"Post-Materyalist Bilim", Şarlatanların Pazarladığı Sahtebilimi Gizlemek İçin Uydurulmuş Bir Maskeden İbaret!
Sahtebilim, son birkaç on yıldır hızla zemin kazanıyor. Pazarladığı yalanlar açığa çıkarılmış olan Dr. Mehmet Öz ve benzerleri tarafından reklamı yapılan diyet takviyeleri ve homeopatik müstahzarlar, günümüzde artık milyarlarca dolarlık bir endüstri hâline geldi. Büyük üniversiteler; akupunktur, Reiki, Terapötik Dokunuş, qigong ve Vedik tıp dersleri veren ve Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH) tarafından cömertçe finanse edilen "bütünleştirici sağlık merkezleri"ne ev sahipliği yapmaktadır. Saygın bir bilimsel yayıncı olan Elsevier, sahtebilime ayrılmış dergiler yayınlamaktadır. Vani Hari (nam-ı diğer "Food Babe") gibi popüler kültür ikonları, bilimsel olmayan taleplerini gıda endüstrisine kabul ettirmek için dilekçe imzalamaya hazır, yüz binlerce cahil vatandaştan oluşan bir ordu toplamıştır.
Bu tür yanlış bilgilerin en yıkıcı etkisi, halkın güvendiği profesyonellerden kaynaklanmaktadır: Etkileyici referanslara sahip birtakım tıp doktorları ve bilim insanları... Bu nedenle, bu sözde profesyonellerin mesajlarının gerçek içeriğini ortaya koymak ve sahadaki tanınmışlıklarına rağmen, mesajlarının, bir zamanlar uyguladıkları bilimle çeliştiğini göstermek elzemdir.
Cengaver mi, Şarlatan mı?
Huffington Post'da düzenli olarak yazan David Pruett; spiritüalizm, parapsikoloji ve ölüme yakın deneyimlerin kuantum mekaniği seviyesine çıkarıldığı "yeni bir bilim paradigması"nı savunan bir doküman olan "Post-Materyalist Bilim Manifestosu"na övgü dolu bir yazı yayınladı. Belge; dört psikolog, bir sosyal antropolog, bir tıp doktoru, bir sinirbilimci ve bir biyolog tarafından imzalanmıştır ve hiçbiri kendi disiplinlerinin ana akımının bir parçası değildir. Bunlar arasında psikolog Gary Schwartz, Noetik Bilimler Enstitüsü'nden Marilyn Schlitz, zihin-beden tıbbı savunucusu Dr. Larry Dossey ve Rupert Sheldrake de dahil olmak üzere, Skeptical Inquirer'ın (ve Evrim Ağacı'nın) uzun dönem okuyucularının aşina olacağı birtakım "sınır bilim savunucuları" bulunmaktadır.
Manifestoyu hazırlayan üç kişiden biri, Gary Schwartz'tır. Arizona Üniversitesi'nde bir psikolog olan Schwartz, 2002 yılında, Arizona Üniversitesi'nde Biyolojik Alan Biliminde Sınır Tıbbı Merkezi'ni (CFMBS) oluşturmak için Ulusal Sağlık Enstitüleri Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Merkezi'nden 1.8 milyon dolarlık bir fon almıştır. Merkezin bulguları, güya "ana akım dergiler için fazla tartışmalı" olduğundan, Schwartz bunları aynı zamanda CFMBS'nin kapatıldığı yıl olan 2007'de yayınladığı ticari bir kitapta derlemiştir.
Şimdilerde Schwartz, zihin-beden ve alternatif ilaçların araştırıldığı bir araştırma laboratuvarı olan "Bilinç ve Sağlıkta Gelişmeler Laboratuvarı"nın direktörlüğünü yapıyor. Bu "laboratuvar", yayınlarını web sitesi üzerinden yapmaktadır. Yayınlar sekmesine tıklamak, sizi, Schwartz'ın "The G.O.D. Experiments" gibi ticari kitaplarını gösteren bir sayfaya götürmektedir. "Yayınlanmış Makaleler" altındaysa sadece tek bir cümle var: "Liste yakında eklenecek..." Aynı siteye 2022 itibariyle gidecek olsanız, "Yayınlanmış Makaleler" sekmesini göremeyeceksiniz; çünkü laboratuvarın yayınladığı hiçbir akademik makale bulunmuyor.
