Evrim Ağacı Bilim Terimleri Sözlüğü, bilim dünyasında sıkça kullanılan terimlerin anlamlarını ve açıklamalarını içerir.
Matematikte doğal logaritmaların tabanı olarak bilinen ve değeri 2,71828... olan irrasyonel bir sayı. Genellikle "𝑒" ile gösterilir. Sürekli bileşik faiz, türev ve integral hesaplamalarında sıkça kullanılır. Matematikte ve doğa bilimlerinde önemli bir yere sahiptir çünkü birçok doğal büyüme ve azalma süreçlerini modellemek için kullanılır. Ayrıca üstel fonksiyonların ve logaritmaların temelinde yer alır. Formülü aşağıdaki gibi gösterilir:
Sayısal analizde, diferansiyel denklemlerin yaklaşık çözümlerini bulmak için kullanılan basit bir yöntem. Adını İsviçreli matematikçi Leonhard Euler'den alır. Başlangıç koşulları verilen bir diferansiyel denklemin çözümünü, küçük adımlarla ilerleyerek yaklaşık olarak hesaplar. Özellikle ilk derece adi diferansiyel denklemlerin çözümünde kullanılır ve adım adım, türevin eğim bilgisine dayanarak fonksiyonun değerlerini bulur. Basitliği ve uygulanabilirliği ile öne çıksa da, doğruluğu açısından daha gelişmiş yöntemlerle karşılaştırıldığında sınırlamalara sahiptir.
Elektrik devrelerinde bir iletkenin, içinden geçen elektrik akımının değişimine karşı gösterdiği direnç. Bu özellik; bir iletkenden geçen akımın değişmesiyle iletken etrafında oluşan manyetik alanın, bu değişime karşı koyacak bir elektromotor kuvvet (EMK) üretmesi sonucu ortaya çıkar. Birimi "Henry (H)" olarak adlandırılır ve genellikle "L" harfi ile gösterilir.
Elektrik ve manyetik alanların periyodik olarak birbirine dik yönde ve ışık hızında yayılmasıyla oluşan bir dalga türü. Elektrik yüklerinin hareketi ve hızlanması sonucu ortaya çıkar ve hem elektrik hem de manyetik alan bileşenleri içerir.
Zamanla değişen elektrik ve manyetik alanların oluşturduğu birleşik bir alan. Elektrik yüklerinin hareketi ve değişen manyetik alanlar tarafından üretilir. Elektromanyetik dalgalar olarak bilinen ışık, radyo dalgaları, mikrodalgalar ve X-ışınları gibi çeşitli enerji formlarının yayılmasına neden olur. Maxwell denklemleriyle tanımlanır ve bu alanların özellikleri ve davranışları bu denklemlerle açıklanır. Boşlukta ışık hızıyla hareket eden dalgalar şeklinde yayılır ve hem elektrik hem de manyetik bileşenleri periyodik olarak değişir.
Bir elektrik devresinde veya elektronik bileşende alternatif akıma (AC) karşı gösterilen toplam direnci ifade eder. Daha basitçe ifade etmek gerekirse, bir devrenin AC akımına karşı koyma miktarıdır. Direnç gibi empedans da voltajı akıma böler, ancak dirençten farklı olarak sadece saf dirençli devre elemanlarında değil, aynı zamanda endüktans ve kapasitans gibi reaktif bileşenleri de içeren devrelerde de ortaya çıkar. Dolayısıyla, empedans kompleks bir büyüklüktür ve hem büyüklüğü (genlik) hem de faz açısını içerir. Birimi ohm (Ω)'dur.
Genomlarda işaretleme veya düzenleme yaparak genomun neyi, ne zaman ve nasıl yapması gerektiğini söyleyen bir dizi kimyasal bileşik ve protein. Epigenom tarafından yapılan işaretlemeler DNA'nın parçası olmasa bile hücre bölünmesi ile gelecek nesillere aktarılabilir.
Aşırı koşullarda yaşayan mikroorganizmalar. Genellikle yüksek sıcaklık, yüksek tuzluluk, asidik veya alkali pH, yüksek basınç gibi ekstrem çevresel faktörleri kapsar. Zorlu ortamlarda evrimleşmiş ve ekstremozim adı verilen enzimler sayesinde yaşamlarını sürdürmektedirler.
Cinsiyeti belirleyen kromozomların (X ve Y) üzerindeki genlerin bir sonraki nesle aktarılması olayı. Canlının cinsiyeti ve cinsiyetler arası anatomik farklar gibi özelliklerinin oluşmasını sağlar. X ve Y kromozomları arasında homolog olan ve homolog olmayan kısımlar bulunur. Cinsiyet ve ona bağlı olan diğer özellikler kalıtılabileceği gibi hemofili, kulak kıllılığı, balık pulluluk gibi genetik hastalıklar da yavruya aktarılabilir. Dişi insanların eşey kromozomlarında X-bağlı gen olarak bilinen yaklaşık 1100 gen, erkek insanların eşey kromozomlarında ise Y-bağlı gen olarak bilinen 78 gen bulunur. Y kromozomunda çok az gen bulunduğundan babadan oğula çok az genetik hastalık geçmektedir.
Titreşim doğrultusunun enerjinin yayılma doğrusuna dik olan dalga türü. İp dalgalarının oluşturduğu dalgalar enine dalgalardır. Bu dalgaların en üst noktasına tepe noktası, en alt noktasına ise çukur noktası adı verilir.
Bir genin her iki alelinin de fenotipe etki ettiği durum. Bu durumda çekinik alel bulunmaz. Her iki alel de fenotipe etki eder. Örneğin insanlardaki MN kan grubu eş baskındır. LMLM kan grubunda sahip bireyler sadece M molekülünü taşıyan kırmızı kan hücrelerine, LNLN kan grubuna sahip bireyler ise sadece N molekülünü taşıyan kırmızı kan hücrelerine sahiptir. Fakat LMLN kan grubuna sahip bireyler hem M, hem de N molekülünü taşıyan kırmızı kan hücrelerine sahiptir. "Kodominanslık" olarak da bilinir.
Bir hastalık veya durumun nedeni, nedenler dizisi veya neden olma şekli; hastalıkların veya durumların nedenlerinin veya kökenlerinin incelenmesi.
Bir hastalığın veya hastalığa neden olan (virüs, bakteri veya başka bir patojen gibi) etkenin bir kişiden hayvandan veya organizmadan diğerine doğrudan veya dolaylı olarak bulaşarak enfeksiyona neden olması.
Canlılar arasındaki genetik çeşitliliği, türlerin hangi atalardan türediklerini ve evrimsel süreçte geçirdikleri biyolojik değişimleri inceleyen bilim dalı. Bu alanda çalışan bilim insanlarına "evrimsel biyolog" denir. Evrimsel biyoloji doğrudan bireylerin hayatları boyunca geçirdikleri değişimlere odaklanmaz, popülasyonların nesiller boyunca geçirdiği süreçleri inceler. Biyolojinin bir alt dalı olmakla beraber popülasyon genetiği, moleküler evrim, taksonomi, evrimsel ekoloji ve evrimsel tıp gibi birçok alt dalı bulunmaktadır.
Tehlikede olan türleri belirlemek için kullanılan ölçeklendirme sistemi. Sistem bir türün evrimsel benzersizliği ve soyunun tükenme riskini ölçen bir değerlendirmedir. Koruma planlamalarında evrimsel önem ve soyun tükenme riski açısından türlerin önceliğini belirleyen metrik olma özelliği taşımakta.
