Hepsi Birden!
Bu konu ile ilgili, daha önce bu platformda da paylaşıldığı üzere, insanların bazılarının genetik temelde şiddete yatkın olduğu biliniyor. Ancak bu yatkınlık illaki bir davranışa dönüşeceği anlamı içermiyor. Ya da tam tersi, genetik yatkınlığı olmayanın asla şiddete bulaşmayacağı garantisi de yok.
Şiddeti; fizyolojik (çok acı çekmeye yönelik öfke temelli kontrolsüz bir dışavurum şeklinde ) yahut psikolojik (şizofreni gibi) bir rahatsızlığı nedeni ile, gerek kendisine gerekse başkalarına uygulayanlar haricinde ve bunu dolaylı olarak da kapsayacak şekilde geriye elimizde tek bir seçenek kalıyor: Yaşadığımız toplum ve o topluma içkin, aileden inanç sistemlerine, toplumsal yapının kültürel dokusundan ekonomik alt yapısına ve üstüne inşa edilen sosyolojisine-siyasetine değin her şey…
Zira bugün dünya genelinde şiddetin egemen ve sıradan olduğu toplumlara baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliriz. Genel bir toplumsal bunalım, ciddi bir gelecek (hayatta kalma ve üreme) kaygısı, azgın bir sömürü ve iflas eden adalet sistemi. Üstüne bir de iradi olarak bunu sürekli yönetebilme ve bu vesile ile sömürebilme adına uluslar arası egemenlerin şiddeti türlü araç ve yöntemlerle kesintisiz ihracı cabası. Ortadoğu, Afrika, Uzak Doğu Asya ve Latin Amerika gibi coğrafyalarda olduğu gibi…
Tersini, refah düzeyi yüksek, gelecek kaygısı minimum seviyede ve adalet mekanizmasının görece işler olduğu ülkelerde görebilirsiniz. Batı Avrupa ve daha çok Finlandiya, Danimarka, İsveç, Norveç vb. kuzey ülkelerinde olduğu gibi…
Dünyanın bir karikatürü olduğu için ABD daha çok karikatürü olduğu dünyanın geneline benzer ve batı olmasına rağmen şiddetin yaygın olduğu ülkeler kategorisinde yer alır.
Bunun ana nedeni de; ABD’nin üstlendiği jandarmalık pozisyonu ile egemen kılmaya çalıştığı emperyalizmin, üçüncü dünya ülkelerine iradi olarak ihraç ettiği şiddetin bir neticesi olarak ve özellikle gökdelenlerin dibinde evsizlik, açlık, yoksulluk, güvencesizlik ve geleceksizlik temelli biriken öfkenin yansımasıdır.
Bir hastalığı tedavi edebilmenin ilk yolu doğru teşhisten geçer. Dolayısıyla da bir var oluş ve kendini ifade ediş biçimi olarak şiddeti ortadan kaldırabilmenin yegane yolu onu var eden süreçleri ve bu süreçlere vesile olan toplumsal yapıyı ortadan kaldırmaktan geçer.
Ve evet her ne kadar insanlık tarihinin her aşamasında şiddet bir ifade aracı olarak kendisini gösterse de, onu çok kullanışlı bir araca çeviren sınıflı ve sömürüye dayalı toplumsal sistemleri insanileştirmeden, ki bugünkü karşılığı kapitalizmdir, şiddeti de ehlileştirmemiz ve olağan türün devamı ve hayatta kalma anlaşılabilir nedeni dışında sınırlayabilmemiz mümkün gözükmüyor. Sevgiyle…
Kaynaklar
-
Ali Rıza Gelirli. (2008). Şiddetin Anatomisi. Yayınevi: Anfora Yayınları. sf: 206.
-
Paulo Freire. (2023). Ezilenlerin Pedagojisi. Yayınevi: Ayrıntı yayınları. sf: 288.