ARNAVUTLUKLARIN ATATÜRK’Ü : ENVER HOCA KİMDİR?
Büyük Kahraman Diktatör Olarak Tanımlanıyor

- Blog Yazısı
GİRİŞ
Bu gün Arnavutluk için çok yanlış bilinen ve sanki kendi tarihlerinin ve geri kalmışlıklarının tüm sorumlusu olarak görülen bir lider hakkında konuşacağız. Bugün Enver Hoxha'nın adını anmak bile birçok Arnavut için neredeyse tabu olmuş durumda. Sosyal medyada adını geçirince hemen altına "diktatör", "vatan haini", "ülkeyi 50 yıl geriye götüren adam" gibi ezber yorumlar düşüyor. Enver Hoxha’yı eleştirmek elbette herkesin hakkıdır, fakat onu sadece kötü sıfatlarla hatırlamak, Arnavutluk’un tarihini de tek renge boyamaktır. Bugün Arnavutluk’ta hâlâ ayakta duran birçok sistemin, okuryazarlığın, sanayileşmenin ve kültürel bağımsızlığın temelleri onun döneminde atıldı. Bugün "vatan haini" damgası yiyen bir lider, zamanında emperyalizme, baskılara ve dış müdahalelere karşı dik duran bir figürdü. Evet, hataları vardı. Evet, bazı politikaları tartışmalıdır. Ama onu anlamadan yargılamak, hem ona hem de kendi tarihimize büyük bir haksızlıktır.
Bu yazımda Arnavutluk’un kısa tarihi ve Enver Hoxha hakkında bilinmesi gerek her şeyi elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım. Enver Hoxha gibi bir figür, bugün bir nesil tarafından sadece korku ve nefretle anılıyorsa, bunun sorumluluğu sadece tarih kitaplarının değil, aynı zamanda medya ve eğitim politikalarının da omzundadır. Bir milletin liderini anlaması, onu her yaptığıyla onaylaması demek değildir. Bugün, dış müdahalelere bu kadar açık, kendi öz kaynaklarına bu kadar yabancılaşmış bir Arnavutluk görmek, insanın içini burkuyor. O yüzden tekrar tekrar hatırlatmak lazım: Hoxha’yı anlamadan yargılamak, sadece bir insana değil, bir döneme, bir emeğe ve bir halkın hikâyesine sırt çevirmektir.
Enver Hoca’yı anlamak için önce Arnavutluk’un nasıl Osmanlı’dan bağımsızlık kazandığını ve Soğuk Savaş yıllarındaki tutumlarını incelemek gerekir.
ARNAVUTLUK DEVRİM ÖNCESİNDE NASILDI
Arnavutluk Devrim Öncesinde Nasıldı?
Arnavutluk’un Osmanlı’dan ayrılma süreci, 19. yüzyılın ikinci yarısında meydana gelen Osmanlı-Rus Savaşı’yla (1877–1878) birlikte başlamıştır. Bu savaş, Rusya’nın Osmanlı’yı zayıflatma hedefi doğrultusunda Berlin Konferansı’nda küçük Balkan ülkelerinin bağımsızlıklarının gündeme gelmesine neden olmuştur. Konferansta Yunanistan, Sırbistan, Romanya ve Karadağ gibi ülkelere bağımsızlık vaat edilmiştir. Bunun sonucunda diğer ayrılıkçı Balkan toplulukları da çeşitli taleplerde bulunmaya başlamıştır. Bu taleplerde bulunanlardan biri de Arnavutluk’tur.
Bu dönemde Arnavut aydınları, anadilde eğitim hakkı ve kültürel dernekler aracılığıyla özerklik taleplerini dile getirmiştir. Osmanlı Devleti ise hem reform vaatleriyle hem de baskıcı politikalarla bu taleplere karşı koymaya çalışmıştır. Ancak Berlin Konferansı sonrası Osmanlı topraklarının parçalanması, Arnavut millî hareketini hızlandırmıştır.
