Bilim Ne Değildir? Bilimi Doğru Anlamak Neden Önemlidir?
Bilimin ne olduğunu ele aldığımız yazımızda, bilimle ilişkilendirilen birçok temel özelliği aktarmıştık. Ancak bilimi sadece ne olduğuyla değil, ne olmadığıyla da tanımlamak önemlidir. Elbette, bazen "değil"leri verirken, ne olduğunu anlatırken söz ettiğimiz noktalara tekrar değinmemiz gerekecek; ancak bu, hem konuyu tekrar yoluyla pekiştirmek açısından iyidir hem de farklı bir açıdan yaklaşarak aynı sonuca varabileceğimizi görmek bakımından önemlidir. Dolayısıyla gelin bu yazımızda, bilimin özet bir tanımını hatırladıktan sonra, bilimin ne olmadığı konusuna odaklanalım.
Bilim Ne Değildir?
Bilim, gerçek olanın doğasını öğrenme amacıyla icra ettiğimiz, en temel amacı kendi kendi kandırmadan gerçeklere ulaşmak (veya onlara olabildiğince yaklaşmak) olan, bunu yapmak için deney, gözlem ve akılcı analizlere önem veren, yanlışlanabilir ve test edilebilir argümanlara odaklanan, kendi kendini denetleme ve düzeltme mekanizmaları olan, insanlar tarafından icra edilen, birikimli olarak ilerleyen, entelektüel bir uğraştır. Bilim, gerek teoride gerekse pratikte bunu yapabilmek konusunda kusursuz değildir ve bu, bilimin ne olmadığını anlamak için anlaşılması gereken ilk basamaktır.
Bilim, Kusursuz Değildir!
Kimi zaman bilim insanları ve bilim anlatıcıları, bilimi diğer tüm bilgi türlerinin önüne koymak ve gerçeklere yalnızca bilim yoluyla ulaşılabileceğini savunmak dolayısıyla bilimcilik (İng: "scientism") ile suçlanırlar.[1], [2] Bilgiye ulaşmanın tek yolu bilimsel metot mudur, bilim her türlü bilgiye ulaşabilir mi, bu konudaki tartışmaları yazı dizimizin ilerleyen kısımlarında daha detaylı olarak ele alacağız. Bilimciliğin gerçekten bazı filozofların kullandığı kadar "kötü" bir terim olup olmadığı tartışmalarına da sonradan daha detaylı gireceğiz.[3], [4] Ancak eğer ki bilimcilik, bilimin "kusursuz" veya "hatasız" bir yönteme sahip olduğunu iddia etmek ise, bilim kesinlikle "bilimci" değildir. Çünkü bilim, kusursuz bir yöntem değildir ve kusursuz olmadığının farkındadır; öyle ki, bütün bilimsel sistemler, bu kusurları en aza indirmeye odaklanmıştır.[5]
Bilim, insanların entelektüel ilgi alanlarını bir yandan en geniş şekilde kapsarken, diğer yandan bu alanlardan en fazlasını aynı anda en başarıyla ve tutarlı bir çerçevede açıklayan bilgi türüdür (kimine göre bunu iddia etmek bile "bilimciliktir"; ancak bilimin bu tür bir gücü olduğuna karşı ikna edici argüman üretmek oldukça zordur).[6] Bu kapsadığı alanda gerçekleri sistematik olarak ortaya çıkarırken bilim hatalar yapar; hatta sırf yöntemleri nedeniyle bir kısım gerçeğin keşfini erteleyebilir veya gözden kaçırabilir. Ancak sırf bu az sayıda keşfi gözden kaçırma potansiyeline sahip diye, bilimin halihazırda güvenli ve tekrar edilebilir olmasını sağlayan yöntemleri değiştirmek fazlasıyla aceleci olurdu. Zira bilim harici bilgi türleriyle uğraşan kişilerin arada bir doğru tahminlerde bulunması (veya o tahminlerde bilimden önce bulunması), bu bilgi türlerinin yöntemlerinin bilimden başarılı olduğu anlamına gelmez. Böyle bir iddiada bulunabilmek için, gerçeğe ulaşmak konusunda istikrarlı bir şekilde bilimden daha başarılı bir araç geliştirmek gerekir - ki bugüne kadar bu, başarılabilmiş değildir.
Yani bilimin kusurluluğu, onun bitmeyen bir keşif aracı olmasına da bağlanabilir. Bilimin yöntemi ve araçları bir gün keşfedilip, o günden beri aynı şekilde kullanılmakta değildir. Bilim, doğa felsefesi olarak bilinen bir felsefe türü olarak doğmuş ve günümüzdeki noktasına ulaşmıştır.[7] Bu süreçte araçları ve metotları bolca tartışılmış, yaklaşımlar ve anlayış zamanla değişmiştir. Bu değişim bile, bilimin kusursuz olmadığını görmek için yeterlidir; ancak anlaşılması gereken, bilimin metodolojisiyle ilgili tartışmaların sonucunda bilimin güç kaybetmesi değil, güç kazanmasıdır. Yani bilim cemiyetinde 20. yüzyıldan itibaren p-değerine verilen önemin muazzam seviyede artışı, bilimin başarı gücünü azaltmamıştır; arttırmıştır.[8] Benzer şekilde, p-değerinin bugün sorunlu bir ölçüt olarak eleştirilmesi, bu tür bir güvenlik mekanizmasından tamamen uzaklaşma ihtiyacını veya arzusunu değil, p-değerinden bile daha başarılı kıstas araçları geliştirmeye yönelik bir arzuya işaret etmektedir.[9], [10], [11]
Bilim, Fon Kaynaklarına Tutsak Değildir!
