Telepati ve Telekinezi: Dokunmadan Cisimleri Hareket Ettirmek, Uzak Mesafeden İnsanlarla Konuşmak Mümkün mü?
Telekinezi (veya psikokinezi), arada hiçbir fiziksel etkileşim olmaksızın, bir kişinin sadece zihnini kullanarak fiziksel dünyayı etkileyebilmesine verilen bir isimdir.[1], [2] Telepati ise, bir insandan uzaktaki bir diğer insana, hiçbir teknolojik araç, fiziksel etkileşim veya aşina olduğumuz duyusal yöntemler olmaksızın (örneğin konuşmaksızın), anlık veya anlığa yakın bir hızda bilgi iletebilmek ve o kişiler arası iletişim kurulabilmesi demektir.[3], [4]
Yani örneğin bu yazının yazarı olarak ben, telekinetik olsaydım, sadece zihnimi kullanarak bu yazıyı yazdığım ekranı veya klavyeyi, onlara hiç dokunmadan sağa sola hareket ettirebilmeliydim. Veya az ötede oturan eşime, onunla konuşmadan onu sevdiğimi söyleyebilmeliydim ve o da benim "Seni seviyorum." sözcüğümü, sanki ben onu söylemişçesine zihninde duyabilmeliydi. Ama sadece içinde bulunduğum odayla sınırlı kalmak zorunda da değilim. Mesela sizin şu anda elinizde tuttuğunuz telefonu yere düşürebilir veya bilgisayarınızın faresini istediğim gibi hareket ettirebilirdim. Bu yazıyı Evrim Ağacı sitesine yazmaksızın, sadece telepatik yöntemlerle her birinizin beynine ulaştırabilmeliydim. Ama bunu yapamıyorum. Telekinetik/telepatik yeteneklerim olmadığı için değil. Telekinezi/telepati diye bir şey olmadığı için...[5], [6], [7]
Bunu bu kadar kesin bir şekilde söylememizin iki nedeni var: İlki, deneysel, yani empirik nedenler. İkincisi ise temel bilimde bugüne kadar birikmiş bilimsel bilginin işaret ettiği yalın gerçekler. Önce, işin deneysel tarafına bakalım. Sonra temel bilim tarafına da gireceğiz. Ama bu noktada önemli olan, bir şeyin bilimsel olarak gerçek olduğunun iddia edilebilmesi için, onun yanlışlanabilir ve test edilebilir bir iddia olması, sonrasında da bunun bağımsız gözlemler ve kontrollü deneyler ile gösterilebilmesidir. Telepati ve telekinezi, bilimsel olarak test edilebilir iddialar sunmaktadır; dolayısıyla bilimin alanına girmektedir. Bu nedenle empirik çalışmaların söyledikleri, bize yol gösterici olacaktır.
Bugüne kadar yüzlerce insan, telekinetik veya psikokinetik özellikleri olduğunu iddia etti.[8] Yani bu insanlar, zihinleriyle nesnelere hükmedebileceklerine inanıyorlardı.[9] Gerçekten de kontrolün, kameraların, ışığın, sesin ve diğer tüm sahne denetiminin kendilerinde olduğu bireysel şovlarında, telekinetik güçleri varmış gibi gözüken birçok insan, birçok gösteriye imza attılar.[10] Ama bunların istisnasız olarak hepsi sahtekardı ve her birinin yalanları ya kendi itirafları sonucunda, ya dikkatli gözlemler yoluyla ya da deneysel ortam şartları altında tespit edildi.[11], [12]
Birkaç meşhur örneğe bakmak yeterli olacaktır: İtalyan medyum Eusapia Palladino, seanslarındaki masayı telekinezi ile değil, ayağıyla hareket ettiriyordu.[13] Polonyalı medyum Stanislava Tomczyk cisimleri uçuramıyordu, ara sıra kendi gözünüzle bile görebileceğiniz ince ipler kullanıyordu.[14], [15], [16] Amerikalı James Hydrick, iddia ettiği gibi kitap sayfalarını zihin gücüyle çevirip, kalemleri telekinezi ile oynatamıyordu; gazeteci Dan Korem'e itiraf ettiği üzere, güya Amerikalıların ne kadar aptal olduğunu göstermek için telekinetik özellikleri olduğunu iddia etmişti.[17], [18] Şaka değil! Aşağıdaki videoda, Hydrick'in yeteneklerini izleyebilirsiniz (ki bu videoda, az sonra değineceğimiz James Randi, bu sözde psişiğin iddialarını deneysel olarak kolaylıkla çürütüyor):
Hydrick, Dan Korem'e aynen şöyle söyledi:[19]
Bu psişiklik iddiamın ardındaki fikir, Amerika'nın ne kadar aptal olduğunu görmekti. Dünya'nın ne kadar aptal olduğunu görmek istedim.
Rus psişikler Boris Ermolaev ve Alla Vinogradova da küçük cisimleri uçurmak için elektrostatik kuvvetten faydalanıyordu, zihin güçlerinden değil.[20], [21] Fransız psişik Jean-Pierre Girard, metal çubukları zihin gücüyle bükebildiğini iddia ediyordu ama fizikçi Yves Farge'ın laboratuvar koşullarında hiçbir özelliğini sergileyemedi, sihirbaz James Randi ile deney koşullarında önceden anlaşmış olmalarına rağmen iki ayrı denemede de psişik özelliklerini gösteremedi.[22], [23], [24] İngiliz psişik Stephen North, cisimleri iki lokasyon arasında ışınlayabileceğini iddia ediyordu ama yine şartlarında önceden anlaşılmış deneysel koşullarda hiçbir şeyi ışınlayamadı.[25], [26], [27] Meşhur kaşık bükücü Uri Geller'in önceden hazırlanmış kaşıklar kullandığı tekrar tekrar ispatlandı ve bir başkasının verdiği hilesiz kaşıkları hiçbir zaman bükemedi.[23], [28]
Bakın, buraya kadar yazdıklarımızı yanlış anlamayın: Evrim Ağacı'nda sadece bu yazının yazarı olarak ben değil, skeptisizm yazarlarımız ve birçok editörümüz de dâhil olmak üzere neredeyse hepimiz sihir, büyü ve illüzyon gibi olgulara bayılıyoruz! Yani bu isimleri böyle bir bir sayarak çürütme nedenimiz, aslında sevmediğimizden değil! Hatta bu yazının yazarı olarak şahsi görüşümü soracak olursanız, sahne sanatlarının şahının illüzyonizm olduğunu söyleyebilirdim: Koreografisi iyi yapılmış bir illüzyon, gözünüzün önünde, kimi zaman burnunuzun dibinde sizi aldatabilir - ki kendimizi aldatmanın ne kadar kolay olduğunu, beynimizin kandırılmaya ne kadar açık olduğunun en güzel örneği sihirbazlık! Dolayısıyla burada saydığımız isimleri ve buraya sığdıramadığımız daha nicesinin gösterilerini izlediğimizde, gördüklerimizin gerçek gibi olduğundan en ufak bir şüphemiz yok. Yani buraya saydıklarımızı okuyup "Peki ya şu sihirbaz?", "Peki ya bu telepat?", "Peki ya şu telekinetik?" diye sorabileceğinizi biliyoruz. Çünkü izlediğinizde gördükleriniz, size de gerçek gibi geliyor.
