Algıların Ticareti: Sosyal Medyadaki İdeoloji Şövalyelerine Eleştiriler
Öylesine Boş Muhabbet

- Blog Yazısı
En sevdiğim yazım türü bu yeminle, eleştiri yapmak eleştirilere cevaplar vermek doğru bilinen yanlışları düzeltmek ve twiter’a yazsam linç yiyeceğim şeyleri uzun uzun açıklayarak buraya yazmak bana büyük keyif veriyor. Oraya “öylesine boş muhabbet” yazdım lakin söylediğim şeyler boş şeyler olmayacak. Bunu okuyan kişilere düşüncelerine azıcık da olsa bir sorgulama yapabilirsem ya da küçücük bir bakış açısı kazandırsam bana kâfidir. Buraya yazacağım şeyler çok genele hitap eden bilimden uzak şeyler olacaktır, ama bunları da tarihi ve ekonomi gibi bilimsel gerçeklerle temellendirerek yapacağım.
Değinmek istediğim şey Türk insanının siyasi düşüncesi ve ideolojik olarak tutarlı ve gerçekle bağdaşmayan şeyleri savunması aslında. Çok uzağa gitmeye gerek yok, Twitter ya da ekşi sözlüğü bir açın saç baş yolarsınız orda yazılanları okuyunca. İnşallah ölü internet teorisinin gerçek olmasını o kadar çok istiyorum ki anlatamam. Tamam, kabul pek çok kişi ilgi çekmek için ya da kendine küfür ettirtip dava etmek için hazırda bekleyen insanlardan oluşuyor ya da paralı troll orduları var onlardan oluşan hesapların paylaşımı doğrudur. Ama en az yarısı kendi hariç kimseyi beğenmeyen kendi fikirlerini dahi bilmeyen insanlardan oluşuyor.
Bu aslında siyasi bir hamledir o konuda anlaşalım. Geçenlerde şöyle bir araştırma okumuştum, bir ülkede siyasi ayrışma ne kadar artarsa o kadar seçmenler yanlış tercih yaptığının farkında olmasına rağmen oy verdiği partiyi değiştirmek istemezler. Yani bir kişi kendi ülkesinde bir grubu, ki bu grup siyasi bir grup olmak zorunda değil ırksal ya da kültürel bir şey de olabilir, sırf karşı gruba olan öfkesinden kaynaklı kendi partisine daha fazla bağlanır. İşte bu yüzden sürekli bir yerlerde kavga gürültü ya da millet din vesaire tartışması dönüyor. Daha fazla bu konuda ipucu vermeyeceğim çünkü bu günlük yazının konusu bu değil.
Bu günkü konumuz sosyal medyada dönen ideolojilerin gerçeklikle ne kadar gerçekçi olduğu konusunda düşünce deneyi yapmak. Bir zamanlar ideoloji dediğimiz şey, bir dünya görüşüydü. İnsan onu yaşardı, savunurdu, uğruna bedel öderdi. Şimdi herkes kendinden olmayanı linç ediyor internette. Eskiden dünyada komünizm hayaleti gezerdi şimdi yerini Baudrillard’ın ruhuna bırakmış durumda. Bilmeyenler için Baudrillard’ın ruhu bir şeyin gerçek olup olmaması değil, ne kadar “gerçek gibi” göründüğü önemli olduğunu savunan görüşü sembolize eder. Ne hakkında diyorum bunu: aslında baskın olan tüm görüşler için. Türkçülük, Kürtçülük, İslamcılık aklınıza ne geliyorsa hepsi için geçerli.
Din ve milliyetçilik, toplumsal tartışmalarda adeta “joker kartı” gibi kullanılıyor. Argüman mı zayıf? Hemen bir “vatan” serp. Eleştiriye mi uğradın? “Din elden gidiyor” de, kalkanını kuşan. Bu iki kavram, öyle güçlü duygusal çağrışımlara sahip ki, bir tartışmada ortaya sürüldüğünde mantık devre dışı kalıyor. Çünkü artık mesele fikir değil, aidiyet. Artık mesele doğruluk değil, kutsallık. Bu stratejiye “duygusal iğneleme” diyebiliriz. Bu söylemler, argümanları güçlendirmek için değil, tartışmayı kilitlemek için kullanılıyor. Çünkü kim “vatanı sevmiyor” olmak ister? Kim “dine saygısız” damgası yemek ister? Bu korku, eleştiriyi susturur, sorgulamayı bastırır.
