Demarkasyon Problemi Nedir? Bilimin Sınırlarına Nasıl Karar Vereceğiz?
Bilim Nerede Biter, Sahtebilim Nerede Başlar?
Bilim, metodolojisi ve tarihi üzerine kafa yormuş herkesin varmak zorunda olduğu bir soru vardır: Bilimin sınırları nedir? Bilim, nerede biter, nerede başlar? "Bilim" olan ile olmayani, bilim ile "sahtebilimi" nasıl ayırt ederiz? Bilim felsefesinde buna, demarkasyon problemi veya sınır belirleme problemi adı verilir.
Eğer bilimin kesin bir reçetesi olduğunu düşünüyorsanız, net bir şekilde söyleyebiliriz ki hayır, bu şekilde evrensel bir reçete bulunmuyor. Dahası, tarihsel olarak bir şeyin bilim mi, sahtebilim mi, hatta felsefe dalı mı olduğu bolca tartışılmış olan, sıklıkla ateşli kavgalara ve hatta kimi zaman bilim dalları içerisinde ayrışmalara neden olan bir sorundur.
Demarkasyon Problemi Nedir?
Demarkasyon, "sınır belirleme" demektir. Bilim, din, felsefe, sanat gibi çeşitli bilgi türlerinin sınırlarını belirleme çabasına verilen bir isimdir. Demarkasyon problemi ise, bilim felsefesinde "bilim" ile genel olarak "bilimdışı"nı ayırt etmek için ne tip yöntemler kullanacağımızla ilgili anlaşmazlığa verilen bir isimdir. Bilimdışı; kimi zaman sahtebilim veya din gibi bilimle çoğu zaman uyuşmayan düşünce sistemlerine işaret etmek için kullanılabileceği gibi sanat, felsefe, edebiyat gibi bilime doğrudan uyumluluk/uyumsuzluk sorunu bulunmayan ancak düşünceleri ifade etmek için bilimden tamamen farklı yöntemler kullanan alanlara işaret etmek için de kullanılabilir. Özellikle de bu yazı dizimizde anlattığımız bilimsel metodolojinin temelleri bilim felsefecileri ve bilim insanları arasında tartışıldığı için, kimi zaman bu konularda genelgeçer yargılara varmak mümkün olmamaktadır. Ne var ki amacımız özellikle de halk arasında ve gündelik yaşamda karşılaştığımız problemler çerçevesinde bilim ile sahtebilimi ayırt etmek ise, genel bir çerçeve çizmek çok da zor değildir.
Bir uğraşı neden "bilim" olarak tanımladığımızı bir düşünün. Genelgeçer olarak "bilim" kabul edilen her sistem, insanlığın bilgi üretimine ve gerçeğe ulaşmasına pozitif bir katkıda bulunur. Ancak bunu yaparken test edilebilir, tekrar edilebilir ve yanlışlanabilir hipotezler üzerinden ilerler. Kendi kendini doğrulamaya çalışmaz; yanlışlamaya çalışır. Amaç, kendimizi kandırmak değil, gerçek olanı ortaya çıkarmaktır. Bilimsel bir argüman, tekrar tekrar söylendiğinde ve doğrulandığında güç kazanmaz! Tam tersine, durmaksızın çürütülmeye çalışıldığında ama bu bir türlü başarılamadığında güç kazanır. Öte yandan bir grup insan, insanlığın bilgi birikimine katkı sağlamaktan ziyade, halihazırda var olan bilgileri farklı bir şekilde yorumlayarak insanlara sunmaya çalışmaktadır. Bu çaba, normalde bilimsel yönteme uygun olarak yapıldığında takdire şayan olsa da, maddi ve manevi çıkar amacıyla yapıldığında ve bu işin gerçekten uzmanı olan insanların "büyük bir komplonun bir parçası olduğu" gibi hayalî ithamlara dayandırıldığında, sahtebilimin sınırları doğmuş olur. Her ne kadar bugün "sahtebilim" olarak tanımlanabilecek uğraşların tarihi, bilimden öncesine gitse de, modern zamanlarda sahtebilimin var olma nedeni bilimdir. Bilimsel gerçekler yayıldıkça, sahtebilimsel yorumlar da yaygınlaşmaktadır.