"Merkezden en uzak nokta" anlamına gelen, anatomik olarak bedenin merkezi olan kalbe en uzak vücut bölümlerini ifade etmek için kullanılan terim. Genellikle üst ekstremite (kollar ve eller) ve alt ekstremite (bacaklar ve ayaklar) olarak sınıflandırılır.
İş yapabilme becerisi. Isı, ışık, elektrik gibi çeşitli formlarda bulunur. Türkçe karşılığı "aktivite, operasyon, aksiyon" anlamlarına gelen Yunanca "energeia" kelimesinden türemiştir.
Bir maddenin elektronların hareketine yani elektrik akımına karşı gösterdiği zorluk. Elektrik devrelerinde direnç R harfi ile gösterilir ve SI birim sisteminde birimi Ohm'dur (Ω). Bir maddenin direnci; maddenin öz direncine, uzunluğuna ve kesit alanına, aynı zamanda sıcaklığa bağlıdır. Katı bir maddenin direnci aşağıdaki formülle hesaplanır:
Buradaki R maddenin direncini, ρ öz direncini, L uzunluğunu, A ise kesit alanını temsil etmektedir. Yani bir maddenin direnci uzunluğuyla doğru, kesit alanıyla ters orantılıdır. Saf ve belli sıcaklıktaki maddeler için öz direnç ayırt edici bir özelliktir. Öz direnci küçük olan maddeler iyi iletken, öz direnci büyük maddeler ise kötü iletkendir. Ayrıca bir elektrik devresinde gerilimin (potansiyel fark) akıma oranı sabittir ve bu sabit direnci verir. Bunu matematiksel olarak şöyle gösterebiliriz: bu formüldeki V potansiyel farkı, I elektrik akımını verir.
Hastanın beynine kontrollü bir şekilde elektrik akımı göndererek hastalığın semptomlarını gidermeyi amaçlayan psikiyatrik tedavi yöntemi. Tedaviye artık yanıt vermeyen majör depresyon, bipolar bozukluk veya şizofreni gibi ağır psikiyatrik hastalıklarda oldukça yaygın kullanılır. Elektrokonvülsif terapi, anestezi yoluyla hastanın bilinci kapalı bir şekilde yapılır. "Elektroşok tedavisi" olarak da bilinmektedir.
Taksonomi biliminde, türleri isimlendirmek için kullanılan ikili adlandırmanın ikinci kelimesi. Türü tanımlayan kelimedir ve cins isminden sonra gelir. Örneğin, Homo sapiens türü için "sapiens" epitet isimdir.
Kişinin; yüksek makam, statü, güç, zenginlik veya şöhret bakımından kendisinden yüksekte olan birinin kendisine âşık olduğunu düşünmesine sebep olan sanrı türü. Örneğin kişi, ünlü bir oyuncunun kendisinden hoşlandığını düşünebilir.
Hücre içindeki büyük moleküllerin hücre zarında membran oluşturarak hücre dışına atılması süreci. Antik Yunancada "dış" anlamına gelen ἔξω ("éxō") kelimesi ve hücrenin yaptığı bir fenomeni belirten "-cytosis" ekinden gelmektedir.
Kalabalık korkusu olarak bilinen, Yunancada "kalabalık" anlamına gelen ὄχλος ("ókhlos") ve "korku" anlamına gelen φόβος ("phobos") kelimelerinden oluşan bir terim.
Kimyada kullanılan, dibi düz ve koni biçimli cam malzeme. Özellikle titrasyon işlemlerinde kullanılır. Çözelti hazırlamak, çözelti kaynatmak ve saklamak gibi çeşitli amaçlarla da kullanılmaktadır.
Elektron demetlerini görüntü elde etmek için kullanan mikroskoplardır. Işık mikroskobundan daha iyi çözünürlük sağlar çünkü elektronların dalga boyu 0,004 nanometredir, yani görünür ışığın dalga boyundan yaklaşık 100.000 kat daha kısadır. Işık mikroskobuyla görülemeyecek kadar küçük olan virüsler ve hücrenin bazı iç yapıları elektron mikroskobuyla incelenir. Günümüzde yaygın olarak kullanılan iki farklı elektron mikroskobu vardır: geçirimli elektron mikroskobu (TEM) ve taramalı elektron mikroskobu (SEM).
Cisimlerin hareket durumunu koruma eğilimidir. Cismin üzerine etki eden net kuvvet sıfır ise, durmakta olan cisim durmaya, hareket eden cisim ise aynı yönde hareket etmeye devam eder. Örneğin, hareket halindeki otobüs aniden fren yaparsa, otobüsün içindeki yolcular hareket durumunu koruma eğilimden dolayı ileri fırlayacaklardır. Newton'un birinci hareket yasasıdır.
Günümüzden 54 ila 38 milyon yıl önce yaşanmış dönemdir. Memeli canlılar bu çağda baskın kara hayvanları haline gelmiştir. İlk olarak İngiliz jeolog Charles Lyell tarafından 1833 yılında tanımlandı. Eosen Dönemi'nin sınırları kitlesel yok oluşlar ve diğer kronolojik olaylar ile belirlenmez, daha esnektir. İsmini, Yunancada "şafak" anlamına gelen ἠώς ("eos") ve "yakın zaman" anlamına gelen καινός ("koinos") kelimelerinden almaktadır.
Ekolojik boyutta organizmanın uyum başarısını çalışan, organizmanın hayatta kalma başarısını ve üremesini inceleyen, genetik biliminin bir dalıdır. Sahadaki çalışmalar, evrimsel değişikliklerin daha çabuk gözlemlenebilmesi nedeniyle genellikle böcek türleri ve kısa nesil süresi olan canlılar ile yapılmaktadır.
Elektriği ileten maddelerdir. İletken katı maddelere; bakır, gümüş, altın, krom, grafit ve platin örnek verilebilirken iletken sıvı maddelere ise tuzlu su, limonlu su ve sıvı cıva örnek verilebilir.
Elektrik yüklerini ve potansiyel farklarını ölçmede kullanılan elektrostatik bir alet.[1]
Fizikte sabit ya da hareketli elektrik yüklerine, kendi doğrultusunda bir kuvvet uygulayabilen vektörel alan olarak tanımlanır.[1] Birimi volt/metredir.
Ürün ve hizmet fiyatlarının genel seviyesinde süreklilik arz eden bir artış gözlemlenmesi sonucunda alım gücünde meydana gelen düşüştür.[1] Para arzındaki artış, mal ve hizmet miktarında meydana gelen artış ile dengeli ise fiyatların genel seviyesinde bir değişim yaşanmaması beklenir. Ancak bunlardan birinin fazla olması halinde denge bozulur.
Akım şiddeti ile gerilimin çarpımına eşit olan ve elektrik enerjisinin ısı, ışık, mekanik, ses gibi başka enerji biçimlerine dönüşümünü belirten fiziksel büyüklük.[1] Elektriksel gücün SI birimi Watt'tır.
Elektromanyetizmada elektrik yükleri ile konum vektörleri çarpımlarının toplamına eşit olan elektrik yük dağılımının karakteristik niceliği.[1] Başka bir deyişle iki karşıt yük varlığında, eksi yükten artı yüke doğru olan yer değiştirme vektörünün yükle çarpılmasıyla elde edilen vektörel nicelik.[1]
Bir bileşikteki atomun kimyasal bir bağı oluşturan elektronları çekme kuvvetinin bağıl ölçüsüdür.[1] Bileşikteki atomun elektronegatifliği ne kadar büyük ise bağ elektronlarını diğerlerine göre o kadar daha fazla çekecektir.
