Seks Kadar Doğal Bir Davranış, Nasıl Oldu da Bu Kadar Tabu Bir Konu Haline Geldi?
- İndir
- Dış Sitelerde Paylaş
Var olabilmemizin yegâne yolu, sekstir. Öyle ki seks, insanlar da dahil birçok hayvan türünün varlığının iki biyolojik temelinden birisidir (diğeri hayatta kalmaktır). Bunu, çocuk ölümlerinin aşırı yüksek olduğu zamanlarda, türümüzün varlığını koruyabilmiş olduğu gerçeğinde net bir şekilde görebiliyoruz. Eğer seks dürtülerini baskılamış olsalardı, popülasyonumuz bugünlere kadar gelemeyecekti.
Buna karşılık, dürüst olalım, yeryüzündeki en güçlü tabulardan birisi sekstir. Modern toplumların büyük bir kısmında seks, açık açık konuşulması uygun olmayan, hatta birçok durumda baskılanması, örtülmesi, görmezden gelinmesi gereken, sadece sınırlı bir evlilik kurumu içerisinde makul görülen bir davranış olarak algılanmaktadır. Ne var ki, ne kadar tabulaştırılırsa tabulaştırılsın, seksi baskılamak konusunda evrensel bir başarısızlık söz konusudur: Seks, ne kadar baskılanırsa, o kadar yasa dışı ve/veya "el altından" olacak şekilde açığa çıkmakta, davranışlarımızı öyle veya böyle şekillendirmektedir. Her kadın ve her erkek, gün içerisinde defalarca seksi aklından geçirmektedir; seksten uzak durduğunu söyleyenlerin bile birçoğu, düzenli ve aktif seks hayatlarına sahiptir.
Peki seks kadar doğal bir davranış, nasıl oldu da tabuların en tepesine yerleşmeyi başardı? Neden Almanya veya Hollanda gibi bazı ülkelerde seks çok daha sıradan karşılanırken, yakın komşularında bu konu halen bir tabudur? Dini görüşlerin bu konuda etkisi tam olarak nedir? Vahşi atalarımız da seksi bir tabu olarak görüyor olabilir mi? Birden fazla çocuk yapabilmeyi ve bunların birçoğunu hayatta tutabilmeyi başardığımız noktada mı bu tabulaşma meydana geldi? Gelin bu konulara bir bakış atalım.
Seks, Doğal ve Kaçınılmazdır!
İlk olarak şunu anlamak gerekiyor: Karmaşık yapılı ve zarlı organellere sahip, yani ökaryotik olan canlıların büyük bir çoğunluğu eşeyli üremektedir ve seks (ya da "cinsel birleşme" anlamına gelen "kopülasyon"), eşeyli üremenin ana yöntemlerinden birisidir. Mikroskobik organizmalardan balinalara ve fillere kadar sayısız canlı seks sayesinde varlığını sürdürmektedir. Eğer seks olmasaydı, hiçbirimiz var olamazdık.
Dolayısıyla "vücudumuzun hücrelerden oluşması" veya "oksijen soluyor olmak" kadar basit ve yalın bir biyolojik gerçeğin, bunların tam tersine aşırı güçlü bir tabu haline dönüşmüş olması, "ahlaki değerler" adı verilen dini kanaatler bütünü ile kısıtlandırılıyor ve baskılanıyor olması, oldukça şaşırtıcıdır. Pek az insan, dini gerekçelerle hayatta kalma güdüsünü ayıplar; tam tersine, hayatta kalmak için çaba sarf etmek, emek harcamak el üstünde tutulur, teşvik edilir; intihar gibi davranışlar ayıplanır, tabulaştırılır. Ancak iş, yavru üretmek veya keyfi amaçlarla cinsel birleşmeye geldiğinde, doğal olan ayıplanmakta ve tabulaştırılmaktadır. Bunun sebebi ne olabilir?
Dehşet Yönetim Teorisi ve Hayvani Dürtüleri Baskılama Arzusu!
Bu tabulaşmayı çok farklı açılardan analiz etmek mümkün; ancak hepsinin başında, seksin insanın "hayvani doğasını hatırlatıyor olması" geldiği düşünülmektedir - en azından seks üzerindeki dini baskıların ana kaynağının bu durum olduğu ileri sürülmektedir.
