HAARP Komplosu: HAARP Nedir? Neler Yapabilir, Neler Yapamaz?
HAARP Deprem Yaratabilir mi? İklimi Kontrol Edebilir mi? Zihin Kontrolünde Kullanılabilir mi?
HAARP, Yüksek-Frekans Aktif Auroral Araştırma Programı (High-Frequency Active Auroral Research Program) isimli bir araştırma projesidir. Gakona (Alaska) yakınlarında bulunur ve inşası 1993 senesinde başlamıştır. 2014 yılında askeri faaliyetlerini sonlandıran araştırma programı, Ağustos 2015'te Fairbanks'teki Alaska Üniversitesi'ne devredilmiştir ve bilim insanlarının kullanımına açık, sivil tesis olarak kullanılmaktadır.
Programın amacı, atmosferimizin iyonosfer tabakasının sınırlı bir bölgesini geçici bir süreliğine uyarmak ve değişimleri incelemektir. Bu nedenle HAARP projesi dahilinde İyonosferik Araştırma Aleti (Ionospheric Research Instrument ya da kısaca "IRI") adı verilen güçlü ve yüksek frekanslı bir verici üretilmiştir. Bu verici, 180 adet 22 metrelik antenlerden oluşmaktadır, 133,546 m2 bir alana yayılmaktadır ve vericinin toplam gücü 3,6 megawatt (MW) civarındadır.
HAARP projesi dahilinde IRI haricinde VHF, UHF radarlar, akı köprülü manyetometre, iyonosferik ses aletleri ve bir endüksiyon manyetometresi inşa edilmiştir. Bu aletler kullanarak, IRI tarafından uyarılan iyonosfer bölgesinde meydana gelen fiziksel değişimler tespit edilebilmektedir.
HAARP sayesinde ABD ordusu, özellikle de denizaltı gibi erişmesi güç araçlarıyla neredeyse kusursuz bir iletişim ağı kurabilmeyi başarmıştır.
HAARP'ın Bilimi: HAARP Gerçekte Nedir?
Az önce de bahsettiğimiz gibi HAARP sözcüğünün açılımı "High Frequency Active Auroral Research Program", yani "Yüksek Frekanslı Aktif Aurora Araştırma Programı"dır. Adı, aslında her şeyi anlatmaktadır: Bu "araştırma programı", yüksek frekanslı sinyaller kullanarak aktif auroralar yaratmaktadır ve bu sayede atmosferi, spesifik olaraksa iyonosfer tabakasını incelemektedir.
"Aurora", uzaydan ve özellikle de Güneş'ten gelen yüksek enerjili foton ve elektronların, atmosferimizdeki gazlara çarparak onları uyarmasıyla oluşan, çok hoş bir doğa olayıdır. Bu elektronlar uyarılıp daha üst bir enerji seviyesine çıkarlar, ama kararsız oldukları için orada çok kalamazlar ve tekrar alt enerji seviyelerine dönerler. İşte bu geri düşüşleri sırasında, etrafa, o iki enerji seviyesi arasındaki fark kadar enerjiye sahip bir foton, yani ışık saçarlar. Biz de bunları gökyüzünde muhteşem renkler olarak görürüz. Örneğin uyarılan atomların çoğu oksijen atomları olduğu için ve oksijenin en dış kabuğundaki iki enerji seviyesi arasındaki fark, yeşil rengin frekansına denk geldiği için, auoralar da genelde yeşilimsi bir renkte olmaktadır - ve bu yüksek enerjili parçacıklar atmosferimize dalga dalga girdiği için ve gezegenimizin elektromanyetik alanı dolayısıyla kutuplara doğru yöneltildikleri için, bütün atmosfer aynı anda uyarılmaz ve genelde kutup daireleri civarında, gökyüzünde dans eden bir ışık şöleni oluşur. İşte bu ışıkların kuzey yarımkürede olanına "aurora borealis" (yani kuzey ışıkları), güney yarımkürede olanına ise "aurora australis" (yani "güney ışıkları") demekteyiz.
Auroraların yaşandığı yeri anlamak için, atmosferin 5 ana katmanını da öğrenmemiz gerekmektedir. Bu katmanlarda yukarı doğru çıktıkça, atmosfer de giderek incelir. Bu yazıda bizi ilgilendiren, yerden 135 ila 600 kilometre arasına denk gelen termosfer tabakasıdır. Aslında HAARP sadece termosferle de değil, iyonosfer adı verilen ikincil katmanlardan biriyle ilgilenmektedir. İyonosfer, termosferin tamamını, ekzosfer ve mezosferinse bir kısmını kaplamaktadır. Buna iyonosfer deme nedenimiz, buradaki atomların, uzaydan gelen yüksek enerjili parçacıklar nedeniyle elektronlarını yitirmiş halde, yani pozitif yüklü olmalarıdır - ve iyonosferin, atmosferin en üst, en ince tabakalarından oluşması şaşırtıcı değildir. Daha yoğun katmanlarda oluşan iyonlar, hemen zıt yüklü atomlarla birleşerek tekrar nötrleşmektedirler. Ama neredeyse uzay boşluğundan bile ayırt edilemeyecek kadar ince olan iyonosferde, atomlar yüklü hallerinde uzun süreler boyunca kalabilirler. İşte 1993 yılında Alaska'da inşa edilen HAARP'ın odaklandığı yer, tam olarak burasıdır.
Bu arada hatırlatmak gerekir ki HAARP, genel olarak tesisin ve spesifik bir araştırma programının adıdır. Bu tesis içerisinde, o meşhur sinyalleri üreten sistemin adı IRI'dir. Yani "İyonosferik Araştırma Enstrümanı"... Buraya kadar verdiğimiz bilgiler ışığında, bu ismin nereden geldiğini çok daha iyi anladığınızı düşünüyoruz.
İyonosfer Nedir?
İyonosfer, yüksek miktarda serbest elektron ve iyon popülasyonu ile karakterize olan bir üst atmosfer bölgesidir. Güneş'ten gelen UV fotonlar, atmosferik gazda bulunan elektronlara çarptığında atmosferik şarapnel ortaya çıkar. Yoğunluğu, iyon üretimlerinin göreli oranları ve nötr molekülleri yeniden üretmek için elektronlar ile iyonların bir araya gelmesi ile belirlenir. İyonosfer yaklaşık 70 km yükseklikte başlar, 250 km yakınlarında santimetreküp başına bir milyon parçacık gibi en üst gündüz yoğunluğuna ulaşır. Bu yüksekliğin üzerinde de çok daha az oksijen içeren plazmosfer, manyotosfer ve Güneş rüzgarlarına karışmak için gitgide azalır.
İyonosferik plazma içinden geçen uydu iletişimlerini ve navigasyon sinyallerini bozabilir ve geciktirebilir. Aslında iyonosferi incelemenin başlıca pratik motivasyonu bu etkilerle başa çıkmaktır. Günlük cihazların düşük gücünde iyonosferik plazma, radyo dalgalarını değiştirebilir ancak plazmanın kendisi bundan etkilenmez. Bununla birlikte yeterince yüksek güç yoğunluklarında radyo dalgaları plazmayı etkileyebilir ve dalgalar ile plazma arasında geri besleme üretebilir. Bu iyonosferik ısınma olarak adlandırılan, iyonosferi incelemek için eşsiz bir yol sunan olgudur.
