Düalizm Saçmalığı
Sosyalist Bir Perspektiften Eleştiri

- Blog Yazısı
Giriş: Zihin-Beden İkileminin Çıkmazı
Batı felsefe geleneğinin en kadim ve sorunlu tartışmalarından biri olan düalizm, en temel tanımıyla insanın varlığını ve gerçekliği birbirinden radikal biçimde ayrı iki ilke veya tözle açıklama eğilimidir. Bu düşünce sisteminin en etkili ve bilinen örneği, René Descartes’ın ortaya attığı zihin-beden düalizmidir. Descartes, “düşünen töz” (res cogitans) ile “yer kaplayan töz” (res extensa) arasında aşılmaz bir uçurum olduğunu savunmuştur. Buna göre zihin; düşünen, şüphe eden, öznitel bir varlık alanıyken, beden ise uzamı olan, mekanik yasalara tabi, nesnel bir madde olarak tanımlanır. Bu ayrım, insan doğasını iki ayrı cevhere böler ve bu iki alanın birbiriyle nasıl etkileştiği sorusunu cevapsız bırakarak felsefi bir çıkmaz yaratır.
Ancak düalizm, yalnızca soyut bir felsefe okulu değildir; toplumsal yaşamın maddi koşullarıyla ve iktidar yapılarıyla derinden bağlantılıdır. Bu ikilik, insanı özünde bölünmüş bir varlık olarak kurgulayarak, maddi dünyadan kopuk, saf bir bilinç veya ruh fikrini öne çıkarır. Bu kurgu, üretim süreçlerini, emek ilişkilerini ve sınıf mücadelelerini görünmez kılan bir ideolojik işlev görür. Somut tarihsel ve toplumsal pratikler yerine, soyut ve bireysel bir içselliğe odaklanılmasını teşvik eder. Böylece kapitalist sistemin neden olduğu yabancılaşma, adaletsizlik ve sömürü gibi maddi sorunlar, sanki yalnızca bireysel bilinçte veya ahlaki yetersizlikte aranması gereken problemlermiş gibi sunularak sistemin sorgulanmasının önü tıkanır.
Dahası, bu zihin-beden ayrımı toplumsal hiyerarşileri meşrulaştırmak için kullanılır. Tarihsel olarak, bedensel emekle geçimini sağlayan işçi sınıfı "beden" ile özdeşleştirilip ikincil ve daha az değerli görülürken, düşünsel faaliyetlerde bulunan yönetici ve entelektüel sınıflar "zihin" ile özdeşleştirilerek daha asil ve üstün addedilmiştir. Bu yapay karşıtlık, sınıfsal tahakkümü doğal ve kaçınılmaz göstermenin bir aracına dönüşmüştür. Oysaki gerçeklikte zihinsel ve bedensel emek birbirinden ayrılamaz; her düşünsel üretim, nihayetinde maddi bir dünyada, bedenler aracılığıyla ve toplumsal ilişkiler içinde gerçekleşir.
Sosyalist perspektif, bu yapay ikiliği reddeder ve onun yerine diyalektik materyalizmin bütünlüklü bakış açısını koyar. Bu görüşe göre insan bilinci, maddi dünyanın ve toplumsal pratiklerin bir ürünüdür; ondan bağımsız ve özerk değildir. Düşünceyi belirleyen, yaşamın maddi süreçleridir. Bu nedenle gerçek bir özgürleşme, yalnızca bilinçte gerçekleşecek bir devrimle değil, üretim ilişkilerini ve iktidar yapılarını dönüştürecek maddi bir devrimle mümkün olabilir. Düalizm, bu maddi dönüşümü gölgeleyerek insanlığı çözümsüz bir içsel arayışa hapseden ve sömürücü bir sistemin devamına hizmet eden bir felsefi sapmadır.
Düalizmin Tarihsel ve İdeolojik Kökenleri
Düalizmin felsefi sistem olarak ortaya çıkışı, salt entelektüel bir gelişimden ziyade, derin tarihsel ve sınıfsal dinamiklerle şekillenmiştir. Bu ayrımın kökenleri, Antik Yunan’a, Platon’un idealar dünyası ile duyular dünyası arasında kurduğu hiyerarşik karşıtlığa kadar geri götürülebilir. Platon’un bu kurgusu, rasyonel düşünceyi yücelten ve maddi dünyayı ikincil, hatta aldatıcı bulan bir bakış açısı sunuyordu. Bu, rastlantısal değildi; köleci bir toplumun yapısına içkin bir düşünüş biçimiydi. Felsefeyle uğraşan özgür yurttaşların entelektüel etkinliği (zihin), kölelerin bedensel emeğinden (beden) kesin çizgilerle ayrılarak meşrulaştırılıyordu. Böylece, toplumsal işbölümü ve sınıfsal tahakküm, doğal ve kaçınılmaz bir metafizik ilke gibi sunulabiliyordu.
