Evrim Ağacı Bilim Terimleri Sözlüğü, bilim dünyasında sıkça kullanılan terimlerin anlamlarını ve açıklamalarını içerir.
Normalde kemik dokusunun oluşmadığı dokularda osteoblast hücreleri sayesinde kemikleşmenin oluşması.[1]
Birbirlerine yaklaşan levhalar arasında sıkışan tortul tabakaların yükselip kıvrılması veya kırılması yoluyla gerçekleşen dağ oluşum süreci.
Kuşlara karşı duyulan aşırı korku olarak bilinen, Yunanca'da "kuş" anlamına gelen ὄρνις ("ornis") ve "korku" anlamına gelen φόβος ("phobos") kelimelerinden oluşan bir terim.
Bitki hücresinin bölünmesi sırasında hücre plağını oluşturan, yan yana iki bitki hücresi duvarı arasındaki çoğunlukla pektinden oluşan tabaka.
Uluslararası Birim Sistemi'ne göre bir elektrik devresindeki elektriksel direncin ölçü birimi. Ω işareti ile gösterilir. Adını Alman Fizikçi Georg Ohm'dan alır. 1 ohm, 1 voltluk potansiyel farkın 1 amperlik bir akım ürettiği bir devrenin direncine eşittir.
Üç ila altı birimlik monosakkaritlerin yaptığı bileşiklere verilen genel isim. Yunanca "birkaç" anlamına gelen ὀλίγος ("olígos") ve "şeker" anlamına gelen σάκχαρ ("sácchar") kelimelerinden oluşmuştur.
Az derişik bir ortamdan seçici geçirgen zar aracılığı ile çok derişik bir ortama geçiş. Yunanca "itiş, itme" anlamındaki "ōsmos" kelimesinden gelir.
Yılan korkusu olarak bilinen, Yunancada "yılan" anlamına gelen ὄφις ("ophis") ve "korku" anlamında gelen φόβος ("phobos") kelimelerinden oluşan bir terim.
Hücrenin içerisindeki çözünmüş hâldeki maddelerin oluşturduğu su alma isteğidir. Pasif taşımada önemli rol oynamaktadır. Turgor basıncı ile ters, emme kuvveti ile doğru orantılıdır.
Vücudun kendi dokularına karşı oluşan hücre aracılı bağışıklık reaksiyonu veya özgün antikor üretimi sonucu ortaya çıkan özel hastalık grubudur.[1]
Bir elektrik devresindeki devre elemanlarının elektrik akımına karşı gösterdiği direnci ölçmek için kullanılan ölçüm aleti.[1]
Temel yapısını karbon atomunun oluşturduğu, karbon atomunun yanında hidrojen, oksijen, azot, fosfor gibi atomları da içeren bileşiklerin fiziksel ve kimyasal özelliklerini inceleyen bilim dalıdır.[1] Organik bileşikler doğada daha çok biyolojik organizmaların yapısında bulunur. Organik bileşiklere olan ilgi geçmişten günümüze giderek artmıştır. Bu bağlamda organik bileşikler laboratuvar ortamında üretilmeye çalışılmıştır. Laboratuvar ortamında üretilen ilk organik bileşik üredir (CH4N2O). Alman kimyager Friedrich Wöhler 1828'de amonyum siyanatı ısıtarak üreyi elde etti. Bu çalışmadan sonra birçok bileşik laboratuvarda yapay olarak üretilebilmektedir.
Vücudun zarar görmüş hücrelerinin yerine sağlıklı ve yeni hücreler koyarak gerçekleştirdiği temizleme işlemidir. Yunancada kendi kendine anlamına gelen "oto" ile yeme anlamına gelen "faji" sözcüklerinden oluşur. Yani otofaji işlemini "kendi kendini yeme" (İng: "self-eating") olarak da adlandırılabilir. "Kendi kendini yeme" işlemi, kulağa vücudumuzda gerçekleşmemesi gereken bir işlem olarak gelebilir. Ancak bu işlem temelde vücudumuzun sağlıklı kalmasını sağlayan oldukça yararlı bir işlemdir. "Otofagositoz" kelimesi de aynı süreci ifade etmektedir.