HAARP tesisi 1999 yılında, yaklaşık 10 AM radyo istasyonlarının ürettiği güce eşdeğer olan 960 kilowatt bir radyo frekansı üreten 6×8 verici anten dizisiyle çalışmaya başladı (günümüzde bu sayı 12×15'e çıkmıştır). HAARP ışını bir el fenerinki gibi geniş olup bir lazer ışını kadar dar değildir. Ancak başucu noktasının 30 derecesi içerisinde herhangi bir yere elektronik olarak yönlendirilebilir ve 3-10 MHz'de çalışabilir. Güçlü radyo dalgaları iyonosferde bulunan elektronları plazma dalgaları olarak adlandırılan bir şekilde ileri ve geri hareket ettirir. Bu hareket ettirilen elektronlar birbirleriyle ve arka planda olan türlerle çarpıştığı için sıcaklıkları yükselir. Bu yüzden HAARP bir "ısıtıcı" olarak adlandırılır.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
HAARP Komplosu ve Bilimsel Gerçekler
Yazının bu noktasına kadar, sadece isimlerden yola çıkarak konunun bilimsel temelini atmış olduk. Şimdiyse, HAARP ile ilgili komploların nereden geldiğini öğreneceğiz. Bunun için, isimden ziyade, tesisin geçmişine bakmamız gerekiyor... Fakat bunu yapmadan önce, HAARP ile ilgili ileri sürülen komplo teorilerinin bir kısmına hızlıca göz atmakta fayda var; çünkü tarihiyle bir arada değerlendirdiğimizde bu komploların nereden geldiği çok daha net olacak.
HAARP'ın askeri bir proje olarak başlatılmasından ve "sinyaller" gibi mistik gözüken, halbuki tamamen bilimsel olan bir olguyla ilgilenmesinden ötürü HAARP, çok farklı komplo teorilerinin öznesi haline gelmiştir. HAARP'ı İncil'deki felaket oranları gibi büyük seller, yıkıcı kuraklar, güçlü kasırgalar, hortumlar ve fırtınalar, ve Afganistan ile Filipinler'deki Müslüman teröristleri yerinden sallamak için depremleri tetiklediği için suçlamışlardır. HAARP aynı zamanda batı Amerika'daki büyük elektrik kesintileri, TWA 800 numaralı uçuşun düşüşü ve Körfez Savaşı Sendromu ile Kronik Yorgunluk Sendromu gibi gizemli hastalıklar için suçlanmıştır. Bazıları Columbine Lisesi ve başka yerlerde yer alan silahlı çatışmalara yol açan bir zihin kontrol cihazı olduğunu da iddia etmiştir (HAARP'ın zihin-kontrol salınımlarını engellemek adına cihazlar da satılmaktadır). HAARP aynı zamanda geçilemez bir füze savunma kalkanı, dünyayı yaşanmaz hale getirebilecek bir ölüm ışını, vahşi doğada yaşayan hayvanların göç yollarıyla oynamalar yapan bir makine, Anti-mesihin güçlerinin elinde olan şeytani bir araç, dünya çapındaki iletişimleri karıştıran, dünyayı yerinden oynatacak bir cihaz ve UFO aktiviteleriyle bağlantılı bir sistem olduğu söylenmiştir.
İlginç bir şekilde HAARP, her ülkede farklı türden bir komploya konu olmuştur: ABD'deki komplo teorisyenleri HAARP'ın bir "atmosferik kontrol silahı" olduğunu söylemektedirler. Türkiye'deki komplo teorisyenleri ise aynı cihazı bir "deprem silahı" olarak yorumlamışlardır.
Daha fazla ilerlemeden vurgulamakta fayda var ki komplo teorisyenlerinin iddialarının tamamı (hangi versiyonu olursa olsun) geçersizdir. Stanford Üniversitesi ve Koç Üniversitesi'nde jeofizik profesörü olan Ümran Savaş İnan şöyle diyor:
HAARP ile ilgili komplo teorileri tamamen cehaletten kaynaklanmaktadır. HAARP'ı kullanarak Dünya atmosferik sistemlerini etkileyebilecek hiçbir şey yapamayız. HAARP'ın saçtığı enerji çok büyük olsa da, tek bir yıldırımın saçtığı enerjiye göre bile bir hiçtir! Ki bu yıldırımlardan her saniye 50-100 adet meydana gelir! HAARP'ın güç yoğunluğu çok küçüktür.
Şimdi bu komploların kökenlerini daha iyi anlamak için, tesisin tarihine bir bakış atabiliriz.
Günümüzde isteyen araştırmacılar ücretini ödeyerek HAARP projesini kullanabilmektedirler. Hatta HAARP, bir süreliğine halka da açılmış ve ziyaretçileri ağırlayarak ne tür araştırmalar yapıldığı gösterilmiştir.
HAARP Neden Bir Komploya Dönüştü?
HAARP ve Rakipleri
Öncelikle kritik bir sorunu aradan çıkarmakta fayda görüyoruz: Bu konudaki komplolardan söz ederken bu alet bir tek Amerikalılarda varmış gibi davranılmaktadır ama HAARP türünün tek örneği değildir. Örneğin Rusya'nın Vasilsursk kasabası yakınlarında Sura İyonosferik Isıtma Tesisi bulunmaktadır. Norveç'te Tromsö İyonosferik Isıtma Tesisi bulunmaktadır. Hatta uzaylılarla iletişim konusunda hayallerimizi süsleyen Arecibo Gözlemevi bile, 1 Aralık 2020 günü bakımsızlıktan parçalanarak kullanılmaz hale gelene kadar bir ısıtma tesisi olarak kullanılabiliyordu! Hatta ve hatta Porto Riko'da bile 1998'deki Georges Kasırgası tarafından yıkılana dek çalışan Islote İyonosferik Isıtıcısı vardı.
Bunlara "iyonosferik ısıtma tesisi" denme nedeni, yaptıkları şeyin tam olarak bu olmasıdır: Gönderdikleri 3 ila 30 MHz arası yüksek frekanslı sinyallerle, iyonosferdeki yüklü atomları titreştirirler. Hatta o nedenle hep kutup noktalarına yakın yerlere kurulmaktadırlar, çünkü buralarda Dünya'nın manyetik alanı yere neredeyse dik olmaktadır. Bu sayede tesislerin ürettiği elektromanyetik sinyaller, o manyetik alanlarla etkileşerek tıpkı CERN'deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nın sinkrotronlarının yaptığı gibi, doğru rezonans frekansında atmosferdeki atomları titreştirebilir. Bu da onların enerjisini arttırıp, ışıma yapmalarına neden olur. Çıkan bu ışıkları inceleyerek de iyonosferin doğasını keşfetmemiz mümkün olur. HAARP ve benzeri tesislerle ilgili olay, aslında bundan ibarettir.
Aslına bakarsanız, 2003'te inşası tamamlanan ve o dönem 6'ya 8'den 48 antenden oluşan HAARP, 960 kilowattlık gücüyle o dönem var olan tüm iyonosfer ısıtıcılarından daha bile zayıftı. Sonradan, 2007 yılında anten sayısı 12'ye 15'e, yani toplam 180 antene; gücüyse 3.6 megawatta çıkarılmıştır ve böylece yeryüzündeki en güçlü iyonosfer ısıtıcısı haline gelmiştir. Ama aşağıdaki grafikten de görebileceğiniz gibi HAARP, rakiplerinden o kadar da farklı sayılmaz.