Ancak düalizmin modern biçimi, özellikle de René Descartes’ın formülasyonu, bu ayrımı erken kapitalist toplumun ihtiyaçlarına uygun şekilde yeniden üretti. Descartes’ın mekanikleştirilmiş doğa ve madde anlayışı, kapitalizmin yükselişiyle büyük bir uyum içindeydi. Doğa, artık anlaşılması, kontrol edilmesi ve sömürülmesi gereken mekanik bir düzenek olarak görülüyordu. Aynı mantık, insan bedenine de uygulandı; beden, ruh veya zihnin yönettiği bir makineye indirgendi. Bu kavramsal çerçeve, burjuvazinin yeni ekonomik düzeni için hayati önemdeydi. Bir yanda, mülk sahibi burjuvazinin “düşünen”, “irade sahibi”, “özerk” bireyler olarak kurgulanan zihinsel kapasiteleri yüceltilirken, diğer yanda emekçi sınıfların bedensel varlığı, üretim sürecinde bir dişli, bir enerji kaynağı olarak nesneleştirildi.
Buradaki ideolojik işlev açıktır: Kapitalist üretim ilişkileri, emek gücünün metalaştırılmasına dayanır. Düalist bakış açısı, bu metalaştırma sürecini meşrulaştıran bir zemin hazırlar. Emekçinin bedeni, tıpkı doğa gibi, sömürülebilir, disipline edilebilir ve yönetilebilir pasif bir nesne olarak tasavvur edilir. Buna karşılık, mülk sahibi sınıfın “zihni” –karar verme, yönetme, girişimde bulunma kapasitesi– onların iktidar ve servet konumlarını haklı çıkaran bir unsur olarak öne çıkarılır. Böylece, maddi üretim ilişkilerinden kaynaklanan gerçek sömürü ve eşitsizlik, felsefi bir kategoriler sorununa dönüştürülerek örtbas edilir. Düalizm, kapitalizmin insanı ve doğayı metalaştıran mantığına derinlemesine işleyerek, onu görünüşte sorgulanamaz, evrensel bir hakikat kisvesine büründüren bir ideolojik araçtır.
Bilimsel Materyalizm ve Düalizmin Çöküşü
Modern bilimin ortaya koyduğu bulgular, düalist anlayışın temelini oluşturan zihin ve beden ayrımını her açıdan geçersiz kılmıştır. Sinirbilim alanındaki ilerlemeler, düşünce, duygu, karar verme ve bilinç gibi tüm zihinsel süreçlerin, beyindeki nöronal aktivitelerin, elektrokimyasal sinyallerin ve fiziksel beyin yapılarının karmaşık ürünleri olduğunu somut bir şekilde göstermiştir. Beynin belirli bir bölgesine gelen bir hasarın kişilikte, hafızada veya yeteneklerde yol açtığı radikal değişimler, zihnin bedenden ayrı ve bağımsız bir töz olamayacağının kanıtıdır. Zihin, beynin maddi bir işlevidir; onun faaliyetidir.
Evrimsel biyoloji ise bu materyalist tabanı daha da güçlendirerek, insan zihninin doğaüstü veya mucizevi bir kökene sahip olmadığını ortaya koyar. İnsanın karmaşık bilişsel kapasiteleri, milyonlarca yıllık bir evrimsel sürecin, doğal seleksiyonun ve adaptasyonun ürünüdür. Bu süreç, insanı doğadan ayrı bir varlık olarak değil, onun bir parçası ve devamı olarak konumlandırır. Düşünce yetimiz de en az diğer organlarımız kadar, çevreyle etkileşimimizi sürdürmemize ve hayatta kalmamıza olanak sağlayan maddi bir evrimin sonucudur.