1909–1912 yılları arasında Kosova, İşkodra, Manastır gibi bölgelerde peş peşe ayaklanmalar yaşanmıştır. Bu ayaklanmaların en şiddetlisi 1911 yılında meydana gelmiştir. Mahmut Şevket Paşa komutasındaki Osmanlı birlikleri, Peja–İşkodra hattında isyancıları acımasızca bastırmış, binlerce kişiyi tutuklamış ve ağır vergiler getirmiştir. Osmanlı yönetimi, sonrasında vergileri hafifletmek ve isyancıların taleplerinin büyük kısmını karşılamak zorunda kalmıştır; ancak bu tavizler güven ortamını tam olarak sağlayamamıştır.
1912 yılına gelindiğinde, Birinci Balkan Savaşı sırasında Osmanlı ordusunun bölgeden çekilmesi üzerine Arnavut liderler Vlorë’de toplanarak 28 Kasım 1912’de İsmail Qemali önderliğinde Arnavutluk Bağımsızlık Bildirgesi’ni ilan etmiş ve “Arnavut Prensliği” kurulmuştur. Osmanlı Devleti savaş hâlindeyken, 30 Mayıs 1913’te yapılan Londra Konferansı’nda yeni sınırlar çizilmiş ve Arnavutluk’un bağımsızlığı resmen tanınmıştır. Böylece yaklaşık 500 yıllık Osmanlı egemenliği sona ermiştir.
29 Temmuz 1913 tarihli Londra Antlaşması’yla bağımsızlığı tescillenen Arnavutluk’a, uluslararası dengeleri korumak amacıyla Avrupa’dan bir hanedan mensubunun getirilmesi kararlaştırılmıştır. 21 Şubat 1914’te ilan edilen Prenslik’e Prens Wilhelm atanmış, 7 Mart 1914’te Dıraç’a ayak basarak göreve başlamıştır. Böylece Arnavutluk’ta ilk Batılı hükümdar göreve geçmiştir. Ancak ülkedeki siyasi istikrarsızlık devam etmiştir. Önce Müslüman halk arasında Osmanlı yanlısı ayaklanmalar çıkmış, ardından komşu ülkelerle toprak ihtilafları başlamıştır. Bu iç ve dış krizler, Prens Wilhelm’in yürütme yetkilerini dondurmasına neden olmuş; güvenlik ve uluslararası destek yetersizliği nedeniyle 1914 yılında ülkeyi terk ederek fiilen sürgüne gönderilmiştir.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Aynı yıl Birinci Dünya Savaşı başlamıştır ve Arnavutluk'ta oluşan siyasi boşluk derinleşmiştir. Arnavutluk, hem İttifak hem de İtilaf devletleriyle çatışmalara girmiştir. İttifak cephesinde Avusturya-Macaristan ile, İtilaf cephesinde ise İtalya, Yunanistan ve Sırbistan ile savaşmıştır. Başlangıçta çevre ülkeler Arnavutluk’u paylaşmayı planlamış olsa da, savaşın yıkıcı etkileri ve Paris Barış Konferansı süreciyle birlikte, hiçbir ülkenin ekonomisi yeni bir savaş yükünü kaldıramadığından, tüm yabancı askerler Arnavutluk’tan çekilmiştir. Savaş sonrası, iktidar için yarışan birçok grup kendilerini Prens Wilhelm’in vekili olarak ilan etse de, 1924’te merkezi otoritenin yeniden kurulmasıyla 31 Ocak 1925’te cumhuriyet ilan edilmiş ve Wilhelm’in yönetimine resmen son verilmiştir.
1925 yılında, hakkında ayrıca durulması gereken önemli bir figür olan Ahmed Zogu iktidara gelmiştir. Savaş yıllarında ve sonrasında İçişleri Bakanlığı, Devlet Başkanlığı ve Başbakanlık görevlerinde bulunan Zogu, halk arasında tanınan ve güvenilen bir siyasetçiydi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte çok sayıda siyasi parti kurulmuş, ancak Zogu’nun partisi muhaliflerini hedef alarak bazı muhalif liderleri öldürmeye başlamıştır. Bunun üzerine muhalifler Tiran’da isyan çıkarmış, Zogu Yugoslavya’ya kaçarak bir ordu toplamış ve 1925 yılında yeniden iktidarı ele geçirmiştir. Gücü tekrar ele geçirdikten sonra monarşiyi ilan etmiş ve kendisini kral ilan etmiştir. 1939 yılına kadar ülkeyi bu şekilde yönetmiştir.
