Evrim Ağacı Bilim Terimleri Sözlüğü, bilim dünyasında sıkça kullanılan terimlerin anlamlarını ve açıklamalarını içerir.
Tıbbi ve biyolojik bağlamda genişlemek, açılmak. Özellikle pupilla (göz bebeği) gibi vücut yapılarının genişlemesini ifade etmek için kullanılır. Örneğin, düşük ışık koşullarında göz bebeğinin genişlemesine "pupillanın dilate olması" denir. Bu terim, vücuttaki diğer kanalların veya damarların genişlemesi için de kullanılabilir.
Tohumlarında bir çift çeneğe sahip olan bitki grubu. Kapalı tohumlu bitkileri oluşturan 2 gruptan ikincisi. Embriyonik gelişim esnasında tohumlarında 2 tane çenek oluşumu gözlenir. Ayırt edici özellikleri ağsı damar yapısı ve düzenli dizilmiş iletim demetleri.[1]
Her iki gen bakımından heterozigot olan bireylerin kendi aralarında çaprazlanması. Dihibrit çaprazlama fikri, Gregor Mendel tarafından bezelye bitkilerinin gözlemlenmesi sırasında ortaya çıkmıştır.
Her iki gen bakımından heterozigot olan birey. Dihibrit bireylerin elde edilebilmesi için her iki karakter bakımından aynı alele sahip olan homozigot baskın ve homozigot çekinik iki birey kendi aralarında çaprazlanır.
Enerjinin, titreşim yoluyla taşınması hareketi. Mekanik ve elektromanyetik dalgalar olarak ikiye ayrılır. Ses veya deprem dalgaları gibi mekanik dalgalar yayılabilmek için maddesel bir ortama ihtiyaç duyarlar. Fakat radyo dalgaları gibi elektromanyetik dalgalar maddesel ortama ihtiyaç duymaksızın boşlukta yayılabilirler. Bir saniyede bir noktadan geçen dalganın uzunluğu o dalganın frekansıdır. Frekansın birimi hertz (Hz)'dir. Frekans ile gösterilir. Bir dalga bir noktadan bir saniyede bir defa geçiyor ise o dalganın frekansı 1 Hz'dir. Yani hertz 1/saniyeye eşittir.
Dalgaların en üst noktasına tepe noktası, en alt noktasına ise çukur noktası adı verilir. İki tepe veya iki çukur bölgesi arasındaki mesafeye dalga boyu denir ve lamda ile gösterilir. Bir dalga boyunun bir noktadan geçmesi için gereken sürenin uzunluğu periyot olarak adlandırılır ve "T" ile gösterilir. Frekans ile periyot arasında ters orantı vardır. Frekans artarsa, periyot azalır. Frekans ile periyot arasındaki ilişki şu şekilde ifade edilir:
Dalganın ilerleme hızı ise şu şekilde hesaplanır:
0'dan başlamak üzere sonsuza kadar giden pozitif tam sayılar. sembolüyle gösterilir. Gösterimi şu şekildedir:
Eskiden Çoklu Kişilik Bozukluğu olarak da bilinen kişinin farklı kimliklere sahip olmasına neden olan zihinsel bozukluk. Nadir bir hastalık olmasıyla beraber genellikle çocukluk travmaları nedeniyle ortaya çıkar.
Kafatasına 14 milimetre çapında bir delik açılarak beynin içine elektrot yerleştirilmesi yoluyla yapılan cerrahi tedavi yöntemi. Beyne yerleştirilen elektrot, köprücük kemiği veya karın bölgesinde bulunan bir nörostimülatöre bağlanır. Elektrot; talamus, subtalamus ve globus pallidus olmak üzere beynin üç farklı bölgesine yerleştirilebilir. Bağlanan nörostimülatör beyne elektrik akımları gönderir. Derin beyin stimülasyonu, geri alınabilen bir tedavi yöntemidir. Genellikle parkinson hastalarında kullanılır.
Bir popülasyon içindeki genetik çeşitliliğin belirli bir yönde düzenlenmesi süreci. Düzenliliğin seçilimi, genetik özelliklerle canlının görünüşünü düzenlendiği ve bu düzenlemeler yoluyla da canlının bazı avantajlar sağladığı bir süreçtir. Bu durum, genellikle popülasyonun belirli çevresel koşullara uyum sağlamasıyla ortaya çıkmaktadır.
Döllenme olayının dişinin vücudunun dışında gerçekleştiği döllenme biçimi. İç döllenmenin zıttıdır. Bu döllenme biçiminde dişi ve erkek bireyler gametlerini suya bırakır ve spermler yumurtaları vücut dışında dölller. Bu üreme biçimi birçok amfibi türünde ve mercanlarda görülebilir.
Dünyalaştırma, başka bir gezegeni veya gök cismini, Dünya'nın yaşamı destekleyen iklimi ve atmosferiyle benzer koşullara sahip hale getirme sürecine verilen isim. Bu durum genellikle atmosferin bileşiminin değiştirilmesi, iklimin düzenlenmesi ve hatta yüzeyin yeniden şekillendirilmesi gibi çeşitli ekolojik ve bilimsel değişiklikleri içerisinde barındırır. Bu süreç teorik olarak insanların uzayda koloniler oluşturmasını ve diğer gezegenlerde yaşamasını mümkün kılabilir. Ancak dünyalaştırma hâlâ büyük ölçüde teorik bir kavramdır ve uygulamada birçok teknolojik ve etik engel ile karşı karşıyadır.[1][2]
Epidermisin altında bulunan ve gerçek deriyi oluşturan; kılcal kan damarları, sinir uçları, ter bezleri, kıl folikülleri ve diğer yapıları içeren kalın canlı doku tabakası.
Devamlı olarak üzüntü ve ilgi kaybına neden olan psikolojik rahatsızlık. Depresyon; kişinin hislerini, duygularını ve fiziksel davranışlarını etkileyebilir. Kişi günlük aktivitelerini gerçekleştirmekte zorlanabilir ve intihara yatkın olabilir. Depresyon; alanında uzman bir hekimin yönlendirmesi ile psikoterapi ve/veya ilaç tedavisi ile tedavi edilebilir.
Laboratuvarlarda deney ve test işlemlerinin gerçekleştirildiği, düşük miktarlarda sıvı veya katının saklanması için kullanılan cam malzeme.
Dokunma, koku alma ve bazı durumlarda işitme gibi önemli duyusal işlevlere sahip, eklembacaklılarda algılama için kullanılan çift uzantılardır. Duyargalar, böceklerin dış iskeletinin bir parçası olan kitin maddesinden oluşur ve farklı türlerde değişik şekil ve boyutlarda olabilirler. Örneğin, kelebeklerin ince ve tüylü antenleri varken, karıncaların düz ve düğüm şeklinde antenleri bulunur. Tipik olarak duyu organları olsalar da neyi ve nasıl algıladıkları tüm canlılarda aynı değildir. Anten veya lamise olarak da bilinmektedir.
Regl (adet) döneminde hissedilen şiddetli sancılar veya ağrılı regl dönemi. Günlük aktiviteleri engelleyecek derecede şiddetli sancılar için kullanılır.
Nefes darlığı olarak da bilinen yeterince hava alamama, göğüste sıkışma veya nefes alırken zorlanma olarak tanımlanan tıbbi bir terim.
