Aşı Karşıtlığına Şüpheci Bir Bakış Açısı: Aşılar, İddia Edildiği Gibi 21. Yüzyılın Tehlikesi Olabilir mi?
Bu içerik tıp ve sağlık ile ilişkilidir. Sadece bilgi amaçlı olarak hazırlanmıştır. Bireysel bir tıbbi tavsiye olarak görülmemelidir. Evrim Ağacı'ndaki hiçbir içerik; profesyonel bir hekim tarafından verilen tıbbi tavsiyelerin, konulan bir teşhisin veya önerilen bir tedavinin yerini alacak biçimde kullanılmamalıdır.
20. yüzyılda toplum sağlığı açısından en önemli on başarıdan birisi aşılar iken, ona karşı olan muhalefet de aşıların icadından beri sesini duyurmaya devam ediyor. Günümüzdeki tartışmalar sıklıkla difteri, tetanos, boğmaca, kızamık, kabakulak ve kızamıkçık gibi daha yeni aşıların kullanımı ve güvenilirliği etrafında ve timerosal adlı koruyucu maddenin kullanımı çerçevesinde şekillenmektedir.
Bazı insanlar, Mısır piramitlerinin uzaylılar tarafından yapıldıklarına inanabilirler. Arkeolojik ve mimari bilgilerimize dayanarak bu iddialara kolaylıkla cevap verebiliriz; ancak bu tarz iddialara inanmanın kimsenin sağlığına doğrudan bir tehdit oluşturmadığı da bir gerçektir. Nihayetinde piramitleri insanlar yapmış olsa da, o piramitlerin uzaylılar veya büyü ile yapıldığını düşünmek sizi hasta etmez (en azından, eğer bunu paranoya noktasına ulaştırmazsanız). Aşı karşıtı (İng: "Anti-vaxx") kampanyaları destekleyen bireyler ise sadece kendi hayatlarına ve çocuklarına değil, aynı zamanda sizin ve çocuklarınızın hayatlarına da bir tehdit oluşturmaktadır. Aşıların önemini ve gerekliliğini anlayabilmek için geçmişten bahsetmek yararlı olacaktır. Amy Wallace konuyu şöyle özetlemektedir:
Çiçek hastalığının (İng: "smallpox") kökü bir aşıyla kurutulmadan önce yaklaşık olarak 500 milyon insanın canını almıştır. Ve sadece 60 sene önce, çocuk felci (İng.: Polio) her sene 16.000 Amerikalının felç olmasına neden oluyordu, kızamıkçık (İng: "rubella") da yaklaşık 20.000 yeni doğanda doğum kusurlarına ve zekâ geriliğine sebep oldu. Kızamık (İng: "measles") 4 milyon çocuğu etkiledi, yılda 3000 kişiyi öldürdü ve Haemophilus influenzae Tip b adlı bakteri de yaklaşık 15.000 çocukta Hib menenjite neden oldu, geriye birçok sayıda kalıcı beyin hasarları bıraktı. Bebek ölümleri ve kısaltılmış ömürler bugün bir üçüncü dünya sorunu olarak görülürken, eskiden bir gelişmiş dünya gerçeğiydi.
Aşılarla ilgili ek bilgiler için buradaki yazımıza da göz atabilirsiniz; eğer COVID-19 aşılarıyla ilgili sorularınız varsa burada cevaplarını bulabilirsiniz.
Aşı Tarihi Kampanyaların Kısa Bir Tarihi
Çiçek Aşısı ve Zorunlu Aşılar
Çiçek aşısını ilk geliştiren kişi 19. yüzyılın başlarında sığır çiçeği virüsü deneyleri yapan cerrah Edward Jenner idi. Aşısını çocuklar üzerinde deneyerek bu salgına karşı koyabileceğini kanıtlamıştı. Ancak buna rağmen halk tarafından eleştirilere maruz kalıyordu. Bu eleştirilerin altında sıklıkla dinî sebeplerin yatmasıyla birlikte, tıp bilimine karşı bir güvensizlik de hâkimdi; böylelikle Jenner'ın çare sunması yerine bu salgını daha da yayacağına inanıldı. Eğer siz 1974 senesinden evvel doğduysanız bu hastalığa karşı yapılan aşının kolunuzda çiçek şeklinde bir iz bıraktığını görmüşsünüzdür.