Otofaji terimi ilk kez 1963 yılında Belçikalı sitolog Christian René De Duve tarafından kullanılmıştır. Otofaji işlemi aynı zamanda hücreler açlık yaşadığı zaman gerekli enerjiyi üretmek için de hücreler tarafından uygulanır. Bu hücreler sitoplazmalarındaki lizozom organelleri sayesinde bünyelerindeki zararlı veya kullanılmayan proteinleri, maddeleri ve hatta organelleri sindirerek gerekli enerjiyi sağlar. Japon sitolog Yohsinori Ohsumi, bu alanda yapmış olduğu çalışmalar sayesinde 2016 yılında Nobel Tıp ve Fizyoloji Ödülü'nü kazanmıştır.
Işık özelliklerini, hareketlerini, ışığın ölçümünü, sınıflandırılmasını ve ışığın etkileşimini inceleyen fiziğin alt dalı. Günlük hayatta ve teknolojide sıklıkla yararlanılan optik, gözle görülebilen ışık dalgalarının yanı sıra gözle görülemeyen kızılötesi ve morötesi ışık dalgalarının hareketlerini incelemektedir.
Okyanusların fiziksel ve kimyasal özelliklerini, okyanuslarda yaşayan canlı türlerini, okyanusların oluşumlarını ve gelişimlerini inceleyen bilim dalıdır.
Hem ot hem de et ile beslenen bir diyete sahip canlılara verilen isimdir. Hepçil olarak da bilinmektedir. İnsan, maymun, fare, ayı ve domuz bu canlılara örnektir. Bir canlının omnivor olup olmadığına bakılırken ana besin kaynağına bakılır. Yani nadiren ot yiyen etobur bir canlı hepçil bir canlı olarak kabul edilmeyebilir.
Retinanın en uç uzantısı Ora serrata olarak adlandırılır, koroid ve siliyer cisim arasında bağlantıdır. Retina kendi içinde 2 tabakaya ayrılır, bunlar dışta vasküler tabakaya yaslı olan pigment tabakası ve içte reseptör hücrelerini içeren stratum nervosumdur. Reseptör hücrelerini içeren tabaka ışığa duyarlıdır. Retinanın iki tabakası ora serrataya kadar beraber bulunur dolayısıyla bu bölgeye kadar retina ışığı algılayabilir. Ora serrata'nın önünde ise retinanın yalnızca pigment tabakası bulunur, bu bölge kör retina (pars coeca retinae) olarak adlandırılır.[1]
Ora serrata ve gözün kan damarlarıWikipediaOrganoid; laboratuvar ortamında üretilen ve gerçekçi mikro anatomik gösterime yardım etme amacı taşıyan, bir organın minyatürleştirilmiş ve basitleştirilmiş versiyonudur.
Bir DNA dizisinin, DNA replikasyonu proteinleri tarafından tanınan, DNA sentezinin başlatıldığı bölümü. İngilizce açılımı: Origin of replication. Türkçe karşılığı: Replikasyon orijini veya ikileşme orijini.
Bir onkojen, kanser gelişimine katkıda bulunan, mutasyona uğramış bir gendir. Normal, mutasyona uğramamış hallerine proto-onkojen denir ve bunlar, hücre bölünmesinin düzenlenmesinde rol oynarlar. Bazı onkojenler, bir arabanın gaz pedalına basmak misali, bir hücreyi bölünmeye teşvik ederek çalışır. Diğer onkojenler, arabanızla yokuş aşağı dururken ayağınızı frenden kaldırmak gibi çalışır yani hücrenin bölünmesinin önündeki engelleri kaldırarak bölünmeye neden olur.