Bilimlerin Tarihindeki Sahtebilimler
Bilim ile sahtebilim arasındaki çizgiyi tanımlamayı zorlaştıran sebeplerden birisi, bazı sahtebilim yöntemlerinin, bazı bilim sahalarının tarihinde yer almasıdır. Örneğin bir elementi diğerine dönüştürme çabası olarak tanımlanabilecek olan ve başlı başına bir sahtebilim dalı olan simya, modern kimyanın temellerini atmıştır.
Ne var ki sadece tarihsel bir ilişkiden yola çıkarak sahtebilim-bilim bağlantısını kurmak tehlikelidir. Zira o sahtebilimsel uğraşın yeni gelişen bilimsel yöntemler süzgecinden geçirilip damıtılması sonucunda modern bilimin bazı alt başlıkları doğmuştur.
Dolayısıyla elbette ki insanların rastgele bir şekilde bilinmeyenlere saldırması ve onlarla ilgili çıkarımlarda bulunması, kimi zaman sonradan bilimin içine dahil edilecek keşiflerin önünü açabilir. Ne var ki bu, zaten bilimin uğraşlarından da birisidir. Bilim, bilinmeyeni ele almak konusunda çekingen değil, tedbirlidir. Sonuçta sahtebilimin güvenilmez yöntemleri ve hızlı yayılan "viral" argümanları nedeniyle evrendeki olgulara yönelik hatalı algıların halk arasında yayılması, bilimin işini kolaylaştırmamaktadır; tam tersine, zorlaştırmaktadır. Bilim insanları, sahtebilimcilerin hatalı argümanlarını düzeltmek amacıyla yaptıkları incelemelerde olay ve olgularla ilgili gerçekleri keşfedebilirler; ancak bu durumda yapılması gerekecek olan sadece o gerçeklerin keşfi değil, aynı zamanda bu gerçeklerin halk arasında halihazırda yer etmiş sahtebilimsel iddiaların yerini almasıdır. İkincisi, ilkinden çok daha zorlu bir süreçtir. Bir hatanın bilim tarafından tespit edilip düzeltilmesi belki en fazla birkaç yıl alacaktır ancak bir hatalı algının halk kültüründen defedilmesi kimi zaman birkaç nesil (onlarca, hatta kimi zaman yüzlerce yıl) boyunca sürebilmektedir. Bu nedenle bilimsel gerçekler ve yöntemler üzerinden bilinmeyenleri anlamaya çalışmak, eğitilmemiş bireyler tarafından geliştirilen büyük argümanlarla mücadele amacıyla bu keşifleri yapıp da sonradan hatalı bilgileri düzeltmeye çalışmaya daima yeğdir.
Bilimlere Duyulan Saygı ve Bilimsel İndirgemecilik
Bilimin sınırlarının belirlenmesiyle ilgili bir diğer zorluk, her ne kadar bolca düşmanlık olsa da, halk arasında bilimin el üstünde tutulmasının da çok yaygın olmasındandır. Öyle ki bazı bilimseverler, bilimsel argümanları bağlam dışına çıkararak olduğundan daha genel bir düzleme oturtmaya çalışmaktadırlar. Bu bakımdan bilimsel verilerin abartılması, bilim içerisinde bir sahtebilimin oluşmasına neden olmaktadır.
Bu durumun en tipik örneklerinden birisi, bir çeşit "bilimsel indirgemecilik" olarak düşünülebilecek olan, her şeyi temel bilimler düzleminde açıklamaya yönelik çabadır. Örneğin bir hükümetin aldığı bir kararın arkasında yatan biyolojik nedenleri irdeleyip her şeyin bu biyolojik nedenden kaynaklandığını söylemek, çoğu zaman tehlikeli bir tutumdur; çünkü insan toplumlarını ve bunların siyasi etkileşimlerini en etkili seviyede inceleyen bilim dalı biyoloji gibi temel bilimler değil, sosyoloji gibi beşerî bilimlerdir. Ne var ki bilim dalları arasındaki yöntemsel farklılıklar, halk arasında (ve hatta bilim camiasında da) bu bilim dallarına yönelik algıları olumsuzlaştırabilmektedir. Birçokları fizik, kimya ve biyoloji gibi bilim dallarına güvenmekte tereddüt etmezken, politika bilimi ya da sosyoloji gibi bilim dallarından gelen veriler içsel bir kuşkuyla karşılanır.
