. Bu ikisini birbirinden ayırmak imkansızdır. Bu durum, evrimsel analiz ve popülasyon genetiğinin kalbinde yer alan Hardy-Weinberg İlkesi'yle sabittir. Doğal Seçilim olduğu anda, evrim var olmak zorundadır. Evrimin mekanizmalarını tam olarak anlamak ve kafanızda oturtmak için Evrim Ağacı olarak çıkardığımız kitabımızı önemle tavsiye ederiz.
Buradaki asıl iddia, "Madem filler evrimleşiyor, o zaman kuş olup uçsunlar da görelim." gibi bilim dışı ve oldukça bir hayaldir. Evrim için illâ fillerin kuşlara dönüşmesi gerekmez; yukarıda da örneklerini verdiğimiz gibi, fosiller ve genler 60 milyon yıllık fil evrimini zaten net bir şekilde göstermektedir. Bu konuda ek bir kanıta ihtiyaç bulunmamaktadır.
Ama burada can alıcı soru şudur: Fil dediğimizde aklımıza gelen bir canlı vardır ve her seferinde, o canlının dişleri bulunur (bebek filleri bile ufak dişlerle hayal ederiz). Burada, sadece diş üzerine yapılan bir seçilimden söz ettik ve bunun, sadece 80-90 senede %99 dişlilikten, %2'lere kadar gerilediğini gösterdik. Bu seçilim, boy uzunluğu, şişmanlık, ayak yapısı, burun kısalığı gibi diğer faktörlere de eş zamanlı olarak genişletilseydi ne olacaktı? Hangi özelliğe göre seçersek, o özellikler daha belirgin hale gelecekti!
Peki irice bir kedi boylarında olacak kadar ufacık, kulakları yelpaze gibi olmayan, dişleri bulunmayan, hortumu şu andakinin 20'de 1'i kadar kısa olan, bir köpek gibi rahatça koşup zıplayabilen bir hayvan, artık "fil" demek mümkün olacak mıydı? Elbette hayır!
Doğada da, çevre sürekli değişiyor olduğu için, canlıların farklı özellikleri avantajlar ve dezavantajlar sağlarlar. Buna göre meydana gelen Doğal Seçilim, atasal türlerden yepyeni türler yaratır. Bu yeni türler de, kendilerinden evrimleşen yeni türleri... Bu sürekli, bir Evrim Ağacı şeklinde dallanıp budaklanarak devam eder. İşte evrim, tam olarak budur.
Dolayısıyla mikroevrimden makroevrime kesintisiz bir köprü olduğunu ve doğadaki seçilim baskısı altında çeşitliliğin bir bütün olarak değiştiğini, bu nedenle yepyeni görünümlü türlerin evrimleşmesinin kaçınılmaz bir gerçek olduğunu anlamamız gerekmektedir - ki doğadaki tek hızlı evrim örneği zaten fildişleri değil. Buradaki yazı dizimizde çok daha fazla örnek görebilirsiniz.
Dişsizlerin Sayısının Artması Sadece Dişlilerin Ölümünün Bir Sonucu mu?
Bu ilk duyulduğunda, "İyi de sonuçta popülasyondaki dişliler öldürülüyor, tabii ki dişsizlerin sayısı artacak." gibi bir fikre kapılmak mümkündür. Ancak zaten evrim, popülasyon içi özellik dağılımlarının değişimi demektir. Evrimin resmi tanımı, "Bir canlı popülasyonu içerisindeki gen dağılımlarının (frekanslarının) nesiller içerisindeki değişimi"dir. Eğer genlerin görülme sıklığı (yüzdesi) nesiller içerisinde değişiyorsa, bu evrimdir.