Ama değil. Bu yüzden az önce saydıklarımızdan Penn ve Teller, David Blaine, Shin Lim, James Randi, Harry Houdini, Derren Brown, David Copperfield gibi ustaları tamamen ayrı tutuyoruz. Bu büyük isimler, gösterilerinde yaptıklarının doğaüstü olduğunu hiçbir zaman iddia etmediler ve her zaman iyi planlanmış bir göz yanılgısı, bir yanıltma, uzun yıllar çalışılmış bir numara, bir sahne şovu olduğunu kabul ettiler ve vurguladılar; hatta "Maskeli Sihirbaz" olarak da tanıyor olabileceğiniz Val Valentino gibi örneklerde olduğu gibi, kimi zaman sırlarını bile açıkladılar!
Bu yüzden, bu gerçek sanatçıları bir yana bırakacak olursak, özetle söyleyebiliriz ki bu işi "sanat" amaçlı yapmayan, doğaüstü güçleri olduğunu iddia eden ve bununla halkı aldatan hiç kimse, tek bir kişi bile bunları deneysel ve kontrollü koşullar altında ispatlayabilmiş değildir. O nedenle burada saydığımız isimlerin haricinde kalan, sizin duyduğunuz, gördüğünüz, takip ettiğiniz, merak ettiğiniz diğer isimleri de bu yalın gerçeğe rahatlıkla dâhil edebilirsiniz.
Sahtebilim ve Bilim
Peki neden? Bunu neden yapamıyorlar? Bu noktada "sahte-bilim" (İng: "pseudoscience") ile "bilim" (İng: "science") farkını ortaya koymamız gerekmektedir. Bunu yapmadan devam etmemiz çok güçtür. Bilim, "bilimsel metot" denen bir yönteme bağlı olarak gelişen, insanlığın bugüne kadar geliştirdiği en istikrarlı ve en güvenilir bilgi türüdür. Bilimin güvenilirliğini sağlayan nokta, bilimsel metot dahilinde tarafsız analize sadakat gösterilmesi ve yine başkaları tarafından tekrar edilebilecek metot ve materyaller kullanılarak icra edilmesidir. Diğer bilgi türlerinde, bu tip güvenilir ve nesnel yöntemlere başvurulmaz; zira bu bilgi türleri hemen hemen her zaman özneldir. Ayrıca bu bilgi türlerinin tamamına yakını belli bir metoda tabi olmaksızın üretilir, gelişir ve yayılır. Kısaca herkes, dilediği bilgiyi, bir dayanağı olmaksızın üretebilir ve gerçekmiş gibi halka ilan edebilir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Sahtebilim ise, bu tip öznel bilgi türlerinden sıyrılarak, özündeki öznellik ve gerçek-dışılıktan hiçbir şey kaybetmemekle birlikte, edebiyatı ve sunuşu açısından diğer bilim-dışı bilgi türlerinden uzaklaşarak, bilime yaklaşıyormuş gibi davranmaya çalışan bilgi türüdür. Sahtebilim, sanki bir metodu varmış gibi lanse edilir ve tıpkı bilimde olduğu gibi "terminolojik" bir dile sahiptir (örneğin "kuantum" sözcüğünün ne tür bilim-dışı bağlamlarda kullanıldığını düşünün). Ancak bu terminoloji, bilimsel metota tabi değildir ve öznel bir biçimde değişkendir.
Sahtebilimin en güzel örneklerinden biri astrolojidir. Nesnel bir metodolojisi olmayan, iddialara çürütülmüş ve herhangi bir güvenilirliği olmayan bir bilgi türü olan astroloji, antik zamanlarda simya gibi diğer sahtebilim türleriyle birlikte "bilim" olarak davranmıştır; ancak günümüzde çürütülmüş bir aldatma sanatı olarak görülmektedir. Buna karşılık bir astrolog, yıldızlar gibi astrofiziksel nesnelere yaptıkları kozmolojik gibi gözüken referanslar yoluyla, sanki bilimselmişler gibi davranırlar. Benzer şekilde, insan psikolojisine yönelik terminolojiyi bilimden ödünç alarak, bunları bağlam dışı kullanmak suretiyle kendi takipçilerine bilimselmiş gibi bir imaj yaratabilirler; bunun üzerinden güvenilirlik sağlamayı umarlar. Halbuki günlük fallar düzeyinde de, karakter analizi düzeyinde de, diğer bütün astroloji dallarında da elde edilen sonuçların tamamı rastgeledir; ancak Forer-Barnum Etkisi olarak bilinen psikolojik bir aldatma yöntemine uyacak biçimde şekillendirilmiştir. Bu nedenle insanlar, astrologların isabetli tahminlerde bulunduğuna inandırılırlar; fakat başarıları, istatistiki ve temel bilimsel olarak tekrar tekrar çürütülmüştür.
Problem, astroloji gibi sahte bilgi türlerinde, birbiriyle çelişen yöntem ve kaynakların aynı anda var olması, bunların aynı anda doğru olduğunun iddia edilmesi ve bunun, bilimde olacağın aksine, astrologlar için hiçbir sorun teşkil etmemesidir. Çünkü bilimde böyle bir durum, kaynaklardan bir ya da birkaçının yanlış olmasını gerektirmektedir; birbirini yanlışlayan iki iddia, aynı anda doğru olamaz. Ancak astrolojide kimse kendi fal tahmininin yanlış olmasını sorun etmez, zira astrolojide herhangi bir fikrin ya da iddianın bilimsel yöntemlerle desteklenmesinin ya da çürütülmesinin bir yolu yoktur.
Telekinezi ve Telepati, Bilimsel Olarak Araştırılabilir!