Ahmed Zogu iktidarı devraldığında Arnavutluk, fakir, geri kalmış ve zayıf bir ülkeydi. Zogu ise ülkeyi geliştirmek yerine, İtalya’ya duyduğu hayranlık sebebiyle komşu ülkelere bağımlılığı artırmayı tercih etmiştir. İtalya’dan yüksek miktarda borç almış ve ülke içinde İtalyanlara birçok taviz vermiştir. Komşu ülkelerle ticari ilişkileri artırarak demiryolları ve yollar yaptırmış, böylece dış ticaret canlandırılmıştır. Ancak bu gelişmeler, ülkeyi komşular için bir ucuz iş gücü merkezi haline getirmiş ve Arnavutluk, giderek çevre ülkelere bağımlı bir yapıya bürünmüştür. Bu durum aynı zamanda İtalyan işgaline de zemin hazırlamıştır.
İtalya’da faşist hükümetin iktidara gelmesine rağmen Zogu bu konuda bir önlem almamış, İtalya'nın Arnavutluk’ta askerî üsler kurmasına dahi izin vermiştir. Sonuç olarak, Zogu döneminde ülke savunmasız ve zayıf bir konuma gelmiştir. 2. Dünya Savaşı başladığında Zogu ülkeden kaçmış, 1939 yılında İtalya tarafından işgal edilen Arnavutluk'ta faşist bir kukla hükümet kurulmuştur.
İşte bu noktada, asıl kahramanımızın hikâyeye dâhil olma zamanı gelmiştir…
Enver Hoca’nın Hayatı
Enver Hoxha, 1908 yılında Osmanlı toprakları içinde yer alan Ergiri'de doğdu. Babası Halil Hoca, Batı ile teması olan bir kumaş tüccarıydı ve oğluna Enver Paşa’nın adını verdi. Aile, Bektaşi tarikatına bağlıydı; Enver Hoca, küçük yaşta Âsım Baba Tekkesi’nde manevî eğitim aldı. İlköğreniminin ardından “Liria” ve Ergiri liselerinde eğitim gördü. Daha sonra Ekrem Libohova’nın desteğiyle, Fransız etkisindeki Görice Lisesi’ne burslu olarak geçti. 1930 yılında Montpellier Üniversitesi’nde doğa bilimleri eğitimi almak üzere Fransa’ya gönderildi. Ancak disiplin eksikliği nedeniyle bursunu kaybetti. Ardından Paris’e geçti ve burada Arnavut göçmenlerle tanıştı.
1935–1936 yılları arasında Brüksel’de konsolosluk görevlisi olarak çalıştı. Tiran’a döndükten sonra çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı. 1937–1939 yılları arasında Görice Lisesi’nde Fransızca ve ahlak dersleri verdi. 1939 yılında İtalya’nın Arnavutluk’u işgaliyle birlikte Tiran’a yerleşti ve bu dönemde komünist fikirlerle yakınlaştı.
İkinci Dünya Savaşı öncesinde Arnavut komünist hareketi henüz resmî bir parti kurulamadan küçük ve gizli hücreler şeklinde örgütlenmişti. Savaş sırasında Hoxha, bu gizli hücreleri bir araya getirerek 1941 yılından itibaren dağlık bölgelerde düzenli gerilla birlikleri (LANÇ) kurmaya başladı. Bu birlikler, küçük çaplı sabotajlar ve baskınlar yoluyla önce İtalyan, ardından Alman karakollarını hedef aldı; işgalci güçlerin moralini bozarak silah ve cephane depolarını ele geçirdi.
