Aşı Nedir, Nasıl Çalışır? Farklı Aşı Türleri Nelerdir? Aşılar Hayatımızı Nasıl Değiştirdi?
Aşı Karşıtlığı ve Aşılarla İlgili Yalanlara Kanmayın: Hekimler Tarafından Önerilen Aşılar Güvenlidir!
Bu içerik tıp ve sağlık ile ilişkilidir. Sadece bilgi amaçlı olarak hazırlanmıştır. Bireysel bir tıbbi tavsiye olarak görülmemelidir. Evrim Ağacı'ndaki hiçbir içerik; profesyonel bir hekim tarafından verilen tıbbi tavsiyelerin, konulan bir teşhisin veya önerilen bir tedavinin yerini alacak biçimde kullanılmamalıdır.
Evrim Ağacı olarak aşı konusundaki "tarafımız", bilimsel ortak görüşten yanadır: Aşıların faydaları ve zararları modern çalışmalar ışığında net olarak bilinmektedir ve eldeki tüm veriler, halk tarafından da özgürce erişilebilirdir. Bu akademik çalışmalar, tartışmasız bir şekilde göstermektedir ki aşılar, modern bilimin en büyük zaferlerinden birisidir; halk arasında yaygın olarak kullanılmalıdır ve bu konuda bilimsel verilere dayanmaksızın veya var olan bilimsel verileri çarpıtma yoluyla karşıtlık yapanlar kamu sağlığını kasten tehdit etmektedir![1], [2], [3], [4], [5], [6], [7], [8], [9], [10], [11], [12], [13], [14], [15] Aşılar hakkında aklınıza takılabilecek bütün soruların cevaplarını buradaki soru-cevap dizimizden okuyabilirsiniz.
Bu yazımızda, aşıların temel mantığını ve çalışma prensiplerini anlatacağız, geçmişteki aşıların hastalıkları nasıl ortadan kaldırdığını izah edeceğiz, bu hastalık yok edici özelliğinin paradoksal sonuçlarını ele alacağız ve aşı karşıtlığının temel yanlışlarını ve problemlerini inceleyeceğiz. Özellikle COVID-19 salgınıyla gündeme gelen ancak öncesinde de farklı aşılar için aynı çürütülmüş argümanları tekrar tekrar gündeme getiren aşı karşıtlarıyla karşılaştıysanız (veya onlardan biriyseniz), bu yazının sizi bilimsel olarak doğru yönde bilinçlendirmesini ümit ediyoruz.
Basit Gerçekler: Mikropları Tanıyalım
Hastalıklara sebep olan temel unsurlar mikrop olarak anılır. En temel düzeyde, virüsler, bakteriler, mantarlar ve çeşitli mikroskobik hayvanlar (örneğin protozoalar) hastalıkların temel kaynağıdır. Bunları lise biyoloji laboratuvarlarında kendi gözlerinizle görebilirsiniz. Üniversite düzeyinde ise bunlarla deneyler yaparak, bunların gerçekten de hastalıkların ana kaynağı olduğunu kendi kendinize ispatlayabilirsiniz. Mikropların hastalıkların ana nedeni olduğu gerçeği, tartışmalı bir konu değildir.
Bu canlıların (veya virüs ve prionlar gibi cansız varlıkların) çok yüksek üreme/çoğalma hızlarının olması, çok hızlı evrim geçirebilmelerine, dolayısıyla yepyeni özellikler kazanarak eskiden hasta etmeseler bile sonradan hastalık yapıcı (patojen) özellik kazanmalarına neden olmaktadır. Bir insan nesli ortalamada 20 yılda 1 defa ilerlerken, bir bakteri uygun şartlarda 20 dakikada 1 nesil atlayabilir; bir virüs bundan bile hızlı nesil atlayabilir! Bu nedenle patojenler; konakları olan insan, kedi, köpek, inek, kuş, domuz, vs. gibi canlılara göre çok daha hızlı evrimleşirler.
İnsanın vücudunda, boyuta bağlı olarak 30-100 trilyon arasında hücre bulunmaktadır; buna karşılık, tek bir insanın vücudunda 1 katrilyon civarında mikrop bulunur. Bunlar "insan hücrelerinize" göre çok daha ufaktır ve birçoğu tamamen zararsızdır; ama ne yazık ki bazıları hastalık yapıcı ve hatta ölümcüldür! Bu durumda neden hemen ölüvermediğimiz sorusu doğmaktadır: Bunun ana nedeni, evrimsel süreçte atalarımızın kazandığı ve bize miras bıraktığı bağışıklık sistemidir. Bu sistemin önemli bir bölümü doğuştan, genlerle gelir; dolayısıyla bağışıklık sistemimizin bir kısmını direkt olarak evrime borçluyuz. Bu sistemin bir kısmı, ana rahminde kazanılır. Bir kısmıysa doğumdan sonra maruz kaldığımız yeni patojenlerle mücadeleniz ("tanışmanız") sonucunda kazanılır. Hatta ömrünüz boyunca tekrar tekrar karşılaştığınız patojenler bile bağışıklık sisteminizi değiştirmeye ve geliştirmeye devam eder. Bir diğer deyişle bağışıklık sistemi, durmaksızın gelişen bir sistemdir.
Ne var ki her hastalığın patojeniyle (hastalık yapıcı faktörüyle), yani o hastalığa neden olan unsurla bizzat yüzleşerek tanışmak aşırı risklidir. Bir düşünün: Şarbon, botulizm, difteri, deng hastalığı, COVID-19, ebola, hepatit A/B/C/D/E, hantavirüs, HPV, HIV, grip, lyme, listerya, kızamık, kızamıkçık, sıtma, maymun gribi, leptospiroz, cüzzam, kuduz, streptokok, sifilis, tetanoz, tüberküloz (verem), çiçek, tifıs, tifoid ateş, Batı Nil Virüsü, zika, yersenia ve daha onlarca diğer viral/bakteriyel hastalık... Bunların hepsine karşı direnç kazanmak için her birini atlatmanız gerekseydi, hayatta kalma ihtimaliniz sıfıra yakın olurdu. İşte tam da bu nedenle atalarımızın yavrularının neredeyse hepsi ilk 5 yıl içinde ölüyordu. Bu yaşı aşabilenlerin çoğu da 30-40 yaşına kadar anca yaşayabiliyordu. Hem patojenler, hem de vahşi yaşam, onları tabiri yerindeyse "keklik gibi avlıyordu".
Bu, evrimsel açıdan faydalı bir seçilim süreci olsa da, modern çağda artık bu şekilde bir bağışıklık edinimine ihtiyacımız yok. Her 5 yavrudan 4'ünün ölmesine gerek kalmadan da bağışıklık kazanmamız mümkün; tıpkı besinlerimizi artık av peşinde 8 saat boyunca koşarak edinmediğimiz veya ömrümüzü 50-100 kilometre çaptaki bir alanın içinde yaşamak zorunda kalmamamız gibi... Bilim ve teknolojinin nimetlerinden faydalanabilmeliyiz. İşte patojen bağışıklığı açısından bunu yapabilmek için, aşı adını verdiğimiz yöntemi uyguluyoruz.
Aşı Nedir? "Mikropları Tanımak" Ne Demek?
Basitleştirilmiş Tanımıyla Aşılar
Vücudumuza giren hastalık yapıcı mikroplar, vücudumuzun kaynaklarını kullanarak müthiş bir hızla ürerler ve kimi durumda, savunma sistemimiz genelde onları durduramadan önce, savunma sistemi hücrelerimizin baş edebileceği sayıyı geçerler ve bizi hasta ederler. Yani hasta olmak ile olmamak arasındaki ince çizgi, vücudunuzdaki savunma sistemi hücrelerinin patojenleri tanıması veya tanımamasında yatar: Eğer tanıyorlarsa, çoğu durumda o patojenlerin çoğalma hızından daha hızlı bir şekilde onları yok ederler ve o mikrop sizi hasta edecek seviyeye asla ulaşamaz. Eğer tanımıyorlarsa, çoğu durumda patojen, savunma sisteminizin yetişebileceğinden çok daha hızlı ürer; çünkü savunma sisteminiz o sırada bu yeni patojeni tanıyıp, ona uygun antikorlar üretmeye zaman harcamaktadır. Bu da sizin hasta olmanızla sonuçlanır.
İşte aşı dediğimiz şey, belli patojenleri vücuda kontrollü şartlar altında tanıtma işidir. Kimi zaman patojen çeşitli şekillerde zayıflatılır ve çoğalamayacak hale getirilir; sonra vücuda az miktarda enjekte edilir. Bu "önceden dövülmüş" patojenler, savunma sisteminiz için kolay lokmadır ve o patojen doğru düzgün çoğalamadığı için, savunma sisteminiz rahatlıkla onu tanıyacak süreyi bulur ve yok eder; bunu yaparken de hasta olma ihtimali olmaz. Böylece sonraki enfeksiyonlarda artık hazırlıklı hale gelirsiniz.
Bunu şöyle düşünün: Eğer saldırgan bir köpeğiniz varsa, onu sokakta başıboş bırakmazsınız, ortalığın altını üstüne getirecektir. Onu bir köpek parkına götürüp, tasmasını çıkarmaksızın ve yanınızdan ayırmaksızın diğer köpeklere yavaş yavaş, kontrollü bir şekilde tanıtırsınız. Böylece köpeğiniz, diğer köpeklerin kendisi için bir tehdit olmadığını anlar ve onlarla giderek daha iyi geçinebilmeye başlar. Hastalığı vücudunuza alarak onu tanımaya çalışmak, saldırgan köpeğinizi onlarca diğer köpekle parkta başıboş bırakmaya benzer. Aşı olmaksa, köpeğinizi tasmasıyla ve onu sakin kalmaya teşvik ederek diğer köpeklere alıştırmaya benzer. Her ikisinde de belli başlı riskler vardır; ancak ilki aşırı yüksek risklidir, ikincisi aşırı düşük risklidir.
