Depremleri Tetikleyen Doğa Olayları Hangileridir? İnsanlar Deprem Tetikleyebilir mi?
Mevsimler, Jeomanyetik Fırtınalar, Güneş Patlamaları, HAARP Kurgusu... Bunlardan Hangileri Deprem Tetikleyebilir?
Depremler, yeryüzündeki en güçlü, potansiyel olarak en ölümcül doğa olaylarından birisidir. Ayaklarımızın altındaki yer sarsılır, içinde yaşadığımız binalar (veya atalarımız için konuşuyorsak, mağaralar) sallanır ve çöker, depremlerle tetiklenen tsunami ve heyelan gibi olaylar dolayısıyla ek yıkımlar yaşanır. Bu ürkütücü ve olası bir felakete en iyi şekilde hazırlık yapmak haricinde üzerinde hiçbir kontrolümüz olmayan doğa olayını izah etme güdüsü, en temel merak dürtümüzden kaynaklanmaktadır. Depremler gibi devasa güçte olayların, hiç beklenmedik anlarda yaşanıp, bir ömür boyu canla başla inşa ettiklerimizi yok edivermesini anlamlandırmak isteriz. Bunu yapamadıkça veya bilimsel yöntemlerle yapılan izahları belki rasyonel olarak değil ama, duygusal olarak tatmin edici bulmadığımızda, bilim dışına yöneliriz.
Bu yönelmenin bir boyutu ruhanidir/dinidir: Depremler, tarih boyunca bir çeşit "cezalandırma" ve "tanrıların öfkesi" olarak görülmüştür. Belirli ahlaki normlara uymayanların cezalandırılmasının veya belirli buyrukların dışına çıkılması sonucu inanılan bir tanrının öfkelenmesinin, yerin sallanması ile bize bildirildiğine inanılmıştır. Bu yorum günümüzde her ne kadar oldukça azalmışsa da, halen felaketler sonrasında "karşı taraftan", "öteki gruptan" veya "dış gruptan" olan bireylerin sırf farklı oldukları için cezalandırıldığını ve "Tanrı'nın gazabına uğradığını" iddia eden insanlar bulmak mümkündür. Bu tür bir yorum, modern bilimin sınırları dışında kaldığı için, burada detaylandırılmayacaktır.
Depremleri izah etme amacıyla bilim dışına yönelmenin bir başka boyutu, sahtebilim odaklıdır. Bilimin yeterince gizemli veya kendileri için yeterince tatmin edici olmadığını düşünen kişiler, depremlerle ilgili bugüne kadar birikmiş yığınla bilimsel veriye kulak vermek yerine, kendilerince en ilgi çekici ve tatmin edici oldukları açıklamaya başvururlar. Bunlar arasında HAARP gibi sözde süper-silahlar, Güneş'teki patlamalar, gezegenlerin hizalanması veya dolunayın Dünya üzerindeki etkisi gibi astroloji safsataları, çeşitli hava olaylarının (fırtınalar, kasırgalar, vb.) depremlere sebep olduğu iddiaları bulunmaktadır. Bunlara birazdan geleceğiz.
Son olarak, nadiren de olsa depremlerin izah edilmesinin, en azından depremlere yönelik bilgilerin kötü bilime de dayanması mümkündür. Kötü bilim, sahtebilimden ziyade, bilimsel bir temeli olmasına rağmen, yanlış anlaşılmalara, eksik bilgilere, henüz yeterince doğrulanmamış bulguların abartılmasına, kısaca bilimin eksik ve yanlış anlaşılmasına dayanmaktadır. Bunlara örnek olarak depremlerin tsunamileri tetikleyemeyeceği düşüncesi, Türkiye'deki depremlerin Marmara ve Ege gibi bölgelerin haricinde olamayacağı düşüncesi, depremler sırasında yerin yarılabileceği ve içerisine nesnelerin düşebileceği düşüncesi, birbiriyle yakın zaman aralıklarında meydana gelen tüm depremlerin ilişkili olması gerektiği inancı, insanların depreme sebep olabilecekleri düşüncesi, küçük depremlerin büyük depremlerin "gazını alacağı" inancı ve daha nicesi verilebilir. Bunların doğru olmaması, depremlerin (veya depremlerin sebep olduğu diğer unsurların) başka açıklamaları olması gerektiği inancını doğurur - ki bu da genellikle sahtebilim girdabına kapılmakla sonuçlanır. Sahtebilimde olanın aksine, bunların bir kısmının ufak tefek doğruluk payları olabilir (çoğununki yok denecek kadar azdır); ancak bunların abartılması veya bağlam dışı kullanılması sonucunda hatalı algılar oluşabilmektedir. Kimileri, bu örnekleri de sahtebilim kategorisinde değerlendirmektedir.
