Tıp ile İlgili Sıklıkla Tekrar Edilen Hatalı İnançlar, Uydurmalar ve Mitler: Tıp ile İlgili İddialarda Ekstra Şüpheci Olun!
Hakkında ilk kez düşündüğümde, bu bölüm kulağa harika geldi; çünkü televizyon ve filmlerin tıp anlayışımızı ve insan vücudunu kötüye kullanma şekli her zaman sinirlerimi bozmuştu. Nihayet, bu konuyu araştırıp tüm gerçekleri inceledim. Bu fantezilerin bazılarına inanmaktan zevk aldıysanız, muhtemelen bana kızacaksınız. Ya da daha iyisi, kurumsal çıkarların peşinde olduğumu iddia edip söyleyeceklerim görmezden gelebilir ve çikolata yemenin sivilceye neden olduğuna inanmaya devam edebilirsiniz. Haydi başlayalım.
Tıp ile İlgili Yaygın Mitler, Yalanlar ve Çarpıtmalar
Yiyecekler Sivilceye Neden Olur Mu?
Halk arasındaki yaygın inanış, bize çikolata yemenin sivilceye neden olduğunu veya cheeseburger, patates kızartması gibi ucuz yağlı yiyeceklerden elde edilen yağın cildinizden dışarı sızacağını ve sivilcelere neden olacağını söyler. Neyse ki, bu konuda çok sayıda deneme yapıldı ve bu yiyecekleri yiyen gruplarda, sağlıklı yiyecekler yiyen kontrol gruplarından daha çok sivilce oluşmadığını görüldü. Yani, oturup yemeye devam.
Son çalışmalar iyot oranı yüksek gıdaların tüketimi ile sivilce arasında düşük bir korelasyon gösterse de, sivilcenin asıl nedenleri genetik ve bakterilere, strese ve ergenliğe bağlı hormonal değişiklikler. Eğer sivilce sorunundan muzdaripseniz iyot içmeyin, yeterli.
Dilin Farklı Kısımları, Farklı Tatlar Mı Algılıyor?
Muhtemelen tat tomurcuklarının dil üzerinde farklı bölgelerde bulunduğunu ve her bölgenin belirli bir tada duyarlı olduğunu da duymuşsunuzdur. Acı tat dilin ucunda, tatlılık kenar kısımlarda hissedilir denir örneğin. Bu da bir başka efsane. Her tat tomurcuğu, her lezzeti algılar. Bu, dilinizin küçük noktalarına limon sıkarak bunu test etmeye çalıştığınızda neden işe yaramadığını açıklıyor. Limonu dilinizin neresine sıkarsanız sıkın, sonuç aynı.
Havuç, Görüşü İyileştirir Mi?
Gıda ve duyulardan bahsediyorken; havuç yiyerek görüş iyileştirmeye de değinelim. Durum şu ki; havuç ve görme arasındaki tek bağlantı, vücudunuzun havuçtaki beta-karotenden elde ettiği A vitamini. İstediğiniz kadar A vitamini alın, yine de görüşünüzü geliştirme gibi bir durum söz konusu olmayacak. Sadece ciddi şekilde A vitamini eksikliğiniz varsa, bu körlük sebeplerinden biri olabilir.
Bu havuç-göz hikayesinin nasıl başladığı tam olarak belli değil. Bir kaynak, II. Dünya Savaşı'ndaki Kraliyet Hava Kuvvetleri tarafından gece savaş pilotlarının etkinliğini vurgulamak için yapılan yanlış bir kampanya olduğunu söylüyor.
Kalbe Şırınga Saplamak?
Kandan bahsetmişken, Hollywood'un en nefret ettiğim şeylerinden birinden bahsetmemek olmaz. Pulp Fiction'da; John Travolta, aşırı dozda uyuşturucunun etkilerini elimine etmek için Uma Thurman'ın kalbine epinefrin dolu bir şırınga saplıyor. The Rock'ta ise Nicolas Cage zehirli gazın etkilerine karşı aynı şeyi kendine yapıyor. Vay canına, baya dramatik bir film sahnesi, değil mi? Ancak artık, hemen hemen her TV ve film yazarı, bunun gerçek olduğunu düşünüyor ve diğer her şovun içine bu şırınga olayını koyuyor.
