Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Sosyal
Makaleler
Gökçe Başbuğ
Yazar 24 Kasım 2020 6 dk.

Evrim Ağacı’nda aşı karşıtlığı ve nedenleri üzerine hatırı sayılır sayıda yazı yayınlandı. Bu yazıların odak noktası, aşı karşıtlığını körükleyen komplo teorileri ve aşı karşıtı kampanyalar idi. COVID-19 ile birlikte aşıya duyulan güvensizliğin daha da büyüdüğü yapılan çeşitli çalışmalarla gözlenmekte. Kuşkusuz bunda, virüsün kökenine dair öne sürülen komplo teorilerinin de etkisi var.

Ancak koronavirüs aşısına yönelik güvensizlikte, politika yapıcılarının ve sağlık otoritelerinin salgın süresince ortaya koydukları politika ve uygulamalarının başarısız, yaptıkları açıklamaların tutarsız olmasının da payı olduğunu anlamamız gerekiyor. Bu güvensizliğin, belki de komplo teorileri ya da aşı karşıtı kampanyalardan çok başarısız salgın yönetimi tarafından körüklendiği söylenebilir.

67
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Tüm Reklamları Kapat
Tüm Reklamları Kapat
İkbal Koçar
3 gün önce
Buraya tıklayın dinleyin çok az zamanınızı alır  yorum yazın küçük hasta kalbin iyileşmesine vesile olun , bizim buna ihtiyacımiz var ve tabi bizim için dua edin 😔😢
2
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Feyza Emre
Feyza Emre
29K UP
Çeviren 25 Kasım 2020 7 dk.

Gerek suya sıçrayan salatalıklar gerekse sebze yığının yanında kendini beğenmiş modeller olsun, detoks endüstrisinin içine girmemek zor. Kalori günahlarımızı temizleyebileceğimiz fikri, fastfood’lu yaşam tarzlarımız ve alkollü sosyal hayatımız için muazzam bir panzehir. Ancak o meyve sıkacağının tozunu almadan veya kolonik sulama kliniğine doğru ilk geçici adımlarınızı atmadan önce şunu bilmenizde fayda var: Detoks, bir başka deyişle sisteminizi kirlerden arındırabilme ve gıcır gıcır, temiz çalıştırabilme fikri, bir aldatmaca. Bu size bir şeyler satmak için tasarlanmış sözde tıbbi bir kavramdır. Exeter Üniversitesi'nde emeritus tamamlayıcı tıp fahri profesörü olan Edzard Ernst şöyle diyor:

Edzard’ın dediğine göre, eğer toksinler vücudunuzun salgılayamayacağı derecede birikmişse ya ölmüşsünüzdür ya da ciddi bir tıbbi müdahaleye ihtiyacınız vardır.

42
1
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Emre Ertürk
Emre Ertürk
29K UP
Çeviren 21 Nisan 2018 17 dk.

Yukarıdaki videoda, Dr. Michael Nachman'ın kaya cep farelerinin evrimi üzerine yaptığı araştırmanın sonuçlarını öğrenecek ve evrimi net bir şekilde, gerçek bir örnek üzerinden göreceğiz.

İnsanların olduğu her yerde fareler de vardır. Neredeyse hiçbir hayvan bizim tarafımızdan oluşturulan yaşam alanlarına bu kadar iyi uyum sağlamamıştır. Bu nedenle, Almanya’nın Plön şehrindeki Max-Planck Evrimsel Biyoloji Enstitüsü’nden Diethard Tautz için evrimin çalışma şekline model sistem olarak bu küçük kemirgeni kullanmak daha akla yakın geldi.

56
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Evrim Ağacı Akademi

Evrim Ağacı Akademi'yi kullanarak kendini Felsefe konusunda geliştirebilirsin.

Emir Haliki
Emir Haliki
195K UP
Yazar 3 gün önce 3 dk.