Bir popülasyondaki genler, en uçtan diğer en uçtaki genleri seçer. Bu durumda popülasyondaki ortalama özellikteki genler silinir. Örneğin; bir böcek popülasyonunda iki farklı ağaç türü varsa, açık renkli böcekler açık renkli ağaçlarda, kapalı renkli böcekler ise kapalı renkli ağaçlarda yaşar. Ortalama renkli, yani açık ve kapalı renk arasındaki böcekler, zamanla popülasyondan silinir. Bu sayede en açık ve en kapalı renkteki böcekler seçilir ve evrim o yönde ilerler.
Dendritlerin üzerinde bulunan küçük çıkıntılardır. Bu dikenler, sinaptik bağlantılar aracılığıyla diğer sinir hücrelerinden gelen uyarıları yakalar. Dendritik dikenlerin varlığı, nöronların diğer sinir hücreleriyle etkileşim kurabilme ve sinirsel bilginin iletilmesi için önemli bir mekanizmadır.
Zamanla kutbu değişmeyen elektrik akımıdır. Doğru akımda elektrik yükleri, yüksek potansiyelden alçak potansiyele doğru akmaktadır. Sürekli akım olarak da bilinmektedir. "DC" olarak kısaltılmaktadır. Ev cihazları (televizyon, radyo, ütü vb.) ve elektrikli araçlar, başlıca kullanım alanlarıdır.
Elektromanyetizmada bir malzemenin üzerinde yük depolayabilme yeteneğini ölçmeye yarayan katsayı.[1] Yalıtkanlık sabiti olarak da bilinir. SI birimlerinde ile gösterilir ve şöyle hesaplanır:
Bu denklemde herhangi bir malzemenin bağıl yalıtkanlık sabitidir. ise vakum yalıtkanlık sabitidir ve değeri 'dir.
Elektrik akımının yalnızca bir yönde akmasına izin veren bir elektronik bileşendir.[1] Devre şemalarında, bir diyot, bir tepe noktası boyunca bir çizgi bulunan bir üçgenle temsil edilir. Ayrıca diyodun uçları pozitif (+) ve negatif (-) işaretleri ile belirtilir. Diyodun "+" ucu anot, "-" ucuna katot denir. Diyot çeşitleri arasında şunlar bulunur:
Sayıların anlamını anlamadaki zayıflıklar ve problemleri çözmek için matematiksel ilkeleri uygulamadaki zorluk dahil olmak üzere, matematikle ilgili çok çeşitli zorluklara atıfta bulunan bir terimdir.
Çoğunlukla okuma, yazma ve heceleme ile ilgili sorunlara sebep olan yaygın bir öğrenme güçlüğüdür. Disleksi belirli bir öğrenme güçlüğüdür, yani okuma ve yazma gibi öğrenme için kullanılan belirli yeteneklerde sorunlara neden olur. Disleksi, günlük olarak zorluklar çıkarabilen, yaşam boyu süren bir sorundur. Belirtileri arasında "d" ve "b" veya "p" ve "q" gibi birbirine benzer harfleri birbirine karıştırmak; okuma zorluğu; imla zorluğu; yabancı dil öğrenme zorluğu; geç konuşma; harfleri, sayıları ve renkleri adlandırma veya hatırlama zorluğu ve okuma içeren faaliyetlerden kaçınmak bulunur.
Başta el yazısı olmak üzere yazma yeteneğini ve aynı zamanda tutarlılığı da etkileyen, yazılı anlatımda bir öğrenme güçlüğüdür. Spesifik bir öğrenme güçlüğü (SLD) olduğu kadar bir transkripsiyon bozukluğudur, yani bozuk el yazısı, ortografik kodlama ve parmak dizilimi (yazmak için gerekli kasların hareketi) ile ilişkili bir yazma bozukluğudur. Genellikle diğer öğrenme güçlükleri ve konuşma bozukluğu, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) veya gelişimsel koordinasyon bozukluğu (DCD) gibi nörogelişimsel bozukluklarla örtüşür.
Mental Bozuklukların Teşhisi ve İstatistik El Kitabı'dır. 200'den fazla uzmanın katkılarıyla hazırlanmış olup bilimsel literatüre dayalı en güncel zihinsel hastalık tanı ölçütüdür. Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) tarafından yayınlanmaktadır.
(Psikolojide) Bireyin kendisinin veya çevresinin gerçek olmadığını hissetmesi durumu. Birey, zihninin vücudundan ayrıldığını ve vücut uzuvlarının boyutlarının değiştiğini hissedebilir, bazı durumlarda kendisini bir makineymiş gibi algılayabilir ve vücudunu uzaktan gördüğünü düşünebilir.[1]
Hücre ve canlılar için oldukça önemli nöromodülatör bir molekül olarak bilinen dopamin ile ilgili olan, dopamin üzerinde çalışan. Dopaminerjik maddeler veya eylemlerin beyindeki dopamine bağlı aktiviteyi arttırdığı bilinmektedir.
Kasların istemsiz olarak kasılmasına neden olan bir hareket bozukluğudur. Distoni, vücudunuzun bir bölümünü (fokal distoni), iki veya daha fazla bitişik bölümünü (segmental distoni) veya vücudunuzun tüm bölümlerini (genel distoni) etkileyebilir.
Bağırsak sisteminde ortaya çıkan bağırsak iltihabına verilen isim. Şiddetli ishal ile ilişkili bir enfeksiyondur. Shigella basili veya bakteri enfeksiyonu, en yaygın nedenleridir. Bireyde hafif veya şiddetli mide krampları ile mukus veya kanla görülen şiddetli ishale yol açabilir. Dizanteri hastalarının sıvı kaybını önlemek için başta su olmak üzere bol miktarda sıvı tüketmeleri son derece önemlidir çünkü yeterli hidrasyon sağlanamazsa dizanteri birey için ölümcül sonuçlara yol açabilir.
Maddelerin daha yüksek konsantrasyonlu ortamdan düşük konsantrasyonlu ortama doğru yayılmasına verilen isimdir. Difüzyona neden olan yoğunluk farkı olduğu için iki ortamdaki yoğunluk eşitlenene kadar difüzyon geçişi devam eder. Difüzyon, maddenin bütün hallerinde farklı hızda ve özellikte görülmektedir. Difüzyon, kolaylaştırılmış difüzyon ve basit difüzyon olarak ikiye ayrılır.
Herhangi bir organizmanın iç yapısını ve anatomisini incelemek üzere dış yapısının açılmasına verilen isimdir. İnsanlar için yapılan otopside ve hayvanlar için yapılan nekropside ölüm nedeninin tespit edilmesinde kullanılır. Biyoloji, anatomi ve tıp gibi alanların öğrencileri ise eğitim alırken diseksiyon eğitimi alırlar.
Defibrilasyon, ventriküler fibrilasyon (V-fib) ve kalp atımı alınamayan ventriküler taşikardi (V-tach) gibi hayatı tehlikeye atabilecek kalp ritim bozukluklarında kullanılan, kalbe elektrik şoku vermeye dayanan bir tedavi yöntemidir.
İki monosakkaritin glikozit bağı ile birleşmesi ile oluşan şekerdir. Monosakkaritler gibi suda çözünürler ve basit şekerlerdir. Maltoz (malt şekeri), sakkaroz (çay şekeri) ve laktoz (süt şekeri) disakkaritlere örnek verilebilir.
Metabolik süreçlerin bozulmasına neden olan vücutta su eksikliği durumudur. Vücuda alınan su, kaybedilen sudan az kaldığında dehidrasyon durumu ortaya çıkabilir.