Ordovisiyen (485.4-443.8 myö) bir jeolojik dönem ismidir. Paleozoyik'in 6 majör dönemi arasında Kambriyen'den sonra gelen ikincidir. Yaklaşık 41.6 milyon yıl sürmüştür ve 485.4 milyon yıl önce ile 443.8 milyon yıl önceye denk gelen zaman dilimini kapsamaktadır. Ordovisiyen'den sonra Siluriyen, önce ise Kambriyen gelir.
Canlılık, Kambriyen döneminde olduğu gibi çeşitlenmeye devam etti; ancak dönemin sonu Ordovisiyen-Siluriyen kitlesel yok oluş ile devam etti. Omurgasızlar, yani yumuşakçalar ve eklem bacaklılar, okyanuslara egemen oldu. Büyük Ordovisiyen Biyoçeşitlilik Etkinliği yaşam çeşitliliğini önemli ölçüde artırdı. Dünyanın ilk gerçek omurgalıları olan bazı balıklar evrimleşti. Hayat henüz karada çeşitlenmemişti. Ordovisiyen döneminde bugüne göre yaklaşık 100 kez daha fazla göktaşı çarptığı düşünülüyor.
Oligosen (34-23 myö) bir jeolojik devre ismidir. Yaklaşık olarak 33.9 milyon yıl önce ile 23 milyon yıl önceki zaman dilimini kapsamaktadır. Oligosen'den önce Eosen, sonrasında ise Miyosen gelmektedir. Paleojen'in üçüncü ve son zaman dilimidir. Kendi içerisinde Şattiyen ve Rupeliyen olmak üzere iki küçük zaman diliminde incelenir.
Hayvanların avcılardan kaçmak amacıyla seçilim gösterdiği uzuv bırakma davranışı. Bazı sürüngen ve amfibiyenlerde kuyruk bırakma davranışına "kaudal ototomi" denir.
Canlı bir organizma, bu durumda bir bitki ya da onun mutualist bir ilişki içinde bulunduğu canlı tarafından üretilen kimyasal savunma.
Oksitosin, hipotalamus tarafından üretilen ve hipofiz bezi tarafından salgılanan bir hormondur. Bu önemli hormon, doğum sürecinde çok önemli bir rol oynar.
Kadınlarda, oksitosin, doğum sırasında rahmin kasılmalarından sorumludur. Hormon uterus kaslarının kasılmasını stimüle eder, bu sayede doğum başlar. Aynı zamanda prostaglandin üretimini de arttırır, artan prostoglandinler kasılmaları daha da arttırır. Bu etkisi sebebiyle sentetik oksitosin (pitocin) doğumun doğal olarak başlayamaması durumunda kullanılır.
Erkeklerde oksitosin işlevi daha az önemlidir, sperm hareketlerinde rol oynamaktadır. Aynı zamanda testislerde testosteron üretimini de etkiler.
DNA sentezi sırasında şablon olarak kesintili zinciri kullanarak üretilen küçük (<1 kb), kesikli DNA zinciri parçaları. DNA ligazı, kesintisiz bir zincir oluşturması için Okazaki parçalarını birbirine bağlar.
Chordata şubesindeki hayvanlar dışındaki tüm hayvanlar. Bir notokord veya vertebral kolona sahip değildirler. Örnekler solucanlar, mercanlar, süngerler vb.
Eşsiz kazanılmış karakteristik; Bir soyun yalnızca bir üyesinde ya da birkaç soyun sadece birisinde bulunan özellik.
Genetik olarak kalıtılan çekinik hastalık. Kırmızı kan hücrelerinin bir kısmı ya da tamamı orak bir şekile sahip oluyor. Semptomları; acı ve aşırı aneminin yanında kalp, ciğler ve böbrek sorunları. Bu durumda heterozigot özelliğe sahip bireyler ölümcül problemlere sahip oluyorlar fakat sıtmaya karşılık yüksek derecede bağışıklığa sahip oluyorlar. Orak hücre en çok Orta Afrika popülasyonlarında ve ataları bu bölgeden gelen insanlarda gözüküyor. Bu özellik orak hücre anemisi diye de adlandırılıyor.