Bir maddenin sıcaklığı kütlesini etkiler mi? Neredeyse tüm kimyaya giriş ve fiziğe giriş ders kitaplarında bu soru ile ilgili bulabileceğimiz cevap "hayır" şeklindedir. Düşük hassasiyette bir gözlemde sisteme enerji verildiği zaman enerji vermemizden kaynaklı bir kütle artışı gözleyemeyiz. Tabii düşük hassasiyette...

Burada maddenin sıcaklık ile faz değişimini (madde halleri arası geçiş) ya da hacimsel değişimini (genleşme vs.) değil, miktar ve enerjisi ile ilgili bir nicelik olan ve klasik fizikte değişmez kabul edilen kütlenin bir maddenin ortalama moleküler kinetik enerjisinin ölçüsü olan sıcaklık ile değişimini ele alalım. Çünkü kütle ve enerji eşdeğerini biliyoruz. O halde başlıktaki sorumuzun gerçek cevabı "evet" olmalıdır.

22
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Nusret Kağan Bilen
Philosociosophialogist :) 4 gün önce Sen de Cevap Ver
Bu soru, Rahmi Aydoğan tarafından sorulmuştur.
Kendi kimliğimizi gerçekten kendimiz mi inşa ediyoruz, yoksa toplumun bize verdiği rolleri mi oynuyoruz?
Kendi kimliğimizi gerçekten kendimiz mi inşa ediyoruz, yoksa toplumun bize verdiği rolleri mi oynuyoruz?

Bireyin toplum gibi bir gerçek karşısında gerçekten özgür bir iradeye sahip olup olmadığı fikrinin ortaya çıkardığı tartışmayı hep sevmişimdir. Ben bu tartışmada hep iki uçta da dengeli bir şekilde kalmayı tavsiye ediyor olsam da toplumun sahnesinde oynatılan show'un bir parçası olduğumuz fikrine daha yakın hissediyorum.

Toplum üzerine biraz düşündüğümüzde aslında bize yaşamımız hakkındaki en temel şeyleri öğrettiğini görürüz, fark etmesi basittir. Belki tam karşılığını sunmayacak ama ne diyelim; saçını taramak veya yolda yürürken kaldırımdan yürümek gibi şeyleri biz kendimiz yine baştan keşfetmedik değil mi? Sanki bu bilgiler hep bizde varlardı gibidir. En basitinden sahip olunan belli bir dilin varlığı bile buna örnek olabilir. Ancak sadece bunlarla da kalmayıp tüm hayatımızı yönettiğinin farkına varılmaz genelde.

Kimliğimiz ve benliğimiz, varoluşumuzun ilk saniyesinden itibaren bizim tercihimize bırakılan bir şey değil zaten. Toplum daha doğumumuzdan hatta öncesinden bile bizim adımıza birçok şeye karar veriyor. Milletimiz, dinimiz, ırkımız, mezhebimiz, sınıfımız ve hatta ismimiz vb. Tabiki de bunlardan bazılarına sonradan müdahale etmek, değiştirmek mümkün olsa da bu müdahale hatta müdahale eğilimi bile bizim elimizde olan bir şey değil maalesef. Toplum öyle bir şeyki sanki perdelerin arkasından bizi kontrol eden bir çift el var ve biz ise o sahnede oynatılan kuklaların ta kendisiyiz. Günlük hayatımızdan tutun gerçekleştierdiğimiz en sofistike faaliyetimiz bile toplumun bize uygulattığı bir şey aslında. Bir düşünün sizin şimdiye kadar sahip olduğunuz düşünceler size kim tarafından verildi? Siz neden dolayı bu düşüncelere sahipsiniz? İçinde yaşadığımız toplumun bizlere dayattığı normlar, aslında ne kadar küçük ve sınırlı bir alan bırakıyor özgür iradeye? Her düşüncemiz, her hareketimiz, bilinçaltımızda toplum tarafından şekillendirilmiş bir yankıdan başka bir şey değil. Gerçekten düşündüğümüzü zannediyoruz ama aslında düşüncelerimizin ne kadarı bizim? Belki kafanızın içindekileri düşünen özne siz olduğunuz için size ait gibi gelebilirler ama gerçekte o sahiplendiğiniz düşünceler toplumun size fısıldadığı seslerden, bilinçaltınızın size uyguladığı oyunlardan ibaret.

