Irk Nedir? Biyolojik Olarak İnsan Irkları Var mıdır?
İnsanlar Arasındaki Deri Rengi veya Çekik Gözlülük Gibi Coğrafyaya Özgü Fiziksel Farklılıklar Neden Evrimleşti?
Irk, belli bir toplum içindeki insanları, sahip oldukları fiziksel veya sosyal niteliklere göre kategorilere ayırmakta kullanılan bir kavramdır.[1] Ancak bugüne kadar birçok farklı ırk tanımı da yapılmıştır; bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir:[2]
- Belirli fiziksel karakteristikleri taşıyan, genetik olarak ilişkili insan gruplarını tanımlamakta kullanılan muğlak, bilimsel olmayan bir terimdir.
- Yavruları aracılığıyla gelecek nesillere aktarılan özelliklerle karakterize edilen ayrık etnik gruplardır.
- İnsanlığın ayrık fiziksel karakterlere sahip olan ana bölümlerinden her biridir.
- Coğrafi veya kültürel olarak az çok izole olmuş, ortak bir gen havuzunu paylaşan ve belirli gen konumlarındaki (Lat.: "loci") alel frekansları diğer gruplardan farklı olan bir insan grubudur.
Irk tanımıyla ilişkili olarak görülen, hatta birçok durumda eş anlamlı olarak kullanılan etnik köken veya etnik grup kavramıysa şu şekillerde tanımlanmaktadır:
- Ortak kültürel köken varsayımı çevresinde organize olan bir insan popülasyonudur.
- Ortak ulusal ve kültürel geleneklere sahip bireylerdir.
- Daha büyük bir cemiyet içinde ortak ırk, dil, ulus ve kültür bağlarıyla birbirine bağlı ve diğerlerinden ayrılan sosyal gruplar veya popülasyon kategorileridir.
İnsanlarda Irk Var mı?
Günümüzde ırk terimi, genellikle, insanları fiziksel (fenotipik) ve biyolojik niteliklerine göre gruplara ayırmakta kullanılsa da 17. yüzyıldan önce ırk terimi, öncelikle aynı dili konuşan insanları tanımlamak için, daha sonraysa ulusal aidiyeti ifade edecek şekilde kullanılmıştır.[3] Bu bakımdan Homo sapiens (modern insan) türü özelinde ırk kavramı, biyolojik olarak geçerli bir olgu değildir; sosyal olarak inşa edilmiş bir yapıdan ibarettir ve yaygın olarak kullanılan ırk grupları, tür içindeki çeşitliliği anlamlı ve geçerli bir şekilde gruplandırmakta kullanılamaz.[4]
Irk Konusundaki Güncel Bilimsel Konsensüs
Günümüzde giderek yerleşik hâle gelen bilimsel konsensüs, insanları ırklara ayırmanın mümkün olmadığı ve bugüne kadar yapılan insan ırkı kategorizasyonlarının bilimsel olarak hatalı olduğu yönündedir.[5], [6], [7], [8], [9], [10]
Bu konsensüsü yapılan anket araştırmalarında görmek de mümkündür: Örneğin 2017 yılında binlerce antropolog arasında yapılan bir anket çalışmasında, antropologların %86'sının insan popülasyonlarında biyolojik ırkların var olmadığını, %93'ünün ırklar arasında katı biyolojik sınırlar olmadığını, %89'unun fiziksel varyasyon farklılıklarının ırk tanımlarıyla örtüşmediğini, %95'inin ırklara atfedilen davranışlar arasındaki sözde farklılıkların ırklar arasındaki sözde genetik farklarla açıklanamayacağını düşündüğü görülmüştür.[11]
2021 yılında yapılan bir diğer çalışmada, 1949 ilâ 2018 yılları arasında, Dünya'nın en saygın insan genetiği dergisi olan American Journal of Human Genetics (Amerikan İnsan Genetiği Dergisi) tarafından yayınlanan makalelerde "ırk" sözcüğünün kullanılma oranının son 10 yılda %22'den %5'e kadar gerilediği ve insan genetikçilerinin pratik olarak "ırk" kavramını tamamen terk ettiği görülmüştür.[12]
Avrupalı antropologlar arasında yapılan bir çalışmadaysa, bu araştırmacıların %48'inin insan türü içinde ırkların olmadığını düşündüğü görülmüştür:[13] Doğu Avrupa'da eğitim görmüş, fiziksel antropoloji eğitimi almamış ve çok daha genç veya çok daha yaşlı olan Avrupalı antropologlar arasında ırkların varlığını kabul oranlarının, Batı Avrupa'da fiziksel antropoloji eğitimi almış orta yaşlı uzmanlardan daha yüksek olduğu görülmüştür.