1853 yılında ABD’de 3 aylık bebekler için aşı zorunlu bir hale gelmişti ve 1867 yılında aşı yasasına (İng: "The Vaccination Act of 1867") göre, aşı olmayı reddedenlere yaptırım vardı. Bu yasanın karşısında Zorunlu Aşı Karşıtı Birlik (İng: "The Anti-Compulsory Vaccination League") hem kendileri hem de çocukları için kişisel özgürlüklerine karşı çıkıldığını ve kendi vücutlarının kontrol hakkına sahip olduklarını söyleyerek karşı çıkmışlardı. Bunun neticesinde anti-aşı kampanyaları başladı ve günümüze kadar sürdü, hatta bazı pankartlarda “Çocuklarımızı zehirlemeyi bırakın!” diye yazdığını bile görebilirsiniz. Leicester kenti aşı karşıtı etkinlikleriyle ünlü oldu ve tutuklu halde olan 7 aktivist için 1885 Leicester gösterisi tarihteki en büyük aşı karşıtı gösterilerinden biri olarak tarihe geçti. İddialara göre yaklaşık 100.000 kişi bu gösteriye katılmıştı; ancak tarihçiler bu sayının gerçekte 20.000 civarında olduğunu belirtmektedirler - ki bu bile, aşı karşıtlığı için çok büyük bir sayıdır. Bütün bu gelişmelerin neticesinde hükümet, 1896 yılında aşıyı araştıracak bir komisyon kurdu ve aşının çiçek hastalığına karşı koyduğuna karar verildi. Yine de 1898 yılında, aşı olmak istemeyenlere kesilen cezalar kaldırıldı.
Aşı karşıtlığının genel olarak ABD’de yükselmeye başlamasıyla birlikte 1879 yılında William Tebb’in ABD’ye yerleşmesiyle Anti-Aşı Derneği kuruldu ve ardından farklı eyaletlerde aşılara karşı davalar açılmaya başlandı. Elbette ilerleyen yıllarda aşıları reddetme davalarında kaybedenlerle birlikte aşı muhalefetini kırmayı başaran savunma grupları da oluştu ve aşılara dair araştırma sonuçları paylaşıldı; ancak bu bazı insanların aşıların yan etkilerine dikkat çeken belgeseller ve kitaplar üretmesini durdurmadı.
Sahtekar Wakefield ve Otizm Yalanı
1998 yılında gastroenteroloji uzmanı Dr. Andrew Wakefield kızamıkçık, otizm ve bağırsak hastalıkları için tek bir aşı üretebileceğini öne sürdü; ancak birkaç sene sonra kullanıma sunulmadan önce yeteri kadar test edilmediğini belirterek halihazırda bulunan MMR aşısını kötülemek (ve böylece kendi ürettiğini satabilmek) amacıyla otizm arasında bir bağlantı olabileceğine dair bir makale yayımladı.
O yıllarda İngiltere’de yaklaşık 50.000 çocuk MMR aşısı olurken, Wakefield ve meslektaşları sadece 12 çocuk üzerinde çalışma yapmıştı ve bu çocuklarda aşılamadan 1 ay sonra otizm bulguları ortaya çıkmıştı. Ancak bu makaledeki bilimsel metodolojinin eksikliği ve çok az sayıda çocuk üzerinde araştırma yapılması, makalenin geçerliliğine dair bilim insanlarında şüpheler uyandırdı. Tabii medyanın bu hikâyeyi duyması ve yayması üzerine halkın aşılara olan güveni sarsıldı ve 1998-2003 yılları arasında MMR aşılanma oranları %92’den %80’e geriledi.