1943 yılında Komünist Parti Merkez Komitesi Genel Sekreteri seçilen Hoxha, hem askerî stratejiyi hem de bölge halkını harekete geçirecek siyasî hattı belirledi. Kış aylarında köylerde eğitim ve propaganda çalışmaları düzenleyerek partizan saflarını güçlendirdi; ilkbaharda ise planlı saldırılarla özgürleştirilen bölgelerin sayısını hızla artırdı.
Ulusal Kurtuluş Hükûmeti’nin Kuruluşu
Eylül 1944’te Alman işgal güçlerinin geri çekilmesiyle birlikte, Hoxha liderliğindeki LANÇ birlikleri stratejik kasabaları birer birer ele geçirmeye başladı. 23 Ekim 1944’te Ulusal Kurtuluş Geçici Hükûmeti kurularak, Hoxha hem başbakanlık hem de savunma bakanlığı görevlerini üstlendi. 29 Kasım 1944’te Tiran’ın kurtarılmasıyla birlikte savaş fiilen sona erdi.
Bu tarihten sonra Enver Hoxha, başbakan ve fiilî komutan olarak Arnavutluk’un yönetimini eline aldı. 11 Ocak 1946 tarihinde kabul edilen yeni anayasayla “Arnavutluk Halk Cumhuriyeti” kuruldu, krallık kaldırıldı ve Hoxha, Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı (cumhurbaşkanı) oldu.
1947 yılında Arnavutluk, komünist bloğun ilk iş birliği organı olan Cominform’a üye olarak Moskova ile siyasi bağlarını resmîleştirdi. 1948–1960 yılları arasında Sovyetler Birliği, altyapı ve teknik projelerde kullanılmak üzere yaklaşık 200 milyon dolar değerinde kredi ve malî yardım sağladı. Bu kaynaklar; baraj, çimento ve tekstil fabrikaları ile demiryolu projelerinde kullanıldı.
22 Şubat 1949 tarihinde Arnavutluk, Sovyet önderliğinde kurulan ekonomik koordinasyon organı COMECON’a katıldı. Böylece planlı ekonomi süreci daha da hız kazandı. Aynı dönemde Vlora açıklarında bulunan Sazan Adası’na Sovyetler tarafından bir deniz üssü inşa ettirildi. Bu üs, Akdeniz'de faaliyet gösteren ABD Altıncı Filosu’na karşı caydırıcı bir güç oluşturmak amacıyla tasarlanmıştı.
Devrim ve Komünist Arnavutluk’un Tarihi
1944–1950 yılları arasında Arnavutluk, kuzeydeki komşusu Yugoslavya ve güneydeki komşusu Yunanistan’ın ülkeyi bölme ve nüfuzu altına alma girişimleriyle karşı karşıya kaldı. Yugoslavya'da Tito yönetimi, 1945’te Arnavutluk’u Yugoslavya Federasyonu’na katmayı ve Kosova’yı bu federasyon aracılığıyla Arnavutluk’la birleştirmeyi hedefledi. Bu amaç doğrultusunda, 1946 yılında baskılar sonucunda “Dostluk ve İşbirliği” Antlaşması imzalandı ve sınır komisyonları kuruldu. Ancak bu süreç, gerçek bir bağımsızlık yerine sıkı bir bütünleşmeyi dayatıyordu. 1948’de Sovyet–Yugoslav ayrılığı sonrasında Hoxha’nın Moskova’ya yönelmesiyle bu girişimler sona erdi ve Arnavutluk, Yugoslavya ile tüm askerî ve ekonomik bağlarını kopardı.
Güneyde ise Yunanistan, 1944 sonbaharında “Kuzey Epir” iddiaları çerçevesinde, İngiliz destekli EDES gerillaları aracılığıyla Arnavut köylerine baskınlar düzenledi. 1945–1946 yıllarında Çam Arnavutları sürgünlere ve katliamlara maruz kaldı, mülklerine el konuldu. 1947’de başlayan Yunan İç Savaşı sırasında gerillalar Zeta Dağları’nda üslenip Tiran’dan destek aldılar. Ancak 1949’da Yunan krallık ordusunun zaferiyle bu planlar başarısızlığa uğradı.