Eastlund'un Patenti
HAARP büyük, yüksek enerjili, belirli bir görevi olan, Pentagon tarafından finanse edilen ve Alaska'nın vahşi bölgesinde bulunan, Dünya'nın iyonosferiyle oynayan, fakat bilimsellikten yoksun kişiler için derin bir şekilde gizemli görünen bir cihazdır. Bir de HAARP sözde komplo teorileri içerisinde yer alan ve fizikle ilgili olan Nikola Tesla ile ve Fizikçi Dr. Bernard J. Eastlund'ın Tesla teknolojisiyle Dünyanın enerji alanlarını değiştiren garip patenti (#4,686,605) ile ilişkilidir. Bunu anlamak için, HAARP'ın ilginç tarihine kısa bir bakış atabiliriz.
Amerika'da güçlü bir iyonosferik ısıtıcı üretme fikri, halihazırda var olan ısıtıcılardan elde edilen verileri fazlasıyla abartan, tuhaf bir patente dayanıyor. 1985 yılında fizikçi Bernard Eastlund, o dönemki iyonosfer ısıtıcıları gibi 1-2 Megawattlık değil, tam 100.000 megawattlık, yani 100 gigawattlık bir anten dizisi inşa edilirse, atmosferimizde, özellikle de iyonosferdeki az önce konuştuğumuz yüklü parçacık yoğunluğunun değiştirilebileceğini ileri süren bir patent aldı. Ama patentte sadece bu çılgın fikri ileri sürmekle kalmıyordu; aynı zamanda bu çılgın fikirden yola çıkarak çok daha çılgın şeylerin başarılabileceğini söylüyordu. Örneğin:
- Böylesi bir tesis sayesinde iyonosferdeki hava bloklarının hızla yukarı itilebileceğini, bu sayede Kıtalararası Balistik Füzelerin ve uyduların düşürülebileceğini iddia ediyordu.
- Ülkeler arası, yer-uydu sistemleri arası ve roketlerle olan iletişimi bozabileceğini düşünüyordu.
- Jet akıntılarının yönünü değiştirerek Dünya'nın hava durumunu değiştirebileceğini, istediği yerlerde kasırgalar, istediği yerlerde kuraklık yaratabileceğini iddia ediyordu.
- İyonosferden yansıtılan "aşırı uzun frekanslı sinyaller" sayesinde Dünya'nın kabuğunun 1 kilometre ve hatta daha derinlerine sinyal gönderilebileceğini, böylece Dünya'nın bir nevi tomografisinin çekilebileceğini, bu sayede henüz keşfedilememiş arkeolojik yapıların keşfedilebileceğini düşünüyordu - ki deprem tetikleme saçmalığı da buradan doğdu.
- Tabii patentin yayınlanmasından sonra komplo teorisyenleri bu iddiaları daha da öteye götürerek, tesisin saçtığı dalgaların insan beynindeki dalgalarla etkileşebileceğini, bu yolla kulakta uğultular yaratılabileceğini, psikolojik halin değiştirilebileceğini ve hatta bir nevi beyin kontrolü yapılabileceğini iddia ettiler.
Anlayacağınız, konu abartıldı da abartıldı. Gerçi hakkını yemeyelim: Bu ürkütücü iddiaların yanı sıra, o zamanlarda delindiği bilinen ozon tabakasına müdahale edilerek bu tabakanın iyileştirilebileceği gibi bazı pozitif çılgınlıklardan da söz edildi.
Eastlund'un Hayalleri Bir Saçmalıktan İbaret
Şunu net olarak belirtmekte fayda görüyoruz: Modern klimatoloji, nörobiyoloji ve mühendislik bilgilerimiz ışığında bunların hepsinin zırva olduğunu biliyoruz. Örneğin insanların bugüne kadar ürettiği hiçbir tekil teknoloji, Dünya ölçeğinde hava durumu veya iklim üzerinde anlamlı bir değişim yaratabilecek veya kasırgalara sebep olabilecek güçte değildir. Şöyle düşünün: Ortalama bir kasırganın sırf rüzgar gücü 1.5 megawatt değil, gigawatt değil, terawatt seviyesindedir. Eastlund'un 100 gigawattlık absürt hayali bile, tipik bir kasırgadan 15 kat zayıf olurdu - ki bu sayıların ne anlama geldiğine ve gerçekte ne seviyede olduğuna birazdan döneceğiz. Zaten bu nedenle küresel ısınma ve iklim krizi aşırı korkutucudur. Çünkü içinde bulunduğumuz gidişat, atmosferin tamamını, ortalamada 1.1 santigrat derece ısıtmak için Endüstri Devrimi'nden beri kolektif olarak ne kadar korkunç miktarda sera gazı saçtığımızı göstermektedir.
Benzer şekilde bugüne kadar icat edilen hiçbir cihaz, uzaktan, hele hele binlerce kilometre öteden beyin sinyallerini anlamlı şekilde değiştirebilecek bir niteliğe sahip değildir. Bunlar, en kibar tabiriyle birer hayaldir, en gerçekçi tabiriyle birer yalandır.
Patentler Hakkında Gerçekler
Ama bunları demişken, şunu da vurgulamakta fayda görüyoruz: 2007'de hayatını kaybeden Eastlund, aslında kaliteli bir plazma mühendisiydi. Örneğin Eastlund, füzyon reaktörlerini mümkün kılan "füzyon torçu" tekniğinin iki babasından biriydi. Dolayısıyla sorun, Eastlund'un böyle bir fikir üretmesinde değildir. Zaten bu, patentlere dayalı komplo teorilerinin en sık düştüğü hatadır: Bir patent bulup hemen "Bak bak, bu tür şeyler yapıyorlar." demektedirler. Halbuki her yıl yüz binlerce patent alınmaktadır; ama gerçekte bunların sadece %3 kadarı ticari olarak kullanılıp, "bir işe yaramaktadır". Yani bir şeyin patentinin olması, o şeyin kullanımda olduğu veya kullanılacağı anlamına gelmemektedir. Birçok komplo teorisyeni bu basit gerçeği gizleyrek size yalan söylemektedirler.
Patentin amacı, ürettiğiniz bir fikri bir süreliğine korumaktır. Patent sahibinin ümidi, o patentin süresi boyunca patentin tarif ettiği icadı hayata geçirip para kazanmaktır; ama patent sahiplerinin ezici çoğunluğu, patentlerinin ezici çoğunluğundan 1 kuruş bile kazanamazlar.
İşte Eastlund'un patenti de bu tür bir patentti. Aldığı patent ile, zamanın ruhunu yakalayabileceğini ummuştu: O dönem, Soğuk Savaş'ın sonlarıydı ve ülkeler halen birbirlerini yok etmenin yollarını arıyorlardı. Örneğin 1967 Dış Uzay Anlaşması nedeniyle uzayı silahlandırmak yasaklanmıştı; bu nedenle ülkeler, nükleer başlıklı Kıtalararası Balistik Füzeler ile birbirlerinin başkentlerini ve stratejik bölgelerini on binlerce kilometre öteden talan edebilecek yollar arıyorlardı. Tabii "anti-ICBM" çalışmaları da giderek hız kazanıyordu ve bu füzeler iyonosfer tabakasından da geçtikleri için, bu tabakaya yapılacak müdahalelerin bu füzeleri düşürebileceğine inanılıyordu.