Örneğin, HF (Hidrojen Florür) molekülünü oluşturan atomlardan florün elektronegatiflik değeri hidrojeninkinden daha büyük olduğundan flor atomu elektronları daha kuvvetli çeker. Periyodik tabloda atom yarıçapı küçüldükçe elektronegatiflik artar. Çünkü küçük atomlarda bağ elektronları çekirdeğin etkisi altına daha fazla girer ve elektronlar daha kuvvetli çekilir. Yani periyodik tablonun bir periyodunda soldan sağa doğru gidildikçe ve bir grupta aşağıdan yukarıya doğru çıkıldıkça elektronegatiflik artar.[2] Periyodik tabloda elektronegatiflik değeri en büyük olan element flor (F) dur.
Bir üretecin devre dışında, uçları arasında ölçülen değerdir.[1] Bir elektrik devresinde akımın olmadığı açık devre durumunda, üretecin uçlarındaki potansiyel farka "elektromotor kuvvet" denir. Elektromotor kuvvet EMK harfleri ile gösterilir, sembolü "E", birimi ise Volttur. EMK kaynakları bir devreye enerji verirler, bu enerjiyi başka enerjiden alarak elektrik enerjisine dönüştürür. Bu dönüştürme işlemi tersinirdir. Yani elektrik enerjisi de başka enerji çeşitlerine dönüştürülebilir. Bir kaynağın EMK'si birim yük başına yapılan iş olarak tanımlanır.
Evrendeki 4 temel kuvvetten biridir. Aynı zamanda mıknatısları ve yüklü parçacıkların hareketi sonucu oluşan manyetik alan ve kuvvetini inceleyen bilim dalının adıdır.[1] Buzdolabı kapıları yapılması, hoparlörler, bilgisayar harddiskleri, manyetik etiketler, ulaşım amaçlı kullanılan MAGLEV (Manyetik Levitasyon) trenlerinde manyetizmanın etkilerinden yararlanılır.
Matematikte bir doğru için dikey yönde değişimin yatay yönde değişime oranıdır.[1]
Bütün elektromanyetik dalgaları (Radyo dalgaları, İnfrared ışınları, Görünür ışık, X ışınları, Gama Işınları, Mikro dalgalar, Kızıl ötesi ışınlar ve mor ötesi ışınlar) barındıran bir ölçektir. Elektromanyetik spektrum (veya elektromanyetik tayf), var olan tüm ışık aralığını barındırır.
Mukoza ile birlikte memeli rahminin iç epitel tabakasına verilen isim. Endometriyumdaki kan damarları ve bezler hamilelikte boyut ve sayı olarak artar. Vasküler boşluklar kaynaşır ve birbirine bağlanır ve plasentayı oluşturur. Böylelikle yavruya oksijen ile besin sağlanmış olur.
Başka bir kişinin hareketlerinin istemsiz olarak taklit edilmesidir. Ekopraksi, şizofreni (özellikle katatonik şizofreni), Tourette Sendromu ve diğer bazı nörolojik hastalıkların bir özelliğidir.
Başka bir kişinin söylediği sözlerin anlamsız bir şekilde tekrar edilmesidir. Psikiyatrik bir bozukluğa işaret eder. Ekolali davranışı sergileyen bireyler kendi düşüncelerini ifade etmekte zorlandıkları için etkili bir şekilde iletişim kuramayabilirler.
Cildin gözle görülebilen ve vücut için koruma sağlamaya çalışan ince, dış tabakasıdır. Derinin bu kısmı herhangi bir kan damarı içermez ve bu nedenle, besinlere erişim sağlamak ve atıkları atmak için doğrudan epidermisin altında bulunan derinin tabakası olan dermise bağımlıdır.
Çevresi ısınırken sistemin soğuduğu tepkimelere verilen isimdir. Bu tepkimelerde sistem çevreye ısı vermektedir. Bu sebeple ekzotermik reaksiyona ısıveren reaksiyon da denmektedir. Ekzotermik reaksiyona yanma ve suyun güçlü asitlerle karıştırılması örnek verilebilir. Ekzotermik reaksiyonun tam tersi endotermik reaksiyondur.
Bir devrenin metalik olmayan bir parçasıyla (örneğin yarı iletken, elektrolit, vakum veya hava) temas kurmak için kullanılan bir elektrik iletkenidir. Elektrotlar, pil tipine bağlı olarak çeşitli malzemelerden oluşabilen pillerin temel parçalarıdır.
Özellikle karın veya pelvik bölgesinde duyu kaybı yaratmak amacıyla, alt sırt bölgesinde omuriliğin dura materinin dışındaki boşluğa uygulanan lokal anestezik enjeksiyondur.
Çevresi soğurken sistemin ısındığı tepkimelere verilen isimdir. Bu tepkimelerde sistem çevreden ısı almaktadır. Bu sebeple endotermik reaksiyona ısıalan reaksiyon da denmektedir. Endotermik reaksiyona buzun erimesi ve yağmur yağması örnek verilebilir. Endotermik reaksiyonun tam tersi ekzotermik reaksiyondur.
Endokrinoloji, salgı bezlerini, bunların salgıladığı hormonları, hormonların organlara etkileri ile endokrin sistem hastalıklarını inceleyen bilim dalıdır. Endokrinoloji; gelişime bağlı büyüme sorunları, metabolizma hastalıkları, üreme hormonlarının neden olduğu hastalıklar, şeker hastalığı gibi pek çok hastalığı inceler.
Endoplazmik retikulum; hücrenin veziküllerden, tüplerden ve sisternalardan oluşan organelidir.[1] Bu organel hücrede çeşitli görevlerden sorumludur. Bunlardan bazıları; proteinlerin taşınması ve katlanması, kalsiyumun depolanması, bazı lipit ve makromoleküllerin depolanması şeklinde sıralanabilir.[1][2] Hayvan hücrelerinde endoplazmik retikulum genellikle hücrenin membranöz içeriğinin yarısını oluşturur. Ayrıca endoplazmik retikulumun zarının kalınlığı 50-60 Angström kadardır. Endoplazmik retikulumu hücre içinde bir kargo sistemine benzetebiliriz. Çünkü proteinlerin hücre içinde ve dışına taşınmasını sağlar. Ayrıca endoplazmik retikulum; bazı hücrelerde glikojenler, steroidler ve diğer makromolekülleri depolar.[2] Üzerinde ribozom bulunan endoplazmik retikulumlar granüllü endoplazmik retikulum, bulunmayanlar ise granülsüz endoplazmik retikulum olarak adlandırılır.[2]
Latince’de “canlının dışında” anlamına gelen ex vivo, bilimsel araştırmalarda yapılan deneyin veya çalışılan örneğin canlının dışında doğal ortama mümkün olduğunca benzer bir ortamda gerçekleştirildiğini ifade eder.
Bir cismin kan akımıyla sürüklenerek damarları tıkaması olayıdır. Kan akımıyla sürüklenen cisim, maddenin fiziksel halleri olan katı, sıvı, gaz olabilir. Kan akımıyla sürüklenen bu cisme "embolus" denir.
Renksiz ve kokusuz bir kimyasal bileşendir. Yanıcı bir bileşendir ve günışığında belli olmayan, mavimsi bir renkte ve dumansız bir şekilde yanar. Aynı zamanda antiseptik, tıbbi çözücü, panzehir gibi görevlerde de kullanılır. Alkollü içeceklerde kullanılan tek alkol türüdür. Diğer alkol türlerinin kullanımı büyük risk oluşturmaktadır.
