Uzun Vadecilik (İng: "long-termism"), insanlığın uzak geleceğini olumlu etkilemenin, günümüzde yaşayan insanların ahlaki açıdan önceliği olduğunu savunan bir düşünce biçimidir. Geleceğin, sadece birkaç yıl sonraki değil, binlerce yıl sonraki nesillerin de sorumluluğunu taşıyan bir miras olduğu fikri, çoğu zaman göz ardı edilir. Bu noktada Stephen Hawking'in 2016 yılında The Guardian'da yazdığı gibi, “insanlığın gelişiminde en tehlikeli anda olduğumuz" fikri önemlidir. Örneğin Lord Martin Rees, medeniyetin 2100 yılına kadar var olma şansının %50 olduğunu tahmin etmektedir. Noam Chomsky ise yok olma riskinin şu anda “Homo sapiens tarihinin eşi benzeri görülmemiş bir düzeyde olduğunu" savunmaktadır. Oysa bugün aldığımız kararlar, teknolojiyi nasıl geliştirdiğimiz, iklim değişikliğiyle nasıl mücadele ettiğimiz ve hatta ne tür riskleri göze aldığımız gibi hususları ön planda tutarak henüz var olmamış trilyonlarca potansiyel yaşamın kaderini belirleyebiliriz. İşte Uzun Vadecilik tam da bu noktada devreye giriyor:
Modern çağın filozoflarından William MacAskill ve Toby Ord tarafından yakın bir zamanda ortaya çıkmış bu yeni düşünce, insanlığın uzun vadeli geleceğinin potansiyelini koruma ve maksimize etme çabası olarak tanımlanan felsefi bir duruş olarak da değerlendirilebilir. Bu yaklaşım, sadece birkaç on yıllık planlar yapmak yerine, varoluşsal riskleri (tüm insanlığın yok olmasına veya kalıcı olarak çöküşüne yol açabilecek olayları) önlemeyi birincil ahlaki görev olarak görüyor ve en ufak eylemlerimizi bile önemsememiz gerektiğini vurguluyor. Bu makalede, Long-termism'in felsefesini, önemini ve eleştirel tartışmaları derinlemesine inceleyerek eylemlerimizin gelecekteki etkilerini gerek birey olarak bizi gerekse türümüzü nasıl şekillendireceğini öğreneceğiz.