Bitkileri, toprak verimliliğini korumak ve zararlıları kontrol etmek için sadece doğal yöntemlerle yetiştirme sürecidir.
Kemik hücresidir, kemik içinde lakuna denen boşluklarda yerleşiktirler.
Düzensiz kemik yapısına verilen isimdir. Sakrum, koksa ve mandibula bu gruba girer.
Beyin kabuğunun görme işlevinde kullanılan bölümüdür.
Yapıldığı zaman bir ödüle götüren davranımın gittikçe kuvvetleneceğini ve bu ödülle bir ilişki kurulacağını düşünen koşullanma tekniğidir. "Araçsal/Enstrümental koşullanma" adı da verilir.
Doğanın tamamının, var olanlardan ibaret olduğunu savunan felsefi duruştur.
Bir bireyin iki ebeveyninin ortalama fenotip değeridir.
Bir ailedeki yavruların ortalama fenotiplerini belirtmek için kullanılır.
İki farklı durumun olabilirlikleri arasındaki orandır. Pratik ve tipik olarak, belli bir modelin belli bir sonucunun olabilirliği ile, aynı sonucun, aynı modelin boş model versiyonu içerisindeki olabilirliği arasındaki orandır.
Belli bir sürece bağlı olarak belirli bir sonucun oluşabilmesi ihtimalidir.Genetik analizlerde, ebeveynlerin yavrularının çoklokuslu genlere sahip olup olmayacağının anlaşılması, olabilirlik incelemeleriyle yapılır. Benzer şekilde, bir yavruya belli bir genin geçip geçmeyeceğinin anlaşılması için de bu analizler gerekir.
Yakın bir şekilde bağlı olduğu lokuslar üzerinde oluşan seçilimden ötürü bir alelin frekansının değişmesidir. Seçici süpürme olarak da bilinir.
Günümüzden 251.200.000 ile 247.200.000 yıl öncesi arasını kapsayan jeolojik zaman dilimidir.
Farklı popülasyonların benzer koşullar altında bir araya getirilmesine dayanan bir deneydir.
Bir a aleli için ortalama fazlalık, a alelini taşıyan bireylerin ortalama uyum başarılarının, popülasyonun genel ortalama uyum başarısından olan fazlalığı ya da eksikliğidir. Eğer ortalama fazlalık pozitif ise, o alelin frekansı nesiller içerisinde artacaktır.
Günümüzden 163.500.000 ile 157.300.000 yıl öncesi arasını kapsayan jeolojik zaman dilimidir.
Organ-Organ etkileşimi olan organların (Karaciğer-Böbrek, Mide-Bağırsak, Akciğer-Karaciğer vb.) sinerjisini, gelişim fizyolojisini, toksikolojisini ve metabolizmasının hücre kültürü ortamına ko-kültür veya ortak kültür denir. Ko-kültür iki monokültürün (tekli hücre kültürü) aynı mekanizmada (ortamda) bulunmasıdır.
Genetik çalışmalarda prob (sonda) olarak kullanılan, kısa, sentetik DNA dizisidir.
Olgunlaşmamış yumurta hücresi, dişi gametosit.
Yumurtlama yeteneği
Ökaryot hücrelerde belirli bir görev yapmak üzere özelleşmiş mitokondri, çekirdek, kloroplast vb. gibi yapıların her biri.
İzole olmuş lokasyonlarda bulunan, izole olmuş bir gen kümesinin üyesi olan gen.
Bir bütün olarak, hayati olaylarını devam ettirebilen herhangi bir canlı varlık.
Organizma içinde özel görevleri olan ve dokulardan oluşmuş, karaciğer, böbrek, kalp gibi yapılar.
Omurgayı oluşturan kemiklerin her birine verilen isimdir. Latince tekil ismi vertebra.
Columna vertebralis, omurga (vertebra).
Hayvanlar alemi içerisindeki kordalılar şubesine ait bir alt şube. Tüm üyelerinde notokord ve kafatası vardır. Balıkları, amfibileri, sürüngenleri, kuşları, ve memelileri (tekdelikliler, keseliler, plesantalılar) kapsar.
