Ruminasyon Nedir? Zihinsel Geviş Getirmenin Zararları Nelerdir?
Bu içerik tıp ve sağlık ile ilişkilidir. Sadece bilgi amaçlı olarak hazırlanmıştır. Bireysel bir tıbbi tavsiye olarak görülmemelidir. Evrim Ağacı'ndaki hiçbir içerik; profesyonel bir hekim tarafından verilen tıbbi tavsiyelerin, konulan bir teşhisin veya önerilen bir tedavinin yerini alacak biçimde kullanılmamalıdır.
- Türkçe Adı Ruminasyon
- İngilizce Adı Rumination
- OrphaNet
- Diğer İsimleri Zihinsel Geviş Getirme, Kara Kara Düşünme, Perseveratif Düşünce
Ruminasyon; olumsuz düşüncelere, duygulara ve deneyimlere odaklanan tekrarlayıcı ve müdahaleci bir düşünce örüntüsünü ifade eder. Ruminasyon belirli bir klinik tanıdan ziyade psikolojik bir semptomdur ve geçmişteki olayları veya durumları; genellikle nedenlerine, sonuçlarına ve bunlarla ilişkili kişisel anlamlara güçlü bir vurgu yaparak aşırı düşünmeyi ve aşırı analiz etmeyi içerir.
Ruminasyon yaygın olarak depresyon ve anksiyete gibi çeşitli ruh sağlığı durumlarıyla ilişkilidir ve bu durumların sürdürülmesine ve şiddetlenmesine katkıda bulunabilir. Ruh sağlığını iyileştirmeyi amaçlayan terapötik müdahalelerin bir parçası olarak ruminasyonun ele alınması ve yönetilmesi önemlidir.
Bununla birlikte, ruminasyonun belirli bir ruh sağlığı tanısı kriterlerini karşılamayan bireylerde de ortaya çıkabileceğini unutmamak önemlidir. Bu gibi durumlarda, ruminasyon strese karşı gelişen geçici bir tepki veya alışılmış bir düşünce kalıbı olabilir.
Ruminasyon genel anlamda iki alt türe ayrılabilir:
- Depresif Ruminasyon: Ruminatif düşüncenin uyumsuz bir biçimi olan depresif ruminasyon, depresyonla ilişkilendirilen tekrarlayıcı düşünce biçimini ifade eder. "Kara kara düşünme" olarak da bilinen depresif ruminasyon, aktif olarak çözüm veya sonuç aramaksızın olumsuz duygulara, pişmanlıklara veya başarısızlık olarak algılanan durumlara takılıp kalmayı içerir. Bu ruminasyon türünde zararlı olan düşüncelerin içeriği değil, daralmış bilişsel süreçtir.
- Yansıtıcı Ruminasyon: Ruminatif düşüncenin daha uyumlu bir biçimi olan yansıtıcı ruminasyon; genellikle içgörü, anlayış veya kişisel gelişim sağlamak amacıyla geçmiş olayları, deneyimleri veya kararları iç gözlemsel bir şekilde derinlemesine düşünmeyi içerir. Depresif ruminasyonun aksine, yansıtıcı ruminasyon daha yapıcı ve amaca yönelik olma eğilimindedir.
Yukarıdakilere ek olarak, ruminasyon düşüncenin içeriğine ve odağına bağlı olarak da farklı türlere ayrılabilir. Bunlardan bazıları şunlardır:
- Problem Odaklı Ruminasyon: Belirli bir sorun veya zorluğa yönelik çözümler veya stratejiler bulmaya odaklanmış düşünmeyi ifade eder.
- Pişmanlık Odaklı Ruminasyon: Bu tür ruminasyon, pişmanlığa odaklanarak geçmiş kararları veya eylemleri zihinde tekrar tekrar oynatmayı ifade eder. Pişmanlık duygularını ve kaçırılan fırsatlar veya yanlış seçimler üzerinde durmayı içerir.
- Hayali Gelecek Ruminasyonu: Gelecekteki olaylar, hedefler veya senaryolar hakkında tekrar tekrar düşünmeyi veya hayal kurmayı, gelecekteki potansiyel sonuçlar hakkında ayrıntılı planlama yapmayı içerir.
- Varoluşsal Ruminasyon: Hayatın anlamı, ölümlülük veya varoluşun doğası gibi varoluşsal soruların derinlemesine düşünülmesi, iç gözlem ve felsefi düşünmeyi içerir.
- Kişisel Kusur Odaklı Ruminasyon: Bu tür ruminasyon, genellikle özeleştirel düşünceler ve başkalarıyla karşılaştırmaların eşlik ettiği; algılanan kusurlara, zayıflıklara veya yetersizliklere takılıp kalmayı ifade eder.
- Somatik Ruminasyon: Bazı bireyler fiziksel semptomlarına veya sağlık durumlarına odaklanan ruminasyona girebilirler. Bu durum aşırı endişe, meşguliyet ve bedensel hislere karşı aşırı tetikte olmayı içerebilir ve bu da refahlarını olumsuz yönde etkileyebilir.
- Travma Odaklı Ruminasyon: Bu ruminasyon türü, yaşanılan travmatik olaylar hakkında tekrar tekrar düşünmeyi içerir. Travma odaklı ruminasyon, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ile ilişkilendirilebilir ve travmatik olayın işlenmesinde sıkıntı ve zorluklar çıkmasına katkıda bulunabilir.
Belirti ve Bulgular
Genellikle olumsuz duygulara, geçmiş olaylara veya çözülmemiş çatışmalara odaklanan ruminasyonun semptomatik tablosu kişiden kişiye değişebilir ancak en belirgin belirtileri arasında geçmiş olaylar, hatalar veya olumsuz deneyimler hakkında ısrarcı düşünceler bulunur.
Ruminasyonun bir dereceye kadar aslında oldukça doğal bir tepki olduğunun unutulmaması ve duyguların deneyimlenmesi, anlaşılması ve düzenlenmesini içeren "Duygusal işleme" (İng: "Emotional processing") gibi psikolojik ve bilişsel mekanizmalardan ayırt edilmesi önemlidir.
Ruminasyon ve duygusal işlemenin her ikisi de sorunlara ve bu sorunları çevreleyen duygulara odaklanır. Fakat ruminasyon, sıklıkla kötümserlik ve bilişsel çarpıtmalar içeren ve esas olarak bir durumun olumsuz yönlerine odaklanan düşünce kalıplarını içeren olumsuz bir eğilime sahiptir. Sonuç olarak duygusal işleme, olumsuz duyguların kabul edilmesine ve serbest bırakılmasına yardımcı olurken ruminasyon kişinin kendisini sıkışmış hissetmesine neden olur.
Ruminasyona giren kişi durumları, etkileşimleri ve kararları aşırı analiz ederek genellikle kendini ikinci kez değerlendirme ve bir kararsızlık veya şüphe döngüsüne takılıp kalır. Ruminasyon bazı durumlarda kişinin kendisini sert bir şekilde yargılamasına ve algılanan başarısızlıklar için kendini suçlamasına neden olarak utanç ve değersizlik duygularına yol açabilir.
Psikopatoloji Üzerindeki Etkileri
Deneysel ve ileriye dönük çalışmalarda ortaya çıkan temel bulgu, ruminasyonun psikopatolojiyi en az aşağıdaki dört şekilde şiddetlendirebildiğidir:
- Olumsuz duyguları güçlendirir ve büyütür,
- Etkili problem çözmeyi engeller,
- Aktif araçsal davranışa müdahale eder,
- Değişen koşullara ve bağlama karşı duyarlılığı azaltır.
Bu dört etki, olumsuz duyguları doğrudan şiddetlendirebilir ancak aynı zamanda kronik strese ve duygusal bozuklukların gelişmesine veya sürdürülmesine katkıda bulunabilecek gerçek dünyadaki kişisel zorlukları çözülmeden bırakabilir.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Bununla tutarlı olarak, ileriye dönük çalışmalar ruminasyonun stresli yaşam olayları ile daha sonraki anksiyete ve depresyon arasındaki ilişkiye aracılık ettiğini göstermektedir. Depresyon hastalarında ruminasyon, ilişki zorluklarını ve artan boyun eğici (itaatkâr) kişilerarası tarzları öngörmektedir. Daha da önemlisi, laboratuvarda gözlemlenen ruminasyonun sonuçlarının orta vadede artan sıkıntı ve psikopatolojiye yol açtığına dair bu bulguların ekolojik geçerliliğini destekleyen kanıtlar mevcuttur.
Olumsuz duygulanım, ruminasyon ve stres oluşumunun günde birden fazla kez ölçüldüğü Ekolojik Anlık Değerlendirme tasarımlarını kullanan çalışmalar; ruminasyonun günler ve haftalar boyunca sürecek sıkıntıyı öngördüğünü ve buna aracılık ettiğini ortaya koymaktadır.
Duygusal Büyüteç
Ruminasyon mevcut olumsuz ruh hallerini ve buna bağlı düşünceleri büyütür ve uzatır. Ruminasyonu konu alan deneysel çalışmalar, ruminasyonun kısa vadede ruh hali ve ruh haliyle ilgili biliş üzerinde olumsuz nedensel etkileri olduğunu ve kronik olarak veya tekrar tekrar meydana gelmesi halinde duygusal bozukluklara yol açabileceğini göstermiştir.
Ruminasyonun deneysel çalışmalarda bulunan ilk olumsuz etkileri üzüntü, öfke, kaygı ve depresyon gibi mevcut duygusal durumları şiddetlendirmesi ve uzatması; buna paralel olarak ruminasyon sırasında odaklanılan herhangi bir düşünce içeriğini detaylandırması ve daha da kutuplaştırmasıdır.
Ruminasyonun dikkat dağıtmaya karşı bu farklı etkileri, sadece katılımcılar ötimik (normal duygudurumu) bir ruh halinden ziyade halihazırda olumsuz bir ruh halindeyken bulunur ve ruminasyon, bireyde o anda aktif olan olumsuz ruh halini daha da kötüleştirir. Halihazırda depresif veya disforik bir ruh hali içinde olan kişilerde ruminasyon geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek hakkında daha olumsuz düşüncelere yol açar. Deneysel çalışmalar da benzer şekilde, indüklenmiş ruminasyonun önceki bir başarısızlık olayına karşı duygusal iyileşmeyi yavaşlattığını ve sonraki stresli bir olaya karşı olumsuz duygusal tepkiselliği artırdığını bulmuştur.
Bu büyütücü etkiler; ruminasyonun kendine odaklanmayı artırması ve olumsuz ruh hali ile olumsuz biliş arasındaki tekrarlayan kısır döngüyü güçlendirmesi, her birinin diğerinin olasılığını artırması ve dikkati kişinin arzu ettiği durum ile gerçek durum arasındaki tutarsızlığa odaklayarak bu tutarsızlığı daha belirgin hale getirmesi nedeniyle ortaya çıkıyor gibi görünmektedir.
Hassas bireylerde, olumsuz düşünce (ruminasyonun kendisi de dahil olmak üzere) ve olumsuz ruh hali arasındaki bu karşılıklı güçlendirme modeli, ruminasyonun çok yoğun olumsuz duygulanım düzeylerine yol açabileceği duygusal bir basamak oluşturur. Kısır ruminasyon döngüleri ve yoğun olumsuz duygulanım; bu rahatsız edici durumlardan kaçma çabasıyla intihar amaçlı olmayan kendine zarar verme, güvence arama veya alkol, uyuşturucu ya da tıkınırcasına yeme gibi dikkat dağıtıcı veya telafi edici dürtüsel davranışlar gibi daha fazla düzensiz tepkiyi tetikleyebilir.
Problem Çözme Becerisinde Bozulma
Ruminasyon yaşayanlar, ruminasyonun sorunlara ilişkin algılanan içgörüyü artırdığını bildirse de ruminasyon olumsuz yönlere ve algılanan başarsızlıklara aşırı odaklanması nedeniyle problem çözme becerisini bozmaktadır. Deneysel çalışmalar, ruminasyonun bireyleri daha karamsar hale getirerek bir zorluğun nasıl çözüleceğine dair daha soyut ve belirli ayrıntılara daha az erişebilmelerine neden olduğundan etkili problem çözmeyi engellediğini göstermektedir.
Aktif Yaklaşımın Etkilenmesi
Ruminasyonun deneysel çalışmalarda ortaya çıkan bir diğer olumsuz etkisi, keyifli faaliyetlere katılma isteğini azaltmak gibi aktif araçsal davranışların teşvik edilmesine müdahale etmesidir. Olumsuz düşünce ve duygularla meşguliyet, sosyal etkileşimlerden geri çekilmeye yol açabilir çünkü bireyler kendilerini kopuk, meşgul veya duygusal olarak tükenmiş hissedebilirler.
Ruminasyon, lisans öğrencilerinde 7 gün boyunca hem kesitsel hem de ileriye dönük olarak artan belirsizlik ve planlara olan güvenin azalmasının yanı sıra artan kaçınma ile ilişkilendirilmiştir. Yaşlı yetişkinlerde, başlangıçtaki ruminasyon 6 aylık takipte kaçınmayı öngörmekte ve bu da ruminasyonun 12 aylık semptomlar üzerindeki etkilerine aracılık etmektedir.
Konsantrasyon ve Bağlama Duyarlılıkta Bozulma
Deneysel çalışmalar ruminasyonun konsantrasyonu ve merkezi yürütücü işlevleri bozduğunu göstermiştir. İçsel ve genellikle soyut bir meşguliyet biçimi olan ruminasyonun, ruminasyon yapan kişileri potansiyel ödül sinyalleri, değişen olasılıklar veya kişiler arası tepkiler de dahil olmak üzere dış dünyadaki bağlamsal ipuçlarına ve olaylara karşı daha az duyarlı hale getirdiği varsayılmıştır.