Bunun nedeni, "nicel" araştırmalar ile "nitel" araştırmalar arasındaki farktan kaynaklanmaktadır. Nicel, yani sayısal/kantitatif araştırmalar, insanların kolaylıkla kabul edebileceği, daha doğrusu kolay kolay karşı çıkamayacakları araştırmalardır. Birçok temel bilim bu şekilde çalışır. Öte yandan sosyoloji ya da beslenme bilimi gibi beşerî bilimler nitel, yani kalitatif araştırma sahalarıdır. Bu alanlarda katı veriler ve sayısal bulgular azınlıktadır, daha ziyade istatistiki dağılımlar ve örneklemler bulunur. İşte bu iki araştırma yöntemi arasındaki farklılıklar, bir yerde bilimlerin "kesinlik düzeyini" belirler.
Bu, amiyane bir tabirdir çünkü hiçbir bilim dalında "kesinlik" bulunmaz. Fakat bazı bilimler, diğerlerine göre daha somut, net ve genellenebilir sonuçlar vermektedir. Örneğin kütleçekimin genellenebilirliği ile bir çocuğa fazla oyuncak almanın o çocuğun ileri yaşlarda yaşayacağı cinsel ilişkilerde sıkıntı doğurabileceğine yönelik bir argümanın genellenebilirliği farklı düzeylerdedir. Benzer şekilde, 3 büyük temel bilim dalı (fizik, kimya, biyoloji) içerisinde de bu konuda bir hiyerarşi bulmak mümkündür. Fizik çok daha somut ve kesin sonuçlara sahipken, kimyada bu birazcık daha azdır; biyolojide ise olasılıkçı ve istatistiki sonuçlar dikkate değer miktarda bulunmaktadır. Her bilim dalı içerisinde belli noktalarda nitel ve nicel araştırmalar birbirine girebilir. Fakat halk arasında bu bilim dallarına yönelik algı, sahtebilim ile bilim arasındaki çizginin belirlenmesi konusunda zorluklar yaratabilmektedir.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Parabilim: Bilim-Harici Uğraşlar
Bu durumda, bilimsel olmayan her çalışma sahtebilim midir? Elbette hayır. Edebiyat, din, felsefe, sanat gibi diğer uğraşlar, bilimsel olmamalarına rağmen "sahtebilim" alanında olmayan bilgi bütünleridir. Bu noktayı netleştirmek için Martin Mahner, Demarcating Science from Non-Science başlıklı makalesinde "parabilim" sözcüğünü önermiştir.[1] "Para-" öneki, bu bağlamda "haricinde, dışında" anlamındadır. Yani "parabilim", bilimdışı demektir ve "sahtebilim" sözcüğüne, olumsuz anlamı olmayan bir alternatif yaratır. Parabilim, bilimsel olmayan ama sahtebilimsel de olmayan bilgi bütünlerini kapsamaktadır. Bu yaptığımızla kelimelere takıldığımızı düşünüyor olabilirsiniz; ancak bu tip felsefi tartışmalarda kelimelerin ve terimlerin doğru tanımlanması önemlidir.
Sahtebilimi Nasıl Tanımlayacağız?
Bu durumda, sahtebilimi tanımanın bir yolu var mıdır? Sven Ove Hansson’ın Defining Pseudo-science and Science başlıklı makalesinde, bir argümanın sahtebilimsel olabilmesi için şu iki koşuldan söz edilmektedir:[2]
- (a) Bilimsel olmamalıdır.
- (b) En önde gelen savunucuları, argümanları sanki bilimselmiş gibi bir izlenim yaratmaya çalışmalıdır.
Görebileceğiniz gibi, bunlardan ilki zaten sorunun ana kaynağıdır. Neyin bilimsel olup neyin olmadığını anlamanın genelgeçer bir yolu olmadığı için, özellikle de bilim felsefesi dahilinde bu konu hararetli bir şekilde tartışılmaktadır.