Telekinezi ve telepatide ise iş biraz daha farklıdır: Buradaki iddialar, test edilebilir ve yanlışlanabilir bir doğaya sahiptir. Aslında astroloji gibi diğer sahtebilim türlerinde de bu böyledir; ancak ne zaman astrolojinin bir parçası çürütülse, savunucuları iddialarının şeklini değiştirerek veya bilim-üstü bir düzleme çekerek işin içinden çıkmaya çalışırlar. Telepati ve telekinezide ise bir kişi bu yeteneğe ya sahiptir ya değildir. Ve bu, kesin bir şekilde gösterilebilir. Bu bakımdan telepati ve telekinezi, bilimsel olarak arzulanabilir veya çalışılabilir bir konu gibi gözükmektedir.
Bu açıya daha detaylı girmeden önce, bazı noktaları netleştirmekte fayda var: Elbette telekinezi ve telepati ile ilgili çevrelerde de işin içinde çok güçlü bir inanç faktörü vardır. En nihayetinde insanlar, sıra dışı olduklarına inanmaya meyillilerdir. Gerçek anlamıyla sihir yapabildiğine inanan birçok kişi, aynı zamanda kendilerinin sıra dışı ve üstün olduklarına da inanmaktadırlar. Ama değiller. Ve sıkıntılardan biri bu.
İkincisi, bu tür absürt iddialarda çok fazla para ve şöhret vardır. Bu da insanları bu yönde yalanlar söylemeye iten bir faktördür. Unutmayın: İnsanın kandırabileceği en kolay kişi kendisidir. Bu kişiler de, o en kolay kandırabildikleri kişiyi kandırmaktadırlar. Buna yeterince inandıklarında, etraflarındakileri de kandırmaları çok zor olmamaktadır. İşte bu yüzden bilimsel düşünceye, bilimsel şüpheciliğe, deneyci yaklaşıma ihtiyacımız var. Yoksa herkes, her şeyi iddia edip, herhangi bir şeyi gerçek kabul etmeye bizi zorlayabilirdi. Bunu yapmıyoruz, çünkü bilim var.
Elbette bu sahtebilimlere inanan kişiler, bilimsel yöntemin zorlu testlerini geçemediklerinde, belirli bahanelere başvurmaktadırlar; bu bahaneleri he zaman hazırdır: "Bunun çalışması için inanmanız gerek.", "Böyle bilim insanlarının baskısı altındayken güçlerim çalışmıyor." gibi iddiaları mutlaka duymuşsunuzdur. Halbuki unutmayın: Yukarıda saydığım, profesyonel olarak "psişik" olduklarını iddia eden kişilerin birçoğu, yeteneklerini ispatlayabilecekleri deney düzeneklerinin detaylarını önceden görüp, kendileri kabul ediyorlar. Yani onlara dayatılan hiçbir şey yoktur. Ancak "özel" olduklarına öylesine inanmışlardır ki, bu gerçekle bile yüzleşmek onlara zor gelmektedir. Kitlelerini kaybetmemek adına, bu tür bahanelerle suçu bilime ve bilim insanlarına atmaktadırlar.
Ama bir faktör daha vardır: Evren'in nasıl çalıştığını en derinden anladıklarını iddia eden bu "spiritüalist" karakterler, Evren'in en temel fizik yasalarından tamamen bihaberlerdir. Eğer Evren'in nasıl çalıştığını öğrenmek konusunda dürüst bir merakları olsaydı, belki çok daha sıra dışı şovlar yaratabilirlerdi ve hatta bazı teknolojilerin önünü açabilirlerdi. Çünkü aslında telekinezi, özellikle de telepati, bilimsel olarak imkansız değildir. Ancak bu noktaya varabilmek için, telekinezi ve telepatinin bilimsel temeline göz atmamız gerekmektedir.
Telekinezi ve Telepatinin Temel Bilimi
Telekinezinin gerçek olmadığını söylememizin ikinci nedeni olarak, temel bilimdeki bilgi birikiminden söz etmiştik. Bunu derken, şunu kastediyoruz: Evren'e hükmettiğini bildiğimiz 4 temel kuvvet vadır: kütleçekimi, elektromanyetizma, güçlü çekirdek kuvveti ve zayıf çekirdek kuvveti. Evren'deki bütün etkileşimleri bu 4 kuvvetle açıklayabiliriz; daha doğrusu, Evren'deki her türlü madde ve etkileşim arasındaki etkileşimi bu 4 kuvvetle açıklamak zorundayız. Aksi takdirde, fiziğin kökünden değişmesi gerekirdi ve bugüne kadar yaptığımız bütün gözlemleri ve bugüne kadarki bilimimizle örtüşmeyen bu yeni gözlemleri ("telekinezi" veya "telepati" gibi) bir bütün olarak açıklayabilen yeni bir teori geliştirmek zorunda kalırız. Şu ana bu tür radikal bir kararı almamızı gerektirecek düzeyde kanıt sunabilen kimse olmadı.
Bugüne kadar, fizik sahasında yapılan kapsamlı ve titiz araştırmalar sayesinde, kütleçekimi hariç diğer üç kuvveti tek bir çatı altında birleştiren Standart Model'i geliştirmeyi başardık. Kütleçekimini de buna dahil etmeyi başardığımızda, Her Şeyin Teorisi olarak bilinen bir denkleme ulaşacağız. Bu denklemi kullanarak, Evren içindeki her maddeyi, her enerji parçasını ve bunların birbirleriyle olan her türlü etkileşimi o tek denklemden çıkarmamız mümkün olacak. Bu denklemin keşfedildiği günü bizler görür müyüz bilemiyoruz; ancak eğer ki telekinezi varsa, bu telekinetik etkileşim de bu denklemle açıklanabilir olmak zorunda olacaktır. Aynı şey, astroloji, levitasyon, psişik iyileştirme, materyalizasyon, pirokinez gibi çok sayıda diğer sahtebilim türü için de geçerlidir. Yani eğer ki bilimsel olarak kaşık bükme, telepati, telekinezi gibi durumlar gerçekleştirilebilir olgularsa, bu, ancak ve ancak bu işi yapan kişilerin bilimsel yasalara ve bildiğimiz kuramlara aykırı olmadan yapılabilmesini gerektirmektedir. Yani örneğin hiç kimse kütlenin korunumu kanununu ya da Kuantum Teorisi'ne aykırı olacak bir şekilde telepati veya telekinezi gerçekleştiremez.