- Homeopati Çalışmıyor: 176 Araştırmayı Kapsayan 57 Sistematik İnceleme, Homeopatinin 68 Farklı Hastalık Üzerinde Hiçbir Etkisini Bulamadı!
- Komplo Teorileri, COVID-19 Aşısı ve Türkiye’de Aşı Kararsızlığının Yükselişi: COVID-19 Aşısına Yönelik Endişelerin Kaynağı Ne?
- Beyinle İlgili 10 Yanlış Bilgi ve Bunların Gerçekleri
Bu konuda farklı tarihlerde çok sayıda araştırma yapıldı; hatta bazıları direkt aşı karşıtları tarafından fonlanmasına ve kendilerini destekleyen sonuçlar bulmayı ummasına rağmen, hiçbiri Wakefield ile aynı sonuçları elde edemedi ve her biri onun iddialarını kapsamlı ve net bir şekilde çürüttü. Örneğin Danimarka’da 1991-1998 yılları arasında doğan 500.000 çocuk üzerinde, Kanada’da 1987-1998 yılları arasında doğan 28.000 çocuk üzerinde ve Finlandiya’da 1982-1996 yılları arasında 1,8 milyon çocuk üzerinde yapılan kapsamlı çalışmalar sonucunda MMR aşısı ile otizm arasında bir ilişki olduğu görülmedi.
Sonrasında, Wakefield'ın asıl amacı ve ne tür bir sahtekarlık içerisinde olduğu anlaşıldı: 2004 senesinde Wakefield’in üzerinde çalıştığı 8 çocuktan 5’inin, aynı zamanda aşı üreticilerine toplu dava açan aynı avukatın müşterileri oldukları görüldü. Bu, apaçık bir çıkar çatışması demekti ve Wakefield bu kabul edilemez çatışmadan hiçbir zaman bahsetmemişti. Bunun üzerine The Lancet dergisi, Wakefield’in makalesini geri çekti ve 24 Mayıs 2010 tarihinde Birleşik Krallık Tıp Konseyi’nin etik komitesi bir genelge yayınlayarak etik dışı uygulamaları gerekçesiyle Wakefield’in "hekim" unvanını geri alıp, bu mesleği icra etmesini yasakladı.
Aşı Karşıtlarının Kimyasal Komploları
Timerosal, aşılarda koruyucu madde olarak kullanılan ve cıva türevi olan bir bileşiktir ve ABD’de 1930’lardan beri kullanılıyordu. 1997 yılında ABD’nin Sağlık Bakanlığı’na bağlı FDA (Gıda ve İlaç Dairesi), aşı yapılan 6 aylık bebeklerin kanlarında timerosal değerlerinin 187,5 mikrograma çıkabileceğini duyurdu. Cıvanın toksik etkileri bilindiği halde, timerosal için bu tür bir yan etki saptanamadı. Ancak aşı karşıtlarının halk arasında "Çocuklarımıza cıva basıyorlar." türü argümanlarından doğan tepkiler sonucunda AAP (Amerika Pediatri Akademisi) ve Amerika Halk Sağlığı Enstitüsü ortak bir karar alarak, herhangi bir yan etki saptanmamış olsa bile, 2001 yılında önlem amacıyla grip aşısı hariç bütün aşılardaki timerosal maddesini çıkardılar.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bu olayın Aşı-Otizm davasıyla herhangi bir ilgisi olmamasına rağmen bazı araştırmacıların ilgisini çekti ve olay, timerosal ile otizm arasında bir bağlantı olabileceğine dair komplolarda yer almaya başladı. 2001’de Tıbbi Bağışıklama Güvenlik Hizmetleri Enstitüsü bir rapor çıkartarak timerosalın çocukluk aşılarında otizme sebebiyet verdiğini kanıtlayacak kadar delil olmadığı sonucuna varmıştı; ancak bütün bu araştırmalara rağmen halk timerosal ile otizm arasındaki bağlantıya inanmaya devam etti.
