Faydalı Mutasyonlar ve Tasarım İllüzyonu: Evren'deki Her Şey İnsanlar İçin mi Var?
Bizler, üzerinde yaşadığımız Dünya'yı, barındırdığı karalar, içilebilir sular ve akciğerlerimize doldurabildiğimiz oksijen dolu atmosferi nedeniyle Evren'de bizler için var olabilecek tek ve kusursuz yaşam alanı olarak görmeye alışığız. Bu düşüncenin kaçınılmaz gibi gözüken sonuçlarından biri de bu çevrenin tam da bizlere uygun şekilde var edildiğini varsayma... Ancak bu varsayım (ve temel aldığı düşünce), baştan sona ve tamamen hatalı. Bunu, büyük bilimkurgu yazarı Douglas Adams, Otostopçunun Galaksi Rehberi'nde harika bir şekilde anlatıyor:
...Aletler, bizim amaca yönelik düşünmemize, nesneler yapmamıza, bize daha iyi uyacak bir dünya yaratabilmek için bir şeyler yapmamıza olanak sağlamıştır. Şimdi mutlu bir alet yapma gününün ardından, çevresini incelemekte olan ilk insanı hayal edin. Etrafına bakıyor ve onu çok mutlu eden bir dünya görüyor: Arkasında içinde mağaralar olan dağlar -dağlar önemlidir, çünkü gidip mağaralarda saklanabilir, yağmurdan korunur ve ayılar ona ulaşamaz- önündeyse orman -içinde kabuklu yemişler, böğürtlenler ve lezzetli yiyecekler olan- vardır. Yakından geçen nehir suyla doludur -su içilebilir, içinde teknesini yüzdürebilir, türlü çeşitli işler yapabilir. İşte kuzen Ug, görünüşe göre bir mamut yakalamış -mamutlar çok önemlidir, etlerini yiyebilir, postlarını giyebilir, kemiklerini silah yapmak için kullanıp başka mamutlar yakalayabilirsiniz. Demek istediğim bu müthiş bir dünya. Ama bizim ilk insan düşünüp taşınacak bir vakit bulmuştur, kendi kendine der ki, "Peki, içinde bulunduğum bu dünya ilginç bir yer," sonra kendi kendine onu arkadan vurabilecek, bütünüyle anlamsız ve yanıltıcı bir soru sorar. Doğası gereği, böyle biri olarak evrimleştiği ve böyle düşünerek geliştiği için bu soruyu sorar. Alet yapan ilk insan dünyasına bakar ve şöyle der: "Peki, o zaman, kim yaptı bunu?" Kim yaptı? -Bunun neden kalleşçe bir soru olduğunu görebilirsiniz. İlk adam düşünür: "Eh, eşya yapan sadece bir tür varlık tanıdığıma göre, bütün bunları yapan her kimse, benim gibi ama çok daha büyük, çok daha güçlü ve mutlaka görünmez biridir, bütün aletleri yapan, güçlü olmaya yatkın olan kişi ben olduğuma göre, o da muhtemelen bir erkektir!
(...) Bir alet yaptığımızda, onunla bir şey yapmayı amaçladığımız için ilk insan kendi kendine şunu sorar: "Eğer bunu o yaptıysa, ne amaçla yaptı?" İşte tuzak burda kapanır, çünkü ilk insan şöyle düşünür: "Bu dünya bana çok uyuyor. Bana destek olan, beni doyuran, bana bakan her şey burda. Evet, bu dünya tam bana göre," ve kaçınılmaz sonuca varacaktır, dünyayı yapan her kimse, onu kendisi için yapmıştır.
Tüm Reklamları KapatŞimdi hayal edin, bu durum bir su birikintisinin bir sabah uyanıp düşünmeye başlaması gibidir: "Bulunduğum bu dünya ilginç bir yer -bulunduğum bu delik ilginç bir delik- tam bana göre, öyle değil mi? Aslında bana şaşılacak kadar uyuyor, beni içinde barındırmak için yapılmış olmalı!" Bu öyle güçlü bir düşüncedir ki, güneş gökyüzünde yükselip hava ısınırken, su birikintisi de giderek buharlaşıp küçülür, küçülür ama o telaş içinde her şeyin iyi olduğuna inanmaktadır, çünkü bu dünyanın amacı kendisini içinde barındırmaktır, onu içinde barındırmak için kurulmuştur. Bu yüzden, su birikintisinin kaybolma noktasına geldiği an onu çok gafil avlar...