Şunu unutmamalısınız: Eğer bir iddianız varsa, onun çalışma basamaklarını deneysel olarak ve adım adım göstermekle yükümlüsünüz. Kendinizi ve bizi kandırmadığınızı ispatlayabilmeniz gerekmektedir. Sadece "Ben istedim oldu.", "Gerçekten başıma geldi.", "Kuzenlerim gördü!" gibi anlatımlar, anekdotal anlatımlardır ve bilimsel kanıt standardının en altında yer alırlar.
Şunu da söyleyelim: Belki de haklısınız! Yanlış anlaşılmasın, bilim, her ihtimale açıktır. Her şey mümkündür ve telekinezi/telepati de istisna değildir. Ancak eğer olağanüstü bir iddiada bulunmuyorsanız ve sıradan ama etkileyici bir yeteneğiniz olduğunu iddia ediyorsanız, bunu sıradan, bilimin bugüne kadar elde ettiği bilimsel gerçeklere uygun bir şekilde açıklamanız ve gösterebilmeniz gerekir. Eğer olağanüstü, doğaüstü bir iddiada bulunuyorsanız da, bunu ispatlayan olağanüstü kanıtlar sunmanız gerekir.
Yani bilimde bir iddiayı ciddiye almak için gerekli kriterler çok çok basittir. Ama bugüne kadar, sahtebilim sahalarında bu basit kriterleri bile sağlayabilen kimse olmadı, dolayısıyla sırf inanmak istediğimiz için bu iddiaları gerçek kabul edemiyoruz. Halbuki bizler (ve bilim insanları), aslında bunların gerçek olmasını en çok isteyen kişilerdir! Düşünsenize: Fiziği kökünden değiştirecek, bilmediğimiz bir kuvveti veya parçacığı keşfetme ihtimali bile, bilim insanlarının kalbini heyecanla sıkıştıracaktır. Dolayısıyla doğaüstü iddiaların hiçbiri bilim insanlarını korkutmaz; tam tersine, ispatlama yönünde dürüst çabalar sarf edildiği sürece, heyecanlandırır. Ama kendimizi kandıramayız. Kontrollü şartlar altında, başka hiçbir açıklamayla izah edemeyeceğimiz bir şekilde, bu olağanüstü iddiaları ispatlanması gerekmektedir. Çünkü çoğu zaman bize "doğaüstü" gelen olay, olgu ve süreçler, aslında çok basit ve mekanik açıklamalara sahiptir; sadece doğru şekillerde test edilmediği için bunları ilk etapta görmek her zaman kolay olmaz. İşte tam da bu nedenle bilim ve bilimsel yöntem var!
Peki, düşünmeye devam edelim. Acaba elimizdeki bilimsel veriler ve modern bilim teorileriyle, telekineziye (veya "telekinezi" olarak sınıflandırılabilecek bir etkileşime) bir şekilde ulaşabilir miyiz?
Doğal Frekanslar ve Mekanik Titreşimler
Telekinezi ve Dalgalar
Bunun için akla gelen ilk unsur, doğada her cismin "doğal frekans" denen bir "titreşim frekansı" bulunduğu gerçeğidir. Eğer ki bir cismin üzerine, cismin doğal frekanslarından biriyle çakışacak, yani onunla uyumlu dalgalar gönderilise, cismi meydana getiren atomlar normalden çok daha hızlı ve hızlı bir şekilde titreşerek hareket etmeye başlayacak ve bunun sonucunda cisim hareket edebilecek, bükülüp kırılabilecektir. Bunu, harici kaynaklarla yapmak mümkündür. Doğal frekans kavramının en çarpıcı örneklerinden biri, Tacoma Köpüsü'dür. 1 Temmuz 1940'ta trafiğe açılan köprü, 7 Kasım 1940'ta beklenmedik bir olay sonucunda çökmüştür. Aşağıdaki bağlantıdan, meydana gelen ilginç olayın görüntülerini izleyebilirsiniz:
Köprünün çökme sebebi, şiddetli rüzgar ya da deprem gibi faktörler değildir. Normalde bu iki durumda da, atom ve moleküllerin fiziksel temas etkisi bulunmaktadır. Yani, örneğin sizin uçurtmanızı uçuran rüzgar, doğrudan uçurtmanıza moleküler olarak "temas ederek", "çarparak" veya "içine dolarak" uçurtmanızı havalandırmaktadır. Benzer şekilde deprem, kara kütlelerinin hareketi sonucu oluşur ve depremler sırasında karalara bağlı cisimlerin hareket etme nedeni, bizzat temellerinin sarsılıyor olmasıdır. Buna karşılık, örneğin deprem sırasında havada olan bir uçak, depremden etkilenmeyecektir, çünkü aralarındaki atomik ve moleküler etkileşim, deprem olgusundan etkilenmeyecek kadar uzaktır.
Tacoma Köprüsü'nde olan olayın sebebi ise bambaşkadır: Bölgede esen ve köprünün altından geçen rüzgarın titreşim frekansı, köprünün yapıldığı malzemenin doğal frekansı ile çakışmaktadır. Burada, moleküler bir temastan çok, dalgasal hareket sırasında dalga boylarının çakışması etkilidir (Tacoma Köprüsü'nün yıkılmasının bir "aerodinamik çırpınma" örneği olduğu da söylenir; ancak bizim tartışmamız açısından bu ikisi benzer etmenlerdir).[29], [30], [31], [32] Örneğin rüzgar örneği dışında, ses dalgaları, titreşim dalgaları gibi etmenler ile cisimler de hiç temas edilmeden çatlatılabilir, hareket ettirilebilir veya kırılabilir. Kısaca, doğal frekans kullanılarak cisimler dalgaların etkisiyle hareket ettirilebilir. Bu türden bir etkileşim, biraz dikkatli bir şekilde kontrol edilecek olursa, "telekineziymiş" gibi pazarlanabilecektir.
Telepati ve Dalgalar
Esasında, günlük ve normal, ses telleri aracılığıyla yaptığımız iletişim, bilimsel anlamda bir nevi "telepati" olarak görülebilir. Zira beynimiz, ses tellerimizin etrafındaki kasları manipüle eder, farklı ses dalgalarının yayılmasını tetikler ve bu ses dalgaları havada yayılarak kulağınızdaki kemiklerin ve zarın titreşmesini, bunun sinirlerinizde elektriksel sinyaller yaratmasını ve beyindeki diğer sinir hücrelerinizin bunları değerlendirmesini sağlar. Dolayısıyla yine dalgalar aracılığıyla bir iletişim söz konusudur.