Akademik bir çalışmanın yürütülebilmesi için, belirli kurumların o araştırma için fon (maddi kaynak) ayırması gerekir.[12] Çünkü bir deneyin düzenek olarak inşa edilmesi, gerekli çalışmaların yapılması, o deneyde çalışacak kişilerin maaşlarının ödenmesi, veri toplanması, veri analizi, bunların yayınlanması ve daha nice bilimsel basamak, son derece masraflı olabilen konulardır. Buna bağlı olarak, bazı bilim karşıtları, bilimin bu fon kaynaklarına göre sonuç ürettiğini ileri sürmektedirler. Bu konuda da en yaygın olarak gösterilen örnek, tütün firmalarının zamanında sigarayı öven bilimsel yayınlar yaptıkları iddiasıdır (ki bu iddia bile oldukça şaibelidir).
Fon kaynakları bilim insanlarını belirli önyargılara itebilir; ancak bunun bilimi sistematik bir şekilde önyargılı yaptığını gösteren herhangi bir kanıt bulunmamaktadır ve fonun araştırmalara etkisi genellikle azınlıkta kalan bir etkidir.[13] Elbette kötü bilim ile her zaman karşılaşılabilir; örneğin ilaç firmaları tarafından desteklenen çalışmalarda, ilaçlara yönelik olumlu sonuçlar alma ihtimali veya gıda firmaları tarafından fonlanan çalışmalarda besinlere/ürünlere yönelik olumlu sonuçlar alma ihtimali bir miktar artmaktadır.[14], [15]
Bilim camiası, bu tür önyargıları önlemek için fon kaynakları ile araştırmacılar arasındaki bağlantıların açıkça ortaya konmasını sağlamaya çalışmaktadır. Bu, her zaman başarıyla yapılamamaktadır ve bilim cemiyetinin bu şeffaflık konusunda atması gereken adımlar vardır.[16] Ancak burada daha büyük bir sorun, bilim karşıtlarının veya bilimin altını oymak isteyen çevrelerin, bilimin önemli bir kısmının veya şahsen beğenmedikleri her sonucun nedeninin fon kaynakları olduğunu iddia etmeleridir. Bu tür bir iddia objektif bir temele sahip değildir ve bir mantık safsatasıdır. Hatta az önce sözünü ettiğimiz sahalarda (veya sizin akademik literatürde bulabileceğiniz benzer sahalarda da) genel geçer olarak bu problemin olduğu iddia edilemez.
- Bilim Nasıl Çalışır, Bilimsel Süreç Nasıl İşler? Bilimsel ve Akademik Bir Makale Nasıl Yazılır, Nasıl Yayınlanır? Kimler Akademik Makale Yayınlayabilir?
- Birbiriyle Çelişen Görüşleri İkna Edici Şekilde Savunan İki Taraf Arasında mı Kaldınız? Doğru Söyleyen Tarafı Nasıl Tespit Edeceksiniz?
- Pyotr Alekseyeviç Kropotkin Kimdir? Coğrafya Bilimine Katkıları Nelerdir?
Burada temel kural şudur: Spesifik bir araştırmanın sonuçlarının, fon kaynağından etkilendiğini iddia edecekseniz, bu iddianızı destekleyecek kanıtlara ihtiyacınız vardır. Bunu yapabilirseniz, spesifik bir araştırmanın sonuçlarına gölge düşebilir; bu durumda, sahadaki diğer araştırmalar dikkate alınır. Öte yandan bunu yapabiliyor olmanız, söz konusu araştırmanın yer aldığı sahanın tamamının bu sorundan mustarip olduğunu garanti etmez. Eğer bunu hiç yapamıyorsanız, zaten ortada dikkate değer bir iddia yok demektir.
Bilim, Demokratik Değildir!
Demokrasi, politika ve toplum için öylesine önemli bir konu ki, hayatın her parçasının demokratik olarak düzenlenmesi gerektiğini düşünmeye meyilliyiz.[17] Demokrasinin birçok konuda önemli olduğu savunulabilir; ancak bilimde gerçeklere demokrasiyle ulaşılmaz.[18] Bu, ilk etapta sanılacağı gibi bilimin zaafı değil, gücüdür.[19] Çünkü bilgiyi organize etmenin tek yolu, demokratik seçimler veya otoriter diktatörlükler değildir; üçüncü bir yol, verilerin konuşmasını sağlamak ve bilimsel konsensüsün (görüş birliğinin) zaman içinde oluşmasına ve değişmesine izin vermektir.[20]
Bu nedenle bilimde, bir iddianın gerçekliğine ulaşmak için açık veya kapalı oylama yapılmaz. Herkes, bulgularını akademik, güvenilir, hakemli ve saygın dergilerde yayınlarlar; bu yayınlara akademinin geri kalanı da erişebilir, bu yayınlarda metotlar, sonuçlar ve tartışmalar açıkça yapılır, akademisyenler bunlara katacaklarını katarlar, reddettikleri için gerekçeli mektuplar yazıp dergi editörlerine gönderirler, yöntemleri kendileri deneyip kendi bulgularını yayınlarlar ve böylece bilim, birikimli bir şekilde ilerler. Bu bakımdan bilim, demokrasilerin arzuladığı gibi çok seslidir; ancak demokraside olanın aksine, bilimde kararların hızlı bir şekilde alınmasına gerek yoktur. Gerekirse bir gerçeğe ulaşmak onlarca yıl sürer; ama en nihayetinde herkes, o gerçeği ortaya çıkarmaya çalışır.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Demokraside gördüğümüz direkt katılım gibi yöntemlerde ise, ortadaki problemin (örneğin ülkeyi yönetecek bir sonraki kişinin kim olması gerektiği probleminin) kısa bir sürede, etkili bir şekilde çözülmesi gerekir. Bu nedenle herkese fikri sorulur (oy yoluyla) ve çoğu durumda en çok oyu alan yönde karar kılınır.
Kimi zaman bilimin ürettiği sonuçlardan memnun olmayan kişi ve kurumlar, bilimsel gerçeklerin yönünü değiştirmek için topluma başvurmayı önerirler.[21] Bunu yapmak isterler, çünkü konu hakkında donanımı olmayan halkı reklamlar ve propaganda yoluyla yönetmek kolaydır; akademik cemiyeti ise bu şekilde yönlendirmek imkansıza yakındır. Genel halkın, akademik araştırmaların sonuçlarını değerlendirebilecekleri birikimleri yoktur, bu nedenle birçoğu, ideolojik olarak kendilerine yakın gördükleri veya güvenilir buldukları kişilerin görüşlerini takip edecek ve bu yönde oy kullanacaklardır.