Dört ayak üzerinde hareket eden canlılar için kullanılan bir terimdir. Kuadrupedalizm olarak da bilinmektedir. Köpek, kedi, at gibi dört ayak üzerinde hareket eden canlılar kuadrupedal canlılara örnek verilebilir.
Nöronların, başka bir nörondan gelen elektrokimyasal uyarıyı almakla görevli hücre uzantısı. Dallanarak ağaç gibi bir yapı kazanır. Genellikle aldığı uyarı nöron gövdesine taşınır ancak Tek-Kutuplu Nöronlarda (unipolar) dendritten alınan uyarı nöron gövdesini pas geçerek doğrudan aksona taşınır.
Büyüme, gelişme, fiziksel aktivite gibi durumların askıya alındığı, metabolik aktivitenin minimuma indirildiği bir yaşam evresidir. Bitkilerde, hayvanlarda, bakterilerde ve mantarlarda görülür.[1] Genellikle uygunsuz koşullarda yaşamı sürdürmek için girilen bir durumdur. Günler, mevsimler, hatta yıllar boyunca sürebilir. Bitki tohumlarının uygun koşullar oluşuncaya kadar çimlenmemesi ve kış uykusu örnek verilebilir. Ayrıca kanser hücrelerinin de dormansi durumuna girebildiği ve bu şekilde tedaviden bir süre sonra tekrardan ortaya çıkabildiği yakın zamanda yaygınlaşmış bir fikir olup konu üzerine çalışmalar sürmektedir.[2][3]
Zihnimizin dışındaki nesneler, olaylar ve olguların zihnimize ilişkin süreci duyu verileri ile mümkündür. İnsan zihni, dış dünyaya dair nesnelere duyarlıdır, duyu organlarımız yoluyla elde ettiğimiz belli türden veriler (koku, ses vb) bilişsel bir süreç eşliğinde zihnimizde işlenir. İşte bu süreci başlatan unsurlara (koku, ses vb) duyu verisi denir.
Viyana Çevresi (1920’lerde ortaya çıkmış olan ve Moritz Schlick, Otto Neurath, Fredrich Waismann, Rudolf Carnap ile anılan felsefe ekolü) olarak bilinen ekol tarafından geliştirilen bu yaklaşım anlamlı önermeleri matematiksel ifadeler ve olgu önermeleri olarak ikiye ayırmıştır. Bu ekol anlamı tecrübenin yanı başına koyarak, ancak ve ancak duyu verisine dayanan önermelerin anlamlı ve dolayısıyla doğru olabileceğini iddia etmiştir. Diğer yandan doğrulama ilkesinin zayıf versiyonu (bir ifadenin matematik, mantık ve totoloji olmaksızın ancak duyu tecrübesi ile doğrulanırsa anlamlı olacağı tezi) Mantıkçı Pozitivizm geleneğinin ilk yıllarında savunulmuş ve onların din felsefesine bakışınında temelini atmıştır.
Robert Nozick’in sistemleştirdiği Doğruyu İzleme Kuramı'na göre, inancın bilgi sayılabilmesi için gerekçelendirilmiş doğru inanca sahip olmak yerine söz konusu inanca farklı koşullarda da sahip olabilmek gerekmektedir. Örneğin Steve adında bir araştırmacı uzak bir noktada çalılıklar arasında yalnızca ayaklarını gördüğü bir hayvan grubu olduğunu keşfetmiştir. İlk bakışta bu hayvanların ayakları ziyah-beyaz şeritli olduğu için onların zebra olduğunu düşünmek oldukça olasıdır. Peki onların gerçekten zebra mı yoksa okapi mi olduğunu nasıl bilebiliriz? (Okapilerinde ayakları zebralar gibi siyah-beyaz şeritlidir ama zebralarda farklı bir türlerdir.) Bu kurama göre, Steve okapiler arasındaki zebranın, zebra olduğuna inanmasının bilgi olabilmesi için o zebranın da okapi olması durumunda onun zebra olduğuna inanmamasını gerektirmektedir. Eğer bir zebra bir okapi olsaydı da Steve onun zebra olduğuna inansaydı Steve okapiler arasındaki zebranın zebra olduğunu bilmiyor demektir. Yani mümkün başka koşullar altında Steve’nin söz konusu inancı (bu hayvanlar zebradır!) değişmezse, o inanç doğrudur. Farklı mümkün durumlarda her zaman doğru çıkan ve doğruyu izleyen bir inanç bilgi olarak kabul edilebilir. Unutmamak gerekir Nozick bu kuramına gelebilecek şüpheci eleştirileri (kavanozdaki beyinler, kötü şeytan vb. bunlara yazımızda değineceğiz) devre dışı bırakmak için mümkün dünyalara başvurmuştur. Buna göre, Steve’in zebranın zebra olduğuna dair sahip olduğu inancın bilgiye dönüşmesi, en yakın mümkün dünya da ya da yakın mümkün dünyalarda da bu inancın doğruluğu izlediğini varsayarak sağlanabilir. Nozick’in kuramı, Gettier problemini tam olarak ortadan kaldırmamakla beraber sezgisel olarak makul görünmektedir. Ancak şöylesi bir eleştiri metni mevcuttur. Daha fazla bilgi için şu yazımızı okuyabilirsiniz.
Geleneksel bilgi tanımının üç koşulundan ilki olan Doğruluk Koşulu, geleneksel olarak gerçeklik ya da olguya uygun olma anlamına gelir. Epistemolojide doğruluk ile ilgili ifadeler zihinsel yapı ve özelliklerden değil, zihnimizden bağımsız varlıklarla ifadelerimizin uygunluğu anlamına gelir. Burada doğrunun, olgularla tekabül etme ilişkisine dayanan tekabüliyet/benzeşme (correspondence) kuramını varsaymaktayız. Bu kuramdan yola çıkacak olursak, doğru olmayan şey bilinemez; bu açıdan bilginin ilk koşulu tanımlamış olur. Bu koşulu daha iyi anlamak adına şu soruyu kendimize tekrar sorabiliriz; “Doğru olmayan şey bilinebilir mi?”, “Bildiğimizi iddia ettiğimiz şeyin doğru olmaması mümkün mü?”. Çoğu epistemolog için iki sorunun cevabı da “Hayır.” şeklindedir. Çoğu epistemolog için bilinen, bilme eyleminin diğer tarafından bulunan belli türden bir gerçeklik varsayılmalıdır. Çünkü çoğu zaman x’i bilmek türünden bir eylem, belirli bir tür gerçekliği (x’in kendisini veya x’i bilen öznenin kendisini) varsayar. Birşeyin doğru olduğunu iddia ederken veya doğruluğa uygunluk kuramı ile düşünürken kast ettiğimiz çoğu zaman şudur: ifade ettiğimiz önerme (önerme doğru veya yanlış olabilen yargı cümleleridir lütfen unutmayın), işaret ettiği nesneye uygunluk sergiler. Yani “Duvar beyazdır” dediğim zaman, bu yargı bildiren cümle; yani önerme, eğer duvar beyaz ise işaret ettiğini nesneye uygundur. Öyleyse “Duvar beyazdır” önermesi doğrudur ve doğruluğu uygunluk kuramına uygundur.