Aşılar da işte aynen böyledir! Hatta kimi zaman aşılarda virüsün tamamı (zayıflatılmış bile olsa) vücuda verilmez! Gelişen bilim ve teknolojimiz sayesinde, virüslerin genlerini okuyup, onların sadece vücudumuzun tanıması için gerekli olan parçalarını üretebiliriz! Böylece virüsün tamamını vücudumuza hiç sokmadan, o virüsün tamamının gireceği günlere hazırlanabiliriz.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Unutmayın: mRNA aşıları gibi bu "spesifik parçaları tanıtabilen" teknolojiler, virüslerin vücudumuza halihazırda tamamını sokacağı parçaların bir kısmını üretmektedirler! Dolayısıyla yapbozun birkaç parçasından korkup, tamamını vücuda almaktan korkamamak rasyonel bir düşünce değildir. Virüsler, mRNA aşılarının kodladığı parçalar da dahil bütün parçalarını vücudumuza sokmakta ve bizim genlerimizi ele geçirerek kendi parçalarını üretmektedirler ve bizi hasta etmektedirler.
Aşıların ne sıklıkla yapılacağını, söz konusu hastalığa sebep olan patojenin evrim hızı ve çeşitliliği etkiler:
- Eğer aşının hedefindeki patojen aşırı hızlı evrimleşiyorsa, çok özelleşmemişse ve çok fazla soy hattına sahipse, o hastalığa karşı olan aşının sezonluk olarak yapılması gerekir (mesela grip aşısı veya COVID-19 aşısı böyledir). O aşılar içinde, mikropların her sene evrimleşen yeni soy hatlarına yönelik parçalar bulunur.
- Kalıcı aşılar ise, daha yavaş evrimleşen ve büyük oranda kontrol altına aldığımız patojenlere yönelik aşılardır. Eğer aşının hedefindeki patojen çok yavaş evrimleşiyorsa, aşırı özelleşmişse ve kısıtlı sayıda soy hattına sahipse, bir (veya sadece birkaç) kere aşı olmak yeterlidir.
- Bu iki aşı türü arasındaki fark ile ilgili daha fazla bilgiyi buradaki yazımızdan alabilirsiniz.
Örneğin kızamık veya çocuk felci (çiçek) aşısı, uzun dönem aşılardır. Kalıcı aşıların mantığı şudur: Kimi hastalıkların patojenleri, ölümcül olsalar da bağışıklık sistemi tarafından tanındıkları sürece neredeyse hiçbir zaman bireye (veya yavruya) zarar veremezler. Çünkü bağışıklık sistemi patojeni bir kere tanıdıktan sonra, tekrar tekrar maruz kalsa bile her seferinde bu mikropları, mikroplar daha yayılamadan onları yok edebilirler. İşte bu nedenle de hastalığın tam gücüne savunmasızken maruz kalmaktansa; kontrollü bir şekilde zayıflatılmış mikroplara, kontrollü bir şekilde bir kere maruz kalmak ve savunma sistemine bu virüsleri "tanıtmak" mantıklı, bilimsel ve işlevseldir. Bu aşılar sizi ömrünüz boyunca korumaktadır. Aşı olmamayı seçmek, işi doğa yasalarına ve rastgele bir şekilde, kitlesel düzeyde insan (özellikle de bebek ve çocuk) ölümlerine bırakmak demektir. Modern çağda bu düzeyde bir gericilik kabul edilebilir değildir. Çünkü bu yöntemi savunmayı makul kılacak hiçbir bilimsel veri bulunmamaktadır.
Özetle, "mikropları tanımak" şu demektir: Savunma sisteminin hücreleri, daha önceden karşılaşmadıkları bu zayıflatılmış mikropla tanıştığı anda, o patojene uygun savunma sistemi hücrelerini katlayarak çoğaltır. Böylece kanınızda, o mikrobu tanıyan milyarlarca savunma sistemi hücresi oluşur. Bu nedenle eğer o virüse tekrardan maruz kalacak olursanız, daha mikrop hastalığa neden olacak düzeye erişemeden savunma sisteminiz patojeni yok eder.
"Aşıyı Oldum, Yine de Hastalığa Yakalandım!"
"Ama ben grip aşısı oldum, buna rağmen aynı sene grip de oldum, demek ki işe yaramıyor." diyor olabilirsiniz. Bu, çok basit ve evrimsel biyoloji çerçevesinde rahatlıkla açıklanabilir bir sebepten kaynaklanmaktadır. Normalde herhangi bir anda, bizim "grip" olarak adlandırıp geçtiğimiz hastalığa neden olabilen onlarca, bazen yüzlerce virüs türü bulunabilmektedir. Bunların hepsi, bir önceki senenin virüslerinden evrimleşmiştir. Tıp ve farmakoloji bilimleri, şimdilik bu evrim hızını yakalayamadığından ya da durduramadığından, sadece o senenin en yaygın virüsüne yönelik aşılar üretebilmektedirler. Dolayısıyla siz, onlarca virüs türü arasından sadece istatistiki olarak en yaygın bulunan 2-3 grip virüsüne direnç kazanacak şekilde donanımlanırsınız; ancak şanssızsanız, daha seyrek görülen bir diğer virüse yakalanarak grip olabilirsiniz. Bu, çok normaldir! Grip aşısının yan etkileri, gribin kendi etkilerinden kat kat düşük olduğu için ve öte yandan, gribe yakalandığınızda 1 hafta kadar semptom yaşayarak yataktan çıkamayacağınız düşünülecek olursa, grip aşısını olmak (çok spesifik hastalıkları olan çok küçük bir azınlık haricinde) her durumda daha avantajlıdır. Gribe ve grip aşısına yönelik daha fazla bilgiyi buradaki yazımızdan alabilirsiniz.
Aşıyı olmanıza rağmen o hastalığa yakalanmanızın bir diğer nedeniyse, hastalığa sebep olan onlarca veya yüzlerce varyant olmasa bile, insan popülasyonu içinde dolaşan soy hatlarının çok hızlı evrimleşiyor olmasıdır. Bunu, COVID-19 salgını sırasında da gördük: 1 yıl boyunca insan popülasyonunda özgürce ve neredeyse sınırsız bir şekilde yayılabilen ve dolayısıyla üzerinde evrimleşme yönünde hiçbir baskı bulunmayan SARS-CoV-2 virüsü, popülasyon içine yeterince yayılıp da artık daha önceden enfekte ettiği kişilerle karşılaşmaya başladığında, varlığını sürdürebilmek için bir seçilim baskısı altında kaldı ve hızla evrimleşmeye başladı. Alfa, Beta, Gama, Delta, Epsilon, Eta, Iota, Kapp, 1.617.3, Mu, Zeta gibi varyantların evrimi, aşı üretimini zorlaştırdı: Çünkü firmalar örneğin sadece Delta virüsüne yönelik ürünler üretirken, virüs çoktan Epsilon veya Iota varyantına evrimleşmişti. Genelde bu varyantlar birbirine çok yakın akraba oldukları için, fiziksel yapıları da birbirine çok benzerdir ve bu sayede bir varyanta yönelik olarak üretilen aşı, diğer varyantlarda da (görece az olsa bile) koruyuculuğa sahiptir. Dolayısıyla yine, COVID-19 aşılarını olmak, (çok spesifik hastalıkları olan çok küçük bir azınlık haricinde) her durumda daha avantajlıdır.
Bu da bizi son bir olasılığa getiriyor: Aşılar muhteşem silahlar olsalar bile kusursuz değildirler. Bir diğer deyişle, hiçbir aşı hiçbir hastalığa karşı %100 koruma sağlayamaz. Kimi durumda %99.9 gibi yüksek oranlara erişilir, kimi zaman %80-90, kimi zaman %50, kimi zaman %30... Bunların hepsi, aşı olmamaya nazaran çok önemli avantajlardır; fakat aşıların %100 koruyucu olamaması, aşısını olduğunuz hastalığa yakalanma konusunda her zaman açık bir kapı bırakır. Ama unutmayın: Sizin kapınız zaten sonuna kadar açıktı; aşılar o kapıyı kısmen veya neredeyse tamamen kapattı. Bu, önemli bir avantajdır; fakat riski sıfırlamaz. Dolayısıyla her zaman, hele ki popülasyonun büyük bir kısmı aşılandığında, illa ki "aşılı olmasına rağmen hastalanan" vakalar görülecektir. Bu, aşıların çalışmadığını göstermez. Daha ziyade, aşılara ek olarak bazı diğer salgın hastalıkla mücadele yöntemine başvurulması gerektiğini gösterir. Çünkü %50 koruma sağlayan 1 yöntem yerine, %50'şer koruma sağlayan 2 yönteme başvurmak, sizi hastalığa karşı %75 oranında koruyacaktır. Bunu öngören İsviçre Peyniri Modeli'ni buradan okuyabilirsiniz.
Elbette bazı diğer ekstrem olasılıklar da vardır: Kimi zaman bağışıklık sisteminin öngörülemeyecek özelliklerinden ötürü aşılar bir kişide istenen düzeyde bağışıklık sağlamayabilir. Kimi durumda daha önceden belli bir hastalığa yakalanmak, savunma sistemini beklenmedik bir biçimde değiştirebilir ve sonraki hastalıkları yakalanmayı kolaylaştırabilir. Bu tür ekstrem bir dizi vaka da sayılabilir; fakat bunlar istatistiki olarak görmeyi beklemeniz gereken durumlar değildir.