Bu tür soyut ve içsel meşguliyet, ruminasyon yapanların çevredeki değişikliklere uyarlanabilir şekilde yanıt vermesini veya olumsuz inançları doğrulamayan düzeltici öğrenmeden faydalanmasını engelleyebilir.
Transdiagnostik Ruh Sağlığı Üzerindeki Etkileri
Depresif ruminasyonun kapsamlı bir şekilde belgelenmiş olumsuz sonuçları göz önüne alındığında çoklu bozuklukların başlangıcına, sürdürülmesine ve tekrarlanmasına katkıda bulunması şaşırtıcı değildir. Bu durum ilk olarak, ruminasyonun depresyonda olmayan ve o anda depresyonda olan bireylerde 6 hafta ile 5 yıl arasında değişen takip süreleri boyunca majör depresif dönemlerin ve depresif semptomların başlangıcını ileriye dönük olarak öngördüğü büyük ölçekli boylamsal çalışmalarda gösterilmiştir.
Daha sonra elde edilen önemli kanıtlar ruminasyonun TSSB, madde & alkol bağımlılığı ve yeme bozuklukları da dahil olmak üzere anksiyete bozukluklarında rol oynadığını göstermiştir. Çalışmaların meta-analizi, ruminasyonun dört farklı belirti türüyle (depresyon, anksiyete, yeme, alkol bağımlılığı) önemli ölçüde ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Büyük ölçekli ileriye dönük boylamsal çalışmalar; başlangıçtaki semptomlar kontrol edildikten sonra bile ruminasyonun madde bağımlılığı, yeme bozuklukları, alkol bağımlılığı ve TSSB semptomlarını öngördüğünü bulmuştur.
Ayrıca ruminasyon, anksiyete ve depresyon semptomları arasındaki eşzamanlı ve ileriye dönük ilişkileri açıklayarak sadece artmış bozukluğun bir epifenomeni olmadığını göstermiştir. Bu sonuçlar, ruminasyonun transdiagnostik (tanılar arası) bir süreç olduğu, yani birden fazla psikiyatrik bozuklukta mevcut olan ve bu bozuklukların başlangıcına ve sürdürülmesine nedensel olarak katkıda bulunan bir süreç olduğu önerisine yol açmıştır.
Bu transdiagnostik hipotezin ortaya atılmasından bu yana hipotezi destekleyen kanıtlar artmaya devam etmiştir. Kesitsel çalışmalardan, ruminasyonun birden fazla bozuklukta arttığına, tek bir bozukluğu olanlara kıyasla birden fazla bozukluğu olan bireylerde ruminasyonun en yüksek seviyede olduğuna ve komorbid anksiyete ve duygudurum bozukluklarının daha fazla ruminasyonla ilişkili olduğuna dair kapsamlı kanıtlar bulunmaktadır.
Yetişkin ikizler üzerinde yapılan bir çalışma, ruminasyonun majör depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu, yeme bozuklukları ve madde bağımlılığı olasılığının artmasıyla ilişkili olduğunu doğrulamıştır. Duygudurum ve anksiyete bozukluklarında ruminasyonun transdiagnostik etkilerine dair bu önemli kanıtın yanı sıra, diğer psikopatoloji türlerinde de ruminasyonun rolü olduğuna dair kanıtlar artmaktadır.
Dürtüsel ve Düzensiz Davranışlar
Alkol ve madde bağımlılığı, aşırı yeme ve kendine zarar verme gibi birçok dürtüsel davranışın, güçlü olumsuz duygulardan geçici olarak kaçmak veya bunları engellemek için bir araç olarak kullanıldığı farz edilmiştir. Ruminasyonun olumsuz duyguları şiddetlendiren ve abartan duygusal kademeli etkileri nedeniyle, bu tür telafi edici eylemlerin öncüsü olarak hareket ettiği varsayılmıştır. Bu görüşle tutarlı yeni kanıtlar ortaya çıkmaktadır.
Ruminasyon, özellikle ergen kızlarda daha sonraki zararlı alkol ve/veya madde kullanımını artırmaktadır. Son zamanlarda yapılan çalışmalar dikkat dağıtmaya kıyasla, indüklenmiş ruminasyonun alkol bağımlısı hastalarda alkol arzusunu artırdığını, ancak sorunlu içicilerde veya kontrollerde olmadığını ve kara kara düşünme (depresif ruminasyon) ile marihuana kullanımı arasında bir ilişki olduğunu bulmuştur.
Uyku Bozukluğu
Ruminasyon, zayıf uyku ve uykusuzluk ile güçlü bir şekilde ilişkilendirilmiştir. Depresif semptomları yüksek genç yetişkinlerde veya uykusuzluk bozukluğu olan hastalarda sağlıklı kontrollere kıyasla objektif polisomnografi yoluyla uyku, stresli bir deneyimden sonra öz bildirim ve aktigrafi ile değerlendirilse de artan ruminasyon daha uzun uyku başlangıcı gecikmesi ve daha düşük uyku kalitesi ve verimliliği ile ilişkilendirilmiştir.
Deneysel bir çalışmada, bir sınavı takiben uykudan hemen önce ruminasyon koşuluna randomize edilen yüksek özellikli ruminatörler, dikkat dağıtmaya randomize edilenlere veya hem ruminasyon hem de dikkat dağıtma koşullarında düşük ruminatörlere göre daha kötü uyku bildirmişlerdir.
Psikoz
Stresli olaylarla ilgili ruminasyonun işitsel sözel halüsinasyonların oluşması için kaynak materyal sağlayabileceği öne sürülmüştür. Bununla tutarlı olarak psikozda meta-bilişsel süreçleri inceleyen 51 çalışmanın yakın tarihli bir sistematik incelemesi, ruminasyon ile psikoz belirtileri arasında bir ilişkiyi destekleyen hem deneysel hem de kesitsel kanıtlar bulmuştur.
Bu hipotezle tutarlı kesitsel kanıtlar arasında ruminasyonun öğrencilerde kendi bildirdikleri halüsinasyon eğilimi ile ilişkili olduğu, bu ilişkiye müdahaleci düşüncelerin aracılık ettiği ve psikoz yaşayan bireylerin kontrollere göre daha yüksek ruminasyon bildirdikleri yer almaktadır.
Fizyolojik Etkiler
Ruminasyonun parasempatik esneklikte bozulmaya, abartılı kardiyovasküler stres tepkilerine ve hipotalamik-hipofiz-adrenal (HPA) eksenin stres tepkisinde bozulmalara nedensel olarak katkıda bulunabileceğine dair kanıtlar vardır.
Ruminasyonun ruh sağlığının yanı sıra fiziksel sağlık için de olumsuz sonuçları olabileceği daha önce öne sürülmüştür; çalışmalar ruminasyon ve endişenin 20 yıllık bir takipte kalp hastalığının artmasını ileriye dönük olarak öngördüğünü bulmuştur.
Perseveratif biliş hipotezi, ruminasyon ve diğer tekrarlayan düşünce süreçlerinin stresli olayların bilişsel temsillerini tekrar tekrar ve kronik olarak yeniden etkinleştirdiğini ve böylece stresörlere karşı üretilen psikolojik, duygusal ve fizyolojik tepkileri ilk olayın gerçek oluşumunun ötesine uzattığını öne sürmüştür. Bu nedenle, stresle ilişkili vücut sistemlerinin (artan sempatik sinir uyarılması ve kardiyovasküler, hipotalamik hipofiz adrenal ve bağışıklık sistemlerinde eşlik eden değişiklikler dahil) yalnızca akut, zaman sınırlı ve genellikle uyarlanabilir bir tepki göstermesi yerine, bu tepkiler kronik olarak aktive olur ve kötü fiziksel sağlık ve hastalık gelişimi için daha büyük riskle ilişkili olarak ilk olaydan uzun süre sonra yeniden ortaya çıkar.
Son on yılda yapılan araştırmalar, perseveratif biliş hipotezini genel olarak desteklemektedir. Ruminasyon, kronik sağlık sorunları (örn. kardiyovasküler hastalık, obezite, kronik ağrı) olan bireylerde artmakta ve kalp atış hızı değişkenliğinin azalması, kalp atış hızının artması ve kan basıncının yükselmesi gibi düzensiz fizyolojik işlevlerle ilişkilendirilmektedir.
Parasempatik Esneklikte Bozulma
Sempatik ve parasempatik otonom sinir sistemlerinin göreceli aktivasyonunu bağlamsal olarak uygun bir şekilde farklı ortam ve bağlamlara kaydırma becerisinin (parasempatik esneklik) öz düzenleme ve duygusal düzenleme becerilerinin temelini oluşturduğu ve bunları gösterdiği varsayılmaktadır. Sempatik otonom sinir sistemi, algılanan strese karşı "savaş ya da kaç" tepkilerinin uyarılmasından sorumludur ve adrenalin salınımını artırarak, öncelikle kalp atış hızını hızlandırmak, kan damarlarını daraltmak ve kan basıncını yükseltmek gibi etkilerle kardiyovasküler sistemi, dolayısıyla da vücudu harekete geçirir.
Bunun aksine, parasempatik otonom sinir sistemi homeostazın ve dinlenme halindeki vücudun kontrolünden sorumludur ve vücudu sakinleştirme, kalp atış hızını azaltma ve sindirim süreçlerini artırma eğilimindedir. Parasempatik esnekliğin iki temel göstergesi kalp atış hızı değişkenliği (HRV) ve solunum döngüsü boyunca meydana gelen kalp atış hızındaki değişkenliğin bir ölçüsü olan solunum sinüs aritmisidir (RSA).
Her ikisi de parasempatik sinir sisteminin artan aktivasyonu ile artan, ancak stres ve sempatik sinir sisteminin aktivasyonu sırasında azalan vagal tonu gösterir. Depresyon, üzüntüye karşı azalmış RSA reaktivitesi ve azalmış HRV ile karakterize edilir. Azalmış HRV aynı zamanda kardiyovasküler bozukluklar da dahil olmak üzere somatik hastalıklar için yaygın olarak tanınan bir prognostik risk faktörüdür.
Yakın zamanda yapılan bir meta-analiz, azalmış HRV'nin ruminasyonun bir sonucu olduğunu öne sürmüştür. Bireyler deneysel olarak laboratuvarda üzücü veya öfkeli bir olay hakkında ruminasyona girmeye teşvik edildiğinde, kan basıncı ve kalp atış hızı artmış ve HRV'de ertesi gün boyunca süren bir azalma olmuştur.
Yüksek özellikli ruminatörler, kişilerarası bir stres etkenine karşı HRV'de daha fazla azalma gösterir ve özellikle ruminasyon daha düşük HRV ile ilişkilidir. Bireyler günlük hayatta kendiliğinden ruminasyona girdiklerinde HRV'leri gerçek bir stresörle karşı karşıyaymış gibi azalmaktadır.
Kardiyovasküler Stres Tepkilerinde Artış
Ergenler de dahil olmak üzere sürekli yüksek ruminasyona sahip bireylerin, bir stresörün ardından kardiyovasküler taban çizgisine dönmeleri daha uzun sürer. Yakın zamanda yapılan 43 deneysel çalışmanın meta-analizi; kalp atış hızı, diyastolik kan basıncı ve sistolik kan basıncı ile gösterildiği üzere hem öfke hem de üzüntü ruminasyonunun kardiyovasküler reaktiviteyi artırmada istatistiksel olarak anlamlı ve büyük reaktivite etki boyutlarına sahip olduğunu bulmuştur. Etkiler kan basıncı üzerinde kalp atış hızından ve öfkeli ruminasyon için üzgün ruminasyondan daha güçlüdür.
Hipotalamik-Hipofiz-Adrenal (HPA) Ekseni Stres Tepkisinde Bozulmalar
HPA ekseni tepkilerindeki bozulmalar anormal kortizol seviyeleri ile gösterilmektedir. Kortizol ve ruminasyonu inceleyen çalışmaların bir derlemesi, daha yüksek seviyelerde durum ruminasyonunun artan kortizol konsantrasyonları ile ilişkili olduğunu ve bir stresöre karşı yüksek durum ruminasyonunun, Trier Sosyal Stres Görevi (TSST) gibi sosyal değerlendirici bir stresör görevinden sonra daha yüksek kortizol reaktivitesini veya gecikmiş iyileşmeyi öngördüğünü bulmuştur.
Bu bulgular, ertesi gün ikinci bir TSST'ye verilen artmış kortizol tepkisini içeren daha sonraki çalışmalarda tekrarlanmıştır. Depresif ergenlerde yükselmiş ruminasyon, TSST'yi takiben kortizol seviyelerinin daha yavaş düzelmesiyle ilişkilendirilmiştir. Duygudurum veya değerlendirme indüksiyonlarını içeren ve ruminasyondaki değişimi değerlendiren laboratuvar çalışmalarının bir meta-analizi, ruminasyonun kortizolde artış ve bağışıklık fonksiyonu aktivitesinin bir göstergesi olan T lenfositlerin baskılanması ile ilişkili olduğunu bulmuştur. Bu fizyolojik etkiler, ruminasyonun kötü ruh sağlığı ve kötü fiziksel sağlık arasında gözlemlenen yüksek komorbiditeyi, örneğin depresyon ve kardiyovasküler hastalık arasındaki güçlü ilişkileri kısmen açıklayan bir mekanizma olabileceğini düşündürmektedir.