Ancak sahtebilimsel anlamıyla telepatide, bu tür fiziksel olarak bilindik dalgaların etkileşimi söz konusu değildir; doğrudan doğruya beyinden-beyne bir bağlantı iddia edilir. Ancak bu tür bir iletişimin gerçek olabilmesi için, doğrudan, beyinlerin telepatik sinyaller ile ilgili bir bölgesi olması gerekir ve buradaki sinirlerin bu bilgileri değerlendirebilecek şekilde evrimleşmiş olması gerekmektedir. Bu sağlanmadan, telepatik bir iletişim söz konusu olamaz.
Telepati de bilimsellik iddiasında bulunacaksa, ancak ve ancak beyin dalgalarının, hiçbir aracı organ ve duyu olmaksızın diğer beyinler tarafından algılanması şeklinde tanımlanması gerekecektir. Ancak bu tür bir alıcının (ve vericinin) evrimleşmesi mümkün gözükmemektedir; çünkü bu tür bir bağlantıyı açıklayabilecek fiziksel bir yöntem bulunmamaktadır. Eğer bu tür bir fiziksel bağlantı yoksa, bu fiziksel bağlantıyı biyolojik düzeyde kullanabilecek yapı ve organların seçilmesi mümkün olmayacaktır. Bu durumda, bu tür bir özelliğin de evrimleşmesi imkânsız gözükmektedir.
Bunu, evrimsel takas ilkesi açısından değerlendirmek de mümkündür. Bir özelliğin evrimleşebilmesi için o özelliğin getireceği avantaj, o özellik için gereken değişimden (bu değişimin enerji maliyetinden) fazla olmalıdır. Aksi takdirde, çeşitlilik içerisinde, avantajlı gibi gözüken o özelliği (örneğin telepatiyi veya telekineziyi) sergileyen bireylerin genel toplamda bir avantajı olmayacaktır; tam tersine, aşırı masraflı bir özelliği sergiliyor olacaklardır. Bu durumda onu sergileyenler seçilmeyecek, elenecektir. Ama bu şart sağlanırsa, avantajlı gözüken özellik, enerji maliyetinin de karşılığını vereceği için, o yönde bir evrim yaşanabilecektir.
Halihazırda zaten yeterince uyumlu iletişim yöntemleri evrimleşmiştir (görme, koklama, işitme, vs.). Öyle ki bunların bir kısmı hakikaten telepati kurmak gibidir! Bunun ötesinde bir telekinetik veya telepatik etkileşim için gereken enerji, şu anki iletişim araçlarından kat kat masraflı olacaktır; ancak şu anki iletişim araçları üzerine dikkate değer bir fayda eklemeyecektir. Böyle bir durumda, yani zaten yeterince uyumlu yöntemler var iken, bu kadar köklü bir evrimsel değişim gerektiren bir değişimin doğal yollarla evrimleşmesi beklenmez.
Zihin Gücü ve Nörobiyoloji
Düşünecek olursanız, "zihin gücü" dediğimiz şey, beynimizdeki nöronların elektrobiyokimyasal faaliyetinden ibarettir. Sizin beyninizi açıp, sadece birkaç noktadaki nöron gruplarını elektroşok ile uyutarak, bilincinizi bir odadaki ışığı kapatıp açar gibi açıp kapatabiliriz. Beyninizde bir başka yere elektroşok uygulayarak kolunuzu hareket ettirebiliriz. Bir diğer yere elektroşok uygulayarak konuşma becerinizi ortadan kaldırıp geri getirebiliriz. Çünkü insana dair bilişsel anlamda ne varsa, beyindeki faaliyet sonucunda oluştuğunu biliyoruz. Bu faaliyete müdahale ederek, insan bilincine müdahale edebiliriz.
Burada ilginç bir gerçek şu: Bunu yapabilmek için, elektroşok uygulamamız gerekmektedir. Yani metal bir elektrodu, yüksek voltaj altında bırakıp, ani bir yük boşalmasıyla istediğimiz nöronların elektriksel faaliyetini bozmamız gerekmektedir. Bu etkileşim, saydığım 4 kuvvetten elektromanyetizma ile ilgilidir. Yani insanın beynine nörobiyolojik olarak hükmetme konusunda, ortada bir sihir yoktur. Temel kuvvetler ile bilişsel fonksiyonlarınızı nasıl bozabileceğimizi matematiksel ve fiziksel olarak izah etmek mümkündür.
Bu durumda, tam tersi mümkün olabilir miydi? Beyin, elektromanyetik kuvvetlerden etkilenebilecek şekilde elektriksel faaliyete sahipse (ki sahip olduğunu biliyoruz), bu elektriksel faaliyeti yönlendirerek, mesela bir demir parçasını mıknatısa çekilir gibi hareket ettirebilir miyiz? Sonuçta Elektromanyetik Teori sayesinde biliyoruz ki, elektrik akımının olduğu her yerde manyetizma da var olmak zorundadır ve tam tersi de geçerlidir: Manyetizmayı kullanarak elektrik alanı yaratmak mümkündür. Buna ek olarak, beynimizde gerçekleşen ve bizim "düşünce" dediğimiz biyokimyasal reaksiyonlar bütününün, tıpkı ses dalgaları veya ışık gibi fiziksel dalgalar yaydığını biliyoruz. Yani beyniniz etrafa her an bazı sinyaller ve dalgalar göndermektedir.
Öyleyse, Antik Doğu öğretileriyle meditasyon yapsak ve beyin gücümü yönlendirmeyi öğrensek, sadece düşünce gücüyle, öyle her şeyi de değil, en azından ferromanyetik metalleri, yani manyetik alana tepki gösteren metalleri hareket ettirebilir miyiz?
Beyindeki Elektrik Akımı
Hayır. Çünkü evet; beyin, bünyesindeki elektriksel faaliyetten ötürü üretmesi, beslemesi, tamir etmesi ve sürdürmesi aşırı masraflı bir organdır. Vücudumuzun sadece %2'sini oluşturur; ama tüm enerjimizin %20'sini tüketir. Yani normalde kendisinden beklenenden 10 kat daha masraflıdır. Ama beyinde bu masrafa sebep olan elektrik akımı, sadece 0.000000001 amper civarındadır; yani sadece 1 nanoamper düzeyindedir.[33]
Bunu şöyle düşünebilirsiniz: Modern bir cep telefonu içinden akan akım, bunun 320 milyon katı civarındadır ve bu elektrikle bile cisimleri hareket ettiremezsiniz. Normalde herhangi bir anda beyindeki nöronların 100 milyon civarı aktiftir; ama beynimizdeki 100 milyar kadar nöronun her birini, aynı anda tek bir göreve yönlendirebilecek olsaydınız bile, eğer epileptik bir nöbet geçirerek ölmeyeceğinizi varsayarsak, sadece 0.085 watt güç üretebilirdiniz.[33] Bu, ufak bir LED lamba düzeyindedir!