Pruett, sitede kendini iyice övdükten sonra şöyle yazıyor:
Manifesonun yazarlarının tümü, bakış açıları ana akım olmayan bilimsel başına buyruklardır. (...) Bununla birlikte, Kopernik, Galileo, Kepler veya Einstein'ın da ana akım olmadığını belirtmekte fayda var.
Bu, sahte bilim insanları tarafından şarlatanlığı teşvik etmek için sıklıkla kullanılan tipik bir "ana akımın karalanması" çabasıdır. Onlara göre ana akım bilimi takip edenler, herhangi bir devrimci fikir üretemezler. Sahte bilimciler, doğa anlayışımızın gidişatını değiştiren gerçek dahilerin ana akımın dışında olduğunu savunmaktadırlar.
Ancak gerçek, bundan daha uzak olamazdı.
Tıp doktorları da dahil olmak üzere, 3 tip bilim insanı vardır:
- Ana akım bilim yapanlar.
- Ana akım bilimin sınırlarını zorlayanlar.
- Ana akım bilimi terk edip şarlatana dönüşenler.
Bilim insanlarının ezici çoğunluğu ilk kategoriye aittir. Bilimin istikrarlı ve güvenilir ilerleyişini bunlara borçluyuz. Galileo, Newton, Curie, Dalton, Crick, Franklin, Planck ve Einstein gibi bilim insanları ikinci kategoridendir. Bilimsel devrimleri bunlara borçluyuz. Üçüncü kategoridekiler, bir zamanlar birinci kategorideki başarılı bilim insanları olabilirler; ancak çeşitli nedenlerle ana akım bilimi ve onunla birlikte de bilimin ta kendisini terk etmiştirler. Deepak Chopra, Andrew Weil, Dr. Mehmet Öz, Rupert Sheldrake, Fritjof Capra ve ve "manifesto"nun yazarları gibi insanlar, zaten kendi kabulleriyle de artık "ana akım bilim insanları" değildirler. Ancak bunlar, kesinlikle ikinci kategoriye ait de değildirler!
Pruett'in post-materyalist "bilim"in yüceltilmesine yönelik ana argümanı, manifesto yazarlarını Kopernik, Kepler, Galileo ve Einstein ile eşit düzeyde "cengaverler" olarak nitelendirmesi olduğundan, bu nitelemeyi çürütmek ve bu dört bilim insanının yanı sıra diğer tüm bilim devlerinin aslında ana akım bilim insanları olduğunu kanıtlamak çok önemlidir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bilimsel Devrimler
Devrimci fikirleri ana akım bilimin sınırları içinde ortaya koymak ile, saçma sapan şeyleri sorumsuzca atıp tutmak ve sırf ana akım bilim insanları iddialarınızı kabul etmiyor diye için kendinizi "devrimci" olarak adlandırmak arasında çok büyük bir fark vardır.
Ana akım bilim insanlarının her iki türden iddiaya da (yani "gerçek devrimci" fikirlere ve "sözde devrimci" fikirlere) tepkisi aynı sebepledir: Bu fikirler, deney ve kanıtla ispatlanmış teorileri yıkmayı veya değiştirmeyi hedeflerler. Ama yeni bir fikre karşı çıkan aynı ana akım bilim insanları, kanıtlar o fikirlerin geçerliliğini doğruladığında, sonunda onun destekçisi olurlar. Ana akımın sınırları böyle zorlanır!
Öte yandan, sahtebilimcilerin anlamsız saçmalamaları, derhal ana akımın dışına atılır - ve eğer bunları teklif eden kişi kanıtlanmamış, denenmemiş ve doğrulanmamış fikirde ısrar ederse, onu öneren kişi de kapının önüne konur.