Gerçekten de ruminasyon, akut koroner sendromlu hastalarda ileriye dönük olarak depresyonun arttığını öngörmektedir. 1000'den fazla katılımcının yer aldığı ileriye dönük bir toplum örnekleminde, bir stres faktöründen sonraki gün daha yüksek düzeyde olumsuz duygulanım yaşayan bireylerin 10 yıl sonra daha sık kronik rahatsızlıkları ve daha kötü işlevsel kısıtlamaları olduğu görülmüştür. Ruminasyonun uzun süreli olumsuz etkiye yol açtığı gösterildiğinden, hipotez doğrudan test edilmemiş olsa da kötü kronik sağlığa katkıda bulunmak için güçlü bir adaydır.
Ruminasyonun Faydalı Sonuçları
Ruminasyonun her zaman olumsuz ve uyumsuz sonuçlar doğurmadığını vurgulamak önemlidir. Bazı koşullar altında, olumsuz ruh hali ve zorluklar hakkında tekrarlayan düşüncelerin yapıcı ve uyarlanabilir olabileceğine dair kapsamlı kanıtlar bulunmaktadır. Olumsuz konular üzerinde tekrar tekrar düşünmek şu sonuçlara yol açabilir:
- Üzücü ve travmatik olaylardan sonra başarılı bilişsel işleme ve iyileşme,
- Gelecek için uyarlanabilir hazırlık ve planlama,
- Depresyondan kurtulma,
- Sağlık için iyi davranışların benimsenmesi.
Bu durum, ruminasyonun sorunları çözmek için kapsamlı analizleri içeren evrimleşmiş ve uyarlanabilir bir tepki olduğunu öneren Analitik Ruminasyon Hipotezi ile tutarlıdır. Bu hipotez, depresyonun karmaşık sorunlara karşı evrimleşmiş bir yanıt olduğunu ve depresyonun temel işlevinin bu sorunları çözmek için analitik ruminasyona sürekli odaklanmak olduğunu öne sürmektedir. Kanıtlar bu hipotezi desteklemektedir, sorunlara tekrar tekrar odaklanmak bazen uyarlanabilir olabilir. Ancak Analitik Ruminasyon Hipotezi, ruminasyonun olumsuz sonuçlarına ve özellikle de depresif ruminasyonun problem çözmeyi bozabileceğine dair daha önce gözden geçirilen kapsamlı kanıtları doğrudan ele almamaktadır.
Bununla birlikte, tekrarlayan olumsuz düşüncenin hem olumlu hem de olumsuz sonuçlarının varlığı; herhangi bir kapsamlı ruminasyon modelinin olumsuz duygulara ve ruh haline tekrar tekrar odaklanmanın neden bazen uyarlanabilir olabileceğini açıklayabilmesi gerektiği anlamına gelir. Çünkü ilgili mekanizmalardan biri tekrarlayan düşünme sırasında benimsenen işleme tarzıdır ve depresif ruminasyonun karakteristik özelliği olan soyut ve değerlendirici tarzın uyumsuz olduğu kanıtlanmıştır.
Hastalıkla İlişkili Genler, Etken Faktörler ve Risk Faktörleri
Son yirmi yılda ruminasyon, depresif ruh halinin gelişimini ve kalıcılığını anlamada kritik bir yapı olarak görülmeye başlanmıştır. Yüzlerce makale ruminasyonla ilgili konuları ele almış ve ruminatif düşünce süreçlerinin depresyondaki rolüne dair tutarlı kanıtlar ortaya çıkmıştır. Ruminasyonu destekleyen literatür sağlam olmasına rağmen, ruminasyonun birleşik bir tanımı veya ölçmenin standart bir yolu yoktur.
Buna ek olarak ruminasyonun öz bilinç, duygu odaklı başa çıkma, endişe veya daha genel olarak tekrarlayan düşünce süreçleri gibi diğer benzer yapılarla nasıl ilişkili olduğu belirsizliğini korumaktadır.
Çevresel Faktörler
Ruminasyon eğiliminin artmasıyla ilişkili başlıca çevresel faktörler genel olarak şu şekilde kategorize edilebilir:
- Çocuklukta cinsel ve duygusal istismar dahil erken dönem sıkıntıları,
- Kişiler arası stres ve sıkıntılar,
- Ebeveynlik stilleri,
- Sosyalleşme ve sosyokültürel beklentiler.
Erken Dönem Sıkıntıları
Üniversite öğrencileri, toplumdan katılımcılar, hem depresif hem de depresif olmayan hamile kadınlar ve depresif hastalar dahil olmak üzere çeşitli popülasyonlarda çocuklukta cinsel ve duygusal istismar geçmişini geriye dönük olarak bildiren bireyler, böyle bir geçmişi olmayanlara göre daha yüksek sürekli ruminasyon göstermektedir.
Kesitsel verilerin ötesine geçerek yaklaşık 1000 ergenin tekrar tekrar değerlendirildiği 3 dalgalı boylamsal bir çalışma, ebeveynin duygusal istismarının veya akran zorbalığının depresif ruminasyonun artmasını öngördüğünü ve kara kara düşünmenin istismar ile gelecekteki depresif belirtiler arasındaki ilişkiye aracılık ettiğini bulmuştur.
Kişilerarası Stres ve Sıkıntılar
Ruminasyon; aile geçmişinde ruh sağlığı sorunları olanlarda ve kişiler arası stres, sosyoekonomik dezavantaj, stresli geçiş dönemleri, zorbalık veya istismar yaşayanlarda artmakta ve bu risk faktörleri ile daha sonraki psikopatoloji arasında bir aracı görevi görmektedir. İleriye dönük çalışmalarda, ruminasyon ergenlerde stresli yaşam olayları ile daha sonraki anksiyete ve depresyon arasındaki ilişkiye tamamen aracılık ederken yetişkinlerde bu ilişkiye yalnızca kısmen aracılık etmiştir.
Bu nedenle ruminasyon, duygusal bozukluklar için birden fazla distal risk faktöründe nihai bir ortak yol olarak görünmekte ve ruminasyonun araştırma ve müdahale için önemli bir hedef olarak önemini daha da göstermektedir. Bu tür istismar içeren ve stresli deneyimler, tehditlere karşı aşırı tetikte olma, çaresiz hissetme ve sorunları soyut ve pasif bir şekilde analiz etmek için dikkati içe yöneltme gibi ruminasyon için proksimal risk faktörlerinin gelişmesine yol açabilir.
Ebeveynlik Stili
2002 yılında yapılan bir çalışmada, ebeveynlerinin aşırı kontrolcü olduğunu düşünen üniversite öğrencilerinin ruminasyon düzeylerinin daha yüksek olduğu bulunmuştur. 3-4 yaşlarından 13-15 yaşlarına kadar 337 çocuğu takip eden ileriye dönük bir çalışmada, aşırı kontrolcü ebeveynliğin ergenlikte artan ruminasyonu öngördüğü bulunmuştur.
Annelerden gelen olumlu destek ve geri bildirim eksikliği de çok dalgalı ileriye dönük bir çalışmada ruminasyonun gelişimine dahil edilmiştir. Laboratuvarda 12 yaşında çocuk ve anne arasındaki etkileşim sırasında anneden daha az olumlu davranış gözlemlenmesi, 15 yaşındaki kızlarda (ancak erkeklerde değil) daha sonraki sürekli ruminasyonu ileriye dönük olarak öngörmüştür. Bu tür ebeveynlik tarzları, aktif sorun çözmeye kıyasla daha pasif tepki verme biçimlerini ortaya çıkarabilir.
Sosyalleşme ve Sosyokültürel Beklentiler
Sosyalleşme ve sosyokültürel beklentiler de ruminasyona karşı dirençsizliği artırmaktadır. En önemlisi, duygulara daha fazla odaklanma ve daha pasif bir tarz ile karakterize edilen kadınlara yönelik basmakalıp toplumsal cinsiyet önyargılarına göre sosyalleşme, ruminasyon için bir risk faktörüdür.
Okul çocuklarında yapılan iki prospektif boylamsal çalışma, başlangıçta stereotipin olarak kadına yönelik baskıcı toplumsal beklenti ile daha fala özdeşleşmenin, takipte daha fazla sürekli ruminasyonu öngördüğünü bulmuştur.
Mutluluğa aşırı değer veren ve olumsuz duygu durumları yaşamamanın önemini vurgulayan sosyokültürel beklentiler de ruminasyonu artırabilir. İmkânsız bir anagram görevi ile tetiklenen başarısızlığın ardından sürekli olarak mutluluğun öneminin anlatıldığı katılımcılar, bu anlatıların olmadığı nötr bir gruptaki katılımcılara kıyasla başarısızlık sonrası daha fazla durum ruminasyonu bildirmiştir.
Kesitsel olarak olumsuz duygulara sahip olmamanın değeri hakkında daha güçlü inançlar bildiren katılımcılar daha fazla sürekli ruminasyon ve depresyon bildirmiştir. Bu sosyokültürel değerler, normal duygusal deneyimin ne olması gerektiğine dair beklentiler oluşturabilir; öyle ki bundan herhangi bir sapma olumsuz karşılaştırmalara yol açacak ve ruminasyona neden olacaktır. Ancak bu durumun sürekli ruminasyon üzerinde nedensel bir etkiye işaret etmesi için daha fazla test yapılması gerekmektedir.
Biyolojik Faktörler
Belirli beyin aktivasyonu kalıplarının ve genetik polimorfizmlerin ruminasyonla ilişkili olduğuna dair yeni kanıtlar ortaya çıkmakta ve bu biyolojik substratların ruminasyona karşı kırılganlığa katkıda bulunma olasılığını artırmaktadır. Bununla birlikte, nedenselliğin yönü henüz belirlenmediği için burada dikkatli olunması gerekmektedir: Biyolojik değişiklikler ruminasyonun nedeni veya sonucu olabilir ya da ortak bir üçüncü faktörle ilişkili olabilir.
Varsayılan Mod Ağı Aktivasyonu
Çok sayıda nörogörüntüleme çalışmasından elde edilen yakınsak kanıtlar, klinik olarak depresif popülasyonlarda dinlenme halindeyken indüklenmiş öz-referanslı işleme, yeniden değerlendirme veya duygu işleme görevlerine yanıt olarak amigdala, medial prefrontal korteks ve posterior singulat korteks içinde daha fazla aktivasyon ve bağlantı ile artan ruminasyonu ilişkilendirmiştir.
Bu beyin bölgeleri arasında, bireyin harici görevler veya çevresel uyaranlardan ziyade içsel olarak odaklandığı dinlenme durumlarında tipik olarak aktive olan ve hedefe yönelik öz-referanslı olmayan faaliyetler sırasında ve sonrasında azalan Varsayılan Mod Ağı'nı oluşturan alanlar bulunmaktadır. Ruminasyonun içeriğiyle tutarlı olarak, Varsayılan Mod Ağı ile ilişkili beyin bölgelerinin artan öz-referanslı ve duygusal işlemeyi yansıttığı ileri sürülmüştür.
Ruminasyon düzeyi yüksek bireyler, özellikle dikkat gerektiren görevlerde kullanılan prefrontal ve parietal bölgelerden oluşan görev-pozitif ağa kıyasla, Varsayılan Mod Ağı içinde yüksek aktivite göstermektedir. Sürekli ruminasyon yaşayanlar ayrıca dinlenme sırasında Varsayılan Mod Ağı bölgelerinde yüksek bağlantı göstermekte, bu da özellikle daha patolojik olan "kara kara düşünme" biçimi için kendine atıfta bulunan düşünceyi bastırmadaki yetersizliği yansıtmaktadır. Ruminasyon ayrıca depresyon öyküsü olan ergenlerde Varsayılan Mod Ağı ile belirginlik ağları ve Bilişsel Kontrol Ağı bölgeleri arasındaki yüksek bağlantı ile ilişkilidir.
Hormonal Varyasyonlar
Cinsiyet hormonu konsantrasyonunun, kadınlarda ruminasyon da dahil olmak üzere farklı duygusal düzenleme stratejilerinin seçimi ve etkinliği ile bağlantılı olabileceği de öne sürülmüştür. Kadınlarda artan östradiol seviyeleri daha fazla ruminasyon kullanımı ile ilişkilendirilmiştir; ruminayon olumsuz duygulanımla pozitif yönde ilişkiliyken, sadece östradiol seviyesi düşük kadınlarda görülmüştür.
Bu bulgular sadece ön bulgular ve korelasyonel olup, tekrarlanmaları ve nedensellik yönlerinin test edilmesi gerekmektedir, ancak yine de hormonların ruminasyon eğilimini etkileyebileceği ihtimalini ortaya koymaktadır.
Normatif Gelişimsel Süreçler
Gençlerde ruminatif tarzların konsolidasyonunu incelemek için ruminasyonda rol oynayan olgunlaşma süreçlerinin gelişimi dikkate alınmalıdır. Bilişsel gelişim, beyin gelişimi ve pubertal zamanlamanın hepsinin ruminasyonun gelişimi üzerinde etkileri vardır.
Bilişsel Gelişim
Olumsuz öz-referanslı bilişler geviş getirme eğilimini başlatır ve sürdürür; ancak yetişkin ruminasyon modelleri, sıkıntının istikrarlı ve genel nedenleri ve olumsuz sonuçları hakkında düşünmek için gereken bilişsel becerilerin gelişimini hesaba katmaz.
Araştırmalar istikrarlı bilişsel tarzların, resmi operasyonel düşünce kapasitesinin ortaya çıktığı bir dönem olan erken ergenlik dönemine kadar gelişmeyebileceğini göstermektedir. Bu soyut muhakeme yeteneği, istikrarlı bir benlik kavramının nedensellik anlayışının ve olayların sıralanmasına ilişkin bir kavramsallaştırmanın gelişmesine yol açar ki bunlar ruminasyonun merkezinde yer alan kapasitelerdir.