Irk kavramının geçersizliği ve terk edilmişliğini akademik dergilerin editöryal ekiplerinin yayınlarında da görmek mümkündür. Örneğin Dünya'nın en saygın genetik dergisi olan Nature Genetics'in editörleri, 2000 yılında şöyle yazıyorlar:[2]
Irk kavramı, bilim insanlarınca genel olarak anlaşmaya varılmış bir kavram değildir ve bu gerçek, ne kadar tekrar edilse azdır. Irklara dayalı bir kategorizasyonun herhangi bir faydası olup olmadığı da tartışmalıdır. (...) 2000 yılından itibaren Nature Genetics dergisi, akademik makale gönderen yazarların, araştırmalarında neden spesifik bir etnik grup veya popülasyonu kullandıklarını ve bu sınıflandırmaya nasıl ulaştıklarını açıklamalarını istemektedir.
1997 yılında Amerikan Antropoloji Cemiyeti (AAA), ABD Hükümetini, federal veri toplanması sırasında "ırk" teriminin kullanımını sonlandırmaya çağırmıştır ve ülkede yapılacak 2010 sayımından itibaren, "ırk" kavramını bir kategori olmaktan tamamen çıkarması gerektiğini ileri sürmüştür; çünkü antropologlar cemiyetine göre ırk kavramı, insan biyolojisi açısından hiçbir temeli olmayan, sosyal ve kültürel bir yapıdan ibarettir.[14] Cemiyet, ilgili çağrı metninde şöyle yazıyor:
İnsan çeşitliliğine ait en net sonuçlar, muhtemelen genetik araştırmalardan gelmektedir. Genetik araştırmalar, gruplar arasında farklar olduğunu göstermektedir ve bunlar, bir bireyin en olası coğrafi kökenini takip etmekte kullanılabilir. Ancak bu veriler, aynı zamanda spesifik bir grubun içindeki herhangi iki bireyin, Dünya'dan rastgele seçilmiş herhangi iki birey ile aynı düzeyde genetik farka sahip olduğunu da göstermektedir.
Madem İnsan Irkları Yok, Neden Hâla Kullananlar Var?
Irkların var olmadığı yönündeki yığınla kanıta rağmen; gündelik yaşantıda, televizyonlarda, radyoda, popülist tartışmalarda ve aktüel politikada "ırk" kavramının sıklıkla karşımıza çıktığı ve üst düzey akademisyenler tarafından popülarize edilmeye devam edildiğini görmek mümkündür. ABD'nin New York eyaletindeki Buffalo Üniversitesi'nden Dr. Ömer Gökçümen, tarih/politika uzmanlarıyla biyologlar/antropologlar arasındaki terim karmaşasını şöyle anlatıyor:[15]
Irk konusunda, özellikle zaman meselesi insanlarda kafa karışıklığına yol açıyor. Modern insanın kökeni 200-300 bin seneye dayanıyor. Her ne kadar evrimsel olarak bu minik bir zamansa da bir tarihçi için tahayyül etmesi zor. O yüzden bir dilsel grup olarak Türkler veya daha uzun zamandır var olan Fransızca üzerinden ortaklaşan bir grup varmış gibi geliyor. Ama yapılan antik DNA çalışmaları sayesinde, bundan sadece 3-5 bin sene önce yaşayan Avrupalıların bile, şimdiki Avrupa topluluklarından nispeten farklı bir genetik yapısı olduğunu biliyoruz. Yani etnik kimliklerle birebir bağdaşan, çok eski ve korunmuş genetik işaretlerin varlığı ile ilgili hiçbir şekilde genetik bir kanıt yok.