Özetle neredeyse her durumda, neredeyse her hastalığa karşı aşıyı olmak, olmamaktan daha rasyonel ve istatistiki olarak anlamlı bir tercihtir.
Teknik Tanımıyla Aşılar
Bu anlattıklarımızı, biraz daha teknik bir şekilde tekrar edebiliriz: Aşılar; zayıflatılmış, öldürülmüş ya da parçalanmış mikroorganizmalar, toksinler veya hastalığı önlemede birincil olarak etkili olan antikor veya lenfositlerdir. Daha genel tanımıyla aşılar, insan ve hayvanlarda hastalık yapma yeteneğine sahip olan virüs, bakteri vb. mikropların hastalık yapma karakterlerinden arındırılarak ya da bazı mikropların salgıladığı zehirlerin ve toksinlerin etkilerini ortadan kaldırma amacıyla geliştirilen, biyolojik maddelerdir.
Aşılar genellikle, bağışıklık sistemini yabancı maddelere karşı saldırıya hazırlamak için vücudu yabancı maddelerin zayıflatılmış formlarıyla önceden uyararak aktif bağışıklık sağlar. Vücuda aşılama yapıldığında antikor üreten ve B lenfositler veya B hücreleri olarak adlandırılan hücreler, enjekte edilen maddeye karşı duyarlı hâle gelir. Bu maddenin ikinci kez vücuda girmesi durumunda, daha öncesinde aşılama sayesinde bu maddeye karşı duyarlı hâle gelen vücut hızlıca savunmaya geçer. Aşılar aktif bağışıklık oluşturabildiği gibi, bir hayvan veya insan donör tarafından halihazırda üretilmiş antikorlar ve lenfositler sağlayarak pasif bağışıklık da oluşturabilir. Bu konuda daha fazla bilgiyi buradaki yazımızdan alabilirsiniz.
Aşılamada genellikle enjeksiyon yöntemi kullanılır. Ancak bazı aşılar ağızdan veya burundan da uygulanabilir. Bağırsaklar ve burnun iç bölgesi gibi mukozal yüzeylere uygulanan aşılar genellikle daha büyük bir antikor yanıtı oluşturur. Bu nedenle en etkili aşılama yolu burun ve ağızdan oral olarak uygulanan aşılardır.
Aşılar Neler İçerir?
Aşıların içeriği genellikle; antijenler, adjuvanlar, stabilizatörler ve koruyucu maddeler olmak üzere dört etkenden oluşur.
Antijenler, vücuda girdiğinde bağışıklık sistemi tarafından antikor üretilmesini tetikleyen yabancı maddelerdir. Kısacası antijenler bağışıklık yanıtının oluşmasını sağlar. Antijenler; virüsler, mikroplar ve bakteriler gibi türe yabancı maddeler olabileceği gibi, kan gruplarında olduğu gibi birey özünde de yabancı olabilirler. Örneğin insanlarda 0, A, B, AB; Rh+ veya Rh- kan grupları bulunurken kan grubu 0 Rh- olan bir birey için A, B ve Rh+ proteinleri antijen özelliği gösterir ve vücut tarafından yabancı maddeler olarak değerlendirilir.
Adjuvanlar, belirli ilaçların etkinliğini ve gücünü arttırmak üzere bakteri veya virüs bileşenleri yanında kullanılan bir ilaç, başka bir madde veya bu maddelerin bir kombinasyonudur. Stabilizatörler, aşılar uygulanana kadar stabilitesini korumak amacıyla aşı flakonlarına ilave edilen maddelerdir. Stabilizatörler sayesinde aşılar, yapıları bozulmadan uzak bölgelere taşınabilir veya belli süreler boyunca saklanabilir. Koruyucu maddeler ise mikrobiyolojik bulaşmayı engellemek üzere aşı flakonlarına eklenen maddelerdir.
Genel olarak Türkiye’de üretilen aşılarda adjuvan olarak Alüminyum Hidroksit; koruyucu olarak Thiomersal ve antibiyotikler, kanamisin, eritromisin ve stabilizatör olarak da Magnezyum Klorid kullanılmaktadır. Aşı kimyası ve aşıların içeriğiyle ilgili daha fazla bilgiyi buradaki yazımızdan alabilirsiniz.
Aşı Tipleri
Aşıların hazırlanmasında kullanılan antijenlerin sınıflandırılmasına bağlı olarak isimlendirilen pek çok aşı tipi vardır. Ancak temelde aşıları, canlı aşılar ve ölü aşılar olmak üzere ikiye ayırabiliriz.
Canlı aşılar, hastalığa neden olan virüs veya bakteri gibi yabancı maddelerin laboratuvar koşullarında zayıflatılması ile üretilir. Canlı aşıların içerisindeki mikroorganizmalar vücutta çoğalarak, vücudun bağışıklık yanıtı oluşturmasını tetikler. Canlı aşıların uygulanabilmesi için aşılama yapılacak kişinin sağlıklı ve bağışıklık sisteminin de güçlü olması gerekir. Canlı aşıların bağışıklık sistemi zayıflamış veya baskılanmış kişilere uygulanması oldukça ciddi, hatta ölümcül sonuçlar yaratabilir. Ülkemizde yapılan canlı aşılara BCG (verem), OPA (çocuk felci), KKK (kızamık, kızamıkçık, kabakulak) ve suçiçeği aşıları örnek olarak verilebilir.
Ölü aşılar ise ya mikroorganizmaların tümünü öldürülmüş hâlde içerir ya da yalnızca mikroorganizmaların belirli kısımlarını bulundurur. Bu nedenle ölü aşılar, tüm hücreli ölü aşılar ve alt birim aşıları olmak üzere ikiye ayrılır. Tüm hücreli ölü aşılar, kültür ortamında üretilen mikroorganizmaların ısı ya da kimyasal yöntemlerle öldürülmesiyle elde edilir. Ülkemizde bulunan tüm hücreli ölü aşılara örnek olarak Hepatit A aşısı ve inaktif çocuk felci aşısı verilebilir. Alt birim aşıları ise mikroorganizmaların tümünü değil, yalnızca belli antijenik kısımlarını içerir. Hepatit B, pnömokok, meningokok, tetanoz ve grip aşıları ülkemizde uygulanan alt birim aşılarına örnek olarak verilebilir.
Aşı Olarak Sadece Kendinizi Değil, İnsanlığı Koruyorsunuz!
İlaç almanın bir tercih olduğu aşikardır. Ancak söz konusu ilaçlar sadece sizi etkileyen hastalıklarla (baş ağrısı, öksürme, vb.) ilgili değil de, aşıların hedef aldığı salgınlara neden olan virüs ve bakterilerle ilgili olunca, aşı karşıtlığı ve "tercih" adı altında toplum sağlığını riske atma davranışı, milyonlarca insanın hayatını tehdit etmektedir.
Bu nedenle aşı olmamayı "tercih ediyorsanız", evinizden de çıkmamalı ve toplumla hiçbir şekilde fiziksel etkileşime geçmemelisiniz. Bunu yapacaksanız, toplum sağlığını dikkate almak zorundasınız ve aşılar, bu sürecin vazgeçilmez bir parçası. "Hem toplumun bir parçası olayım, hem de toplum sağlığını riske edeyim." gibi bir yaklaşım tamamen bencildir ve kabul edilemez. Nasıl ki yolda trafik kurallarına uyuyorsak, nasıl ki yolda yürürken sağa sola omuz atmıyorsak, solunum yolları, deri teması, vb. yollarla bulaşan hastalıkları taşımadığımızdan veya bunlara dirençli olduğumuzdan da emin olmak zorundayız. Eğer dış dünyayla tüm ilişkinizi kesecekseniz, aşı da olmamayı seçebilirsiniz. Bu, hem toplumu korumanızı sağlar, hem de toplumun aşısız ve savunmasız olan vücudunuza hastalığın bulaşmasına (büyük ihtimalle) engel olur. Böylece herkes kazanır.
Ancak o kapıdan adımınızı attığınız anda, aşılarınızın eksiksiz olduğundan emin olmak zorundasınız. Çünkü aşı olmak sadece bireysel bir korunma sağlamaz; aynı zamanda "sürüyü", yani insan toplumunun genelinin sağlığını korur. Daha detaylı izah edelim:
Çeşitli bilgisayar simülasyonları ile, belirli büyüklüklerdeki ve aralarında belirli mesafeler bulunan hayvan grupları arasında mikropların yayılma hızı ve dinamiklerini incelemek mümkündür (bunu buradan, buradan, buradan veya buradan kendiniz de görebilirsiniz). Bunu yaptığımızda, popülasyonun genelinin aşılanmadığı durumlarda mikropların çok hızlı bir şekilde popülasyona yayılabildiğini görmekteyiz. Yani aşılar sadece sizi korumakla kalmaz, aynı zamanda sürü bağışıklığı denen kavram nedeniyle türümüzün genelini korur.
Yani bunun tersi de geçerlidir: Çeşitli önyargılar ve hatalı bilgilendirmeler nedeniyle kendilerini ve/veya yavrularını aşılamayan bireyler, sadece kendilerini değil, sizleri ve yavrularınızı da bizzat tehdit etmiş olmaktadır. Bu nedenle aşı karşıtlığı gibi bilimsel geçerliliği olmayan akımların önü ivedilikle kesilmeli, cımbızlayarak paylaştıkları hatalı bilgiler önlenmeli, popülasyonun geneli aşılanmalıdır. Toplum, kendi çocuklarının sağlığı için, aşı karşıtlığına direnç göstermeli, diğer tüm patojenlerin önünü açacak “aşı karşıtlığı virüsüne” ve bu “virüs”ün yaydığı yalanlara bağışıklık kazanmış olmalıdır. Bu da modern bilim, sorgulama, eğitim ile olur.