Eastlund'un Çıkar Çatışması
Ama Eastlund'un bu konu anlatılırken hep atlanan, siyasi ve ekonomik gündemden de epey aşina olduğumuz, çok sorunlu bir çıkar çatışması da vardı. Eastlund, patentini sadece hayalperest fikirlerini korumak için yazmamıştı; adeta "adrese teslim" bir patent hazırlamıştı. Eastlund'un o dönem var olan iyonosfer ısıtıcıları gibi 2-3 Megawattlık bir tesis değil de, 100 Gigawatt gibi absürt bir güce sahip bir tesis kurgulamasının çok iyi ve son derece ticari bir nedeni vardı: Eastlund, o dönem Atlantic Richfield olarak da bilinen ARCO isimli bir petrol ve doğalgaz firmasında çalışıyordu; hatta sonradan ARCO'nun Houston'daki Uluslararası Üretim Teknolojileri ayağının başkanı olarak atandı.
ARCO, Alaska'nın kuzeyindeki topraklardan çıkarılan petrol ve doğalgazın haklarına sahipti; ama bu ıssız topraklarda çıkardığı petrol ve doğalgaz satacak müşteri bulmakta zorlanıyordu. Şöyle düşünün: Alaska, Türkiye'nin neredeyse 2 katı yüz ölçümüyle Amerika'nın en büyük eyaleti; ama 1980'lerdeki 400.000'lik popülasyonuyla, o dönemki Ankara'nın bile sadece 5'te 1'i kadar nüfusa sahipti. İşte ARCO bünyesinde yazılan bu patent, çıkarılan bu petrol ve doğalgaza kendi müşterisini yaratmayı hedefliyordu: Amerikan Silahlı Kuvvetleri.
Hazır Soğuk Savaş'ın sonlarında Amerika üstünlüğünü iyice kurmaya başlamışken, Eastlund'un patentiyle inşa edilecek bir radar megaprojesi, Sovyetler'in ve diğer ülkelerin telekomünikasyonunu uzaktan bozup, roketlerini alt ederek, onlara son darbeyi vurabilirdi. Bu sırada tesis, ARCO'nun bölgede sahip olduğu 25 milyar varillik petrol rezervlerini adeta su gibi içecekti.
Hayalin "Gerçeğe" Dönüşmesi: HAARP Doğuyor!
Amerika; Rusya ve Norveç gibi ülkelerin gerisinde kalmak istemediği için, Eastlund'un patenti Kıtalararası Balistik Füzelerin babalarından olan Simon Ramo'nun ilgisini çekti. O, fikri Pentagon'a gönderdi. Tabii ki akılları Eastlund gibi bir karış havada olmayan ve ARCO'nun kârıyla ilgilenmeyen generaller, Eastlund'un 100 GW'lık absürt fikrine gülüp geçtiler; ama en azından rakip ülkelerden daha güçlü bir iyonosfer ısıtıcısı inşası ve buradan elde edilebilecek askeri potansiyel üzerinde durdular - ve patentin arkasındaki antenden tam 104.167 kat zayıf olan, 960 kilowattlık bir anten dizisi inşasına karar verdiler. Sonrasında bu anten, 3.6 Megawatta yükseltilerek rakiplerini geride bırakabilecekti.
İşte böylece, HAARP fikri doğmuş oldu. HAARP; Amerikan Hava Kuvvetleri, Amerikan Deniz Kuvvetleri ve DARPA, yani İleri Düzey Savunma Araştırma Projeleri Ajansı'nın işbirliğiyle, İngiliz BAE Systems tarafından 2007 yılında inşa edildi. Tesadüfe bakın ki, ARCO'nun altında kurulan, Eastlund'un başını çektiği ve HAARP projesinin müteahhiti olan Advanced Power Technologies, önce E-systems, sonra Raytheon gibi savunma sanayi firmaları tarafından satın alındıktan sonra, nihayetinde HAARP tesisinin üreticisi olan BAE Systems tarafından satın alındı.
HAARP'ı Meşhur Eden Kitaplar
Bu arada HAARP'ı bu kadar meşhur eden tek şey Eastlund'un patenti de değildir. Kitaplar da bu üne katkı sağlamıştır: HAARP'ı içeren komplo teorisi ve kıyameti hakkındaki en büyük iki kitap Dr. Nick Begich ile Jeane Manning tarafından yazılan Angels Don't Play This HAARP: Advances in Tesla Technology ile Ulusal UFO Müzesinin eski genel müdürü Jerry E. Smith tarafından yazılan HAARP: The Ultimate Weapon of the Conspiracy isimli kitaptır.
HAARP'ın Gerçek Bilimsel Tarihi
Bir opera sopranosunun bir bardağı kırmak için doğru bir zamanda şarkı söylemesi gerektiği gibi bir ısıtıcının da iyonosferdeki doğal plazma rezonanslarıyla eşleşen frekansları hedef alması gerekir. Başlıca hedefler elektron yoğunluğunun bir fonksiyonu olan plazma frekansı, manyetik alan etrafında dolanarak dönen elektronların siklotron frekansının katları ve bu temel frekansları birleştiren karmaşık rezonanslardır.
Isıtılmış elektronlar tarafından uyarılan optik emisyonların değerleri HAARP’ın ilk beklenmedik sonuçlarını doğurdu. Norveç’in arktik bölgesinde bulunan EISCAT (European Incoherent Scatter) ısıtıcısında bunu yapmak için 20 yıllık girişimler başarısız olduğundan bu gibi emisyonları tespit etmek tam bir başarıydı. Aslında Norveç'teki uzmanlar, HAARP'taki bilim insanlarını optik emisyonları aramanın vakit kaybı olacağı konusunda uyarmıştı. Buna rağmen, kırmızı 630 nanometre oksijen hattını kaydeden görüntüler ısıtıcıyla senkronize bir şekilde açılıp kapanan belli belirsiz bir leke ortaya çıkardı. Bu, yalnızca HAARP'ın elektronları ısıttığı ve oksijeni uyardığı anlamına gelebilirdi. Hava parıltısı, ışık merkezinden çok uzakta, manyetik başucu noktasında yani manyetik alanın yönünde beklenmedik bir gelişme gösterdi. Bir sonraki adım, ışını, HAARP'ta düşeyin yaklaşık 15° güney-güneybatısındaki manyetik başucu noktasına doğru yöneltmekti. Deney, sonunda 2002’de yapıldığında, HAARP dizini ışını manyetik başucu noktasına doğru döndürdüğünde leke aydınlandı ve herhangi bir konumdaki hava parıltısından 10 kat daha parlak bir görüntü oluştu. Bu manyetik başucu etkisinin bir varyasyonu EISCAT'de daha önce gözlemlenmişti. Ama bu etkinin ne EISCAT ne de HAARP versiyonu etkiyi tahmin edemedi ve etkiyi tam olarak anlayamadı.