Pulitzer Ödülü'ne layık görülen Ernest Becker gibi kültürel antropologlara göre, hayvani kökenlerimizle ilgili diğer gerçekler daha örtüktür: Örneğin organlarımızın hepsinin bir maymununkiyle aynı olması, bir köpekle sayısız ortak dürtüye sahip olmamız, bir ayıyla birebir aynı hücre yapısını taşımamız, bir şempanze ile santimetrekare başına aynı sayıda kıl köküne, aynı beyin yapılarına, aynı temel içgüdülere sahip olmamız gibi sayısız gerçek, ancak ve ancak bu konular üzerine özellikle kafa yoracak olursanız dikkatinizi çekecektir. Aksi takdirde bu konular üzerine kafa yormanız ve bu gerçekleri fark etmeniz pek olası değildir; zaten evrimin bu kadar yalın bir gerçek olup da, bu kadar geniş bir kitle tarafından reddediliyor olmasının arkasındaki ana motivasyon da benzerdir.
Ancak seks, başkadır. Seksi aktif olarak yapmanız gerekir ve o anda hissettikleriniz, davranışlarınız, genel zihinsel durumunuz oldukça... "hayvani"dir. İnsanı hayvandan ayıran detayların neredeyse hepsi kaybolur ve son derece temel arzu, istek ve şehvetlerle davranırız. Ter, nefes nefese kalış, kıyafetlerin olmadığı bir ortam, tenin tene değmesi, nefesin birbirine çok yakın şekilde alınıp verilmesi, vücudu haz ile dolduran bir dans... Seks sırasında sergilediğimiz, "hayvani" olarak tabir edilebilecek fiziksel davranışlarımız, insanın ölüm korkusunu ve ilahi adalet ihtiyacını yenmek adına geliştirdiği mitoloji ve sembolizm ile ters düşer.[1] Bu da, seksin üzerinin örtülmesi çabasını doğurmuştur.
- Cinsiyet Eşitliği ve Feminizm: Kadınların Eşitlik Talepleri ve Erkeklerin Verdiği Tepkiler
- Sinirbilimin, Kadın ve Erkekleri Ayrıştırmakta Kullanılan "Venüs ve Mars" Klişesini Başından Savma Vakti Geldi!
- Nobel Fizik Ödülü Alan Kadınların Sayısı Bir Elin Parmaklarını Geçmiyor! Peki Bu Kadınların Gelecek Nesillere Tavsiyeleri Neler?
Düşünecek olursanız insan, belki bir de hasta ve bitap olduğu hallere ek olarak, seks haricinde hiçbir zaman bu düzeyde hayvani davranışlar sergilemez. Otto Rank gibi psikoanalistlerin de net bir şekilde vurguladığı gibi, sekse olan muhtaçlığımız ve seks sırasındaki hayvaniliğimiz, insanın "ruhani bir canlı" olma arzusu ile taban tabana zıt düşmektedir. En nihayetinde böylesine "yüce", böylesine "ulu", böylesine "güzel", böylesine "özel" bir canlının seks gibi vahşi ve hayvani bir davranış sonucu üretilmesi, birçok insan için tuhaf bir çelişki yaratmaktadır. Dehşet Yönetim Teorisi olarak bilinen bu teoriye göre seks, bize zaaflarımızı ve ölümlülüğümüzü hatırlatmaktadır - dolayısıyla da tabulaştırılmaktadır.[1]
İnsanlar, farkında olsunlar ya da olmasınlar, hayatta kalma ve ölüm ile durmaksızın yüzleşirler. Dolayısıyla bu dehşet ile baş edebilmek adına, kendimizi dünya-üstü bir varlık olarak görecek mekanizmalar geliştirmekteyiz. Kendimizi ruhani, özel, değerli ve hatta ölüm sonrası yaşam üzerinden gidecek olursak, ölümsüz olarak düşünmek isteriz. İşte seks gibi vahşi ve dünyevi bir davranış, bize ölümlülüğümüzü ve sıradanlığımızı hatırlatmakta ve dehşete düşürmektedir. Bu perspektiften bakıldığında, Evrim Teorisi'nin insanlığın önemli bir bölümü için ne kadar dehşet verici olduğunu anlamak kolaydır.