Doğruluk, gerekçelendirme ve inanç/kabul ile beraber bilginin doğasında yer aldığı düşünülen bir unsurdur. Doğru olmayan bir şey bilinebilir mi? Çoğu epistemolog bu soruya vereceğimiz hayır cevabının, doğruluk unsurunun epistemik önemine işaret edeceğini düşünmektedir. Doğruluk unsuru metafizik ve mantık ile ilişkili olup bilme sürecinin nesnel içeriğine denk düşmektedir. Aristoteles’in Metafizik (1011b25) kitabında şöyle söyler; “Var olanın ve meydana gelenin var olması ile var olmayanın ve meydana gelmeyen şeyin olmaması.” Bu haliyle doğruluk insan zihni dışındaki gerçekliğe işaret eder.
Bu yaklaşım Dışsalcılığın radikal bir biçimi olarak görülebilir. Çoğu yorumcu bu yaklaşımı bir dönem ünlü Natüralistler savunulduğu ve Natüralizmin ön kabulleri ile epistemolojiye yaklaşıldığını iddia ederek “yerini alma natüralizmi” de demiştir. Hatta öyle ki bu yaklaşımı, Natüralizmin epistemolojideki biçimi olarak da görenler bile olmuştur. Özellikle Quine tarafından sistemleştirilen bu görüşe göre, insanın bilişsel yetileri ve bilgi ile ilişkin zihinsel süreçleri evrimsel bir çerçevede anlaşılır Yani bilen kişi fizyolojik/biyolojik bir yapı olarak dışsal uyarıcılara tepki vermektedir. O halde insan zihni evrimsel bir sürecin sonucu olup çevresel etkilere oldukça duyarlıdır; çevreden gelen girdileri zihnimiz işler ve çıktı olarak karşımızda bilgiyi görürüz. Kimileri için böylesi bir yaklaşım a priori bilginin varlığına şüpheli yaklaşarak a posteriori bilgiyi ön plana almıştır. Peki bu ne demektir? Quine, 1951 yılında yayınlanan “Two Dogmas of Empiricism” (Deneyciliğin İki Dogması) adlı ünlü metninde Kant’ın analitik/sentetik ayrımı ve mantıkçı pozitivistlerin “her anlamlı ifade duyu tecrübelerine dayanır” iddiasını açık bir şekilde dogma olarak tanımlar ve eleştirir. Onun için her inanç ya da bilgi, aksi tecrübeler ışığında revize edilebilirdir, deneye dayanmayan bir inanç ya da bilgiden söz edilemez. İşte bu epistemoloji ile bilim arasındaki bütünlüğe işaret eden ve Natüralizm’in bir türü olarak görülebilecek bir bakış açısı olabilir. Doğallaştırılmış epistemoloji duyu verileri ile başlayan süreci psikolojinin konusu olarak gördüğü için epistemoloji ve psikoloji arasında doğrudan bir bağ kurar. Doğallaştırılmış epistemoloji yaklaşımına göre kanıt ile kuram arasındaki epistemik bağlantı belirlenmelidir, gözlem önermeleri ile teorik çıktılar arasındaki ilişki ancak ve ancak empirik bilimler yoluyla bilinebilir. Doğallaştırılmış epistemoloji bilginin doğasında yer aldığı düşünülen “gerekçelendirme” unsurunun yerine “gözlemsel unsurlar ile kuram arasındaki nedensel ilişki”yi koymak istiyormuş gibi görünüyor.
Quine, bilgiye nasıl ulaşmamız gerektiği veya epistemik normların varlığı konusunda tamamen doğalcıdır (natüralisttir); yaygın bir yoruma göre Quine için epistemoloji deneysel psikolojinin bir alt dalı olmalıdır, pozitif bilimler ile daha fazla bütünleşmelidir. Bu çerçevede Doğallaştırılmış Epistemoloji’ye dair en büyük eleştirilerden biri, eğer bu yaklaşım doğruysa bilginin içindeki normatif unsurların elimizden kayıp gitti yönündedir. Bir inancın “doğru bir şekilde” gerekçelendirilmesi ile ona değer kazandıran ve böylece normatifliğin söz konusu olduğu beş epistemik değer olduğu düşünülür ve eğer bilgi evrimsel bir süreç ile insan zihninin çevreyle olan adaptasyonun bir sonucu ise şu kavramların içi boşalmaktadır diyen ciddi epistemologlar olmuştur:
Kimi epistemologlar bu yönde bir eleştiriyi yersiz görerek normatif unsurun bu yaklaşım içinde korunabileceğini iddia etmektedir. Konuya dair daha fazla bilgi almak için şu ve şu yazımızı okuyabilirsiniz.
Dini inançların da diğer inançlar gibi aynı epistemik statüye sahip olduğunu savunan dini epistemoloji, dini inançların rasyonelliğini gösterme çabasından çok bu inançlarında rasyonel olarak tartışılabileceği bir alandır. Dini Epistemoloji’nin en ünlü savunucularından biri Plantinga ve Swinburne’dur. Bu yaklaşım özünde Delilciliğe bir tepki niteliği taşır ve kökenleri John Calvin, Herman Bavinck ve Karl Barth gibi isimlerle ilişkilendirilir. Dini Epistemolojiyi, Reformcu Epistemoloji ile karıştırmamak önemlidir. Reformcu Epistemoloji’yi Dini Epistemoloji’nin alt alanı olarak görmek mümkündür., önermesel bir delile ihtiyacımız olmak zorunda değildir.” Reformist epistemoloji, delilcilik (evidentialism) ve klasik temelselcilik (classical foundationalism) yaklaşımlarına ateşli bir karşı çıkışa işaret eder ve bu sorulara Reformist Epistemoloji en temelde şöyle cevap verir; “Teistik inancın gerekçelendirilmesinde önermesel bir delile ihtiyacımız olmak zorunda değildir.” Birçok dini ve reformcu epistemolog için Tanrı inancı; rasyoneldir, gerekçelendirilebilir, epistemik olarak temeldir, gerekçelendirme için temeldir. Konuya dair şu, şu, şu, ve şu yazımızı okuyabilirsiniz.
Dışsalcılığın, ılımlı dışsalcılık (Goldman) ve radikal dışsalcılık (Quine, Rorty) olarak iki ana formülasyonu mevcuttur. Bunlardan ilki, gerekçelendirmeyi, inançların doğru bir şekilde nedensel olarak birbirine bağlanması ile oluştuğunu savunur. Bu görüşe, süreç/tarihsel güvenilircilik denmektedir. Radikal dışsalcılık biçiminiyse doğallaştırılmış epistemoloji başlığı altında ele alacağız. Dışsalcılık kaba bir tabirle bilgilerimizin doğruluğundan emin olmamızı sağlayan unsurların ‘tamamının’ kişinin zihninde hazır bulunduğu reddeder. Daha basitçe ifade edecek olursak, öznenin gerekçelendirme sürecinin farkında olması, epistemik gerekçelendirme için gerekli bir koşul değildir. Bu karşı çıkış içselciliğin radikal yorumlarıyla taban tabana bir karşıtlık güder. Böylesi bir yaklaşım zihinsel süreçlerin çevreyle (dış koşullar) ile ilişkili olmaya önem verir. Birçok farklı Dışsalcılık türü, Plantinga, Nozick, Swinburne ve Dretske tarafından savunulmuştur.