Frekans çevikliği sayesinde HAARP anteni, iletim frekansının iki rezonansla aynı anda eşleştiği belirli yüksekliklerde iyonosferi ısıtabilir. 2004 yılında bu ihtimalden yararlanan deneyler, 557.7 nanometrede yeşil hatlı oksijen emisyonları üretti. Bu çizgiler, temel durum enerjisinin üzerinde 4 eV enerji ile uyarılmış olduğu bir durumdan gelir. Belli ki plazma dalgalarının "sörf yapması" ile elektronlar termal enerjinin çok daha üzerinde bir enerjiye hızlandılar. Aynı serideki başka bir HAARP deneyi, bir aurora tarafından üretilen kısa ömürlü bir iyonosferik katmanı ısıttı. Bunun sonucunda oluşan yeşil renkler auroranın kendisi kadar parlaktı. Bu oldukça parlak olan renkler tekrardan üretildi ama henüz açıklanamadı.
2007 yılında HAARP, 12×15 anten ve 3.6 Megawatt bir güçten oluşan tasarım kapasitesine ulaştı. 2008 Şubat ayında, genişletme sonrası ilk bilim kampanyası sırasında bir araştırma grubu, hava parıltısının etrafında garip, öngörülmedik halkalar içeren optik resimler elde ettiler. Işının merkezindeki plazmanın yoğunluğu, arka plandaki iyonosfere göre hafifçe arttığında, yoğunluk eğiminin ışınların yönünü, halkanın gözlendiği yere doğru ışığın merkezinden uzağa değiştirebileceği varsayımında bulundular. İyonosferde yansıyan radyo dalgalarından gelen yankıların dikkatli incelenmesi, doğal iyonosferin hemen altında yoğunluk arttırıcı yapay bir plazma tabakasına dair bir kanıt oluşturdu. Gözlemlenen katman boyunca yayılan radyo frekansı dalgalarının simülasyonları halkaların göründüğü yerlere ek bir güç sağlıyor.
Böylesi bir yapay iyonlaşmanın mümkün olmasını beklenmiyordu, ama iyonlaşma üretimini en iyi hale getirmek için tasarlanan yeni deneylerle devam edildi. 2009 Mart ayında, hava parıltısı aramanın nafile olduğunun söylenmesinden yalnızca 10 yıl sonra, bir iyonizasyon deneyi sırasında uzmanlar, dışarıdan çıplak gözle görünebilir olan, yerden yayılan radyo dalgaları vasıtasıyla üretilen ve sürdürülen yapay bir iyonosferik plazma tarafından gelen ışığı görebildiler.
Beklenmedik fenomenler üretmeye ek olarak, HAARP bilim insanları EISCAT'de öncülük edilen tanısal bir teknik olan "uyarılmış elektromanyetik emisyonlar" tekniğini kullandı ve daha da geliştirdi. Etki, ısıtıcı tarafından uyarılan plazma dalgaları, yayılım frekansının her iki tarafında da dar tepe noktaları ve geniş tümseklerin kompleks bir spektrumu olarak yer üzerinde alınan radyo dalgalarını yeniden ürettiğinde ortaya çıkmaktadır. Bunlardan bazıları yalnızca elektron yoğunluğuna bağlı olmayıp iyon kütlesine, manyetik alan gücüne ve diğer parametrelere de bağlıdır. Böylelikle uyarılan emisyonlar ısıtılan hacimde analize edici koşullar için potansiyel olarak güçlü bir araç sağlar.
Kabul etmek gerekir ki, HAARP üzerinde yapılan araştırmalar navigasyon ve iletişim sistemlerindeki iyonosferik etkiler için yeni düzeltmelere doğrudan katkı sağlamadı. Bunun yerine HAARP deneylerinde karşılaşılan pek çok şaşırtıcı durum, yüksek-güç radyo frekansı dalgaları yayılması alanında kantitatif öngörücü teori ve modellemeye ihtiyaç olduğunu oldukça netleştirdi. Plazma dalgalarını tanımlayan karmaşık denklemler, bir verici tarafından uyarılmış olması muhtemel olan tamamen dalga modlarından oluşan bir karmaşaya işaret eder.
Ancak kimse belirli bir dalga modunun yayılan enerjinin yarısını veya yalnızca milyonda birini özümseyeceğini kesin olarak tahmin edemez. Örneğin, gözlemlenen yapay plazma üretimi, ışından yayılan enerjinin yalnızca yaklaşık %5'ini açıklar; şüphesiz geriye kalan %95’inin bir kısmı araştırmacıların iyonizasyonun sebebini yanlış tanımlamasını yol açabilecek diğer modları uyarır. Uyarılan elektromanyetik emisyonlar, bilim insanlarına gerçek deneyler sırasında hangi dalga modlarının aktif olduğunu belirlemesinde yardım etme konusunda büyük bir ümit vadetmektedir.
Yapay iyonlaşmanın ilginç ve hala keşfedilmemiş olan bir yönü de radyo dalgalarından yaratılan plazma ve bu plazma tarafından radyo dalgalarının bükülmesi veya yansıması arasındaki karmaşık etkileşimdir. Düzenli bir şekilde değişen ışına rağmen, çok çeşitli noktalar, türbülans ve keskin eğimler görmek mümkündür. Isıtma teknolojisinin pratik uygulamalarını geliştireceksek karmaşık geri bildirim süreçlerini açık bir şekilde açıklayan matematiksel çözümler bulmamız gerekmektedir.
HAARP Komplocularının Yalanları ve Bilimsel Gerçekler
Bu noktaya kadar olan kısımda HAARP'ın arkasındaki bilimi anladık. HAARP'la ilgili komplo teorilerinin kaynağını da anladık. Şimdi, son olarak, HAARP'ın gerçekte ne kadar güçlü olduğunu anlamamız lazım - ki tam olarak ne yapabileceğini ve neyi yapamayacağını anlayabilelim. Burası, işin en ilginç kısmı.
İlk olarak, bahsettiğimiz gibi, Eastlund'un hayalindeki 100 Gigawattlık anten dizisi asla inşa edilemedi. Zaten edilemezdi de... Düşünsenize, Alaska'nın toplam güç üretimi sadece 2.3 gigawatt düzeyindedir. Bırakın Alaska'yı, Amerika'nın tamamının maddi gücü bile böylesi bir megaprojeye yetmeyecektir; çünkü 100 Gigawattlık bir tesisi işletmek için, Amerika'nın anlık güç üretiminin %9'unu bu tesise ayırmak gerekirdi. Böyle bir şeyi hayal etmek bile uçuktur! Gerçekte HAARP, 100 Gigawatt değil, sadece 3.6 Megawatt güce sahiptir.
HAARP Ne Kadar Güçlü, Ne Kadar Güçsüz?
HAARP'ın gücünü anlamak içi,n Ankara'nın 50 kilometre doğusundaki Baymina Doğalgaz Fabrikası'nı düşünün: Bu tesis, 770 MW güç üretimi sayesinde Ankara'nın enerji üretiminin %28'inden tek başına sorumludur. Yani bu tesis, HAARP'ın kullandığı gücün 213 katını üretmektedir. Bırakın HAARP'ı, sizce Ankara'daki tek bir enerji santralinin gücünü kullanarak bir deprem tetiklemek, 10-12 şehri yerle bir etmek mümkün müdür? Tabii ki değildir! Eğer mümkün diyorsanız, Türkiye'deki enerji üretimini kullanarak 1 tane değil, 30.000 tane HAARP yapmamız mümkündür.