Sosyalist bakış açısı için bilimin bu materyalist çerçevesi yalnızca teorik bir zafer değil, aynı zamanda pratik ve devrimci sonuçlar doğuran bir unsurdur. İnsanı doğadan ve kendi maddi varlığından koparan düalist anlayışın aksine, bilimsel materyalizm, insanın doğayla ve toplumla olan somut, maddi bağlarını yeniden tesis eder. İnsan bilincinin ve toplumsal formların, tarihsel ve maddi koşulların bir ürünü olduğunu gösterir. Bu anlayış, toplumsal sorunların kaynağını bireylerin içsel, manevi yetersizliklerinde aramak yerine, bu sorunları üreten somut toplumsal ilişkileri, üretim biçimlerini ve sınıfsal yapıları hedef almayı gerektirir. Bilim, düalizmin metafizik çıkmazını çözerek, insanlığın kaderinin pasif bir içe kapanışla değil, aktif bir maddi dönüşümle, doğayı ve toplumu bilimsel bir anlayışla bilinçli bir şekilde dönüştürme mücadelesiyle şekilleneceğini ilan eder.
Düalizmin Politik İşlevi
Düalizm, felsefi bir kavram olmanın ötesinde, somut politik ve toplumsal sonuçları olan bir ideolojik araçtır. İnsan varlığını zihin ve beden şeklinde iki ayrı ve eşitsiz alana bölme eğilimi, toplumsal hayatta da yönetici ile yönetilen, mülk sahibi ile emekçi arasındaki hiyerarşik ayrımın felsefi bir yansımasından başka bir şey değildir. Bu yapay bölünme, toplumsal işbölümünün en keskin ve en sömürücü biçimlerini meşrulaştırmak için kullanılır. Tıpkı bedenin zihnin emrine tabi kılınması gibi, toplumda da bir sınıfın diğerini kontrol etmesi, onun emeğini yönlendirmesi ve onu nesneleştirmesi bu ikilik üzerinden normalleştirilir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Kapitalist üretim tarzı, bu ayrımı sistematiğe dönüştürerek “zihinsel emek” ile “bedensel emeği” birbirinden koparır. Bu kopuş, emeğin bütünlüklü doğasına yapılan bir saldırıdır. Yaratıcılık, karar verme ve kontrol (zihinsel emek) yönetici sınıfın ve kapitalistin tekelinde toplanırken, rutin, tekrarlı ve yorucu olan fiziksel eylemler (bedensel emek) işçi sınıfının payına düşer. Bu ayrım, sömürünün görünmez kılınmasının anahtarıdır. Çünkü yönetenlerin yaptığı iş “değer yaratan entelektüel faaliyet” olarak sunulurken, asıl artık değeri yaratan somut emek, basit ve değersiz bir bedensel harcama olarak küçümsenir. Bu, sınıfsal tahakkümün en derin ideolojik temelidir.
Bu nedenle düalizm, sadece metafizik bir yanılgı değil, aynı zamanda sınıflı toplumların varlığını sürdürmesine hizmet eden düşünsel bir aygıttır. İnsanın kendi emeği üzerindeki yabancılaşmasını, onu ikiye bölerek ve bir parçasını diğerine tabi kılarak pekiştirir. Sosyalizmin nihai hedefi, bu yapay ikiliği ve onun üzerine inşa edilmiş olan sömürü mekanizmalarını ortadan kaldırmaktır. Bunun yolu, zihinsel ve bedensel emek arasındaki uzlaşmaz görülen ayrımı sona erdirmekten, emeğin her iki boyutunu da birleştiren özgür ve bütünlüklü bir insan faaliyeti yaratmaktan geçer. Özgürleşmiş bir toplum, insanın düşünen ve üreten varlık olarak kendisini gerçekleştirebileceği, emeğin tüm yabancılaşmış biçimlerinden kurtulduğu, zihin ile bedenin, düşünce ile eylemin artık bir çatışma içinde olmadığı bir toplum olacaktır.
Sonuç: Birlik İçinde İnsan
Düalizm, hem bilimsel açıdan temelsiz hem de toplumsal açıdan zararlıdır. İnsan ne yalnızca “ruh” ne de yalnızca “makine”dir; insan, tarihsel, toplumsal ve biyolojik bir bütündür. Sosyalist materyalizm, insanı bu bütünlüğü içinde kavrar. Düalizmi reddetmek, yalnızca doğru bir bilimsel tavır değil, aynı zamanda özgür ve eşit bir toplum mücadelesinin de zorunlu parçasıdır.
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 16/09/2025 02:05:49 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/21458
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.