Sahtebilim vs. Kötü Bilim
Bunun yanı sıra bu iki maddeyle ilgili fark edebileceğiniz bir sıkıntı, bunların aşırı geniş tanımlar olmasıdır. Örneğin bir bilim insanının araştırması sırasında yaptığı bir sahtekârlık (örneğin verileri kendi istekleri çerçevesinde değiştirmesi), bilimsel olmayan bir sonuç yaratmaktadır; dolayısıyla birinci (a) kriterini sağlamaktadır. Bu araştırmacı, bu sahte verilere dayalı sonucu yayınlayarak, sanki doğruymuş ve bilimselmiş gibi bir izlenim yaratmaya çalışmaktadır; bu da, ikinci (b) kriterini sağlamaktadır. Ancak bu yapılan "sahtebilim" değil, "kötü bilim" olarak tanımlanmaktadır. Çünkü sahtebilim, daha önceden de tanımlarını yaptığımız gibi, bir inanç sistemidir. Sahtekârlık ile inanç sıklıkla bir arada bulunabilse de aynı şeyler değildir.
Kötübilimden Sahtebilime Bir Köprü...
Buna rağmen kötü bilim ile sahtebilim arasında kademeli bir geçiş yaratmak mümkündür. Örneğin, az önce sözünü ettiğimiz, verileri kafasına göre değiştiren bilim insanı, eğer ki durmaksızın aynı şeyi tekrar ederse ve bundan yola çıkarak sürekli argümanlarını tekrarlar, genişletir, takipçi kitlesi kazanır ve onlara yanıltıcı bilgiler vermeyi sürdürürse, artık kötü bilimin sınırlarının dışına çıkıp sahtebilimin sınırlarına girmiş olacaktır. Dolayısıyla, Hansson, ikinci maddeyi şu şekilde düzenlemektedir:
- (b2) En önde gelen savunucularının, argümanları sanki bilimselmiş gibi bir izlenim yaratmaya çalıştığı, bilimsel olmayan bir öğretinin parçası olmalıdır.
İşte bu noktada, bilimsel olmayan alanlarda çalışan sahtebilimcilerin, sanki kendi argümanları, bilimin sunduklarından daha kıymetli, etkili ve isabetliymiş gibi davrandıkları, daha geniş bir sahtebilim tanımı da devreye girmektedir. Çünkü sahtebilim, bilim ile durmaksızın bir yarış halindedir. Ancak bu yarış, kabul edilir benzerlikteki kulvarlarda sürdürülmemektedir. Sahtebilim, durmaksızın bilimden beslenerek argümanlarını karmaşıklaştırır; ancak bunu yaparken herhangi bir ispat, deney, gözlem çabasına girişmez. Bunların sergilendiği durumlar da genellikle gösteriş için yapılmaktadır. Elde edilen "bulgular" herhangi bir akran incelemesinden geçmez, hakemli dergilerde yayımlanmaz, herhangi bir tekrara tabi tutulmaz ve güvenilir kaynaklar sunulmaz. Hansson, başlıklı makalesinde, bir önceki ikinci maddeyi bu çerçevede biraz daha genişletmektedir:
- (b3) En önde gelen savunucularının, sanki eldeki konu hakkında en doğru bilgi kendi sundukları bilgiymiş gibi bir izlenim yaratmaya çalıştığı, bilimsel olmayan bir öğretinin parçası olmalıdır.
Sahtebilimin en güzel örneklerinden birisi yaratılışçılık akımıdır. Yaratılışçılar, canlıların son halleriyle, birdenbire var olduklarını ileri süren koyu dindarlardır. Bu kişilerin yazdıkları kitaplarda, biyolojik türlerin ortak atalardan evrimleşerek var olduğu gerçeği inkâr edilir. Yaratılışçılığı üstte yaptığımız tanımlar çerçevesinde ele alacak olursak:
- (a) Bilimsel değildir.
- (b) En önde gelen savunucuları, argümanları bilimselmiş gibi bir izlenim yaratmaya çalışmaktadırlar.
- (b2) Söz konusu argümanlar, bilimsel olmayan bir öğretinin parçasıdır.
- (b3) Söz konusu savunucular, konu hakkındaki en doğru bilgi kendi sundukları bilgiymiş gibi davranmaktadırlar.
