2025 YILI NOBEL FİZİK ÖDÜLÜ VERİLDİ
Kuantum Tünelleme ve Onun Hakkında Bilmeniz Gerekenler

- Blog Yazısı
GİRİŞ
Ekim ayı yaklaşmasıyla beraber Nobel heyecanı da arttı. Bu sene özellikle birkaç konuya özel bir ilgiyle baktım: biri uzun süredir fizik dünyasının “gizemli kahramanı” olan kuantum tünelleme, diğeri ise hâlâ kafaları karıştırmaya devam eden müon’un manyetik momenti. Her ikisi de doğanın temel kurallarını sorgulayan, bazen de bu kuralların sınırlarını zorlayan alanlar. Tabi ki diğer alanları da bir göz gezdirdim, özellikle barış ödüllerine. Trump bu ödülü alacağına öyle inanmış ki kazanamayınca mecliste millet vekilleriyle beraber kınamışlar komisyonu
Her neyse bu yazının konusu bu değil. Bu günkü konumuz 40 yıllık bir çalışmanın yeni yeni sonuca varması, müthiş bir sabır ile 3 önemli fizikçinin deneylerinin sonuca varmasıdır. Yani kuantum tünellemeden bahsediyorum. Ayrıca onun rakibi müon g-2 anormal manyetik momentinin hesaplanması idi. Bu çalışma da 10 yıl sürmüş, kuantum hakkında devrim olabilecek bir çalışma idi ve ikili arasında rekabet vardı. Bu yazımda her ikisinin de önemine, neden Nobel ödülünün tünellemeye verildiğini elimden geldiğince anlatacağım ve gelecek için bunun ne kadar önemli olduğunu tartışacağız.
Kuantum Tünelleme Nedir?
Kuantum mekaniği, atomlardan daha küçük ölçeklerdeki mikroskobik dünyanın gizemli ve sezgilere meydan okuyan yasalarını inceleyen bir fizik dalıdır. Bu yasaların belki de en sıra dışı örneklerinden biri kuantum tünelleme olayıdır. Klasik fizikte bir parçacığın enerjisi, aşmak istediği engelden azsa o engeli geçmesi imkânsızdır. Ancak kuantum dünyasında işler bu kadar katı değildir. Kuantum tünelleme, bir parçacığın, enerji olarak yetersiz olmasına rağmen bir potansiyel engeli “delip geçebilmesi” anlamına gelir.
2025 Nobel Fizik Ödülü, bu alandaki 40 yıllık çalışmalarıyla John Clarke, Michel H. Devoret ve John M. Martinis’e verildi. Üçlü, kuantum tünelleme olayını ilk defa “makroskopik” yani elle tutulabilir büyüklükte bir sistemde doğrudan gözlemlemeyi başardı. Böylece kuantum yasalarının sadece atom altı ölçeklerle sınırlı olmadığını, daha büyük fiziksel sistemlerde de geçerli olduğunu deneysel olarak kanıtladılar.
Peki, kuantum tünelleme nasıl gerçekleşiyor?
Kuantum mekaniğine göre parçacıklar sadece bir noktada bulunmaz; onların konumu olasılık dalgaları ile tanımlanır. Bir engelle karşılaştıklarında bu dalganın bir kısmı, engelin arkasına “sızabilir.” Bu sızıntı sayesinde, parçacık bazen engelin öte tarafında, sanki onu aşmış gibi bulunabilir. Burada gerçekten bir tünel kazılmaz; “tünelleme” kelimesi sadece dalga fonksiyonunun engelin ötesine uzanmasını betimleyen bir benzetmedir.
Bu olayı basitçe anlamak için birkaç benzetme yapılabilir.
Bir topu tepeye doğru yuvarladığınızı düşünün: Enerjisi yeterli değilse, klasik fizikte top tepeyi aşamaz ve geri döner. Ancak kuantum dünyasında topun olasılık dalgası tepenin arkasına kadar uzanır; nadiren de olsa topun kendisini bir anda diğer yamaçta bulabilirsiniz.