Enfes bir anlatım, öyle değil mi? Su birikintisinin içinde bulunduğu çukurun, su birikintisi için yaratıldığını düşünmek tamamen hatalıdır. Zira tam tersi geçerlidir: Su, içinde bulunduğu kabın şeklini aldığı için, kendini buluverdiği deliğe uymaktadır!
İşte insanın etrafındaki doğaya bakıp, gördüklerinin kendisine ne kadar uyumlu, insanı içinde barındırmaya ne kadar uygun olduğuna yönelik düşüncesi de, Douglas Adams'ın hikayesindeki su birikintisinin içinde bulunduğu sanrıya aynen benzemektedir. Çünkü çevre bizim için, bize uygun olacak biçimde var olmadı! Bizler, çevremize uyumlu olacak biçimde evrimleştik! Zaten evrimsel biyolojinin bize sağladığı en önemli farkındalıklardan birisi budur.
Canlılara bakacak olursanız, etraflarına çok uyumlu olduklarını görürsünüz. Bu, sanki o canlıların o çevreler için yaratıldıklarını düşünmenize neden olabilir. Oxford Üniversitesi Biyoloji Profesörü, Charles Simonye Bilimi Topluma Yayma Kürsüsü Başkanı Richard Dawkins, bu şekilde düşünmeye tasarım illüzyonu adını vermektedir. Kör Saatçi isimli kitabından isimli kitabında şöyle yazmakta:
Doğal Seçilim kör bir saatçidir, çünkü geleceği göremez, sonuçları planlamaz, görünür hiçbir amacı yoktur. Buna rağmen Doğal Seçilim'in sonuçları bize tıpkı bir usta saatçinin elinden çıkmış gibi bir tasarım hissi verir, bizi tasarım ve planlama illüzyonu ile etkiler.
Halbuki doğada böyle bir tasarım bulunmamaktadır. Çünkü çevre; içinde yaşayan canlıların ne istediğinden ve neye ihtiyacı olduğundan bağımsız olarak durmaksızın değişir. Ancak bu değişim, birçok canlının soyunun tükenmesiyle sonuçlanmaktadır. Eğer insan-kaynaklı sebepler hiç olmasaydı da, canlıların büyük bir kısmının soyunun tükenme yolunda olduğunu anlayacak olursanız, çevrenin, içinde bulunan varlıkların yaşamını sürdürebilmesi için var olmadığını kendiniz de görebilirsiniz:
Günümüzde var olan bütün canlılar, bugüne kadar var olmuş tüm canlıların %1'inden azına tekabül etmektedir. Bir diğer deyişle, bu "enfes" çevre içinde var olmuş türlerin %99'undan fazlası yok olmuştur! Bu ne demektir? Çevre, varlıklar için var olmuş değildir! Çevre, bağımsız olarak değişmektedir. Ona uyum sağlayabilenler varlıklarını sürdürür, uyum sağlayamayanlar ise elenerek yok olur.
Mağaralar Gibi Barınaklar Bizim İçin mi Var?
Mağaraları ele alalım. Mağaralar, bizler içinde yaşayalım diye var olmuş jeolojik oluşumlar değillerdir. Mağaralar bizden çok önce, oralarda bir yerlerde zaten varlardı! Bu mağaraları keşfedebilen, onlar içerisinde barınabileceklerini fark eden atalarımız, bunu fark edemeyen atalarımıza göre avantajlı konuma geçtiler. Böylece, mağaralarda yaşayan atalarımızın soyu günümüze kadar ulaştı; diğerleri ise elendiler.
Leziz Meyveler Bizim İçin mi Var?