Ana Akımın Gerçek Cengaverleri
Güneş merkezlilik ("heliosentrizm"), Ay ve Güneş'in boyutlarını ve Ay'ın tutulmalarının ve evrelerinin gözleminden elde edilen verileri kullanarak Dünya'ya olan uzaklıklarını hesaplayan Yunan astronom ve matematikçi Sisamlı Aristarchus tarafından keşfedildi. Bir Ay tutulması sırasında Dünya'nın Ay üzerindeki gölgesinin çizdiği yayı dikkatle inceleyen Aristarchus, Ay'ın çapının Dünya'nınkinin yaklaşık üçte biri olduğunu belirledi. Dolunayın gözlemlenen açısal boyutundan yola çıkarak, Dünya-Ay mesafesinin, Dünya çapının yaklaşık otuz katı olduğunu buldu.
Aristarchus'un (büyük ölçüde görmezden gelinmiş) Güneş ölçümleri, Dünya-Güneş mesafesinin Dünya-Ay mesafesinin yaklaşık yirmi katı olduğunu gösterdi. Ve her ikisi de gökyüzünde yaklaşık olarak aynı açısal boyuta sahip olduklarından, Güneş'in yirmi kat daha uzakta olması, Ay'dan yirmi kat veya Dünya'dan yaklaşık yedi kat daha büyük olmalıydı. Hatta Aristarchus, Dünya daha küçük olduğu için Güneş'in etrafında dönmesi gerektiği sonucuna vardı!
Ama buradaki kritik detay şu: Tüm bu sonuçlar, tamamen o dönemin ana akım astronomları tarafından yapılan gözlemlere dayanıyordu.
Kopernik Devrimi
Kopernik'in Aristarchus'un hesaplamalarını bilip bilmediği bir tartışma konusudur. Tartışmalı olmayan şeyse, Ay tutulması ve Dünya-Ay mesafesine ilişkin verilerin, zamanının ana akım astronomi kitaplarında, özellikle de Ptolemy'nin Almagest'inde, Kopernik'in kullanımına hazır bir şekilde bulunduğudur. Ve Kopernik, Güneş-merkezli modelini geliştirirken bu verileri kullanmıştır.
Diğer tüm bilimsel faaliyetler gibi, Yunanlılardan sonra Batılı gözlemsel astronomi, Danimarkalı astronom Tycho Brahe eşi görülmemiş bir doğrulukla gözlemler yapana kadar uykuda kaldı. Brahe, Hipparchus ve Ptolemy gibi Yunan gökbilimcilerin geleneğini sürdürdü ve yıldızları gözlemleyen çok az kişiden biri olduğu için, özünde o da ana akımdandı.
Brahe'nin gezegenlerle ilgili kesin gözlemleri, hakim olan iki teorik modelle uyuşmadığını gösterdi: Ne Ptolemy'nin Dünya-merkezli modeli ne de Kopernik'in Güneş-merkezli modeli onun verileriyle aynı fikirdeydi. Tüm iyi bilim türlerinde olduğu gibi (ve dogmatik olarak inançlara dayanan sahtebilimin aksine), bir teori doğru olduğu bilinen gözlemlerle uyuşmuyorsa, değiştirilmesi gerekir. Matematik konusunda çok bilgili olmayan Brahe, değişikliği yapacak durumda değildi. Bu nedenle, o zamanlar tanınmış bir ana akım matematikçi ve fizikçi olan Johannes Kepler'i, topladığı verileri analiz etmesi için Prag'daki gözlemevine davet etti.
Hangi teorinin değiştirilmesi gerektiği, Kepler'e göre çok açıktı: Ptolemy'nin Dünya-merkezli modeli, yüzyıllar boyunca sayısız ince ayardan geçmişti. Kopernik'in Güneş-merkezli modeliyse çok daha basitti: Güneş merkezde ve tüm gezegenler onun etrafında dairesel yörüngelerde hareket ediyor...