Sonuç olarak, depremlere sebep olan faktörlerle ilgili çok ciddi kafa karışıklıkları olduğu açıktır. Kimi zaman basit gibi gözüken bilimsel açıklamalar, kişilere tatmin edici gelmemekte ve bu nedenle bunların reddedildiği görülmektedir. Gelin depremlerin oluşmasına neden olan unsurlarla ilgili yanlışları netleştirelim, sonrasında da işin aslını öğrenelim.
Depremleri Neler Oluşturmaz?
HAARP ve Nükleer Bombalar Gibi İnsan Yapımı Teknolojiler
Bu, en bariz şekilde hatalı olan sahtebilim inancıdır. Daha önce çok detaylı bir şekilde izah ettiğimiz gibi, Yüksek-Frekans Aktif Auroral Araştırma Programı (İng: "High-Frequency Active Auroral Research Program") olarak da bilinen HAARP programı, Gakona (Alaska) yakınlarında bulunan, 1993 senesinde başlayan, 2014 yılında faaliyetlerini sonlandıran, 2015'ten beri Fairbanks Alaska Üniversitesi araştırmacılarına ev sahipliği yapan, eski ve artık ana amacı açısından aktif olmayan bir araştırma projesidir.
HAARP büyük, yüksek enerjili, belirli bir görevi olan, Pentagon tarafından finanse edilen ve Alaska'nın vahşi bölgesinde bulunan, Dünya'nın iyonosferiyle oynayan, fakat bilimsellikten yoksun kişiler için derin bir şekilde gizemli görünen bir cihazdır. HAARP, aktif olduğu dönemin teknolojik şartlarında oldukça başarılı bir iletişim aracı olsa da, hakkında iddia edilen "deprem silahı" niteliklerinin hiçbirine sahip değildir.
HAARP, Dünya’nın atmosferinin en dış katmanı olan ve radyo dalgalarının iletilmesinde kullanılan iyonosferin özelliklerini incelemek için başlatılmış olan bir projedir. Projenin en temel amacı, radyo iletişim ve gözlem araştırmalarını geliştirmek amacıyla iyonosfer tabakasında incelemeler ve deneyler yapmaktır. Bu amaçla, HAARP kapsamında üretilen en meşhur aygıt, İyonosferin Araştırma Enstrümanı (IRI) isimli bir ölçüm aracıdır. Bu araç sayesinde HAARP, yüksek frekanslı ve yüksek enerjili radyo dalgalarını iyonosfer tabakasına gönderebilmektedir. IRI sayesinde HAARP araştırmacıları, iyonosferin çok küçük bir kısmını, geçici bir süreyle uyarabilmektedirler. İşte bu iyonosferi uyarma kapasitesi nedeniyle HAARP, uzak mesafeden çeşitli doğa olaylarını manipüle etmekte kullanılabileceği iddialarının odağında yer almıştır. Ülkemiz söz konusu olduğunda bu iddiaların başında Dünya’nın belli bir bölgesinde “depremler yaratmak” gelmektedir.
Depremler, yeryüzünün litosfer tabakasında bulunan ve kıtalar ile okyanus tabanlarını oluşturan tektonik plakaların birbirleriyle olan göreli hareketi sonucunda oluşur (bunun detaylarına az sonra geleceğiz). Genellikle depremler, bu plakaların zıt yönlü paralel hareketleri sırasında birbirlerine sürtünmesinin veya birbirlerine doğru hareket etmelerinin bir sonucudur. Bu hareketler yılda ortalama 0-100 milimetre arasında olsa bile, tektonik plakaların devasa boyutları dolayısıyla bu yapıların birbirine sürtünmesi ölümcül ve son derece yıkıcı doğa olayları olan depremlere neden olabilmektedir. Tektonik plakaların bu akıl almaz büyüklükteki ve kütledeki yapıları, HAARP gibi yüksek frekanslı ve yüksek enerjili radyo dalgaları ile deprem tetiklemenin olanaksızlığını da göstermektedir.
HAARP'ın IRI aracı, 180 adet antenden oluşmaktadır. Bu antenler toplamda 3.5 MW maksimum iletim gücüne sahiptir. Bu güç, herhangi bir dikkate değer ve kalıcı etki yaratmak için çok küçüktür. Gerçekten de, temel sinyal ve matematik hesaplarına göre, HAARP’ı kullanarak, 7.500 kilometre uzakta ve denizin sadece 50 metre altındaki bir cismi 1 santigrat derece ısıtmak için HAARP’ın maksimum güçte 420.000 katrilyon yıl boyunca çalışması gerekmektedir. Bu, Evren’in toplam yaşı olan 13.8 milyar yıldan 30 milyar kat fazladır. Bu bakımdan HAARP ile cisimlerin sıcaklıkları veya fiziksel özellikleri üzerinde değişim yaratmak pratik olarak imkansızdır.