Epikardiyumunuzu patlattığım için üzgünüm, ama acil servis doktorlarına göre, büyük bir iğnenin dramatik bir şekilde sertçe doğrudan kalbe saplanmasını içeren gerçek bir tıbbi tedavi yöntemi yok - en azından kesinlikle göğüs kemiğinden içeri ya da şiddet içeren şekilde değil. Kalp içine herhangi bir ilacı almanın normal yolu, ilacı bir damar içine enjekte etmek.
Tırnaklar ve Saçlar Ölümden Sonra Uzamaya Devam Eder Mi?
Eğer yanlışlıkla bir arkadaşınızı kalbine şırınga saplayarak öldürdüyseniz, ölümden sonra saç ve tırnaklarının uzamaya devam edip etmeyeceğini test etmek isteyebilirsiniz. Bu efsanede de gerçeklik payı yok. Ölümle birlikte metabolizma da durur, bu nedenle yeni saç ve tırnakların oluşturulabileceği olası bir mekanizma yoktur. Ölü bir vücudun yumuşak dokuları zamanla kurur, küçülür ve çekilir, dolayısıyla saç ve tırnakların daha fazlası açığa çıkar. Bu söylenti de muhtemelen böyle başladı.
Kesilen Kıllar Daha Kalın Çıkar Mı?
Kesildikten sonra kıllar ne daha kalın ne de daha koyu çıkar. Bu gerçek herkese söylenir, ancak kimse buna inanıyor gibi görünmüyor. Kıl ölü hücrelerden oluşur. Kıllarda metabolizma veya canlı sinirler yoktur, bu nedenle bir saç folikülünün ucunun ek büyümeyi veya yeni saç foliküllerinin gelişimini teşvik etmek için kesildiğini iletebileceği hiçbir mekanizma bulunmaz. Bazı insanlar daha uzun kıllara sahipken, bazı insanlar hem kafalarında hem de vücutlarında daha kısa kıllara sahiptir. Büyüme hızı ve foliküllerin yaşam döngüsü genleriniz tarafından belirlenir. Bu mekanizma kesinlikle kesim kadar basit bir işlem tarafından değiştirilemez. Saçın kesilen dibi, ince ve konik doğal uçtan daha görünürdür, bu da muhtemelen neden bu kadar çok insanın hala buna inandığını açıklar; ama bu kesilen saçlar asla doğal saçlar kadar uzun olmaz.
Deniz Anası Sokmalarının Üstüne İşemeli Misiniz?
Bu, bir arkadaşımın başına gelmişti. Kankun'dayken, omzuna yapışmış dev bir zehirli deniz anasıyla sudan çıkıverdi. Acı içinde sahil kenarına çöktü. Gövdesi hayvanın dokunaçlarıyla kaplıydı. Birisi yardım çağrısında bulunurken, bazı gringo tüplü dalgıçlar en iyi bildikleri şekilde yardım etmeyi teklif etti. Altı tanesi birden fermuarlarını açtı ve arkadaşımı cömertçe ıslattı. Ne yazık ki, arkadaşım için işler daha da kötüye gitti. Çünkü idrar acıya neden olan hücrelerin ateşlenmesine neden olan amonyağı içerir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Parmak Çıtlatmak Soruna Yol Açar Mı?