Dolayısıyla bazı uzmanlar, kendi uzmanlık alanları dâhilinde olsa da olmasa da insanlarda ırkların geçerli olduğu iddiasını savunabilirler; ancak bu, onların şahsi (ve çoğu zaman modern bilimin gerisinde kalmış) kanaatinden ibarettir; bilim insanlarının çoğunluğunun görüşünü veya kümülatif olarak ilerleyen bilimsel veri yığınının ortaya koyduklarını yansıtmamaktadır.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bazı uzmanlar, kendi uzmanlık alanları dâhilinde olsa da olmasa da insanlarda ırkların geçerli olduğu iddiasını savunabilirler; ancak bu, onların şahsi (ve çoğu zaman modern bilimin gerisinde kalmış) kanaatinden ibarettir; bilim insanlarının çoğunluğunun görüşünü veya kümülatif olarak ilerleyen bilimsel veri yığınının ortaya koyduklarını yansıtmamaktadır.
Bu bilimsel gerçeği reddedenler, ırkçılık adı verilen gerici ve yıkıcı bir ideolojinin savunucularıdır. Bu ideoloji çerçevesinde, belirli insan grupları diğer gruplara doğal olarak üstündür. Bilim insanları arasında da ırkçılığı destekleyenler bulunmaktadırlar ve bunlar, insanları çeşitli fiziksel ve davranışsal özelliklerine göre kategorilere ayırma çabasını sürdürmektedirler.[16] Bu kişiler, bilimsel ırkçılık adı verilen ve günümüzde bütün argümanları bilimsel olarak çürütülmüş, hatalı ve sahtebilim olarak kategorize edilen bir geleneği sürdürmektedirler.[17]
Biyolojide Irk Ne Anlama Gelir?
Biyolojide ırk, bir türün izole olmuş ve olmayı sürdüren alt popülasyonlarıdır.[18] Örneğin bir arı türünün Torosların güneyinde kalan bireyleriyle, Torosların kuzeyinde kalan bireyleri, eğer ki birbirlerine artık hiçbir şekilde ulaşamıyor ve çiftleşemiyorsa, ayrı biyolojik ırklar olarak tanımlanabilirler.
Bu bakımdan ırklar, evrimsel süreçte yeni türlere dönüşmenin (türleşmenin) ilk adımı olarak görülebilirler.[19] İki ayrı ırk, başlangıçta ayrı türler ihtiva etmezler; ancak aralarında bir izolasyon (bariyer) olduğu için, farklı seçilim baskıları altında kalma ihtimalleri artar ve bu nedenle "türleşme potansiyeline sahip popülasyonlar" olarak görülürler.[20] Ola ki bu izolasyon devam edecek olursa ve söz konusu popülasyonlar ayrı birer ırk olarak varlıklarını sürdürmeye devam ederlerse, binlerce veya yüz binlerce yıl sonunda, öncelikle farklı "alt türler", nihayetindeyse ayrı türler evrimleşebilir.