Sadece bu da değil: HAARP, daha önceden anlattığımız Sovyetlerin Duga Radarı gibi dikey bir anten değildir. Yatay olarak inşa edilmiş bir antendir. Yani ürettiği sinyalleri sadece gökyüzüne doğru gönderebilmektedir, öyle yatayda istediği yere gönderememektedir. Dolayısıyla HAARP'ın sinyallerini direkt olarak Türkiye'ye veya bir diğer ülkeye odaklaması mümkün değildir. Olsa olsa iyonosfer tabakasından yansıtarak yeryüzündeki bir noktaya yönlendirebilirler.
Ama bu da, son bir teknik problem nedeniyle çok kısıtlı olarak yapılabilmektedir: HAARP'ın ürettiği sinyaller, bir lazer ışığı gibi aşırı odaklanmış elektromanyetik sinyaller değildir. Daha ziyade, bir el fenerinin yaptığı gibi, bir huzme şeklinde gönderilebilmektedir. Tabii iyonosfere ulaşana kadar bu sinyaller o kadar çok engele takılıyor ve o kadar çok dağılıyorlar ki, bırakın 3.6 Megawatt'ı, metrekare başına sadece 36 mikrowatt seviyesine düşmektedirler. Yani 23 Watt'lık bir ampul, HAARP'ın iyonosfere ulaştırabildiği gücün 640.000 katını kullanmaktadır!
Benzer şekilde, yazının başında HAARP'ın hedef aldığı iyonosfer tabakasının sürekli Güneş tarafından dövüldüğünü anlatmıştık. Güneş, HAARP'ın etki edebildiği 1 metrekarelik bırakın 36 mikrowattı, 1367 Watt, yani HAARP'ın yapabildiğinin 37.000 kat fazlası enerjiyi her an boşaltmaktadır. Benzer şekilde, yıldırımları da düşünebilirsiniz: Tek bir yıldırımın gücü bile HAARP'ın milyarlarca katıdır ve her bir saniye Dünya'ya 100 kadar yıldırım düşmektedir.
Anlayacağınız, HAARP'ın gönderdiği sinyallerle iyonosferde anlamlı ve kalıcı bir değişim yaratabileceğini düşünmek, bir saç kurutma makinesiyle Kızılırmak Nehri'nin sıcaklığını anlamlı ve kalıcı olarak değiştirebileceğinizi düşünmeye benzemektedir.
Efektif Olarak Yayılan Güç
Ama tesisin askeri arka planı ve tesiste tam olarak ne yaptığının doğru düzgün halka anlatılmamasından ötürü HAARP ile ilgili her detay yanlış bilinmekte, her belirsizlik abartılmaktadır. Örneğin yazının başlarında da yer verdiğimiz şu grafikte, sol tarafta HAARP'ın gerçekte olduğu gibi 3.6 MW değil de sanki 97 dBW, yani kabaca 5.1 Gigawatt güce sahipmiş gibi gösterildiğini görüyoruz:
Bu sayının anlamını bilmeyen veya kasten gizleyen komplocular, hesaplarını bu devasa güç seviyesi üzerinden yapmaktadırlar. Kıyas olması bakımından ortalama bir nükleer santralin güç üretimi sadece 1 GW civarındadır. Yani HAARP, komplocuların sandığı gibi 5.1 GW gücünde olsaydı, 5-6 tane nükleer santralle beslenmesi gerekirdi. HAARP civarında böyle hiçbir yapı yoktur. Kaldı ki, HAARP'ın güç kaynağı zaten bilinmektedir: Tesis içerisinde 5 tane 2.5 MW'lık dizel jeneratörle çalışmaktadır (aşağıda görebilirsiniz). Bu 12.5 MW'lık güç, tesisin tümünü beslemektedir. Bunun 3.6 MW'ı sadece IRI tarafından kullanılmaktadır.
Grafiklerde ve mühendislik anlatımlarında kullanılan o "5.1 GW" sayısıysa, mühendislikte "effective radiated power", yani "efektif olarak yayılan güç" dediğimiz şeye karşılık geliyor. Bu, aslında normalleştirilmiş bir sayıdır.
HAARP, yukarıda da söz ettiğimiz gibi bir el feneri gibi kısıtlı bir alana sinyal gönderebildiği için ve her tesis farklı tasarımlara, sinyal kazancı oranlarına, güç değerlerine, açılara falan sahip olduğu için, bir standardizasyon ihtiyacı doğmaktadır. İşte HAARP'ın 5.1 GW olarak ölçülen o "efektif olarak yayılan güç" değeri, tesis eğer ürettiği sinyalleri 100 kilometrelik dar bir atmosfer alanına değil de, görünür gökyüzünün tamamına aynı anda ulaştırabilecek olsaydı ne güçte olması gerektiğini söyleyen bir sayıdır. Bu sayı, bir antenin vericisinin gücüyle, o vericinin sinyali odaklama gücünü bir arada değerlendirmemizi sağlayan, IEEE tarafından standardize edilmiş bir sayıdır. Farklı nitelikteki ve teknolojideki antenleri birbiriyle kıyaslamamızı sağlamaktadır. Ama ne olursa olsun, HAARP'ın gerçek, fiziksel gücü 5.1 GW değildir, 3.6 MW'tır.
HAARP, Özel Bir Frekansa mı Sahip?
Benzer şekilde komplo teorisyenleri, HAARP'ı böyle çok özel bir frekansta sinyal saçan bir makina olarak göstermeye çalışabilmektedirler. HAARP, 2.8 MHz ila 10 MHz arası elektromanyetik dalgalar kullanmaktadır. HAARP'ın kullandığı bu dalgalar, arabanızdaki FM radyodan bile düşük frekanslı bir dalgadır!
Şöyle düşünebilirsiniz: Bir mikrodalga fırın bile HAARP'tan 240 kat daha yüksek frekanslı dalgalar üretmektedir. Mikrodalga fırın, dibindeki yemeği bile zar zor ısıtırken, yerden 300 kilometre yüksekteki ve 100 kilometre genişliğindeki bir alanı HAARP ile kalıcı olarak etkileyebileceğinizi düşünmek çılgınlıktır!
Eastlund'un Hayalleri vs. HAARP Gerçekleri
Anlayacağınız, Eastlund'un patentindeki iddiaların uçukluğu ile, gerçekte var olan HAARP arasında uçurum değil, adeta 20-30 tane Büyük Kanyon vardır. Örneğin HAARP, eğer Eastlund'un hayal ettiği güçte olsaydı, şu anki gibi 300 metreye 365 metrelik bir alan değil, 51 kilometreye 51 kilometrelik devasa bir alan gerekirdi.Bu, Ankara'nın ve tüm civar ilçelerin üzerini kaplayan, absürt bir yapı olurdu:
Buna rağmen patentin kurduğu hayalleri HAARP gerçeğe dönüştürebilmiş gibi bir algı yaratılmaktadır. Bu, tamamen uydurmadır!
HAARP Deprem Üretebilir mi? Tetikleyebilir mi?