Çocuklar geliştikçe, soyut akıl yürütme kapasiteleri daha istikrarlı ve daha az somut bir benlik duygusunun gelişmesini sağlar. Yedi yaşından küçük çocuklar, eğilimsel özelliklerin zaman içinde veya durumlar arasında sabit olduğunu anlamazlar. Orta çocukluk döneminde ilkel bir benlik anlayışı ortaya çıkar ve erken ergenlik başlarında istikrar kazanır. Ergenlikte davranışları, olayları ve beklentileri açıklamak için istikrarlı kişisel özellikleri kullanma becerisi; ruminasyonun merkezinde yer alan bir kapasite olan sonuçların nedenleri ve kişinin bu sonuçlardaki rolü hakkında farkındalığı artırır.
2010'da yapılan bir incelemede, olayların nedenleri hakkında akıl yürütme ve alternatif sonuçlar üretme kapasitesinin yaşla birlikte arttığı belirtilmiştir. Örneğin, küçük çocuklar nedensel olaylar hakkında akıl yürütme yeteneğine sahiptir ancak aşırı niyetlilik atıfları ve iç ve dış motivasyon arasında ayrım yapma güçlüğü sebebiyle nedensellik konusunda hata yapmaları muhtemeldir. Orta çocukluk dönemine gelindiğinde, çocuklar olayları açıklamak için iç faktörleri kullanabilir; bu da kalıcı benlik kavramının gelişmesiyle istikrar kazanan bir modeldir.
Son olarak, kişinin yaşadığı sıkıntının sonuçları üzerinde ısrarcı olabilmesi (perseverasyon) için gelecek zaman yönelimi gereklidir. Bu beceri 8 yaş civarında ortaya çıkar ve ergenlik döneminde olasılıkları değerlendirme becerisiyle birlikte gelişir.
Özetle bilişsel olgunlaşma, nedenselliği anlama ve gelecek zaman yönelimine sahip olma becerisinin artmasını sağlayan istikrarlı bir benlik kavramının gelişmesine yol açar; bu beceriler ruminasyon kapasitesinin artmasıyla ilişkilidir.
Üstbiliş (Metakognisyon)
Üstbiliş, kişinin kendi bilişsel süreçleri hakkında düşünme ve farkındalık sahibi olma beceresini ifade eder. Kişinin düşüncelerini, bilgisini ve anlayışını izlemesi ve kontrol etmesinin yanı sıra kendi düşüncesini yansıtması ve düzenlemesini de içerir.
Ruminasyon; ergenlik döneminde gelişen kapasiteler olan öz-düşünümsel, duygu odaklı başa çıkmayı teşvik eden üstbilişsel inançlar tarafından da sürdürülmektedir. Üstbiliş, biliş üstü bilgi ve biliş üstü düzenlemeyi içerir. Üstbilişsel bilgi yaşamın erken dönemlerinde ortaya çıkar; çocuklar 3 yaşına geldiklerinde kendilerinin ve başkalarının zihinsel durumları hakkında bir miktar farkındalığa sahip olurlar.
Bu kapasiteler yaşla birlikte artar, geç çocukluk ve ergenlik döneminde istikrarlı bir şekilde olgunlaşır. Üstbilişsel düzenleme üstbilişsel bilgiden daha sonra, muhtemelen geç çocukluk ve erken ergenlik döneminde ortaya çıkar. Bu durum ergenlik döneminde, erken ve orta çocukluk dönemlerine kıyasla düşüncelerin kontrol edilmesinin zor olabileceğine dair bir farkındalık olduğunu gösteren kanıtlarla desteklenmektedir.
Buna ek olarak, öz performansın üstbilişsel olarak izlenmesinin gelişimi üzerine yapılan bir çalışmada üstbilişsel düzenlemenin yaşla birlikte geliştiği, geç ergenlikte zirve yaptığı ve genç yetişkinlikte durağanlaştığı bulunmuştur.
Genel olarak çocuklar kendi düşüncelerine dair ilkel bir farkındalık sergilemekte, ancak ruminasyonun merkezinde yer alan kapasiteler olan bilişi izleme ve düzenlemede zorluk çekmektedir. Bu yetenekler, istikrarlı ruminatif tarzların pekiştiği bir dönem olan ergenlikte gelişiyor gibi görünmektedir.
Teorik Perspektif
Olumsuz içeriğin zihinsel olarak tekrarlanmasının bilişsel işleyişi nasıl bozabileceğini ve olumsuz etkileri nasıl kötüleştirebileceğini anlamak sezgisel olarak kolaydır. Bununla birlikte ruminasyon üzerine yapılan araştırmalar, düşüncenin içeriğinden ziyade belirli bir içerik hakkında düşünme sürecinin tekrarlayan olumsuz düşüncenin bilişsel ve duygusal sonuçlarının daha doğru bir belirleyicisi olduğunu öne sürmektedir.
Buna göre ruminasyon, olumsuz içeriğe odaklanan tekrarlayıcı ve pasif bir düşünme süreci olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım, ruminasyonun çeşitli kavramsallaştırmalarını kapsayacak kadar genel olsa da işlevleri veya mekanizmaları hakkında fazla bir şey söylemez. Bu nedenle ruminasyonun altında yatan proksimal mekanizmaları açıklamak için çeşitli teoriler geliştirilmiştir.
Ruminasyona ilişkin en üretken teori Susan Nolen-Hoeksema'nın 1991 yılında geliştirdiği Tepki Stilleri Teorisi'dir (İng: "Response Styles Theory"). Ruminasyonun en yaygın kullanılan ve ampirik olarak desteklenen kavramsallaştırılması bu olsa da teorinin bazı yönlerini destekleyen bilim insanları olduğu gibi desteklemeyenler de olmuştur.
Ruminasyonun uzun süredir öne çıkan diğer bir modeli ise ruminasyonu tatmin edici olmayan hedef ilerlemesi hakkında tekrarlayan araçsal düşünme olarak kavramsallaştıran Hedef İlerleme Teorisi'dir. Bu teori, hedefe ulaşılana ya da vazgeçilene kadar ruminasyonun devam edeceğini söyler.
Ruminasyonun teorik modelleri, bu fenomenin altında yatan süreçler ve mekanizmalar hakkında farklı perspektifler sunmaktadır. Modeller arasında bazı örtüşmeler ve ortaklıklar olsa da ruminasyonla ilgili farklı yönleri ve mekanizmaları vurgulamaktadırlar. Bu farklı bakış açıları; benimsenen teorik çerçeveler, ele alınan araştırma soruları ve formülasyon sırasında mevcut olan ampirik kanıtlar da dahil olmak üzere çeşitli faktörlere atfedilebilir. Araştırmacılar ruminasyona farklı açılardan yaklaşmış ve bu da çeşitli teorik modellerin geliştirilmesine yol açmıştır.
Bazı modeller, ruminasyonun sürdürülmesinde olumsuz öz inançların veya bilişsel önyargıların rolü gibi bilişsel süreçlere daha fazla odaklanabilir. Diğerleri ise ruminasyonun duygusal yönlerini vurgulayarak duygusal düzenleme veya olumsuz duygulanımın işlenmesiyle nasıl ilişkili olduğunu araştırabilir. Ruminasyonun sosyal destek veya sosyal karşılaştırma süreçlerinden nasıl etkilendiğini inceleyen, sosyal ve kişiler arası faktörleri dikkate alan modeller de vardır.
Tepki Stilleri Teorisi
Tepki Stilleri Teorisi; depresif ruminasyonun depresif ruh haline tepki olarak tekrarlayan, kendine odaklanmakta istikrarlı, kalıcı ve alışkanlık benzeri bir eğilim olduğunu varsayar. Ayrıca ruminasyonun temelde işlevsiz olduğunu ve olumsuz ruh haliyle uyumlu düşünmeyi artırarak, problem çözmeyi bozarak ve araçsal davranışa müdahale ederek depresyona katkıda bulunduğunu öne sürmektedir.
Ruminatif tepki stilinin, tipik olarak çocuklukta ebeveynlerin çocuklarına pasif bir başa çıkma tarzını modellemeleri sonucunda öğrenildiği veya aşırı eleştirel, müdahaleci veya aşırı kontrolcü ebeveynliğin bir sonucu olarak şekillendiği varsayılmaktadır. Çevresel faktörler başlığında belirtilen erken dönem sıkıntıları, ebeveynlik tarzı ve ruminasyonla ilgili kanıtlar bu hipotezle tutarlıdır. Kadına atfedilen basmakalıp rollerde sosyalleşmenin ruminasyon riskini artırdığına dair kanıtlar da öğrenilmiş bir tepki tarzı olarak ruminasyonla tutarlıdır.
Tepki Stilleri Teorisi, depresif ruminasyonun kadınlar arasında erkeklerden daha yaygın olduğunu ve ruminasyondaki bu bireysel farklılığın depresyondaki cinsiyet oranlarının farklılığına kısmen aracılık ettiğini belirtmektedir. Tepki Stilleri Teorisini destekleyen kanıtlar, depresif ruminasyonun gerçekten de yararsız olduğunu ve psikopatolojiyi öngördüğünü gösteren geniş çaplı araştırmalardan gelmektedir.
Tepki Stilleri Teorisinin merkezinde, ruminasyonun düşük ruh hali gibi tetikleyici uyaranlara koşullanmış otomatik bir tepki olduğu varsayımı yer almaktadır. Bu, ruminasyonun genellikle otomatik ve istemsiz olarak başlayan bir düşünce alışkanlığı olarak kavramsallaştırılmasıyla tamamen tutarlıdır.
Ruminasyon sıklıkla, kasıtsız olarak ve kötü veya depresif ruh halinin aynı duygusal bağlamında tekrar tekrar meydana geldiği için, bir alışkanlığın olağan tanımlarını yerine getirir. Gerçekten de ruminasyonun olumsuz sonuçlarına ilişkin daha önce rapor edilen araştırmaların çoğunda kullanılan depresif ruminasyonun önde gelen aracı, katılımcılardan "üzgün, çökmüş veya depresif hissettiklerinde" ne sıklıkla ruminasyon yaptıklarını belirtmelerini istemektedir.
Alışılmış bir niteliğe sahip olmasıyla tutarlı olarak depresif ruminatörler, ruminasyonun bilinçli bir niyet olmaksızın gerçekleştiğini ve bunu kontrol edemediklerini bildirmektedir. Dolayısıyla Tepki Stilleri Teorisi ruminasyondaki bireysel farklılıkları, ruminasyona girmeye yönelik farklı öğrenilmiş özellik eğilimleri olarak açıklamaktadır. Ruminasyonun üzgün veya kötü ruh halinin ortaya çıkmasıyla tetiklenmesi dışında, bir bireyin neden bir durumda diğerinden daha fazla veya daha az ruminasyon yaptığını açıklamaz.
Hedef İlerleme Teorisi
Bu model ruminasyonun bir hedefe ulaşmada beklenenden daha yavaş ilerleme algısı tarafından tetiklendiğini ve hedef tutarsızlığını azaltmada tatmin edici bir ilerleme sağlanana veya birey hedeften uzaklaşana kadar devam edeceğini öne sürer. Bu nedenle, Tepki Stilleri Teorisi'nin aksine, Hedef İlerleme Teorisi ağırlıklı olarak sürekli ruminasyondan ziyade durumsal ruminasyon ataklarının proksimal bir nedeninin açıklamasıdır.
Bu teoriye göre, ruminasyon mutlaka patolojik olmak zorunda değildir. Bazı durumlarda, uyumsuzluğu azaltmada ilerleme kaydedildiği takdirde, çözülmemiş güçlükleri ve sorunları vurgulamak ve ardından ele almak için bir araç olarak uyarlanabilir ve işlevsel olabilir. Dolayısıyla Hedef İlerleme Teorisi, ruminasyonun zorluklara karşı adaptif bir yanıt olduğunu öne süren ve düşük ruh haline neden olan zorlukları ele almak için analitik problem çözmeye odaklanan teorilerle bir miktar örtüşmektedir.
Bununla birlikte, ruminasyon hedef uyuşmazlığını çözmeye veya hedeften uzaklaşmaya yardımcı olmadığı ölçüde, hedef ilerlemesindeki uyuşmazlıkta ısrar etmeye neden olduğu ve olumsuz duygulanımı yoğunlaştırdığı ölçüde yararsız olan başarısız bir sorun çözme girişimidir. Bu açıklamayla tutarlı olarak kesintiye uğramış hedeflerle ilgili düşünceler, çözülmüş hedeflerle ilişkili olanlardan daha uzun süre devam etmektedir.
Deneysel bir çalışmada çözülmemiş bir hedefe odaklanmaları istenen katılımcılar, çözülmüş bir hedefe odaklanan katılımcılara kıyasla 30-60 dakikalık bir süre boyunca önemli ölçüde daha fazla ve daha uzun süre ruminasyon yapmıştır. Dolayısıyla sorunlu hedef ilerlemesi, akut bir ruminasyon atağının başlangıcında proksimal bir faktör olabilir.
Bireylerin sahip olduğu hedeflerin niteliği ve güdüleri de hem ruminasyonun başlama olasılığını hem de bireyin hedefinde ilerleme kaydetme becerisini ve dolayısıyla ruminasyon derecesini belirleyebilir. Bireylerin sahip oldukları hedeflerin türü, ruminasyon eğilimlerini etkileyebilir.
Birey bir hedefin peşinden, bunu yapmak doğası gereği keyifli olduğu için veya buna gönülden değer verdiği için (otonom nedenler) ya da bunu yapmazsa suçluluk veya utanç duyacağı için veya hedefin peşinden gitmek dışsal bir sonucu kolaylaştırdığı için (kontrollü nedenler) gidebilir.