Burada vurgulanması gereken en kritik nokta şudur: Günümüzde bu kavramı biyolojide kullananlar olsa da biyolojik isimlendirmenin resmî kodlarının (taksonomik nomenklatürün) bir parçası değildir. Bu nedenle biyolojide, insan-harici bağlamlarda da "ırk" kavramı daha ziyade geleneksel bir kavram olarak, dar bağlamlarda kullanılmaktadır. Örneğin Hayvanlar Alemi'nin genelinde (ve dolayısıyla da insanlarda) "alt tür" seviyesinin daha altında kalan "ırk" gibi kategorizasyonlar tamamen işlevsiz ve geçersiz görülmektedir.[21]
Buna rağmen "ırk" sözcüğünü kullanmakta ısrar eden biyologlar, bu problemin üstesinden gelmek için Hayvanlar Alemi içerisinde "alt tür" ile "ırk" kavramı eş anlamlı olarak kullanabilmektedir. Örneğin 1978 yılında Sewall Wright, dünyanın ayrı yerlerinde uzun süredir yaşayan insan popülasyonlarının çoğu bireyinin sadece fiziksel gözlem yoluyla doğru bir şekilde gruplandırılabileceğini, bu nedenle de bu farklı görünümlü insanların farklı alt türler olarak kabul edilmesi gerektiğini öne sürmüştür. Evrim ve Popülasyonların Genetiği başlıklı kitabında Wright şöyle yazıyor:[22]
Her ne kadar bu grupların her biri içinde çok geniş bir çeşitlilik bulunsa da İngiliz, Batı Afrikalı ve Çinlilerden oluşan bir grubu fiziksel özelliklerine, ten rengine ve saç tipine göre %100 doğrulukla sınıflandırmak için eğitimli bir antropolog gerektirmez; çünkü bu grupların her birindeki bireyleri birbirinden kolayca ayırt etmek mümkündür.
Her ne kadar gündelik yaşantımızda da fark ettiğimiz bir durum olarak bu önerme inandırıcı olsa da (ve genellikle alt türleri bu türden kolay ayırt edilebilir fiziksel özelliklere göre tanımlasak da), bu belirgin fiziksel özelliklerin, türü anlamlı ve işlevsel biyolojik gruplara ayırmak için yeterli bir faktör olmayabileceği unutulmamalıdır ve bu nedenle, modern tür tanımlarında ve taksonomik isimlendirme kurallarında bu tür yüzeysel kategorizasyonlar giderek azalan bir öneme ve değere sahiptir.[7], [17], [18] İnsanların fiziksel özelliklerinin evrimini araştıran biyolojik antropologlar da insan ırklarının fiziksel farklılıklara göre yapılamayacağını ve bu tür bir tipolojik tanımlamanın hatalı olduğunu söylemektedirler.[23]
Hayvanlar Alemi dışında kalan Mantarlar veya Bitkiler gibi alemlerde ırklar, henüz alt tür olarak görülemeyecek kadar yeni ayrışmış, henüz alt tür bile olmayan gruplar için kullanılmaktadır.[17] Hatta günümüzde botanikte kullanılan "varyete" gibi sözcükler veya 1868 yılında ilk defa yayınlanan Botanik İsimlendirme Kuralları'nın bir parçası olan Latince sözcükler stirps ve proles de hiçbir ırk tanımıyla tam olarak örtüşmemektedir.
Irklardan Söz Etmek İçin, Devam Eden İzolasyon Şarttır!
Görülebileceği üzere, biyolojide ırklardan söz edebilmemiz için aynı türün farklı popülasyonlarını etkili bir şekilde birbirinden ayıran ve çiftleşmelerine engel olan ve olmaya devam eden bariyerler gerekmektedir. Bu bariyerler birçok şekilde oluşabilir; aşağıda, bunlardan birkaçını görebilirsiniz.
Coğrafi Bariyerler
Çoğu durumda izolasyona sebep olan bariyer, coğrafi şekillerdir. Örneğin yukarıda verdiğimiz arılar ve Toros Dağları buna bir örnektir. Canlı türünün doğal hareketleri veya göçleri sırasında araya coğrafi bariyerler girer ve farklı gruplar oluşur. İşte bunlar kimi durumda farklı ırklar olarak tanımlanabilirler.[24]
Mekanik Bariyerler
Mekanik izolasyonlar, aynı türe veya alt türe ait canlıların üreme organlarının birbirine uymaması nedeniyle oluşan izolasyonlardır. Örneğin bütün köpek çeşitleri Canis lupus familiaris alttürüne aittir; ancak bir Danua'nın penisi, bir Chihuahua (Çivava) vajinasıyla uyumlu olmayabilir. Bu nedenle bunları ayrı ırklar olarak görmeye başlayabiliriz (henüz bu konuda zoologlar arasında görüş birliği olmasa da).