Ne yazık ki aşı karşıtlarıyla birlikte hareket eden bazı insanlar, telaffuz etmekte zorlandıkları kimyasal adlarının mutlaka toksin yapılı olduğu düşüncesine sahiptir. Bu ilk etapta şaka gibi gelse de (Sonuçta “deoksiribonükleikasit” demek de zordur; ancak bütün özelliklerimizi bize veren DNA molekülünün açık adı budur), bu insanlar “Eğer adını söyleyemiyorsanız, vücudunuza sokmayın.” tarzı kampanyalarla halkı aldatmaya çalışmışlardır.
Halbuki bu kimyasalların her biri sıradan kimyasallardır; hatta etrafımızdaki her şey kimyasal bir bileşendir. Örneğin 1,3,7-trimetilksantin nedir dersiniz? Kahvelerimizdeki “kafein”in kimyasal ismi! Daha önce de dile getirdiğimiz gibi, tıpkı bazı kişilerin “radyasyon” kelimesinden sadece “zararlı ışınlar”ı algılamaları gibi (halbuki radyasyon bundan çok daha farklı bir kavramdır), “kimyasal” sözcüğünü de duyar duymaz “zehir” olarak tercüme edebiliyorlar. Bu konuda kendinizi bilinçlendirmek için buradaki yazımızı okumanızı tavsiye ederiz.
Gelin bir pratik yapalım. Size bir soru: 4000’den fazla kimyasal içerir ve dünya üzerindeki her insan vücuduna yayılmıştır. Bileşenleri arasında formaldehit, aseton, etanol, dihidrojen, monoksit, triptofan, üre, dehidroepiandrosteron, heksoz fosfat P ve en az 20 çeşit asit vardır. Neredeyse her kimyasal bileşeni, belirli konsantrasyonlarda, çocukları ve yetişkinleri öldürecek güçtedir. İçindeki kimyasal bileşikler, yoga paspasları, patlayıcılar, savaş ve endüstriyel uygulamalarda da kullanılır. Artık her insan bebeğinin bedeninde yüksek konsantrasyonlarla doğması çok yaygındır. Sağlık çalışanları, ilaç şirketleri ve hükümetler, vatandaşlardaki varlığını sürdürmek ya da artırmak için her yıl milyarlarca dolar harcamaktadır. Bu nedir?
Ne olduğunu tahmin edebildiniz mi? Bir önceki paragrafta tanımadığımız, sizin kanınızdır! İşte bu yüzden anlamadığınız kelimelerden korkmayın. İşin aslını ve bilimini öğrenin. Nobel Ödüllü kimyager ve fizikçi Marie S. Curie’nin de dediği gibi:
Hayatta korkulacak hiçbir şey yoktur; sadece öğrenilecek şeyler vardır. Şimdi daha çok anlamak zamanıdır. Daha çok anlayalım ki, daha az korkalım.
İster inanın ister inanmayın ama gereğinden fazla su tüketimi bile sizi zehirleyebilir! Çünkü her kimyasal maddenin zehirli olduğu bir doz vardır ve su da bir kimyasal maddedir; dolayısıyla zehirli olduğu bir doz vardır (tek seferde 8 litre kadar). Bu durumda su içmeyi bırakmalı mıyız? Unutmayın: Bir şeyin zehirli olma durumu, alınan doza bağlıdır; doğru dozda su bile sizi öldürebilir, doğru dozda arsenik bile size hiçbir zarar veremez.