Her iki komşu da 1944–1946 döneminde Arnavutluk’un zayıflığından yararlanmak istedi. Ancak Hoxha yönetiminin Sovyet çizgisine yönelmesi ve partizan ordusuyla iktidarını pekiştirmesi, hem Tito’nun hem de Atina’nın hedeflerini engelledi. 1950 itibarıyla uluslararası hukuk çerçevesinde sınırlar netleşirken, Kosova ve Güney Epir Arnavutluk için “kırmızı çizgi” hâline geldi.
Bu dönemde ülkenin dağlık coğrafyası da önemli bir caydırıcı unsur oldu. Arnavutluk’un yüksek geçitleri ve dar vadileri, tank ve ağır zırhlı birliklerin ilerlemesini zorlaştırırken, aynı zamanda gerilla savaşı için ideal savunma olanakları sundu. Partizanlar bu dağlık bölgeleri üs olarak kullanarak işgalcilere ani baskınlar düzenleyebildi. Yerel halkın araziye olan hâkimiyeti de savunma avantajı sağladı. Zorlu arazi koşulları, saldırgan güçlerin lojistik yükünü artırdı, hareket kabiliyetini azalttı ve yüksek kayıp riski nedeniyle işgal planlarını caydırıcı hâle getirdi. Tüm bu etkenler Arnavutluk’u potansiyel işgallere karşı doğal bir kale konumuna taşıdı. Enver Hoxha’nın etkili politikaları sayesinde ülke, komşular tarafından bölünmekten kurtularak bağımsızlığını korudu.
Hoxha’nın yönetimi süresince, savaş sonrası harap durumdaki ülkeyi kalkındırmak amacıyla çok sayıda altyapı ve kalkınma projesi hayata geçirildi. 1947’de Rrogozhinë–Fier hattının açılmasıyla demiryolu taşımacılığı başlatıldı; 1960’larda ise kırsal bölgeleri kentlere bağlayan binlerce kilometrelik asfalt yol inşa edildi. Elektrik ihtiyacının yerli kaynaklardan karşılanması amacıyla 1950–1970 yılları arasında Fierzë ve Vau i Dejës gibi hidroelektrik santralleri kuruldu. 1960’ların ortasına gelindiğinde köylerin %60’ından fazlası elektriğe kavuşmuştu.
Eğitim alanında da önemli ilerlemeler sağlandı. 1945’te %5 düzeyinde olan yetişkin okuryazarlık oranı, 1985’te %90’ı aştı. Her köye en az bir ilkokul olacak şekilde eğitim kurumları kuruldu; meslek liseleri ve yüksekokullar açıldı. Sağlık alanında ise 1960’larda her ilçeye bir sağlık merkezi, yüz köye bir sağlık noktası kurularak salgın hastalıklarla etkin mücadele yürütüldü. Çiçek, tifo ve verem hastalıklarına karşı geniş çaplı aşılama kampanyaları başlatıldı.
Sanayi alanında; tekstil, çimento, demir–çelik ve makinacılık gibi sektörlerde fabrikalar kurularak üretim artırıldı. Tarımda kooperatifleşmeye gidilerek kolektif üretim modeli benimsendi; verimli sulama sistemleri kuruldu ve üretim altyapısı geliştirildi. Bu sayede tarımsal üretim iki katına çıkarıldı. Kentleşme çabaları kapsamında Tiran ve Durrës gibi büyük şehirlerde toplu konut projeleri hayata geçirildi; Tiran şehri düzenli caddeler, meydanlar ve kamu binalarıyla yeniden planlandı. Ancak bu kalkınma yatırımlarının büyük kısmı, yüksek faizli yabancı kredilerle finanse edildiğinden, uzun vadede ülkenin mali bağımsızlığına zarar verdi.