Davranışsal Bariyerler
Bir diğer izolasyon tipi davranışsal izolasyondur. Örneğin aynı türe ait olan kuşların bazıları, diğerlerine göre farklı öter. Bazı dişiler, bu farklı öten kuşları daha fazla seçerler; ancak diğer türlü öten kuşlar da yeterince eş bulabilir. İşte aynı tür içerisindeki farklı davranış tiplerinin çiftleşme konusunda birbirinden bağımsız olarak öbeklenmesi de izolasyondur.
Zamansal (Temporal) Bariyerler
Bir diğer izolasyon, zamansal izolasyondur. Burada da aynı türün farklı grupları, yılın farklı zamanlarında çiftleşmeyi tercih ederler. Aynı türe ait bazı böcekler, üzerlerinde yaşadıkları bitkilerin yılın farklı aylarında meyve vermeye başlaması nedeniyle (küresel ısınma gibi faktörler bu değişimlere neden olmaktadır), o aylarda çiftleşebilerek ırklaşırlar.
- Dış Sitelerde Paylaş
Gametik Bariyerler
Son bir izolasyon tipi ise gametik izolasyondur. Bunda da üreme organları yerine, aynı türe ait bireylerin üreme hücreleri (sperm ve yumurta) birbiriyle uyumsuz hale gelir. Bu daha nadir görülen bir izolasyondur; ancak deniz kestaneleri ve bitkilerde kimi zaman görülür. Uzun lafın kısası, üreme (yani genlerin karışması olayı) konusunda bir ayrışmaya neden olan her unsur, izole edici bir bariyer olarak görülebilir.
Görülebileceği üzere, insan popülasyonları içerisinde bu bariyerlerin hiçbiri bulunmamaktadır ve dolayısıyla insan ırklarından söz etmek mümkün değildir.[18], [25]
Irk, Dinamik ve Tersinir Bir Kavramdır!
Irkları bilimsel bir temele oturtmaya çalışanların atladığı en kritik detay şudur: Bir türün ırklara ayrıldıktan sonra türleşebilmesi için genellikle geçmesi gereken süre dilimi, on binlerce yıl ile ifade edilecek kadar uzundur ve kimi zaman, bu kadar uzun zaman dilimlerinde, bu atasal grupları birbirinden ayıran izolasyon kaynakları etki etmeye devam edemez. Buna bağlı olarak kimi zaman, başlangıçta popülasyonu alt gruplara (ve dolayısıyla ırklara) bölen bariyerler ortadan kalkar. Böylece o gruplar yeniden birbirleriyle karışmaya ve çiftleşebilmeye başlarlar.
Irk tanımı izolasyon bariyerlerine bağlı olarak yapıldığı ve artık yeniden karışabilen popülasyonlarda bu bariyerler ortadan kalktığı için, o popülasyon için ayrı ırklardan da söz edilemez. Aralarındaki bariyerler kalkmış olan grupları artık ayrı birer "ırk" olarak değerlendirilemez.
Bir diğer deyişle, anlamamız gereken biyolojide "ırk" dediğimiz olgu son derece dinamiktir. Örneğin 10 sene önce 2-3 farklı ırktan (izole gruptan) oluşan bir tür, sadece 10 sene sonra aradaki izole edici bariyerlerin ortadan kalkması sonucu artık tek bir türe ait tek bir popülasyon haline dönüşebilir. Bunun en güzel örneği, coğrafi olarak izole olmuş ırkların yeni göç yolları bulması sayesinde tekrar bir araya gelerek üremeye başlamasıdır. Bu noktada artık onlar ayrı ırklar değildirler.