Tüm Reklamları Kapat

Herkesin "ben" dediği şey, gerçekte ne kadar kendisine ait olabilir ki? Kendimizi özgürce inşa ettiğimizi mi sanıyoruz? Yalan! Oysa ki, toplum denen devasa yapı tarafından zihinlerimize işlenmiş kalıplardan başka bir şey değiliz. Bize biçilmiş rolleri ve kimlikleri adım adım, öylesine farkında olmadan üstleniyoruz ki. Gerçekten özgür müyüz, yoksa sadece toplumun şekillendirdiği, rolünü oynayan kuklalardan mı ibaretiz? Ben söyleyeyim: "Ben" diye bir şey yok; "sen" hiç olmadın bile. Var olan telk şey "toplum" ve kuklaları sadece. Özgürlük dediğin şey belki de sahnedeki oyunun ismidir kim bilir?

Herhangi bir konuda özgürce karar vermek, herhangi bir fikri savunmak, tüm bunlar toplumun onayladığı, kabul ettiği sınırlar içinde kalıyor. Bir birey olarak kendimize ait bir düşünce üretmek, cesaret edebileceğimiz bir şey mi? Hayır. Çünkü her hareketimiz, her tutumumuz, toplum tarafından gözlemleniyor ve üzerine bir etiket yapıştırılıyor. Ve bu etiketler, özümüzde kendimizi bulmamızı engelliyor. Evet, hayatımızda "özgür irade" diye bir şey varmış gibi görünebilir. Ancak bu tamamen bir yalandan ibaret. Gerçekten özgür irade olsa kimliklerimiz bu kadar öngörülebilir, bu kadar sıradan olur muydu? Bize dayatılan kurallar, kimlik kalıpları, ideolojiler ve kültürel kodlar arasında boğulmuşken, özgürlükten bahsedebilmek ne kadar anlamsız. Özgürlük, toplumun yalnızca kölesi olan bir insan için bir fanteziden başka bir şey değildir. Bize en başından beri verilen kimlikleri kabul ettiğimizde; biz "ben" olduğumuzu düşünürken, aslında bir başkasının bizlere biçtiği role bürünmekteyiz. İstediğimiz kalıbı reddedebiliriz, istediğimiz düşünceyi savunabiliriz, istediğimiz fikre katılabiliriz evet ama bunları yapmamızı sağlayan veyahut bunları yapmamıza izin veren bir toplum her zaman orada bekliyor olacak. Bu dünyada kendi kimliğini inşa ettiğini söyleyen her insan, aslında sadece toplumun varlığını meşrulaştırıyor. Toplumun ideolojilerini ve değerlerini kabul eden, onları içselleştiren bir insan; özgürlükten bahsedemez. Çünkü özgürlük, zaten toplumun dayattığı bu kimliklerden sıyrılabilmekle mümkün olurdu. Ama bir insan, tüm bu kalıplardan ne kadar kurtulabilir?