İşte bu nedenle Dünya'nın yuvarlaklığı, insanların evrimleşerek var olduğu, COVID-19'un gerçek bir hastalık olduğu, iklimin değiştiği, kıtaların kaydığı, yıldızların öldüğü gibi gerçekler, demokratik oya açık tartışmalar değillerdir. Bu konularda genel halkın ve hatta bilim insanlarının "oylarının" bir değeri yoktur. Önemli olan, akademik verilerin ne gösterdiğidir ve bu saydığımız konuların her birinde akademik veriler, tartışmaya yer bırakmayacak biçimde açıktır. Halkın %90'ının veya %2'sinin evrimi kabul etmesi veya reddetmesi, evrimin gerçekliğini değiştirmemektedir. Benzer şekilde, bilim insanlarının %3'ünün veya %97'sinin iklim değişimini kabul etmesi, iklimin değiştiği ve Dünya'nın ısındığı gerçeğini değiştirmemektedir.
Elbette istediğinize inanmakta özgürsünüz; ancak inançlarınızın gerçeği hiçbir şekilde değiştirmediğini de anlamanız ve kabullenmeniz gerekir. Bilim, herhangi bir kişinin veya toplumun inançlarını umursamaz. Bir argümana yönelik yanlışlanabilir, test edilebilir argümanlar geliştirmek yerine toplumun çoğunluğuna başvurma çabası bir mantık safsatasıdır.
Bilim, Pul Koleksiyonu Yapar Gibi Gerçekleri Toplama İşinden İbaret Değildir!
Birçok insan, bilimin tek işinin gerçekleri ortaya çıkarıp, o noktada durmak olduğunu zanneder. Öyle ki, bilim camiasında keşfedilen gerçeklerin yorumlanmasının ideolojik ve temelsiz olduğunu iddia edenler bile bulmak mümkündür. Bu kişilerin hayatlarında 1 tane bile akademik makale okumadıkları açıktır; çünkü eğer herhangi bir saygın makaleyi açıp, Tartışma bölümünü inceleyecek olursanız, o çalışmada elde edilen bulguların akademik camianın geri kalanında o güne kadar elde edilen bulgular ışığında ne anlama geldiğinin oldukça detaylı, son derece dikkatli ve çoğu durumda isabetli bir şekilde yorumlandığını görürsünüz. Bu, bilimin doğal bir parçasıdır![22]
Bilim insanları, bilimsel gerçekleri vakum veya izolasyon içerisinde keşfetmezler; tam tersine, bilim son derece sosyal bir etkinliktir ve her akademik çalışma, kendinden önceki çalışmaların omzunda yükselir.[23] Ancak bir araştırmanın, kendinden önce gelen verilerin üzerine bir şeyler katabilmesi için, o verilerin ne anlama geldiğinin doğru bir şekilde yorumlanması, ne tür sahaların veya yönlerin önünü açtığının isabetli bir şekilde tespit edilebilmesi, o yönlerde araştırmalar yaptıktan sonra elde edilen verilerin, başlangıçtaki fikir ve yorumları nasıl etkilediğinin dikkatlice incelenmesi gerekir. Öyle ki, bilimdeki hipotez geliştirme evresi bile en nihayetinde eğitimli bir tahminden ibarettir!
Ancak kritik nokta da zaten budur: Bilimdeki tahmin ve yorumlar, spekülatif uydurmalar değildir; sahada biriken akademik verilerden yola çıkılarak yapılan, eğitimli tahminlerdir. Bunların isabet oranı %100 değildir; ancak diğer herhangi bir alternatif yaklaşıma göre başarılı olma ihtimalleri (ve gerçekten başarılı olma sıklıkları) oldukça yüksektir. En nihayetinde bilimin profesyonel bir meslek olmasının sebebi budur! Bir tesisat ustası, çok az sayıda veriden yola çıkarak evinizdeki sorunu çok isabetli bir şekilde tahmin edebilir. Bu tahminin isabet oranı, o ustanın alandaki deneyimiyle ilgilidir. Tesisat ustalarının işinin eğitimli tahminlerde bulunmak olmadığını, eldeki verilerden yola çıkarak sorunun potansiyel kaynakları hakkında yorum yapmak olmadığını, sadece ve sadece tesisatla ilgili gözlemlerini ilan etme sorumluluğuna sahip olduklarını söylemek nasıl absürt ve karikatürize bir dünya görüşüne işaret ediyorsa, bilim insanlarının tek işinin de veri ilanı olduğunu söylemek o kadar absürttür. Bilim insanları, Evren'in belirli bir bölgesini anlamak ile mükelleftirler ve anlamak işi, sadece veri ilanına indirgenemez. Eleştirel bir şekilde değerlendirmeyi, bilimsel olarak yorumlamayı, akademik olarak analiz etmeyi gerektirir. Carl Sagan, bunu şöyle ifade eder:
Bilim, sadece bir bilgi yığınından ibaret değildir. Bilim, bir düşünme biçimidir; insanların yanılabilirliğini çok iyi bir şekilde anlayarak, Evren'i skeptik bir şekilde sorgulama yoludur.