- 6 Şubat 2023 Depremlerinin Sismolojik Analizi: Yıkımın Ne Boyutta Olacağını Önceden Tahmin Edebilir miydik?
- Deprem Süresi: Bir Depremin Ne Süreyle Yaşandığı, Neden Resmi Olarak Raporlanmıyor ve Net Bir Şekilde Belirlenemiyor?
- Büyük Depremlerden 2 Saat Önce Başlayan Hareketler, Depremlerin Habercisi Olabilir!
Belli Havalarda Deprem Sıklığı Artar mı?
Kimi zaman insanlar, aşırı sıcak veya aşırı soğuk havaların veya fırtınalar gibi doğa olaylarının depremleri tetikleyebileceğine inanmaktadır. Örneğin 17 Ağustos 1999 depreminin sıcak bir yaz günü yaşanmış olması, aşırı sıcakların depremleri tetikleyebileceğinin düşünülmesine neden olmuştur.
Ancak bunu düşünen ilk ülke Türkiye değildir. Milattan Önce 4. yüzyılda yaşamış olan Aristoteles, deprem denen olgunun yer altı mağaralarında hapsolan rüzgarlardan kaynaklandığını düşünmüştür. Ona göre küçük sarsıntılar, rüzgarın mağara tavanına yaptığı baskıdan kaynaklanmaktadır; büyük sarsıntılar ise havanın yüzeye çıkması sayesinde olmaktadır.
Bu teori, depremlerle hava durumunun ilişkili olabileceğinin düşünülmesine neden olmuştur. Buna bağlı olarak, yer altında çok fazla rüzgar birikmesinden ötürü, depremler öncesinde havanın sıcak ve sakin olacağı inancı gelişmiştir. Bundan yola çıkan bir diğer teori, depremlerin sakin ve bulutlu havalarda yaşandığını ileri sürmüş; depremler öncesinde güçlü rüzgarlar, ateş topları ve hatta meteorlar görülebileceğini iddia etmiştir.
Ne var ki depremler ile hava durumu arasında hiçbir ilişki yoktur. İstatistiki olarak soğuk havalarda, sıcak havalarda, yağmurlu havalarda, karlı havalarda, sakin havalarda ve fırtınalı havalarda deprem yaşanma ihtimali ve oranı eşittir. Her ne kadar tayfunlar veya kasırgalar gibi aşırı güçlü doğa olayları sırasında hafif fay kaymaları tetiklenebiliyor olsa da (bunlara "yavaş depremler" denmektedir) ve buna bağlı olarak, teoride daha büyük depremler de tetiklenebilecek olsa da, bunların yaşanma ihtimali aşırı düşüktür ve istatistiki olarak tamamen göz ardı etmek mümkündür. Büyük depremlerle anlamlı bir şekilde ilişkilendirilebilecek hiçbir hava durumu bulunmamaktadır.
Ay, Güneş ve Gezegenlerin Konumu Depreme Neden Olur mu?
İlk olarak, yıldızların ve gezegenlerin konumuyla kişilik arasında ilişki kurulabileceğini iddia eden astrolojinin bir bilim dalı olmadığını, bir sahtebilim olduğunu, bu sahadaki iddiaların bilimsel hiçbir dayanağı olmadığını hatırlatarak başlayalım; çünkü bu konudaki birçok iddia, astrologlar ve onların takipçileri tarafından halka pazarlanmaktadır.
İkinci olarak, depremlerin gece ve gündüz yaşanması arasında hiçbir olasılık farkı bulunmadığını, dolayısıyla Güneş'in konumunun depremlerle hiçbir ilişkisi olmadığını söyleyebiliriz. Bugüne kadar günün farklı saatleri ile depremler arasında ilişki kurmaya çalışan çok sayıda araştırma yapılmıştır; ancak bunların hiçbirinde anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir.
Benzer şekilde, Ay'ın konumu, uzaklığı, evresi veya Güneş/Ay tutulmaları ile depremler arasında da hiçbir ilişki bulunmamaktadır. Bu konuda da çok sayıda araştırma yapılmış, hiçbirinde anlamlı sonuçlar tespit edilememiştir. Güneş ve Ay tutulmaları, dolunay ve yeni ayın özel vakalarından ibarettir ve herhangi bir ek veya özel anlamları bulunmamaktadır. Benzer şekilde, "mavi ay", "kızıl ay", "dev ay", vb. olaylarla da depremler arasında hiçbir ilişki bulunmamaktadır.