Güneş-merkezli modeli Brahe'nin verileriyle uyumlu hale getirmek üzere revize etmesi Kepler'in neredeyse yirmi yılını aldı. Kepler, dairesel yörüngeleri eliptik olanlarla değiştirdi. Çalışması, mevcut olan teorik çerçeveyi, Brahe'nin ana akım gözlemlerini de açıklayabilecek şekilde geliştiriyordu.
Galileo'dan Kuantuma...
Galileo'nun bilime en büyük katkısı, deneylerin önemine yaptığı vurgu ve deneylerden elde ettiği sonuçlardı. Ancak hiç de Pruett'in iddia ettiği gibi ana akımın dışında değildi. Galileo'nun zamanında ana akım bilim yoktu, çünkü daha ortada bir akış yoktu! Yunan biliminin akışı, Romalı bir asker tüm zamanların en büyük bilim insanlarından biri olan Arşimet'i öldürdüğünde kurumuştu.
Arşimet sadece büyük bir matematikçi olarak değil, aynı zamanda aynı derecede büyük bir mucit olarak da biliniyordu. Bitirdiği tüm çalışmaları teorik nitelikte olsa da, mekanik ve sıvılar konusundaki araştırmaları matematiksel düşüncesini derinden etkiledi. Arşimet'in bazı önemli teorik keşiflerine ulaşmak için "mekanik" yöntemleri kullanması, modern bilimselde gözlemsel ölçümlere dayalı teoriler tasarlamaya çok benzerdir.
On altıncı yüzyıl Avrupası, 1800 yıllık bir aradan sonra bilimin yeniden canlandığını gördü. Bu sırada iki düşünce okulu ortaya çıktı: Bir okul, Platon ve Aristoteles'i takip etti ve zihnin önceliğini savundu. Diğeri, gözlemin önemini vurguladı ve bu bağlamda, eserleri Latinceye tercüme edilen ve empirizmi destekleyen Francis Bacon, yöntemi harekete uygulayan Galileo Galilei ve onu, elektrik ve manyetizmaya uygulayan William Gilbert da dahil olmak üzere, Rönesans-sonrası Avrupalı bilim insanlarının kullanımına sunulan Arşimet'i takip etti. Bacon, Galileo, Gilbert ve diğerleri, Arşimet'in "ana akım"ını yeniden başlattı.
19. Yüzyılda Kuantum Devrimi
Muhtemelen bilimde, kuantum kavramından daha devrimci bir fikir yoktur. Fizikçiler, ısıtılmış bir nesnenin nasıl elektromanyetik (EM) radyasyon ürettiğini anlamaya çalıştıkça, 19. yüzyılın son on yılında ana akım fizikte bir karışıklık yaşandı. Böyle bir nesne, siyah cisim yayıcısı olarak idealize edildi. Max Planck'ın, bir kara cisim yayıcısının dikkatli bir analizini yaparak kuantum olgusunu keşfinin kısa bir tarihi, bilimsel keşiflerin ana akım karakteristiklerini görmeye yardımcı olacaktır.
Kara cisim ışıması çalışması, Gustav Kirchhoff ile başladı. Kirchoff'u bilirsiniz, hani "ana akım" fizik derslerinde elektrik devresi yasalarına giriş kısmında öğretilen Kirchhoff... Onun çalışmaları, bir kara cisim yayıcısının parlaklığı için bir denklem keşfeden Joseph Stefan ve Ludwig Boltzmann tarafından devam ettirildi. Bu bulgular, kara cisim yayıcısının ayrıntılı davranışını açıklayan bir formül bulan Wilhelm Wien tarafından daha da geliştirildi. Planck, Wien formülünün yeni bir türevini keşfetti ve sonucunu ana akım bir fizik dergisi olan Annalen der Physik'te, Kasım 1899'da yayınladı. Aynı ay, iki deneyci, Alman Fizik Derneği'nin Berlin'deki toplantısında formül ve gözlemleri arasındaki tutarsızlıkları bildirdiler. Wien, formülünü dikkatle incelediğinde, formülünün yalnızca kısa dalga boyları için geçerli olduğu sonucuna vardı.