Epistemik olmayan gerekçelendirme türleri arasında yer alan deontolojik gerekçelendirme, çoğunlukla geleneksel epistemolojide kullanılsa da çağdaş epistemolojideki düşünürler tarafından da kullanılmıştır. Deontolojik gerekçelendirme, öznenin, bir önermeye inanma yükümlülüğünü ifade etmektedir. Bu da gerekçelendirmenin, normatif bir unsur olduğu anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle öznenin, p önermesinin doğruluğuna inanması için yeterli ve geçerli kanıtlara sahipse bu önermeye inanması onun için bir yükümlülük haline gelmektedir. Öznenin p önermesine inanması, ahlaki bir yükümlülük olmaktadır. Dolayısıyla deontolojik gerekçelendirme, normatif unsurlara dayanmaktadır. Çağdaş epistemolojide deontolojik gerekçelendirmeye yönelik tutumlar, içselcilik ve dışsalcılık yaklaşımları altında çeşitlilik göstermektedir. Örneğin dışsalcı yaklaşım altında kuramlarını sınıflandırdığımız Goldman ve Plantinga gibi isimler, gerekçelendirme kavramının normatif özelliğinden kaçınmak adına teminat koşulu gibi ifadeleri daha uygun bulurlar. Ancak Chisholm ve Clifford gibi içselci yaklaşıma sahip isimler ise gerekçelendirmenin normatif bir unsur olduğunu ileri sürüp öznenin, bir inanca inanma yükümlülüğü olduğunu savunurlar. Bu bağlamda deontolojik gerekçelendirmenin iki çeşidi vardır: Kanıtlanmış bir inanca inanma yükümlülüğü ile inanılan önermeye göre davranmak. Bunlardan ilki, öznenin, herkesin ulaşabileceği türden kanıtlara dayanarak bir inancın gerekçelerini ortaya koyması ve bu inanca yönelik sağlam gerekçeleri bulunduğu için inanma yükümlülüğüne tabi olması şeklinde açıklanabilir. İkincisi ise Clifford’ın yaklaşımından hareketle savunulan radikal bir deontolojik gerekçelendirme türüdür. Buna göre gerekçelendirme, yalnızca inançlara dair sağlam nedenler ortaya koymak değil, söz konusu nedenlerden hareketle inançlara göre davranmayı da gerektirir. Yani öznenin, hem inançlarının kanıtlarına inanması hem de bu kanıtların gerektirdiği biçimde davranması ahlaki bir sorumluluktur. Bu da gerekçelendirmenin normatif bir unsur olduğunu gösteren yaklaşımlardan biridir.
Gettier’in ‘Gerekçelendirilmiş İnanç Bilgi Midir?’ adlı makalesinden sonra çağdaş epistemoloji, gerekçelendirme unsuruna odaklanmıştır. Bu makalesinde Gettier, geleneksel bilgi tanımında yer alan gerekçelendirme unsurunun, doğru inancın bilgi haline gelmesinde şans faktörünü dışarıda bırakamadığına yönelik eleştiriler yapmıştır. Bu da çağdaş epistemolojide gerekçelendirmenin doğasına yönelik sorgulamalara yol açmış ve Gettier sorunu olarak bilinen problemin üzerine yoğunlaşılmasına neden olmuştur. Degettierizasyon ise Gettier’in ortaya koyduğu problemin çözülmesi ve gerekçelendirme unsurunu sağlamlaştırma çabasını ifade etmektedir.
Devoniyen (419.2-358.9 myö) bir jeolojik dönem ismidir. Yaklaşık 419.2 milyon yıl önce ile 358.9 milyon yıl önceki zaman dilimini kapsamaktadır. Paleozoyik Zaman'daki 6 majör dönem arasında Siluriyen'den sonra gelen 4. dönemdir. Yaklaşık 60 milyon yıl süren Devoniyen'den önce Siluriyen, sonra ise Karbonifer gelmektedir.
Devoniyen aynı zamanda balıkların çağı olarak da bilinir. Bütün 4 uzuvlu hayvanlar olan tetrapodların ataları karaya uyum sağlamaya başlamıştır. Pelvik yüzgeçlerde karada hareket etmek üzere farklılaşmalar gözlenmektedir.
Devoniyen'de sudan karaya geçiş harika bir şekilde gözlemlenmektedir. Karasal yaşam formlarının çeşitlenmeye başladığı dönemdir. Vasküler bitkiler karada farklılaştığı, ormanların evrimleştiği zaman dilimidir. Devoniyen'in ortalarında yapraklı bitkiler ve ilk gerçek kökler görülmeye başlanır.
Türkçe "diyapsit" veya "diapsid" olarak kullanılabilir. Göz çukurunun arkasında iki deliğe sahip kafatası tipini barındıran omurgalı grubudur. Bu kafatası tiplerinde bir üst (superior) ve bir alt (inferior) olmak üzere iki tane temporal çukur mevcuttur. Timsahlar, kertenkeleler, yılanlar, kuşlar, dinozorlar (avian ve non-avian) dahil çeşitli omurgalılar bu kafatası tipine sahiptir.
Diverjans, diğer adıyla Uzaksama, üç boyutlu uzay işlemlerinde sıkça kullanılan bir terimdir. Akı yoğunluğu olarak tanımlanır. Skaler bir niceliktir.
Avcıları çevre koşullarından veya diğer avcılardan koruyan bitki yapıları (Latincede domus- “yuva” anlamına gelmektedir.).
Otçulları doğrudan etkilemeden, genellikle avcıları çekerek otçulluğu azaltan özellikler.
Diken gibi sivri, çatal ucuna benzer uzantılar için genel bir terim.
Avcıların koşma, yürüme ve izleme taktiklerini kullanarak avını tükenmişlik noktasına kadar takip ettiği bir avcılık tekniği.
Deneysel müdahaleye maruz kalmayan ama müdahaleye uğramış deneklere diğer tüm bakımlardan benzer olan bireyler.
Earthrise, Ay'ın ilk insanlı görevi Apollo 8'in astronotlarından William Anders'ın, 24 Aralık 1968'de Ay'dan çektiği Dünya fotoğrafına verilen isimdir.
Echinodermata şubesine ait küçük, dikenli omurgasız bir hayvandır. Döllenme ve gelişme çalışmaları için örnek bir hayvandır. Yumurtlayarak çoğaldığı için, gametleri büyük miktarlarda elde edilebilir. Yumurtaları büyük ve şeffaftır.
Bir mutasyon veya modifikasyona uğramış olan bir DNA molekülünün doğru nükleotid dizisinin restorasyonu.
Mayoz I de homolog kromozomlar arasındaki rekombinasyonun gerçekleştiği evre. Dişilerde doğum sırasında oositler bu aşamada dondurulur. Üreme yıllarında her ay mayozun tamamlanmasıyla yalnızca bir tanesi döngüye devam eder.
Bir proteinin farklı bölümlerinde veya iki farklı protein arasında iki sistein kalıntısı arasındaki kovalent bağ. İnsülin (iki polipeptit zincirine sahip küçük bir protein) ve immünoglobülin molekülleri, örneğin, inter ya da intro disülfit bağlarına sahiplerdir. Endotelin ve HLA molekülleri de disülfit bağlara sahiptir. C282Y mutasyonu, HLA sınıfı I benzeri HFE proteinindeki disülfür bağlarından birini kaldırır ve yüzey ekspresyonunu ortadan kaldırır.
Lovelock, sıcaklığın düzenlenmesi için biyosferin kasti eyleminin gerekli olmadığını eleştirmenlerine ispatlamak için Daisyworld modelini geliştirdi; bunun yerine doğal seçilimin işlemesinin sıcaklık düzenleme görevini yerine getirmek için yeterli olduğunu söyledi.