Benzer şekilde, bir odayı ikiye bölen bir duvara oyuncak bir araba çarptığında geri sekmesini bekleriz. Fakat kuantum ölçeğinde, araba bir olasılıkla adeta “hayalet gibi” duvarın diğer tarafında belirebilir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bu garip davranışın arkasında Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi yatar. Bu ilkeye göre, bir parçacığın hem konumu hem de momentumu (hızı) aynı anda kesin olarak bilinemediğinden, parçacığın engelin içinde rastgele bir anda “ortaya çıkma” olasılığı vardır. İşte bu belirsizlik, kuantum tünellemenin fiziksel temelini oluşturur. Kuantum tünelleme doğanın “olasılıklara izin veren” yüzünü gösteren en etkileyici olaylardan biridir. Hem atom altı dünyada hem de makroskopik ölçekte, klasik fiziğin “imkânsız” dediği engellerin aşılabileceğini kanıtlayarak fiziğin sınırlarını bir kez daha genişletmiştir.
Doğada Nerede Gözlemlenir?
Kuantum tünelleme sadece laboratuvarlarda gözlemlenen soyut bir olgu değildir; doğanın kalbinde, hatta yaşamın kendisinde bile karşımıza çıkar. Evrenin varlığını sürdürebilmesini bile bir anlamda bu garip kuantum etkisine borçluyuz. Gelin, tünellemenin kendini gösterdiği başlıca alanlara sırayla bakalım.
1. Güneş ve Yıldızların Kalbi: Çekirdek Füzyonu
Kuantum tünellemenin en görkemli sahnesi, yıldızların içidir. Normalde pozitif yüklü protonlar birbirini güçlü biçimde iter, çünkü aynı yüke sahip parçacıklar elektrostatik olarak birbirini iterler. Klasik fiziğe göre, bu protonların çekirdek tepkimesiyle birleşip helyuma dönüşmesi için olağanüstü yüksek sıcaklıklar gerekir. Ancak Güneş’teki sıcaklık bu kadar yüksek değildir — buna rağmen füzyon sürer. İşte burada kuantum tünelleme devreye girer. Protonlar, klasik olarak geçemeyecekleri enerji bariyerini tünelleyerek birbirine yaklaşır ve çekirdek reaksiyonu gerçekleşir. Yani kısacası, Güneş’in parlamasının ardında kuantum tünelleme vardır.
2. Alfa Bozunumu (Radyoaktiflik)
Kuantum tünelleme doğrudan gözlemlenebilen en eski örneklerden biri de alfa bozunumudur. Ağır atom çekirdekleri (örneğin uranyum), içlerinde hapsolmuş alfa parçacıklarını (2 proton + 2 nötron) tutar. Bu parçacıklar, çekirdeğin enerji bariyerini klasik olarak aşamaz. Ancak kuantum tünelleme sayesinde, alfa parçacığı bir anda bariyerin dışına “sızar” ve çekirdekten kaçar. Bu olay, radyoaktifliğin temelini oluşturur.
3. Elektronik Devreler ve Kuantum Teknolojileri
Modern teknolojide tünelleme, özellikle Josephson kavşakları ve tünel diyotları gibi cihazlarda kullanılır. Bu yapılar, çok ince bir yalıtkan tabakayla ayrılmış iki süper iletken ya da yarı iletken tabakadan oluşur. Elektronlar bu ince bariyerden tünelleyebilir ve bu sayede çok hassas akım geçişleri sağlanır. Bugün bu prensipler, kuantum bilgisayarlarının kalbinde yer alıyor.