Kontrollü nedenlerle hedef peşinde koşmanın içsel çatışmaya ve sorunlu ruminasyona neden olacağı varsayılmaktadır. Hem Hedef İlerleme Teorisi hem de bu hipotezle tutarlı olarak, otonom (özerk) güdülere kıyasla kontrollü güdülerle hedeflerin peşinden gitmek daha az hedef ilerlemesi, daha fazla özellik ve hedef odaklı ruminasyon ile ilişkilidir ve ergenlerde ve genç yetişkinlerde zaman içinde daha fazla ruminasyonu öngörmektedir.
Benzer şekilde istenen bir duruma yaklaşmaktan ziyade istenmeyen bir durumdan kaçınmaya odaklanan hedef arayışı, gerekli adımlara ilişkin çok az somut rehberlik sağladığından ve kesin olarak çözülmesi zor olabileceğinden hedefe doğru yeterli ilerleme kaydetmeyi zorlaştırabilir: Yüksek özellikli ruminatörlerin düşük özellikli ruminatörlere göre kaçınma hedeflerine sahip olma olasılığı daha yüksektir.
Bununla bağlantılı olarak mükemmeliyetçilikte olduğu gibi hedefler için aşırı yüksek standartlara sahip olmak, ruminasyon sıklığının ve süresinin artmasına katkıda bulunabilir. Mükemmeliyetçi bireylerin hem ulaşılması daha zor hedefleri vardır hem de hedeflerinden vazgeçme olasılıkları daha düşüktür ve bu nedenle Hedef İlerleme Teorisi'ne göre daha sık ve uzun süreli ruminasyon yaşayacakları varsayılır.
Bununla tutarlı olarak, öz bildirim ölçümlerinde ruminasyon ve mükemmeliyetçilik arasında güçlü bir ilişki bulunmuştur. Artan mükemmeliyetçilik, başarısızlık geri bildirimi veya stresli bir sosyal görevin ardından daha fazla durum ruminasyonunu öngörmektedir ve ruminasyonun mükemmeliyetçiliğin sıkıntı üzerindeki etkisine eş zamanlı ve ileriye dönük olarak aracılık ettiği bulunmuştur.
Mutluluğa aşırı değer veren ve olumsuz duygusal durumlardan kaçınmanın önemini vurgulayan sosyokültürel inançlara sahip olmanın ruminasyonu artırdığı gözlemi Hedef İlerleme Teorisi ile tutarlıdır: Her zaman mutlu olmak/asla mutsuz olmamak gibi hedeflerin kolayca erişilmesi olası değildir, bu da ruminasyona yol açar.
Özetle Hedef İlerleme Teorisi, durumsal ruminasyonun, yani akut ruminasyon ataklarının görülme sıklığının altında yatan temel bir proksimal mekanizma olarak hedef tutarsızlıklarının oldukça ayrıntılı bir açıklamasını sunmaktadır. Çoğu insanın neden hayatlarının bir noktasında tipik olarak bir kayıp veya gerilemenin ardından (örneğin, bir yas, iş kaybı, bir ilişkinin bozulması) ruminasyon atakları yaşadığını açıklar.
Bununla birlikte, hedef türleri ve standartlardaki farklılıklar dışında, ruminasyona yönelik özellik eğilimindeki bireysel farklılıkları tam olarak açıklamamaktadır. Mükemmeliyetçi olmayan pek çok kişi ruminasyona girer. Pek çok kişi, sık sık ruminasyona giren kişiler haline gelmeden hedef tutarsızlıkları yaşar. Bu nedenle, başka hangi mekanizmaların hedef tutarsızlıkları ile etkileşime girerek yararsız ruminasyona yönelik özellik eğilimini destekleyebileceğini belirlemek ve ruminasyonun bazı bireylerde nasıl alışkanlık haline gelebileceğini anlamak kritik önem taşımaktadır.
Diğer Modeller
Yukarıda belirtilenlere ek olarak, geliştirilen modellerden bazıları şunlardır:
- Perseveratif Biliş Hipotezi: Bu model stresli olayların, bu olaylar hakkında tekrar tekrar veya sürekli olarak düşündüklerinde insanların sağlığını etkilemeye başladığını savunmaktadır. Perseveratif biliş hipotezine göre ruminasyon olumsuz düşüncelere, duygulara ve anılara odaklanan tekrarlayan bir düşünce döngüsünü içerir. Bu tekrarlayan biliş örüntüsü, bireylerin sorunlarını etkili bir şekilde işlemesini ve çözmesini engeller. Bunun yerine olumsuz duyguları daha da kalıcı hale getiren ve sıkıntıyı sürdüren, kendi kendini güçlendiren bir olumsuz düşünme döngüsüne girmelerini sağlar. Hipotez; ruminasyonun artan depresyon, anksiyete ve stres seviyeleri de dahil olmak üzere bir dizi olumsuz sonuçla bağlantılı olduğunu ileri sürmektedir. Ruminasyonun duygusal düzenlemeyi ve problem çözmeyi engelleyen, psikolojik sıkıntının devam etmesine ve artmasına yol açan uyumsuz bir başa çıkma stratejisi olduğunu öne sürmektedir.
- Metakognitif Model: Bu model, ruminasyonun düşünme sürecinin kendisi hakkında aşırı endişe ile karakterize edilen belirli bir üst bilişsel tarzdan kaynaklandığını öne sürmektedir. Bu modele göre, ruminasyon yapan bireyler "depresif öz-odaklı dikkat" gösterme eğilimindedir ve ruminasyonun problem çözme veya içgörü kazanmaya yardımcı olduğuna inanırlar. Ancak gerçekte ruminasyon, olumsuz ruh hallerini sürdüren verimsiz ve kendi kendini devam ettiren bir döngü haline gelir.
- HExAGoN Modeli: "HExAGoN" kelimesi uyumsuz ruminasyonu sürdüren ve artıran proksimal faktörleri ifade etmektedir: Alışkanlık (H), yürütücü işlev (Ex), soyut işleme tarzı (A), hedef tutarsızlıkları (Go) ve olumsuz önyargılar (N). Bu model, bu beş mekanizmanın her birinin ruminasyonun başlamasına ve sürdürülmesine katkıda bulunduğunu varsaymaktadır. Her bir ek mekanizma mevcut olduğunda, bireyin ruminasyon eğilimi geliştirme olasılığı artmaktadır. Patolojik ruminasyonun gelişmesi için birden fazla unsurun bir araya gelmesinin gerekli olduğunu, zira güçlü distal kırılganlık faktörleri tarafından desteklendiğinde alışkanlık oluşturma mekanizması hariç, her bir faktörün tek başına sürekli ruminasyonda bir artış meydana getirmek için yeterli olmadığını öne sürmektedir. Örneğin, hedef tutarsızlıkları mutlaka uyumsuz ruminasyon üretmez ve zayıf yönetici kontrolü her zaman yüksek sürekli ruminasyonla sonuçlanmaz.
- Analitik Ruminasyon Hipotezi: Analitik ruminasyon hipotezi, depresyonun karmaşık sorunlara bir yanıt olarak evrimleşen ve işlevi ruminasyonun bozulmasını en aza indirmek ve karmaşık sorunların analizini sürdürmek olan bir adaptasyon olduğunu öne sürmektedir. Bunu, olayla ilgili sorunlara sınırlı işlem kaynaklarına öncelikli erişim sağlayarak dikkat dağıtıcı faaliyetlere katılma arzusunu azaltarak (anhedoni) ve dikkat dağıtıcı uyaranlara maruz kalmayı azaltan psikomotor değişiklikler üreterek gerçekleştirir. İşlem kaynakları sınırlı olduğu için başka şeylere konsantre olamama, tetikleyici sorunun analizini sürdürmek için yapılması gereken bir değiş tokuştur.
Bu modeller farklı bakış açıları sunsa da dahil olabilecek çeşitli süreçleri ve mekanizmaları vurgulayarak ruminasyon hakkındaki genel anlayışımıza katkıda bulunurlar. Dahası, bu modeller birbirini dışlamak zorunda değildir ve birbirlerini tamamlayıp destekleyebilirler.
Teşhis Yöntemleri
Ruminasyonun teşhisi klinik görüşmeler, öz bildirim ölçümleri ve davranışsal gözlemler dahil olmak üzere çeşitli bilgi kaynaklarını içerir. Ruminasyonun kendisi resmi bir ruh sağlığı bozukluğu olmasa da genellikle depresyon, anksiyete bozuklukları ve yeme bozuklukları gibi farklı psikolojik durumlarla ilişkili bir semptom veya bilişsel süreç olarak kabul edilir.
Ölçme Araçları
Ruminasyonun değerlendirmesinde çeşitli ölçüm yöntemleri kullanılmaktadır. Bu yöntemler genellikle bireylerin ruminasyon eğilimleri hakkında bilgi vermek için doldurdukları öz bildirim anketleridir. Yaygın olarak kullanılan bazı ölçüm yöntemlerinden bazıları şunlardır:
- Ruminatif Tepki Ölçeği (RSS): RRS, ruminasyona girme eğilimini değerlendiren ve yaygın olarak kullanılan bir öz bildirim anketidir. Olumsuz duygu ve düşünceler üzerinde durma, kişinin duygularının neden ve sonuçlarını analiz etme ve ruminasyonu durdurma veya yeniden yönlendirmede zorluk çekme gibi ruminasyonun farklı yönlerini ölçen maddelerden oluşur.
- Tepki Stilleri Ölçeği (RSQ): RSQ, ruminasyon da dahil olmak üzere olumsuz duygulara verilen farklı tepki tarzlarını değerlendiren bir başka öz bildirim ölçeğidir. Ruminasyonun yanı sıra dikkat dağıtma ve problem çözme gibi diğer tepki tarzlarını da ölçen maddeler içerir.
- Perseveratif Düşünme Anketi (PTQ): PTQ, ruminasyon da dahil olmak üzere tekrarlayan olumsuz düşünceleri değerlendirmek için özel olarak tasarlanmış bir öz bildirim ölçeğidir. Tekrarlayan olumsuz düşüncelerin sıklığı ve yoğunluğunun yanı sıra bu düşüncelerin algılanan kontrol edilemezliğini ölçen maddeler içerir.
- Düşünce-Eylem Füzyonu Ölçeği (TAF): TAF, düşüncelerin eylemlere eşdeğer olduğuna veya gerçeklik üzerinde daha büyük bir etkiye sahip olduğuna inanma eğilimini değerlendiren bir öz bildirim ölçeğidir. Bir şey hakkında olumsuz bir düşünceye sahip olmanın bunun gerçekleşme olasılığını artırdığına inanmak gibi ruminasyonla ilgili düşünce-eylem kaynaşmasını ölçen maddeler içerir.
Bu ölçüm yöntemleri, bireyin ruminasyon eğilimleri hakkında değerli bilgiler sağlar ve ruminasyonun ruh sağlığı üzerindeki etkisini anlamaya yardımcı olabilir.
Ayırıcı Tanı
Ruminasyonu değerlendirirken benzer semptomlara sahip olabilecek diğer potansiyel tanıları veya durumları göz önünde bulundurmak önemlidir. Ruminasyonla ilişkili olabilecek bazı durumlar arasında şunlar bulunur:
- Majör Depresif Bozukluk: Ruminasyon genellikle majör depresif bozukluğun belirgin bir özelliğidir ve depresyonun bir belirtisi veya ayrı bir durum olarak ruminasyon arasında ayrım yapmak zor olabilir.
- Yaygın Anksiyete Bozukluğu: Yaygın anksiyete bozukluğunda aşırı endişe ve ruminasyon yaygındır. Ayrık veya anksiyete bozukluğunun bir parçası olarak ruminasyon arasında ayrım yapmak karmaşık olabilir.
- Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB): OKB'li bireyler sıklıkla ruminasyona yol açabilen müdahaleci düşünceler yaşarlar. OKB'de tipik olarak belirli temalara veya takıntılara odaklanılır ve kompulsif davranışlar mevcuttur.
- Travma Sonrası Stres Bozukluğu: Travmatik deneyimler, travmatik olayla ilgili müdahaleci düşünceleri ve ruminasyonu tetikleyebilir. Bununla birlikte, TSSB'de ruminasyonun içeriği ve doğası genellikle travmatik deneyim etrafında döner.
- Bipolar Bozukluk: Bipolar bozukluğun depresif dönemlerinde ruminasyon yaygın bir özellik olabilir. Bununla birlikte, manik veya hipomanik dönemlerin varlığı ayırt edici bir faktördür.
Tedaviler veya İdare Yöntemleri
Tedavi yaklaşımının, ruminasyonun altında yatan nedene ve bireyin özel ihtiyaçlarına bağlı olarak değişebileceğini unutmamak önemlidir. Terapist veya klinik psikolog gibi bir ruh sağlığı uzmanı, doğru bir teşhis koyarak ruminasyonu etkili bir şekilde ele almak için bir tedavi planı hazırlayabilir.
Ruminasyonu Hedef Alan Terapiler
Ruminasyonun yukarıda belirtilen tüm sonuçları, ruminasyonun başarılı bir şekilde hedeflenmesinin potansiyel değerini vurgulamaktadır. Ruminasyonun başarılı bir şekilde hedeflenmesi, psikolojik tedavilerin etkinliğini ve gücünü artırabilir ve özellikle eşlik eden anksiyete ve duygudurum bozuklukları olan ve daha kronik, karmaşık ve tedavilere daha az yanıt veren hastalar için sonuçları iyileştirebilir.