Bu, ilk etapta absürt bir ilişkilendirme gibi gelebilir; ancak Güney Florida Üniversitesi'nden Jamie Goldenberg ve ekibinin de birden fazla çalışmayla ortaya koyduğu gibi, gerçekten de ölüm ile seks arasında bir ilişki bulunmaktadır. Örneğin bir grup katılımcı, iki alt gruba bölünmüş ve bir grubun seks hakkında düşünmesi sağlanmış, diğeri ise sekse yönlendirilmemiştir. Sonrasında bu kişilere, yarım kalmış bir adam asmaca oyunu gösterildiğinde (ki oyun, g r a _ _ noktasında kalmıştır) ve tamamlamaları istendiğinde, seks hakkında kısa bir süre önce düşünenler daha sıklıkla "grave" ("mezarlık") sözcüğü ile tamamlamıştır; diğer grup ise daha sıklıkla "grape" ("üzüm") sözcüğünü seçmiştir.[2]
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Benzer şekilde, ölüm hakkında daha fazla kafa yormaya meyilli olan kişiler (özellikle de nevrotik bireyler), seksin derinin deriye sürtmesi, orgazm, cinsel organların cinsel olarak ellenmesi gibi fiziksel bileşenlerine çok daha az ilgi duymaktadırlar.[3], [4]
Ayrıca seksin Dehşet Yönetim Kuramı ile ilişkili olduğunu gösteren bir diğer bulgu, seksin nasıl sunulduğuyla da ilgili bir çalışmadan gelmektedir. Eğer seks, katılımcılara fiziksel ve hayvani olarak değil de, sevgi dolu ve sıcak bir duygu olarak yansıtıldığında, katılımcıların ölüm ile ilgili düşünceleri ortadan kaybolmaktadır. Bu durum, cinselliğin bizde ölüm korkusunu tetiklediği fikrini pekiştirmektedir. Dolayısıyla insanlar, seks gibi bir davranışı baskılayıp, yerine kutsal, dokunulmaz, ölümsüz bir varlık oldukları inancını yerleştirdiklerinde, ölüm dehşeti ile başa çıkmaları çok daha kolay olmaktadır. Bu da, seksin tabulaştırılmasının ardında yatan sebepleri netleştirmektedir.
Diğer Olasılıklar
Elbette cinselliğin tabulaşmasını Dehşet Yönetim Teorisi haricinde çeşitli biçimlerde açıklamak da olasıdır. Aşağıda, bunlardan bazılarına yer vermekteyiz.
Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklara Karşı Önlem
Örneğin ölümlülüğünün farkına varmalarından çok önce atalarımız, cinsel yollarla bulaşan bazı hastalıklar bulunduğunu ve bu nedenle cinselliğin kısıtlanmasının avantajlı olabileceğini keşfetmiş veya en azından aşırı yaygın ve sık cinselliği dengeleyecek mekanizmaların evrimleşmesi avantajlı olmuş olabilir. Bu mekanizmaların süreç içerisinde kontrolsüz bir şekilde ön plana çıkması, cinselliği dizginleme arzumuzun temelinde yatan faktör olabilir.
Ancak bu hipotez pek güçlü değil; çünkü cinsel yollarla hastalık bulaşan tek canlı biz değiliz ve cinsel yollarla bulaşan hastalıklar eğer ki bu kadar büyük bir tehdit unsuru olsaydı, birçok diğer türde benzer mekanizmalar evrimleşmesini beklerdik. Halbuki en yakın akrabalarımız olan bonobolarda cinsellik, insanlarda el sıkışma kadar yaygın ve sık sergilenen bir davranıştır. Dolayısıyla insanlara özgü bir biyolojik sebep olmadığı müddetçe, bu hipotez pek kabul görmeyecektir.
Babalığın Teşhisi
Bir dişi, yavrusunun ebeveyni olduğunu garanti etmek konusunda hiçbir şüpheye sahip değildir; çünkü neredeyse tüm hayvanlarda dişiler, yavrunun üretimi boyunca ana konak ve kaynak konumundadır (bazı istisnalarla birlikte - ki onlarda da diğer taraf aynı rolü üstlenir). Öte yandan erkekler, çok sayıda cinsel partnere sahip oldukları için, bir yavrunun kendilerine mi ait olduğunu, yoksa aynı dişiyle çiftleşen başka bir erkeğe mi ait olduğunu neredeyse hiçbir zaman bilemez.