Halk arasında yaygın görüşe göre, parmak çıtlatmak artrit veya eklem genişlemesine neden oluyor. Ömrü boyunca parmak çıtlatmış biri olarak, ben bile bu etkilerin aksini kanıtlayabilirim. Duyduğunuz çıtlama sesi, bağ doku gergin olduğu için sinovyal sıvı içindeki kabarcıkların patlamasından başka bir şey değil. Hiçbir soruna neden olmaz ve kümülatif etkileri yoktur. Bu çıtlamaların kendisi zararsız olsa da; bağların tekrar tekrar gerilmesi, bağların kalıcı gerginliğine yol açabilir, ancak bu da artrit veya genişlemeden bağımsızdır.
Sindirilmemiş Yiyecekler Bağırsaklarda Kalır mı?
Beverly Hills Cop'ta, Yargıç Reinhold'un Çavuşa söylediğini hatırlayın: Ortalama bir insanın bağırsaklarında beş kilo sindirilmemiş kırmızı et olduğunu. Bunun gibi efsaneler, bütünsel tıpta kolon temizliğinin popülaritesinden büyük ölçüde sorumludur. Hortum çıkıştan girer ve sindirim sisteminizin günlük çıkışını temizlemek için içeri bir miktar çözelti pompalanır. Bu, tamamen hatalı bir varsayıma dayanıyor: Bağırsaklarda çöpün veya toksinlerin var olduğuna inanılıyor. Böyle bir durum yok. Sindirim sistemi aktif, çalışan, tek yönlü bir taşıyıcı banttır. Orada hiçbir şey durmaz, kalmaz. Kalması durumunda, buna tıkanma denir, ki bu ciddi bir tıbbi durumdur. Şu anda bağırsak tıkanıklığı şikayetiyle acil serviste olmadığınız sürece, bağırsaklarınızda yaklaşık 24 saatten daha eski hiçbir şey yoktur, güvenli bir şekilde saklanmış olan bakteriler dışında.
Günde 8 Bardak Su İçmek Gerekir mi?
Eskilerden gelen bir tavsiyeyle başlayacağız, günde en az sekiz bardak veya 2 litre su içmelisiniz. Eğer backpacking (dağcılık, tırmanma) veya bisiklet yarışlarıyla uğraşıyorsanız bu bile yeterli değil. Ancak pek çok insan için, mesela benim gibi evde TV izleyip göbeğini kaşıyan insanlar için bu yalnızca tuvaleti sık sık ziyaret etmemize sebep olacak. Sadece desteksiz değil, aynı zamanda yanlış bir tavsiye.
Bu önerinin orijinali Gıda ve Beslenme Kurulu Ulusal Araştırma Konseyi (Food and Nutrition Board of the National Research Council)'den geliyor gibi, ki 1945’lerde bunu önermişti. Ancak raporda, bu miktarların çoğunun hazır gıdalarda zaten bulunduğu belirtiyordu - belli ki insanlar bu kısmı unutmuş. Onu geçin, kimse ilk etapta lavabonun önüne dikilip günde 8 kere bardağı doldurmayı önermemiştir. Normalde içtiğimiz kahve, meyve suyu, alkolsüz içecekler ve bunun gibi sıvılar zaten pek çok insanın su ihtiyacını tatmin eder düzeydedir. Buna kanıt olarak gösterebilirim ki, takım elbise giymiş işadamlarının New York kaldırımları etrafında, yoldan geçen insanlara doğru ellerini uzatıp susuzluktan öldüklerini görmüyoruz.
Ancak su içmeniz gerektiği önerisini tamamen gözardı da etmeyiniz. Bir keresinde babam ve arkadaşları tekne kiralayıp Birleşik Krallık (İngiltere)'taki okullarından eve Atlantik’i deniz yoluyla geçerek geleceklerdi, dolayısıyla içme suyu stoklamaları gerekiyordu, ancak herhangi bir sıvı almanın yeterli olduğunu düşünerek yanlarında sadece birkaç fıçı şarap götürmüşlerdi. Ancak şarap, sıcağın kasvetinde hemen bozuluverdi ve kendilerini Atlantik’in ortasında mahsur bıraktı. Yeni Dünya (Amerika)’ya ulaştıklarında neredeyse ölü vaziyetteydiler. Bir şeylere tamamen güvenmektense, ölçülü olmayı elden bırakmamak her zaman iyidir.