Peki ya bu özgürlüğü kabul ettiğimizde ne olur? İçsel bir çelişki yaşamaz mıyız? Kendimizi özgür hissettiğimizde aslında toplumun başka bir biçimde belirlediği "özgür insan" kimliğine bürünmüş olmuyor muyuz? Bu insan, "özgürlük" adına bir kimlik edinmişken, yine toplumun ve kültürün etkisi altında olmaz mı? O zaman sorumuz şöyle olur: Gerçekten özgürleşmiş miyiz, yoksa sadece toplumun bize sunduğu yeni bir kimlik mi edinmiş olduk? Eğer bir birey toplumun dayattıklarından sıyrılmış olsa ve kendince özgüleşmiş olsa bile bunu ona yaptıran yine toplumun ta kendisi olacaktır. O özgürleşme fikrini ve özgürlük algısını bile aslında ona sunan, aşılayan toplumdur ve bu yüzden de kişi asla özgür olamaz. Toplumun iradesi varken kişinin iradesi sığacak bir kabuk bulamaz kendine. Kişisel bir karara bağlı olmaksızın sahip olunan bir çıkmazdır bu.

Ayrıca biraz daha zorlarsak bu çıkmaz daha da derinleşir. Eğer bir insan bu toplumsal yapının etkisinden tam anlamıyla sıyrılmayı başarırsa, o zaman onu tanımlayacak bir dil ve kavramsal çerçeve (ki bunlar da toplumun sağladığı temel yapılar) bulmak zorlaşır. İnsan kendini tanımlayamaz, çünkü tanımlanacak bir "kimlik" yoktur. Eğer insan tüm bu dışsal etkilerden tamamen bağımsız bir varlık olabilseydi, o zaman ne "ben" ne de "kimlik" gibi kavramlar anlam taşımazdı. Bu durum da özne ile nesne arasındaki farkı bulanıklaştırarak, özgürlüğün tanımını yapmayı imkansız hale getirirdi.

Tüm Reklamları Kapat

Bir başka sorun da: bu çabaların nihayetinde tekrar bir norm haline gelmesidir. Toplum, başlangıçta bir norm oluşturur ve insanın buna karşı direnişi, zamanla başka bir normun, başka bir sosyal kabulün doğmasına sebep olur. Böylece bir özgürleşme hareketi, geçmişteki toplumsal yapının izleriyle şekillenir ve yine toplumun kendi mekanizmalarına hizmet eder. Bu da demektir ki, insan ne kadar özgürleşmeye çalışırsa çalışsın, sonuç olarak bu çaba toplumsal düzenin başka bir türü haline gelir. Bu karmaşa bizi şu noktaya getirir: Toplum, bireyin özgürlüğünü dahi kendisine ait bir meta olarak kullanmakta ve insanın varoluşunu şekillendiren her öğe aslında onun dışındaki güçler tarafından belirlenmektedir. Bireyin kendini inşa etme çabası, her ne kadar özgünlük gibi bir kavramı barındırsa da gerçekte toplumun sürekli döngüsel etkisinin bir parçasıdır. Ve bu döngüden çıkmak, hayatın her yönüyle çelişkili bir hal alır. Toplum burada neredeyse reddedilmesi imkansız bir Tanrı rolünü üstlenir.

Evet, işte şimdi en sert gerçeği söylemek gerekirse: "Ben" diye bir şey yok. O "ben" dediğimiz kavram, sadece toplumsal bir yanılsamadan ibaret. Herhangi bir bireyin varlık olarak kendisini tanımlayabilmesi için içsel bir özneye sahip olması gerekir, ama gerçekte ne içsel bir özne vardır ne de özgün bir kimlik. "Ben" dediğimiz şey, toplumun ve kültürün, zaman içinde ona biçtiği etiketlerin toplamıdır. Bu "benlik" diye sunduğumuz şey, sadece toplumun sürekli dayattığı rollerin bir karışımıdır. Her düşüncemiz, her hareketimiz, her tavrımız -hepsi- başkalarının bizlere biçtiği bir kalıbın içinde var olur. Gerçekte, hiç olmadık. Var olan tek şey toplumdur ve biz, onun köleleri olarak varlığımızı sürdürmekten ileriye geçemeyiz. Toplum, bizi her an yönlendiriyor, şekillendiriyor ve bize biçtiği kimliklerle bizleri var kılmaya çalışıyor. Bize ait zannettiğimiz her şey, aslında o toplumsal yapının bir yansımasıdır. Ne özgürüz ne de kendimiziz. Toplum için bizler sadece figüranlarız. Her adımımız, her düşüncemiz, toplumun bize dikte ettiği şeylerin ürünüdür. Bu, öylesine derin bir kontrol ki, bizi gerçekten biz yapan hiçbir şey yok.