Bu, evrimsel açıdan büyük bir problemdir; çünkü kendi soy hattının devamlılığını garanti edemeyen erkekler, bunu bir şekilde başarabilen erkekler nazaran her zaman daha dezavantajlı olacak ve elenecektir. Öyle ki, birçok erkekte, kendilerinden önce gelen ve aynı dişiyle çiftleşmiş olabilecek erkeklerin spermlerini elimine edecek evrimsel adaptasyonlar bulunmaktadır.
Bu yöntemlerden birisi, cinselliği kısıtlamak ve/veya kısıtlı sayıda bireyle çiftleşmeyi garanti altına almaktır. Eğer hem erkek, hem de dişiler kısıtlı sayıda bireyle çiftleşirse (örneğin tek bir kişiyle), bu durumda sadece dişiler değil, aynı zamanda erkekler de o yavrunun kendilerine ait olduğunu garanti altına alabilirler. Bu durum, cinselliğin baskılanmasını tetikleyebilir ve kültürel evrim çerçevesinde.
Türlerin tek eşli veya çok eşli olma durumları, oldukça karmaşık ekolojik ve cinsel dinamiklere bağlı olarak belirlenmektedir. Yapılan çalışmalar, insanların biyolojik olarak çok eşli ama sosyal olarak tek eşli olduğuna işaret etmektedir. Bu durumda, biyolojik nedenlerle cinselliğin evrimsel olarak kısıtlandığını düşünmek için pek geçerli bir sebebimiz yok gibi gözükmektedir.
Kültürel Baskılar ve Erkek Egemen Toplum
Bu açıklama, aslında Dehşet Yönetim Teorisi ile büyük oranda aynıdır; ancak o teori, neden sadece erkeklerin cinsellik konusunda daha kaba saba olup, kadınların daha derli toplu olmasının beklendiğini açıklayamamaktadır; genel olarak türümüzdeki seks baskılama dinamiklerini izah etmektedir. Erkekler ile kadınlar arasındaki fark, erkeklerin kadınları kontrol altına alma arzusundan kaynaklanıyor olabilir.
Yine, yukarıdaki hipotezlerle örtüşen bir şekilde, erkeklerin kadınları kontrol altında tutması hem toplumsal dinamikler açısından erkekler için toplumun %50'sinin köleleştirilmesi açısından avantajlıdır, hem de üreme kontrolünü sağlamak ve yavrularının bakımını garanti etmek açısından teşvik edicidir. Bu hayvani baskılama arzusu, erkeklerin genel olarak daha iri ve güçlü olmasıyla bir üstünlük aracına dönüşmüş olabilir. Bu çerçevede gelişen dini anlatılar ve kültürel hiyerarşiler, nihayetinde kadınların cinsel olarak baskılanmış, erkeklerin ise kısmen daha açık olabildiği; fakat yine de genel bir üstü örtüklük ile perdelemesi gereken bir davranışa evrimleşmiş olabilir. Buna bağlı olarak erkekler, kadın cinselliğini kontrol eden bir noktaya erişmiş olabilirler.
Gerçekten de, cinsel olarak daha açık olan toplumlarda dini baskı da genel olarak daha azdır veya dini inançlar, seks özelinde şekillenmez. Bireyler, kendilerini cinsel anlamda daha özgür olarak görür, ana kimliklerini dindarlık oluşturmaz. Kimi zaman bu, dinsizliğin cinsel vahşeti tetiklediği şeklinde yansıtılsa da, bu tür istatistikler değerlendirilirken rapor şeffaflığı, hukuki güven mekanizmaları, istatistiklerin düzgün tutulmasına yönelik önlemler gibi birçok faktör bir arada değerlendirilmelidir. Dahası, cinsel özgürlük ile cinsel vahşet birbirine karıştırılmamalıdır.