Şimdi en sakıncalı düşüncelerden başlayıp kabaca olası sorunlardan bahsedeceğim. Keza hala daha 2025 yılında öz arayışı ya da çatışmasının olması ve bunun üzerine bir zorbalık yapılıyor olması çok saçma bir şey. Neyden bahsediyorum: Türkçülük akımından bahsediyorum. Bu ülkede çok ciddi bir Türkçü sorunu var çünkü. Kendini Türkçü diye tanımlayan insanların yaptıkları tek şey tüm gün sosyal medyada toksiklik yapmak. Kendini Türkçü olarak tanımlayan partilerin de tek derdi muhalefeti bölmek, elle tutulur bir şey yaptıkları yok.
En basit haliyle başlayalım: Türkçülük nedir? Türkçülük 19. Yüzyılda, Osmanlı-Rus savaşında Rusların Balkan halkalarını Osmanlıya karşı kışkırtması sonucu Osmanlıda Rusya’daki Türk halklarını Ruslara karşı kışkırtmayı amaçlayan bir düşünce olarak ortaya çıktı. Bunlar tatarlar, Çuvaşlar, Türkmenler, özbekler, kazaklar, yakutlar, Tuvalar gibi gibi uzar gider bu düşünce. Ardından “Turan” adı altında Türki devletleri birleştirmeye yönelik olarak evrim geçirmiştir. Günümüzde Türk Devletleri Teşkilatı denilen 8 Türki devlet Kuzey Kıbrıs’ı “Türk işgali” olarak tanıyıp, Türkiye’yi işgalci devlet ilan etmişlerdir. Ayrıca biraz olsun araştırma yaparsanız, diğer Türki devletlerde “birleşme/turan” gibi bir görüşün siyasi arenada popüler bir görüş istek olmadığını görürsünüz.
Türk kültürünü yüceltmek üzerine olan Türkçülük akımı da bir o kadar boş bir görüş. Basit bir mantık ile hemen çürütüyorum: eğer Türk kültürü üstün bir kültür olsaydı, 8 adet Türki devlette bunun bir karşılığını görürdük. Ne sanayi, ne teknoloji, ne sanat ne sporda hiçbir başarı yok, geçen olimpiyatlarda 1 adet bile altın madalya kazanamadılar. Mesela Türk kültürü dediğimiz şey nedir? Nereden çekeceğiz bu kültürü Osmanlı mı, Selçuklular mı, Hunlar mı, yoksa taa Göktürkler mi? Osmanlı dediğimiz ülkede Türkler ezilen bir sınıftı. Okuma yazma oranı düşüktü, hele ki kadınlarda binde birler ile ölçülüyor ki onlar da genelde İstanbul’da yaşadığı ve saygın kişilerin karısı/kızı olduğu yazar.
Osmanlı’da genelde zengin olan kişiler Rumlar, Ermeniler ya da balkanlardaki Hristiyan topluluklar oluşturuyordu. Bizim Türkler okuma yazma bilmez eğitim sadece medresede alırdı çünkü özel okul dışında devlet okulu yok idi. Erkekler 16 yaşında zorunlu askere alınıp 10 yıl boyunca zorunlu askerlikten kendini geliştiremez, askerden dönünce de hamal olarak yaşardı hayatının sonuna kadar. Ya da Göktürk kültürünü yazayım: Göktürklerde kabileler toprak üzerinde yayılmışlardır. En güçlü olan kabile toy adı verilen toplantı yapar ve tüm kabileleri toplar ve yıl içinde kimin ne yapacağını belirlerdi. İşte bir kısım Çin ile savaşsın diğeri şuraya gitsin hayvancılık yapsın, biz akın yapan kabileye destek verecez tarzı kararlar ile yönetilirdi Göktürk. Barış vakti bile Çin ile akın yapmış barbar bir kültürü vardı. Genelde insanlar beşik kertmesi ile evlendirilirdi mesela. Gerçekten yaşamak istediğiniz yönetim şekli bu mu akıl edemiyorum.
Birkaç konuda anlaşmamız gerekiyor: benim özüm ben nerde ne gördüysem odur. Bir insanın özünü benimsemek için ırki özelliklerini kullanması kadar saçma bir şey bilmiyorum. Yav 2300 yıl önce yaşamış insanların kültürünü yaşamak istemen kadar anormal bir şey yok. Ayrıca o Türk İslam sentezi denilen görüş ne İslam ile ne de Türklük ile alakası var. Türklerdeki İslam anlayışı Fars şairlerden ve tasavvufi görüşlerden şekillenmiştir, Hakim Sanâî, Ferîdüddîn Attâr, Mevlana gibi insanlar ve bunlara mensup tarikatlar aracılığı ile bu sentez oluşmuştur. Bizim yaşadığımız hayat ise daha çok Avrupavari bir kültürdür, bunlarla da alakası yoktur. Türkçülük için “Türk halkının çıkarını düşünme” ile tanımlamaya çalışanlar da var lakin ben bunu herhangi bir düşünce için söyleyebilirim. Pek geçerli bir tanım olamaz.