Gerçekten de komorbid anksiyete ve depresyonu olan hastalar genellikle tedaviye en zayıf yanıtı vermektedir ve ruminasyon, tedaviye dirençli hastaların bir endofenotipi olarak önerilmiştir.
Ruminasyon-Odaklı BDT
Ruminasyon-Odaklı Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), hem patolojik ruminasyonun tekrarlama ve olumsuz pekiştirme yoluyla gelişen öğrenilmiş alışkanlık davranışı olarak kavramsallaştırılabileceği bilgisi hem de ruminasyon içinde yararlı ve yararsız işleme tarzları olduğu konusunda daha önce gözden geçirilen kanıtlarla teorik olarak desteklenerek güçlendirilmiştir. Ruminasyon-Odaklı BDT, depresyon için bilişsel davranışçı terapinin temel ilke ve tekniklerine dayanmakla birlikte, bir dizi önemli yeni bir araya getirmektedir.
İlk olarak Ruminasyon-Odaklı BDT, davranışsal aktivasyonda geliştirilen işlevsel-analitik ve bağlamsal yaklaşımı içermektedir. Davranış psikolojisinde işlevsel analiz; ruminasyonun nasıl, ne zaman ve nerede meydana geldiğini ve gelmediğini, öncüllerini ve sonuçlarını incelemek, olası işlevlerini formüle etmek ve sistematik olarak azaltmak veya değiştirmek amacıyla planlar yapmak için kullanılır.
Bu yaklaşım, ruminasyonun öncül ipuçlarını (yani alışkanlığın tetikleyicilerini) belirleyerek bu ipuçlarına maruz kalmayı kontrol ederek ve alternatif, daha yararlı bir alışkanlığı karşı koşullandırmak (İng: "Counter-condition") için bu ipuçlarına alternatif yararlı yanıtları tekrar tekrar uygulayarak bir alışkanlık olarak ruminasyonu açıkça hedef alır.
Ayrıca Ruminasyon-Odaklı BDT; hastayı yapıcı olmayan soyut işleme tarzından yapıcı somut tarza geçirmek için işlevsel analiz, imgeleme, davranışsal deneyler ve deneyimsel yaklaşımlar kullanır. İşlevsel analiz, zorluklarla ilgili yararlı ve yararsız düşünceleri ayırt etmek ve hastaları daha yararlı düşünmeye yönlendirmek için kullanılır.
Bilişsel Önyargı Modifikasyonu
Ruminasyon-Odaklı BDT'nin belirli bir unsuru, yani uyumsuz ruminasyondan uzaklaşmak için daha somut bir işleme tarzını teşvik etmek, tekrarlanan bir bilişsel önyargı modifikasyonu yaklaşımı içinde bağımsız bir tedavi olarak da test edilmiştir.
Bilişsel önyargı azaltma, psikolojide kullanılan ve tehdit uyaranlarına yönelik önyargılı dikkat ve belirsiz uyaranların tehdit edici olarak önyargılı yorumlanması gibi bilişsel süreçlerdeki önyargıları doğrudan değiştirmeyi amaçlayan prosedürleri ifade eder. Prosedürler, temel öğrenme ilkelerini ve tekrarlanan uygulamaları kullanan bilişsel görevler aracılığıyla bilgi işlemeyi değiştirmek ve eğitim koşuluna uygun olarak daha sağlıklı bir düşünme tarzını teşvik etmek için tasarlanmıştır.
Bilişsel önyargı azaltma eğitimi, zihinsel bir alışkanlık olarak ruminasyonu değiştirmek için iyi bir seçenektir çünkü alışkanlık oluşumuyla aynı çağrışımsal ve araçsal öğrenme süreçlerini içerir ve otomatik alışkanlık süreçlerini değiştirdiği gösterilmiştir.
Metakognitif (Üstbilişsel) Terapi
Üstbilişsel terapi, ruminasyonun yararlılığına ilişkin olumlu üstbilişsel inançlar tarafından başlatıldığı ve daha sonra olumsuz sonuçlarına ilişkin olumsuz üstbilişsel inançlar tarafından şiddetlendirildiği hipotezine dayanmaktadır. Üstbilişsel terapi, bu üstbilişsel inançlara meydan okumaya odaklanır ve hastaları, dikkatlerini kendi odaklarından dış uyaranlara çevirmeleri için eğitir.
Bugüne kadar üstbilişsel terapi; tedaviye dirençli depresyon ve inatçı depresif bozukluğu olan hastalar için sadece iki vaka serisinde incelenmiş, olumlu denek içi değişimle birlikte herhangi bir rastgelelik veya kontrol koşulu olmadan ve bekleme listesi kontrol grubuna karşı küçük bir rastgele kontrollü çalışmada depresyon ve ruminasyonu önemli ölçüde azaltmış ve bir yıl boyunca iyileşmeleri sürdürmüştür. Üstbilişsel terapi henüz aktif bir kontrol veya aktif tedavi ile karşılaştırılmamıştır.
Farkındalık Temelli BDT
Ruminasyonu azalttığı varsayılan bir diğer tedavi de Farkındalık Temelli BDT'dir. Farkındalık Temelli BDT, depresyona karşı direnci artırmanın bir yolu olarak BDT ilkeleri çerçevesinde meditasyon uygulamalarını içeren psikososyal grup temelli bir nüks önleme programıdır.
Anahtar nokta katılımcıların nefeslerine, düşüncelerine ve duygularına olan dikkatlerini sürdürmeyi ve bu tür deneyimleri yargılayıcı olmayan ve kabul edici bir şekilde farkındalık içinde tutmayı deneyimsel olarak öğrendikleri farkındalık uygulamasıdır. Bu farkındalık becerilerinin, bireylerin olumsuz düşünce ve duygulara karşı alternatif tepkiler geliştirmelerini ve böylece alışılagelmiş ruminasyon kalıplarından çıkmalarını sağlayacağı varsayılmaktadır.
Farkındalık Temelli BDT'nin, üç veya daha fazla depresyon atağı geçiren bireyler için etkili bir nüks önleme tedavisi olduğu gösterilmiştir.
Müddet Tahminleri (Prognoz)
Ruminasyonun prognozu; altta yatan nedenler, bireysel koşullar ve tedavinin etkinliği dahil olmak üzere çeşitli faktörlere bağlıdır. Ruminasyon, depresyon veya anksiyete gibi farklı ruh sağlığı durumlarının bir belirtisi olabilir ve bu durumların temel nedenlerini ele almak olumlu bir prognoz için çok önemlidir.
Ruminasyon kırılması zor bir örüntü olsa da uygun tedavi ile birçok kişi zaman içinde ruminatif düşüncelerini yönetmeyi ve azaltmayı öğrenebilir.
Görülme Sıklığı ve Dağılımı (Epidemiyoloji)
Ruminasyon, birçok insanın hayatının bir noktasında yaşadığı yaygın bir düşünce kalıbıdır. Görülme sıklığı yaş, cinsiyet ve bireysel koşullar gibi faktörlere bağlı olarak değişebilir:
- Cinsiyet: Araştırmalar, kadınların erkeklerden daha sık ruminasyona girme eğiliminde olduğunu göstermektedir. Bu fark; sosyalleşme, hormonal farklılıklar ve kültürel beklentiler de dahil olmak üzere çeşitli faktörlere bağlanabilir.
- Yaş: Ruminasyon her yaşta ortaya çıkabilir, ancak belirli yaş gruplarında daha yaygın olabilir. Örneğin ergenler ve genç yetişkinler, yaşamın bu dönemiyle ilişkili zorluklar ve geçişler nedeniyle ruminasyona daha yatkın olabilir. Ayrıca yaşlı yetişkinler yaşlanma, pişmanlıklar veya kayıplarla ilgili endişeler nedeniyle ruminasyon yaşayabilir.
- Ruh Sağlığı Koşulları: Ruminasyon, başta depresyon ve anksiyete olmak üzere çeşitli ruh sağlığı durumlarıyla güçlü bir şekilde ilişkilidir. Depresyonu olan bireyler, tekrarlayan ve olumsuz düşünce kalıplarını içerdiği için ruminasyonu sıklıkla bir semptom olarak yaşarlar. Benzer şekilde, anksiyete bozukluğu olan kişiler de potansiyel tehditler veya olumsuz sonuçlar hakkında aşırı derecede ruminasyonda bulunabilirler.
- Stresli Yaşam Olayları: Ruminasyonun ilişki sorunları, iş kaybı, yas veya travmatik deneyimler gibi stresli yaşam olayları sırasında veya sonrasında ortaya çıkma olasılığı daha yüksektir. Bu olaylar müdahaleci düşünceleri tetikleyebilir ve olumsuz düşünceden uzaklaşmayı zorlaştırabilir.
- Kültürel ve Sosyal Faktörler: Kültürel ve sosyal faktörler ruminasyonun yaygınlığını etkileyebilir. Örneğin, kolektivizmi ve kişilerarası ilişkileri vurgulayan kültürlerde, bireyler sosyal etkileşimler ve bunların başkaları üzerindeki etkileri hakkında daha fazla ruminasyon yapabilir.
Önlem Yöntemleri
Ruminatif tarzın ne zaman özellik benzeri bir tepki tarzı olarak işlev gördüğünün açıklığa kavuşturulması, ruminasyonun teorik olarak anlaşılmasını geliştirecek ve gelişimsel olarak duyarlı önleme ve müdahale çabalarını şekillendirecektir. Eğer ruminatif tarz erken ergenlik döneminde istikrar kazanıyorsa, ruminasyonun gelişiminin altında yatan mekanizmaları hedef alan ergenlere yönelik müdahalelerin uygulanması çok önemlidir.
Ruminasyonun önleyici müdahalesinde temel olarak etkili olabilecek iki önemli nokta vardır: Olumsuz duygulanımı azaltmak ve bilişsel kontrolü geliştirmek. Olumsuz duygulanımın azaltılması, uyumsuz ruminasyon döngüsünün yinelemeli doğası nedeniyle hem erken çocukluk döneminde hem de yaşam boyu yararlı bir hedef olabilir.
Ebeveyn kontrolünü hedeflemek, önleyici müdahale için potansiyel bir yöntem olabilir. Ebeveynlerin olumlu davranışlara odaklanmasına yardımcı olmak için çeşitli müdahale programları mevcuttur, ancak çok azı açıkça aşırı kontrolcü davranışları azaltmaya odaklanmaktadır. Buna ek olarak, ruminasyon engelleyici süreçlerdeki zorluklarla bağlantılı olduğundan dikkatin kontrolünü ve ayrılmasını hedeflemek, ruminasyonun özellik benzeri bir tarz haline gelmesini önlemede özellikle yararlı olabilir.
Yukarıdakilere ek olarak, ruminasyon başladığında tekrarlayıcı döngüyü derhal durdurmak daha yoğun hale gelmesini önleyebilir. Uyumsuz ruminatif bir döngüye girdiğinizi hissettiniz anda aşağıdakileri denemek faydalı olabilir:
- Ruminasyonu Tanıyın: Ne zaman ruminasyon yaptığınızın farkına varın. Bunu verimsiz ve yararlı olmayan tekrarlayan bir düşünce kalıbı olarak kabul edin.
- Dikkatinizi Dağıtın: Zihinsel olarak geviş getirmeye başladığınızı fark ettiğinizde, dikkatinizi dağıtacak bir şey bulmak döngüyü kırmanıza yardımcı olabilir. Dikkatinizi o an bulunduğunuz mekâna yönelterek, örneğin mavi renkte 4 farklı nesne bulmaya çalışın.
- Düşüncelerinizi Sorgulayın: Ruminatif düşüncelerinizin geçerliliğini sorgulayın. Kendinize onları destekleyecek kanıtlar olup olmadığını veya alternatif yorumlar olup olmadığını sorun. Ruminasyonda düşünceler çoğu zaman çarpıtılır ve gerçekliğe dayanmaz.
- Endişe Günlüğü Tutun: Ruminatif düşüncelerinizi bir günlüğe yazın. Bu, endişelerinizi dışsallaştırmanıza ve zihninizde durmadan dönüp durmalarını engellemenize yardımcı olabilir. Bu günlüğü ayrıca düşünceleriniz üzerinde düşünmek ve kalıpları veya tetikleyicileri belirlemek için de kullanabilirsiniz.
Etimoloji
"Ruminasyon" kelimesi, Latince "ruminatio" teriminden gelir ve "geviş getirmek" anlamına gelen "ruminare" fiilinden türetilmiştir. Terim esasen inek, koyun ve keçi gibi hayvanların geviş getirme sürecine atıfta bulunmaktadır. Bu hayvanlar, kısmen sindirilmiş yiyecekleri midelerinin rumen olarak bilinen ilk odasından ağızlarına geri getirmelerini sağlayan benzersiz bir sindirim sistemine sahiptir. Yiyecek daha sonra iyice çiğnenir veya daha fazla sindirime yardımcı olmak için geviş getirilir.