Yani o 100 milyar nöronun hepsini, aynı anda, aralıksız çalıştırabilseydiniz ve bu sırada hiçbir kayıp olmaksızın o gücü telefonunuza yönlendirebilseydiniz, modern bir telefonu değil ama bir iPhone 5'i 68 saatte şarj edebilirdiniz. Eğer daha gerçekçi yaklaşıp, 100 milyar değil de, herhangi bir anda aktif olan 100 milyon nöronun üretebildiği elektrikten faydalansaydınız, 285 gün boyunca telefonu şarj etmeniz gerekirdi.[34]
Görebileceğiniz gibi bu, pek de etkileyici değildir. Çünkü kullanabileceğimiz, cisimlerin hareket etmeye karşı sahip oldukları direnci, yani ataleti yenecek düzeyde bir kuvvet oluşturabilmemiz lazım ki bir şeyleri hareket ettirebilelim. Beynin elektrik gücü yok denecek kadar azdır. Gün içinde beyninizin kullandığı gücün tamamı bile 20 Wattlık bir ampulünkü kadardır. Bununla bir yere varmak mümkün değildir.
Beyindeki Manyetizma
Manyetizma iş görür mü dersiniz? Maalesef, çünkü bu sözünü ettiğimiz elektrik akımının üretebildiği manyetik alan da yok denecek kadar azdır.
Örneğin beynimizdeki manyetik alanları araştıran çalışmalarda, beyinde herhangi bir manyetik faaliyet ölçebilmek için en az 1 Teslalık mıknatıslar kullanılması gerekmektedir.[35] Bu, gezegenimiz Dünya'nın ürettiği manyetizmanın 20.000 katıdır![36] Yani manyetizmadan da umut yoktur.
Beyin Üzerindeki Hakimiyetimizin Zayıflığı
Bu konuda bir diğer problem de, beynimizin elektromanyetik kapasitesi bir yana, bu kapasite üzerinde pratik olarak hiçbir kontrolümüz olmadığı gerçeğidir. Her ne kadar düşüncelerimizin bir kısmını kontrol edebilsek de, bu düşünceleri üreten dalgaların frekansını ve genliğini kontrol edemiyoruz. Dolayısıyla bunları yönlendirmek de mümkün gözükmemektedir.
Dahası sözünü ettiğimiz elektromanyetik dalgalar, aşırı düşük frekanslı dalgalardır ve bu tip telekinetik olaylara sebep olabilecek düzeyde kontrol edilip edilemeyeceği bile belli değildir. Fakat eğer ki beyin dalgalarımızı bir kaşığın doğal frekansına uyacak düzeyde şiddetlendirebilsek ve buna göre ayarlayabilseydik, teknik olarak bir kaşığı oynatmamız, bükmemiz ve kırmamız mümkün olabilirdi.
Fakat böylesi bir beyinsel manipülasyona vücudumuzun nasıl tepki vereceğini kestirmek de güçtür; çünkü beyinden çıkan bu "güçlendirilmiş dalgalar", sadece kaşıkla değil, etraftaki diğer bütün cisimlerle (ve kendi vücut hücrelerimizle ve dokularımızla da) etkileşecektir. Şu anda bu tür bir kontrol imkânsız gözüktüğü için, genel olarak elektromanyetizma kuvvetinden medet ummak mümkün gözükmemektedir.
Geri kalan 3 kuvvet; yani kütleçekimi, güçlü nükleer kuvvet ve zayıf nükleer kuvvet arasından son ikisi atom çekirdeğiyle ilgilidir ve onların bu alanda kullanabileceğimiz bir yanı yoktur. Kütleçekimi de kütlenin uzay-zaman dokusunu bükmesiyle ilgili bir kuvvettir. Eğer beyninizde bir kara delik yaratabileceğinizi düşünmüyorsanız, bunu da kullanmanız mümkün değildir.
Dolayısıyla sadece zihin gücüyle telekinezi, pratik olarak değil, teorik olarak imkansız gözükmektedir.
Ya Bilmediğimiz Kuvvetler Varsa?
Kimi zaman bu gerçekle yüzleşmek zorunda kalan insanlar, tıpkı kendilerinin özel olmadığı gerçeğiyle yüzleşen sahtebilimciler gibi, çeşitli bahanelere sığınmaya çalışırlar: Bu noktada en sık sorulan sorular ve ileri sürülen argümanlar; "Ama ya 5. bir kuvvet varsa?", "Ya bilmediğimiz güçler varsa?", "Sonuçta bilim her şeyi bilmiyor!", "Doğada doğaüstü de vardır!" gibi sorular ve argümanlar olmaktadır.
Buna, Cehalete Başvurma Safsatası adını vermekteyiz. Özetle: Ya Evren'e dair bilmediğimiz bir şey varsa? Elbette olabilir! Dediğimiz gibi, bilimde her şeye kapı sonuna kadar açıktır!
Ancak gerçeklik hakkında bir iddianız varsa, bilimin metodolojisine uymak zorundasınızdır. Bunu, müon anomalisi ile ilgili makalemizde de anlatmıştık: Müonlar ile yapılan bir çalışmanın gösterdiği sonuçlara göre, Evren'de belki de bilmediğimiz bir parçacık veya 5. kuvvet vardır. Ancak o deneylerde erişilen 40.000'de 1'lik hata payı bile, bilim için "çok büyük bir hata payı" olarak görülmektedir ve fizikçiler tarafından sadece "ilginç bir sonuç" olarak değerlendirilmektedir. Öyle ki, parçacık fiziğinde hata payı 3-4 milyonda 1 düzeyine indirilmeden, deney sonuçlarınız bile "fiziği değiştirme potansiyeline sahip" olarak görülmemekte ve dikkate alınmamaktadır. Yani iddianızın temel fiziği etkileyebilmesi için, gözleminiz üzerindeki hata payının %0.00003 düzeyinde olması gerekmektedir!