İşte bu nedenle yaratılışçılık, sahtebilime en güzel örneklerden biridir ama ne yazık ki tek örnek değildir.
Demarkasyon Problemini Çözme Çabaları
Tüm bunlardan sonra, bilim ile sahtebilimi ayırt etmek için ne tip yöntemler kullanabileceğimize dair ne öğrendik? Pek fazla şey değil. Çünkü söylediğimiz gibi, halen bu ayrımın nihai bir reçetesi bulunmuyor. Ancak bugüne kadar bu ayrımın nasıl yapılması gerektiğiyle ilgili olarak bol miktarda öneri geldi. Örneğin Falsification and the Methodology of Scientific Research Programmes başlıklı kitabında Imre Lakatos, bilimin ayırt edici özelliğinin araştırma programı olması gerektiğini belirtmektedir.[3] Mario Bunge, bilimin ayırt edici özelliği olarak bilgiye (epistemik) veya bilişe (kognitif) yönelik disiplin olması ileri sürülmüştür.[4], [5] Karl Popper, bilimin ana özelliğinin "teorisi" olduğunu belirtmektedir.[6], [7] Ancak bu konuda bir uzlaşı bulunmamaktadır zira Andrew Lugg, teoriden ziyade bilimsel pratiğin ayırt edici ve sınırı belirleyici rolü olduğu belirtilmiştir.[8] Arto Siitonen, elde var olan bilimsel problem veya soruların bu ayrımı yapmakta kullanılabileceğini önermektedir.[9]
Bu noktada belirtilmesi gereken şudur: Bilimi sahtebilimden ayırmak için illa tek bir yola başvurmak zorunda değiliz. Bilim, sahtebilimden birçok farklı seviyede ayrılmaktadır. Bir önceki paragrafta yer verdiklerimiz, bunlardan sadece birkaçıdır. Bilimsel yöntem ile, bu bölümde ele aldığımız ve sahtebilim yöntemleri arasındaki uyuşmazlıkları tespit etmeye çalışacak olursanız, az önceki paragrafta sözünü ettiğimiz konuların her birinin karşınıza çıktığını görebilirsiniz.
Yine de, sahtebilimcileri ayırt etmekte çok temel bir yöntem olarak, mantıksallığı ve eleştirel tutumu kullanmak mümkündür. Ortaçağ’da, hatta ondan daha öncesinde, günümüzde sahtebilim olarak değerlendirilen büyücülüğü icra eden bir "büyücü"nün yaptıkları, günümüzde bir bilim insanının yaptıklarından özünde çok farklı değildir. Tarihsel olarak incelendiğinde toplumun gözünde her ikisi de "çılgın" ve "uçuk" olarak görülmektedir. Bilimkurgu yazarı Arthur C. Clarke’ın dediği gibi:
Yeterince gelişmiş bir teknoloji, sihirden ayırt edilemez.
Dahası, bir Ortaçağ büyücüsünün kendisini geliştirebileceği, mantıksallığı teşvik eden ve karşılıklı eleştiriyi el üstünde tutan entelektüel bir ortamı bulunmamaktadır. Bu bakımdan, tarihsel olarak sahtebilimi bir suç olarak görmek hatalıdır. Buna karşılık, 21. yüzyılda bilimsel gerçekleri şahsi inatlara dayanarak reddetmek, elbette büyük bir hatadır ve toplumun bunu aşması gerekir.
Bilimin Sahtebilimden Ayırmak İçin Bir "Reçetemsi"
Buraya kadar tartıştıklarımızın ötesinde, bugüne kadar birçok diğer yöntem kullanılarak bilim ile sahtebilim birbirinden ayırt edilmeye çalışılmıştır. Bunu yaparken birçokları, sahtebilimin "ne" olduğuna odaklanmış, böylece temel bir düzeyde bilimden ayırt etmeye çalışmışlardır.