Tabii ki bilim insanlarının profesyonel mesleklerinin önemli bir diğer parçası, eldeki verileri elde ederken kullandıkları metodolojiyi yorumlamaktır. Çünkü genellikle incelemek istediğimiz sistem, Evren'in geri kalanından bağımsız değildir. Örneğin bir kimyasal tepkime, her ne kadar ideal koşullar varsaysanız (ve o koşulları yaratmaya çalışsanız da) belirli çevresel faktörlerden etkilenebilir. Bu faktörlerin neler olabileceği, bu etkileşimlerin sonuçları değiştirip değiştirmediği (veya ne düzeyde değiştirdiği) gibi detaylar, bilim insanlarının profesyonel mesleklerinin en önemli parçasıdır. Bu konudaki başarılarını belirleyecek olan şey, alandaki donanım ve yetkinlikleridir. Zaten iyi bir bilim insanını diğer bilim insanlarından ayırt eden şey, genellikle harikulade bir deney düzeneği tasarlamaktan ziyade, eldeki verileri yeni olaylar, olgular ve süreçler keşfedecek yönde yorumlamayı ve belirli öngörülerde bulunmayı başarabilmeleridir.
Bunun güzel bir örneği, yıllar önce kritik bir problem olan ozon tabakasının delinmesidir. O dönemde bilim insanları eldeki verilerden yola çıkarak bunun ciddi bir soruna yol açacağını öngördüklerinde, dönemin insanlarının hiçbiri deodorantlar ile atmosferin yok olması arasında bir ilişki olabileceğini tahayyül bile edemiyorlardı. Ancak bilim insanları, sadece belirli verileri ortaya çıkarmakla kalmadılar; o verilerin ne anlama geldiğini doğru bir şekilde yorumladılar ve bu sayede doğru politik adımlara yön verdiler. Böylece ozon tabakasındaki delinmeyi durdurmayı başardık. Şu anda küresel ısınmanın ne kadar büyük bir problem olduğunun halk ve yöneticiler tarafından kavranamamış olması, ozon tabakası konusunda olduğu gibidir. Bilimsel yorumlara ne kadar hızlı kulak asarsak, hayatta kalma ihtimalimiz o kadar yüksek olacaktır. Aksi takdirde, iklim değişiminin ölümcül sonuçlarını hep birlikte yaşayacağız (örnekler, COVID-19 epidemiyolojisi inkarcılığı gibi daha âni etkilere sahip sahalara da genişletilebilir).
Burada anlaşılması gereken kritik detay şudur: Bilim insanları, patronluk taslamak için bilimsel yorumlara dayalı önerilerde bulunmamaktadırlar; hatta birçok bilim insanı, mümkün olsaydı, herhangi bir yorumda veya yönergede bulunmamayı tercih ederdi. Ancak bilim insanları, meslekleri gereği gerçekleri ilan etmekle yükümlüdürler; sonuçta bilim insanına maaş ödenmesinin nedeni budur! Bilim insanlarının yönergelerini, yorumlarını ve tespitlerinin dinlemek, genellikle akıllıca bir tutumdur.
Bilim, Mutlak Değildir!
Bilimin bu kadar başarılı bir bilgi türü olması, bilim çerçevesinde her açıklama, teori veya öngörünün mutlak bir isabetlilik oranına sahip olduğu inancını geliştirebilir. Halbuki bilimin en temel parçalarından birisi hata payı kavramıdır.[24] Her ölçümde, her tahminde, her teoride belirli hata payları vardır ve bilimde söylenen her şey, bu hata payları çerçevesinde anlamlıdır.[25]
Burada anlaşılması gereken şey şudur: Hata payı kavramı, sadece bilimde olan bir olgu değildir; Evren'e yönelik algılarımızın temelinde yer aldığı bile söylenebilir. Örneğin Dünya'nın var oluşuyla ilgili herhangi bir fikir beyan ederken (bu fikir tamamen uydurma da olabilir, eğitimli bir tahmin de olabilir), en nihayetinde bunu belli bir hata payı dahilinde yaparsınız; çünkü mutlak gerçeği biliyor olsaydınız, fikir beyan ediyor olmazdınız, basitçe, gerçeği bildiriyor olurdunuz. Bu durumda amaç, hata payını en aza indirmektir ve bilimin en iyi yaptığı şey de budur! Bilim, aksi takdirde çok daha geniş aralıklara sahip olacak olan hata paylarını en aza indirmek için geliştirdiğimiz bir araçtır (zaten "Bilimin bir numaralı kuralı kendimizi kandırmamaktır." derken kastedilen de budur).
Dahası bilim, hata paylarını minimize etmeye ek olarak bir de bu hata paylarını çok isabetli bir şekilde belirleyebilecek istatistiki araçlara da sahiptir. Dolayısıyla sadece bilgilerimizi keskinleştirmekle kalmaz; aynı zamanda neyi ne düzeyde bilmediğimizi de nicel olarak belirlememizi sağlar.
- Dış Sitelerde Paylaş
Bilim, Dogma Değildir!
Bunu geçen yazımızda da ele almıştık; ancak burada, farklı bir açıdan ele almak istiyoruz: Kimi zaman insanlar, bilimsel gerçekler karşısında kendilerini çaresiz ve eli kolu bağlı hissedebiliyorlar. Bilimsel bir gerçeğe nasıl meydan okunur ki, kabul etmek zorundasınızdır! Bu his, aslında çoğu zaman yerindedir; en nihayetinde "gerçek" olan bir şeyle mücadele etmek anlamsızdır. Ancak bunun sınırlarının doğru anlaşılması gerekir.
Bilime ve bilimsel gerçeklere elbette meydan okunabilir; ancak bunun adabı ve yöntemi, bilimsel metot ile belirlenmiştir.[26] Eğer bilimin yöntemine karşı çıkacaksanız, bunu bilim felsefesi çerçevesinde, bilim felsefesi tarihini ve bu tarihteki tartışmaları bilerek, onların gittiği yerleri irdeleyerek ve bunları entelektüel bir şekilde ele alarak; sistemli, mantıklı ve tartışmaya açık bir şekilde yapmanız gerekir. Eğer bilimin ürettiği sonuçlardan birine meydan okuyacaksanız, bunu bilimsel metodu takip ederek, deneysel olarak test edilebilirlik ve yanlışlanabilirlik kuralları çerçevesinde veya akademik yayın kurallarına uyarak (örneğin sistemli bir incelemeyi, saygın bir akademik dergide yayınlayarak) yapmanız gerekir. Yani nasıl ki bilim insanları akıllarına gelen ilk çılgın fanteziyi "bilimsel gerçek" olarak ilân edemiyorsa, bilimin dışından olan kişiler de akıllarına gelen ilk çılgın fanteziyi bilimsel gerçekmiş gibi sunamazlar veya hoşlarına gitmeyen bilimsel gerçekleri görmezden gelemezler. Eğer bilimsel bulgulara meydan okunmak isteniyorsa, bunu akademik yollarla, araştırma ile, gözlem ile, veri ile, deney ile, hakemli dergilerde yapılan yayınlar ile yapmak gerekmektedir.