Enfarktüs, etkilenen bölgeye yetersiz kan akışı nedeniyle doku ölümüdür. Kan akışındaki bir bozulma nedeniyle bir doku bölgesine yetersiz oksijen ve beslenme kaynağı olan uzun süreli iskeminin bir sonucu olarak ortaya çıkar.
Enfarktüsler histopatolojik olarak iki tipe ayrılır:
Emülsifikasyon, karışmayan iki veya daha fazla sıvının yarı kararlı bir karışım oluşturma amacıyla bir araya getirilmesi işlemidir.
Virüsler, DNA ve RNA virüsleri olmak üzere iki kısımda incelenirler. Virüslerin kendilerini kopyalama mekanizmaları olmadığı için diğer canlıların kopyalama mekanizmalarını kullanırlar. RNA virüsleri (retrovirüsler) bir hücreye girdiklerinde, özel enzimleriyle, önce RNA’larından DNA oluştururlar. Oluşan DNA, normal hücre sistemleriyle RNA üretir ve yeni virüsleri oluşturur. Retrovirüslerin çoğu normal hücrelere girerler; ancak bazı retrovirüsler, üreme hücrelerinin DNA’sına girebilir. Bunlara endojen retrovirüsler (ERV) denir. ERV’ler üreme hücresinin DNA’sına girdiği için sonraki nesillere aynı şekilde aktarılır.
Entalpi, maddenin yapısında depoladığı enerjinin tanımıdır. Sembolü H'dir. Entalpi, iç enerji, basınç ve hacme bağlıdır. Sıcaklık arttıkça molekül iç etkileşimleri de artacağı için entalpi de artacaktır.
Bir cismin etrafında döndüğü çizgi, bir tekerlek üzerinde eksen düz olarak merkezden geçer ve her iki tarafta da çıkıntı yapar. Matematikte, bir eksen bir grafiğin dikey ve yatay bölümlerini oluşturan çizgidir; grafiğin anlamını ve ölçü birimlerini ifade eder.
Cisimlerin, şekil ve büyüklüklerinin, uygulanan kuvvet ile değişebilme ve uyum sağlayabilme, sonrasında tekrar eski haline dönebilme özelliğine esneklik denir.
Atomların manyetik alanındaki veya dönüşündeki (spin) değişimi ölçme yöntemidir. Atomların dönüşündeki değişim, radyasyonun bir sonucu olarak elektronların normal konumlarını terk edip mineralin kristal yapısında bulunan kusurlardaki konumlara geçmesi ve buralarda birikmesinden kaynaklanır.
Erişilebilirlik, doğru inançların bilgiyi meydana getirebilmesi için gerekli olan kanıtlara, nedenlere ve gerekçelere öznenin ulaşabilmesi anlamına gelmektedir. Başka bir ifadeyle erişilebilirlik, Hasan Yücel Başdemir’in de kitabında belirttiği gibi, öznenin, inancının gerekçelendirmesini yaparken kullandığı gerekçeleyicilere (justifiers) [gerekçelendirmeyi sağlayan kanıtlara anlamına gelir ve bu ifadeyi ilk kez Alston kullanmıştır] ulaşabilmesini ve bu gerekçeleyicilerin bilinebilir olmasını ifade eder. Ancak buradaki temel nokta, öznenin erişimine açık olan gerekçeleyicilerin, içsel süreçlerle ilgili olmasıdır. Bu bakımdan erişilebilirlik, öznenin kendi içsel süreçlerine erişebilmesi, bu süreçlerin farkında olması ve bilmesi anlamına gelmektedir. Bilen öznenin, bir inancının gerekçeleyicilerine ya da kanıtlarına erişebiliyor olması demek, aynı zamanda bu gerekçeleyicilerin ya da kanıtların sorumluluğunu alması ve onlara inanıyor olmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla bu kavram, içselciliğin gerektirdiği şartlardan birini ifade etmektedir.
Çağdaş analitik felsefe geleneğinde Ernest Sosa ve Linda Zagzebski tarafından temsil edilen bir yaklaşım. Etik bir yaklaşım olan ve kökenleri Aristoteles’e kadar giden erdem etiği ile epistemik gerekçelendirme kuramları arasında kurulan köprü bir köprüdür. Bu yaklaşım, bilme eylemini kişi ve kişinin sahip olduğu belli türden epistemik yetilerin kendisiyle ilişkilendirir. Ahlaken doğru davranan biri nasıl ki bu doğru davranışını sahip olduğu karakter özelliklerine borçluysa, bu yaklaşıma da göre de bilen kişinin bu bilme eylemini, sahip olduğu epistemik yetilere sahiptir. Ülkemizde Kemal Batak tarafından temsil edilmektedir. Daha fazla bilgi için şu yazımızı okuyabilirsiniz.
Epistemik suç, epistemik deontoloji gibi içselci yaklaşımların ön plana çıkarttığı bir kavramdır. Gerekçelendirmenin deontolojik bir unsur olduğunu savunanlara göre öznenin, bir inancın doğruluğuna ilişkin kanıtlara inanma yükümlülüğü vardır. Başka bir ifadeyle bilen özne, p önermesine, kanıtlar doğrultusunda inanabilir. Yani öznenin, kendi inançlarına yönelik bir sorumluluğu vardır. Öte yandan öznenin kanıtlanmamış bir inanca inanması ve kanıtlanmış bir inanca inanmaması epistemik suç işlediği anlamına gelmektedir. Dolayısıyla epistemik suç, epistemik sorumluluğun yerine getirilmemesine de işaret etmektedir.
Epistemik sorumluluk, daha çok epistemik deontoloji gibi yaklaşımların savunduğu içselci düşünürler tarafından öne çıkarılmıştır. Bu yaklaşımlara göre gerekçelendirme, inancımızın doğruluğuna yönelik sağlam kanıtlar ortaya koyarak bu kanıtlara göre davranmayı gerektirmektedir. Bu bakımdan doğruluk kavramı ön plana çıkmaktadır. Bilen özne, doğruluğuna inandığı kanıtları kabul eder ve bu kanıtların gerektirdiği şekilde hareket ederek epistemik sorumluluğunu gerçekleştirmiş olur. Örneğin içselci bir düşünür olarak BonJour, sağlam kanıtlara dayanmaksızın inanılan bir inancın, epistemik açıdan sorumsuz bir tutum olduğunu belirtir. Epistemik sorumluluk düşüncesi, yalnızca inancın kanıtlarının doğruluğuna inanmayı değil, aynı zamanda doğru inançlara erişirken yapılması gerekenleri de ifade etmektedir. Dolayısıyla epistemik gerekçelendirmenin getirisi olarak epistemik sorumluluk, normatif bir yapıya sahiptir. Bu bağlamda epistemik sorumluluğa yönelik yapılması gerekenler, inançların doğruluğuna dair her kanıtın es geçilmeden değerlendirilmesi, güvenilir kanıtların kabul edilmesi ve buna göre davranılmasıdır. Bu düşünceyi savunanlara göre bilen öznenin bir inancı gerekçelendirmesi demek, o öznenin kendi inançlarından sorumlu olması anlamına gelmektedir. O halde epistemik sorumluluk, öznenin içsel süreçlerine ulaşabilmesini gerektirmektedir. Böylelikle özne, bilgi oluşturma sürecinde etkin bir rol oynamış olmaktadır.