Öte yandan, yakın geçmişte yapılan bir dizi araştırma, Ay'ın Dünya'ya göre konumuna bağlı olarak oluşan gelgitler ile bazı tip depremler arasında bir korelasyon olduğunu göstermiştir. Örneğin, araştırmalardan birisinde daha yüksek gelgit dönemlerinde (mesela dolunay veya yeni ay evresinde) kıtaların kenarlarındaki daha sığ fay hatlarında ve okyanus altı dalma batma zonlarında faaliyet gözlenmektedir. Ancak bu korelasyonun nedenselliği henüz gösterilememiştir.
Bu ilişkilendirme ile ilgili açıklama ise, Dünya gelgitleri sırasında (yani gezegenimizin yüzeyinin birkaç santimetre yükselip alçalması) ve okyanus gelgitleri (okyanus yüzeyinin birkaç santimetre yükselip alçalması) sırasında, kıta sahanlıklarında yer alan ve dalma batma bölgelerinde bulunan sığ ve batık fay hatları üzerindeki basınç artıp azalmaktadır. Bu hapsolmuş basınç azalınca, fay hatları gevşer ve kayma ihtimalleri artar. Örneğin yüksek sular sırasında deprem olasılığı yaklaşık 3 kat artmaktadır.
Ancak burada şu hatırlanmalıdır: Bu 3 kat artış, göreli bir olasılığa işaret etmektedir. Herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde deprem olma ihtimali (yani "arka plan olasılığı") zaten aşırı düşüktür; dolayısıyla 3 katlık bir artış, genel olarak anlamlı bir ihtimale karşılık gelmemektedir. Örneğin %0.0001'lik bir ihtimalin, %0.0003 olması, pek fazla bir şeyi etkilememektedir.[1]
Güneş Patlamaları veya Manyetik Fırtınalar Depreme Neden Olur mu?
Daha önceden detaylıca izah ettiğimiz güneş patlamaları veya manyetik fırtınalar, genel olarak uzay hava durumu olarak bilinen bir olgunun alt başlıklarıdır. Bu tür faaliyetlerin güçlü bir şekilde yaşanması halinde, Dünya'daki teknolojik ve elektronik cihazlar olumsuz etkilenebilir, haberleşme ve güç sistemlerinde aksaklıklar yaşanabilir.
Ancak bugüne kadar, Güneş'teki herhangi bir faaliyetin yeryüzünde depremlere sebep olduğu gösterilememiştir. Güneş'in 11 yıllık döngüsü boyunca manyetik fırtınalar ve güneş patlamaları artar ve azalır; ancak depremlerde 11 yıllık bir döngü görülmez.[2] Bu bakımdan düşünecek olursak, Güneş'te hiçbir patlama olmasaydı bile, yeryüzünde depremlerin olmaya devam etmesini beklerdik.
Güneş ile Dünya arasında depremlerle ilgili bir ilişki olduğu düşüncesi, genel olarak Dünya'nın ve Güneş'in elektromanyetik alanlarından ileri gelmektedir. Gerçekten de, Güneş patlamalarına bağlı olarak Dünya'nın elektromanyetik alanında değişimler yaşanabildiği gibi, depremler sırasında da Dünya'nın elektromanyetik alanında bir takım değişimler gözlenebilmektedir.
Buna rağmen, on yıllardır süren araştırmaların gösterdiği üzere, depremlerin önceden tahmin edilmesini kolaylaştıracak hiçbir elektromanyetik değişim tespit edilememiştir. Benzer şekilde, elektromanyetik alandaki değişimlerin depremi tetikleyebileceğine dair de hiçbir bulguya erişilememiştir.[3]
Deprem Oluşturabilen ama Ana Deprem Mekanizması Olmayan Yöntemler Nelerdir?
İnsan Eliyle, Yapay Depremler Yaratılabilir mi?
Her ne kadar HAARP gibi araçlarla deprem yaratma anlatısı uydurma olsa da, bazı insan faaliyetlerinin küçük depremleri tetikleyebileceğine dair bulgular vardır. İnsanlar tarafından yapay sismisite (deprem) yaratılabilecek olsa da, bunu radyo dalgaları ile değil, yer kabuğuna fiziksel olarak sıvı pompalama ve benzeri büyük kapsamlı yer altı faaliyetleri yoluyla yapmak mümkündür. Böylesine zorlu ve bariz bir şekilde tespit edilebilecek bir yöntemle bile sadece küçük çapta depremler yaratılabilmektedir. Daha büyük çaplı depremler için gökdelen veya baraj inşaatı gibi "gözden ırak" şekilde yapılamayacak süreçlerin işletilmesi ve bunların jeolojik olarak aktif bölgelerde yapılması gerekmektedir; dolayısıyla bu yolla üretilen depremleri komplocu bir perspektifte yorumlamak mümkün değildir.