Bu, bilimle haşır neşir olmayan insanlar için neredeyse her zaman imkansızdır; dolayısıyla bilimsel gerçekler, onlara karşı çıkmanın zorluğundan ötürü dogmaymış gibi eleştirilebilir veya bu şekilde yansıtılabilir. Bu, doğru değildir. Bilim, kendisine yöneltilen akademik ve felsefi eleştirilerden muaf değildir. Akademik kuralları takip eden bir şekilde; veri, gözlem, deney odaklı geliştirilen ve bilimsel standartlara uyan eleştiriler, bilimin kulak vermek zorunda olduğu eleştirilerdir.
Bu eleştiriler, genellikle bir bilim sahasının içindeki bilim insanlarınca yapılırlar. Yani her ne kadar insanlar bilimi bir şeyleri ispatlama çabası olarak görseler de, aslında bilimde olan bir şeyleri durmaksızın çürütme çabasıdır. Çünkü bilim insanları belirli veriler ve gözlemler ışığında durmaksızın çeşitli argümanlar ileri sürerler ve bunlarla Evren'in belirli bir kısmını açıklamaya çalışırlar (bu bir insan davranışı, bir kıtanın kayma miktarı, sıcaklığın değişimi veya türlerin yok oluşu gibi herhangi bir şey olabilir). Bu açıklamaları tekrar tekrar doğrulamanın, birbirimizin sırtını sıvazlamanın, "Evet evet, ne kadar da doğru bir izah!" deyip geçmenin, insanlığın entelektüel birikimine hiçbir katkısı yoktur.
Bilim insanları, birbirlerini pohpohlamayı sevmezler; çünkü bunda pek bir haz yoktur. Asıl haz, gerçeğe ulaştığını sanan birinin hatalarını göstermektedir. Ve işte bilim, bu gerilim sayesinde ilerler! Bilim insanları birbirlerinin iddialarını çürütmeye çalıştıkça (ama bunu belirli bir kurallar bütünü çerçevesinde, hakemli bir şekilde, eşit platformlarda yaptıkça), gerçekler ortaya çıkar ve bilimsel konsensüs yön değiştirir. Yani bilime en büyük meydan okuma, zaten bilimin içinden gelmektedir!
Dahası, bilimin doğası zaten meydan okumalara son derece açıktır: Bilim, hipotezler ve teoriler üzerine inşa edilir. Bunların her ikisi de, en nihayetinde belirli bir tahminde bulunur. X olursa, Y olacaktır. Dolayısıyla o X'leri test edip, gerçekten Y olup olmadığını görmek hem keyifli hem de öğretici bir iştir. X'i biraz değiştirdiğimizde Y'nin ne kadar değiştiğini (veya Y'nin halen elde edilip edilemediğini) görmek, bilimi ilerleten sorgulamalardır. Bu sorgulamalar sırasında, X'in Y'ye neden olduğunu iddia eden kişilerin bu iddiası da bin bir farklı şekilde test edilmiş olur. Nihayetinde Einstein'ın görelilik devrimi, Newton'un teorisinin sınırlarının asırlar boyunca zorlanması sayesinde mümkün olmuştur. Benzer şekilde Evrim Teorisi, yoğun bir karşıtlığa rağmen gücünü bilim camiasına göstermeyi başarmıştır.
Bilim, Ahlaki Yargılarda Bulunmaz!
Ahlakın bilimsel bir temelde anlaşılıp anlaşılamayacağı veya bilimin bize ahlaklı olan ile olmayanı söyleyip söylemeyeceği konusu derin bir tartışma konusudur; ancak genel olarak kabul edilen, bilimsel gerçeklerin bize ahlaki yönergelerde bulunmadığı fikridir.[27] Dolayısıyla bilim sayesinde bilimsel gerçeklerin ne olduğunu öğrenebiliriz; ancak bu bilimsel gerçeklerle ne yapmamız gerektiği sorusu, bilimin alanı dışındadır.
Atomun parçalanabildiği gerçeğini düşünün. Atom dediğimiz yapı, biz onu bilsek de bilmesek de parçalanabilir yapıdaydı. Bizim bu gerçeği keşfetmemiz, onun parçalanabilirliğini değiştirmedi; sadece biz, bunun mümkün olduğunu fark etmiş olduk. İşte bilim, bize buraya kadar yardımcı olur (ve tabii bundan sonra gitmek istediğimiz yöne erişebilmemizi sağlayacak adımlarda da). Atomu parçaladığımızda açığa çıkan muazzam enerjiyle atom bombası yapmak da bizim elimizde, radyografi veya nükleer enerji gibi sahaları geliştirmek de... Yüz binleri katletmek de elimizde, milyonları kurtarmak da... Bilim, bize bunlardan herhangi birinin yapmamız gerekip gerekmediğini söyleyemez. Yani neyin bizim için iyi, neyin kötü olduğunu belirleyemez.