Belki birer istisna olarak Camus'nün "Yabancı"sı veya Nietzsche'nin "übermensch"i kendilerine özgü birer benliğe sahip olabilirler. Belki de bu özgün kişilikler bu kalıpların dışında gerçekten özgür olabilirler. Veya bu kalıplara uyamayacak kadar tutsak da olabilirler. Ama size temin ederim her halükarda yine toplum galip gelecektir. Bu galibiyet dışlama ile de sonuçlanabilir içselleştirme ile de.

Her neyse. Sürekli farklı farklı anlatımlarla tekrara düşmeye gerek yok. Bu yüzden son bir kez özetlemek ve bitirmek istiyorum. Bu dünya içinde, özgürlüğün ve özgün kimliğin varlığını kabul etmek, sadece bir kandırmacadır. Gerçekten kendiniz olamazsınız, çünkü "kendiniz" olarak bildiğiniz şey, size dayatılan bir kimlikten başka bir şey değildir. Bu durumda da toplum, hayatınızın her noktasında sizi takip eden, sizi ezen bir zincirdir. Özgürlük diye bir şey yoktur. Sadece toplumun kölesi olmanın acı gerçeği vardır. Gerçek şu ki ben bile bu yazıyı yazarken özgür iradeye ve düşüncelere sahip değilim bunlar toplumun yazmamı istedikleri, kendimin değil. Hatta ben olsam ne yazardım onu bile bilmiyorum. Çünkü ben hiç var olmadım. Belki de tek gerçek varlık olarak toplumun kendi kendine konuşma stili budur. Belki de bunu yazarak kendini kendine açıklama gereği duymuştur kim bilir? Ne de olsa sahne onun bizler ise sadece illüzyon. :)

6
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
1
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Çağrı Mert Bakırcı
Uyarlayan 20 Eylül 2015 3 dk.

Kimse hayvanları öldürmek istemez (değil mi?). Ne yazık ki, bazı zamanlarda bu, bilimin ilerleyişi için kaçınılmazdır. Nihayetinde bu deneylerden öğrendiklerimiz sadece biz insanlara değil, diğer hayvanlara da yararlı olmaktadır. Yine de hiç kimse, bu uygulamaların can yakıcı ve talihsiz olduğu gerçeğini görmezden gelemez. Bu gerçek, Şubat 2015'te yayınlanan yeni bir araştırmada tekrar beyinlerimize kazındı.

Kan sıçrama desenleri üzerinde araştırma yapmak isteyen bir grup Yeni Zelandalı bilim insanı, ameliyat masasına bağladıkları domuzların kafalarına silahla yakın mesafeden ateş etti. Üstelik bu hayvanların bazıları canlıydı! Pislikçe olduğu bir gerçek; ancak etik komitesinin kararına göre bu insancıl bir uygulama gibi gözüküyor. Çünkü araştırma, devlet tarafından fonlanan Çevre Bilimi ve Araştırmaları (ESR) tarafından destekleniyor ve merkezin söylediğine göre araştırmanın bulguları doğrudan insanlara yarar sağlayacak ve silah yaralanması sonucu meydana gelen ölümlerde suçluların tespitini kolaylaştıracak.

23
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Leyla Nil Geçkin
Seslendiren 13 Nisan 10:02
Alkol dünya genelinde en sık kullanılan psikoaktif maddelerden biridir. Çokça tüketilmesinin arkasında merkezi sinir sistemi üzerindeki baskılayıcı etkilerinin...
34
Çağrı Mert Bakırcı
Yazar 21 Nisan 2017 7 dk.