Ancak burada şu sorulmalıdır: "İyi hoş da, dişli olanlar neden öldürülüyor?" Dişler, bir avcı olan insanın hoşuna giden bir karakterdir (bu hoşa gitmenin saçmalığı konumuzla tamamen ilgisizdir). Yani dişlerin varlığı, canlıların ölümü ile ilişkilidir, çünkü fillerin avcıları (bu durumda insanlar), o özellikteki olanları öldürmektedir. Bu tıpkı kaplanların daha hantal olan avları daha kolay yakalaması veya onları gözüne kestirmesi gibidir. Hantal olanlar öldükçe, atik olanların sayısı artar. Onlar daha fazla ürer ve onları "atik" kılan genler de gelecek nesillerde çok daha sık görülür. İşte bu, evrimdir. Aynı şekilde, dişleri olanlar öldükçe, dişsizler avantajlı konumda kalır, daha kolay hayatta kalırlar ve daha çok ürerler. Kendilerini dişsiz kılan genler (ki buna neden olan birçok farklı genetik mutasyon vardır), gelecek nesillerde çok daha sık görülür. Böylece her nesilde dişsiz olanların sayısı artar. Yani burada olan, "öldürülenlerin dişli olmasından ötürü dişsizlerin görece fazlalaşması" değildir. Her nesilde popülasyonun toplam sayısı birebir aynı kalacak olsaydı bile (örneğin 10. nesilde de, 100. nesilde de toplamda 10.000 fil olacak olsaydı bile), dişsizlerin sayısı oransal olarak artacaktı ve artmaktadır. İşte bu, bir özelliğin görülme sıklığının (frekansının) değişimidir. Bu da, evrimin ta kendisidir.
Gerçekten de 1990'larda başlatılan katı koruma kuralları sayesinde fil popülasyonlarının toplam sayısının değişimi, sanılanın aksine o kadar da fazla değildir. Fillerin dişleri nedeniyle en fazla öldürülmeye başladığı son 20-30 senede bile popülasyonlarında kritik bir azalma olmamıştır. Bununla ilgili veriler için aşağıdaki tabloya bakılabilir. Fillerin sayısı artsa bile, dişsizlik oranı azalmaktadır!
Dolayısıyla "Tabii ki dişli filler öldürüldükçe dişsizlerin sayısı göreli olarak artar." açıklaması kabul edilebilir değildir. Böyle bir açıklama, belli büyüklükte bir fil popülasyonu olsaydı ve onlar hiç üremeseydi geçerli olurdu. Ancak filler, nesil atlamakta ve üremektedirler. Yeni doğan fillerin de dişsiz olması, dişlilerin öldürülmesinden kaynaklı göreli artış değil; dişsizlerin daha kolay hayatta kalıp üreyerek kendilerini dişsiz kılan genleri daha fazla gelecek nesillere aktarmasındandır!
İnsanların Fillere Etkisi Yapay Seçilim mi, Doğal Seçilim mi?
Bir diğer nokta, "Bunu insanlar yapıyor, dolayısıyla bu Yapay Seçilim'dir, dolayısıyla evrim olamaz." gibi bir soru işaretidir. Öncelikle, şunu net bir şekilde söylemekte fayda vardır: İnsanların etkisi altında fillerde dişsizliğin evrimi, ilginç bir şekilde, yapay değil de doğal seçilimdir.
Normalde Yapay Seçilim, bir türün diğeri üzerinde belli özellikleri vurgulayıp diğerlerini yok etmek için tercihi olarak yaptığı seçilimdir. Örneğin vahşi kurtlardan köpeklerin evrimi, insanın yapay yollarla en uysal ve ağırbaşlı bireyleri seçip, diğerlerini elemesiyle mümkün olmuştur. Keza günümüzde sofralarımızda yer alan her türlü zirai ürün de, Yapay Seçilim yoluyla olan evrimin bir eseridir. Çoğu besinimiz vahşi doğada o halleriyle bulunan türler değildir. Tavuk veya inek gibi besi hayvanlarının evrimi de bu şekilde, yapay seçilim etkisiyle olmuştur.
Ama insanların filler konusundaki amacı "dişsiz nesiller" üretmek değildir, "dişsiz olanların sayısını arttırmak" gibi bir amaç yoktur. Filleri avlayan avcılar, aslında fillerin dişsiz olmalarını istemezler. Tam tersine, eğer mümkün olsa, daha çok dişli bireyin olmasını isterlerdi. Aslında kaçakçıların aklı (veya sermayeleri) olsa, kendi gelir kaynaklarını riske atmamak adına fil çiftlikleri kurmaları ve daha uzun dişlileri seçmeleri ve onları öldürmeksizin dişlerini almaları gerekirdi. Ancak eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmeye gerek yok: Filler, doğal ortamlarında güzel ve özgürler.