Aşıların Tarihi
Geleneksel Aşılama Yöntemleri
Aşılar ve aşılamanın tarihçesine girmeden önce biraz geleneksel aşılama tekniklerine göz atalım. Aşılama uygulamaları yüzlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Çin'de yüzlerce yıl önce Budist rahipler, yılan ısırıklarına karşı bağışıklık kazanmak için yılan zehri içiyordu. Bunun yanında çiçek hastalığına karşı ilk geleneksel aşılama 17. yüzyılda Çin'de yapıldı. Çiçek hastalığına karşı bağışıklık oluşturmak için yine Çinli rahipler, insan derisinde oluşan açık yaraların üzerine inek çiçeği virüsü bulaştırıyordu. Bu tür geleneksel aşılama yöntemleri tam verimli korumalar sağlamasa da aşılamanın mantığının anlaşılmasına ve modern temellerinin atılmasına yardımcı oldu.
Aşıların Dünyadaki Tarihinin Kısa Özeti
Aşının tam olarak ne olduğundan ve çeşitli aşı türlerinden bahsettiğimize göre insanlık tarihinde nasıl yer almaya başladığını açıklamaya geçelim. İnsanlık için önemli dönüm noktalarından biri olan aşı normal olarak şu anki gibi teknolojiler ile üretilmiyordu ve yöntemler oldukça ilkeldi. Aşı ilk olarak çiçek hastalığı sırasında İngiliz Doktor Edward Jenner tarafından tanıtıldı. Çiçek hastalığı ciddi can kayıplarına sebep olan bir salgındı. Daha çok küçük çocuklara etki ederek yüksek ateş, kusma, titreme gibi belirtiler gösteriyordu. Sadece Avrupa'da 18. yüzyılda yılda 400.000 kişi çiçek hastalığından öldü ve hayatta kalanların üçte biri kör oldu.[16] Aşı, çiçek hastalığının günümüzde sona ermesinin en büyük sebebidir.
Edward Jenner’dan önce, Çin'de aşılama ilkesi kullanımının olduğuna dair elimizde bazı bilgiler de bulunuyor. Bu zaman diliminde kullanılan yöntem çiçek hastasından alınan kabukların sağlıklı bireylere verilmesiydi. Tam olarak gelişmiş bir yöntem olmasa da hastalığın seyrinde bu yöntemin etkileri olumlu anlamda görüldü. Edward Jenner’ın sunduğu aşı ise yeterli sayıda deneme olmaması sebebiyle Royal Society tarafından reddedilmiştir.
Aşının dünyadaki serüveni modern bakteriyolojinin babası olan Fransız Bilim İnsanı Louis Pasteur ile devam etmiştir. Pasteur, kuduz aşısını bularak küresel olarak büyük bir başarıya imza attı. Kuduz, tükürük yoluyla örneğin enfekte hayvanın çizmesi, ısırması gibi faktörlerler ile insana bulaşabilen bir tür virüstür. Kuduz hastalığının; uykusuzluk, hayal görme, anormal davranışlar, bilinç kaybı, hafif veya kısmi felç, aşırı uyarılma, saldırganlık gibi semptomları vardır.[17] Her yıl küresel olarak yaklaşık 59.000 kişi hala kuduzdan ölse de doğru zamanda aşılama ile ölümler engellenebilir.
Aşıların Türkiye'deki Tarihinin Kısa Özeti
İşte tam da bu noktada Pasteur'ün bulduğu aşı ile Türkiye’de aşının tarihi Osmanlı İmparatorluğu döneminde başlamış olur.
Pasteur'ün maddi arayış içerisinde olduğu zaman diliminde yazdığı yazılardan birinin 2. Abdülhamit'e ulaşması sonrası 800 Osmanlı lirası ile birlikte üç Osmanlı bilim insanı Alexander Zoeros Paşa, Kaymakam (yarbay) Dr. Hüseyin Remzi ve Kaymakam (yarbay) Veteriner Hüseyin Hüsnü Bey Paris’e gönderilip burada aldıkları eğitimler sonrasında geri dönerek Cumhuriyet döneminde iyice gelişecek olan modern mikrobiyolojinin temellerini attılar. Daha sonrasındaysa Osmanlı İmparatorluğunda dünyanın 3. kuduz laboratuvarının çalışmalarına başlandı. Cumhuriyet döneminde Sağlık Bakanı Refik Saydam'ın çalışmaları sonrasında Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü kuruldu. Bu kurumda tifo, kolera gibi pek çok aşı üretildi. Ancak 1995 yılına gelindiğinde, kuruma yapılan yatırımların gereksiz olduğu düşünülerek kurum kapatıldı.
Aşılar Hayatımızı Nasıl Değiştirdi?
Aşağıdaki Görselde, Hastalık Kontrolü ve Önlemi Merkezi'nin hazırladığı ve New York Eyaleti'nin Purchase bölgesinde yaşayan Leon Farrant isimli birinin halkın anlayabileceği hale getirdiği istatistikler görülmektedir. Bu istatistikler, aşılar çıkmadan önce ve sonra, belli başlı hastalıklara yıllık yakalanma sayılarını ve bu sayıların aşılar sayesinde ne yüzdeyle engellenebildiğini göstermektedir. Burada sayılan hastalıkların hemen hepsinin ölümcül olduğunu belirtmekte fayda var.
Çocuklarımıza yapılan aşıların her birinin faydalı ve işlevsel olduğu, hem akademik araştırmalarca, hem de pratik ve klinik uygulamalarca tartışmaya yer olmayan bir şekilde gösterilmiştir. Aşıların neleri başardığını ne olur unutmayın.
Cochrane Araştırması Doğruluyor: Aşılar Hayat Kurtarır!
Aşılarla ilgili en büyük propaganda araçlarından birisi, bilimin araçlarını bilime karşı kullanmaktır. Yani cımbızla seçilmiş birkaç makaleden yapılan derlemeler, sanki araştırmaların geneli o çalışmaların bulgularıyla örtüşüyormuş gibi halka yansıtılmakta, bu şekilde bir "bilimsellik kisvesi" yaratılmaktadır.
Halbuki bilimsel araştırmalar 3 seviyede incelenebilir:
- Tekil çalışmalar,
- Sistematik inceleme makaleleri (systematik review)
- Meta-inceleme makaleleri (meta-review)
Bunlardan ilki, bir araştırma grubunun tekil çalışmasıdır. Bu çalışmalar; deneklere, yönteme, vb. bağlı olarak birbiriyle çelişen sonuçlar verebilirler. Bunun güzel bir örneği, besin maddeleri ile kanser arasındaki ilişkiye yönelik araştırmalardır.
Dolayısıyla bilim insanları, aralıklarla o güne kadar yayınlanmış en saygın ve güvenilir makalelerin sonuçlarını bir araya getiren inceleme makaleleri yayınlarlar. Bunlar, çok sayıda metodolojiyi ve sonucu bir arada toparlayan, dolayısıyla bilimsel verilerin genel olarak neye işaret ettiğini gösteren "üst düzey" çalışmalardır.
Ama eğer bir alanda yeterince akademik çalışma biriktiyse, inceleme makalelerinin inceleyen meta-inceleme makaleleri yazılabilir. Bunlar, tekil çalışmaları inceleyen inceleme makaleleri arasından en saygınlarını ve güvenilirlerini ele alan "en üst düzey" çalışmalardır. Bunu tıbbi konularda kapsamlı bir şekilde yapan enstitülerden birisi, 130 ülkede 68.000 destekçi ve 11.000 üye ile sağlık araştırmaları yürüten Cochrane Kütüphanesi'dir.
Bu kütüphanede yayınlanan araştırmalara Cochrane Araştırması denir. Yani bu araştırmalar, tek bir akademik araştırmaya bakmak yerine, bir konuda yayınlanmış bütün akademik makalelere "meta" (bütüncül) düzeyde bakan, milyonlarca veriye dayanan çalışmalar, aşıların işlevini ispatlamaktadır; kendiniz okuyun.
Örneğin, toplamda 14.7 milyon kişiyi kapsayan bir Cochrane çalışmasında, yaygın olarak uygulanan MMR aşısının %78-98 koruyuculuğa sahip olduğu ve kimilerinin iddia ettiğinin aksine otizm, astım, lösemi, tip-1 diyabet vb. hastalıklarla ilişkisi olmadığı gösterilmiştir.
Aşı Karşıtları ve Yalanları
Günümüzdeki sayısız komplo teorisyeninin temel argümanı, on binlerce bilim insanının ömürlerini adadıkları ilaç ve aşı sektörünün tamamının yalan söylediği yönündedir. Bu, bilimsellikten ve rasyonel düşünceden uzak bir iddiadır; herhangi bir geçerliliği bulunmamaktadır. Spesifik aşı ve ilaçların bile kasten, organize ve art niyetli bir şekilde insanlara zarar verecek biçimde üretilmesi imkânsızdır; çünkü bunlar birbirinden bağımsız ve çoğu durumda emelleri/çıkarları çatışan ülkeler, kurumlar ve laboratuvarlar tarafından test edilmekte ve doğrulanmaktadır.