Bugüne kadar insan faaliyetleri dolayısıyla oluşan birçok deprem kaydedilmiştir. Bu depremlerin birçoğu baraj inşaatları, yüzey ve yer altı madencilik faaliyetleri, yüzey altından sıvı ve gaz çekme işlemleri ve az önce de söylediğimiz gibi, yer altı oluşumlarına petrol ve doğalgaz gibi kaynakları çıkarma amaçlı su pompalanması gibi süreçlerle tetiklenmektedir. Bunların ezici çoğunluğu, herhangi bir hasara neden olamayacak kadar küçük çaplı depremlerdir; ancak tarihte daha büyük ve potansiyel olarak etrafa zarar verecek büyüklükteki depremler de bu tür faaliyetler sırasında tetiklenebilmiştir.
Bunları önlemek için, söz konusu faaliyetin derhal durdurulması gerekmektedir. USGS tarafından raporlanan bir örneğe göre, ABD'nin Colorado, Ohio ve Arkansas eyaletlerinde yaşanan bir dizi deprem, atık sularının derin kuyulara pompalanması işleminin durdurulması sonrasında sona ermiştir.
Ne yazık ki yapay yollarla ufak tefek depremler yaratmamız mümkün olsa da, ufak veya büyük, doğal depremlerin hiçbirini önlememiz mümkün değildir. Tek yapabileceğimiz, daha güvenli yapılar inşa ederek ve halkı deprem konusunda bilinçlendirerek bu depremlerin olası etkilerini en aza indirmektir. Böylece depremlerden sonra yaşanan ölümleri engellememiz mümkün olabilir.
Dinamit veya Atom Bombası Deprem Yaratabilir mi?
Sıradan dinamit ölçeğindeki patlayıcılar ile deprem yaratmak imkânsıza yakındır. Birçokları, bu şekilde yaratılacak ufak depremlerle, büyük depremlerin önlenebileceği düşüncesine sahipse de, bu algı tamamen hatalıdır. Dinamitlerle deprem tetiklemek mümkün olmadığı gibi, böyle bir şey mümkün olsaydı bile oluşacak depremin büyüklüğünü kontrol etmemiz imkânsız olurdu; yine büyük bir depreme sebep olabilirdik. Üstelik küçük depremlerin bir araya gelerek büyük depremleri önlediğine dair bir bulgu bulunmamaktadır.[4]
Öte yandan nükleer bombalar ile depremler, hatta artçı deprem dizileri tetiklemek mümkündür. Bu depremler, patlamanın merkez üssünün en fazla birkaç on kilometre ötesine kadar tetiklenmektedir. Ancak yapılan incelemelerde, bu şekilde nükleer patlamalar sırasında oluşan depremlerde açığa çıkan enerjinin, atom bombasının kendi enerjisinden çok daha küçük olduğu; ayrıca benzer büyüklükteki doğal depremlerden sonra görülen artçıların genel olarak daha güçlü olduğu gözlenmiştir.
Örneğin Nevada Nükleer Test Bölgesi'nde patlatılan atom bombalarının Kaliforniya'da depremlere sebep olabileceği fikri, ilk olarak 1969 yılında dillendirilmiştir. Bunu test etmek isteyen uzmanlar, Kaliforniya'da yaşanan 3.5 ve üzeri büyüklükteki depremler ile, 1965-1969 yılları arasında yapıldığı bilinen en büyük 6 termonükleer bomba testinin zamanlarını kıyaslamışlardır. İki olay arasında anlamlı hiçbir ilişki tespit edilememiştir.