Tarım ve Yerleşik Yaşam
Cinselliğe yönelik tüm bu değişimlerin kökeni, belki de avcı-toplayıcı bir yaşam biçiminden, daha yerleşik tarım toplumlarına geçişle de ilişkilendirilebilir. Bu durum, yukarıdaki birden fazla hipotezi bir arada değerlendirerek, tek bir teori inşa etmeyi mümkün kılabilir.
Tarım toplumları öncesinde daha ayrık ve küçük gruplar halinde yaşayan insanlar için babalıktan emin olma veya cinsel yolla bulaşan hastalıklar gibi problemler çok büyük bir engel teşkil etmiyordu. Bu nedenle, diğer hayvanlara daha yakın bir cinsel davranış kalıbı sergileme ihtimalimiz çok daha yüksekti. Ancak tarım toplumuna geçişle birlikte, bir arada yaşayan insanların sayısında hızlı bir artış yaşandı ve bu, hem babalığın belirsizliğini arttırdı, hem hiyerarşik zorunlulukları doğurdu, hem de cinsel yolla bulaşan hastalıkların yayılma ihtimalini yükseltti.
Bunlara ve daha birçok diğer detaya bağlı olarak, insanların da cinselliğe bakış açısı değişmiş olabilir ve zamanla, cinselliği baskılayıcı adımlar atılmaya başlanmış olabilir. Birçok din de, bu tür bir kültürel evrimin parçası olarak geliştiği için, toplumsal hiyerarşiyi netleştirme ve ahlaki davranışları belirleme konusunda yargılara varmak için, cinselliği merkezi bir tema ve tabu haline getirecek biçimde şekillenmiş olabilir.
Seksin Tabu Olmadığı Hipotezi
Elbette, seksin genel geçer olarak bir tabu olmadığını, bunun sadece dar bir bağlamda geçerli olduğunu iddia eden bilim insanları ve filozoflar bulmak da mümkündür (en ünlüsü, Michel Foucault olmak üzere).[5]
Mangaia Halkı ve Özgür Seks Algısı
Örneğin Güney Pasifik Okyanusu'nda bulunan bir ada olan Mangaia'daki yerli kabileler, seksi tamamen doğal bir davranış olarak görmektedirler ve birbirleriyle tamamen zevk alma amaçlı olarak seks yapmaktadırlar. Sıradan bir Mangaia erkeği 7 yaşında mastürbasyondan haberdar olur ve 8-9 yaşında bunu uygulamaya başlar. 13 yaşındaki Mangaia erkekleri için, "süper-kesim" (İng: "superincision") adı verilen tehlikeli bir sünnet töreni yapılır ve penisinde bir yarık açılır. Bu sırada sünnetçi, erkeği cinsel olarak da eğitir ve bilgilendirir.[6]
Operasyondan sadece birkaç hafta sonra erkek, ilk defa seks yapar ve bu deneyimi edinmesini sağlayan kadın, onu farklı cinsel zevkler ve pozisyonlar konusunda eğitir. Bu sırada erkek, bağlanmak suretiyle kısıtlanır ve bu sayede önden orgazm olup, kadının orgazma erişmeden işini bitirmesi engellenmiş olur; yani erkekler, bu konuda da eğitilir.
Kız çocukları da benzer bir eğitimden geçerler ve 13-20 yaş arasında 3-4 farklı erkekle romantik ilişki yaşarlar. Ebeveynleri, bu süreç boyunca kızlarının birden fazla erkekle cinsel olarak birleşerek cinsel zevki tatmasını teşvik eder; böylece en uygun eşi evlenmek üzere seçebilmesini sağlarlar. Bu süreçte erkekler agresif bir şekilde eş ararlar ve hemen hemen her gece seks yaparlar. Ortalama bir erkek, evlenmeden önce 10 kadar kadınla birlikte olur.[7]
18 yaş civarında Mangaia gençleri haftanın her günü seks yapacak düzeye gelirler ve gecede ortalama 3 kez orgazm olurlar. Evlenmeden önce bütün kadınlar mutlaka orgazm deneyimi yaşarlar ve bir erkeğin, eşini orgazma ulaştırması ana görevlerinden birisidir.