Ormanlar, kabuklu yemişler, leziz meyveler bizler onları yiyelim diye var değillerdir! Atalarımız, bulundukları çevrede avlanmak, toplayıcılık yapmak ve kendilerini beslemek zorundaydılar. Bu yiyecekleri, örneğin meyveleri atalarımızın bulması gerekiyordu. Hayatta kalabilenler, damak tatları erişebildikleri besinlere uygun olan atalarımızın soy hatları oldu. Bulundukları ortamın besin şartlarına ayak uyduramayanlar, yok oldular! Söz konusu beslenmek olduğunda, pek fazla bir seçeneğiniz yoktur. Beslenmek zorundasınız! Yani çevre, bizleri beslemek amacıyla bir şeyler üretmemektedir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Örneğin meyveler, bizleri beslesinler diye var olan nesneler değiller. Meyveler, bitkilerin üreme organlarında meydana gelen eşeyli üreme sonucunda üretilen, "tohum" olarak bilinen döllenmiş yumurtaları barındıran, bitkilere özgü üreme parçalarıdır. Meyvelerin içinde bulunan tohumlar sayesinde bitkiler üreyebilirler. Evet, o meyveleri etli, kokulu, lezzetli şekilde yapanlar, meyvecilleri üzerlerine çekerek daha kolay üreyebilirler. Ancak bu tarz bir karşılıklı evrimde bitkilerin evrimsel amacı, hayvanların karınlarını doyurmak değildir! Amaç, tohumları bir an önce toprağa ulaştırabilmek; hatta mümkünse belli bir mesafe uzağa gönderebilmektir. Hayvanlar meyveleri yedikleri zaman, tohumları da beraberlerinde taşımış olmaktadırlar; bu da, daha uzak bölgelere yayılarak üreyebilmelerini sağlamaktadır.
Yani bitkilerin amacı bizi beslemek değildir. Bizler, o bitkilerin meyvelerini yiyebilecek şekilde evrimleşmiş olan ataların torunlarıyız. Bunu yapamayanlar, besin bulamayanlar, evrim sahnesinden silindiler. Onların "damak tadı", yani neyi yeyip neyi yiyemedikleri de kendileriyle birlikte elenmiştir. Bu soy hatları, günümüze kadar ulaşamamıştır.
Suyumuzu Sağlayan Nehirler, Göller Bizler İçin mi Var?
Etrafımızdaki nehirler, göller ve diğer su kaynakları, bizler onları tüketelim diye var değildirler! Su, gezegenimize kuyruklu yıldızlarla ulaşmış bir kimyasal maddedir. Bildiğimiz anlamıyla canlılık, bu kimyasalın bulunduğu ortamda, ona uyumlu (ve muhtaç) olacak şekilde, cansızlıktan evrimleşmiş bir yapıdır. Biz de, o canlılığın soy hattından gelmekteyiz. Bu nedenle de suya ihtiyaç duymaktayız.
Eğer ki su olmasaydı ve su olmayan bir ortamda yaşam evrimleşebiliyorsa (uzayda ne tarz ortamlarda yaşamın evrimleşebileceği günümüzde halen araştırılmakta olan bir konudur), bu canlıların soy hattından gelen varlıkların da suya bizler gibi ihtiyaçları olmayacaktı. Ama bu tarz varlıklar keşfedecek olursak da, onların kendi çevrelerinin sanki onlar için yaratılmış olduğunu düşünecektik, öyle değil mi? Halbuki bu da doğru olmazdı. O varlıklar da, etraflarında ne bulabildilerse ona uygun evrimleşmiş varlıklar olacaktır. İşte bizlerin kendi çevrelerine çok uyumlu olduklarını düşünme nedenimiz de bu evrimsel bağımlılık olacaktır.
Oksijen Bizler İçin mi Var?
Bu konuyu anlamanın en iyi yollarından birisi, oksijene bakmaktır. Oksijen bizler için ne kadar vazgeçilmez bir kimyasal madde, öyle değil mi? Oksijensiz bir ortamda hayatta kalamazdık; oksijene muhtacız.