Dünya, henüz matematiksel olarak modellenemeyecek kadar karmaşık bir sistem olmasına rağmen, bu karmaşıklıktan arındırılmış ve sadece temel ilişkiler ve karakteristiklerin korunduğu bir modelleme yapabiliriz. Dünya üzerinde hayatın, iklimi nasıl etkilediğini detaylı bir şekilde göstermese de iklimi etkileyip etkilemeyeceğini görmemize yardımcı olabilir. Daisyworld de böyle bir modeldir.
Daisyworld modelinde hayat sadece iki farklı renkteki papatyaya indirgenmiştir ve papatyaların büyümesine etkide bulunan tek faktör sıcaklıktır. Sıcaklık ise, papatyalar tarafından emilen radyasyona göre belirlenir. Karanlık yüzeylerin güneş altında açık renkli yüzeylere göre daha çok ısındığını biliyoruz. Aynı şekilde siyah papatyalar güneş ışığını beyaz papatyalara göre daha az yansıtır.
Daisyworld'ün ortalama sıcaklığı gezegenin gölge sıcaklığına göre belirlenir (albedo). Eğer yüzey karanlıksa (düşük abedo) güneşten daha çok ısı emer, ve eğer aydınlıksa (yüksek abedo) daha az ısı emer ve serin kalır. Güneşin görece serin olduğu erken bir Daisyworl düşünelim. Ekvator bölgeleri papatyaların büyümesi için gerekli olan minumum sıcaklık olan 5 dereceden biraz daha sıcaktı. İlk çıkan papatyalar hem siyah hem de beyazdı, fakat siyahın fazla olduğu bölgelerde sıcaklık arttı, beyazın fazla olduğu bölgelerde ise azaldı. Sonuç olarak, siyah papatyalar daha çok tohum yaparak yayılırken, beyaz papatyalar öldüler ve daha az tohum yapabildiler. Gelecek yıllar gezegen daha çok siyah papatyalar görmeye ve sıcaklığın artmasına sebep oldu (Burada gördüğümüz pozitif geribildirim). Yüzey sıcaklığı olumlu papatya büyüme sıcaklığını aştığında papatyaların büyümesi, daha az tohum üretimi yüzünden yavaşlayacaktır (negatif geribildirim). Artan sıcaklıklar ile beyaz papatyaların sayısı artacaktır; çünkü siyah papatyalar için çok sıcak olduğu zamanlar beyaz papatyalar serin kalabilirler. Zaman içerisinde artan güneş enerjisi verimi ile papatyaların oranı beyaza doğru kayacak ve en sonunda artan sıcaklık ile baş edemeyip bütün papatyalar ölecektir.
Daisyworld gerçek dünyanın basitleştirilmiş halidir. Bununla birlikte genel ilgi odağını, iklim ve dünyadaki hayat arasındaki geri besleme döngüsü, korur. Daisyworld çok basit bir model olmasına rağmen, gezegenlerin homeostazını sağlamak için türler, öngörü ve planlama arasındaki iletişimin evrimleştirilmesine gerek olmadığını gösterir. Sıcaklık regülasyonu, organizmalar ve çevreleri arasındaki etkileşimin doğal sonucudur. Model daha çok papatya çeşitiyle (SIM-Earth sürümünde) çalıştırılabilir, ancak temelde hiçbir şey değişmez. Otobur ve etobur gibi başka komplikasyonların ortaya çıkması, sistemin yeni homeostatik seviyelerde ayarlanmasına neden olur, ancak sistemin kendi kendini düzenleyen gücünü azaltmaz. Temel olarak, bilinen tüm türleri ve bunların birbiriyle olan ilişkilerini, çevresel değişkenler için denklemler ve değişkenlerle birlikte tanıttığımız bir model düşünebiliriz ve gerçek bir Dünya simülasyonuna sahip oluruz. Fakat bu değişkenlerin çoğunu gerekli detayda bilemediğimiz için böyle bir model, on yıllar hatta yüzyıllar uzaktadır. Ancak Daisyworld deneyi, bu daha karmaşık sistemin de benzer bir istikrar göstermesi gerektiğini göstermektedir.
Dolayısıyla, dünya üzerindeki yaşam, özellikle buzul çağları, büyük göktaşları etkileri, okyanusal dolaşım krizleri gibi büyük düzensizlikleri de geride bıraktığını düşünürsek ve bu gezegende yaklaşık 4 milyar yıl süreyle kesintisiz olarak varolduğunu düşünürsek çok kararlıdır. Sistemin büyük rahatsızlıkları, dünya tarihinde kitlesel yok oluşlara neden olmuş, pek çok tür sonsuza kadar ortadan kaybolmuştur, ancak hayat hiçbir zaman ciddi tehlikede değildir. Daisyworld, ekolojik dengedeki değişikliklere, çeşitli türler ve çevresel parametreler için yeni homeostatik denge kurarak yanıt verir.
Haploid (n) veya diploitten (2n) farklı olan, iki ayrı haploid çekirdeği (n + n) içeren bir hücre. Doğal olarak mantar heterokaryanlarında görülür. Dikaryosis, fungusların önemli bir genetik özelliğidir.
Meyve sineği. Kolaylığı ve yetiştirme hızı nedeniyle genetik çalışmalara büyük katkıda bulundu. Sadece dört çift kromozom içerir.
Genel olarak tek zincirli DNA'nın tamamlayıcı zincirini yapmakta kullanılan bir grup enzim. Ökaryotik DNA polimerazlar kromozom replikasyonu, tamiri, krosover ve mitokondriyal replikasyona katılır. Replikasyonu başlatmak için DNA polimerazlar bir primer RNA molekülüne ihtiyaç duyarlar. Çoğalmayı başlatmak için, DNA polimerazları bir primer RNA molekülü gerektirir. DNA'yı uzatmak için, deoksiribonükleotid trifosfatları (dNTP) substratlar olarak kullanırlar ve pirofosfatları serbest bırakırlar. dNMP'ler, büyüyen sarmalın 3 'OH ucuna eklenir (böylece, DNA replikasyonu 5' ucundan 3' ucuna doğru ilerler).
Fenerozoik Devir içerisinde bir (410-360 Mya) jeolojik dönem.
Kelimenin anlamıyla, 'yeni gelen', kalıtılanın aksine.
Heterozigotun seçici avantajı nedeniyle popülasyonda iki veya daha fazla alalelin korunması.
Dunbar Sayısı bir insanın sağlıklı olarak sürdürebileceği ilişki sayısıdır. Bu sayı 150'dir. Daha fazlasını kaldıramama sebebimiz tamamen yapısal. Genel olarak 150'den sonra grubun üyeleri bağlılık duygusunu kaybeder.
Avcı-toplayıcı insan topluluklarının sayılarının 150 olduğunu,
Batı'nın askeri tarihine bakıldığında da bölüğün 150 kişiden oluştuğu görülür.
Özerk toplulukların, Amişler gibi grupların, 150 kişiden daha fazla sayıya ulaştıklarında parçalandıkları görülmüştür.
Heterozigot avantajı sayesinde bir özellik için olan 2 ya da daha fazla alelin sabit bir frekansa sahip olması.
Başka genlerin görevini başlatan ya da sonlandıran genler. İnsanlarda ve diğer organizmalarda bu genler bazı kimyasalların salınma zamanını kontrol ediyor. Döllenmeden biraz sonra bu genler vücut parçalarının zamanlı oluşumunu kontrol ediyorlar. Aynı zamanda yaşlandıkça vücudumuzda oluşan değişiklikler bu genlerin sorumluluğunda. Düzenleyici genler aynı zamanda homeotik gen de denir.