Spesifik bir aşı veya ilaç konusundaki bilimsel konsensus (görüş birliği), yüzlerce ve hatta kimi zaman binlerce akademik çalışma üzerinden inşa edilmektedir. Bu süreçte elbette karşıt sonuçlar da üretilecektir. Ancak bilimsel konsensus, henüz sonuçları tekrar bile edilmemiş, kimi durumda hiçbir yayın yapılmamış veya saygın dergilerde yayınlanmamış birkaç makale veya araştırmayla değişmemektedir. Eğer akademik literatürde aksi yöndeki her kanıt için yüzlerce pozitif bulgu varsa, bilimsel konsensus uygulamanın pozitifliği üzerinden inşa edilir; tabii ki negatif bulgular da göz ardı edilmez, tekrar edilir, test edilir ve sorunlar varsa tespit edilir.
Aşı karşıtlarının yaptığı, binlerce makale arasından sadece birkaç tanesini cımbızlayıp (kimi zaman da iddialarını desteklemeyen makalelerin içindeki birkaç cümle veya veriyi cımbızlayıp), aşıların iddia edilenin aksine zararlı olduğunu, dolayısıyla aşı yanlısı iddiaların kasten insanlara zarar verecek biçimde tasarlandığını iddia etmektedirler. Bu, insan türünün bilişsel seviyesine yakışmayacak kadar sığ ve hatalı bir argümandır. Bu kişiler, insanlara duymak istediklerini söylemekte ve belirsizliğin hakim olduğu dönemlerde halk arasında ortaya çıkan endişelerine oynayarak, kısa süreli, geçici ve değersiz bir ün ve şöhret hayali peşinden koşmaktadırlar. Bu kişilerin bu tavır ve tutumları, kitleleri yanlış bilgilendirmekte ve halk arasında hatalı inançlar geliştirmelerine sebep olmaktadır. Hatta potansiyel olarak insanların kendileri ve yavrularının hayatlarıyla oynamakta, toplum sağlığını alenen tehdit etmektedir!
Bu noktaya kadar, "aşı karşıtlığı" adı verilen komplo teorisyenlerinden (ve kültten) pek bahsetmedik; çünkü aşı karşıtı argümanları çürütmek belli bağlamlarda faydalı olabilse de, komplo teorilerine karşı bilimsel gerçekleri anlatmaya çalışmak, yani savunmaya geçmek, ne yazık ki tam da sahtebilimcilerin ekmeğine yağ süren bir uygulama. Çünkü birçok kere gösterildiği ve Komplo Teorileri yazı dizimizde detaylıca ele aldığımız üzere, sahtebilim ile mücadele etmek, halk arasında bilimsel gerçeklerin hatırlanmasından ziyade, komploların hatırlanmasına sebep oluyor. Yani arzulanandan ters bir etkiye neden oluyor.
Bu nedenle, tek tek tüm sahtebilimci argümanları ele alıp çürütmek yerine, masayı tersine çevirmek istiyoruz: Bu "aşı karşıtlığı"nı savunan sahtebilimciler, ne kadar masum? Söyledikleri gibi "gerçeğin savunucuları" mı? Yoksa giderek zenginleşen bir sektörden pay kapmaya çalışan akıllı kapitalistler/çıkarcılar mi? Gelin aşı karşıtlığı örneği üzerinden, sahtebilimcilerin kim ve ne olduğuna bir bakış atalım.
Sahtebilim Sektörünün Ekmeğini Yiyenler: Aşılar "Kapitalizmin Bir Oyunu" mu?
Aşıların "kapitalist düzenin oyunu olduğu" hikayesi arkadaş ortamlarında muhabbet etmek için kullanılabilecek keyifli bir masal olsa da (ve hatta bunun geçerlilik payı olsa bile!), genel geçer olarak uygulanan aşıların ezici çoğunluğunun, günümüzün "geç dönem kapitalizmi"nden çok önce, bağımsız araştırmacılarca geliştirildiğini unutmayın!
Dahası kendinize şunları sorun:
- "Paranın işin içine dahil olmadığı herhangi bir sektör var mı?" Eğer ki işin içinde para veya "büyük firmalar" olması otomatik olarak bir uygulamanın "şeytani" olduğunu gösteriyorsa, modern tıbba alternatif olarak sunulan "alternatif tıp" veya "doğu tıbbı" gibi konularda yayınlar yapanlar, modern bilimi eleştiren kitaplar yazanlar, bunun üzerine inşa edilmiş kurum ve firmalar, para alışverişi yapmıyorlar mı?
- Size "alternatif tıp" olarak pazarlanan ürünler ücretsiz mi dağıtılıyor?
- Bunları üreten firmalar yok mu?
- Bunların amacı kâr maksimizasyonu değil mi?
- Bunları savunan kişi ve grupların amacı, kendi sosyal medya hesaplarını şişirmek ve takipçi kitlelerini arttırmak, kitaplarını satarak en fazla paraya ve popülerliğe erişmek değil mi?
- Bunların güya "modern tıbbın sinsi amaçlarından" farkı ne?
Aşı fiyatlarına gelince... Bunlar gizli olan bilgiler değil, basit bir aramayla, aşı karşıtları tarafından "şeytan" gibi gösterilmek istenen oluşumların sitelerinde dürüstçe yayınlanan bilgiler. Bu fiyatların yüksekliği, azlığı tartışılır. Konu, "Sağlık bir insan hakkı mıdır?" veya "Devlet teşviği ne düzeyde olmalıdır?" veya "Özel firmalar sağlık sektöründe bulunmalı mıdır?" gibi ekonomi-politik konularla ilgilidir.
Fakat aynı sorular, yukarıda da sorduğumuz gibi, modern bilime alternatif olarak sunulan "alternatif tıp" için de birebir aynı şekilde geçerlidir. Aşılara karşı ileri sürülen "alternatif tıp" yöntemleri için her yıl, sadece ABD'de 30.2 milyar dolar harcanmaktadır! Bunların 1.9 milyar doları 4-17 yaş arası çocuklar üzerine harcanmaktadır! Bunun 14.7 milyar doları, akupunkturcular, homeopatlar, naturopatlar, kelasyon terapistleri, zihin-beden "uzmanları", masaj terapistleri ve geleneksel şifacılar gibi hiçbir bilimsel geçerliliği olmayan uygulamalara harcanmaktadır. Her yıl 12.8 milyar dolar, vitamin ve mineral takviyesi haricindeki "alternatif tıp ilaçlarına" harcanmaktadır! Bu alanda yazılan modern bilim karşıtı (ya da onların değimiyle "alternatifi") kitaplara ve eğitim materyallerine her yıl 2.7 milyar dolar harcanmaktadır.
Bu sayılar "modern tıbba göre" küçük mü sanıyorsunuz? Yanılıyorsunuz. Sahtebilim uygulamalarına harcanan paralar, reçeteli ilaçlara harcanan paraların %54'ü kadardır. Sahtebilimcilere yapılan ziyaretlere harcanan 14.7 milyar dolar, modern hekimlere yapılan ziyaretlerin 3'te 1'i kadardır! Ve tüm bu sayılar, sadece ABD'de! Dünya'yı hayal edin...
Yani aşı karşıtlığı gibi sahtebilim sahaları, sanmanız istenenin aksine hiç de "ufak bir sektör" değildir; her yıl büyüyen, milyarlarca dolarlık bir sektördür. Son derece kârlı bir iştir ve birçokları bu sektörün ekmeğini yemektedir. Üstelik bu sektör, komplo teorisyenlerinin aşılar üzerine düşürmeye çalıştığının aksine, aşı sektörüne göre çok daha az sayıda ve düşük çeşitlilikte aktör tarafından kontrol edilmektedir; yani "bireylerin şeytani emellerine" çok daha fazla açıktır!
Yoksa... Alternatif tıpçılar ve modern bilim karşıtları sizi önce hasta edip, sonra kendi ürünleriyle ve kitaplarıyla iyileştirmeye çalışıyor olmasın?
Komploların ve zırvaların sonu yok; hayal gücümüzü özgür bırakarak her türlü yalanı uydurup, onun üzerine masallar inşa edebiliriz. Gerçekleri öğrenin, modern bilimin elindeki en güncel ve güvenilir araçlara güvenin; çünkü an itibariyle yapabileceğimizin en iyisi bu.
Ve unutmayın: Bu sözde "alternatiflerin" ne güncelliği var, ne güvenilir araçları var. Sadece "ana akımın karşıtı olma" üzerinden ve kaynak cımbızlama ve algı yönetimi ile prim yapıyorlar, hepsi bu.
Şunu da hatırlatmak gerekiyor: Ana akım olan kabullenişlere aksi yönde açıklamalar, özellikle internet çağında fazlasıyla moda oldu. Ancak bu tip bilim karşıtlıklarının iddialarının asırlar öncesine dayandığı ve ihtiva ettiği argümanların pek değişmediği hatırlanmalıdır. Yani aşı karşıtlığı, sunulmaya çalışıldığı kadar yeni bir "farkındalık" değildir. Kitlesel paranoyanın var olduğu her dönemde var olmuştur ve tarih boyunca birçok salgının da önünü açmıştır.
Aşı Karşıtlığının Çifte Standardı: Neyi Başardığımızı Unut(tur)mak...
Bu yazı boyunca gösterdiğimiz görsellerin rahatsız edici olabileceği konusunda uyardık. Bunlar sizi rahatsız etmeli de! Çünkü modern bilim sayesinde hayatın bu gerçeklerini unuttuk ve tam da bu nedenle günümüzde aşı karşıtlığı kendine oyun alanı bulabiliyor.