Metaforik olarak ruminasyon kavramı, hayvan davranışlarının gözlemlenmesinden etkilenerek 16. yüzyılda insan düşünce süreçlerine uyarlanmıştır. Hayvanların yiyecekleri daha fazla işlenmek üzere geri getirmesine benzer şekilde, kişinin zihninde düşünceleri veya fikirleri tekrar tekrar döndürme veya geri getirme eylemini tanımlar.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 7
- 6
- 5
- 3
- 3
- 3
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- J. M. Smith, et al. (2009). A Roadmap To Rumination: A Review Of The Definition, Assessment, And Conceptualization Of This Multifaceted Construct. Clinical Psychology Review, sf: 116. doi: 10.1016/j.cpr.2008.10.003. | Arşiv Bağlantısı
- M. J. Abbott, et al. (2004). Post-Event Rumination And Negative Self-Appraisal In Social Phobia Before And After Treatment. Journal Of Abnormal Psychology, sf: 136-144. doi: 10.1037/0021-843X.113.1.136. | Arşiv Bağlantısı
- L. B. Alloy, et al. (2000). The Temple-Wisconsin Cognitive Vulnerability To Depression Project: Lifetime History Of Axis I Psychopathology In Individuals At High And Low Cognitive Risk For Depression. Journal Of Abnormal Psychology, sf: 403-418. | Arşiv Bağlantısı
- A. T. Beck, et al. (1987). Differentiating Anxiety And Depression: A Test Of The Cognitive Content-Specificity Hypothesis. Journal Of Abnormal Psychology, sf: 179-183. doi: 10.1037//0021-843x.96.3.179. | Arşiv Bağlantısı
- J. Beckmann, et al. (2004). Self-Regulation And Recovery: Approaching An Understanding Of The Process Of Recovery From Stress. Psychological Reports, sf: 1135-1153. doi: 10.2466/pr0.95.3f.1135-1153. | Arşiv Bağlantısı
- P. A. Boelen, et al. (2003). The Role Of Negative Interpretations Of Grief Reactions In Emotional Problems After Bereavement. Journal Of Behavior Therapy And Experimental Psychiatry, sf: 225-238. doi: 10.1016/j.jbtep.2003.08.001. | Arşiv Bağlantısı
- T. A. Brown, et al. (2001). Current And Lifetime Comorbidity Of The Dsm-Iv Anxiety And Mood Disorders In A Large Clinical Sample. Journal Of Abnormal Psychology, sf: 585-599. doi: 10.1037//0021-843x.110.4.585. | Arşiv Bağlantısı
- S. Cartwright-Hatton, et al. (1997). Beliefs About Worry And Intrusions: The Meta-Cognitions Questionnaire And Its Correlates. Journal Of Anxiety Disorders, sf: 279-296. doi: 10.1016/s0887-6185(97)00011-x. | Arşiv Bağlantısı
- C. S. Carver, et al. (1979). Focus Of Attention, Chronic Expectancy, And Responses To A Feared Stimulus. Journal Of Personality And Social Psychology, sf: 1186-1195. doi: 10.1037//0022-3514.37.7.1186. | Arşiv Bağlantısı
- S. Clohessy, et al. (1999). Ptsd Symptoms, Response To Intrusive Memories And Coping In Ambulance Service Workers. The British Journal Of Clinical Psychology, sf: 251-265. doi: 10.1348/014466599162836. | Arşiv Bağlantısı
- J. K. Connor-Smith, et al. (2000). Responses To Stress In Adolescence: Measurement Of Coping And Involuntary Stress Responses. Journal Of Consulting And Clinical Psychology, sf: 976-992. | Arşiv Bağlantısı
- M. Conway, et al. (2000). On Assessing Individual Differences In Rumination On Sadness. Journal Of Personality Assessment, sf: 404-425. doi: 10.1207/S15327752JPA7503_04. | Arşiv Bağlantısı
- E. Dunmore, et al. (2001). A Prospective Investigation Of The Role Of Cognitive Factors In Persistent Posttraumatic Stress Disorder (Ptsd) After Physical Or Sexual Assault. Behaviour Research And Therapy, sf: 1063-1084. doi: 10.1016/s0005-7967(00)00088-7. | Arşiv Bağlantısı
- A. Ehlers, et al. (1998). Psychological Predictors Of Chronic Posttraumatic Stress Disorder After Motor Vehicle Accidents. Journal Of Abnormal Psychology, sf: 508-519. doi: 10.1037//0021-843x.107.3.508. | Arşiv Bağlantısı
- S. C. Hayes, et al. (1996). Experimental Avoidance And Behavioral Disorders: A Functional Dimensional Approach To Diagnosis And Treatment. Journal Of Consulting And Clinical Psychology, sf: 1152-1168. doi: 10.1037//0022-006x.64.6.1152. | Arşiv Bağlantısı
- M. J. Horowitz. (1975). Intrusive And Repetitive Thoughts After Experimental Stress. A Summary. Archives Of General Psychiatry, sf: 1457. doi: 10.1001/archpsyc.1975.01760290125015. | Arşiv Bağlantısı
- M. Horowitz, et al. (1979). Impact Of Event Scale: A Measure Of Subjective Stress. Psychosomatic Medicine, sf: 209-218. doi: 10.1097/00006842-197905000-00004. | Arşiv Bağlantısı
- R. E. Ingram. (1990). Self-Focused Attention In Clinical Disorders: Review And A Conceptual Model. Psychological Bulletin, sf: 156-176. doi: 10.1037/0033-2909.107.2.156. | Arşiv Bağlantısı
- N. Just, et al. (1997). The Response Styles Theory Of Depression: Tests And An Extension Of The Theory. Journal Of Abnormal Psychology, sf: 221-229. doi: 10.1037//0021-843x.106.2.221. | Arşiv Bağlantısı
- K. L. Kasch, et al. (2001). A Construct Validation Study Of The Response Styles Questionnaire Rumination Scale In Participants With A Recent-Onset Major Depressive Episode. Psychological Assessment, sf: 375-383. doi: 10.1037//1040-3590.13.3.375. | Arşiv Bağlantısı
- V. Kraaij, et al. (2002). Cognitive Coping And Depressive Symptoms In The Elderly: A Longitudinal Study. Aging & Mental Health, sf: 275-281. doi: 10.1080/13607860220142387. | Arşiv Bağlantısı
- C. KUEHNER, et al. (1999). Responses To Depression In Unipolar Depressed Patients: An Investigation Of Nolen-Hoeksema's Response Styles Theory. Psychological Medicine, sf: 1323-1333. doi: 10.1017/s0033291799001282. | Arşiv Bağlantısı
- S. Lyubomirsky, et al. (1993). Self-Perpetuating Properties Of Dysphoric Rumination. Journal Of Personality And Social Psychology, sf: 339-349. doi: 10.1037//0022-3514.65.2.339. | Arşiv Bağlantısı
- S. Lyubomirsky, et al. (1995). Effects Of Self-Focused Rumination On Negative Thinking And Interpersonal Problem Solving. Journal Of Personality And Social Psychology, sf: 176-190. doi: 10.1037//0022-3514.69.1.176. | Arşiv Bağlantısı
- K. Matheson, et al. (2003). Systems Of Coping Associated With Dysphoria, Anxiety And Depressive Illness: A Multivariate Profile Perspective. Stress (Amsterdam, Netherlands), sf: 223-234. doi: 10.1080/10253890310001594487. | Arşiv Bağlantısı
- K. A. McLaughlin, et al. (2007). The Effects Of Worry And Rumination On Affect States And Cognitive Activity. Behavior Therapy, sf: 23-38. doi: 10.1016/j.beth.2006.03.003. | Arşiv Bağlantısı
- T. M. B. Mellings, et al. (2000). Cognitive Processes In Social Anxiety: The Effects Of Self-Focus, Rumination And Anticipatory Processing. Behaviour Research And Therapy, sf: 243-257. doi: 10.1016/s0005-7967(99)00040-6. | Arşiv Bağlantısı
- T. Michael, et al. (2007). Rumination In Posttraumatic Stress Disorder. Depression And Anxiety, sf: 307-317. doi: 10.1002/da.20228. | Arşiv Bağlantısı
- S. Nolen-Hoeksema. (1991). Responses To Depression And Their Effects On The Duration Of Depressive Episodes. Journal Of Abnormal Psychology, sf: 569-582. doi: 10.1037//0021-843x.100.4.569. | Arşiv Bağlantısı
- S. Nolen-Hoeksema, et al. (2000). The Role Of Rumination In Depressive Disorders And Mixed Anxiety/Depressive Symptoms. Journal Of Abnormal Psychology, sf: 504-511. | Arşiv Bağlantısı
- S. Nolen-Hoeksema, et al. (1999). "Thanks For Sharing That": Ruminators And Their Social Support Networks. Journal Of Personality And Social Psychology, sf: 801-814. doi: 10.1037//0022-3514.77.4.801. | Arşiv Bağlantısı
- S. Nolen-Hoeksema, et al. (1999). Explaining The Gender Difference In Depressive Symptoms. Journal Of Personality And Social Psychology, sf: 1061-1072. doi: 10.1037//0022-3514.77.5.1061. | Arşiv Bağlantısı
- S. Nolen-Hoeksema, et al. (1991). A Prospective Study Of Depression And Posttraumatic Stress Symptoms After A Natural Disaster: The 1989 Loma Prieta Earthquake. Journal Of Personality And Social Psychology, sf: 115-121. doi: 10.1037//0022-3514.61.1.115. | Arşiv Bağlantısı
- S. Nolen-Hoeksema, et al. (1994). Ruminative Coping With Depressed Mood Following Loss. Journal Of Personality And Social Psychology, sf: 92-104. doi: 10.1037//0022-3514.67.1.92. | Arşiv Bağlantısı
- PubMed. (1997). Cognitive Assessment Of Obsessive-Compulsive Disorder. Obsessive Compulsive Cognitions Working Group. Behaviour Research And Therapy, sf: 667-681. doi: 10.1016/s0005-7967(97)00017-x. | Arşiv Bağlantısı
- S. Rachman, et al. (2000). Post-Event Processing In Social Anxiety. Behaviour Research And Therapy, sf: 611-617. doi: 10.1016/s0005-7967(99)00089-3. | Arşiv Bağlantısı
- S. C. Segerstrom, et al. (2003). A Multidimensional Structure For Repetitive Thought: What's On Your Mind, And How, And How Much?. Journal Of Personality And Social Psychology, sf: 909-921. doi: 10.1037/0022-3514.85.5.909. | Arşiv Bağlantısı
- J. S. Silk, et al. (2003). Adolescents' Emotion Regulation In Daily Life: Links To Depressive Symptoms And Problem Behavior. Child Development, sf: 1869-1880. doi: 10.1046/j.1467-8624.2003.00643.x. | Arşiv Bağlantısı
- J. Spasojević, et al. (2001). Rumination As A Common Mechanism Relating Depressive Risk Factors To Depression. Emotion (Washington, D.C.), sf: 25-37. doi: 10.1037/1528-3542.1.1.25. | Arşiv Bağlantısı
- V. Starcevic. (1995). Pathological Worry In Major Depression: A Preliminary Report. Behaviour Research And Therapy, sf: 55-56. doi: 10.1016/0005-7967(93)e0028-4. | Arşiv Bağlantısı
- S. Starr, et al. (2006). The Role Of Negative Interpretations Of Intrusive Memories In Depression. Journal Of Affective Disorders, sf: 125-132. doi: 10.1016/j.jad.2006.03.001. | Arşiv Bağlantısı
- P. D. Trapnell, et al. (1999). Private Self-Consciousness And The Five-Factor Model Of Personality: Distinguishing Rumination From Reflection. Journal Of Personality And Social Psychology, sf: 284-304. doi: 10.1037//0022-3514.76.2.284. | Arşiv Bağlantısı
- E. Watkins. (2004). Adaptive And Maladaptive Ruminative Self-Focus During Emotional Processing. Behaviour Research And Therapy, sf: 1037-1052. doi: 10.1016/j.brat.2004.01.009. | Arşiv Bağlantısı
- E. R. Watkins. (2008). Constructive And Unconstructive Repetitive Thought. Psychological Bulletin, sf: 163-206. doi: 10.1037/0033-2909.134.2.163. | Arşiv Bağlantısı
- E. Watkins, et al. (2002). Rumination And Social Problem-Solving In Depression. Behaviour Research And Therapy, sf: 1179-1189. doi: 10.1016/s0005-7967(01)00098-5. | Arşiv Bağlantısı
- E. Watkins, et al. (2008). Processing Mode Causally Influences Emotional Reactivity: Distinct Effects Of Abstract Versus Concrete Construal On Emotional Response. Emotion (Washington, D.C.), sf: 364-378. doi: 10.1037/1528-3542.8.3.364. | Arşiv Bağlantısı
- E. Watkins, et al. (2005). Distinct Modes Of Ruminative Self-Focus: Impact Of Abstract Versus Concrete Rumination On Problem Solving In Depression. Emotion (Washington, D.C.), sf: 319-328. doi: 10.1037/1528-3542.5.3.319. | Arşiv Bağlantısı
- E. Watkins, et al. (2005). Comparisons Between Rumination And Worry In A Non-Clinical Population. Behaviour Research And Therapy, sf: 1577-1585. doi: 10.1016/j.brat.2004.11.008. | Arşiv Bağlantısı
- E. Watkins, et al. (2001). Rumination And Overgeneral Memory In Depression: Effects Of Self-Focus And Analytic Thinking. Journal Of Abnormal Psychology, sf: 353-357. doi: 10.1037/0021-843x.110.2.333. | Arşiv Bağlantısı
- A. Wells, et al. (1994). The Thought Control Questionnaire: A Measure Of Individual Differences In The Control Of Unwanted Thoughts. Behaviour Research And Therapy, sf: 871-878. doi: 10.1016/0005-7967(94)90168-6. | Arşiv Bağlantısı
- A. Wells, et al. (1996). Modelling Cognition In Emotional Disorder: The S-Ref Model. Behaviour Research And Therapy, sf: 881-888. doi: 10.1016/s0005-7967(96)00050-2. | Arşiv Bağlantısı