Bilimsel yöntem dahilindeki yanlışlanabilirlik, Karl R. Popper tarafından öne sürülen en önemli ayrım noktalarından birisidir. Bu noktadan yola çıkarak, bazı diğer bilim felsefecileri sahtebilimin önemli özelliklerini tespit etmiştir. Bunların her biri, bilimle uyuşmayan noktalara işaret etmektedir ve sahtebilim türleri arasında genelgeçer olarak karşımıza çıkmaktadır. Stanford Felsefe Ansiklopedisi, bu özellikler arasında şunları saymaktadır:[10]
Otoriteye İnanç
Sahtebilimciler, bazı kişilerin doğru ve yanlış olanı belirlemek konusunda özel bir yetenekleri olduğuna inanırlar. Onlara göre diğer insanlar, bu otoriter figürlerin görüşlerini kabul etmek zorundadır. Bilimde otoriteye inanç minimal düzeydedir ve en önde gelen bilim insanları bile, bilimsel araştırma yöntemlerini kullanarak amansız bir yapıcı eleştiri yağmuruna tutulabilir.
Tekrar Edilemez Deneyler
Sahtebilimciler arasında kimi zaman yapılan "deneyler"in sonuçlarına yönelik argümanlar bulunabilir. Ne var ki bu deneylerin hiçbiri tekrar edilebilir değildir veya tekrar edildiklerinde, argümanın temel aldığı sonuçlar elde edilemez. Sahtebilimciler, özellikle de bu şekilde olan, kimi zaman nasıl çalıştığını bile izah edemeyecekleri deneyler geliştirerek argümanlarına bilimsellik süsü verirler. Bilimde ise akademik dergilerde yayımlanan her bir deney, tekrar edilebilirdir ve çoğu zaman diğer bilim insanlarınca tekrar edilir ve sınanır.
Elle Seçilmiş Örnekler
Sahtebilimciler, çok az sayıda örnekten yola çıkarak çok büyük argümanlar inşa ederler. Buna mantık felsefesinde "Aceleci Genelleme" denir. Dahası, bu örneklerden yola çıkılarak varılan sonuçlarla çelişen örnekler göz ardı edilir. Kimi zaman bilimde de, özellikle sosyal bilimlerde az sayıda örnekten yola çıkılarak genellemelere ulaşmaya çalışırız ancak bunu yaparken istatistik bilimini kullanarak kendi önyargılarımıza yenik düşmediğimizden emin oluruz. Dahası, argümanlarımızı çürütecek verileri görmezden gelmeyiz; onları da açıklayabilecek teoriler inşa etmeye çalışırız.
Argümanı Çürüten Bulguların İnkârı
Sahtebilimciler arasında görülen en yaygın tutum, bariz bir şekilde argümanlarını çürütecek olan bulguları inkâr etmeleri ve görmezden gelmeleridir. Bilimde ise asıl akademik değeri olan bulgular, bu şekilde çürütmeleri yapabilen araştırmalardır. Yoksa aynı şeyi tekrar tekrar doğrulamanın bilimde pek bir değeri bulunmaz.
İçsel Hilecilik ve Dalavere
Sahtebilimcilerin argümanları, özenle inşa edilir. Amaç, verilerden yola çıkarak teori geliştirmek değildir; teoriler geliştirip ona uygun veriler uydurmaktır. Teoriyi özellikle test edilemez ve yanlışlanamaz şekilde geliştirirler. Bu yapıldığında birçok tutarsızlık baş gösterir. Sahtebilimciler, bu tutarsızlıkların üzerini örtmek için içsel bir şekilde hileciliğe ve dalavereye yatkındırlar. Bilimde ise bunun tam tersini görürüz: Yanlışlanamayacak bir teori, bilimsel olamaz.
Açıklamaları Düzeltmeden Terk Etmek
Bilimde bir konuyla ilgili yeni bir teori geliştirdiğimizde, bu teori genellikle bir öncekini kökünden silip atmaz; onu genişletir ve onun yapabildiği açıklamaları da kapsar. Sahtebilimciler ise, teorilerine meydan okunduğunda ve çıkış yolu bulamadıklarında, yepyeni bir açıklamaya geçerler. Bu açıklama, bir önceki açıklamanın ele aldığı konuları tam kapsamıyla ele alacak metodolojiden yoksun olduğu için, genellikle daha fazla sayıda soru işareti ve tutarsızlık yaratır.