Halbuki oksijen, gezegenimizde sürekli var olmuş bir kimyasal madde değildir! Oksijen, günümüzden 2.4 milyar yıl kadar önce, ilk defa evrimleşen fotosentetik siyanobakteriler sayesinde atmosfere bu denli yayılabilmiştir. Hatta canlılığın ilk evrimleştiği, günümüzden 4-3.8 milyar yıl öncesi arasında, atmosferde bulunan serbest oksijen oranının %5'in, hatta bir ihtimalle %1'in bile altında olduğu düşünülmektedir.
Dolayısıyla atmosferde dikkate değer bir serbest oksijen varlığına rastlanmamaktaydı. Yani Dünya'da canlılık, oksijene ihtiyaç duymaksızın evrimleşmiştir. Daha sonradan, dediğimiz gibi günümüzden 2.4 milyar yıl kadar önce, siyanobakterilerin ilk defa evrimleşip, havadaki karbondioksit gazını oksijene çevirebilen fotosentez mekanizmasının ortaya çıkmasıyla birlikte atmosferimizdeki oksijen seviyeleri artmaya başlamıştır. Bütün canlılar, oksijen ile etkileşime geçmek zorunda kalmışlardır.
Bu sizce neye sebep oldu? Dünya tarihinin gördüğü en yıkıcı soy tükenişlerinden birine! Evet, gezegenimiz tarihinin en yıkıcı olaylarından birisi, Büyük Oksidizasyon (Oksitlenme) Olayı olarak bilinen, atmosfere oksijen gazının bol miktarda ilk defa salındığı bu dönem olmuştur! Bu olay sonucunda, o dönemde var olmuş türlerin hemen hepsi yok olmuştur!
Neden? Çünkü oksijen zehir etkisi yaratmaktaydı. Oksijen, o dönemde halihazırda var olan canlıların kimyasal yolaklarına dahil olup, vücutlarındaki kimyasallara bağlanarak ve o bu yolaklardaki kimyasal tepkimelerin devam etmesine engel olmaktaydı. Bunu bir yerde demirin paslanması ya da karbonmonoksitin alyuvarlarınıza bağlanarak sizi zehirlemesi gibi düşünebilirsiniz. Oksijen ile bağ kuran kimyasallar, halihazırda yapmaları gereken diğer işleri yapamadılar. Sırf bu nedenle, canlılığın çok büyük bir kısmı kısa bir sürede yok olmuştur! Bu olayı öğrenen bir kişinin, çevrenin içinde bulunduğu canlılara göre değiştiğini iddia etmesi mümkün değildir.
Peki bu oksitlenme olayından sonra nasıl oldu da canlılık varlığını sürdürebildi? O dönemdeki canlıların ezici çoğunluğu oksijene uyumlu değillerdi ve dediğimiz gibi yok oldular. Ancak bir grup canlı, oksijenin varlığında da varlıklarını sürdürebilecek yapıdaydı. Yani oksijeni kullanmıyorlardı da, oksijen varlığından olumsuz da etkilenmiyorlardı. Bu canlılara oksijene toleranslı canlılar adını vermekteyiz. Bunlar, genellikle tek hücreli veya çok ilkin, koloni-benzeri çok hücreli canlılardı.
İşte oksijene muhtaç da olmayan, ondan olumsuz da etkilenmeyen bu canlılar, bir anda avantajlı konuma geçmişlerdir. Bu avantaj, kendilerinin çok üstün olmasından değil, diğerlerinin ortama adapte olamamış olmasındandır. Oksijene dirençsiz olan canlılar, ciddi miktarlarda elendikçe, dirençli olanlar göreli bir avantaj kazanmış oldular.
Oksijene dirençli bu canlılar içindeki çeşitlilik, bir noktadan sonra, atmosferde bol miktarda bulunabilen oksijeni belirli kimyasal işler için kullanabilecek şekilde değişmelerini mümkün kıldı. Yani oksijene toleranslı olan türler içindeki çeşitlilik, oksijeni bünyelerine dahil eden varyantlara sahip olabiliyordu ve bunlar azınlıkta olduğu için soy hatlarını çok ciddi bir şekilde tehdit etmiyordu.