4. Taramalı Tünelleme Mikroskobu (STM)
1980’lerde geliştirilen bu teknoloji, bilim dünyasında devrim yarattı. STM cihazı, bir yüzeyin üzerindeki atomları “görmek” için tünelleme akımını kullanır. Ucu, yüzey atomlarına birkaç nanometre yaklaşır; elektronların tünelleme olasılığı mesafeye göre değiştiği için, bu akımdaki değişimler yüzeyin atomik haritasını oluşturur. Bugün atomları tek tek hareket ettirebiliyorsak, bunu kuantum tünellemeye borçluyuz.
Neden 40 Yıl Sürdü?
Kuantum tünellemenin makroskopik ölçekte gözlemlenebilmesi, teorik olarak 1980’lerden beri bilinse de, bunu deneysel olarak kanıtlamak yaklaşık kırk yıl aldı. Bunun iki temel nedeni vardı: çevresel gürültü ve ölçüm hassasiyeti.
Boyut: 22×27
Sayfa Sayısı: 690
Basım: 1
ISBN No: 9786052823927

Kuantum dünyasında en ufak bir dış etki —ısı, titreşim, elektromanyetik dalgalar— sistemin kararlılığını bozabilir. Bu nedenle, tünelleme olayının net bir şekilde gözlemlenebilmesi için deney düzeneğinin olağanüstü bir şekilde izole edilmesi gerekiyordu. Sıradan bir laboratuvar sıcaklığında, elektronlar rastgele hareket eder ve bu da istenmeyen geçişler oluştururdu. Araştırmacıların sistemi mutlak sıfıra çok yakın sıcaklıklara, yani mili-Kelvin düzeylerine kadar soğutması gerekiyordu. Bu kadar düşük sıcaklıklara ulaşmak, ileri kriyojenik teknoloji ve yıllar süren geliştirmeler gerektirdi.
Diğer büyük engel ise ölçüm hassasiyetiydi. Kuantum tünelleme, akım veya voltajda olağanüstü küçük değişimlerle kendini belli eder. Bu nedenle deneysel düzenek, en ufak manyetik alan dalgalanmasına ya da elektriksel gürültüye karşı korunmalıydı. Clarke, Devoret ve Martinis’in ekibi, bu hassasiyeti sağlayacak kadar sessiz bir ortam yaratmayı ve tünelleme sinyalini doğrudan ölçmeyi sonunda başardı. Bu başarı, 40 yıllık sabrın, teknolojik ilerlemenin ve mühendislik becerisinin bir sonucuydu.
Yakın ve Orta Vadeli Hedefler
Kuantum teknolojilerinde bugün hâlâ “NISQ” olarak adlandırılan, yani Gürültülü Orta Ölçekli Kuantum dönemindeyiz. Bu aşamada kuantum bilgisayarları henüz mükemmel değil; hata oranları yüksek, kararlılıkları sınırlı ve çoğu pratik problemde klasik bilgisayarlarla yarışabilecek düzeyde değiller. Ancak bu durum, onların gelecekteki potansiyelini gölgelemiyor. Aksine, şimdiden belirli alanlarda —özellikle optimizasyon problemleri, kimyasal tepkime simülasyonları ve ilaç geliştirme süreçlerinde— klasik bilgisayarların erişemeyeceği hız ve doğrulukta sonuçlar elde edilebileceği gösteriliyor.
Örneğin, bir molekülün davranışını atom düzeyinde simüle etmek klasik bilgisayarlar için neredeyse imkânsız bir görevdir; çünkü olasılık hesaplamaları üstel olarak artar. Kuantum bilgisayarlar ise doğrudan kuantum yasalarına göre çalıştıklarından, bu sistemleri “doğal dillerinde” simüle edebilir. Bu da yeni ilaçların, süperiletken malzemelerin ve enerji verimliliği yüksek bileşiklerin tasarımını büyük ölçüde hızlandırabilir.