ABD tarafından patlatıldığı bilinen en büyük yer altı nükleer bomba testi, 6 Kasım 1971 günü Cannikin kod adıyla yapılan ve 5 megatonluk bir atom bombasını içeren bombadır. Yerin altında patlatılan bu atom bombasının saçtığı enerji miktarı, 6.9 büyüklüğündeki bir depremde saçılan enerjiye eşittir. Ne var ki patlamanın yaşandığı Aleutian Adaları'nda patlama sonrasında hiçbir deprem tespit edilememiştir.[5]
Bu arada, her ne kadar bir deprem ile büyük bir patlamanın açığa çıkardığı enerji birbirine benzer olsa da, bu ikisinin sismogramlar (sismometreler) üzerinde bıraktığı izler bambaşkadır; çünkü ikisinin dalga formları arasında ciddi farklar bulunur. Nükleer patlamalar, Dünya yüzeyine çok yakın yerlerde yaşanır ve enerjinin tamamı, patlayıcının etrafındaki ufak bir hacimden etrafa yayılır. Depremler ise genellikle yeryüzünün kilometrelerce altında yaşanır ve depremler sırasında salınan enerji, tek bir noktadan değil, fay hattının uzunluğuna bağlı olarak, kimi zaman kilometrelerce uzanan fay yüzeyi boyunca yayılır. İki olay arasında görülen derinlik ve uzunluk konusundaki bu fark, sismogram üzerindeki grafiğin de tamamen farklı oluşmasına neden olmaktadır.[6]
Ayrıca unutmamak gerekiyor ki tipik bir nükleer bomba patlaması 2-50 kiloton enerji açığa çıkarırken, örneğin Mayıs 1988'de Afganistan'da yaşanan 6.5 büyüklüğündeki deprem 2.000 kiloton enerji açığa çıkarmıştır. Yani teorik olarak atom bombaları ile depremler tetiklenebilecek olsa da, bunun sınırları oldukça katıdır ve anlamlı bir deprem üretmek mümkün gözükmemektedir.
Petrol ve Doğal Gaz Çıkarma İşlemi Depremleri Tetikler mi?
Şeyl (killi şist) oluşumlarından petrol ve doğal gaz çıkarabilmek için, şeylin delik alanı (geçirgenliği) arttırılmalıdır; böylece kaya kütlesinden gaz sızabilir ve üretim yapılabilir. Bunu başarmak için genellikle hidrolik parçalama (kaya kırma) yöntemi kullanılır. Bu işlem sırasında ufak depremler üretilir (bunların çoğunun büyüklüğü 1'den küçüktür) ve böylece geçirgenlik arttırılır; ancak kimi zaman büyük depremlere de sebep olunabilmektedir.[7]
Aslında petrol ve doğal gaz çıkarma sırasında kullanılan kaya çatlatma yöntemlerinin kendisi, çoğunlukla depremleri tetiklememektedir. Depremleri asıl tetikleyen şey, bu işlem sırasında açığa çıkan atık suların atımı sırasında yaşanmaktadır.
Atık sularından kurtulma işlemi, genellikle kayaları çatlatmak için kullanılandan çok daha fazla suyu kullanır ve çok daha uzun süreler boyunca kayaya sıvı enjeksiyonunu gerektirir. Bu sıvılar, fay hatlarına hidrolik olarak bağlanabilir ve buna bağlı olarak, fay hattı içerisindeki basınç arttıkça, fayın kendi iç sürtünme kuvvetleriyle etkileşime girmeye başlar. Bu nedenle deprem oluşma ihtimali artar.[8] Bu depremler çoğu zaman enjeksiyona yakın bölgelerde görülse de, kimi zaman sıvı yatay veya dikey olarak hareket ederek, enjeksiyon noktasından 10 kilometre ve üzerinde mesafelerde veya birkaç kilometre daha derinlerde de depremlere neden olabilir.[9]
Bunu, hava hokeyi olarak da bilinen oyun gibi düşünebilirsiniz: Oyun yüzeyine hava veren sistem kapalı olduğunda, plak hareket etmeyecektir; ancak masayı çalıştırdığınızda plak, yüzey üzerinde kayarak ilerleyebilecektir. İşte fay hattındaki basıncın artması, hava hokeyi masasını çalıştırmak gibidir.
Örneğin ABD'nin Oklahoma eyaletinde yaşanan ve insan eliyle tetiklenen depremlerin sadece %2 kadarı hidrolik kaya kırma işlemiyle ilişkilidir; geri kalanlar ise atık sudan kurtulma işlemleriyle ilgilidir. Elbette, bu bölgede çok sayıda deprem yaşandığı için, bu ufak oran da çok sayıda depreme karşılık gelmektedir.
Yakın geçmişte ABD'de yaşanan ve petrol/doğal gaz çıkarma ile ilişkilendirilen en büyük deprem, Teksas eyaletinde 2018 yılında yaşanan 4.0 büyüklüğündeki depremdir.[10] Atık sudan kurtulma işlemiyle ilişkilendirilen en büyük deprem ise, 23 Eylül 2016'da Oklahoma'da yaşanan 5.8 büyüklüğündeki depremdir.[11] Şu ana kadar bu depremlerin geniş bir alanda büyük bir hasar verdiği raporlanmamıştır; ancak Özbekistan'daki bir petrol üretimi kuyusunda 7'den büyük bir depremin tetiklendiği bilinmektedir.[12]
Elbette, atık sudan kurtulmak için açılan kuyuların hepsi deprem tetikleyici bir doğaya sahip değildir. Örneğin ABD'de bulunan 150.000'den fazla 2. Sınıf enjeksiyon kuyusundan yaklaşık 40.000 kadarı petrol ve gaz operasyonları ile ilişkilidir. Bunların çok ufak bir kısmı, insan eliyle üretilen depremlerle ilişkilendirilmiştir ve önemli bir bölümün halk üzerinde (en azından depremler açısından) bir tehlikesi yoktur.[13]
Büyük Depremler, Uzak Yerlerde veya Diğer Faylarda Depremi Tetikleyebilir mi?