Bu bakımdan bilimsel açıdan ırklar, siyasi olarak yapılan tanımlamaların aksine, biyolojide statik ve kalıcı damgalar değildir. Sadece canlı popülasyonlarının nasıl izolasyona uğrayıp ayrıştıklarına bağlı olarak yapılan geçici bir tanımdır.
Modern Fiziksel Farkların Nedeni: İnsan Popülasyonları Eskiden Irklaşmış Olabilir mi?
İnsan türü (Homo sapiens), günümüzden 300.000 yıl kadar önce Homo heidelbergensis türünden evrimleşmiş bir hayvan türüdür. Her ne kadar türümüzün evriminden sonra, evrimsel zaman dilimleri açısından oldukça kısa zaman geçmiş olsa da, belli başlı değişimlerin olabilmesi için fazlasıyla zaman bulunmaktadır. İşte coğrafyalara özgü farklılıklar, bu antik evrimsel farklılaşmanın günümüze kalan mirası olarak açıklanabilir. Bu kısımda, görece yaygın bir şekilde kabul gören bu açıklamaya bir bakış atacağız.
Yerleşik Yaşamdan Önce İnsan Yaşamı
Dünya, günümüzde karmakarışık bir yer. Ancak bu, her zaman böyle değildi. Sadece 1 asır öncesinde, taşımacılığın çok daha sınırlı ve zorlu olmasından ötürü insanlar evrimsel geçmişe dair özelliklerini daha fazla yansıtacak şekilde Dünya üzerinde bir dağılım göstermekteydi.
Homo sapiens, evrimleştiği ilk andan itibaren uçaklarla seyahat edip, gemilerle okyanusları aşmış değildir. Günümüzden yaklaşık 15.000 yıl öncesine kadar, yani ilk evrimleştiği zamanlardan sonra yüz binlerce yıl boyunca, büyük oranda sıradan bir vahşi hayvan türü gibi yaşamıştır. Bu süreçte türümüzün ataları binlerce kilometre göç etmiş, birçok farklı yöne doğru ayrılmış ve insan popülasyonları, evrimleştikleri Afrika'dan çıktıktan sonra on binlerce yıl boyunca birbirleriyle irtibat kuramayacak şekilde izole olmuşlardır.
İşte günümüzdeki farklılıkların tamamı, bu izole dönemde edinilmiş özelliklerin bir mirası olarak görülebilir; bunlar, devam etmekte olan bir evrim baskısının ürünü değildir! Her türde olduğu gibi insan türünde de izole ortamda farklı yaşam alanlarına adapte olan Homo sapiens, örneğin soğuk ve buzullardaki ışık yansımaları sebebiyle buzullarla kaplı olan bölgelerde çekik gözlü bir yapı evrimleştirmiş, Güneş'in dik ışınlarından uzaklaştıkça açık ten ve kıl renklerini evrimleştirmiştir.
Yani teknik olarak bu süre zarfında türleşme başlamıştır ve daha uzun sürecek olsaydı, Homo sapiens türü de yeni alt türlere ve hatta yeni türlere evrimleşebilirdi. Ne var ki yerleşik yaşama geçilmesiyle birlikte öncelikle kültür, sonrasında teknoloji gelişmiştir ve insanların yayıldığı alanlar, inanılmaz bir biçimde genişlemiştir. Bu sayede izole olan toplumlar birbiriyle karışmaya başlamış ve türleşme hızı ciddi miktarda düşerek günümüzdeki gibi büyük oranda yavaşlamıştır. Bu sebeple farklı coğrafyalardaki özellikler yeni evrimleşen özellikler olmamakla birlikte, Homo sapiens türünün Afrika'dan çıktıktan sonra evrimleştirdiği niteliklerdir ve bunlar, bu adaptasyonların geliştiği coğrafyalardan gelen soylar ile günümüze kadar taşınmıştır.