Bir konuya daha değineceğim ittihat ve terakki meselesi hakkında. Bir kere neo-itthat özünde ne olduğu belli değildir. Başa geçmeden önce verdikleri sözleri hiç tutmamış, özgürlük vaad edip başa geçince de Abdulhamit gibi sansürcü ve yasakçı bir yönetimi benimsemişlerdir. ttihat ve terakki başa geçince büyük şirket , yabancı sermaye ve devlet hazinesine çökmüş ve kendi bünyelerine geçirmişlerdir. Başa geçince büyük bir particileşme meydana geldi. Enver Paşa’nın Alman hayranlığı yüzünden savaşa zorla girilmiş, meclis kararından bağımsız bir karar ile Osmanlıyı savaşa sürüklemiştir. Gene Enver Paşa Atatürk’ün ayağını kaydırmak için çok uğraşmıştır. Onu sürgüne yollaması, Çanakkale’de komutanlığını Alman subaylara vermesi, onu siyaseten dışması buna örnektir. Kurtuluş Savaşı Anadoluda yapılırken Enver Paşa 200 geri kalmış Kafkasları özgürleştirmek için uğraşmıştır. Valla kusura bakmayın da Türkçü tayfa fazlasıyla dünyadan kopmuş, hayal aleminde yaşayan hala daha Talat ve Cemal Paşa’dan kurtulamamış insanlardır. Gerçek dünyada düşüncelerinin bir karşılığı yok.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Bir diğer mesele de İslamcı muhafazakar tayfa için de geçerli. Bakın şöyle bir gerçek var ki kimse itiraz edemeyecektir: İslam çok bölünmüş durumda. Ilımlı İslam ve geleneksel İslam olarak ayıralım. Geleneksel İslam Sunni, Şia, selefi, Şafilik gibi ana bölünmeler yaşadı. Ardından kendi içlerinde bölünmeler yaşadı, beştaşi, Alevilik, Caferilik, Nakşibendilik gibi gibi. İşin şöyle kötü tarafı var ki bir mezhep kendi dediği dışındaki tarihi, fıkıh ve hadis kaynaklarını kabul etmiyor. Haliyle birbirlerine kafir gözüyle bakıyorlar. Şuanda kendi içinde huzura ermiş bir İslam ülkesi yoktur. Hepsi ne bilim sanat spor gibi alanlarda başarılılar, hepsinde tek adamlık, hukuksal sorunlar, sosyal güvensizlik, adam kayırma gibi bir sürü olaylar ile çalkanıyor vaziyette. Hiçbir Müslüman ülke bir başka komşu Müslüman ülke ile anlaşamamakta. Pakistan Afganistan, ırak İran, Suudi Arabistan yemen gibi sayısız çekişmeler ve savaşlar olmuş durumda.
Şimdi ılımlı İslamcılara gelirsek de onlar da kafasındaki İslam inancına inanıyor, herhangi bir belirli mezhepçiden bağımsız şekilde düşünüyor ve sınırı belli değil. Aslında o da kendi kafasında “Asr-ı saadet” dönemi belirliyor ve on göre bir konumda takılıyor. Bu gözler ne düşünceler gördü anlatamam ben Alisiz Alevilik gördüm. Sorsan gerçek İslam o değil diyecek, bir konu açsan orda öyle demek istemiyor olacak, şeriat desek dinin kuralı o değil diyecek, onlar gerçek Müslüman değil moduna girecekler her örnekte. İşin sorunu şu ki gerçek İslam ne tam olarak kimse bilmiyor ki, 1400 yıl geçmiş aradan. Kitap belli hadis ve Fıkıh kitapları belli ama neyin doğru neyin yanlış olduğu 1400 yıldır belli değil.
Değinmek istediğim konu “asr-ı saadet” döneminin o kadar da güzel bir dönem olmadığıdır. Şimdi malum sebeplerden lakin bunu okuyan okuyucunun birkaç konuyu öğrenmesini isterim. Mesela Beni Kureyza, Beni Nadir, Beni Kaynukâ gibi kabilelerin başına ne gelmiş bir öğrenin. Ya da Muhammed peygambere muhalif olan 12 şair, Ummü Kırfe, Halid Bin Süfyan gibi kişileri araştırın. Ya da bazı evlilikleri Saffiye bin Hüveyt, cüveyni, Reyhane, Ümmü Seleme gibi kişilerle nasıl evlilikler yaptığını bir öğrenin. Hz ayşe, Hz Fatma ve Hz ümmü Gülsüm evlilik yaşlarını araştırın. Daha da ayrıntıya girmiyim. Şüphesi olanlar bunları araştırabilir.
