Henry Sugar’ın İnanılmaz Hikayesi… Alışılmış kamera açıları, anlatım tarzı ve dekorlardan son derece uzak; seyirciyi şaşırtarak dikkati kendisinde toparlayan bu filmin ana karakteri, Benedict Cumberbatch’in canlandırdığı Henry Sugar. Hayatının akışını değiştirecek bir kitaba rastlayan, ardından da bu kitabı obsesif bir disiplinle takip ederek kendine neredeyse insanüstü bir yetenek kazandıran bir adam… Anderson’ın pastel renkli, teatral kadrajlarla kurduğu evrende Henry Sugar’ın bu dönüşümü, gerçeküstü bir hikâye gibi değil de sanki hepimizin ulaşabileceği, yalnızca gizli bir teknikle mümkün olan bir çabanın belgeseli gibi aktarılıyor.
Henry Sugar’ın rastladığı, Dr. Chatterjee’nin yazdığı kitap üzerinden anlatılan ve yıllarını meditasyon ile zihinsel odaklanmaya adamış bir adamın, Imdad Khan’ın, gözlerini kullanmadan görmeyi öğrenme süreci. Bu noktada film fantastik bir iddia ortaya atmıyor aslında. Tam tersine, insan zihninin alışkanlıklarla sınırlanmış kapasitesini düşündürüyor çünkü biz çoğu zaman zihin gücünü bir soyutlama gibi konuşuyoruz, film ise bunun bir kas gibi çalıştırılabilir olduğunu hissettiriyor. Odaklanma dediğimiz şeyin, doğru kullanıldığında duyuların bile sınırlarını aşabileceğini söylüyor. En azından, buna kapı aralayacak bir ihtimal sunuyor.
Imdad Khan’ın hikâyesi, bu nedenle filmin en önemli bölümü. Yıllarca süren tekrar, sessizlik ve kendi zihninin içinde kalmayı öğrenmesi… Bu, günümüzün dağınık zihninin aksine, insanın kendini toparlayabileceği bir düzeni işaret ediyor. Zihnin kendini meşgul eden kalabalık sustuğunda, uyaranlardan arındığında neler yapabileceğini sorgulatıyor.
Henry Sugar’ın bu hikâyeyi okuduktan sonra derin bir disiplinle aynı yöntemi kendine uygulaması, filmin asıl dönüşüm noktası. Henry’nin değişimi dışarıdan değil, içeriden başlıyor. O odaklandıkça, zihnindeki dağınıklığın hızla çözüldüğünü görüyoruz. Sanki zihin gerçek potansiyelini açığa çıkarmak için ciddiye alınmayı bekliyormuş.
Henry’nin bu içe doğru yolculuğu, filmi bir güç kazanma hikâyesi olmaktan çıkarıyor çünkü filmde ulaşılan yetenekten çok, o yeteneğe giden zihinsel disiplinin kendisi önemli. Henry, Imdad Khan’ın yıllarını verdiği bu yöntemi uyguladıkça, kendi hayatındaki amaçsızlığın da çözülmeye başladığını fark ediyor. Yetenek kazanmak için başladığı yolculuk, giderek kendini anlamaya dönüyor. Filmin ilerleyen kısımlarında Henry’nin edindiği bu kapasiteyi nasıl yorumladığını, neye dönüştürdüğünü, ne için kullandığını ve bu gücün ona ne öğrettiğini izliyoruz.
Sonuç olarak Henry Sugar’ın İnanılmaz Hikayesi, görsel estetiğinin çok ötesine geçerek insan zihninin potansiyeli, odaklanmanın gücü ve disiplinin dönüştürücü etkisi üzerine bir anlam inşa ediyor. Film, olağanüstü görünen bir yetenek üzerinden aslında herkesin ortak bir sorusuna dokunuyor: zihnimizi gerçekten kullanmaya kalksak neler mümkün olurdu?