Sonuç
Uzun lafın kısası sahtebilim, sistematik bir yöntemden yoksundur. Bilim ile sahtebilimin yapısal özelliklerinden yola çıkarak demarkasyon problemine çözüm bulmak mümkün olabilir. Bu çözüm, nihai olmasa da, yol gösterici ve genel amaçlar çerçevesinde yeterli olacaktır.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 23
- 12
- 6
- 4
- 3
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ M. Mahner. (2007). Demarcating Science From Non-Science. North-Holland, sf: 515-575. doi: 10.1016/B978-044451548-3/50011-2. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. O. Hansson. (2015). Defining Pseudoscience And Science. University of Chicago Press, sf: 61-78. doi: 10.7208/chicago/9780226051826.003.0005. | Arşiv Bağlantısı
- ^ I. Lakatos. (1980). The Methodology Of Scientific Research Programmes: Volume 1. ISBN: 9780521280310. Yayınevi: Cambridge University Press.
- ^ M. Bunge. (1991). What Is Science? Does It Matter To Distinguish It From Pseudoscience? A Reply To My Commentators. New Ideas in Psychology, sf: 245-283. doi: 10.1016/0732-118X(91)90030-P. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Bunge. (2001). Philosophy In Crisis: The Need For Reconstruction. ISBN: 9781573928434. Yayınevi: Prometheus Books.
- ^ K. Popper, et al. (2002). Conjectures And Refutations: The Growth Of Scientific Knowledge. ISBN: 9780415285940. Yayınevi: Routledge.
- ^ P. A. Schilpp, et al. (1974). The Philosophy Of Karl Popper: Vol. 1. ISBN: 9780875481418. Yayınevi: Open Court (The Library of Living Philosophers).
- ^ A. Lugg. (1987). Bunkum, Flim-Flam And Quackery: Pseudoscience As A Philosophical Problem. Dialectica, sf: 221-230. doi: 10.1111/j.1746-8361.1987.tb00889.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Siitonen. (1984). Demarcation Of Science From The Point Of View Of Problems And Problem-Stating. Philosophia Naturalis. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. O. Hansson. Science And Pseudo-Science. (3 Eylül 2008). Alındığı Tarih: 30 Ekim 2021. Alındığı Yer: Stanford Encyclopedia of Philosophy | Arşiv Bağlantısı
- J. D. Stemwedel. Drawing The Line Between Science And Pseudo-Science.. (4 Ekim 2011). Alındığı Tarih: 30 Ekim 2021. Alındığı Yer: Scientific American Blog Network | Arşiv Bağlantısı
- M. Kreidler. Distinguishing Science And Pseudoscience | Quackwatch. Alındığı Tarih: 30 Ekim 2021. Alındığı Yer: QuackWatch | Arşiv Bağlantısı
- M. Shermer. What Is Pseudoscience?. (1 Eylül 2011). Alındığı Tarih: 30 Ekim 2021. Alındığı Yer: Scientific American | Arşiv Bağlantısı
- D. L. Phillips. (1977). The Demarcation Problem In Science. Palgrave, London, sf: 142-168. doi: 10.1007/978-1-349-03160-3_7. | Arşiv Bağlantısı
- R. Coker. Science Versus Pseudoscience. Alındığı Tarih: 30 Ekim 2021. Alındığı Yer: University of Texas | Arşiv Bağlantısı
- T. Lombrozo. What Is Pseudoscience?. (8 Mayıs 2017). Alındığı Tarih: 30 Ekim 2021. Alındığı Yer: NPR.org | Arşiv Bağlantısı
- S. O. Lilienfeld. (2005). The 10 Commandments Of Helping Students Distinguish Science From Pseudoscience In Psychology. APS Observer. | Arşiv Bağlantısı
- S. O. Lilienfeld, et al. (2012). Distinguishing Science From Pseudoscience In School Psychology: Science And Scientific Thinking As Safeguards Against Human Error. Journal of School Psychology, sf: 7-36. doi: 10.1016/j.jsp.2011.09.006. | Arşiv Bağlantısı
- J. A. Lee. Science And Pseudoscience. Alındığı Tarih: 30 Ekim 2021. Alındığı Yer: Weber State University | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 16:07:35 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/11117
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.