Ne yazık ki temel kimya bilimini bilmemekle birlikte ortaya birbirinden farklı komplolar da atılmıştır, o da sadece aşıların zehirli oldukları değil bilim insanlarının aynı zamanda bilerek hastalık yaydıkları inancıdır. Bu durumu Domuz Gribi (H1N1) hastalığı yayıldığında da görebildik ancak bu komployu ortaya atanların üzerinde düşünmeleri gereken bir şey var: Tek bir ilacın ya da aşının piyasaya sokulması için gerekli olan testlerin ve sonrasındaki takibin maliyeti, muhtemelen bu ilaçtan kazanılacak gelirden bile fazladır. Hiçbir firma insanları önce hasta edip sonra iyileştirecek kadar zengin, güçlü ve aptal değildir.
Dürüst Olalım...
Elbette aşılara şüpheyle yaklaşan insanları ikna etmek kolay değildir ve karşılarına veriler ve medikal jargon sunmak pek etkili değildir. "İlaç Endüstrisi Bizi Gerçekten Kandırıyor Mu?" başlıklı makalemizde ilaç sektörüne dair birkaç önemli bilgi paylaşmıştık (Şüphecinin El Kitabı adlı 3. kitabımızda birkaç ek detay daha yer vermiştik).
Ancak hepimizin hemfikir olabileceği bir şey var: Tıp dünyası hepimizin kaliteli yaşamlara sahip olabilmesi için önemlidir. Sağlık merkezlerinde, hastanelerde ve hatta üçüncü dünya ülkelerinde koşuşturan bütün çalışanlara minnettarız. Sağlık sektöründe bir tanıdığınız varsa, ne kadar çok okuması, araştırması ve çalışması gerektiğini de görebiliyorsunuzdur.
Elbette yanlış teşhis koyan ve işini hakkıyla yapmayan doktorları da görebilmek mümkündür, her sektörde görüldüğü gibi... Örneğin işini düzgün yapmayan bir inşaat mühendisi veya bir şantiye şefinin yaptığı binada oturmak istemezsiniz ve “körü körüne yaşamanızı” istemediğimiz gibi şunun da farkındayız: Her durumu değerlendirebilecek uzmanlığa da sahip değilsiniz. Bu durum “herkes” için geçerlidir! Bu yüzden meslekler diye bir kavram vardır ve herkes her konuda iyi olamayacağına göre işini bilenlere bir “güven” duymak isteriz. Muhtemelen çoğumuz şu an oturduğumuz binanın bile planlarını okuyarak statik hesabını yapıp sağlamlığını belirleyebilecek bilgilere sahip değiliz. Hatta su içtiğimizde ve yemek yediğimizde zehirlenmek istemeyiz, deprem sırasında içinde bulunduğumuz binanın molozları arasında olmak istemeyiz, bir kafede otururken bile sandalyenin kırılmasını beklemeyiz.
Peki madem biz konuya hâkim değilsek bu denetimi kimler yapacaktır? O alan içerisindeki uzmanlar. Bu, elitist bir yaklaşım değildir; elitizm de zaten bu değildir!
Bir uzmanlar topluluğunun uygulamaya koyacağı denetim sistemi sayesinde işlerin düzgün yapılmasını sağlayabiliriz. Bu sistem içerisinde bir şeyi bozmaya çalışıp kötüye kullanmaya çalışırsanız sizi ifşa edecek nice uzman ortaya çıkacaktır, bu nedenle dünyanın tüm sağlık çalışanlarının örgütlenip kanserin tedavisini halkın genelinden sakladıklarını ya da aşılarla popülasyonları zehirleme amacı taşıdıklarını varsayamazsınız. Tıp fakültesinden mezuniyette (günümüzde sadece sembolik bir anlam taşısa da) edilen Hipokrat Yemininin içeriğinde “…ve halkı kandırın, önemli tedavileri sadece zengin sınıflara sunun, gerektiğinde nüfusu azaltacak hastalıklar yayın, ebeveynlerin yüzlerine gülümseyip arkalarından çocuklarını kötü kimyasallarla aşılayın.” yoktur. Hipokrat Yemini'ni tam olarak okumak ve anlamak isterseniz, buradaki yazımıza bakabilirsiniz. Uzun lafın kısası, tıp bilimine yönelik paranoyak bir düşüncenin etik-dışı olmanın yanı sıra, gerçek olmadığını, hatta bunun kesinlikle yalan olduğunu söyleyebiliriz.