Öte yandan, eğer ki bir diğer düşünce sistemini (örneğin ahlak felsefesini, yani etiği) kullanarak belirli bir yönün bizler için iyi bir yön olduğunda hemfikir olabilirsek, o noktaya nasıl ulaşacağımız konusunda bizi bilgilendirecek ve bizi oraya ulaştıracak olan yine bilim olacaktır. Hatta bu nedenle bilim insanlarının etik ve ahlak konusunda daha aktif rol alması gerektiğini savunanlar da vardır.[28], [29]
Buradan da anlaşılacağı üzere, bilimsel keşifler sonucunda edindiğimiz başarılar veya yarattığımız felaketler, bilimin suçu veya sorumluluğu değildir. Arzu edilen bir iyilik hali için bilimsel gerçeklerin gizlenmesi gerektiği pozisyonu felsefi olarak savunulabilir elbette; ancak nihayetinde gerçekler, bizim onları bilmemizden bağımsız olarak gerçek olduklarından, yarattıkları sonuçlar da bizim onları nasıl kullandığımızla ilgilidir; dolayısıyla bizim sorumluluğumuzdadır. Bilim, zihni veya bilinci olan bir yapı değildir; bilim, bizi gerçeklere ulaştıran bir araçtır. O aracın (aletin) nasıl kullanıldığı, insanın sorumluluğudur.
Bunun en güncel örneği, gen düzenleme teknolojileri sahasında görülmektedir. Bilim bize; genlerin ne olduğunu, genlerin değiştirilebilir olup olmadığını, genleri değiştirdiğimizde neler olacağını, genleri değiştireceğimiz araçları ve daha nicesini verebilir; ancak insan genlerini değiştirip değiştirmememiz gerektiğini veya hangi genleri değiştirmemiz gerektiğini bize söyleyemez. Buna karar verecek olan kişiler, bizleriz.
Bilim, Estetik Yargılarda Bulunmaz!
Bilimle ilgili en büyük yanlış anlaşılmalardan birisi, bilimin "Evren'in romantizmini bozduğu" yönündeki hatalı bir algıdır. Carl Sagan, bunu meşhur bir şekilde, şöyle ifade etmiştir:
Günbatımı hakkında ufak birkaç bir şey bilmek, onun romantikliğini bozmaz.
Burada anlaşılması gereken temel gerçek şudur: Bilim, bize estetik gelen hemen her şey hakkında muazzam detayda bilgiler verebilir. Örneğin bir müzik bestesindeki her bir notanın üretimini mümkün kılan tel kalınlığı, tel frekansı, havada seslerin dağılımı, bunların yankısı, kulak kepçesinin bunları toplamadaki rolü, bunların beyne iletimi, beyinde değerlendirilmesi ve daha nicesi! Ancak bilim, bu bilimsel olarak anlaşılabilir basamaklardan geçerek üretilen şeyin, örneğin Moonlight Sonata'nın estetik değeri hakkında, yani örneğin kaliteli bir müzik olup olmadığı konusunda bir yargıda bulunamaz.[30]
Keza bilim, renkleri oluşturan pigmentlerin kimyasını, o pigmentlerden yansıyan ışığın fiziğini, bu ışığın beynimizdeki işlenmesinin biyolojisini bütün detaylarıyla çözebilir; ancak baktığınız Rembrandt tablosunun güzel bir tablo mu, çirkin bir tablo mu olduğu konusunda fikir beyan edemez.[31] Estetik algısı, bireysel bir algıdır ve bu bireysel değerlendirme kriterleri çerçevesinde estetik yargılara varabiliriz.
Bilim, Test Edilemez veya Yanlışlanamaz Açıklamalarla İlgilenmez!
Test edilebilir ve yanlışlanabilir olan her konu/argüman, bilimin alanına girer. Örneğin zihin gücüyle bir parayı hareket ettirebileceğimiz iddiası (yani telekinezi), test edilebilir bir iddiadır, defalarca test edilmiştir ve her seferinde böyle bir şeyin mümkün olmadığı gösterilmiştir. Bu, telekinezinin teorik olarak imkânsız olduğu anlamına gelmez; ancak ispat yükü, iddia sahibinin omuzlarındadır. Bir şeyin var olduğunu iddia eden kişi, onu bilimsel kriterleri tatmin edecek biçimde ispatlamakla yükümlüdür.
Öte yandan, bir evde çıkan yangının sebebinin garajımızda saklanan görünmez ve test araçlarıyla tespit edilemez bir ejderha olduğu iddiası test edilemez ve/veya yanlışlanamaz bir iddiadır. Bilim, bu türden iddialarla ilgilenmez; çünkü bilimin ilgi alanına girebilmesi için, öncelikle bu iddiayı ciddiye almaya değecek düzeyde test yapılması veya veri toplanması gerekir.[22] Eğer veri toplanamaz, test yapılamaz, dolayısıyla sadece argüman sahibine ve/veya argümanına saf bir inanç beslemeyi gerektiren argümanlar, bilimin ilgi alanında değildir.
Bunu, şu şekilde izah etmek de mümkündür: İspatsız bir şekilde ileri sürülen argümanları reddetmek için ekstra ispat üretmeye gerek yoktur. Hatta bilimde, boş hipotez adını verdiğimiz ve ilerleyen yazılarda göreceğimiz üzere, ispatlanmamış argümanları otomatik olarak reddederiz.[32] Bu, dogmatik bir reddediş değil, her iddia sahibine ispat sorumluluğunu yükleyen bir tutumdur ve bilimi güvenilir ve sorumluluk sahibi yapan en önemli parçalardan birisidir.
Bilim insanları, eldeki verilerden yola çıkarak kimi zaman henüz test edilmesi zor ve hatta kimi durumda imkansız olan ama yanlışlanabilir olduğu savunulabilir olan teorik argümanlar da üretebilirler (örneğin Sicim Teorisi veya Çoklu Evrenler Hipotezi gibi). Bunların birçoğu, bilimsel standartlara sahip olmadıkları için ana akım hâle gelemezler (Çoklu Evrenler gibi) veya gelseler bile, bunun sebebi eldeki verileri çok başarılı bir şekilde açıklayıp, üzerine bir de potansiyel araştırma sahaları açmalarıdır (Sicim Teorisi gibi). Ama bu tür düşük ihtimalli hipotezler üzerinde kafa yoran bilim insanları, bilimin en uçlarında çalışan kişilerdir ve bilimin genelini temsil etmezler.