Aşırı Stres, Saçları Beyazlatır mı?
Susuzluktan ölmek, başımıza gelecek korkunç şeylerden biri sadece. Marie Antoinette ve Sir Thomas More’un, daha idam edilmeden geceler öncesinde yaşadıkları dehşetten dolayı saçlarının beyazladığı söylenir. Aynısı Shakespeare’in, hatta Poltergeist filminde Jobeth Williams’ın da başına gelmişti, bir gecede Cruella de Ville (101 Dalmaçyalı çizgi filminden bir karakter) gibi beyaz saçlar verilmesi. Korkunç bir şok saçlarınızı beyaza dönüştürebilir mi? Daha da önemlisi, herhangi bir şey saç tellerinizin rengini değiştirebilir mi? Yapay renklendiricileri ve güneş yanığını saymazsak, cevap hayır.
Kıllar ölü dokulardır, pigmentasyonunu veya rengini değiştirecek herhangi bir metabolizmaya veya mekanizmaya sahip değillerdir, geçirdiğiniz şok ne kadar büyük olursa olsun. Ancak Alopecia Aerata (saçkıran) denilen bir durum vardır, tüm pigmentli saçlar dökülür, bu bazen çok hızlı olabilir, sadece pigmentsiz (renksiz) saçlarınız kalabilir. Bir kişinin saçına tuz ve biber dökülerek de saçları bir gecede beyazlaştırılabilir. Ancak Alopecia aerata’nın sebeplerinin bilinmiyor olmasına rağmen (ama neticede bir çeşit bağışıklık bozukluğu olduğundan şüpheleniliyor) bunu stresli olaylarla ilişkilendirme çabaları olmuştur, yine de korku ya da stresten kaynaklandığına dair geçerli bir kanıt mevcut değildir.
Peki ya büyüyen yeni saçlar? Bazı korkunç olaylar vücudunuzda, yeni büyüyen saçların renklerinin değişmesine sebep olabilir mi? İnsanlar genellikle stres dolu ilişkilerin veya projelerin, saçlarının grileşmesine (beyazlaşmasına) sebep olduğundan söz ederler, bu gerçekten olur mu?
Pek sayılmaz, hayır. Saçlarınızın rengi ve grileşeceği yaş genleriniz tarafından belirlenir. Bu süreç tam olarak kesintisiz yaşanmasa da... Bazı kemoterapi ve hastalıklar, büyüyen saçların renginin geçici olarak değişmesine sebep olabilir, ancak sürecin sonunda saçlarınız eski rengine döner. İyonize (iyonlaştırıcı) radyasyonun fareler üzerinde erken grileşmeye sebep olduğu gözlenmiştir. Ancak şimdiye kadar ani korkunun, hatta yıllarca süren bir stresli yaşamın, yeni çıkan saçların erken grileşmesine, beyazlaşmasına veya dökülmesine sebep olduğuna dair geçerli bir kanıt yoktur.
Erkekler 8 Saniyede Bir Seks mi Düşünür?
Hem, hangi erkek bir kadını tavlamaya çalışırken kel veya gri saçlı olmak ister ki? Erkeklerin her sekiz saniyede bir seksi düşündüğünü hepimiz duymuşuzdur. Ya da yedi saniyede, ya da dokuz, her neyse. Çok fazla düşünüyorlar. Ve bir erkekseniz, muhtemelen duymuşsunuzdur, mahcup ve tam bir erkek gibi hissetmediğinizde, sadece akranlarınıza ayak uydurmak için oyuna dâhil olmaya ve seksi aklınıza daha sık getirdiğininiz sonucuna varırsınız. Bu, 1970’lerde ortaya çıkmış ve yapılmış bir çalışma gibi duruyor.