Soğuk Savaş döneminde Arnavutluk’un dış politika tutumu, tam bağımsızlık ve ideolojik saflık ilkelerine göre şekillendi. Stalin’in ölümünün ardından başlatılan de-Stalinizasyon süreci, Enver Hoxha’nın Sovyet liderliğiyle ideolojik kopuşunu hızlandırdı. 1956’dan itibaren Hoxha, Kruşçev’i “revizyonist” olmakla suçladı. 1961’de Sovyetler Birliği’nin askerî ve ekonomik yardımları kesmesiyle Arnavutluk, Moskova ile tüm ilişkilerini sonlandırdı. 1968’de Sovyetler’in Prag Baharı’nı bastırması üzerine Arnavutluk, Varşova Paktı’ndan da resmen çekildi ve sosyalist dünyada yalnız başına bir yol izlemeye başladı.
Bu kopuşun ardından, 1958’den itibaren Arnavutluk Çin Halk Cumhuriyeti ile yakın ilişkiler kurdu. Çin’den alınan krediler ve teknik destekle birçok baraj ve fabrika projesi gerçekleştirildi. Ancak Mao Zedong’un 1976’daki ölümünden sonra ortaya çıkan politik farklılıklar nedeniyle, 1978 yılında Çin yardımları da kesildi. Böylece Arnavutluk, hem Sovyetler Birliği’nden hem de Çin’den tamamen koparak dünyada dış borcu olmayan, kendi kendine yeten tek sosyalist ülke konumuna geldi. Ancak bu durum, büyük altyapı projelerinin durmasına, teknoloji transferinin sona ermesine ve ülkenin tamamen içine kapanmasına yol açtı.
Sovyet etkisinden uzak durmak, Enver Hoxha’ya siyasal kararlar üzerinde mutlak bir hâkimiyet sağladı. “Anti-revizyonist” çizgide bağımsız bir politika izleyen rejim, ne Doğu ne de Batı bloğuna bağlı kalmak istedi. Bu durum kısa vadede ideolojik bütünlük ve mutlak denetim sağladıysa da, uzun vadede muhalefetin ortadan kaldırılmasına, halk ile devlet arasında iletişimin kopmasına ve dış dünyayla tüm bağların kesilmesine neden oldu.
Yabancı krediler tamamen yasaklandı, dış borç sıfırlandı ve ekonomik otarşi ideolojik olarak yüceltildi. Ancak zamanla, baraj, fabrika ve askerî tesis gibi projeler için dış kaynakların yokluğu, birçok yatırımın tamamlanamamasına yol açtı. Askerî açıdan ülke sığınaklar ve dağ üsleriyle donatıldı. 750.000’in üzerinde bunker inşa edildi, fakat bunların çoğu hiçbir zaman kullanılmadı. Sovyetler ve Çin ile ilişkilerin kesilmesi, Arnavutluk’u dış yatırımlardan, ekonomik canlılıktan ve uluslararası diplomasiden büyük ölçüde mahrum bıraktı.
Enver Hoca’nın Kusurları Var mıydı?
Elbette bu kadar olumlu yönünden bahsettiğimiz Enver Hoxha, sütten çıkmış ak kaşık değildi. Hiç mi hatası olmadı? Oldu; hem de derin izler bırakan cinsinden. Soğuk Savaş’ın sert atmosferinde, tam bağımsızlık ve ideolojik saflık adına yürüttüğü politikalara rağmen, Hoxha’nın yönetimi Arnavut halkı üzerinde ağır baskılara yol açtı.
Gizli polis teşkilatı Sigurimi aracılığıyla, muhalif ya da “kuşkulu” olarak değerlendirilen binlerce kişi yargısız infaza uğradı; on binlercesi çalışma kamplarına gönderildi ya da sürgüne yollandı. Toprak ağaları, kanaat önderleri ve eski devlet kadroları “düşman sınıf” ilan edilerek sistematik biçimde tasfiye edildi.
1967 yılında devletin resmen “dinsiz” ilan edilmesiyle birlikte cami ve kiliseler kapatıldı; din adamları işkenceyle susturuldu. İnanç ve vicdan özgürlüğü tamamen ortadan kaldırılırken, özel mülkiyet hakkı, sendika ve dernek kurma özgürlükleri yasaklandı. Yurtdışına çıkışlar yalnızca devletin izin verdiği göç yollarıyla mümkün hâle getirildi.