Tüm bu gördüklerimizden anlayabileceğiniz gibi, HAARP'ın atmosferik kontrol veya deprem tetikleme gibi bir işlevi olması mümkün değildir. Yapılan hesaplamalar, HAARP'ın kendi sinyallerinin zaten hemen üstündeki atmosfer katmanlarının ufacık bir kısmından öteye gidemeyeceğini göstermektedir. Yansıyan ikincil elektromanyetik dalgalarsa o kadar uzun frekansta ve o kadar zayıflar ki, kusursuz bir yüzeyde bile yerin taş çatlasa birkaç metre altına nüfuz edebiliyorlar. Bu bölgede sebep oldukları basınç kuvveti, bir kağıdın elinize uyguladığı basınç kuvvetinden bile zayıftır. Bunun ne bir depremi sıfırdan yaratması mümkündür, ne de yaşanacak bir depremi öne alması mümkündür.
Zaten depremi öne almak ne demektir? Madem HAARP'ın tetiklediği söylenen depremler zaten olacak, Amerika bu faylara neden dokunup kendini kriminalize etsin? Mesela sanki 2023 Pazarcık depremi 6 Şubat'ta değil de 25 Kasım'da kendiliğinden olsaydı çok mu bir şey değişecekti? O zamana kadar çok mu önlem alacaktık? Çok mu can kurtarılacaktı? Bunlar, komplo teorisyenlerinin gerçeklikten kopmuş zihinlerinin ürettiği masallardan ibarettir.
Ayrıca HAARP'ın depremlere etki edebilmesi için ne tür bir sinyal üretmesi gerektiğini lise fiziğiyle bile hesaplayabileceğinizi hatırlatmak isteriz. Nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız, jeofizik yüksek mühendisi Doç. Dr. Emre Timur'un bunu çok basit bir dille öğrettiği şu bir videosunu izleyebilirsiniz:
HAARP Çalışırken Gizli Kalabilir mi?
HAARP, çalışırken gizli kalabilen bir alet değildir! Her şeyden önce HAARP, çalışırken, iyonosferin ufak bir kısmında auroralar, daha doğrusu "hava parlaması" denilen bir olay oluşmaktadır ve bunu zaten çıplak gözle bile tespit etmek mümkündür. Zaten bu parlamalar ile, daha önceden olası nedenlerini anlattığımız "deprem ışıkları" olgusu arasında benzerlik var diye, komplocular her depremde HAARP'a sarılmaktadırlar. Ancak içinde "gök ışığı" olan her olay aynı sebepten kaynaklanmamaktadır.
Dahası, HAARP'ın saçtığı sinyaller radyo frekansına yakın olduğu için, binlerce kilometre ötedeki radyolarda bile HAARP'ın kendine has gürültüsünü duyulabilmektedir. Böyle bariz bir şeyin, bir yandan gizli kalarak, diğer yandan bırakın atom bombalarını, katrilyonlarca jullük enerji transferi yaparak deprem falan yaratması mümkün değildir.
HAARP Bilimsel Olarak Ne İşe Yarar?
Özetle HAARP iklimi değiştiremez, deprem yaratamaz, insan zihnini kontrol edemez. Zaten HAARP'ın sanıldığı kadar özel bir tarafı da yoktur. 2014 yılında maliyetleri arttığı için fonu kesilmiş, bu sırada da tüm "gizli" belgeleri halka açık hale getirilmiş, sıradan bir araştırma tesisidir. Günümüzde HAARP'ın kontrolü Alaska Fairbanks Üniversitesi'nde; yani sivil bir tesis olarak yoluna devam etmektedir. Hatta yılın belli dönemlerinde gidip tesisi gezmeniz de mümkündür. HAARP'ın popüler kültürdeki karşılığı, günümüzde artık sadece yapacak daha iyi işi olmayanların çocuksu hayal dünyalarını süsleyen bir anten dizisinden ibaret hâle gelmiştir.
Peki HAARP bilimsel olarak ne işe yarar, hiç mi işe yaramaz? Tabii ki yarıyor! HAARP, Güneş ile iyonosfer arasındaki etkileşimi çok daha küçük ölçekte ama çok daha kontrollü bir şekilde tekrar edebilmemizi sağlamaktadır. Bu alet sayesinde iyonosfere dair bugüne kadar bir dolu şey öğrenmemiz mümkün olmuştur. Her yıl HAARP'tan elde edilen veriler sayesinde onlarca yeni akademik makale yayınlanmaktadır.
HAARP ile İlgili Sık Sorulan Sorular
HAARP Gizli Bir Proje mi?
Birçok komplo teorisyeni HAARP'ın gizli bir proje olduğunu düşünse bile, HAARP'ın kendi sitesi şöyle yazar: ''HAARP programı bütünüyle gizli değildir. HAARP ile ilgili gizli bir doküman bulunmamaktadır.'' Elbette, neden gizli bir proje bir sitede topluma açık bir şekilde bu kadar bilgi paylaşın ki? Bir de, HAARP farklı endüstrilerden ve birçok üniversiteden (UCLA, MIT, Alaska Üniversitesi, Stanford Üniversitesi, Massachusetts Üniversitesi, Clemson Üniversitesi, Penn Devlet Üniversitesi, Dartmouth Üniversitesi, Tulsa Üniversitesi, Maryland Üniversitesi, Cornell Üniversitesi dahildir) gelen araştırmacıları işe almıştır. Topluma bu kadar açık olması gizli bir projenin varlığına dair bir işaret olmuyor. Buna ek olarak, HAARP tesisin fotoğrafları da mevcuttur, ve herhangi bir bariyer ya da güvenlik çiti, gözetleme cihazları, ya da bir gizli operasyona dair belirtilerde görülmüyor. Ara sıra tesiste kamuya açık turlarda yer almaktadır.
HAARP Askeri Sebepler İçin Kullanılabilir mi?
Hava Kuvvetleri ile Donanma HAARP'ı birlikte idare etse bile, yetkililer HAARP'ın askeri amaçlar için tasarlanmadığını söylemektedir ve özellikleri (daha önce bahsedilen) üniversitelerin birliği tarafından geliştirilen bir araştırma tesisidir. HAARP sitesi İyonosferik araştırmalardaki ilgi çeken bir şeyin ''teknolojik inovasyonların keşfedilmemiş potansiyeli bizlere yer altındaki objelerini tespit etme ile denizin ya da yerin derinlerinde iletişim kurabilmemiz konusundaki uygulamaları tavsiye etmektedir'' olduğunu yazmaktadır. Bu anlaşılabilir ifade HAARP-benzeri bir teknolojinin derinde bulunan bir denizaltı ile iletişimin kurulması ya da yer altına gizlenen gizli askeri tesisatların tespit edilmesinde kullanılabileceğini gösterir.
HAARP'ın Saçtığı Sinyaller Sağlığa Zararlı Mıdır?