Bunun ana sebebi, bu popülasyonlar içinde durmaksızın süregelen mutasyonlar ve bunlardan yeni özellikler üretenlerin avantajlı konuma geçerek seçilmeleridir. Bu varyantlardan (çeşitlerden) bazıları, oksijeni işlevsel hale getirebilmeyi başarmıştır. İşte bu tarz mutasyonlara, avantajlı (faydalı) mutasyonlar demekteyiz. Doğal Seçilim, bu faydalı mutasyonları seçerek, oksijeni dirençli bakterilerden, oksijeni kullanan (aerobik) bakterilerin evrimleşmesini mümkün kılmış oldu.
İşte bizler, bu aerobik canlıların soyundan gelmekteyiz. Dolayısıyla oksijene ihtiyaç duymaktayız. Oksijen, biz var olalım diye bu gezegenin içine konulmuş bir element değildir! Çünkü oksijene direnç gösteremeyen ataların, aksi takdirde belki günümüze kadar ulaşabilecek bütün soy hatları da yok olmuştur. Belki oksijen bu kadar zehirli olmasaydı, günümüzde oksijene ihtiyaç duymayan çok çeşitli canlılar var olabilecekti.
Tasarım İllüzyonuna Neden Olan Faydalı Mutasyonlar!
İşte bu örnekler, bizi çok önemli bir farkındalığa eriştirmektedir. Bu örnekler, faydalı mutasyonların doğada kendilerini nasıl gösterdiklerini anlamamızı sağlamaktadır! Ancak önce, evrimsel biyolojiye yönelik bir saldırıyı netleştirelim:
Richard Dawkins, Faydalı Mutasyon Örneği Veremiyor mu?
Evrim karşıtları internet üzerinden meşhur bir video dolaştırmaktadır. Burada röportajı yapan yaratılışçı, Richard Dawkins'e bir nevi "faydalı mutasyon örneği" sormaktadır (soru yüklü soru safsatası şeklinde sorulmuş olsa da). Dawkins, birkaç saniye düşünüyor ve video orada kesiliyor. Sanki cevap veremiyormuş gibi. Bunu, yukarıdaki videomuzun 11. dakika 32. saniyesinden itibaren, buraya tıklayarak izleyebilirsiniz.
Burada amacımız Richard Dawkins'i savunmak değil; Dawkins'in kendi yetenek ve becerilerini savunabilecek akademik yetkinlik, donanım ve arka planda olduğunu biliyoruz. Ancak o tarz bir sorunun yarattığı şaşkınlık, cevap verememekten değil, soruyu soran kişinin art niyetine, konu hakkındaki cehaletine duyulan şaşkınlıktandır.
Çünkü faydalı mutasyonlara bir örnek istemek, faydalı mutasyonun ne olduğunu anlamamayı gerektirmektedir. Tabii ki soru samimiyetle sorulursa başka; ancak bilin ki, eğer "Faydalı mutasyon örneği gösterir misin?" sorusundaki hatayı kendiniz fark edemiyorsanız, henüz evrimsel biyolojinin tam olarak nasıl çalıştığını anlayamamışsınız demektir. İzah edelim:
Faydalı Mutasyonlara Örnekler
Etrafınıza bakacak olursanız, var olan bütün canlıların, günümüzde var olan bütün özellikleri belirli bir noktada, atalarında meydana gelen belirli bir faydalı mutasyonun günümüze kadar seçilmesinin bir ürünüdür. Yani her bir canlının vücudundaki her bir özellik faydalı mutasyon örneğidir!
Örneğin, beş parmağımız olduğu gerçeği kadar basit ve bariz bir konuyu ele alalım. Bu konuyu buradaki yazımızda ve aşağıdaki videomuzda detaylıca işlemiştik:
Kısaca özetleyecek olursak: Günümüzdeki karasal omurgalıların çok büyük bir kısmının uzuvlarında 5 parmak bulunur; çünkü denizlerden karalara çıkan ilk dört ayaklıların (tetrapodların) uzuvlarında 5, 6, 7, hatta 8 parmak bulunmaktaydı; ancak bunlardan 5 parmaklı olanlar en fazla biyomekanik avantaja sahip olarak günümüze kadar var olmayı başardılar. Dolayısıyla biz de bu 5 parmaklılığı, o avantajlı atalarımızdan miras aldık. Yani atalarımıza 5 parmaklı olmayı veren mutasyon faydalı bir mutasyondu ve günümüze kadar ulaştı!