Yani bu durum, yukarıdaki "kapitalizm eleştirisi" konusunda da gördüğümüz gibi, bilim karşıtlarının keyifle uyguladığı ve üzerinden prim yaptığı çifte standardı göstermektedir: Bilim karşıtlarının kendilerine bu kadar fazla gündem yaratabiliyor olmalarının nedeni, söz konusu aşıların, söz konusu ölümcül hastalıkları hayatımızdan silmiş olmasıdır. Çocuğu, tanıdığı veya kendisi, aşağıdaki hastalıklardan herhangi birine yakalanan biri, bir anlığına bile aşı karşıtlığı yapamazdı.
Ancak aşılar sayesinde birçok ölümcül hastalığı unuttuk ve dolayısıyla bu unutkanlıktan maddi kazanç elde etmek kolaylaştı. Çocuklarımız kızamıktan ölmeye devam ediyor olsaydı (ve bu aşı karşıtlığı büyürse olacağı gibi, gözümüzün önünde ölmeye başladıklarında) sizce aşı karşıtlığına geçit verilecek mi?
Aşı Karşıtlarının Yüzeyselliği: Öncül Semptomlara Aldanmayın!
Aşı karşıtlığının çifte standardının bir uzantısı da yine tıbbın iyileştirici gücünden kaynaklanmaktadır: Kızamık gibi ölümcül hastalıklara anında müdahale eden doktorlar, tıpkı aşılar gibi yöntemlerden geçerek üretilen ilaçları kullanarak hastalığın seyrini kontrol altına alabilirler. Bunu gören ebeveynler (veya genel olarak insanlar), sanki bu hastalıkların tek belirtisi, ilk anda kendini gösteren vücutta kızarıklık, halsizlik, ishal, ateş gibi "sıradan" semptomlar olduğunu sanırlar. Halbuki o semptomlar, ölümcül bir hastalığın seyrinin sadece başlangıcıdır. Ancak tıp sayesinde devamı görülmediği için, aşıların da "o kadar da önemli olmadığı" düşünülür.
Kızamık örneğinden gidecek olursak... MeV olarak da bilinen Measles morbillivirus isimli kızamık virüsü, bazı hastalarda beyne yerleşerek, SSPE adı verilen bir komplikasyona neden olur. Buna bağlı olarak beyin zarında enflamasyon görülür ve bu da, konuşma güçlüğü (kelime haznesi daralması), hesaplama güçlüğü, irkilmeler gibi nörolojik semptomlara sebep olur. Nihayetinde beyni tamamen hasara uğratan virüs, geri döndürülemez bir şekilde ilerler ve kısa bir süre içinde hastanın nöbetler geçirmesine sebep olur. Bazı hastalarda göz korneası yırtılır. Bazılarının akciğerleri ödemlenerek zatürree ile birlikte görülür. Bu şekilde kendini gösteren, ileri düzeye ulaşmış kızamığın bir tedavisi yoktur. Sonucu, ölümdür. Aşağıda, 1 yaşında geçirdiği kızamık nedeniyle SSPE komplikasyonu görülen bir hastanın 15 yaşındaki halini izleyebilirsiniz:
Bu hastanın omurilik sıvısından alınan örneklerde yapılan analizler sonrasında kızamık kökenli SSPE tanısı konduktan 3 ay sonra hareket edememeye başladı (akinetik hale geldi) ve konuşma yetisini yitirdi. Bu hastaların beklenen ömrü: 1-3 yıl ama modern tıp sayesinde, yatağa bağlı olarak bile olsa, çok daha uzun hayatlar yaşayabiliyorlar.
Ancak çoğu kızamık vakasına erken müdahale edildiği için, bu tarz ileri komplikasyonlar neredeyse hiçbir zaman görülmüyor. Ama bunu sağlayan da, o aşıları üreten tıbbın ta kendisi! Bu nedenle de söz konusu hastalıklar, insanlara tabiri yerindeyse "lay lay lom" geliyor. "Azıcık suratımız kızarır, biraz ateşimiz çıkar, ne olacak ki?" deyip, aşıların önlediği ölümcül hastalıkları küçümsüyorlar.
Aşı Karşıtlığının İki Yüzlülüğü: Bilimsel Dürüstlüğü Bilime Karşı Silah Olarak Kullanmak...
Aşılarla ilgili halk arasına yayılan en büyük yalan, aşıların yan etkilerinin onun ne kadar tehlikeli olabileceği ile ilgilidir. Komik bir şekilde insanlar, aşı prospektüslerinden çektikleri fotoğrafları "aşılara karşı kanıt" olarak sosyal medyada silaha dönüştürmektedirler. Bir örneği aşağıda görülebilir:
Ne tuhaftır ki güya insanlara zarar vermek isteyen hekimler ve ilaç üreticileri, her bir aşı kutusunun içine olası yan etkileri de dürüst ve açık bir şekilde yazmaktadırlar. Yazmamak daha kolay, şeytani ve sinsi olmaz mıydı?
Şaka bir yana, bilimsel dürüstlüğü, bilime karşı bir silah olarak kullanamazsınız. Her ilacın yan etkileri vardır. Çünkü bilim kesin sonuçlar üretebilen bir sistem değildir; insan yapımı hiçbir sistem kesin sonuçlar üretemez. Her bilimsel çalışmanın hata payı vardır; çünkü her bir olası ilacı, 8 milyar insanın her biri üzerinde her sene deneyip her sene %100 etki ölçümü yapmak imkansızdır. Bu nedenle belirli deney grupları kullanılır ve bunlardan istatistiki çıkarımlar yapılır. Her istatistiki çıkarım da, mecburen bir hata payı ile birlikte gelir. Bu hata payının yansıttığı şey, deneylerde aşırı nadir de olsa ortaya çıkan yan etkilerdir.
Fakat yan etkileri var diye aşıları "zararlı" olarak kategorize etmek tamamen hatalıdır. Çünkü günlük yaşantıda insanların "öylesine aldığı" her ilacın yan etkisi vardır:
- Aspirin, kasılmalara, kalp ritmi bozukluklarına veya nöbetlere neden olarak sizi öldürebilir.
- Majezik (flurbiprofen), kalp krizi, iç kanama veya ülsere neden olarak sizi öldürebilir.
- Parol (asetaminofen), kanlı idrar, karaciğer hasarı veya laktik asidoza neden olarak sizi öldürebilir.
- Burun spreyi, kan tansiyonunuzu bozabilir, görüşünüzü bozabilir ve kurdeşen verebilir.
- Öksürük şurubu (dekstrometorfan) kafa karışıklığı, nefes darlığı ve kurdeşene neden olabilir.
Liste böyle uzayıp gider... Görebildiğiniz gibi, komplo teorisyenlerinin iddia ettiği gibi, aşıların yan etkileri öyle "gizli" ya da "sıra dışı" bilgiler değildir. Her ciddi tıp ve bilim oluşumunun sitesinde her birine, tüm detaylarıyla (ve akademik çalışma sonuçlarıyla birlikte), açıkça erişebilirsiniz.
Peki bu ne demek? Yan etkileri var diye hiçbir ilacı almamalı mıyız? Elbette hekim kontrolünde, denetimli bir şekilde almalıyız; çünkü tıp biliminin bir ürünü olan ilaçlar, modern çağdaki uzun yaşamın sağlayıcılarından birisi! Ve elbette gereksiz yere ilaç almamalıyız; zaten bu nedenle hekimler var, sizi kontrol ediyorlar, risk/zarar analizi yapıyorlar ve en uygun tedaviyi sunmaya çalışıyorlar. Tam da bu nedenle kafanıza göre "Aman canım 250 aspirin yutuvereyim, böylece ömür boyu bir daha hiç başım ağrımaz." gibi düşünceler işe yaramıyor.
Yukarıdaki difteri-tetanoz aşısı (Pediacel) örneğini ele alalım. Yan etkilerden birisi olarak "ani bebek ölümü" olabileceği ima ediliyor; ancak bununla ilgili olarak turuncuya alınmış alanda tam olarak şöyle söyleniyor: "DTsF aşısı verilmesi sonrasında bazı durumlarda ani bebek ölümü sendromu görüldü. Ancak sadece şans etkisiyle de aşı sonrasında bu durum görülebilmektedir."
Yani aşı ile "ani bebek ölümü" arasında nedensellik bulunmuyor; sadece yeterince çok bebekte aşı uygulandığı ve "ani bebek ölümü", aşılardan tamamen bağımsız şekilde oldukça sık görülüyor (bebeği oynarken fazla sarsmak bile bunu tetikleyebilir!). Dolayısıyla bazı bebeklerde aşı ile ani bebek ölümü bir arada görülebiliyor. Ancak bu, ilkinin ikincisine neden olduğu anlamına gelmiyor.
Arada nedensellik kurulmaksızın nedensellik iddia etmeye mantık felsefesinde post hoc safsatası deniyor. Yani "X, Y'den önce geldi, dolayısıyla X, Y'nin sebebi olmalıdır." şeklindeki mantık safsatası. Birden fazla bağımsız araştırmada, diğer faktörler de işin içine katıldığında, difteri ve tetanoz aşısının ani bebek ölümleri ile hiçbir ilgisi olmadığı gösterildi.
Elbette tüm bu yalın gerçeklere ve hekim tavsiyesine rağmen ilaç almamayı her zaman seçebilirsiniz. Sonuçta yaşam sizin, ölüm de sizin (veya adına kararlar aldığınız çocuğunuzun) olacak...
Aşı Karşıtlığının Tehlikesi: Sahtebilim Öldürür!
Aşı karşıtlığı gibi sahtebilim dallarına inanmak, son derece masum bir tercih gibi gelebilir. Tek sahtebilim türü aşı karşıtlığı değil, batıl inançların çok farklı çeşitleri var ve ayna kırılmasının uğursuzluk getireceğine inanmanın bir zararı olmadığını düşünebilirsiniz. Bu da, diğer tüm sahtebilim türlerinin (örneğin astroloji veya aşı karşıtlığı gibi) masum olduğu yanılgısını doğurabilir.