"Havada durdum, şahitlerim var, kaynım da gördü!" gibi iddiaların işte bu yüzden fiziği değiştirmek yönünde bir etkisi olamaz. Bu tür anekdotal anlatımlar üzerindeki hata payları, deneyimden yola çıkarak değerlendirecek olursak, %90'ların üzerinde olacaktır. Bunun sebebi, insanın kendi gözleriyle görüp de inanamadığı veya anlam veremediği şeylerin, genelde çok basit ve alternatif açıklamaları olduğu gerçeğidir. Bunların hepsini elemeden, sırf siz söylüyorsunuz veya buna inanmışsınız diye bilimi değiştiremeyiz. Ve bu doğaüstü güç iddiasında bulunanların hiçbiri, bilim insanlarını, bilim insanlarının birbirini diğer konularda ikna etmekte kullandıkları temel standartlarda ikna edememiştir. Belki bir gün edecekler ve o zaman fizik gerçekten de değişecektir. Ama o gün, bugün değildir ve bugüne kadarki telepati/telekinezi iddialarıyla olacak gibi de gözükmemektedir.
Yani telekinezi üzerinden, biraz önce söz ettiğimiz bilim ve sahtebilim farkını açıklayacak olursak: Bilim, telekinetik iddialarla ilgili bir iddia veya hipotez üzerine ayrıntılı deneyler kurar, kontrollü ve karşılaştırmalı deneyler düzenler, araştırmalar yapar, daha önceden konuyla ilgili araştırma varsa bunları inceler, yeni açıklamalar getirmeye çalışır. Yani amaç, gerçeğe ulaşmaktır.
Sahtebilim ise, insanların duygularına ve hayal gücüne hitap etmek amacıyla, olaylar ve hikayeler uydurur, memler yaratır ve bunları kulaktan kulağa yayar. Bunu duyan insanlar da heyecanlanarak bu tip olayların mümkün olduğunu düşünürler. Sahtebilim ile uğraşan veya üreten hiç kimseye, bilgilerinin kaynaklarını ve üretim metotlarını soracak olursanız, bunların her zaman üçüncül kaynaklar, anekdotal anlatılar, üstü kapalı örnekler, gizemli öğretiler ve özellikle test edilemez olacak biçimde tasarlanmış iddialar olduğunu görürsünüz. Yani amaç, sözde gerçekleri pazarlamaktır.
Bu sebeple eğer telekinezi ve telepati bilimsel sınırlarda iddia ediliyorsa, gerçe değildir. Bilimsel olmayan sınırlarda iddia ediliyorsa, zaten test edilemez ve yanlışlanamaz; dolayısıyla gerekçelendirilmemiş bir inanç olarak değerlendirilmelidir.
Bilimi Kullanarak Telekinezi ve Telepatiyi Gerçek Kılmak Mümkün mü?
Temel bilimleri değil de, uygulamalı bilimleri, örneğin mühendisliği kullansaydık, telepati veya telekineziyi gerçek kılabilir miydik? Örneğin kafamıza takacağımız özel bir kask ile, beynin ürettiği aşırı zayıf elektromanyetik alanı katlayarak artırmak ve yönlendirmek mümkün olsaydı? Yani işi beynimiz değil de, bir elektrik devresi yapsaydı? Beynimiz sadece neyi nasıl yapmamız gerektiği konusunda yönlendirme yapan konumda kalsaydı?
Evet, bu teoride mümkün gözükmektedir! Sonuçta beynin neresinin, neden aktif olduğunu giderek daha iyi anlıyoruz. Eğer bunu anlamlı sinyallere dönüştürebilirsek ve halihazırda bildiğimiz elektronik devrelerle şiddetini arttırabilirsek, bir de bunu düzgünce yönlendirmenin yolunu bulabilirsek, istediğimiz zaman açıp kapatabileceğimiz bir süpermıknatıs yapıp, en azından elektromanyetizmayı kullanarak ferromanyetik cisimleri zihin gücümüzle (ama tabii büyük oranda teknoloji sayesinde) hareket ettirebilirdik.
Tabii bu yöntemde ufak bir sıkıntı, böylesi bir mıknatısı çalıştırdığımız anda etraftaki her türlü ferromanyetik cismi çekebilecek olmasıdır. Dolayısıyla beklemediğiniz bir anda yanlışlıkla çalıştıracak olursanız, sizi hızla buzdolabınıza doğru çekerek boynunuzu kırabilecektir. Böyle ufak tefek teknik sıkıntılar mevcuttur; ama burada pedantik olma amacımız yoktur. Bunları, gelecekteki "über mühendislikle" aşabileceğimizi varsaymaktayız.
Öte yandan, aslında bu tür varsayımlara hiç gerek yoktur. Yani amacınız etraftaki cisimleri hareket ettirmekse, mecbur bu tür bir teknolojiye ihtiyacınız olacak, evet. Ama eğer ki amacınız, sizin gibi beyne sahip olan bir diğer insanla konuşmadan iletişim kurmaksa, yani telekinezi değil de, telepati yapmak istiyorsanız, şansınız biraz daha yüksektir. Çünkü en azından diğer fiziksel cisimlerle ve onların kendilerine has özellikleriyle uğraşmanız gerekmez. Beyin sinyallerini diğer insana ulaştırmanın bir yolunu bulabilirseniz, işin geri kalanını insan biyolojisine bırakabilirsiniz. Bunun nasıl yapılabileceğini merak ediyorsanız, aşağıdaki videomuzu izleyebilir veya buradaki yazımızı okuyabilirsiniz.
Sonuç
Sonuç olarak telepati ve telekinezi, eğer ki bilimsel metodun sınırlarıyla çalışılabilir, doğal bir etkileşim biçimi olarak sunuluyorsa, bunu hiçbir teknolojik cihazdan yardım almaksızın, biyolojik yöntemlerle başarabilmek mümkün gözükmemektedir. Ancak bilgisayarlarımız ile biyolojimiz bir araya gelerek, telepati-benzeri ve telekinezi-benzeri etkileşimler yaratabilecektir.