Bu arada, Planck'ın deneysel meslektaşlarından biri, ona kara cisim yayıcılarının uzun dalga boyundaki davranışına ve bunun İngiliz fizikçi Lord Rayleigh tarafından türetilen bir formülle uyuşmasına ilişkin yakın tarihli bir gözlemsel bulguyu bildirdi. Bu haberi aldıktan sonra Wien formülünün yeniden türetilmesi kendisine diğer teorisyenlere göre avantaj sağlayan Planck, kara cisim ışıması spektrumunun her iki ucuyla da uyumlu yeni bir denklem bulmayı başardı ve sonucunu, Wien'in Spektral Yasası'na Bir Geliştirme şeklinde mütevazı bir başlıkla Ekim 1900'de Alman Fizik Derneği'nde sundu. Planck için şimdi acil soru, yeni denklemin neden işe yaradığıydı.
Planck, yeni formüle ulaşmak için tamamen termodinamik bir akıl yürütme kullanmıştı. Bununla birlikte, termodinamik bilimi dahilinde, istatistiksel teknikleri kullanan başka bir mekanik ve materyalist düşünce okulu vardı. Planck bu gruba ait değildi ve aslında böyle bir düşünce tarzına karşıydı. Ancak, yeni formülünün başarısından sonra, istatistiksel mekaniğe giderek daha fazla eğilmeye başladı. Planck, aldığı Nobel ödülü için verdiği derste, bu proselitizmden ve bunun elektromanyetik radyasyonun nicelenmesi ilkesine nasıl yol açtığından bahsetti.
Einstein, 1905'te Planck'ın makalesini yayınladığı Annalen der Physik'te üç makale makale yayınlayarak sahneye çıktı:
- Fotoelektrik etkiyle ilgili ilk makale, Planck'ın elektromanyetik dalgalarının nicelenmesi fikrine dayanıyordu. Bu, Einstein'ın 1921'de Nobel Fizik Ödülü'nü kazandığı makaledir.
- Brown hareketi üzerine ikinci makale, şimdiye kadar ana akım bir konu haline gelen atomun madde teorisini ve istatistiksel mekaniği içeriyordu.
- Üçüncü makale, Maxwell'in 1865'te elektromanyetik dalgaları öngörmesi ve 1887'de keşfi ve üretilmesinden sonra ana çalışma alanlarından biri olan elektrodinamik üzerineydi.
Birçok deneysel ve teorik fizikçinin dahil olduğu tek bir araştırma alanı, hareketli ortamdaki elektromanyetik dalgaların davranışına odaklanmıştı. Einstein bu fenomeni açıklamak için Özel Görelilik Teorisi'ni icat etti.
İşte tam da bu nedenle Pruett'in; Kopernik, Galileo, Kepler ve Einstein'ın ana akım bilim insanları olmadığını söylemesi tamamen hatalıdır!
Kuantum, "Ana Akım" Bilimdir!
Çok fazla ayrıntıya girmeden, ("manifesto"daki önemlerinden dolayı) kuantum mekaniğinin başlıca beş kurucusunun ana akım katkılarını listelemek istiyoruz:
- Hidrojen Atomunun Bohr Modeli: Neils Bohr, hidrojen atomuna ilişkin kuantum teorisini, daha önce J.J. Thomson ve Ernest Rutherford'un devrimci makalelerinin yayınlandığı ana akım bir jurnal olan Philosophical Magazine'de yayınladı.
- Dalga-Parçacık İkiliği: 1923'te Louis de Broglie, ana akım bir bilimsel organizasyon olan Paris Akademisi'ne, maddenin dalga teorisinin temellerini özetlediği üç bildiri sundu. Bu bildiriler, 1924'te bir doktora tezine dönüştü ve 1925'te ana akım bir dergide makale olarak yayınlandı.