- R. M. Wenzlaff, et al. (2000). Thought Suppression. Annual Review Of Psychology, sf: 59-91. doi: 10.1146/annurev.psych.51.1.59. | Arşiv Bağlantısı
- E. R. Watkins, et al. (2020). Reflecting On Rumination: Consequences, Causes, Mechanisms And Treatment Of Rumination. Behaviour Research And Therapy, sf: 103573. doi: 10.1016/j.brat.2020.103573. | Arşiv Bağlantısı
- M. Adrian, et al. (2014). The Internalizing Pathway To Adolescent Substance Use Disorders: Mediation By Ruminative Reflection And Ruminative Brooding. Journal Of Adolescence, sf: 983-991. doi: 10.1016/j.adolescence.2014.07.010. | Arşiv Bağlantısı
- A. Aldao, et al. (2010). Emotion-Regulation Strategies Across Psychopathology: A Meta-Analytic Review. Clinical Psychology Review, sf: 217-237. doi: 10.1016/j.cpr.2009.11.004. | Arşiv Bağlantısı
- S. Baert, et al. (2010). Attentional Bias Training In Depression: Therapeutic Effects Depend On Depression Severity. Journal of Behavior Therapy and Experimental Psychiatry, sf: 265-274. doi: 10.1016/j.jbtep.2010.02.004. | Arşiv Bağlantısı
- M. Bartoskova, et al. (2018). The Form And Function Of Depressive Rumination. Evolution And Human Behavior, sf: 277-289. doi: 10.1016/j.evolhumbehav.2018.01.005. | Arşiv Bağlantısı
- E. R. Watkins, et al. (2020). Reflecting On Rumination: Consequences, Causes, Mechanisms And Treatment Of Rumination. Behaviour Research And Therapy, sf: 103573. doi: 10.1016/j.brat.2020.103573. | Arşiv Bağlantısı
- M. Adrian, et al. (2014). The Internalizing Pathway To Adolescent Substance Use Disorders: Mediation By Ruminative Reflection And Ruminative Brooding. Journal of Adolescence, sf: 983-991. doi: 10.1016/j.adolescence.2014.07.010. | Arşiv Bağlantısı
- A. Aldao, et al. (2010). Emotion-Regulation Strategies Across Psychopathology: A Meta-Analytic Review. Clinical Psychology Review, sf: 217-237. doi: 10.1016/j.cpr.2009.11.004. | Arşiv Bağlantısı
- M. Bartoskova, et al. (2018). The Form And Function Of Depressive Rumination. Evolution and Human Behavior, sf: 277-289. doi: 10.1016/j.evolhumbehav.2018.01.005. | Arşiv Bağlantısı
- T. P. Beauchaine, et al. (2015). Heart Rate Variability As A Transdiagnostic Biomarker Of Psychopathology. International Journal of Psychophysiology, sf: 338-350. doi: 10.1016/j.ijpsycho.2015.08.004. | Arşiv Bağlantısı
- J. C. Blagden, et al. (1996). Effects Of Active And Passive Rumination And Distraction: A Pilot Replication With Anxious Mood. Journal of Anxiety Disorders, sf: 243-252. doi: 10.1016/0887-6185(96)00009-6. | Arşiv Bağlantısı
- J. C. Blagden, et al. (1996). Effects Of Active And Passive Rumination And Distraction: A Pilot Replication With Anxious Mood. Journal of Anxiety Disorders, sf: 243-252. doi: 10.1016/0887-6185(96)00009-6. | Arşiv Bağlantısı
- T. D. Borkovec, et al. (1983). Preliminary Exploration Of Worry: Some Characteristics And Processes. Behaviour Research and Therapy, sf: 9-16. doi: 10.1016/0005-7967(83)90121-3. | Arşiv Bağlantısı
- F. Brady, et al. (2015). Early In-Session Predictors Of Response To Trauma-Focused Cognitive Therapy For Posttraumatic Stress Disorder. Behaviour Research and Therapy, sf: 40-47. doi: 10.1016/j.brat.2015.10.001. | Arşiv Bağlantısı
- J. F. Brosschot, et al. (2006). The Perseverative Cognition Hypothesis: A Review Of Worry, Prolonged Stress-Related Physiological Activation, And Health. Journal of Psychosomatic Research, sf: 113-124. doi: 10.1016/j.jpsychores.2005.06.074. | Arşiv Bağlantısı
- J. F. Brosschot, et al. (2010). Conscious And Unconscious Perseverative Cognition: Is A Large Part Of Prolonged Physiological Activity Due To Unconscious Stress?. Journal of Psychosomatic Research, sf: 407-416. doi: 10.1016/j.jpsychores.2010.02.002. | Arşiv Bağlantısı
- A. M. Burger, et al. (2019). Transcutaneous Vagus Nerve Stimulation Reduces Spontaneous But Not Induced Negative Thought Intrusions In High Worriers. Biological Psychology, sf: 80-89. doi: 10.1016/j.biopsycho.2019.01.014. | Arşiv Bağlantısı
- L. Carnevali, et al. (2018). Heart Rate Variability Mediates The Link Between Rumination And Depressive Symptoms: A Longitudinal Study. International Journal of Psychophysiology, sf: 131-138. doi: 10.1016/j.ijpsycho.2017.11.002. | Arşiv Bağlantısı
- G. Caselli, et al. (2013). The Effect Of Rumination On Craving Across The Continuum Of Drinking Behaviour. Addictive Behaviors, sf: 2879-2883. doi: 10.1016/j.addbeh.2013.08.023. | Arşiv Bağlantısı
- M. Conway, et al. (2004). Childhood And Adult Sexual Abuse, Rumination On Sadness, And Dysphoria. Child Abuse & Neglect, sf: 393-410. doi: 10.1016/j.chiabu.2003.05.004. | Arşiv Bağlantısı
- J. Course-Choi, et al. (2017). The Effects Of Adaptive Working Memory Training And Mindfulness Meditation Training On Processing Efficiency And Worry In High Worriers. Behaviour Research and Therapy, sf: 1-13. doi: 10.1016/j.brat.2016.11.002. | Arşiv Bağlantısı
- S. Daches, et al. (2015). Rumination: Cognitive Consequences Of Training To Inhibit The Negative. Journal of Behavior Therapy and Experimental Psychiatry, sf: 76-83. doi: 10.1016/j.jbtep.2015.01.010. | Arşiv Bağlantısı
- E. D. Lissnyder, et al. (2012). Internal Cognitive Control In Clinical Depression: General But No Emotion-Specific Impairments. Psychiatry Research, sf: 124-130. doi: 10.1016/j.psychres.2012.04.019. | Arşiv Bağlantısı
- E. D. Lissnyder, et al. (2012). Cognitive Control Moderates The Association Between Stress And Rumination. Journal of Behavior Therapy and Experimental Psychiatry, sf: 519-525. doi: 10.1016/j.jbtep.2011.07.004. | Arşiv Bağlantısı
- I. Demeyer, et al. (2012). Rumination Mediates The Relationship Between Impaired Cognitive Control For Emotional Information And Depressive Symptoms: A Prospective Study In Remitted Depressed Adults. Behaviour Research and Therapy, sf: 292-297. doi: 10.1016/j.brat.2012.02.012. | Arşiv Bağlantısı
- S. Dey, et al. (2018). The Relative Effects Of Abstract Versus Concrete Rumination On The Experience Of Post-Decisional Regret. Behaviour Research and Therapy, sf: 18-28. doi: 10.1016/j.brat.2018.06.007. | Arşiv Bağlantısı
- K. S. Dickson, et al. (2012). Rumination, Worry, Cognitive Avoidance, And Behavioral Avoidance: Examination Of Temporal Effects. Behavior Therapy, sf: 629-640. doi: 10.1016/j.beth.2011.11.002. | Arşiv Bağlantısı
- C. Donaldson, et al. (2007). Rumination And Attention In Major Depression. Behaviour Research and Therapy, sf: 2664-2678. doi: 10.1016/j.brat.2007.07.002. | Arşiv Bağlantısı
- L. Dondzilo, et al. (2018). The Causal Role Of Selective Attention For Thin-Ideal Images On Negative Affect And Rumination. Journal of Behavior Therapy and Experimental Psychiatry, sf: 128-133. doi: 10.1016/j.jbtep.2018.07.006. | Arşiv Bağlantısı
- J. Drost, et al. (2014). Repetitive Negative Thinking As A Transdiagnostic Factor In Depression And Anxiety: A Conceptual Replication. Behaviour Research and Therapy, sf: 177-183. doi: 10.1016/j.brat.2014.06.004. | Arşiv Bağlantısı
- W. Ekkers, et al. (2011). Competitive Memory Training For Treating Depression And Rumination In Depressed Older Adults: A Randomized Controlled Trial. Behaviour Research and Therapy, sf: 588-596. doi: 10.1016/j.brat.2011.05.010. | Arşiv Bağlantısı
- J. Everaert, et al. (2012). The Combined Cognitive Bias Hypothesis In Depression. Clinical Psychology Review, sf: 413-424. doi: 10.1016/j.cpr.2012.04.003. | Arşiv Bağlantısı
- G. Feldman, et al. (2010). Differential Effects Of Mindful Breathing, Progressive Muscle Relaxation, And Loving-Kindness Meditation On Decentering And Negative Reactions To Repetitive Thoughts. Behaviour Research and Therapy, sf: 1002-1011. doi: 10.1016/j.brat.2010.06.006. | Arşiv Bağlantısı
- D. Freeman, et al. (2015). Effects Of Cognitive Behaviour Therapy For Worry On Persecutory Delusions In Patients With Psychosis (Wit): A Parallel, Single-Blind, Randomised Controlled Trial With A Mediation Analysis. The Lancet Psychiatry, sf: 305-313. doi: 10.1016/S2215-0366(15)00039-5. | Arşiv Bağlantısı
- A. Galbiati, et al. (2018). Repetitive Thought Is Associated With Both Subjectively And Objectively Recorded Polysomnographic Indices Of Disrupted Sleep In Insomnia Disorder. Sleep Medicine, sf: 55-61. doi: 10.1016/j.sleep.2017.10.002. | Arşiv Bağlantısı
- G. Geddes, et al. (2016). Hallucinations In The Months After A Trauma: An Investigation Of The Role Of Cognitive Processing Of A Physical Assault In The Occurrence Of Hallucinatory Experiences. Psychiatry Research, sf: 601-605. doi: 10.1016/j.psychres.2016.10.081. | Arşiv Bağlantısı
- D. Gianferante, et al. (2014). Post-Stress Rumination Predicts Hpa Axis Responses To Repeated Acute Stress. Psychoneuroendocrinology, sf: 244-252. doi: 10.1016/j.psyneuen.2014.07.021. | Arşiv Bağlantısı
- C. M. Gillan, et al. (2014). Enhanced Avoidance Habits In Obsessive-Compulsive Disorder. Biological Psychiatry, sf: 631-638. doi: 10.1016/j.biopsych.2013.02.002. | Arşiv Bağlantısı
- L. Y. Abramson, et al. (2005). Hopelessness Depression: A Theory-Based Subtype Of Depression.. American Psychological Association (APA), sf: 358-372. doi: 10.1037/0033-295X.96.2.358. | Arşiv Bağlantısı
- R. Ackermann, et al. (1991). Is Depressive Realism Real?. Clinical Psychology Review, sf: 565-584. doi: 10.1016/0272-7358(91)90004-E. | Arşiv Bağlantısı
- S. H. AGGEN, et al. (2005). Dsm Criteria For Major Depression: Evaluating Symptom Patterns Using Latent-Trait Item Response Models. Psychological Medicine, sf: 475-487. doi: 10.1017/s0033291704003563. | Arşiv Bağlantısı
- N. B. Allen, et al. (2003). The Social Risk Hypothesis Of Depressed Mood: Evolutionary, Psychosocial, And Neurobiological Perspectives. Psychological Bulletin, sf: 887-913. doi: 10.1037/0033-2909.129.6.887. | Arşiv Bağlantısı
- L. B. Alloy, et al. (1979). Judgment Of Contingency In Depressed And Nondepressed Students: Sadder But Wiser?. Journal Of Experimental Psychology. General, sf: 441-485. doi: 10.1037//0096-3445.108.4.441. | Arşiv Bağlantısı
- N. Ambady, et al. (2002). On Being Sad And Mistaken: Mood Effects On The Accuracy Of Thin-Slice Judgments. Journal Of Personality And Social Psychology, sf: 947-961. | Arşiv Bağlantısı
- P. W. Andrews. (2001). The Psychology Of Social Chess And The Evolution Of Attribution Mechanisms: Explaining The Fundamental Attribution Error. Evolution And Human Behavior : Official Journal Of The Human Behavior And Evolution Society, sf: 11-29. doi: 10.1016/s1090-5138(00)00059-3. | Arşiv Bağlantısı
- P. W. Andrews, et al. (2002). Adaptationism--How To Carry Out An Exaptationist Program. The Behavioral And Brain Sciences, sf: 534-553. doi: 10.1017/s0140525x02000092. | Arşiv Bağlantısı
- H. Bless, et al. (1992). Mood Effects On Attitude Judgments: Independent Effects Of Mood Before And After Message Elaboration. Journal Of Personality And Social Psychology, sf: 585-595. doi: 10.1037//0022-3514.63.4.585. | Arşiv Bağlantısı
- H. Bless, et al. (1996). Mood And The Use Of Scripts: Does A Happy Mood Really Lead To Mindlessness?. Journal Of Personality And Social Psychology, sf: 665-679. doi: 10.1037//0022-3514.71.4.665. | Arşiv Bağlantısı
- P. W. Andrews, et al. (2009). The Bright Side Of Being Blue: Depression As An Adaptation For Analyzing Complex Problems. Psychological Review, sf: 620. doi: 10.1037/a0016242. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 18/12/2024 17:56:53 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/14686
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.