Uzay fotoğraflarında karşımıza çıkan göz alıcı renkler, sadece estetik birer manzara sunmakla kalmaz. Aynı zamanda evrenin derinliklerindeki kozmik yapıların kimyasal bileşimi, sıcaklığı, yoğunluğu, hareketi ve enerji süreçleri hakkında astronomlara paha biçilmez bilimsel bilgiler sağlayan bir dil görevi görür.
Fiziksel ve astronomik anlamda renk, elektromanyetik spektrumun iki farklı dalga boyu bölgesinde ölçülen iki yoğunluğun oranı olarak tanımlanırken fizyolojik anlamda insan gözünün retinasındaki üç farklı renk reseptörünün (koniler) hassasiyet eğrileri tarafından oluşturulan ve beynimizin kırmızı, yeşil, maviye benzer izlenimler yarattığı dalga boyu bölgeleridir. Ancak özellikle James Webb Uzay Teleskobu (JWST) ve Hubble Uzay Teleskobu gibi gelişmiş cihazlarla çekilen derin uzay görüntülerindeki renklerin, her zaman insan gözünün doğrudan algıladığı "doğal" veya "gerçek" renkler olmadığını anlamak büyük önem taşır. Çoğu zaman bu fotoğraflar, insan gözünün göremeyeceği belirli dalga boylarına veya belirli elementlerin emisyonlarına atanmış yapay renklerdir (İng: "false colors") veya eşlenmiş renklerdir (İng: "mapped colors"). Bu teknikler sayesinde, teleskoplar bize kelimenin tam anlamıyla "görünmezi görünür kılarak" süper-insan görüşü sunar.