Hayatınızda önemli bir yeri olan çocuklar tanıyorsunuzdur. Bu çocukların büyükleri ve hatta ebeveynleri olabilirsiniz. Onlar için hayattaki en iyi şeyleri istemeniz kadar doğal bir şey yoktur. Bizler de dürüst kişiler olarak, sizinle aynı iyi dileklere sahibiz. Dünyada ne kadar mutlu ve sağlıklı birey varsa biz de bir o kadar mutluluk duyarız. Aşılar size “doğal-olmayan” bir yöntem gibi görünebilir, neticede sizin ve sevdiklerinizin vücuduna içeriğini tam olarak bilemediğiniz bir şeyler enjekte edilmektedir. Bu bilinmezliğin düşüncesi sizi ürkütürse, anlayış gösterebiliriz.
Ancak bilime ve tüm yaşamın sağlığına önem veren bireyler olarak Curie’nin de söz ettiği gibi korkulacak bir durum yoktur. Hayatımızdaki neredeyse birçok şey zaten “doğal” değildir ve doğal olan her şeyin “iyi” olduğu söylenemez. “İnsanların yaşam süresi uzatıldı ama yaşam kalitesi iyileştirilmedi.” gibi bir cümle de sarf edilir bu tartışmaların arasında, hatta bazı ruhsalcılar ve teorisyenler tarafından son zamanlarda “Hastalıkların çoğu zihinsel nedenlere bağlıdır, ilaç sektörünün tek amacı para kazanmaktır.” iddiası da yayılmaktadır; ama bunlar hem doğru değildir. Bu kişiler, iddialarını pekiştiren hiçbir veri veya kanıt sunamamaktadırlar.
Az önce de belirttiğimiz gibi sevdikleriniz ve varsa çocuklarınızın iyi ve sağlıklı bir yaşam sürmelerini istersiniz, onların başına kötü şeylerin gelmesini asla istemezsiniz. İşte bu nedenle aşılar bu noktada büyük öneme sahiptir. Çocuğu için en iyisini isteyen bir ebeveyn, çocuk yetiştirmeye dair bin bir çeşit bilgiye erişmeye çalışacaktır ve halihazırda doktorlara duyduğu güvensizliği, ilaçların bütçesine oranla pahalı olması, sağlık sektörüne dair rastladığı skandal haberler, televizyondan uyarılar yapan sözde uzmanları dinlemesi, kışkırtıcı başlıklara sahip kitaplar okuması ve internette aşılara karşı ebeveynler tarafından paylaşılan kişisel hikâyelere empati beslemesi “Çocuklarım tehlikede, onları korumalıyım!” düşüncesini tetikleyebilir ve hatta protestolara katılmasına bile neden olabilir. Bazen de sadece “Ortalık bu konuda epey tartışmalı ve karışık, bir taraf şiddetle öneriyor ve diğer taraf şiddetle karşı çıkıyor, kime güveneceğime şaşırdım. En iyisi hiç karışmayayım.” düşüncesiyle hareket eden ebeveynleri de görebiliriz.
Aşılanmayı bireysel bir karar olarak görenlerin “İstersem olurum ya da olmam, çocuğuma yaptırırım ya da yaptırmam, bu benim kararım.” diye düşünmeleri de ne yazık ki sadece kendilerini etkilemiyor. “Toplum Bağışıklığı” (İng: "Herd Immunity") kavramı da göz önünde bulundurulması gereken bir konudur ve “bireysel” görünen bu kararın etkileri aslen “toplumsal” bir düzeye ulaşmaktadır (diğer adıyla “Salgın”). Toplum bağışıklık seviyesi belirli bir eşiğe gelince, ancak o zaman bir salgının önü kesilebilir. Bununla birlikte bağışıklık sistemi yetmezliği olanları, kanser tedavisi görenleri, organ nakli hastalarını, yaşça çok büyük ya da küçük kişileri ve aşılanamayan diğer bireyleri risk altına sokmamak için toplumsal bağışıklık eşiğinin yüksek olması gerekmektedir. Örneğin kızamık için toplumun en az %90-95 oranında ve daha az bulaşıcı olan çocuk-felcinin en az %80-85 oranında aşılanması gerekmektedir. Bu o kadar ciddi bir meseledir ki, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 2019 senesinde küresel sağlık için iklim değişikliği ve hava kirliliği gibi başlıkların yanında aşı karşıtlığının da tehdit listesinin başlarında yer aldığını belirtti.