Halbuki sahtebilim, inanılmaz büyük zararlara neden olan, hem cana hem de mala kıyan, çok büyük bir sektördür. Yukarıda buna dair bazı sayılar vermiştik; ancak onlar, sahtebilime inanan insanların sırtından para kazananları gösteriyor. Buzdağının öteki yüzünü gizliyor: Bir de, sahtebilime inanma sonucunda kaybedilen muazzam miktarlarda yaşamlar ve paralar var.
Örneğin aşı karşıtı komplo teorileri nedeniyle her yıl 3 milyon insan hayatını kaybediyor; bunların 1.5 milyonu 5 yaşın altındaki çocuklar. AIDS'e yönelik komplo teorileri nedeniyle yüz binlerce insan her yıl hayatını kaybediyor. Sahtebilimin insanlara verdiği zararlarla ilgili olarak buradaki yazımızı veya Şüphecinin El Kitabı isimli kitabımızı okuyabilirsiniz.
Aşıların Riskleri, Korudukları Hastalıkların Riskinden Kat Kat Düşük!
Yazılarımızda da anlattığımız gibi, aşılar kusursuz yöntemler değildir ve nadiren de olsa yan etkileri olabilir. Bu, söylediğimiz gibi, her ilaç için geçerlidir. Ancak şunu da unutmayın: Aşılar, ölümcül hastalıklara karşı alınan önlemlerdir. Yani inanılmaz şanssızsanız, bir aşının inanılmaz nadir yan etkilerinden birisine denk gelebilirsiniz. Ancak aşı olmazsanız, pek de şanssız olmaksızın, aşıların koruduğu hastalıklardan birine yakalanıp, kısa sürede ölebilirsiniz. Yani basit düzeyde bir fayda/zarar analizi bile, aşıların faydasının, olası zararlarından kat kat yüksek olduğunu net bir şekilde göstermektedir.
Yukarıdaki kızamık örneğinden gidelim... İlk dozu 12. ayda, ikinci dozu 3-4 yaş arasında yapılan MMR aşısı, hastalığı Dünya yüzeyinde %99 oranında silmeyi başarıyor! Üstelik yapılan çalışmalar, MMR aşısının sözde "yan etkilerinin" milyonda birden daha az (<0.0001) düzeyinde olduğunu gösteriyor.
Sadece bu da değil! Kızamık geçiren her 10 çocuktan 1'inde orta kulak iltihabı, her 20 çocuktan 1'inde zatürree, her 12 çocuktan 1'inde ishal görülüyor. Yapılan çalışmalar, her 1000 kızamık vakasından ortalamada 2 civarının yukarıdaki nörolojik ve solunum problemleri nedeniyle öldüğünü gösteriyor.
Şimdi soruyoruz: Milyonda bir ihtimalden düşük, potansiyel olarak ölümcül bile olmayabilen aşı yan etkilerini mi dikkate alacaksınız, her 500'de 1 ihtimalle çocuğunuzun kızamık nedeniyle ölmesini mi? En azından ilkokul düzeyindeki matematik, işte biraz da bu nedenle önemli. 2009 yılında yayımlanan bir makalede, İsviçre'deki Basel Çocuk Hastanesi Pediyatrik Enfeksiyon Hastalıkları Birimi'nden Dr. Ulrich Heininger şöyle yazıyor:
(...) Görünen o ki, aşıların yan etkilerine yönelik halk arasındaki gözlemlerin büyük bir kısmı, tesadüfi gözlemlerdir. Bunlar, Hib aşısı sonrası diyabet artışı, MMR sonrası otizm, Hepatit B aşısı sonrası demiyelanizasyon hastalıkları, çocukluk aşıları sonrası astım gibi örnekleri de içeren geniş bir gözlem grubudur. Vaka çalışmaları, kimi zaman hekimleri ve halkı endişelendiren hipotezleri doğurabilir; ancak suçlanan aşının gerçekten de suçlu olduğunun tespit edilmesi oldukça çok emek ve zaman isteyen bir süreçtir.
Tüm Reklamları KapatBu açıdan, tesadüfler ile nedenselliği ayırt etmek büyük bir öneme sahiptir. Bu her zaman kolay değildir; özellikle de söz konusu olay nadir yaşanıyorsa ve kıyasalanabilecek bir arka plan verisi bulunmuyorsa. Örneğin eğer ki ben bazı vaka gözlemlerim sonrasında her gün 1 bardak portakal suyu içmenin Alzheimer'a neden olduğu hipotezini ileri sürseydim, bunun hızlıca çürütülmesi ve halkın portakal suyuna olan güvenini geri kazanmasını sağlamak nasıl mümkün olurdu? Hele ki bu "muazzam hipotezin" medya tarafından da yayıldığı düşünülecek olursa?
Uzun lafın kısası, yapılan araştırmaların hepsi aşıların faydalarını tartışmaya yer bırakmayan bir düzeyde göstermektedir. Bu konuda yapılan sayısız risk/zarar analizi, aşı olmanın faydalarının, aşılardan uzak durmaya neden olan potansiyel yan etkilerin olası zararlarına kıyasla çok ama çok daha üstün olduğunu göstermektedir. Dahası, aşı olmama nedeniyle yakalanılabilecek hastalıkların ölümcüllük oranı, aşıların aşırı küçük bir olasılıkla, nadiren olan yan etkilerinin potansiyel sonuçları yanında çok daha tehlikelidir.
Yani aşı olmayıp da bu hastalıklara yakalanmak, aşılardan doğabilecek aşırı nadir yan etkilerden çok daha tehlikelidir. Günümüzdeki aşıların yan etkilerinin spektrumu ve şiddeti çok iyi bir şekilde bilinmektedir.
Geçmişte, aşı yapımı ile ilişkilendirilen yan etkilerin ezici çoğunluğunun nedensellik ilkesine uymadığı (yani aşıların o yan etkilere neden olmadığı), daha ziyade geçici ve tesadüfi ilişkiler olduğu tekrar tekrar gösterilmiştir. Buna rağmen, elbette ki, risk/zarar analizleri sıklıkla tekrarlanmalı ve bilimin her alanında olduğu gibi bilimsel şüphecilik elden bırakılmamalıdır.
Aşı Karşıtlığı Bilimsel Olmayan, Temelsiz Bir İnanç Sistemidir!
Aşı karşıtlığı, tıpkı düz dünyacılık gibi, üzerinde düşünmesi ilgi çekici olsa da, %100 hatalı bir inançtan ibarettir. Hiçbir geçerli tarafı bulunmamaktadır. İnsanların bu tarz "sürüden ayrı olma" veya "uyanmış olma" merakını anlıyoruz; ancak bu inançların gerçekleri değiştirmediğini anlamak önemlidir. Bir bilginin sıra dışı olması, onu daha gerçek kılmaz. Bir diğer deyişle, "Ana akımın tersi doğru olmak zorundadır." görüşü, cehaletin en üst düzeylerinden birisidir ve sağlık gibi bir konuda asla kanılmamalıdır!
Tıbbi uygulamalar; sağlıklı bir bilimsel şüphecilik çerçevesinde, belli bir akademik algı ve biliş düzeyine eriştikten sonra, rahatlıkla sorgulanabilir. Bunda hiçbir sakınca yok! Halkımızı buna Evrim Ağacı olarak bizzat teşvik etmekteyiz: Sorgulayın!
Sakınca; bilimsel olarak yeterli donanım ve algıya erişmeden, bilimsel hiçbir temeli olmayan argümanlara başvurarak halk ve toplum sağlığını tehdit ettiğinizde başlamaktadır. Düşünce özgürlüğümüzün, diğerlerine zarar veren düzeye erişmediğinden emin olmalıyız.
Aşılarla İlgili Yaygın Yanlış İnançların Doğruları
Aşılarla ilgili şu yaygın inançlara kanmayın:
- "Aşıların savunma sisteminize 'aşırı yükleme' yaptığı" iddiası tamamen hatalıdır. Tam tersine, hastalık sırasında aşırı miktarda yabancı mikropla boğuşmamak adına önceden hazırlık yapabilmesini sağlar.
- "Aşıların bazı hastalıkların kökünü kurutmuş olması, aşıların artık gereksiz olduğu anlamına geldiği" iddiası tamamen hatalıdır. Sürü bağışıklığı sürdürülmezse, tek bir vakadan yeniden salgınlar başlayabilir - ki bunun örneklerine rastlıyoruz.
- "Aşılanan insanlar, aşılanmayanlardan daha fazla hasta olur." iddiası tamamen hatalıdır. Yapılan çalışmalar aşılandıktan sonra hastalanan kişilerin sayısının, aşılanmadan hastalananlara göre kat kat düşük olduğunu göstermektedir.
- "Hijyene dikkat edilir ve sağlıklı beslenilirse aşılara gerek kalmaz." iddiası tamamen hatalıdır. Bunlar önemlidir; ancak aşıların verdiğini tek başına size veremezler! Bu, mümkün değildir!
- "Doğal bağışıklık, aşı bağışıklığından daha iyidir." iddiası tamamen hatalıdır. Doğal kazanılan bağışıklığın bazı vakalarda aşı ile kazanılan bağışıklıktan daha uzun sürdüğü doğrudur; ancak doğal enfeksiyonun riskleri aşı kullanımının yarattığı risklerden fazladır.
Bu yaygın hatalı inançlar hakkında çok daha fazla bilgiyi buradan alabilirsiniz.
Çocuklarınızı Aşılayın!