Ekstradan 21.kromozomun kalıtılmasıyla oluşan zihinsel özürlülüğe sebep olan genetik hastalık. Down sendromlu bireyler genelde; kısa ve uzuvları bodur olur. Geniş ve yuvarlak suratları, eyer biçimli burunları, genelde ağızlarından sarkan kalın dilleri vardır. Down sendromunun olasılığı annenin artan yaşı ile hızla artar, özellikle 40 yaşından sonra.
Protein sentezi için gereken genetik kodu taşıyan büyük organik molekül. Her kromozom, çoğunlukla DNA molekülünden oluşur. DNA; şekerler, fosfat ve çift sarmal yapıda düzenlenmiş bazlardan oluşur. DNA'nın belli kısımları, belli genleri belirler.
Normalde somatik hücrelerde bulunan tam kromozom sayısıdır. İnsanlar için bu sayı 46'dır.
Anormal derecede yüksek kan şekeri düzeylerinin gözlemlendiği kalıtsal metabolik bir hastalık. İlerleyen safhalarda; katarakt yüzünden körlük, sinir hasarı, ampütasyona sebep veren ayak ve bacaklarda kangren, kalp hastalıkları ve böbrek yetmezliği. Tip 1 diyabet; pankreasdan salgılanan insülinin azalması. Tip 2 diyabet; vücuttaki hücrelerin insüline direnç kazanması.
X e bağlı çekinik hastalık. İlerleyen kas yitimi. Genelde çocuk 3-5 yaşlarına gelene kadar tanı koyacak belirti vermez. Modern tıbba rağmen 20'li yaşların başında ölümcül olur.
Fenotipik ekspresyonu çevresel koşullarca belirlenen mutasyon.
Bir hücrenin kendisinden daha az yoğun (çözünmüş madde yoğunluğu az) bir ortama konulduğunda, plazmolize uğramış bir hücrenin su alarak şişmesi (kaybettiği suyu geri kazanması) olayıdır. Bu şekilde olan ortama hipotonik çözelti adı verilir.
Kırmızı kan hücreleri yapımı, akyuvar yapımı, kırmızı hücrelerin yapımı, kan deposu ve hastalıklarda kullanılan, karnın sol tarafında, mide ile diyafram arasında bulunan, süngerimsi yapıda, damarsal lenfoid organ.
Genellikle anüs yoluyla vücuttan atılan sindirim artıklarıdır. Doğada çok önemli görevleri vardır. Dışkının oluşmasında besinler ağızdan alınarak vücutta işlenir. Besin içindeki gerekli kimyasallar kullanılır diğerleri ise atılır. Genelde iki şekilde atılabilir
Doğanın, toplumun ve düşüncenin genel hareket ve gelişme yasalarını araştıran felsefi bilim; bağlamlılığın ve gelişimin genel teorisi ve aynı zamanda düşünce ve eylemin genel yöntemidir.
İkicilik. Herhangi bir alanda birbirlerine indirgenemeyen iki başlangıç olduğunu savunan öğretilerin genel adıdır.
Günlük, yevmi, her günkü; gündüze ait, gündüz olan anlamına gelir. Biyolojide ise sadece gündüzleri görülen, gündüzleri hareket eden ve besin arayan anlamındadır ve genellikle gündüz yaşayan hayvanlar için kullanılır. Botanik biliminde ise günlük bir devir gösteren, gündüz açılık gece kapanan, bir günlük çiçekler için kullanılır.
Cinsiyetin kadın ya da erkek olmak üzere iki kategoriye ayrılabilmesi.
Zehirli etkisi giderilmiş yapılar için kullanılır.
Gerekircilik. Nesne ve olgular arasındaki zorunlu bağlantıyı dile getiren bilimsel görüştür. Determinizm, nesnel ve evrensel nedenselliğe dayanır.
Konsantrasyon. Bir ortamda bulunan belirli bir maddenin kütle veya hacminin içinde bulunduğu ortamın kütle veya hacmine oranıdır.
Kuruma, kurutma.
Davranışları inceleyen psikoloji dalıdır. Amerikan psikologu John Watson (1878-1958), pozitivizm ve pragmatizmi psikolojiye uygulayarak, psikolojinin bir davranışlar bilimi (etoloji dalı) olduğunu ileri sürmüştür. Pozitivist ve pragmatist görüşe uygun olarak nesnel bir psikoloji elde etmek istiyorsak, içsel değerler olan duyguları ve düşünceleri değil, dışsal değerler olan davranışları incelemeliyiz. Davranışçılık, aklı, bilinci, duyuyu ve soyaçekimi yadsımakta ve sadece olgucu bir alanda gözlemler yapmakla yetinmektedir.
Proteinlerin bağlandıkları DNA bölgesinde protein tarafından kapatılan fosfodiester bağlarının deoksiribonükleaz yıkımına karşı korunacağı fikrinden yola çıkılarak belli bir proteine bağlanan bir DNA dizisinin tanımlanmasını sağlayan teknik.
Bireye özgü DNA dizilerini belirlemek amacıyla kullanılan bir yöntemdir. İngiliz genetikçi Alec Jeffreys tarafından 1984'te minisatelitlerin varlığını farketmesinden sonra geliştirilmiştir. PCR veya RFLP yöntemleri kullanılır. Kalıtsal bozuklukları tanımlamada, adli tıpta, babalık testlerinde ve bireysel tanımlama gibi alanlarda kullanılır.
Bozulma.
Şekil bozukluğu.
Değişimin olmaması halidir.
Birbirlerinden yeni farklılaşmış iki yeni türün, yeniden bir araya gelmesi sonrasında eş bulmanın rastgele olmamasından kaynaklı doğal seçilimdir. Kimi kaynakta üremeyle ilgili karakter değişimi olarak da bilinir. Bir diğer anlamı ise, evrimsel süreç içerisinde, evrim ekonomisi dahilinde, doğal seçilim nedeniyle zigot öncesi bariyerlerin, zigot sonrası bariyerlere avantajlı olması ve seçilmesi durumudur.
Bir filogenetik analizde, diğer taksonlardan daha önce türleşen, farklılaşan, evrimleşen gruba verilen isimdir. Hominidlerin evrimi analiz edilecek olursa, hilobatlar ve gibonlar dış grup olacaklardır.
Akrabalık bağı bulunmayan bireyler arasındaki çiftleşmedir.
Dişi ve erkek haploid gametlerinin diploid bir zigot oluşturmak için birleşmesidir.
Bir bireyin akrabalarının üreme başarısındaki artıştan ötürü, kendisine benzer genlerin nesiller içerisindeki başarısının artmasına bağlı olarak, ilgilenilen bireyin uyum başarısının artmasıdır.Bir birey (F) düşünün. Bireyin annesi (A), babası (B), kuzeni (K) olsun. Bireyin anne ve babasıyla paylaştığı genlerin benzerliği oldukça yüksektir (0.5 olarak ifade edilir). Kuzeni ile paylaştığı genler de önemli düzeydedir (0.25 olarak ifade edilir). Bu akrabaların evrimsel süreç içerisindeki başarılarının yüksek olması, dolaylı olarak bireyin kendi evrimsel uyum başarısını da arttırmaktadır. Çünkü akrabaları başarılı olup üredikçe, kendisinde bulunan genleri de aktarabilmektedirler.