Evrim, hayatta kalma ve üreme mücadelesinin bir sonucudur. Buradaki evrimin nedeni, insanların dişli olan filleri av olarak görmesi ve öldürmesidir. Dişlilik, fillere dezavantaj sağlamaktadır. Yani insanlar, dişsiz olanları çoğaltmak amacıyla, bilinçli bir seçme-eleme uygulamamaktadır. Basitçe, maddi kazanç elde etmek üzere (bir nevi "hayatta kalma güdüsü" ile ilişkilendirilebilir bu) filleri avlamaktadırlar. Bu avlananlar genellikle dişli olanlar olmaktadır. Evrim de, bu av-avcı ilişkisinden doğan Doğal Seçilim'in bir ürünüdür. Yani burada olan Yapay Seçilim değil, Doğal Seçilim'dir.
Diyelim ki insanlar, filleri gerçekten de dişsizleştirmek için, yapay olarak seçiyor olsun: Bu, yine de evrim olurdu! Bir değişimin Yapay Seçilim sonucu olması, onun evrim olmadığı anlamına gelmez. Yapay Seçilim, sıradan bir evrim mekanizmasıdır. Bir şey "yapay" olarak da olsa seçiliyorsa, evrimleşmek zorundadır. Bunun tartışılır veya kuşkulu bir tarafı bulunmamaktadır.
Fillerin Dişlerinin İnsan Etkisi Olmasa da Körelmez miydi?
Bu konuda akla gelebilecek bir diğer olasılık, dişlerin tıpkı insanlarda apandiks ya da kuyruk organlarının körelmesi gibi köreliyor olduğudur. Ancak böyle bir şeyin bu örnekte mümkün olmadığı 2 sebeple anlaşılabilir: İlki, 80 yıl sıradan bir evrimsel körelme için aşırı kısadır. Körelme, genellikle çok uzun asırlar ve milenyumlarda gerçekleşebilen bir olaydır. Hele ki fillerin nesil süresinin oldukça uzun olduğu düşünülecek olursa, birkaç nesilde böylesine köklü bir değişim beklemek hatalı olacaktır.
İkinci ve daha önemlisi ise, körelmenin işlevini yitirmiş organlarda olduğu gerçeğidir. Ancak dişler, filler için müthiş öneme sahiptir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi hem hayatta kalmalarını, hem üremelerini sağlar. Böylesine hayati bir organın durup dururken körelmesi için hiçbir neden yoktur; zira vahşi filler bu organlarını halen hayatta kalmak ve üremek için normal şekilde kullanmaktadır.
Dolayısıyla böyle bir evrimsel değişimin gerçekleşebilmesi için, fil dişlerinin hayatta kalma ve üreme fonksiyonlarına katkı sağlayacağından çok daha şiddetli bir "zarar etmeninin" doğması gerekmektedir. İşte o etmen, insanların vahşi fildişi avcılığıdır. Filler dişleri için avlandıkça, dişlere sahip olmak bir avantaj değil, bir dezavantaj haline gelmiştir. Dişlerin varlığı nedeniyle av olmak, dişlerin yokluğu durumunda hayatta kalma ve üreme mücadelesinde sıkıntı çekmekten çok daha kritik ve hayati bir öneme sahip hale gelmiştir. Bu durumda canlılarda kısa ve hatta olmayan dişler evrimleşmektedir. Bu bir körelme örneği değil, seçilimle yok olma örneğidir.
Sürekli Kesilen Organlar Kısalıyorsa Neden Sünnetli Çocuklar Doğurmuyoruz?
Bir organın oluştuktan sonra her nesilde kesilip atılmasının evrimle hiçbir alakası yoktur (epigenetik gibi bazı istisnalar hariç). Bu, günümüzden 150 yıl kadar önce terk edilmiş olan Lamarkçı evrim görüşünün bir uzantısıdır. Organlar, kullanıldıkları için gelişmezler. Kullanılmayan organlar körelebilirler; ancak bu onların "kesilmesiyle" ilgili değil, "evrim ekonomisi" dediğimiz daha kapsamlı bir konuyla ilgilidir. Kısaca, bir organ evrimsel süreçte bir canlıya avantaj sağlamıyorsa, onun üretilip korunması ve beslenmesi enerji sarfiyatı olacaktır. Bu nedenle, o organı körelmiş olarak üretenler veya hiç üretmeyenler, üretenlere nazaran enerji bakımından avantajlı olacaktır. Bu enerji kazancını, hayatta kalma ve üreme fonksiyonlarına kullanmaları da mümkün olacaktır. Bu nedenle gereksiz organlar genellikle giderek körelir. Bu konunun detaylarını buradaki yazımızda ve kitabımızda işlemiştik.