Sokakta gördüğünüz bir kedi yavrusunu sevmek istediğinizde annesi gelip size dişlerini ve pençelerini göstererek nasıl korumacı bir tavır takınıyorsa, insan ebeveynlerin çocuklarını korumaya çalışma isteği de bir o kadar içgüdüsel ve anlaşılabilir bir durumdur, bu sevgi bağı elbette küçümsenemez. Ancak sırf bu yanlış bilgilendirmelerden dolayı aşılara dair uzmanlaştığını düşünerek çocuklarını ve hatta bebeklerini önlenebilir hastalıklardan dolayı kaybeden ailelerin üzüntülerini bir düşünün. Bu tarz pişmanlıklara dair bir sürü haber de bulabilirsiniz. Öte yandan, aşılar nedeniyle öldüğü söylenen insanların ezici çoğunluğu aşılar nedeniyle değil, tamamen alakasız nedenlerle hayatlarını yitirmişler; ancak hasbelkader çocuklarını bir noktada aşılattıkları için suçu aşılarda bulmaktadırlar. Yani aşı olmayan insanların aşı olmadıkları için aşıyla önlenebilir hastalıklara yakalanarak öldüklerinden neredeyse eminiz; benzer ama tam tersi şekilde, aşı olanların ezici çoğunluğunun aşılar nedeniyle ölmediğinden de neredeyse eminiz.
Sonuçta bir şeyin, bir diğer şeyden önce gelmesi, önce gelenin sonra gelenin nedeni olduğunu garanti etmez (buna post hoc safsatası denir). Aşıların hastalıkları önlediğini deneysel olarak ispatlamak mümkündür ve bu yapılmıştır; ancak aşı olan bir çocuk, aynı zamanda parka da gitmiştir, çeşitli yemekler de yemiştir, belirli genlere de sahiptir ve daha nicesi... Aşı olan bir çocuğun aylar veya yıllar sonra ölmesi, suçlunun aşı olduğunu garanti etmez. Genetik ve çevresel birçok faktör buna sebep olabilir. Zaten klinik deneylerde belirli hastalıkların ve yan etkilerin görülme sıklığının ölçülmesi de bundandır.
En nihayetinde ölüm, kimsenin başına gelmesini istemediğimiz bir acıdır ve bu hikâyeleri gördükçe kalbimiz kırılıyor, ancak cehaletin bedeli de ne yazık ki böyle işliyor. Bu yazıyı yazmamızın nedenlerinden biri de sizin benzer hatalara düşmemeniz içindir. İnsan beyni kolay aldanabilir. Örneğin aşılanmayı reddeden ve kendini sağlıklı ve fit bir kadın olarak gören Avustralyalı bir anne, taşıdığı boğmaca bakterisini yeni doğan bebeğine bulaştırdığında yaşadığı bu korkunç durumun kaydını alıp sosyal medyada paylaşarak şu sözlere yer verdi:
Eğer zamanı geri döndürebilseydim, kendimi korumaya alırdım.
Bebeğinin iki hafta içerisinde nefes alamayacak kadar öksürmesi sonucunda da:
Bir anlığına orada avucunuzun içinde öldüğünü sanıyorsunuz. Bu kadar yoğun sevgi beslediğiniz küçük ve şirin bir şey için gereğinden fazla ıstıraplı bir durum.