Evet, bu bazen mümkündür. Özellikle de büyük depremler, teknik ismiyle dinamik stres transferi olarak bilinen, halk arasında ise tetikleme olarak bilinen bir şekilde, daha uzak yerlerde depremlere neden olabilir veya diğer fay hatlarını harekete geçirebilir.
Burada olan şudur: Bir fay hattı kırıldığında, bundan yayılan sismik enerji, yeryüzü boyunca ilerleyerek bir diğer yerdeki faya enerji aktarır. Bu ikincil faylar, genellikle volkanik bölgeler gibi fay hareketlerine açık olan yerlerde bulunur. Bu şekilde uzak yerlerde ve diğer fay hatlarında depreme sebep olduğu bilinen büyük depremlere örnek olarak 1 kilometrelik fayın kırıldığı 1992 Landers Depremi (7.3 büyüklüğünde), 40-60 kilometrelik fayın kırıldığı 2002 Denali Depremi (7.9 büyüklüğünde) ve yaklaşık 100 kilometrelik fayın kırıldığı 2004 Sumatra Depremi (9.1 büyüklüğünde) verilebilir. Örneğin bu son depremde 1300 x 200 kilometrekarelik bir alan kırılmış ve Sumatra'nın kuzeyinden Myanmar'ın güneyine kadar artçı depremleri tetiklemiştir.
Bu durumda sorabilirsiniz: Bir deprem ne zaman "artçı"dır, ne zaman "tetiklenmiş"tir? Bunu belirlemek için muğlak bir sınır kullanılır: Eğer bir deprem, daha önceden yaşanan büyük bir depremin 2-3 fay hattı mesafesi kadar uzağındaysa artçı deprem olarak isimlendirilir; bundan daha uzaktaysa tetiklenmiş deprem olarak bilinir.[14] Ama bu sınır, katı bir sınır değildir.
Depremlerin Asıl Nedeni Nedir?
Bu konuyu daha önceden detaylıca işlediğimiz için, burada sadece kısa bir özet vereceğiz: Deprem dediğimiz olgu, bir fay hattında meydana gelen hızlı kaymalardan kaynaklanmaktadır. Fay hatları (veya faylar), Dünya'nın yerkabuğunu oluşturan plakalar (levhalar) üzerinde bulunan kırık yüzeylerdir. Levhalar, altlarında bulunan magmanın hareketine bağlı olarak hareket ettikçe, bu kırık yüzeylerde takılmalar ve kırılmalar meydana gelir. Bu sırada açığa çıkan titreşim enerjisi, yüzeyde deprem olarak deneyimlenir.
Yeryüzünü oluşturan devasa tektonik plakalar her zaman hareket halindedir. Bunun sebebi, altlarında bulunan magmanın üst katmanlarının daha soğuk, çekirdeğe yakın alt katmanlarınınsa daha sıcak olmasıdır. Eriyik halde bulunan kayaçlar ısındıkça yükselirler, yükseldikçe soğurlar ve tekrar çökelirler. Buna bağlı olarak, plakaların altındaki magma, konveksiyon akımları adı verilen döngüsel bir hareket yapar. Bu hareketin levha tabanlarındaki sürtünme etkisi, levhaları çeşitli yönlere doğru hareket ettirir. Bu sırada levhaların kenarlarındaki girintili çıkıntılı bir biçimde kırılmış faylar birbirine takılır ve sürtünür. Bu sırada üzerlerinde büyük bir basınç birikir ve bir yerden sonra basınç, sürtünmeye baskın gelerek fayın kırılmasına neden olur. Bu sırada etrafa büyük miktarda enerji saçılır ve yeryüzü titrer.