Fakat bir organın işe yarayıp yaramamasından bağımsız olarak sürekli olarak vücuttan kesilip atılması evrimi etkilemez. Sünnet derisinin penis ucundan kesilip atılması, evrime herhangi bir etkide bulunamaz. Çünkü o deriyi üreten gen, hücrelerde zaten vardır. Dolayısıyla bireyin fiziksel görünümüne yapılan bir değişim, o geni etkilemeyecektir. O gen, normal şekilde aktarılacak ve yavru yine o deriyle doğacaktır. Ancak gidip de o sünnet derisini oluşturan genlere mutasyon ya da benzeri bir müdahale yapılacak olursa, işte o zaman gelecek nesiller de bu mutant genleri alabilecektir. Ancak ve ancak genlerin ve kalıtsallığın da etkilendiği bir durumda evrimden söz edilebilir.
Benzer bir şekilde, fillerin dişlerinin sürekli kesilmesinin, onların dişlerini yitirmesiyle bir alakası yoktur. Zira dişleri üreten genler oradadır ve her zaman bulunacaktır. Ancak burada olan, dişleri olan fillerin öldürülmesidir. Bu fillerin çoğu, henüz üreme yaşına gelmemiş (veya üreme fırsatı bulamamış) bireylerdir. Bu durumda, kendilerindeki dişleri üreten genleri gelecek nesillere aktaramadan ölmüş olurlar. Öte yandan, vücutlarındaki genetik bir mutasyondan (veya dişlerle ilgili genin alel özelliklerinden) ötürü dişleri daha kısa olanlarsa normal şekilde üremeyi sürdürecektir. Bu üremenin sonucunda yavrular, kısa dişleri üreten veya dişlerin üretimini tamamen durduran genleri alacaktır. Nesiller içerisinde bu "engelleyici genler" popülasyon içerisinde çoğalarak yaygın hale gelecektir. İşte evrim budur.
Bunu anlamak için şundan söz edebiliriz: Eğer ki dişleri kesilen hayvanlar, dişsizlik veya bu kesim işlemi nedeniyle tamamen ölmeyecek olurlarsa ve bir şekilde üremeyi başarırlarsa, binlerce nesil de geçse dişlerde herhangi bir evrim olmazdı! Canlı hayatta kalıp ürediği sürece, fiziksel görünümde yapılan hiçbir değişiklik, evrime etki edemez. Dişleri istediğiniz kadar kesin, hayvan hayatta kalıp ürediği anda, kendisindeki "diş üreten" genleri gelecek nesillere normal şekilde aktaracaktır. Yavrular da, ebeveynlerinin dişlerinin sökülmüş olup olmamasından bağımsız olarak dişlerle doğacaktır. Bu tıpkı dişlerinin tamamı çekilen bir adamın yavrularının her zaman normal dişlerle doğacak olması gibidir. Keza, kuyruğu her nesilde kökünden kesilen köpeklerin ya da farelerin yavruları normal kuyruklarla doğarlar. Ancak... Eğer ki kısa kuyruklu bireyler özellikle seçilip birbiriyle çiftleştirilirse (Yapay Seçilim uygulanırsa), her nesilde onların yavruları daha fazla sayıda doğacağı; ancak diğer normal kuyruklular özellikle çiftleştirilmedikleri için sayıları kabaca aynı kalacağı için, nesiller içerisinde kuyruk boyu giderek kısalacaktır. İşte kuyruksuz bazı köpek çeşitleri bu şekilde evrimleştirilmiştir. Kuyrukları sürekli keserek değil, genetik nedenlerle kısa kuyruklu ya da kuyruksuz olanları birbiriyle daha fazla çiftleştirerek... Fillerde de durum aynıdır.