Kafamızda saçların var olma nedeni (veya genel olarak kıllarımızın var olma nedeni), belli bir noktada, belli bir faydalı mutasyona, hatta belli bir faydalı mutasyon dizisine dayanmaktadır. Çoğu zaman faydalı mutasyonlar bir anda meydana gelip canlıya müthiş avantajlar sağlamaz. Daha önceki yazılarımızda anlattığımız gibi nötral mutasyonlar da değişen çevre şartlarında bir araya gelip, ortaklaşa bir değişim yaratarak faydalı sonuçlar çıkmasını sağlayabilirler. Daha sonradan Doğal Seçilim yoluyla bu faydalı kombinasyonlar seçilerek, bu özellikler günümüze kadar aktarılmış olur.
Tabii ki Doğal Seçilim'i burada "zeki bir seçim" olarak algılamamak gerekmektedir. Doğal Seçilim dediğimiz, bulundukları ortama uyumlu özelliklere sahip bireylerin daha kolay hayatta kalıp, daha çok yavru üretip, gelecek nesilleri şekillendirmesi sürecine verdiğimiz bir isimdir. Yani sürecin kendisi Doğal Seçilim'dir; yoksa seçme ve eleme kararını alan üst bir bilinç bulunmamaktadır.
Yani saçlarımızın varlığından boyumuzun yüksekliğine, uzuvlarımızın yapısına, kalbimizin şekli, kalbimizdeki kulakçık karıncık sayısı, sindirim sistemimizin yapısı, zekamız, zekamızdan doğan hayal gücümüz, beynimiz, beynimizi oluşturan her bir sinir hücresinin sinaps kurabilme yeteneği... Yani aklınıza gelebilecek her özelliğimiz, herhangi bir atamızda (ki bunlar insansı atalar olmak zorunda da değildir; çok daha eski atalarımızdan, örneğin balıksı ve hatta tek hücreli atalarımızdan da söz ediyor olabiliriz) meydana gelen mutasyonların binlerce, on binlerce nesil boyunca korunması; yani Doğal Seçilim'in testlerinden geçebilmesi sonucunda bize miras kalmış özelliklerdir. Bunların hepsi faydalı mutasyon örnekleridir.
Delta-32 Mutasyonu
Ama eğer ki mutasyonu "gözünüzün önünde" görmek isterseniz, bunun da sayısız örneği bulunmaktadır. Örneğin HIV isimli virüsü ele alalım. Bazı insanlarda 1 değil, 2 değil, tam 32 nükleotit, mutasyon nedeniyle, tamamen rastgele bir şekilde genomdan silinmiştir. Bu 32 nükleotitin genomdan silinmesi sonucunda bu insanlar HIV isimli virüse direnç kazanmıştır. Eğer bu mutasyon, hem anneden hem babadan geliyorsa (yani birey bu mutasyon için homozigot ise), bu kişiler AIDS'e yakalanmazlar. Eğer mutasyon, sadece anneden ya da sadece babadan geliyorsa (yani birey bu mutasyon için heterozigot ise), AIDS'e yakalabilseler de, sendromun etkileri çok daha geç ortaya çıkmaktadır ve sendrom çok daha etkisiz olmaktadır. Bu mutasyona hiç sahip olmayan bireyler, normal şekilde AIDS'e yakalanmaktadırlar. İşte bu, faydalı bir mutasyon örneğidir. Bu konuyla ilgili ilginç bir videomuzu aşağıdan izleyebilirsiniz:
Doğada, bunun gibi binlerce örnek bulmak mümkündür. Hem de sadece insanlarda değil; diğer canlılarda da bulabiliriz. Bakterileri ele alacak olursanız, 2011 yılında yapılan bir akademik çalışmada, bakterilerde meydana gelen tek bir rastgele mutasyon, bakteriye %1 veya %2 değil, %1600 (tam 16 kat!) antibiyotik direnci sağlamaktadır! Hem de meydana geldiği anda!