Her şeyden önemlisi, ebeveynlere sesleniyoruz: Lütfen çocuklarınıza, hekimlerin önerdiği aşıları eksiksiz olarak yaptırınız. Ülkemizin sorunlarına bir de antik salgın hastalıkları eklemeyelim. Unutmayın: Bizim ileri gitmemiz gerekiyor, geri değil. Çocuklarımız = Geleceğimiz.
Çocuklarımızın, çocuklarınızın aşılarını takip etmeyi ve zamanında yaptırmayı unutmayın. Onlar bizlerin gelecekleri ve onları ölümcül hastalıklardan korumanın en önemli yollarından birisi zamanında ve doğru bir şekilde aşılamak. Sadece ve sadece aşılar ve düzgün aşılanma sayesinde:
- Çocuk felci ve çiçek hastalığı %100 başarıyla;
- Difteri, H. influenzae (5 yaşından küçüklerde), kızamık, kabakulak, kızamıkçık %99'dan fazla başarıyla;
- Hepatit A ve kalıtsal rubella sendromu %98'den fazla başarıyla;
- Tetanoz ve su çiçeği %96'dan fazla başarıyla;
- Meningokok, boğmaca, pnömokoksis (5 yaşından küçüklerde) ve rotavirüs %80'den fazla başarıyla,
- Akut hepatit B ise %70'ten fazla başarıyla önlenebilmektedir.
Sadece aşılanmayla!
Olmanız ve çocuklarınıza yaptırmanız gereken aşıları hekiminizden veya T.C. Sağlık Bakanlığı Aşı Portalı'ndan öğrenebilirsiniz. Ayrıca aşıların bizi ne tür hastalıklardan kurtardığını daha yakından öğrenmek için bu yazımızı okuyabilirsiniz. Son olarak, burada öğrendiklerinizi daha da pekiştirmek isterseniz, buradaki yazımızı okumanızı önemle tavsiye ederiz.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git- 32
- 22
- 15
- 9
- 6
- 3
- 2
- 2
- 1
- 1
- 0
- 0
- ^ The National Academies of Sciences, Engineering, Medicine. Vaccines Do Not Cause Autism. (1 Ekim 2019). Alındığı Tarih: 2 Mart 2021. Alındığı Yer: The National Academies of Sciences, Engineering, Medicine | Arşiv Bağlantısı
- ^ Pew Research Center Science & Society. Public And Scientists’ Views On Science And Society. (29 Ocak 2015). Alındığı Tarih: 2 Mart 2021. Alındığı Yer: Pew Research Center Science & Society | Arşiv Bağlantısı
- ^ American Academy of Pediatrics. Immunizations. Alındığı Tarih: 2 Mart 2021. Alındığı Yer: American Academy of Pediatrics | Arşiv Bağlantısı
- ^ CDC. Immunization: The Basics. (16 Mayıs 2018). Alındığı Tarih: 2 Mart 2021. Alındığı Yer: CDC | Arşiv Bağlantısı
- ^ National Institute of Allergy and Infectious Diseases. Vaccines. (13 Ağustos 2020). Alındığı Tarih: 2 Mart 2021. Alındığı Yer: National Institute of Allergy and Infectious Diseases | Arşiv Bağlantısı
- ^ World Health Organization. Vaccines And Immunization. Alındığı Tarih: 2 Mart 2021. Alındığı Yer: World Health Organization | Arşiv Bağlantısı
- ^ Türk Tabipleri Birliği. Aşı. Alındığı Tarih: 2 Mart 2021. Alındığı Yer: Türk Tabipleri Birliği | Arşiv Bağlantısı
- ^ Türk Tabipleri Birliği. Aşılar Tüm Canlıların Ortak Değeridir. (15 Ocak 2021). Alındığı Tarih: 2 Mart 2021. Alındığı Yer: Türk Tabipleri Birliği | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Plotkin, et al. (2009). Vaccines And Autism: A Tale Of Shifting Hypotheses. Clinical Infectious Diseases, sf: 456-461. doi: 10.1086/596476. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. J. Smith, et al. (2010). On-Time Vaccine Receipt In The First Year Does Not Adversely Affect Neuropsychological Outcomes. Pediatrics, sf: 1134-1141. doi: 10.1542/peds.2009-2489. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Nature. (2017). On The Wrong Side Of History. Nature Microbiology, sf: 1-1. doi: 10.1038/nmicrobiol.2017.46. | Arşiv Bağlantısı
- ^ E. Geelen, et al. (2016). Taming The Fear Of Voice: Dilemmas In Maintaining A High Vaccination Rate In The Netherlands. Social Science & Medicine, sf: 12-19. doi: 10.1016/j.socscimed.2016.01.051. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. Hobson-West. (2010). Understanding Vaccination Resistance: Moving Beyond Risk. Health, Risk & Society, sf: 273-283. doi: 10.1080/13698570310001606978. | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. Penders. (2017). Vaccines, Science And Trust. Nature Microbiology, sf: 1-1. doi: 10.1038/nmicrobiol.2017.76. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. L. V. D. Linden, et al. (2015). Highlighting Consensus Among Medical Scientists Increases Public Support For Vaccines: Evidence From A Randomized Experiment. BMC Public Health, sf: 1-5. doi: 10.1186/s12889-015-2541-4. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Riedel. (2005). Edward Jenner And The History Of Smallpox And Vaccination. Proceedings (Baylor University. Medical Center), sf: 21. doi: 10.1080/08998280.2005.11928028. | Arşiv Bağlantısı
- ^ E. G. Pieracci, et al. (2019). Vital Signs: Trends In Human Rabies Deaths And Exposures — United States, 1938–2018. Morbidity and Mortality Weekly Report, sf: 524. doi: 10.15585/mmwr.mm6823e1. | Arşiv Bağlantısı
- CDC. Vaccines Work!. (1 Ocak 2018). Alındığı Tarih: 13 Mart 2019. Alındığı Yer: CDC | Arşiv Bağlantısı
- S. W. Roush, et al. (2007). Historical Comparisons Of Morbidity And Mortality For Vaccine-Preventable Diseases In The United States. JAMA, sf: 2155-2163. | Arşiv Bağlantısı
- CDC. Possible Side Effects From Vaccines. (20 Aralık 2019). Alındığı Tarih: 20 Aralık 2019. Alındığı Yer: CDC | Arşiv Bağlantısı
- B. M. Galindo-Santana, et al. (2012). Vaccine-Related Adverse Events In Cuban Children, 1999–2008. Medicc Review. | Arşiv Bağlantısı
- M. Wood. Measles Is Still A Very Dangerous Disease. (11 Şubat 2019). Alındığı Tarih: 23 Aralık 2019. Alındığı Yer: University of Chicago | Arşiv Bağlantısı
- I. Rizvi, et al. (2019). Teaching Video Neuroimages: An Unusual Case Of Fulminant Subacute Sclerosing Panencephalitis. Neurology. | Arşiv Bağlantısı
- R. Y. Moon, et al. (2016). Sids And Other Sleep-Related Infant Deaths: Evidence Base For 2016 Updated Recommendations For A Safe Infant Sleeping Environment. Pediatrics. | Arşiv Bağlantısı
- P. L. Moro, et al. (2015). Deaths Reported To The Vaccine Adverse Event Reporting System, United States, 1997–2013. Clinical Infectious Diseases, sf: 980-987. | Arşiv Bağlantısı
- E. Eriksen, et al. (2004). Lack Of Association Between Hepatitis B Birth Immunization And Neonatal Death: A Population-Based Study From The Vaccine Safety Datalink Project. The Pediatric Infectious Disease Journal, sf: 656-662. | Arşiv Bağlantısı
- Consensus Study Report. (2003). Immunization Safety Review: Vaccinations And Sudden Unexpected Death In Infancy. ISBN: 978-0-309-08886-2. Yayınevi: The National Academies Press.
- L. E. Silvers, et al. (2001). The Epidemiology Of Fatalities Reported To The Vaccine Adverse Event Reporting System 1990–1997. Pharmacoepidemiology & Drug Safety, sf: 279-285. | Arşiv Bağlantısı
- M. R. Griffin, et al. (1988). Risk Of Sudden Infant Death Syndrome After Immunization With The Diphtheria–Tetanus–Pertussis Vaccine. The New England Journal of Medicine, sf: 618-623. | Arşiv Bağlantısı
- P. L. Moro, et al. (2018). Safety Surveillance Of Diphtheria And Tetanus Toxoids And Acellular Pertussis (Dtap) Vaccines. Pediatrics. | Arşiv Bağlantısı
- N. Bakalar. The Alternative Medical Bill: $30.2 Billion. (27 Haziran 2016). Alındığı Tarih: 23 Aralık 2019. Alındığı Yer: The New York Times | Arşiv Bağlantısı
- R. K. Garg. (2002). Subacute Sclerosing Panencephalitis. The British Medical Journal, sf: 63-70. | Arşiv Bağlantısı
- Encyclopedia Britannica. Vaccine. (9 Aralık 2020). Alındığı Tarih: 2 Mart 2021. Alındığı Yer: Encyclopedia Britannica | Arşiv Bağlantısı
- T. C. Sağlık Bakanlığı. Türkiye'de Aşının Tarihçesi. (2 Mart 2021). Alındığı Tarih: 2 Mart 2021. Alındığı Yer: T. C. Sağlık Bakanlığı | Arşiv Bağlantısı
- Immunisation Advisory Centre. A Brief History Of Vaccination. (22 Eylül 2016). Alındığı Tarih: 2 Mart 2021. Alındığı Yer: Immunisation Advisory Centre | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 12:36:44 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/5349
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.