Yani şunu anlamak gerekir: Evrimden söz edebilmek için, seçilen özelliğin hayatta kalma veya üreme başarısını etkilemesi gerekmektedir. Sünnet olmak veya olmamak, cinsel zevki etkileyebilir ama insanların hayatta kalma veya üreme başarısını anlamlı olarak etkilemez. Sünnetliler de sünnetsizler kadar hayatta kalır ve ürerler. Dolayısıyla bunun evrime hiçbir etkisi yoktur. Bu tür değişimlere, modifikasyon adı verilmektedir. Canlıyı modifiye edersiniz; ama hayatta kalma ve üreme başarısı değişmez. Ama bu müdahale ne zaman ki hayatta kalma veya üreme başarısını anlamlı ve süreğen bir şekilde etkilemeye başlar, orada modifikasyon değil, adaptasyon, yani doğal seçilim devreye girer.
Örneğin saç kesimini bir örnek olarak verebiliriz: Sürekli saçlarımızı kesiyoruz diye daha kısa saçlı doğuyor muyuz? Hayır, çünkü saç kesmek, hayatta kalma ve üreme başarısını anlamlı ve süreğen olarak değiştirmez. Ama saçlara bulaşan bir parazit nedeniyle erken yaşta ölmeye başlasaydık, genetik nedenlerle saç üretemeyen veya saçlarını daha hızlı kaybeden, yani kel olmaya meyilli insanlar hızla artardı. İnsan dediğimiz tür, kafasındaki komik kıllarla bilinirken, kel kafasıyla tanımlanır hale gelirdi.
Yani bir şeyin modifikasyon mu, adaptasyon mu olacağını, müdahalenin türü ve etkisi belirler. Yapılan müdahale, o özelliği veren genlerin sıklığının da artmasını veya azalmasını sağlıyor mu, sağlamıyor mu? Sağlıyorsa, adaptasyon ve evrim... Sağlamıyorsa, modifikasyon... Hangi müdahalelerin evrime neden olup, hangilerinin olmadığını daha iyi anlamak için buradaki yazımızı okuyabilirsiniz.
Sonuç
Bu örnek, evrimin tüm bileşenlerinin görüldüğü harika bir örnektir. Genetik mutasyonlar nedeniyle popülasyon içerisinde diş uzunluğu (ve hatta dişlerin var olup olmaması) konusunda bir çeşitlilik (varyasyon) vardır. Filler av, insanlar avcıdır. Fillerin dişli olanları, avcılar tarafından göze kestirilmekte ve avlanmaktadır. Bu nedenle, dişsiz olmak veya gelişmemiş, daha küçük dişlere sahip olmak avantaj olmaktadır. Her nesilde dişliler öldürülüp, dişsizler hayatta bırakıldığı için, dişsizleri "dişsiz" kılan genler daha fazla sayıda gelecek nesillere aktarılmaktadır. Böylece başta -örneğin- 10.000 filin olduğu bir popülasyonda sadece %2 dişsizken, 80 küsür sene sonundaki popülasyonda gene 10.000 fil olsa da bunların %98'i dişsizdir.
Hatta bu örnek üzerinde, farklı Doğal Seçilim ve Cinsel Seçilim unsurlarının birbiriyle çatışması ve hangisinin üstün geldiğine bağlı olarak evrimin ne yöne değiştiğini görmek bile mümkündür. Fillerin dişleri onlara halen insanın olmadığı şartlarda müthiş avantaj sağlıyor olsa da, insanların varlığı bu durumu kökünden tersine çevirmektedir. Bu da, fil dişlerinin kısalacak şekilde evrimleşmesindeki ana etmendir.
Unutulmaması gereken, bunun sadece tekil bir özellik ("dişler") üzerindeki evrimsel analiz olmasıdır. Eğer renk, boyut, davranışlar, diğer organların yapıları, vb. analize dahil edilecek olursa, yazı içinde sözünü ettiğimiz, fillerden tamamen farklı gözüken, yepyeni canlılar ortaya çıkacaktır. Bu da, minik değişimlerin (mikroevrimin) devasa değişimlere (makroevrime) neden olduğu tipik bir örnektir.
Keşke evrimi anlamak için böyle berbat bir örnek görmek zorunda kalmasaydık. Ama Letitia Landon'ın da dediği gibi, "İnsanlar, anlamadıkları şeylerden nefret etmeye hazırdırlar." Dolayısıyla korumak istiyorsak, anlamakla başlayacağız. Ve önce biz anlayacağız ki, etrafımıza anlatabilelim. Gerisi, umuyoruz zamanla olacak...