Evrenin Karanlığında Evrimin Işığı: Modern Bilimin Bütünleştirici Harcı Evrime Disiplinler Arası Bir Bakış

Agora Bilim Pazarı (Tek) / Agora Bilim Pazarı (Set) / KitapYurdu / Hepsi Burada / D&R / Pandora / Arkadaş / idefix / Kitap Store / Oda Kitap / eganba / kitapseç / Kitap Denizi / Kitap Ambarı / Kitap Burada / Kitap Sihirbazı / Sözcü Kitabevi / Nadir Kitap

116
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Söz
Evrim Ağacı
Alıntıyı Ekleyen 18 Ocak 2019
Bilim, batıl inancın zehridir.
Bu alıntı Evrim Ağacı tarafından öne çıkarılmıştır.
1951
11 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
22
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Evrim Ağacı'ndan Mesaj

YouTube, Evrim Ağacı tarafından hazırlanan içerikleri video yoluyla öğrenmenin en iyi yolu! Ayrıca kanalımızda birçok bilim insanıyla röportajlarımızı, çeşitli deney gösterilerini ve diğer bilim içeriklerimizi bulabilirsiniz.

Evrim Ağacı Ankara Topluluğu
Etkinliği Ekleyen 3 hafta önce Ankara₺250,00 - ₺1.850,0022 Şubat
Evrim Ağacı Ankara - Evrim Dersleri
22 Şubat 2025 13:00 tarihinden 29 Mart 2025 13:00 tarihine kadar.

Evrim Ağacı'nın klasik haline gelmiş Evrim Dersleri serisi bu dönem de devam ediyor. 
Dersler Evrim Ağacı eş kurucusu Dr. Babür Erdem tarafından verilecektir ve 6 ayrı günde 6 ayrı dersi içermektedir. Türleşme, seçilim, jeolojik dönemler ve İnsanın Evrimi gibi Evrim Teorisinin temel konularını öğrenebileceğiniz ve bilimseverler ile tanışabileceğiniz etkinliğimize bekliyoruz. 

Bilim ile kalın!

Devamını Göster
20
0 Yorum
2
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Minimalizm - Hayatınızı Sadeleştirmenin ve Sürdürülebilir Yaşamanın Yolları

Daha Azla Daha Fazla Yaşayın!

Gereksiz eşyalardan, bitmeyen yapılacaklar listelerinden ve sizi yoran tüketim alışkanlıklarından sıyrılmak
mümkün mü?

Madeleine Olivia, sade bir yaşamın dönüştürücü gücünü keşfetmeye davet ediyor. Minimalizm, karmaşadan uzak, anlam dolu bir yaşam yaratmanın ipuçlarını sunuyor. Eşyalarınızı azaltmaktan, zihinsel yükünüzü hafifletmeye; sürdürülebilir alışkanlıklar geliştirmekten, doğaya daha yakın bir yaşam tarzı benimsemeye kadar, hayatınızı kökten değiştirecek pratik çözümler bu kitapta sizi bekliyor.

Bu yalnızca bir rehber değil, bir yaşam manifestosu. Madeleine Olivia, minimalizmin yalnızca daha az tüketmek değil, aynı zamanda daha fazla anlam, özgürlük ve mutluluk bulmak olduğuna dair ilham verici bir yolculuğa çıkarıyor. Kendi yaşamınızın özünü bulmaya hazır mısınız?

Minimalizm, sade bir hayatın kapılarını aralıyor ve sizi sadece ihtiyacınız olanla yetinmeye değil, onunla tam anlamıyla yaşamaya çağırıyor. Daha az al, daha çok yaşa.

Devamını Göster
₺270.00
Minimalizm - Hayatınızı Sadeleştirmenin ve Sürdürülebilir Yaşamanın Yolları
Daha Fazla İçerik Göster
ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close