İşte bunlara ani faydalı mutasyonlar demekteyiz. Bunlar, nötral mutasyonlara göre daha nadir olan mutasyonlardır. Hatta ve hatta ani etkili ve zararlı mutasyonlara göre de daha nadiren gerçekleşen mutasyonlardır, evet. Ancak şunu unutmamalısınız: Zaten evrim, mutasyonlarla yaşanmaz. Mutasyonlar, sadece çeşitlilik yaratmaktadır. Bu çeşitliliği "seçen" Seçilim Mekanizmaları sayesinde evrim yaşanır. Bu konular için aşağıdaki ders serimizi önemle tavsiye ederiz:
Mutasyonların seçilmesi ve elenmesi konusunu tam olarak anlamanızı sağlayacak, önemli olduğunu düşündüğümüz bir diğer videomuz ise şu:
Sonuç olarak şu unutulmamalıdır: Mutasyon, evrim demek değildir. Mutasyon, çeşitliliği yaratan evrim mekanizmalarından sadece birisidir. Çeşitliliğin kendisi de evrim demek değildir. Çeşitlilik, evrimsel sürecin basamaklarından sadece bir tanesidir. Seçilim olmaksızın çeşitlilik anlamsızdır. Çeşitlilik olmaksızın seçilim işlevsizdir.
Dolayısıyla faydalı mutasyonlar azınlıkta olsalar bile, seçilim bu faydalı olan mutasyonları seçip, zararlı olanları elediği için, doğanın faydalı mutasyonlara karşı pozitif önyargılı olduğunu söyleyebiliriz. Zaten tam da bu nedenle günümüzdeki bütün özelliklerimiz faydalı mutasyonların günümüze kadar ulaşmasından kaynaklanmaktadır.
Sonuç
Çevrenin türler için yaratılmadığını anlama algısına eriştiğiniz ve doğaya dair bu temel gerçeği fark ettiğiniz zaman, hem Dünya'yı çok daha iyi anlamış olacaksınız, hem de gerçeklere çok daha somut bir şekilde ulaşmaya bir adım daha yaklaşmış olmaktasınız. Bu nedenle bu yazımızın okurlarımızda olumlu bir farkındalık yaratmış olduğunu ummaktayız. Böylece etrafınıza bakıp da, çevreyle ne kadar uyumlu olduğunuzu fark edecek olursanız (ki bugüne kadar fark ettiğinizden eminiz), bunun nedenini artık çok daha iyi bilmektesiniz. Diğer canlıları da inceleyerek bu gerçeği fark edebilirsiniz.
Ancak uyumluluk konusunda şüpheye düştüğünüzde her zaman şu 2 soruyu kendinize sorun:
- Çevre değişiyor mu?
- Çevre değişirken, içerisinde yaşayan canlıların, kendisiyle birlikte değişip değişmeyeceğini umursuyor mu, umursamıyor mu? Yani, tamamen bağımsız bir şekilde mi değişmekte; yoksa mesela "Aman kediler köpekler ölmesin!" gibi bir kaygıyla değişmekten vazgeçiyor mu? Değişimini, türlerin talep ve iyiliklerine göre ayarlıyor mu?
Bu soruları cevapladığınız zaman, çevrenin canlılardan bağımsız bir olgu olduğunu fark edeceksiniz. Elbette canlılar çevrelerini etkiliyorlar; ekoloji isimli bilim büyük oranda bu konu üzerine kurulmuş vaziyette. Bu konudaki bir yazımızı buradan okuyabilirsiniz. Ancak canlıların çevrenin değişimi üzerindeki etkisi, çevrenin canlıların değişimi üzerindeki etkisine nazaran çok ama çok kısıtlı!
İşte bunu fark ettiğiniz zaman, ayaklarınız yere çok daha sağlam bir şekilde basacak diye ümit ediyoruz.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
- Nasıl oluyor da bir amacı varmış gibi görünen özellikler evrim sürecinde oluşabiliyor?
- Mutasyonların rastgele olabileceği kanaatine nasıl ulaşıldı ?
- 29
- 17
- 17
- 14
- 6
- 4
- 4
- 4
- 2
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 19:09:08 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/817
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.