Aslında, bu iddia tam olarak nasıl ortaya çıktı kimse bilmiyor. Bu sorunun cevabını araştıranlar genellikle aynı kaynağı veriyorlar: 1994’te yayımlanan, “Cinselliğin Sosyal Organizasyonu: ABD’deki Cinsel Uygulamalar” isimli bir çalışma. Geniş çaplı bir anket yapılmış ve sonuçların erkeklerin kendileri tarafından verilen bilgilere dayandırılmasına rağmen erkeklerin %54’ünün en az günde bir kez, %43’ünün en az ayda bir kez, %4’ünün ayda birden daha az kez seksi düşündükleri ortaya çıkmış. “Günde 100 kere” gibi bir sayının gerçek bir veri tarafından desteklenmediği çok bariz belli. Yani rahat olun, muhtemelen hormonlarınızda bir problem yok.
İnsanlara Vurarak Onları Kolayca Bayıltmak Mümkün mü?
Yani, bütün gün seks hakkında düşünmek zorunda olmadığınıza göre, nakavt olmanız için farklı bir yol bulmanız gerekecek. Filmlerde birilerini nakavt etmek oldukça kolay görünüyor. Eğer Bones McCoy iseniz, omuza ve karına birkaç hızlı karate vuruşu yeter, bir başka kimse için, sağlam bir yumruk veya kafasının arkasına tabancayla sağlam bir çatlak açmak düşmanınızı anında hayal diyarına götürecektir. 20 dakika sonra belki duygusal olarak biraz zedelenmiş, ancak hasar görmemiş bir hale gelirler. İnsanların gerçekten böyle kolay ulaşılabilir ve yersiz açma-kapama düğmeleri var mıdır?
Birini yere yıkmaya yeten fiili hasar, hafif travmatik beyin hasarı ya da MTBI, daha yaygın olarak beyin sarsıntısı olarak adlandırılır. Travma, başka türlü hasarlara sebep olsa da, kafaya vurulan hafif darbeler beyin sarsıntısına sebep olmaz. Sarsıntılar beyinde ani hızlanmalardan, yavaşlamalardan veya dönüşlerden kaynaklanır, hızlıca olan her şey beyni pelte gibi yapar. 1. sınıf ve 2. sınıf sarsıntılar 24 saat sürebilecek kafa karışıklığı ve/veya hafıza kaybına yol açar, ancak bu 3. sınıf sarsıntıları getirir ve bilincin gerçekten kaybolmasına sebep olur, nadiren 5 dakikadan fazla sürer. Devamında görülen belirtiler; baş ağrısı, baş dönmesi, baş karışıklığı, bulantı, konuşma bozukluğu, muhakeme yeteneği eksikliği, hafıza kaybı ve oryantasyon bozukluğu. Çoğu hastada, belirtiler birkaç hafta içinde kendiliğinden yok olur. Nadiren basıncı tahliye etmek veya intrakranial kanamayı düzeltmek için cerrahi müdahale gerekli olabilir. Yani film planınız için bu tarz bir aç/kapa düğmesi arıyorsanız, kendi hayali klinik reaksiyonlarınızı icat etmeniz gerekecek.
Yatmadan Hemen Önce Yemek Yenirse Kilo Alınır mı?
Bilinciniz kapalı olduğunda, yakın zamanda yemek yemişseniz kilo almaz mısınız? Sumo güreşçileri, ünlü cüsselerini yemeklerden sonra uyuyarak korurlar. Asıl düşünce aktif zamanlarda yenilen yemeğin, uyumadan önce yenen yemekten daha iyi sindirileceğini, bu yüzden yemek saatinizi uyku öncesine almanız gerektiğidir. Birçok kişi zayıf kalmak için yemeği normal akşam yemeği saatlerinden sonra yemekten kaçınır. Peki, bu gerçekten işe yarar mı?