Türleşme nedeniyle (gen kopyalanmasından değil) farklı türlerde bulunan homolog genler.
Beslenebilmesi için yalnızca inorganik bileşiklerle güneş enerjisine gereksinim duyan organizmadır. Ototroflar, beslenme zincirinin ilk halkasını oluştururlar. Yeşil bitkiler ve bazı bakteriler ototroftur.
Ayrı türden iki canlı arasında karşılıklı çıkar ilişkisine dayalı olarak süren, birlikte yaşama biçimidir. Simbiyoz olarak da bilinmektedir. Ortak yaşama biçimi iki ayrı bitki türü, iki ayrı hayvan ya da bir bitki ile bir hayvan arasında kurulabilir. Genel olarak ortak yaşama biçimleri iki ayrı sınıfa ayrılır: ortakçılık ve karşılıklı bağımlılık.
Ortakçılık: Aynı sofradan yemek yemeye benzer. Örnek olarak pagurus adlı bir yengeç türü ile denizşakayığı arasındaki ilişki verilebilir. Pagurus boş salyangoz kabukları içinde yaşar; bu kabuğun üstüne de bir ya da iki denizşakayığı yerleşir. Burada her birey kendi başına yaşamasını sürdürür. Denizşakayığı yengeçten arta kalan besin parçacıkları ile geçinir; buna karşın denizşakayığının yakıcı kapsülleri de yengeci düşmanlarından korur.
Karşılıklı bağımlılık: İki ayrı tür canlının birlikte yaşayan bireyleri arasında çok yakın fizyolojik ilişki ve bağımlılık vardır. Örnek olarak otobur hayvanların midelerinde yaşayan bakteriler verilebilir. Bu bakteriler otlarla yenen selülozu parçalayarak sindirilmelerini sağlar. Bir yandan da kendi yaşama ortamını ve besinlerini hayvanın midesinde yerleştiği yerde bulur.
Avustralya'lı antropolog Raymond Arthur Dart tarafından ortaya atılmış olan, insanın erken atalarından kimi türlerin fosilleşmiş kalıntıları çevresinde, herhangi bir alet kalıntısı bulunmamasını, alet kullanmamış olmalarına değil, kemik (osteo), diş (dento) ve boynuz (keratin) gibi organik hammadde ile alet yapmalarına dayandıran görüştür.
Alglerde ve mantarlarda (fungus) erkek gamet tarafından döllenerek yumurtayı oluşturan dişi gamet, yumurta hücresi.
Ovum, insan fizyolojisinde, bir sperm hücresi ile döllendiğinde yeni bir organizma haline gelebilen, dişi üreme organlarından birinden salınan tek hücre, yumurtadır.
Farklı organizmalarda bulunan, atasal kökeni aynı, dolayısıyla yapısal ve işlevsel benzerliği olan fakat tür oluş sürecinde ayrılmış olan genler. Şekilde A atasal geninin tür içinde A ve B genlerine ikilenmesinden (duplikasyon) sonra, türleşme sürecinde farklı türlere geçişi gösteriliyor.
Bu terimi ortaya ilk atan Walter M. Fitch 1970 yılında Systematic Zoology dergisinde yayınladığı makalesinde: "Homoloji, türleşmenin oluşumu sonucunda ortaya çıkıyorsa o gen, türün hikâyesini anlatır. Örneğin insanlardaki ve farelerdeki alfa hemoglobin genini ele alabiliriz. Bu genler ortolog (ortho=kesin) olarak adlandırılmalıdır." diyor. Ortoloji, türler arası ilişkilerin belirlenmesinde günümüz filogenetik yaklaşımlarında sıklıkla kullanılan bir olgudur.
Aileye özgü ortolog genler de türlerin yine kendi içinde gen alışverişlerine ışık tutan, alttürler arasındaki evrimsel ilişkileri de anlamamıza yarayan genlerdir. (Örneğin; LaCOGs: Laktobasillere özgü ortolog gen kümeleridir).