Öte yandan doğaüstü ve fizik-ötesi anlamda bir telepati ve telekinezi iddiasında bulunan hiç kimse, bugüne kadar bu iddiasını geçerli ve yeterli bir şekilde ispatlayabilmiş değildir. Dolayısıyla bu saha, yoğun olarak sahtebilimsel iddialarla dolu olan, bilimsel geçerliliği bulunmayan ve birçok iddianın çoktan çürütüldüğü bir saha olarak kalmaktadır. Ancak insanın hayal gücüne hitap ediyor olması dolayısıyla, bu alandaki yalan ve sahte bilgiler halk arasında yayılmaya devam etmekte ve insanları yanlış yönlendirmeyi sürdürmektedir. Bu gidişatı durdurmanın tek yolu ise, insanlara bilimsel gerçekleri anlatmak ve bilimsel düşünceyi öğretmektir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 41
- 32
- 18
- 15
- 12
- 12
- 11
- 3
- 2
- 2
- 1
- 1
- ^ J. H. Xiong. (2009). Outline Of Parapsychology (Revised). ISBN: 9780761849452. Yayınevi: University Press of America.
- ^ H. J. Irwin, et al. (2014). An Introduction To Parapsychology, 5Th Ed.. ISBN: 9780786451388. Yayınevi: McFarland.
- ^ T. Hamilton. (2010). Immortal Longings: Fwh Myers And The Victorian Search For Life After Death. ISBN: 9781845402488. Yayınevi: Imprint Academic.
- ^ F. E. Planer. (1980). Superstition. ISBN: 9780304306916. Yayınevi: Weidenfeld & Nicolson.
- ^ J. Dalkvist. (1994). Telepathic Group Communication Of Emotions As A Function Of Belief In Telepathy.
- ^ W. B. Drees. (1998). Religion, Science And Naturalism. ISBN: 9780521645621. Yayınevi: Cambridge University Press.
- ^ S. A. Rathus. (2011). Psychology: Concepts And Connections. ISBN: 9781111344856. Yayınevi: Wadsworth Publishing Company.
- ^ E. Girden. (2006). A Review Of Psychokinesis (Pk).. American Psychological Association, sf: 353-388. doi: 10.1037/h0048209. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. Kurtz. (1985). A Skeptic's Handbook Of Parapsychology. ISBN: 9780879753009. Yayınevi: Prometheus Books.
- ^ N. Humphrey. (2021). Soul Searching. ISBN: 9780701159634.
- ^ S. A. Vyse. (2000). Believing In Magic: The Psychology Of Superstition. ISBN: 9780195136340. Yayınevi: Oxford University Press, USA.
- ^ R. J. Sternberg, et al. (2006). Critical Thinking In Psychology. ISBN: 9780521608343. Yayınevi: Cambridge University Press.
- ^ C. E. M. Hansel. (1989). The Search For Psychic Power. ISBN: 9780879755164. Yayınevi: Prometheus Books.
- ^ N. Fodor. (1934). These Mysterious People.
- ^ C. M. Moreman. (2013). The Spiritualist Movement. ISBN: 9780313399473. Yayınevi: Praeger Pub Text.
- ^ M. Polidoro. (2001). Final Seance: The Strange Friendship Between Houdini And Conan Doyle. ISBN: 9781573928960. Yayınevi: Prometheus Books.
- ^ B. Regal. (2009). Pseudoscience: A Critical Encyclopedia. ISBN: 9780313355073. Yayınevi: Greenwood.
- ^ R. Wiseman. (2011). Paranormality: Why We See What Isn't There. ISBN: 9780230752986. Yayınevi: Macmillan.
- ^ D. Korem. (1988). Powers: Testing The Psychic & Supernatural. ISBN: 9780830812776. Yayınevi: InterVarsity Press.
- ^ World of Discovery. (Belgesel, 1992). Secrets Of The Russian Psychics.
- ^ J. G. Taylor. (2021). Science And The Supernatural: An Investigation Of Paranormal Phenomena Including Psychic Healing, Clairvoyance, Telepathy, And Precognition By A Distinguished Physicist And Mathematician. ISBN: 9780851171913.
- ^ M. Blanc. Fading Spoon Bender. (16 Şubat 1978). Alındığı Tarih: 5 Mayıs 2021. Alındığı Yer: New Scientist | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b J. Randi. (1982). The Truth About Uri Geller. ISBN: 9780879751999. Yayınevi: Prometheus Books.
- ^ L. Zusne, et al. (1989). Anomalistic Psychology: A Study Of Magical Thinking. ISBN: 9780805805086. Yayınevi: Psychology Press.
- ^ J. B. Hasted. (1981). The Metal-Benders. ISBN: 9780710005977. Yayınevi: Routledge.
- ^ M. Gardner. (1991). New Age: Notes Of A Fringe-Watcher. ISBN: 9780879756444. Yayınevi: Prometheus Books.
- ^ J. Randi, et al. (1982). Flim-Flam!: Psychics, Esp, Unicorns, And Other Delusions. ISBN: 9780879751982. Yayınevi: Prometheus Books.
- ^ A. S. Berger, et al. (1991). The Encyclopedia Of Parapsychology And Psychical Research. ISBN: 9781557780430. Yayınevi: Paragon House Publishers.
- ^ D. W. Olson, et al. (2015). The Tacoma Narrows Bridge Collapse. Physics Today, sf: 64. doi: 10.1063/PT.3.2991. | Arşiv Bağlantısı
- ^ K. Y. Billah, et al. (1998). Resonance, Tacoma Narrows Bridge Failure, And Undergraduate Physics Textbooks. American Journal of Physics, sf: 118. doi: 10.1119/1.16590. | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. Halliday, et al. (2007). Fundamentals Of Physics. ISBN: 9780470044742. Yayınevi: John Wiley & Sons Incorporated.
- ^ P. A. Tipler, et al. (2003). Physics For Scientists And Engineers, Volume 1B: Oscillations And Waves; Thermodynamics. ISBN: 9780716709039. Yayınevi: W. H. Freeman.
- ^ a b M. Stone. Could You Charge An Iphone With The Electricity In Your Brain?. (12 Ağustos 2015). Alındığı Tarih: 5 Mayıs 2021. Alındığı Yer: Gizmodo | Arşiv Bağlantısı
- ^ Physics Forums. How Much Current Does A Cell Phone Use?. (25 Ekim 2017). Alındığı Tarih: 5 Mayıs 2021. Alındığı Yer: Physics Forums | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. A. Gilder, et al. (2018). Distribution Of Magnetic Remanence Carriers In The Human Brain. Scientific Reports, sf: 1-9. doi: 10.1038/s41598-018-29766-z. | Arşiv Bağlantısı
- ^ DMS Health. How Strong Does Your Mri Magnet Really Need To Be?. (16 Mayıs 2019). Alındığı Tarih: 5 Mayıs 2021. Alındığı Yer: DMS Health | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 16:01:41 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/53
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.