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 13
- 11
- 8
- 5
- 5
- 4
- 4
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- ^ E. Preston. Tuskless Elephants Escape Poachers, But May Evolve New Problems. (21 Ekim 2021). Alındığı Tarih: 27 Ekim 2021. Alındığı Yer: nytimes | Arşiv Bağlantısı
- ^ World Animal Foundation. An Elephant Killed Every 15 Minutes. Alındığı Tarih: 27 Ekim 2021. Alındığı Yer: World Animal Foundation | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. Scriber. 100,000 Elephants Killed By Poachers In Just Three Years, Landmark Analysis Finds. (18 Ağustos 2014). Alındığı Tarih: 27 Ekim 2021. Alındığı Yer: National Geographic | Arşiv Bağlantısı
- ^ World Wildlife Fund. Still Poached For Ivory. Alındığı Tarih: 27 Ekim 2021. Alındığı Yer: World Wildlife Fund | Arşiv Bağlantısı
- ^ IAPF. Why Do People Poach Elephants?. Alındığı Tarih: 27 Ekim 2021. Alındığı Yer: IAPF | Arşiv Bağlantısı
- ^ Z. Tingting. Asian Elephants Fight For Survival. (5 Ağustos 2005). Alındığı Tarih: 27 Ekim 2021. Alındığı Yer: China | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. C. Campbell-Staton, et al. (2021). Ivory Poaching And The Rapid Evolution Of Tusklessness In African Elephants. American Association for the Advancement of Science (AAAS), sf: 483-487. doi: 10.1126/science.abe7389. | Arşiv Bağlantısı
- ^ ABC. Elephants With Tuskless Gene Beat Poachers. (18 Temmuz 2005). Alındığı Tarih: 5 Kasım 2020. Alındığı Yer: ABC | Arşiv Bağlantısı
- ^ Jean. Evolution In Action. (25 Ağustos 2014). Alındığı Tarih: 22 Kasım 2018. Alındığı Yer: The Earth Story | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b H. Jachmann, et al. (1995). Tusklessness In African Elephants: A Future Trend. African Journal of Ecology, sf: 230-235. doi: 10.1111/j.1365-2028.1995.tb00800.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b BBC. World: Africa Elephants 'Ditch Tusks' To Survive. (25 Eylül 2005). Alındığı Tarih: 22 Kasım 2018. Alındığı Yer: BBC | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. M. Whitehouse. (2002). Tusklessness In The Elephant Population Of The Addo Elephant National Park, South Africa. Journal of Zoology, sf: 249-254. | Arşiv Bağlantısı
- ^ G. M. Hobson, et al. (2009). A Large X-Chromosomal Deletion Is Associated With Microphthalmia With Linear Skin Defects (Mls) And Amelogenesis Imperfecta (Xai). American Journal of Medical Genetics Part A, sf: 1698-1705. doi: 10.1002/ajmg.a.32968. | Arşiv Bağlantısı
- ^ X. Duan, et al. (2019). A Novel Amelx Mutation, Its Phenotypic Features, And Skewed X Inactivation:. Journal of Dental Research, sf: 870-878. doi: 10.1177/0022034519854973. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. K. Prakash, et al. (2002). Loss Of Holocytochrome C-Type Synthetase Causes The Male Lethality Of X-Linked Dominant Micro-Phthalmia With Linear Skin Defects (Mls) Syndrome. Human Molecular Genetics, sf: 3237-3248. doi: 10.1093/hmg/11.25.3237. | Arşiv Bağlantısı
- G. Steenkamp, et al. (2007). Tusklessness And Tusk Fractures In Free-Ranging African Savanna Elephants (Loxodonta Africana). Journal of the South African Veterinary Association, sf: 75-80. | Arşiv Bağlantısı
- A. K. I. Okekan. Demand For Elephant Skin, Trunk And Penis Drives Rapid Rise In Poaching In Myanmar. (7 Haziran 2017). Alındığı Tarih: 27 Ekim 2021. Alındığı Yer: The Guardian | Arşiv Bağlantısı
- O. S. Nag. 10 Animals Being Exploited For Use In Alternative Medicine. (17 Haziran 2016). Alındığı Tarih: 27 Ekim 2021. Alındığı Yer: WorldAtlas | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 11:59:42 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/179
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.