Devam edelim bu kadar fazla ayrışma ve bölünme aslına bakarsanız büyük bir tepkisizlik ve umudu yitirme durumunu da ortaya çıkartıyor. Yani şöyle düşünün bir X kişisi diyor ki “bakın ben de bu durumdan rahatsızım ama Y kişileriyle beraber olmaz. Z kişileri çok kötü o sebeple kılımı kıpırdatmam” Böylece herkes birbirini etiketleyerek kalkan örerken, gerçek eylem bir sonraki bahara erteleniyor. Oysa mesele etiketler değil, ortak bir kıvılcım yakmak; ama “Y’cilerle olmaz”, “Z’ciler bize düşman” argümanı umut ateşini söndürüyor.
Bakın size Roma İmparatorluğu yıkılışı zamanından örnekler vereyim. Roma İmparatorluğu’nun çöküş sürecinde ne savaşlar kazanılıyor, ne yöneticiler halkın ihtiyaçlarını karşılayabiliyordu. Bu durumda Roma imparatorluğu yöneticileri çok güzel bir yöntem bulmuş: doyuracak kadar ekmek, düşünmeyecek kadar eğlence” Latince’de buna panem et circenses denir: “ekmek ve sirkler”.
Bakın Roma’da çöküş döneminde insanlar kıtlık durumunda açlıktan dolayı isyan etmemeleri için ücretsiz buğday dağıtılmaya başlanmıştı. Ayrıca Hipodrom’da gladyatör dövüşleri, araba yarışları, tiyatrolar ve müzik gösterileri gibi kitlesel eğlenceler düzenleniyordu. Bunu sağlayabilmek için de bola eğlence sektörüne erotizm ve kadın bedenini sergileyen gösteriler kasıtlı şekilde yapılıyordu. Bu “doyur ama düşündürme” politikası kısa vadede huzur sağladı, ama uzun vadede toplumsal çöküşü hızlandırdı. Halk, artık vatandaş değil, seyirciydi. İmparatorluk, artık bir siyasi yapı değil, bir gösteri merkeziydi. Ve gösteri bittiğinde, Roma da bitti.
Bu tarz sosyal çürümeler artınca yolsuzluk, devlete güvensizlik, rüşvet gibi olaylar arttı. İnsanlar yaptıkları işleri kalitesiz ve üçkağıtçı şekilde yapmaya başladı. Üst üste ekonomik krizler ve kıtlıklar çıktı. Bir süre sonra askere alınacak insan bulunamamaya başladı. Ardından teker teker Roma eyaletleri merkezi otoriteyi reddedip isyanlar ile parçalanmaya başladı. Önce Bizans ayrıldı, ardından tüm vali olarak atanan insanlar feodal beyliklere bölünmeye başlandı. Roma imparatorluğu da haliyle tarihe karıştı, dili kültürü ve hakkındaki her şeyi.
Aynısı Türkiye’ye olacak demiyorum ha yanlış anlaşılmasın. Ben felaket tellallığı yapmıyorum şuanda. Ama sosyal medya ve siyaset meselelerin de ipin ucu kaçtığından bahsediyorum. Bakın ben şu anda parti ismi söylemiyorum, partiler hakkında yorum yapmıyorum. Ama ortada bir mağduriyet var, kanunsuzluk var. her gün bir başkasına denk geliyoruz. Eğer ki sistemin değişmesini istiyorsan sevgili okur günün sonunda birleştirici bir rol oynamazsan değişmeyecek.
Ne yapmak gerekiyor? İdeolojik anlamda söylüyorum bunu: öncelikle kendi ideolojinin kendi içine ne kadar tutarlı olduğunu bilmek gerekiyor. Tuttuğun ideoloji sosyal anlamda, ekonomik anlamda ne vaad ediyor? Alt yapısı sadece kuru gürültüden mi ibaret yoksa temelleri sağlam mı? yapacağın seçimler günün sonunda ülke çıkarına mı yoksa basit gösterişten mi ibaret? Bir düşüncenin şövalyesi olmadan önce bunları düşünün, tartın ona göre arkasından gidin.
Sonuç işte böyle, tarih bize bir kez daha gösteriyor ki, bir toplumun çöküşü çoğu zaman büyük patlamalarla değil, sessiz uyuşmalarla gelir. Roma’nın son günlerinde olduğu gibi, bugünün dijital imparatorluklarında da halk doyuruluyor ama düşünmemesi için eğlendiriliyor. Ekmek artık marketten değil, algoritmadan geliyor; eğlence ise gladyatör dövüşü yerine TikTok danslarıyla servis ediliyor. Ve biz, bu gösterinin seyircileri olarak, sahneye çıkmayı değil, yorum yapmayı tercih ediyoruz. Çünkü sahne risklidir, sorumluluk ister. Ama yorum?
O bedava.
Talk is cheap.
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 10/09/2025 22:07:40 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/21438
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.