Bunun haricinde bilim, özellikle de teolojik alanlarda halk arasında yaygın olan konularda (cinler, periler, tanrılar, şeytanlar, melekler, mucizeler, doğaüstü olaylar vs.) araştırmalar yürütmez; çünkü bunlar, test edilebilir ve yanlışlanabilir hipotezler değillerdir. Bunlar, kişiler için önemli konular olabilirler; ancak bilim için aciliyeti olan veya önemli konular değillerdir; hatta kimine göre bilim, bu alanlarda hiçbir zaman açıklamalar yapamayacaktır (kimi bilim insanı ve düşünür, bunun aksini savunmaktadır).
Özetle bilim, eğer ki bilimi sürdüren araçlarla (matematik, deneysel yöntem, gözlemler, sistematik inceleme, vs.) araştırılabilir bir argüman varsa, bu alanda araştırmalar yürütebilir. Örneğin ahlaki yargıların toplumlar arasında veya zaman içinde değiştiğine yönelik bir argüman, bilimin sahasına girer. Ancak ahlaki yargıların tanrı katından insanlara bahşedildiği iddiası, bilimin araştırma sahası içinde değildir. Bilimin sahasında olmayan argümanlara inanabilir veya mantıklama gibi yollarla bir sonuca varmaya çalışabilirsiniz; fakat bundan yola çıkarak gerçeğe ulaştığınız iddiasında bulunmanız zordur.
Sonuç
Elbette buraya kadar verdiğimiz her bir madde, bilim felsefesinde bolca tartışılmakta olan konulardır. Yani burada "Bilim X değildir." dediğimiz her şeyin aksini iddia eden, hatta ateşle savunan birçok akademisyen bulmak mümkündür. Biz burada, genel bir çerçeve sunmaya ve her bir başlık altında kabul edilen genel perspektifleri yansıtmaya çalıştık. Bunların bir kısmının daha detaylı incelemesine, konu hakkındaki tarafların argümanlarına ve bunların bilim ile ilişkisine ilerleyen yazılarımızda gireceğiz.
Ancak sanıyoruz şunu söylemek yanlış olmayacaktır: Bilimin belirli sahalarından nefret eden kişiler de dâhil herkes, izole olarak sorulduğunda veya kendileriyle baş başa kaldıklarında, bilime bir hayranlık ve ilgi duyarlar; çünkü bilimin gerçekleri ortaya çıkarma gücü tartışmalı veya muğlak değildir. En nihayetinde, en azılı bilim karşıtları bile bu karşıtlıklarını bilimin araçları üzerinden Dünya ile buluşturabilmektedirler. Bu bakımdan bilimsel çabaya yönelik saygı, modern insanlığın içsel niteliklerinden birisi olarak görülebilir. İlk yazımızda da söz ettiğimiz gibi, en nihayetinde ilkokul sıralarındaki çocuklarımıza evrensel olarak Çince veya el işi değil de, bilim öğretmeyi tercih etmemiz, tüm modern toplumların bu uğraşa verdiği değeri göstermektedir.
Bilimin altını oyma çabasının birçok art niyeti mevcuttur; ancak en nihayetinde bir kişinin vermesi gereken karar, kendi başlarına veremeyecekleri kadar büyük kararlar ve konularda, kime güvenmeyi seçecekleridir. Sonuçta hiç kimse bilimsel literatürün ve insanlığın entelektüel birikiminin tamamına hâkim olamaz; ancak belirli kararların alınması ve belirli sonuçlara varılması gerektiğinde, illâ birilerine güvenmeyi seçeceksek, kendi kendini düzeltici mekanizmaları içsel olarak benimsemiş, birbirinin hatalarını ortaya çıkarma ve onları düzeltme üzerine inşa edilmiş, objektif veriye ve gözleme dayalı bir uğraşın uzmanlarına kulak vermek, muhtemelen en rasyonel ve makul tercih olacaktır.
Eğer bu güvenimizi bilgi üzerine inşa etmek istersek, o alanın uzmanlarının kararlarını şekillendiren çalışmaların hepsine erişmek ve bu çalışmaları okumak mümkündür. Bu yönde çaba sarf etmek isteyen biri, alandaki çalışmaları (cımbızlama safsatasına düşmemek kaydıyla) okuyabilir, öğrenebilir ve anlayabilir. Böylece kendi kararlarını da verebilir. Ancak bunun yapılamadığı durumlarda, profesyonel olarak mesleği bu olan, bireysel kimliği bu alanda açılacak bir yaradan derinden etkilenecek, dolayısıyla sahaya ve insanlığa karşı bilimsel anlamda dürüst olma sorumluluğu olan kişilere güvenmek makul bir tercihtir.
En nihayetinde anlamamız gereken gerçek, neyin gerçek olup neyin gerçek olmadığını seçemiyor olduğumuzdur. İlerleyen kısımlarda da göreceğimiz üzere bilimde, bizden bağımsız bir gerçeğin var olduğunu varsayarız. Eğer bunda hemfikirsek, sadece biz o gerçeğin öyle olmasını istemiyoruz diye, gerçeklerin değişmeyeceğini de anlamamız gerekir. Elbette o gerçeğe ulaşmakta kullandığımız araçlar eksik, hatalı, vb. olabilirler; ancak eğer bunlar kendi kendilerini düzeltebilecek bir sistem içinde kullanılıyorsa (ki bilim, böyle olduğunu tarihi boyunca tekrar tekrar ispatlamıştır), o zaman makul şüphenin ötesinde bir endişeye yer olmadığı açıktır.
Bilim, insanın entelektüel birikiminin tamamına yönelik yargılarda bulunamaz (özellikle de estetik, ahlak ve teoloji alanlarında). Bu alanlarda sorulan sorular ve bunlara yönelik yapılan akıl yürütmeler, insanlığın ilerleyişi açısından önemli sorulardır; fakat bunlar, daha ziyade felsefenin, ilahiyatın, teolojinin, tarihin alanıdır. Bu alanlarda sorulan sorularda bilimsel gerçekler sıklıkla malzeme olarak kullanılsa da, bilimi kullanarak bunlara nihai cevaplar aramak, muhtemelen sonuçsuz kalacak bir uğraştır.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 26
- 16
- 12
- 8
- 6
- 4
- 4
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- ^ S. Blackburn. (2007). The Oxford Dictionary Of Philosophy. ISBN: 9780198610137. Yayınevi: Oxford University Press, USA.