- Belirsizlik İlkesi: Hidrojen atomunun mekaniği üzerinde çalışan Werner Heisenberg, bu ilkeyi ortaya attı ve ana akım bilim dergisi Zeitschrift für Physik'te yayınladı. Heisenberg, diğer fizikçileri araştırmalarına katılmaya davet etmesiyle tanınırdı. Heisenberg ile işbirliği yapan fizikçiler arasında Felix Bloch, Rudolf Peierls, I.I. Rabi, Edward Teller ve Victor Weisskopf, önde gelen ana akım fizikçilerdi.
- Schrödinger Denklemi: Schrödinger, denklemini, 1926'da Einstein ve Plank'ın makalelerini yayınladığı Annalen der Physik'te yayınladı. Denklemi, hidrojen atomunun mekaniğini ve enerji seviyelerinin kuantizasyonunu tanımladı.
- Göreli Kuantum Mekaniği: 1928'de P.A.M. Dirac, özel görelilik teorisini ve kuantum mekaniğini birleştiren ve antimaddeyi öngören makalesini bir başka ana akım dergide yayınladı.
Tüm bunları okurken, hidrojen atomunun kuantum mekaniğinin gelişimindeki rolünü akılda tutmak önemlidir.
Kuantum Mekaniği: Materyalist Bir Teori
Kuantum mekaniği, her türlü sahte bilimin favori konusudur. Qi, Taoizm, Ayurveda, Karma ve diğer birçok Doğulu mistik kavramın oyuncağı haline getirilmiştir.
Manifestoda söylenenleri tekrar eden Pruett, şöyle diyor:
Ancak kuantum mekaniği, Newton mekaniğinin yerini aldı ve böylece materyalizmin klasik varsayımını baltaladı.
Bu, gerçeğin tamamen çarpıtılmasıdır! Kuantum teorisinin en nihayetinde hidrojen atomunun davranışı etrafında geliştirilmiş olması, onun materyalist doğasının bir kanıtıdır ve post-materyalist bilim insanlarının "Kuantum mekaniği, atomların ve atom altı parçacıkların gerçekten katı nesneler olmadığını göstererek dünyanın maddi temellerini sorgulamıştır." iddiasının yanlışlanmasıdır.
Bu açıklama ne anlama geliyor? Sadece katı nesnelerin maddi olduğunu mu? Buz erir erimez maddiliğinin buharlaştığını mı? Maddenin sıcaklığa bağlı olarak gelişen üç hali olan katı, sıvı ve gaz, büyük bir atom veya molekül kümesinin toplu özellikleridir ve bu atom ve moleküller, malzemenin özelliklerinden hiçbirine sahip değildir. Bu ifade, insan hücrelerinin gülüp ağlamadıkları için insan olmadıklarını söylemeye benzer. Bu konuyla ilgili olarak Parça-Bütün Safsatası yazımızı okumanızı da öneririz.
"(Maddesel olarak) bir parçacığın tam olarak ne olduğu" gibi daha derin olan soruya bir cevap, Eugene Wigner'in 1939'da yine bir başka ana akım dergide yayınlanan Nobel Ödüllü makalesinde verildi. Wigner, ister atom altı parçacık ister bir kamyon olsun, enerjisi ve momentumu olan her şeyin iki sayı ile tanımlanabileceğini matematiksel olarak kanıtladı: kütlesi ve spini (bunların her ikisi de sıfır olabilir). Bu nedenle, matematiksel bir kesinlikle, atomlar, atom altı parçacıklar ve (kütlesiz) fotonlar dahil olmak üzere tüm parçacıkların materyal olduğu ve onları inceleyen herhangi bir bilimin doğası gereği materyalist olduğu sonucuna varabiliriz.
Kuantum mekaniğinin "materyalizmin klasik varsayımını baltaladığı" iddiası, ana akımın kapısının önüne konmuş, "yoldaşları" cezbetmek için bir "manifesto" yazmaktan tatmin olan uç ve paranormal "bilim insanları" tarafından kaleme alınmış bir saçmalıktır.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 15
- 6
- 3
- 3
- 2
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- Türev İçerik Kaynağı: Skeptical Inquirer | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 16:58:30 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/12033
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.