HAARP'ın sitesine göre: ''HAARP bölge üzerinde ya da dışındaki her yerde elektromanyetik radyasyon konusundaki mevcut güvenlik standartlarıyla bütünüyle uyumludur.'' ve ''Ulusal Çevresel Politik Hareketine (NEPA) uygun olarak Çevresel Etki İncelemesi 1992-3 yılları arasında yer aldı.'' Bir de, HAARP'ın salınımları, bölgeye en yakın toplum alanlarında bile, birçok kentsel çevreden daha az salınımlara sahip olduğu belirtildi. HAARP sitesi aynı zamanda HAARP'ın düşük frekans (ELF) radyasyonu yaydığını ve bunun sağlık sorunları ile zihinsel fonksiyonları etkileyebileceği konusunda da endişesini bildirdi. HAARP, ELF düzeyinde sinyaller iletmemesine rağmen, İyonosferik ısının içerisinden küçük ve yararlı ELF sinyali üretmek mümkündür. HAARP yetkililerine göre, bu ELF sinyali ''Dünya'nın arkaplan alanından 11 milyon kat daha zayıf (daha küçük) olacaktır ve araştırmacıların edebiyatındaki rapor ettiği biyolojik etkilerin seviyesinden 1 milyon kat daha zayıf (daha küçük) olacaktır.'' Bu alan o kadar zayıftır ki, ancak gelişmiş cihazlarla tespit edilebilir.
HAARP İklimi Etkileyebilir mi?
Hayır, HAARP tesisi iklimi etkileyemez. HAARP tarafından kullanılan frekans menzilindeki iletilen enerji troposfer ya da stratosfer de -dünyanın iklimini oluşturan bu iki atmosfer katmanında - önemsiz emilime bağlıdır. HAARP'ın iletimleri iyonosferdeki yakın-vakum bölgesiyle etkileşime girer. Yine de, İyonosferden stratosfer/troposfere kadar aşağı inen bağ inanılmaz derecede zayıftır, ve doğal iyonosferik değişkenlik ile, yeryüzündeki hava ve iklim ile, ve hatta bir jeomanyetik fırtına sırasında Güneşin oluşturduğu yüksek orandaki iyonosferik türbülansta bile herhangi bir iş birliği bulunamadı. Güneş yeryüzündeki havayı iyonosferik fırtınalarla etkileyemiyorsa, o zaman HAARP'ın bunu yapması mümkün bile değildir.
İyonosferik Isınmanın Etkileri Ne Kadar Sürer?
İyonosfer doğal olarak orta çalkantılı olup hem karışık hem de güneş tarafından yenileniyorsa, yapay bir şekilde uyarılmış etkiler hızlıca silinir. Etkinin oluşturulduğu iyonosferdeki yüksekliğe göre, bu etkiler 1 saniyenin altından 10 dakikaya kadarki zamanlarda tespit edilemiyor.
Tekrar etmek gerekirse: Yerel HAARP'ten kaynaklanarak iyonosferde yapılan değişiklikler Güneşin dışa verdiği enerjideki değişikliklerden kaynaklanan küresel değişimlerin boyutundan çok daha küçüktür. HAARP Çevresel Etki İfadesine göre, iyonosfere önemli etkiler yapılmıyor, ve böylece hafifletme ölçümlerine gerek yoktur.
HAARP İyonosferde Bir Delik Açabilir mi?
Hayır. HAARP tarafından oluşturulan her türlü etki iyonosferde oluşan doğal gündüz-gece değişkenlerin yanında küçük kalıyor. Bir sürü iyonosferik katman öğlen saatlerinde tüm yarımkürede doğal olarak kayboluyor. HAARP bu etkiye yakın hiçbir şey yapamaz, ve bulunduğu yerin üzerindeki sınırlı bölgede bile bunu yapamaz.
HAARP'ın Dünya'nın Maynetik Alanı Üzerindeki Etkisi Nedir?
HAARP'ın vericisi jeomanyetik fırtına sırasında işlevsizdir. Solar ile uyarılmış bu genel olaylarda, doğal değişkenler HAARP'ın oluşturabileceğinden 10,000 kat daha yüksek bir seviyeye ulaşabiliyor... Dünya'nın statik manyetik alanı, sırasıyla, bir manyetik fırtınasındaki değişkenlerden 1000 kat daha güçlüdür ve HAARP'ın oluşturabileceğinden 10,000 kat daha güçlüdür.
Sonuç
Uzun lafın kısası HAARP, sıradan bir atmosferik araştırma tesisinin abartılması sonucu çeşitli kurgulara alet olmuş, bilimsel bir enstrümandır. Bu kadar güzel ve nadide bir bilimsel enstrüman hakkında atılıp tutulan masalların, gerçeğe yeğleniyor olması ve insanların afetlerle ilgili sorumluluklarını başkalarına yüklemekte bir araç olarak görmesi, içler acısı bir durumdur. HAARP ile çözebileceğimiz sırlar, kendi başına yeterince ilgi çekici. Bir düşünün: HAARP; uzay boşluğunda yuvarlanan bu Dünya dediğimiz bir kaya parçasının etrafını saran, onu soluyabildiğimiz için hayatta olduğumuz gazın belli bir tabakasının niteliklerini öğrenmemizi sağlamaktadır. Bunu daha ilginç yapmak için komplo teorilerine ihtiyacımız bulunmamaktadır! Ama işte işin bilimini anlamak biraz fizik, biri klimatoloji, biraz mühendislik gerektirdiği için, beynimiz kolaya, çocuksu masallara kaçmaktadır. O aletin gizemini, başka şekillerde ifade etmeye çalışmaktayız ve ortaya komplolar çıkmaktadır. E bu masallar da birçok kişiyi kolayca etkilediği için bilime göre çok daha iyi satıyor ve çok daha fazla para getirmektedir. Böylece kendi başına zaten büyüleyici olan bir aletten, rezil bir gelir kapısı yaratılmaktadır. Bu, insanın entelektüel birikimi için çok çirkin, çok üzücü bir durumdur. Halbuki biz, şu yazı boyunca anlattıklarımızın anlaşılmasının zor olduğuna inanmıyoruz. İşte; modern bilimi daha erişilebilir kılmadığımız sürece, sahtebilim illeti de her zaman başımıza bela olacaktır. Umuyoruz bu makalemiz, 1 kişiyi bile olsa bu bataklıktan çıkarmaya yardım edecektir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 30
- 15
- 5
- 5
- 3
- 3
- 3
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- Skeptic. Is Baked Alaska Half-Baked?. (3 Mart 2010). Alındığı Tarih: 2 Nisan 2023. Alındığı Yer: Skeptic | Arşiv Bağlantısı
- T. Pedersen. (2015). Haarp, The Most Powerful Ionosphere Heater On Earth. Physics Today, sf: 72. doi: 10.1063/PT.3.3032. | Arşiv Bağlantısı
- F. F. Chen. (2006). Introduction To Plasma Physics And Controlled Fusion, Volume 1: Plasma Physics. ISBN: 0306413329. Yayınevi: Springer. sf: volume 1.
- B. Freeman. Haarp Scientists Create Mini Ionosphere. (27 Şubat 2010). Alındığı Tarih: 30 Mart 2023. Alındığı Yer: Inspector General's Agenda | Arşiv Bağlantısı
- N. Rozell. Haarp Again Open For Business. (3 Eylül 2015). Alındığı Tarih: 30 Mart 2023. Alındığı Yer: Alasca Science Forum | Arşiv Bağlantısı
- J. T. Emmert. (2008). A Physicist’s Tour Of The Upper Atmosphere. Physics Today, sf: 70. doi: 10.1063/1.3047701. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 05/11/2024 12:19:32 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/1518
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.