- ^ H. Putnam. (1995). Renewing Philosophy. ISBN: 9780674760943. Yayınevi: Harvard University Press.
- ^ M. Bunge. (1983). Understanding The World. Yayınevi: Dordrecht ; Boston : Reidel ; Hingham, MA : Sold and distributed in the U.S.A. and Canada by Kluwer Boston.
- ^ M. Bunge. (2015). In Defense Of Scientism. Free Inquiry, sf: 24-31. | Arşiv Bağlantısı
- ^ V. A. M. Hurley. If Science Was Perfect, It Wouldn’t Be Science. (9 Eylül 2019). Alındığı Tarih: 15 Nisan 2021. Alındığı Yer: Writing Clear Science | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Boudry, et al. (2018). Science Unlimited?: The Challenges Of Scientism. ISBN: 9780226498003. Yayınevi: University of Chicago Press.
- ^ Encyclopedia Britannica. History Of Science - Science As Natural Philosophy. Alındığı Tarih: 15 Nisan 2021. Alındığı Yer: Encyclopedia Britannica | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. A. Fisher. (2021). Design Of Experiments. ISBN: 9780028446905.
- ^ R. L. Wasserstein, et al. (2016). The Asa Statement On P-Values: Context, Process, And Purpose. The American Statistician, sf: 129-133. doi: 10.1080/00031305.2016.1154108. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. A. Murtaugh. (2014). In Defense Of P Values. Ecology, sf: 611-617. doi: 10.1890/13-0590.1. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. I. Marden. (2006). Hypothesis Testing: From P Values To Bayes Factors. JSTOR, sf: 1316. doi: 10.2307/2669779. | Arşiv Bağlantısı
- ^ OECD. (2015). Oecd Science, Technology And Industry Scoreboard 2015 Innovation For Growth And Society. ISBN: 9789264239784. Yayınevi: OECD Publishing.
- ^ B. C. Martinson, et al. (2005). Scientists Behaving Badly. Nature, sf: 737-738. doi: 10.1038/435737a. | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. Als-Nielsen, et al. (2003). Association Of Funding And Conclusions In Randomized Drug Trials: A Reflection Of Treatment Effect Or Adverse Events?. JAMA, sf: 921-928. doi: 10.1001/jama.290.7.921. | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. I. Lesser, et al. (2007). Relationship Between Funding Source And Conclusion Among Nutrition-Related Scientific Articles. PLOS Medicine, sf: e5. doi: 10.1371/journal.pmed.0040005. | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. J. P. M. Scholten, et al. (2005). The Cochrane Collaboration. European Journal of Clinical Nutrition, sf: S147-S149. doi: 10.1038/sj.ejcn.1602188. | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. Manin. (1997). The Principles Of Representative Government. ISBN: 9780521458917. Yayınevi: Cambridge University Press.
- ^ J. Conca. Science Is Not Democratic. (3 Ağustos 2014). Alındığı Tarih: 15 Nisan 2021. Alındığı Yer: Forbes | Arşiv Bağlantısı
- ^ E. Siegel. Science Is Not A Democracy, And Can Never Be One. (6 Mayıs 2016). Alındığı Tarih: 15 Nisan 2021. Alındığı Yer: Forbes | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Hossenfelder. Dear Dr B: Is Science Democratic?. (26 Haziran 2017). Alındığı Tarih: 15 Nisan 2021. Alındığı Yer: backreaction.blogspot.com | Arşiv Bağlantısı
- ^ E. Siegel. The 4 Big Things That Science Is Not. (21 Ocak 2021). Alındığı Tarih: 13 Nisan 2021. Alındığı Yer: Forbes | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b C. Sagan, et al. (1997). The Demon-Haunted World: Science As A Candle In The Dark. ISBN: 9780345409461. Yayınevi: Ballantine Books.
- ^ Historical Society of Pennsylvania. Isaac Newton Letter To Robert Hooke, 1675. (1 Ocak 1675). Alındığı Tarih: 15 Nisan 2021. Alındığı Yer: Historical Society of Pennsylvania | Arşiv Bağlantısı
- ^ F. Pukelsheim. (2006). The Three Sigma Rule. JSTOR, sf: 88. doi: 10.2307/2684253. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Carpi, et al. Uncertainty, Error, And Confidence. (23 Aralık 2008). Alındığı Tarih: 15 Nisan 2021. Alındığı Yer: Vision Learning | Arşiv Bağlantısı
- ^ G. K. Stone. (1966). Evidence In Science.
- ^ M. Shermer. (2011). The Science Of Right And Wrong. Springer Science and Business Media LLC, sf: 83-83. doi: 10.1038/scientificamerican0111-83. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. R. Wolpe. (2006). Reasons Scientists Avoid Thinking About Ethics. Cell, sf: 1023-1025. doi: 10.1016/j.cell.2006.06.001. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. Copland. (2003). Science And Ethics Must Not Be Separated. Nature, sf: 121-121. doi: 10.1038/425121a. | Arşiv Bağlantısı
- ^ O. Naukkarinen. (2010). Why Beauty Still Cannot Be Measured. Contemporary Aesthetics. | Arşiv Bağlantısı
- ^ University of California at Berkeley. Science Has Limits: A Few Things That Science Does Not Do. Alındığı Tarih: 13 Nisan 2021. Alındığı Yer: University of California at Berkeley | Arşiv Bağlantısı
- ^ Department of Biology. The Scientific Method. Alındığı Tarih: 15 Nisan 2021. Alındığı Yer: University of Miami | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 17:08:55 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/10359
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.