Gelin siz de bizimle dürüst olun, bu acıyı yaşamaya değer mi?
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 23
- 9
- 9
- 4
- 3
- 2
- 2
- 2
- 1
- 1
- 1
- 1
- İ. Doğanışık. Aşı Karşıtlığı Ve Reddi Artıyor. (8 Nisan 2020). Alındığı Tarih: 5 Ocak 2021. Alındığı Yer: Doğruluk Payı | Arşiv Bağlantısı
- H. Hall. Top Ten Things You Should Know About Alternative Medicine. (5 Ocak 2009). Alındığı Tarih: 5 Ocak 2021. Alındığı Yer: Skeptic | Arşiv Bağlantısı
- L. Parker. The Anti-Vaccine Generation: How Movement Against Shots Got Its Start. (6 Şubat 2015). Alındığı Tarih: 5 Ocak 2021. Alındığı Yer: National Geographic | Arşiv Bağlantısı
- R. M. Wolfe, et al. (2002). Anti-Vaccinationists Past And Present. BMJ, sf: 430-432. doi: 10.1136/bmj.325.7361.430. | Arşiv Bağlantısı
- S. Novella. The Anti-Vaccination Movement. (5 Aralık 2007). Alındığı Tarih: 5 Ocak 2021. Alındığı Yer: Skeptical Inquirer | Arşiv Bağlantısı
- R.T. Carroll. Anti-Vaccination Movement (Avm). (27 Ağustos 2015). Alındığı Tarih: 5 Ocak 2021. Alındığı Yer: The Skeptic's Dictionary | Arşiv Bağlantısı
- E. Earl. The Victorian Anti-Vaccination Movement. (15 Temmuz 2015). Alındığı Tarih: 5 Ocak 2021. Alındığı Yer: The Atlantic | Arşiv Bağlantısı
- I. Arıcan. Domuz Gribi Aşısı Ve Komplo Teorileri. (26 Kasım 2009). Alındığı Tarih: 5 Ocak 2021. Alındığı Yer: Yalansavar | Arşiv Bağlantısı
- I. Arıcan. Sık Rastlanan Aşı Karşıtı İddialar -1. (4 Şubat 2019). Alındığı Tarih: 5 Ocak 2021. Alındığı Yer: Yalansavar | Arşiv Bağlantısı
- K. M. Madsen, et al. (2009). A Population-Based Study Of Measles, Mumps, And Rubella Vaccination And Autism. Massachusetts Medical Society, sf: 1477-1482. doi: 10.1056/NEJMoa021134. | Arşiv Bağlantısı
- E. Fombonne, et al. (2006). Pervasive Developmental Disorders In Montreal, Quebec, Canada: Prevalence And Links With Immunizations. Pediatrics, sf: e139-e150. doi: 10.1542/peds.2005-2993. | Arşiv Bağlantısı
- A. Patja, et al. (2003). Serious Adverse Events After Measles-Mumps-Rubella Vaccination During A Fourteen-Year Prospective Follow-Up. Ovid Technologies (Wolters Kluwer Health), sf: 1127-1134. doi: 10.1097/00006454-200012000-00002. | Arşiv Bağlantısı
- Z. Horne, et al. (2015). Countering Antivaccination Attitudes. Proceedings of the National Academy of Sciences, sf: 10321-10324. doi: 10.1073/pnas.1504019112. | Arşiv Bağlantısı
- V. Milne, et al. Seven Ways To Talk To Anti-Vaxxers (That Might Actually Change Their Minds). (31 Ağustos 2017). Alındığı Tarih: 5 Ocak 2021. Alındığı Yer: Healthy Debate | Arşiv Bağlantısı
- S. Senator. Why I Was An Anti-Vaxxer. (24 Ağustos 2018). Alındığı Tarih: 5 Ocak 2021. Alındığı Yer: Psychology Today | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 11:40:58 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/9862
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.