Ekonomik alanda ise, Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti'nden gelen yardımların kesilmesiyle birlikte büyük kalkınma hamleleri durdu, planlı ekonominin yapısal sorunları derinleşti. Temel ihtiyaç maddeleri kıtlaştı; halk günlük yaşamda uzun kuyruklar ve karaborsa ile baş başa kaldı.
Dış politikada da Arnavutluk, hem Doğu Bloğu’ndan hem de Batı dünyasından uzaklaşarak gerçek anlamda bir müttefik bulamayan yalnız bir ülkeye dönüştü. Hoxha’nın Stalinist ve Maoist çizgilerden de kopması, hem Moskova hem de Pekin tarafından dışlanmasına neden oldu. Bu durum, Arnavutluk’u yalnızca Kuzey Kore, Romanya ve sonrasında Çin gibi sınırlı sayıda ülkeyle diplomatik ilişkiler kurabilen bir pozisyona mahkûm etti. Aşırı ideolojik seçicilik, ülkeyi uluslararası sistemde izole ve marjinal bir aktöre dönüştürdü.
Son olarak, Hoxha’nın kişisel iktidarı altında siyasal karar mekanizmaları çağın gereklerine uygun biçimde işletilmedi. Parti içi muhalefet tümüyle susturuldu; akademisyenler ve gazeteciler yalnızca sansüre uğramadı, çoğu zaman cezalandırıldı. Kararlar, çoğu kez istişare yapılmadan, gece yarısı yayımlanan telgraflarla duyuruldu. Rejimin aldığı bu tür önlemler kısa vadede otoriter bir istikrar sağlasa da, uzun vadede toplumsal güveni sarstı ve ekonomik gelişmeyi sekteye uğrattı.
Arnavut halkı için bu dönem, çoğu zaman “milli gurur”dan ziyade “kaybedilmiş bir kuşağın yılları” olarak anıldı.
SONUÇ
İşte böyle. Enver Hoca Arnavutluk’u bağımsızlık verip ekonomiyi ve eğitimi düzeltmiştir. Tam bağımsız ve özgür bir ülkeye dönüştürdü. Lakin her güzel şeyin de bir sonu vardır. 1985 yılı ölmesinin ardından Arnavutluk gene siyasi krizlere girmiş, 91 yılı komünizmi reddetmiş ve neredeyse iç savaşın eşiğinden geçip zor zamanlar yaşamışlardır. Yerine gelen Ramiz Aliya ülkeyi istikrarsızlığa ve ekonomik krizlere götürüp iflasın eşiğine getirmiştir ülkeyi. Bu gün Arnavutlar Enver Hoca’ya çok şey borçlu. Fakat Enver Hoca ölümüyle birlikte sırf birçok insan tazminat almak için yalanlar salladılar. Gizli sürgün adı altında kayıt dışı 100 bin insanın hapse atıldığı söylenmesi akla mantığa ve verilere aykırıdır. Enver Hoxha en abartılı tahminlerle bile 28 bin kişiyi sürgüne gönderdiği resmi kayıtlarda yazılıdır. Buna paralel olarak pek çok propaganda ile eski yönetim haksız yere kötülenmiş ve var olmayan olaylar üzerinden Enver Hoxha sürekli kötülenmiştir.
Haliyle bu gün kahraman olarak anılması gereken biri “diktatör” olarak değerlendiriliyor. Bu gün Arnavutların neredeyse yarısı Enver Hoca’yı canavar olarak görmektedir ve hak ettiği saygıyı görememektedir. Haliyle Arnavutluk da tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşamaktadır. Unutulan gerçek şudur: Enver Hoca’nın yanlışları kadar, kalkınma ve bağımsızlık adına attığı adımlar da tarihin bir parçasıdır.
Enver Hoxha Tungjatjeta!
Sa keto male e sa keto shkrepa!
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 27/06/2025 23:58:47 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/20912
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.