Bu yaklaşımı ele almadan önce iki önerme ileri sürelim:
Eğer iki önerme de doğruysa; diş doktoru Bahar diş ağrım konusunda, matematik öğretmeni Osman matematik sorularında, lokmacı İrem lokma yapımı konusunda ya da Celal Şengör jeoloji konusunda epistemik otorite olarak görülebilir.
Önermesel bilgi söz konusu olduğu zaman, bilgi ile ilgili önemli bir ayrım dikkati çeker. Bu ayrım Bertrand Russell tarafından yapılmıştır. Russell şeylerin bilgisi ve şeyler hakkında bilgi arasında bir ayrım yapar. İlki, herhangi bir nesne ya da kişiyi tanıma anlamında bilgiye, ikincisi ise, doğrunun elde edilmesi anlamında bilgiye işaret eder. Şeylerin bilgisi söz konusu olduğunda, bilginin nesnesi şeylerin kendisi ya da varlığın doğrudan kendisidir. Öznenin doğrudan farkında olduğu, tanıdığı şeyler buraya dâhil edilir. Duyu verileri, bellek aracılığıyla hatırlanan şeyler, içgözlem aracılığıyla doğrudan fark edilen zihinsel durumlar ve kavrama ile farkında olunan tümeller söz konusu nesneleri oluşturur. Bu türden bir bilgi, dolayımsız bir bilgidir ve bu dolayımsızlık durumu aklın hiçbir neden ya da gerekçeye başvurmadan doğruyu kavraması olarak düşünülmelidir. Şeyler hakkında bilgi söz konusu olduğunda ise, bilginin nesnesi doğru ve yanlış yüklemlerin taşıyıcısı olan önermelerdir. Dolayısıyla bu bağlamda herhangi bir şeyi bilmek demek, o şey hakkındaki belirli bir önermenin doğru olduğunu bilmek anlamına gelir. Bu anlamda, Türkiye’nin başkentinin Ankara olduğunu bilmek demek, bunu ifade eden “Türkiye’nin başkenti Ankara’dır” önermesini bilmek demektir. Cümleler aracılığıyla ifade edilen bu tür önermeler bilginin nesnesini oluşturur. Epistemik mantık, Hintikka’ya dayandırılır. Özellikle onun Knowledge and Belief metnine atıfta bulunulur. En genel anlamda bilgi hakkındaki tartışılanları formalize etme girişimleri içeriğini oluşturur. “S’ p’yi bilir.”, “S, p’yi bilmez.”, “S, p’ye inanır.”
Epistemik gerekçelendirme, doğru inancın bilgi haline gelme sürecinde, doğruluk ve inanç koşulları arasında rasyonel bir bağlantı kurmayı ifade etmektedir. Bu durumda gerekçelendirme ile epistemik gerekçelendirme kavramları arasındaki belirleyici unsur rasyonellik olmaktadır. Başka bir ifade ile gerekçelendirme, bir inancı biliyor olduğumuzu gösteren dayanakları ortaya koymak anlamına gelirken epistemik gerekçelendirme, söz konusu dayanakları ortaya koyarken öznenin, bilinçli bir şekilde hareket ettiğini ifade etmektedir. Bunun yanında gerekçelendirme kavramı, yalnızca epistemoloji içinde değil, ahlak felsefesi gibi alanlarda da kullanılan bir kavram olduğu için epistemik gerekçelendirme ile epistemik olmayan gerekçelendirme arasında ayrım yapılmaktadır. Epistemik gerekçelendirmedeki rasyonellik, bilginin şans eseri bir şekilde oluşmadığını, aksine belli bilişsel koşullar, yani bilişsel başarı nedeniyle meydana geldiğini göstermektedir. Bilişsel başarı faktörü, bilen öznenin, biliyor olduğunu bilmesini, bunu farkında olmasını ve açıklamasını ifade etmektedir. Böylelikle inançla doğruluk arasındaki ilişki şans eseri değil, rasyonel ve bilinçli şekilde kurulmuş olmaktadır. Daha açık bir ifadeyle bir inancın bilen özne tarafından bilindiğinin iddia edilmesi için, bilen öznenin, söz konusu inancı nasıl bildiğini açıklaması gerekmektedir ki bu da epistemik gerekçelendirme koşulundaki bilişsel başarı faktörüne dayanarak yapılmaktadır. Dolayısıyla epistemik gerekçelendirme, bilişsel başarıyı gözeten ve şans faktörünü dışarıda tutan temel unsur konumundadır.
İçselciliğin bir türü olan bu yaklaşım bir öznenin sahip olduğu inancın epistemik gerekçelendirmesini, öznenin zihnindeki bazı özel erişim türleri ile belirlenebileceğini iddia eder. Bir doğru inancı gerekçelendiren etkenlerin her an erişime ve muhakeme etmeye açık olması, öznenin bakış açısına içsel olan etkenlerin önemine vurgu yapar. BonJour, Audi ve Chisholm’un savunduğu bu yaklaşımda, bir şeyle ilgili tam deneyime sahipsek bilinç, içe bakış ve muhakeme ile bilgiye ulaşabiliriz; inanç ve algı deneyimlerimizin çoğuna muhakeme yeteneğini ile ulaşırız.
Bilişsel başarı kavramı, Gettier problemi ile birlikte çağdaş epistemolojiye kazandırılmış olan yeni kavramlardan biridir. Bu kavram, bilen öznenin, bilgiyi meydana getiren unsurları farkında olmasını ve bilginin oluşma sürecindeki bilinçli rolünü ifade etmektedir. Başka bir deyişle bilişsel başarı, bilme araçları aracılığıyla meydana gelen doğru inançların, bilgiye dönüşmesinde zihnin aldığı rolü ortaya koymaktadır. Bu bağlamda bilişsel başarı, epistemik gerekçelendirme kavramıyla doğrudan ilişkilidir. Epistemik gerekçelendirme, bir inancın şans eseri doğru olmasını engelleyen koşuldur. Yani bilginin meydana gelmesi için, şans faktörünün dışarıda bırakılması gerekmektedir. Bu da inanç ile doğruluk arasında kurulan rasyonel bir bağlantıya işaret etmektedir. İnanç ile doğruluk arasındaki rasyonel bağlantının temeli ise bilişsel başarıdır. Bilen özne, sahip olduğu inancının doğruluğuna yönelik kanıtları ortaya koymuşsa, bilme araçlarından hareketle elde ettiği inancının meşruluğunu yeterli nedenlerle açıklamışsa, inancını güvenilir süreçlere dayanarak oluşturmuşsa ve doğru inancının bilgi haline gelebilmesi için geçerli gerekçeler sunmuşsa söz konusu doğru inanç, bilişsel başarı ile elde edilmiş demektir. Bu durumda özne, doğru inançlara sahip olması bakımından bilişsel başarıya sahip olmaktadır. O halde epistemik gerekçelendirme ile bilişsel başarının birlikte çalıştığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu bağlamda biliyor olduğumuzu iddia ettiğimiz doğru inanç, bilişsel başarı olmaksızın şans eseri oluşmuş olacaktır.
Eosen (56-34 myö) bir jeolojik zaman dilimidir. Yaklaşık olarak 56 milyon yıl önce ile 33.9 milyon yıl önceki zaman dilimini kapsamaktadır. Paleojen'in orta kısmıdır. Non-avian dinozorların soyunun tükendiği K/T Yok Oluşu'ndan sonra geldiği için Yunanca "yeni şafak" anlamını taşır. Öncesinde Paleosen, sonrasında ise Oligosen gelmektedir.