Inis Beag Halkı ve Tabu Seks Algısı
Ne var ki bu kadar dar bir popülasyondan yola çıkarak insanlığın geneli konusunda yorum yapmak çok zordur; çünkü eğer bu kadar spesifik kabilelere odaklanacak olursak, rahatlıkla İrlanda açıklarındaki Inis Beag adası halkını ileri sürebiliriz.[8]
Bu yerliler, cinsel olarak yeryüzündeki en baskıcı toplumlardan birisidir. Ada halkı çıplaklıktan nefret eder ve yetişkinler, sadece kıyafetlerinin dışında kalan vücut uzantılarını yıkarlar (el ve ayaklar gibi). Evli eşler bile cinsel aktiviteleri sırasında kıyafetlerini çıkarmazlar. Evlilik öncesi seks pratik olarak asla yaşanmaz ve kadınlar hiçbir zaman orgazm yaşamazlar. Seksi başlatan her zaman erkeklerdir ve ön sevişme sadece öpüşme ve kalçaların sertçe sıkılmasından ibarettir. Neredeyse her zaman erkek üstte misyoner pozisyonunda sevişirler.[9]
Erkek, çok kısa bir süre içerisinde orgazm olur ve hemen uykuya dalar. Erkekler arasında cinsel birleşme, "zor bir iş" olarak algılanır ve sağlıkları için iyi olmadığına inanılır. Bu nedenle ertesi gün enerji gerektiren bir iş yapacaklarsa, seksten uzak dururlar. Ayrıca regl dönemlerinde ve çocuk doğumundan sonraki aylar boyunca eşlerine cinsel olarak yanaşmazlar.[10]
Adadaki kadınların hemen hepsi reglden ve menopozdan korkar. Halk arasındaki yaygın bir kanı, menopozun zihinsel sorunlara neden olduğu yönündedir. Bu nedenle kadınlar 40'lı yaşlarında hayattan elini eteiğini çeker; hatta bazı kadınlar, bu yaşlardan sonra ölene kadar kendilerini yatağa hapseder.[11] Bu toplumda cinsellik eğitimi yoktur veya yok denebilecek kadar azdır. Ebeveynler, evlilik sonrasında doğanın doğru yolu göstereceğine inanırlar.
Mehinaku Yerlileri ve Karma Seks Algısı
Bundan önce ele aldığımız iki yerli halk aksine, orta Brezilya'da yaşayan Mehinaku yerlileri, hem Mangaia halkı gibi açık bir seks algısına, hem de Inis Beag halkı gibi endişelere sahiptir.[12]
Onlar için seks, heyecan vericidir ve kültürleri oldukça fazla erotik unsur içerir. Buna bağlı olarak, çocuklara karşı cinsel konularda oldukça açıklardır. Örneğin çocuklar, çoğu zaman ebeveynlerinin evlilik dışı beraber oldukları kişilerin isimlerini bilirler. Erkekler, kadınları cinsel olarak tatmin etmek için açıkça birbirleriyle rekabet halindedirler; örneğin avladıkları balıkları sıklıkla kadınlara hediye ederler.
Ancak toplumlarında bir yüksek bir cinsiyet ayrımcılığı da vardır. Örneğin bir kadın, bir "erkeğin evine" girecek olursa ve yasak olan bir şeyi görürse, ormana götürülüp grup seks ile tecavüze uğrayabilir. Bu tür sıra dışı bir davranış haricinde halk, oldukça barışçıl ve sakindir.
Bu toplumda kadınların cinsel dürtüleri çok daha zayıf olarak görülür, bu nedenle kadın orgazmına pek az önem verilir ve menstrüasyonun tehlikeli bir şey olduğuna inanılır. Topluma ait rüyalar ve fabllarda bolca cinsel anksiyeteden söz eden anlatılar vardır. Örneğin mitolojik anlatılarında, evlilik dışı seks yapan bireyler absürt şekillerde ölmektedirler.
İlginç bir şekilde, toplumun bireyleri cinsellik hakkında yoğun bir müphemliğe ve anksiyeteye sahip olsalar da, seks yapmaktan geri durmazlar ve bu faaliyeti aktif olarak arzularlar.