Bunun yanında, kuantum bilgisayarların gelişimi kriptografi alanında da köklü bir değişim yaratacak. Günümüzdeki RSA gibi klasik şifreleme yöntemleri, büyük sayıların asal çarpanlara ayrılmasının zorluğuna dayanır. Ancak yeterince güçlü bir kuantum bilgisayar, bu hesaplamaları çok kısa sürede çözebilir. Bu durum, bilgi güvenliği paradigmasını tamamen değiştirecek. Bu nedenle bilim insanları, “kuantum anahtar dağıtımı” (QKD) adı verilen ve doğanın temel yasalarına dayanan yeni, kırılamaz bir iletişim altyapısını geliştirmeye odaklanıyor. Yakın gelecekte kuantum internet kavramı, güvenli veri aktarımında devrim yaratma potansiyeline sahip görünüyor.
En Büyük Rakibi Kimdi?
2025 Nobel Fizik Ödülü açıklanmadan önce, fizik dünyasında en güçlü adaylardan biri hiç şüphesiz Muon g-2 deneyiydi. Müon’un manyetik momenti —yani parçacığın kendi spininin dış manyetik alanla etkileşimi— uzun yıllardır fiziğin en merak edilen konularından biriydi. Çünkü deneysel ölçümlerle Standart Model hesaplamaları arasında küçük ama anlamlı bir fark bulunuyordu. Bu fark, evrende henüz keşfedilmemiş parçacıklar ya da yeni bir kuvvetin varlığına dair güçlü bir ipucu olarak görülüyordu. Ancak 2025’te açıklanan yeni sonuçlar, bu farkın beklendiği kadar büyük olmadığını ve Standart Model’in hâlâ geçerli olduğunu gösterdi. Yani beklenen “yeni fizik devrimi” gerçekleşmedi; aksine mevcut teoriler doğrulandı. Nobel Komitesi de her zamanki gibi bilimde köklü bir paradigma değişimi yaratan çalışmaları ödüllendirmeyi tercih etti ve böylece ödül, kuantum tünellemenin makroskopik kanıtlarını sunan araştırmacılara gitti.
Neden Bu Çalışmalar Bu Kadar Önemli?
John Clarke, Michel Devoret ve John Martinis’in gerçekleştirdiği makroskopik kuantum tünelleme ve enerji kuantizasyonu deneyleri, kuantum fiziğinin yalnızca atom altı parçacıklara özgü bir olgu olmadığını açıkça gösterdi. Onların çalışmaları, “görülmeyen” kuantum dünyası ile “elle tutulabilir” klasik dünya arasında uzun zamandır hayal edilen köprüyü kurdu. Bu, temel bilim açısından yalnızca bir deneysel başarı değil, aynı zamanda doğa anlayışımızı kökten değiştiren bir paradigma dönüşümüydü.
Bu buluşlar olmasaydı, bugün kuantum bilgisayarlar, süper hassas sensörler ya da kuantum tabanlı şifreleme sistemleri hâlâ kuramsal fikirler olmaktan öteye geçemezdi. Clarke, Devoret ve Martinis’in deneyleri, kuantum mekaniğinin soyut prensiplerini mühendisliğe uygulanabilir hale getirdi. Bunun sonucunda kuantum teknolojileri, ilaç tasarımından yeni nesil malzemelere, internet güvenliğinden tıbbi teşhise kadar birçok alanda çığır açan uygulamalara yön verdi.
Henüz emekleme döneminde olsa da kuantum teknolojisi, insanlık tarihindeki bir sonraki endüstri devriminin temellerini atıyor. Kuantum yasalarının yalnızca mikroskobik düzeyde değil, doğru koşullar sağlandığında makroskopik dünyada da geçerli olduğunu ispatlayan bu çalışmalar, bilimin en temel sorularına verilen en güçlü yanıtlardan biri olarak tarihe geçti. Sonuç olarak, Clarke, Devoret ve Martinis’in katkıları, doğanın sınırlarını anlama çabamızda insanlığın yeni bir çağın eşiğine geldiğini simgeliyor.
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 13/10/2025 00:47:28 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/21598
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.