Örneğin Türkiye'deki depremlerin ana kaynağı, güneyden kuzeye doğru kayan Afrika Plakası'nın, Türkiye'nin de üzerinde bulunduğu Anadolu Mikroplakasını kuzeye doğru ittirmesidir. Anadolu Mikroplakası, bir parçası olduğu Avrasya Mikroplakası içerisinde pek rahat hareket edemediği için, basıncın etkisiyle batıya doğru kaymakta ve Ege Denizi'nde Helen Çukuru'na doğru batmaktadır. Bu dinamikler çerçevesinde, Kuzey Anadolu Fay Hattı ile Güneydoğu Anadolu Fay Hatları aktif bir rol oynamaktadır; ancak aynı zamanda İzmir Fayı da son derece aktif bir şekilde depremlere sahne olmaktadır.
Levhaların hareketinden doğan sürtünme, basınç ve kırılmalar, depremlerin ana kaynağıdır. Bunun haricinde kalan bütün nedenler ikincildir ve çoğu, yaygın deprem mekanizmaları arasında görülmez. Bu şekilde yapılacak ikincil ilişkilendirmelerin de bilimsel olarak geçerliliklerinin ispat edilmesi, aksi takdirde görmezden gelinmeleri gerekmektedir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git- 33
- 6
- 4
- 3
- 2
- 2
- 2
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- ^ USGS. Can The Position Of The Moon Or The Planets Affect Seismicity? Are There More Earthquakes In The Morning/In The Evening/At A Certain Time Of The Month?. (4 Kasım 2020). Alındığı Tarih: 4 Kasım 2020. Alındığı Yer: USGS | Arşiv Bağlantısı
- ^ USGS. Do Solar Flares Or Magnetic Storms (Space Weather) Cause Earthquakes?. (4 Kasım 2020). Alındığı Tarih: 4 Kasım 2020. Alındığı Yer: USGS | Arşiv Bağlantısı
- ^ USGS. Are Earthquakes Associated With Variations In The Geomagnetic Field?. (4 Kasım 2020). Alındığı Tarih: 4 Kasım 2020. Alındığı Yer: USGS | Arşiv Bağlantısı
- ^ USGS. Can We Use Explosives To Cause Small Earthquakes In Order To Prevent Having Large Ones?. (4 Kasım 2020). Alındığı Tarih: 4 Kasım 2020. Alındığı Yer: USGS | Arşiv Bağlantısı
- ^ USGS. Can Nuclear Explosions Cause Earthquakes?. (4 Kasım 2020). Alındığı Tarih: 4 Kasım 2020. Alındığı Yer: USGS | Arşiv Bağlantısı
- ^ USGS. How Can You Tell The Difference Between An Explosion And An Earthquake On A Seismogram?. (4 Kasım 2020). Alındığı Tarih: 4 Kasım 2020. Alındığı Yer: USGS | Arşiv Bağlantısı
- ^ USGS. Does The Production Of Oil And Gas From Shales Cause Earthquakes? If So, How Are The Earthquakes Related To These Operations?. (4 Kasım 2020). Alındığı Tarih: 4 Kasım 2020. Alındığı Yer: USGS | Arşiv Bağlantısı
- ^ USGS. How Does The Injection Of Fluid At Depth Cause Earthquakes?. (4 Kasım 2020). Alındığı Tarih: 4 Kasım 2020. Alındığı Yer: USGS | Arşiv Bağlantısı
- ^ USGS. Are Earthquakes Induced By Fluid-Injection Activities Always Located Close To The Point Of Injection?. (4 Kasım 2020). Alındığı Tarih: 4 Kasım 2020. Alındığı Yer: USGS | Arşiv Bağlantısı
- ^ USGS. Does Fracking Cause Earthquakes?. (4 Kasım 2020). Alındığı Tarih: 4 Kasım 2020. Alındığı Yer: USGS | Arşiv Bağlantısı
- ^ USGS. M 5.8 - 14Km Nw Of Pawnee, Oklahoma. Alındığı Tarih: 4 Kasım 2020. Alındığı Yer: USGS | Arşiv Bağlantısı
- ^ USGS. Is There Any Possibility That A Wastewater Injection Activity Could Interact With A Nearby Fault To Trigger A Major Earthquake That Causes Extensive Damage Over A Broad Region?. (4 Kasım 2020). Alındığı Tarih: 4 Kasım 2020. Alındığı Yer: USGS | Arşiv Bağlantısı
- ^ USGS. Do All Wastewater Disposal Wells Induce Earthquakes?. (4 Kasım 2020). Alındığı Tarih: 4 Kasım 2020. Alındığı Yer: USGS | Arşiv Bağlantısı
- ^ USGS. Can A Large Earthquake Trigger Earthquakes In Distant Locations Or On Other Faults?. (4 Kasım 2020). Alındığı Tarih: 4 Kasım 2020. Alındığı Yer: USGS | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 05/11/2024 10:52:56 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/9504
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.