Görülebileceği gibi, sekse bakış açıları konusunda köklü farklılıklar bulunmaktadır ve seksin tabulaştırılmasıyla ilgili olarak birçok farklı hipotez bulunmaktadır. Ne yazık ki, antik insanların cinsel davranışlarını eksiksiz bir şekilde öğrenmemiz mümkün olmadığı için, bu hipotezlerden hangisi veya hangilerinin doğru olduğunu sınamak oldukça güçtür.[13]
Çözüm: Sekse Yönelik Bakış Açımız Değişmeli!
Bir davranışın hayvani temellere sahip olması, insan ile ilişkilendirilen değerler çerçevesinde bu konuyu algılayamayacağımız anlamına gelmiyor. Bunu her zaman yapıyoruz: Örneğin ölülerimizi öldükleri yere bırakmak yerine, düzgünce gömmek, ölümü biyolojik anlamda herhangi bir şekilde değiştirmemektedir; ancak bize ölülerimizden ayrılma fırsatı sunmaktadır. Benzer şekilde, seksi de hayvani ve fiziksel bir olgudan ibaret görmek zorunda değiliz ve bu algımızı değiştirmek için, seksi daha farklı şekilde anlatmalıyız: hem yetişkinlere, hem çocuklara...
Düşünün, seks ile ilgili çocuklarımızla paylaştığımız ve dolayısıyla bünyemizde aslen seksi düşünürken algıladığımız tarafı, cinsel birleşme (kopülasyon) algısından ibarettir. Daha ziyade çocukların nereden geldiği ve nasıl üretildiği üzerine bir anlatım ile seksi anlatmaya çalışırız. Halbuki seks, bundan çok daha karmaşık bir konudur ve eğer şefkat, sevgi, aşk, bağlılık, hoş duygular, karşılıklı rıza, sınırlar vb. detaylarından söz edilmezse, çocukların, yani geleceğin yetişkinlerinin zihninde seks, vahşi bir üremeden ibaret kalacak ve dolayısıyla tabulaşacaktır. Yeni nesillerin sekse daha açık yaklaşmasının nedeni, dijital platformlarda bunların daha açık bir şekilde konuşulabilmesi, dolayısıyla çocukların ve gençlerin seksin farklı boyutlarına maruz kalabilmeleridir.
Daha sağlıklı ve gerçekçi bir seks portresi çizen bu yeni bakış açısına maruz kalmayan bireyler, ister istemez bedenlerinin ergenlik ile değişimi ve sonrasında gelen sekse yönelik dürtülerden ötürü ayıplanmaları ve köşeye itilmeleri sonucunda seks konusunda içlerine kapanacaklardır ve seks konusu, onlar için bir tabu haline gelecektir. Bu bireylerin, kendi çocuklarına da seksi bu şekilde yansıtmaları çok daha olası olacak, içinden çıkılmaz bir döngüye girilecektir.
Dahası, seks ile ilgili konularda toplumsal cinsiyet kavramı da büyük bir ayrıştırıcı rol oynamaktadır: Kadınlar, "duygusal açıdan zayıf olmak" ile suçlanmakta, erkekler ise duygulara sahip olmadığı için "yeterince erkek olmamak" ile yargılanmaktadır. Bu durum, hem kadınları hem erkekleri kendi köşelerine itmekte, tamamen duygularla yoğrulmuş bir aktivite olan seksin hayvani ve mekanik bir düzeye indirilmesine neden olmakta ve Dehşet Yönetim Teorisi ile açıklanan olguları gündeme getirmektedir. Bu, seksin tabulaştırılmasının ardındaki itici güçtür.
Bu durumun cinsel sağlık açısından da kritik etkileri bulunmaktadır: Seks, mekanik bir uğraşa indirgendiğinde, partnerler kendi alacakları keyiften ziyade, partnerlerini tatmin etmeye odaklanmaktadır. Çünkü seks, doğal bir etkileşimden ziyade, nadiren gerçekleşen bir yakınlaşma olarak algılanmaktadır. Başarı, iki tarafın da keyif almasından ziyade, karşı tarafın memnun ayrılması ve dolayısıyla belki bu ilişkinin tekrar etmesine indirgenmektedir. Halbuki romantik ve/veya cinsel bir ilişkide, partnerlerin endişesi seksin tekrarı değil, o an içerisinde tarafların her ikisinin de duygu yüklü, mutlu ve huzurlu olması olmalıdır - illâ bir "endişe"den söz edilecekse... Eğer erken yaştan seks bu şekilde algılanmazsa, geleceğin yetişkinleri de cinsel davranışlardan ne ummaları gerektiğini bilemeyeceklerdir ve en temel içgüdüleri ile sekse yaklaşacaklardır. Bu, seksin durmaksızın ve nesiller boyunca tabulaşmasında önemli bir faktördür.