Kabuk veya deri değiştirmenin bilimsel literatürdeki adıdır. Dıştaki kütikula tabakasının dökülmesi demektir. Bu sayede sert yapılı dış iskelet bırakılır. Böceklerde ve kabuklularda görülür.
Topraktan soğurulup bitki kofullarında, hücre duvarlarında ve trikomlarda depolanan ve otçulluğu azaltan toksik elementler.
Bitki dokularının hücre içi boşluklarında yaşayan mantarlar; bazıları otçulları caydırmada kullanılan kimyasal toksinleri üretirler.
Gerek avlayarak gerekse de leş yiyerek ölü hayvan gövdesini tüketmede erken sıralarda (genellikle ilk sırada) yer alarak kaynak elde etme.
Yaklaşık 2,6 milyon yıl önceden başlayıp 400.000 ila 250.000 yıl önceye kadar süren ve Oldowan ve Acheulean denen taş alet kullanımını içeren bir zaman aralığıdır. Afrika’daki Erken Taş Devri yaklaşık olarak Avrupa ve Asya’daki İlk Yontma Taş Devri denen döneme denk gelir.
Gerçekleştirilmesinin sonuçlarına dayalı olarak yerleşmiş, öğrenilmiş bir davranış.
Elektrolit, bir çözücüde pozitif ve negatif iyonları ayrıştırarak elektriksel iletkenliğe sahip olan ortamdır. Elektrolitlerin ölçüm birimi "Miliekivalan (mEq)"dır. Vücudumuzda kanda ve hücrelerde bulunan elektrolitler vücut sıvılarını düzenleme görevi görürler.
Başlıca elektrolit örnekleri:
Enzim, canlı organizmalarda katalizör görevi gören ve bu süreçte bozulmadan kalan ve kimyasal reaksiyonların ilerleme hızını düzenleyen bir maddedir.
Mayotik bölünmenin ürünü olan cinsiyet hücrelerinin (gamet) birleşmesini gerektiren üreme türü. Her yavru, mayoz sırasındaki bağımsız kromozom dağılımı nedeniyle benzersiz bir genetik kompozisyona sahiptir.
Ayrıca bakınız: Eşeysiz üreme
Ayrık yapısal öğeleri kodlayan ekzonların yerelerinin yeniden düzenlenerek yeni proteinlerin evrimleştiğini öneren bir hipotez.
Genomu tamamiyle dizilmiş bir gram negatif bakteri. Prokaryotların incelenmesi için model organizmalardır.
Ekogenetik, genetik yapının organizmaların her türlü çevresel maddeye nasıl tepki vereceğini araştıran genetik bir dalıdır.
Cinsel bir işleme bağlı olmayan herhangi bir üreme biçimi. Tek bir bireyi içerir. Hücre bölünmesi, parçalanma veya tomurcuklanma ile çoğalma.
Ayrıca bakınız: Eşeyli üreme
Erotomanya bir sanrı türüdür. Bir kişinin, genellikle ünlü, politikacı ya da yüksek mertebe bir kişinin, kendisine aşık olduğunu düşünmesi durumudur. Bu kişiler rastgele kişilere ya da tanıdıklara da takıntı yapabilirler. Aynı zamanda rahatsızlığı tanımlayan Fransız psikiyatristin adına "de Clerambault Sendromu" 'da denir.
Doğadaki popülasyonların ya da organizmaların adapte oldukları spesifik habitat. Genelde besin olanağına göre belirlenir.
Annenin anti-Rh+ antikorlarının bebeğin Rh+ kanındaki alyuvarları patlatması. Semptomları; Hayatı tehdit eden anemi, sarılık, ateş, ödem ve şişmiş dalak ve karaciğer. Ciddi vakalar kan değişimi ile tedavi edilir.
Genelde tekrar eden bir beyin hatalığı. Beyindeki anormal elektriklenme mental ve fiziksel işlev bozukluğuna neden olur. Ciddi vakalarda nöbet sırasında gülme krizleri (convulsion) ve bilinç kaybı görülür.
Genetik olarak kalıtılan bir hastalık. Bu kişilerde; cücelik, fazladan parmak, kalpte, kollarda ve bileklerde şekil bozukluğu görülüyor. Bu nadir hastalığa sahip olduğu bilinen bireylerin çoğu Amişler ve %7'si bu hastalığa sebep olan çekinik geni taşıyor.
Bir gen çiftinin anlatımının, ifadesinin; başka bir gen çiftini maskelemesi ya da değiştirmesi durumu.
Kısaca iPS hücreleri (Induced pluripotent stem cells); herhangi bir vücut hücresinden belirli transkripsiyon faktörleri ile uygun kültür ortamlarında yeniden genetik olarak programlanmış pluripotent özelliğindeki hücrelerdir.
Böcekleri inceleyen bilim dalıdır. Bu alanda çalışan insanlara entomolog ya da böcek bilimci denir. Sadece Insecta sınıfı 700 bini aşkın(bilinen) tür kapsar. Dolayısı ile bu denli büyük bir çeşitlilik doğada son derece önemlidir.
Entomolojinin alt dalları:
Beynin arka ucunda, mercimek tanesi büyüklüğünde bir bezdir. Epifiz başlangıçta ışık duyumlu iki organ iken sonradan tek kalmıştır. Omurgalıların birçoğunda silik bir retina yapısında iken, memelilerde ise salt bir salgı yapısındadır. Epifiz bezleri salgıladığı hormon ile eşey bezlerinin vaktinden önce gelişmesini engeller. Uyku ve uyanıklık periyodunu ayarlar. Dokuz yaşından sonra işlevini kaybetmeye başlar. Melatonin denen salgı uyku düzeninde etkin rol oynar.
Fizikte entropi, bir sistemin mekanik işe çevrilemeyecek termal (ısıl) enerjisini temsil eden termodinamik birimdir. Çoğunlukla bir sistemdeki rastgelelik ve düzensizlik olarak tanımlanır ve istatistikten teolojiye birçok alanda yararlanılır. Sembolü S'dir. Sistemlerdeki düzensizlik arttıkça, entropi de artar. Bu durum da faydalı (iş yapabilir) enerji miktarını azaltır. Faydasız enerjiyi (entropi) arttırır.
Fizyolojik gelişme seyrinin tetiklenmesi. Embriyonal gelişmede embriyonun farklılaşması ve determinasyonu için önemli bir faktördür.
Bir organizmanın diğer bir organizmanın içinde yaşaması biçiminde olan ortak yaşam türüdür.
Biyolojinin bir dalıdır. Döllenmiş yumurtadan başlayarak canlıların tam bir şekilde meydana gelişine kadar geçen gelişme aşamalarını inceleyen bilimdir.
Bir organizmanın içerisinde yaşayan diğer bir organizmaya verilen isim.
Embriyonun oluşması ve gelişmesi sürecinin tamamıdır.
Genetik bir yapıdan kaynaklanan yapı veya aktivitedir. Bir genin, uygun şartların olması halinde veya zamanın gelmesi durumunda okunarak içeriğindeki bilginin aminoasit ve protein sentezinde kullanılmasıdır. Gen ifadesi olarak da bilinir.
İnsan ırklarının tanınması ve incelenmesi.
Perikarpı kalın, etli ve su bakımından zengin meyve.
Büyük Sahra, Habeşistan ve güneyinde kalan ülkelerden meydana gelen bölge.
Radyoaktif maddenin vücutta etkili olduğu süre.