Ne yazık ki, kilo alma problemiyle alakalı da bu tür çalışmalar çok fazla yapıldıysa da bunun da bir efsane olduğu anlaşıldı. Evet, gece yemek yiyenler ve obezite arasında doğru bir bağlantı var, ancak bu daha çok, bu insanların normalden çok yemek yemelerinden kaynaklanıyor. Benzer bir şekilde, kahvaltıyı atlayan insanların öğle yemeğinde çok fazla yemesini örnek gösterebiliriz. Kalorileri ne zaman aldığınız değil, toplamda ne kadar kalori aldığınız, asıl önemli olan. Sık aralıklarla çok öğünle beslenen insanların genel olarak daha az yedikleri söylenebilir. Yani rahatlayın, geceleri atıştırma yapabilirsiniz, sadece normal öğünlerde aldığınız kaloriden daha fazlasını almamış olmaya dikkat edin.
Karanlıkta Kitap Okumak Gözleri Bozar mı?
Peki, yatakta atıştırırken kitap alıp okumak güvenli mi? Annem hep “Karanlıkta okuma, gözlerini mahvedeceksin!” diye uyarırdı. Bu yüzden ben de pek çok insan gibi bunu yapmaktan kaçınırdım. Sonra göz doktoru olan bir arkadaşım bu şekilde gözlerine zarar vermiş olmayacağımı söyledi. Kime güvenirsiniz? Tıbbi bir uzmana mı, yoksa anne bilgeliğine mi? Loş ışıkta okumak, görüş keskinliğine zarar verir mi?
Bunu destekleyen iki ayrı kanıt vardır: Birincisi, zor şartlarda gözleri kullanmak göz yorgunluğu türünden rahatsızlıklara sebep olabilir. Bu bir gerçek... İkincisi, akıllı insanlar gözlük kullanma eğilimindedir, bunun sebebi de akademik statü kazanmak için çok okumanın gözlere zarar verdiğidir. Peki bu? Pek gerçekçi değil. Belki şöyle bir ilişki kurulabilir, mesleklerinden dolayı çok okuması gereken kişiler, okumayı kolaylaştırmak için gözlük kullanıyor olabilirler. Ancak gözleri bozduğuna dair geçerli bir kanıt yoktur.
Göz yorgunluğu kümülatif (ilerleyen) bir yapıya sahip değildir, okumayı bıraktığınızda gözlerinizin yorgunluğu yavaş yavaş geçer ve normale döner. Bilinmeli ki, bu konu hakkında araştırma yapacağınızda bu iddiayı destekleyen pek çok makale bulacaksınız, fakat bunlar oldukça azınlıktadırlar. Bunların yanlış olduğu anlamına gelmez, ancak deneysel verilerin araştırmacıların büyük çoğunluğunu aksi bir sonuca götürdüğü anlamına gelir.
Sonuç
Bence yatakta atıştırıp, karanlıkta okuyabilirsiniz. Eğer seks hakkında düşünmekten uyuyamayacak durumdaysanız, duvarın üzerine bir kaç tane iyi yerleştirilmiş, kafanızı allak bullak eden ve beyninizi yavaşlatacak şeyler işinizi görecektir. Eğer işe yaramıyorsa, beni veya bir başkasını dinlemeyip konuyla ilgili bilgi sahibi olmalısınız. Her zaman kendinize sorun, ve hiçbir zaman popüler kültürün size her söylediğine körü körüne inanmayın.
İnsan vücudu hakkında olağan dışı görünen veya belirgin bir anlam ifade etmeyen bir hikaye veya söylenti duyduğunuzda lütfen şüpheci olun.
Bunlar doğru olabilir — vücut sürprizlerle dolu büyüleyici bir makinedir, ancak sağlığınız için şüpheci bir süreci takip etmek ve kesin gerçekleri belirlemek her zaman en iyisidir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 18
- 3
- 3
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- Türev İçerik Kaynağı: Skeptoid | Arşiv Bağlantısı
- B. Dunning. More Medical Myths. (6 Ekim 2009). Alındığı Tarih: 13 Mayıs 2020. Alındığı Yer: Skeptoid | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 19:57:46 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/1382
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.