Bunu kırmanın yolu, seksin doğal ama belli kuralları olan bir oyun olduğunu anlamak ve anlatmaktır. İnsanlar, duygulara sahip oldukları ve bunları yansıttıkları için ayıplanmamalıdır, kabullenilmelidirler. Bu sayede hangi duyguların daha memnun edici, hangilerinin daha rahatsız edici olduğunu daha sağlıklı bir şekilde tespit edebilir ve buna bağlı olarak beklentilerimizi ayarlayabiliriz. Eğer bunu yeterince yaygınlaştırırsak, öncelikle cinsel duygularımızı ifade etmeyi kolaylaştırabiliriz ve sonrasında cinselliği absürt bir hayvani davranış olarak değil, sıradan bir insani yakınlık olarak görmeye başlayabiliriz.
Ve kim bilir, belki de bunu yapabilirsek, her gün karşımıza çıkan cinsel açlık ve cinsel saldırganlık problemlerini bir nebze olsun ortadan kaldırabiliriz.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git- 173
- 51
- 45
- 33
- 21
- 19
- 12
- 4
- 2
- 1
- 1
- 0
- ^ a b N. A. Heflick. Why Is Sex So Taboo?. (9 Nisan 2011). Alındığı Tarih: 7 Aralık 2020. Alındığı Yer: Psychology Today | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. Burgundy. Why Is Sex So Taboo?. (27 Ocak 2016). Alındığı Tarih: 7 Aralık 2020. Alındığı Yer: The Cornell Daily Sun | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. L. Goldenberg, et al. (2002). Death, Sex, Love, And Neuroticism: Why Is Sex Such A Problem?. American Psychological Association, sf: 1173-1187. doi: 10.1037//0022-3514.77.6.1173. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. L. . Goldenberg, et al. (2010). Understanding Human Ambivalence About Sex: The Effects Of Stripping Sex Of Meaning. Journal of Sex Research, sf: 310-320. doi: 10.1080/00224490209552155. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Foucault, et al. (1990). The History Of Sexuality, Volume 1: An Introduction. ISBN: 9780679724698. Yayınevi: Vintage.
- ^ H. B. M. Murphy. (2016). Human Sexual Behavior. Transcultural Psychiatric Research Review, sf: 7-10. doi: 10.1177/136346157301000101. | Arşiv Bağlantısı
- ^ W. R. Jankowiak. (1997). Romantic Passion: A Universal Experience?. ISBN: 9780231096874. Yayınevi: Columbia University Press.
- ^ J. C. Messenger. (1983). Inis Beag: Isle Of Ireland. ISBN: 9780881330519. Yayınevi: Waveland Press.
- ^ D. S. Marshall, et al. (1972). Human Sexual Behavior. Yayınevi: Prentice Hall.
- ^ J. C. Messenger. (1988). Inis Beag Revisited: The Anthropologist As Observant Participator. ISBN: 9780881334081. Yayınevi: Sheffield Publishing Company.
- ^ J. Messenger. (1991). Peasants, Proverbs, And Projection. Central Issues in Anthropology, sf: 100-105. doi: 10.1525/cia.1991.9.1.100. | Arşiv Bağlantısı
- ^ T. Gregor. (2014). The Mehinaku: The Dream Of Daily Life In A Brazilian Indian Village. ISBN: 9781299850705. Yayınevi: University of Chicago Press.
- ^ D. M. Buss. (2003). The Evolution Of Desire: Strategies Of Human Mating. ISBN: 9780465008025. Yayınevi: Basic Books.
- M. L. Kringelbach, et al. (2009). Pleasures Of The Brain. ISBN: 9780199716135. Yayınevi: Oxford University Press.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 11:59:07 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/9686
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.