Zehirli kimyasalların etkisini azaltma veya yok etme sürecidir. Alternatif tıp yöntemi olarak kullanıldığı gibi, aynı zamanda hücre içerisinde gerçekleştirilebilen de bir yöntemdir.
Beş karbonlu bir şekerdir.
Bir organik bileşikten bir COOH (karboksil) grubunun ayrılması olayıdır.
Moleküler kütle birimi olup, bir birimi bir karbon-12 elementinin kütlesinin on ikide biri olan 1.66053892173×10−27 kg kütleye eşittir.
Bir birey tarafından üretilen gametlerin toplamıdır. Genellikle dişilerin ürettiği yumurta sayısı olarak belirlenir.
Kısa dönemde birçok değişiklik olmasına rağmen, uzun dönemde pek fazla morfolojik değişimin gözlenmediği durumlardır. Net evrimsel değişimin az olduğu durumlar için kullanılır.
Yavru üretebilme becerisiyle ilişkili olan uyum başarısıdır. Hayatta kalabilmeye ve üremeye doğrudan katkı sağlayan her özellik, direkt uyum başarısını arttırmaktadır.
Endoderm (iç deri) ve ektoderm (dış deri) olmak üzere yalnızca iki temel embriyonik hücre katmanını oluşturan, mezoderm (orta deri) katmanını oluşturmayan hayvanlardır.
Belirli fenotipe sahip bireylerin ortalama hayatta kalma ve eş bulma becerisinin, diğer fenotiptekilere göre farklılığıdır.
Belirli bir embriyolojik gelişim şablonuna ortak olarak sahip olan türlerdir. En belirgin özellikleri, embriyolojik gelişim sırasında oluşan radyal çöküntü ve anüsün ağızdan önce oluşması durumudur. Derisidikenlileri ve kordalıları kapsar. "Ağız-sonra hayvanlar" olarak da bilinirler.İnsan, döterestom bir hayvan türüdür. Embriyolojik gelişimi sırasında, diğer tüm kordalılar gibi ağzı, anüsünden sonra oluşmaktadır.
Bir bireyin gelecek nesillere yapabildiği genetik katkının boyutudur. Bir türün bir bireyinin evrimsel süreçteki başarısını gösterir.
Kısa süreli olan ancak popülasyonun büyük bir kısmını etkileyen, popülasyon bireylerinin hızlı bir şekilde sayıca azalmalarıdır. Sonrasında, bireylerin sayısı artar veya popülasyon yok olur.
Tek gen hastalıkları ya da diğer genetik anormalliklerin görülme olasılığının yüksek olduğu gebeliklerde amniyosentez 16-18 haftalık gebelik veya cvs, 10-12 haftalık gebelik hakkında elde edilen hücreleri DNA`yı kullanarak tanılama.
Günümüzden 65.500.000 ile 61.700.000 yıl öncesi arasını kapsayan jeolojik zaman dilimidir.
İki sentromere sahip kromozomdur.
Kodonlar sinyalleri ile büyüyen polipeptit zincirlerini durdurur. Yapılarında UAA, UGA ve UAG vardır. Amino asit kodlamazlar.
Doğal seçilimdeki doğal sapmalar aşırı bir boyut ve ortalama kazanırsa bunu dengeleyen mekanizma. Temel olarak, çan eğrisi şeklinde oluşan çeşitliliğin, iki ekstrem ucunun dezavantajlı olduğu durumlarda görülen seçilim tipi.
İnsan bebekleri ortalama 2.7 ila 4.6 kilogram arasında doğarlar. Ancak bu ağırlık konusunda genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak oluşan geniş bir dağılım bulunur. İnsanlar, vahşi doğada yaşarken, 2 kilogramdan az ve 6 kilogramdan ağır doğacak olan çocuklar (çeşitliliğin iki ekstrem ucu) dezavantajlı olur. Çünkü 2 kilogramdan az olan bebeklerin hayatta kalacak kadar vücut ağırlığı ve besin deposu bulunmaz, kas yapısı yeterince gelişmemiş ya da yeterince irileşmeden doğmuş olabilir. 6 kilogramdan fazla ağırlıkta doğacak olan çocuklar ise ana rahminden çıkmakta güçlük çeker (ve çoğu zaman sıkışarak ölür) ve yüksek kiloları, ufak boyutlarıyla uyumsuz olduğu için ölüme sebep olabilir. Bu yüzden, iki ekstrem uçtaki bireyler elendiğinden, ortalama değerlerdeki bireyler avantajlı olur ve sayıca artarlar. Elbette, çevresel unsurlara bağlı olarak bu ortalama avantajlı değer nesiller içerisinde değişebilir.
Hızlıca salgıladıkları sitokinlerle kemokinlerle ve infekte konak hücrelerini doğrudan öldürebilme yetenekleri ile konak savunmasına katılan hücrelerdir. Dentritik hücrelerle birlikte patojenlere karşı oluşan adaptif immün yanıtı şekillendirirler ve otoimmün hastalıkların oluşmasında ve klinik seyirlerinde etki gösterirler.
Bir hayvanın ya da hayvanın bir parçasının üst yüzeyi; yerde yatay duran bir canlının üst yüzeyi.
Yok sayılabilecek kadar düşük hafızaya sahip, daha önceden varolan ve özgül olmayan savunma sistemi. Genetik kökenli olması açısından ebeveynlerden yavrulara aktarılır.
DNA veya RNA da iki pürin ya da pirimidin bazı arasındaki yer değiştirme. Dönüşüm mutasyonu tipi yer değiştirme transversiyon tipi yer değiştirmeden daha yaygındır.
Hayvanlar için başta olmak üzere, canlıların bilimsel amaçlar için cerrahi tekniklerle parçalarına ayrılma işlemidir.Aşağıdaki görsel bir hayvan laboratuarında gerçekleştirilen viviseksiyon işlemine aittir.
Balıklar haricindeki omurgalılar. Amfibiler, sürüngenler, kuşlar ve memeliler dahil.
Darwin'in evrim teorisine göre iklim, besin, rekabet vb. şartlara uyabilenlerin yaşamaya devam etmesi, uyamayanların ise yok olması süreci. Bu süreç sebebiyle, hayatta kalmak konusunda avantajlı olanların (uyum başarısı yüksek olanların) kalıtsal özellikleri daha fazla gelecek nesillere aktarılır ve böylece, her yeni nesilde, daha uyumlu bireyler popülasyon içerisinde çoğalır. Karasal yaşantıdan, denizel yaşantıya geçen memeli hayvanlarda, arka bacakları daha körelmiş bireyler, hem enerji sarfiyatı bakımından, hem de hidrodinamik yapı bakımından diğerlerine göre daha avantajlı. Bu sebeple, evrimsel süreç içerisinde yunus ve balina gibi memelilerin ataları denizel yaşantıya adapte olurken, arka bacakları giderek kısalmış ve sonunda tamamen yok olmuş. Balinaların vücudunda halen bu arka bacakların kalıntısı olarak, tamamen işlevsiz kemik parçaları, vücut içerisinde bulunmakta.
Bitki ve hayvan organlarını meydana getiren, aynı görevi yapmak üzere bir arada bulunan, benzer hücre topluluklarının hücreler arası maddeyle beraber oluşturdukları yapı. Dört temel doku: Epitel, bağ, kas, sinir dokusu. Yağ, kemik, kıkırdak, kan doku ise özelleşmiş bağ dokuları.