Eğitim insanın doğasında var olan bütün bilgi ve kabiliyetleri baz alarak onu yönlendirmek, geleceğe hazırlamak, hayatı boyunca gerekli bilgiyi nasıl elde edeceğini öğrenmesine yardımcı olmaktır.
Homoseksüel. Duygusal ve cinsel olarak, hemcinsine ilgi duyan bireylere verilen ad.
Doğru eşlenmeyen DNA'da meydana gelen çaprazlanma, yavru hücrelerde bazı dizilimlerin çiftlenmesine ve bazılarında silinmelere neden olur. Buna eşit olmayan çaprazlanma denir.
Erişkin kök hücresi, farklılaşmış bir dokuda ayrışmamış halde bulunan ve kendini yenileyip köken aldığı organın spesifik hücresine dönüşebilen hücrelerdir.
Kimyasal dönüşümlerden ötürü kendisini kopyalayabilen ve doğal seçilimin etkisi altında evrimleşebilen ilk canlılardır. Diğer tüm canlılar, bu ilkin canlı formlarından evrimleşmiştir. "Koaservatlar" olarak da bilinirler.
Bir genin ifade ettiği aminoasitlerin sırasının, DNA yerdeğiştirmesi sebebiyle değişmesidir.
Bir bireyin, türün veya popülasyonun ömürleri içerisinde olay ve olgulara harcadıkları zamanın ve enerjinin, evrimsel açıdan önemidir. Enerjiyi, çevresel ihtiyaç ve zorunluluklara en uygun kullanabilen bireyler, avantajlı konumda olacaklardır. Bu sebeple evrimsel anlamını yitirmiş organlar körelir, faydalı olanlar korunur. Ancak bu ekonomi, aynı zamanda "alışveriş ilkesi" (trade-off) dahilinde, bir yapının ne kadar gelişebileceğine de sınırlar koymuş olur.Evrimsel önemini yitirmiş organların körelmesi, bir bireyin yaşam tarihinin en önemli unsurlarındandır. Körelmenin sebebi, işe yaramayacak bir organın zigottan ölüme kadarlık ömür içerisinde üretilmesinin, büyütülmesinin, korunmasının, vb. süreçlerin son derece masraflı ve gereksiz olmasıdır. Bu yüzden, genetik yapısından ötürü bu gereksiz yapıları en az üreten, bunlara en az enerji ve zaman harcayan bireyler, en "körelmiş" şekilde üretebilen bireyler, evrim ekonomisi bakımından avantajlı konuma geçerler. Bu yüzden seçilim süreçleri, bu bireylerden yana işler. Nesilden nesile bu gereksiz yapılar körelir ve hatta yok olur.
Genetik biliminde, bir alelin fenotip üzerindeki etkisinin, aynı veya farklı lokuslardaki diğer alellere bağlı olması durumudur. İstatistikte ise, bir yaklaşımın etkisinin, diğer yaklaşımlara bağlı olmasıdır.
Türlerin veya popülasyonların birbirleriyle olan evrimsel ilişkilerini gösteren çizimlerdir. Belirli canlıları kapsayabileceği gibi, var olmuş, olan ve olacak olan tüm türleri de kapsamaktadır. Paleontolojik çalışmalarda atalar fosil kayıtlarından bilinebilir, ancak aynı zamanda günümüzdeki genetik, morfolojik, ekolojik, vb. özelliklerden de ortak ata tahminlerinde bulunulabilir. Aynı zamanda "filogenetik ağaç" olarak da bilinir.
Bir türün (örneğin parazitin) edindiği özelliklerden ötürü bir diğer türün (örneğin konak canlının) evrimsel başarısını düşürmesidir. Bu sebeple, birinci türün özelliklerini egale edecek veya geçecek "karşı adaptasyonların" evrimsel süreçte desteklenmesidir. Buna karşılık olarak ilk tür de, ikinci türün (konağın) geliştirdiği "karşı adaptasyonlara" karşı "karşı-karşı adaptasyonlar" geliştirecektir ve bu böyle gidecektir.
Mitokondri ve kloroplast gibi ökaryotik organellerin, ilkin ökaryotik canlıların vücuduna endositoz sonucu sindirememekten kaynaklı hapsolmalarıyla evrimleştiğini ileri süren teoridir. Günümüzde oldukça güçlüdür.
Gerçek, gözlenen bir popülasyondakiyle aynı hızda genetik varyasyonu sürüklenmeye bağlı olarak yitirecek olan, rastgele çiftleşmenin var olduğu (seçilimin, mutasyonun veya göçün olmadığı) popülasyonun ideal büyüklüğüdür. Ne ile gösterilir.
Ağız-önce (protostom) canlıların deri değiştirme ile bilinen koludur.
Evrim Ağacı üzerinde ortak atanın sahip olmadığı; ancak torun türlerden biri ya da birkaçının sonradan edindiği özelliklerin her biridir.
(Zıt anlamlısı: Atasal)
Dağınık veri grafiklerinde, verilerin hepsini en iyi şekilde temsil eden doğrusal çizgidir. Tipik olarak bu doğrular, karelerin en küçüğü çizgisel regresyonu (least-squares linear regression) yöntemiyle bulunur.
Genlerin ekleyici etkilerinden ötürü bir popülasyon içerisindeki bireylerin özelliklerinin birbirinden farklı olmasıdır.
Aynı veya farklı lokuslarda bulunan diğer alellerin özelliklerinden bağımsız olarak, bir alelin fenotipe olan katkısıdır.
Genetik bilgiler bir nesilden diğerine gametler yoluyla aktarılır. Eşey hücre öncüllerindeki mutasyonlar, o gametten oluşan tüm döllerde bulunur.
Bu tip mutasyonda, nükleotit sırasındaki değişim amino asid değişimine neden olmaz.
Plasentalı Memeliler. Memeliler Sınıfının alt sınıflar.(diğer alt sınıflar tek delikliler ve keseliler). Embriyo ve fetus plasenta ile beslenir. Bu hayvanlar doğurucudurlar. (Yumurta bırakmak yerine çocuklarını doğururlar). Uzun bir gebelik dönemi geçirirler ve çocuk, tam olarak gelişmemiş doğar.İnsanlar, köpekler, balinalar.
Öncül mRNA'dan intronların atıldığı ve transkripsiyon sonrası düzenlemeler ile egzonların birbirlerine bağlandıkları sürecin adıdır.
Antijen üzerinde, belli bir savunma tepkisine karşı oluşturulan antikorların, antijenlerle birleştiği özel bir bölgedir.
HIV antikorlarını tanımada kullanılan enzim bağlantılı görüntüleme metodu. Pozitif (HIV bulunmaktadır) ya da negatif (HIV bulunmamaktadır) şeklinde sonuç verir.
İfade edilen bir genin birey üzerindeki etkisidir.
Hücrenin gelişimi ve sürekliliği çok sayıda kimyasal reaksiyon tarafından kontrol edilir. Bazı stratejik zamanlarda genomun bazı kısımları "kapatılır", diğer zamanlarda bu kısımlar "açılır". Epigenetik çalışma, bu reaksiyonları ve onları etkileyen faktörlerin araştırılmasıdır. Kısaca, genetik işlemlere sebep olacak tepkimelerin ve bu tepkimeleri kontrol eden biyokimyasal içeriğin araştırılması bilimidir.
Organizmanın yumurta ve spermdeki ham maddelerden tamamen yeni olarak geliştiğini ileri süren ve canlının gelişmesi üzerine ileri sürülen bir teoridir. Sıralı oluş olarak da bilinir.
Kansere neden olan genlerin bulunduğu kromozomların, gen kitaplarının, genlerin ve genom gibi genetik materyale ait kaynaklara ulaşmayı sağlayan bir erişim sistemidir.
Popülasyonlardaki sağlıkla ilgili olayların dağılımını inceleyen ve sağlık sorunlarını kontrol eden biyoloji ve tıp dalı. Epidemik hastalıkların çalışılması.
Ebeveyn yatırımı (PI: parental investment), ebeveynin soyunun devam edebilmesi dolayısıyla kendi özelliklerinin doğada sürdürülebilmesi için yavru bakımına yaptığı harcamalardır. Zaman ve enerji en önemli ebeveyn yatırımlarıdır. Ebeveynler, bu teori sayesinde anlaşıldığı gibi, aslında yavrularına "karşılıksız" bir sevgi beslemezler ve "karşılıksız" olarak bakımda bulunmazlar. Evrimsel açıdan bu emeklerinin karşılığı, kendi genlerini büyük oranda taşıyan yavrularının hayatta kalıp, kendilerindeki genleri yaymalarıyla, uyum başarısının dolaylı olarak artması şeklinde döner.
Yavrularını besleyen bir Calliope Hummingbird dişisi.
Amundsen, Trond (1). "Why are female birds ornamented". Trends in Ecology & Evolution 15 (4): 149-155.
Bateman, A. J. (1948). "Intra-sexual selection in Drosophila". Heredity 2 (Pt. 3): 349–821.
DNA'daki protein kodlayan bölgedir. İnsanda, bütün genlerin %2 civarını oluştururlar. (Ayrıca Bakınız: Intron)
Hayvan davranışlarını inceleyen zooloji alt dalıdır. Davranışçılık akımından farklı olarak, hayvanların doğal ortamlarında gözlenmesi gerektiği ekolüne sahiptirler; ancak artık ikisini de kapsayıcı bir çatı olarak görülmektedir. Etoloji, özellikle evrim, nöroanatomi ve ekoloji gibi bazı bilim dallarıyla sıkı işbirliği içerisinde yürütülen, laboratuvar ve alan çalışmalarını kapsar. Etolojinin amacı belirli bir hayvan grubunu değil, onların davranışlarını incelemektir ve çoğu kez tek bir davranış kalıbının, örneğin saldırganlığın değişik hayvanlarda nasıl ortaya çıktığını araştırır. Nöroetoloji olarak ayrılmış, sinirbilimin daha aktif dahil olduğu bir dalı bulunur. Özellikle etoloji üzerinde çalışan zoologlara etolog adı verilir.Modern etolojinin 1930 senesinde Hollandalı Nikolaas Tinbergen ile Avusturyalı etologlar Konrad Lorenz ve Karl von Frisch'in çalışmalarıyla başladığı kabul edilmektedir. Üçlü, yaptıkları çalışmalardan ötürü 1973 Nobel Fizyoloji Ödülü'nü paylaşmışlardır.
Fosfodiester bağının hidrolizinde katalizör görevi gören bir çeşit nükleaz. DNA polymeraz I'in 3' dan 5' a doğru egzonükleaz aktivitesi vardır.
Bu stratejiye göre, eğer bir populasyondaki bütün bireylerin sahip olduğu bir strateji varsa, bu strateji doğal seçilimle başka bir mutant strateji ile değiştirilemez.
Popülasyon genetiğinde sık kullanılan fakat istatistik olarak güçlü olmayan, bir lokusun seçilimini anlatan testtir.
Farklı organizmaların gelişme sürecini; bu organizmalar arasındaki atalarının ilişkisini inceleyen ve karşılaştıran, gelişimsel süreçlerin nasıl evrimleştiğini inceleyen bilim dalıdır.
En kısa tanımıyla evrim, popülasyon içi gen ve özellik dağılımlarının nesiller içerisindeki değişimidir. Bu tanımdaki her bir basamak, evrim için olmazsa olmazdır:
Bu tanımın dışladığı ve hesaba katmadığı birkaç unsur vardır. Bunları vurgulamak, evrime dair kavramları daha da netleştirecektir:
Bu konularla ilgili aşağıdaki videolarımızı izleyebilirsiniz:
Polinükleotit zincirindeki nükleotitler arasındaki fosfodiester bağını kesen bir nükleaz. Restirikriyon endonükleazı; DNA yı belirli yerlerden kesen bir endonükleazdır.
İnsan biyolojisinde embriyo, fetüsden önceki zigottan sonraki büyüyen organizma evresidir. Embriyo, zigotun hücre bölünmesine başlamasından hemen sonraki aşamadır. 8 hafta boyunca devam eden hücre bölünmeleri ve değişim sonucunda embriyo fetüse dönüşür ve organizca bundan sonra organlaşmaya başlar.
Canlı varlıkları yaşadıkları doğal ortamla ilişkileri (toprağın fiziksel kimyasal etmenleri, iklim, barınakların topografyası ve görünüşü, hayvan ve bitki rekabeti) bakımından inceleyen bilimdir. Bunun yanı sıra sosyolojide ve psikolojide de insanların toplumsal ve kültürel çevreleriyle bağlantılarını incelenmesinde de ekolojiye yer verilmiştir.
Belirli koşullarda çift sarmallı DNA'nın tek sarmal haline geldiği sıcaklık. Guanin-sitozin oranı arttıkça Tm oranı da artar.
Oligonükleotitler için Tm değeri:
formülü ile bulunur.
Bir alel ifade edilmezken öbür alelin normal bir şekilde ifade edilmesi sonucu fenotipin alellerden normalde olması gerektiğinden daha az dozda etkilenmesi.
Elektrikli balıklarda, her biri düşük gerilim üreten çok sayıdaki elektrik sağlayan elementlerden oluşan elektrik organında bulunan kas veya sinir hücresi. 5.000 kadar elektrosit, 500 wattlık elektrik üretebilir. Volt bazında ise her bir hücrenin 0.5 ila 1.5 volt arası elektrik potansiyeli yarattığı bilinmekte.
Çevresiyle kurduğu karşılıklı ilişkiler sonucu organizmada meydana gelen değişiklikler. 1801'de Lamarck, bu edinilmiş özelliklerin kalıtım yoluyla sonraki nesillere iletilebileceğinden bahseden bir çeşit evrim kuramı ileri sürdü. Günümüzde, bu kuram neredeyse tamamen yanlışlandı. Lamarck'a göre; zürafa, yılan, leylek ve kuğu gibi hayvanların vücut şekilleri, bu hayvanların uzun dönemler boyunca edinilmiş alışkanlıklarının sonucu. Ancak günümüzde türlerin yeni karakterleri bu şekilde kazanmadıklarını, evrimsel değişimlerin nesiller içerisindeki varyasyonlara ve seçilim sürecine bağlı olarak geliştiğini bilmekteyiz.
Streptococcacceae familyasına ait bir bakteri türüdür. Küre şeklinde, Gr(+), oksijenli solunum yapar, hareketsizdir ve spor üretmeyen patojen bir bakteridir. Normalde insan florasında boğaz ve burunlarda bulunur. Ancak sayısı arttığında, bu bakteri farenjite yol açar. Deri enfeksiyonlarına da neden olur.
Kalıtım araştırmalarında genetik materyalin yavruya geçemeyen kısımlarını anlatmak için kullanılan bir terimdir.
Kalıtım araştırmalarında genetik materyalin yavruya geçebilen kısımlarını anlatmak için kullanılan bir terimdir.