Dolayısıyla bu coğrafi farklılıkların yakın geçmişteki ataların geçici izolasyonundan kaynaklı bir miras olduğunu ve bu özellikler üzerinde süregelen bir seçilim baskısı bulunmadığını anlamak önemlidir; çünkü günümüzde ırkçılık gibi gerici ve bilim-dışı ideolojilerin temel bir argümanı, deri rengi veya göz çekikliği gibi fiziksel özelliklerin süregelen bir evrimsel sürecin işareti olduğu yönündedir. Irkçılıkla ilişkili argümanların geri kalanı gibi, bu da doğru değildir. Günümüzde gelişen teknoloji dolayısıyla insan popülasyonları birbirine karıştıkça, bu binlerce yıl öncesinden kalma ve geçici izolasyon altında evrimleşen özellikler de giderek birbirine karışmakta ve yok olmaktadır. Bu durum, bu farklılıklar üzerinde süregelen hiçbir seçilim baskısı olmadığını göstermektedir.
Yağlı Göz Kapağı Neden Evrimleşti?
Doğu Asya, Güneydoğu Asya, Orta Asya, Kuzey Asya, Polinezya, Mikronezya, Yerli Amerikalı, Khoisan ve Malagazi toplumlarında yağlı göz kapağı (epikantik katlanma) görülmektedir. Bu göz kapağı özellikle Kuzey Siberya, Aleut ve Iniut toplumlarında çok daha belirgin ve yağlıdır.
Bu nedenle evrimsel biyologlar bu yağ tabakasının özellikle de dondurucu rüzgarlara karşı bir savunma adaptasyonu olduğunu düşünmektedirler. Ayrıca buzlarla kaplı ve soğuk bölgelerde yerden yansıyan güneş ışınlarının göze girişini ayarlamak konusunda da avantajlı olduğunu düşünen bilim insanları bulunmaktadır. Yani bir çeşit kar körlüğü adaptasyonu olduğu düşünülmektedir.
Asya boyunca bu yapının görülmesi, bu kişilerin buzul bölgelerde yaşayan atalardan geldiğini düşündürmektedir. Ne var ki Afrika'daki bazı gruplarda da bu yapının görülmesi, konunun bundan biraz daha karmaşık olabileceğini göstermektedir ve bu alanda çalışmalar devam etmektedir. Bu sıcak bölgelerde aynı adaptasyonun aşırı sıcağa (ve özellikle de fazladan gelen mor ötesi ışınlara) karşı bir savunma sağladığını gösteren bulgular mevcuttur.
Farklı Deri Renkleri Neden Evrimleşti?
İnsan türünün en geniş ve belirgin çeşitlilik unsurlarından biri kuşkusuz deri rengidir. Deri rengi konusundaki çeşitliliği (varyasyonu) inceleyen biyologlar, bu rengin melanin adı verilen bir renk pigmenti ile ilgili olduğunu kısa sürede fark etmişlerdir. Halk arasında sanılanın aksine, deri renginin güneş ışınları ile doğrudan bir ilgisi yoktur. Güneş ışınları ile deri rengi arasındaki ilişki dolaylıdır.
İnsanlar, çoğunlukla siyah renkte bir deriye sahip olacak şekilde, Afrika'da evrimleşmiştir. Yani bizler, aslen siyah derili bir türüz (bunun bazı detaylarını buradan öğrenebilirsiniz). Ancak sonradan Afrika'dan dışarı göç ederek kuzey enlemlere ulaşan insanlar için siyah deri rengi dezavantajlı olmaya başlamıştır. Güneş ışınları, özellikle de mor ötesi (UV) ışınlar, melanosit hücrelerini uyararak daha fazla melanin üretilmesine neden olmaktadır. Bunun sebebi, UV ışınlarının türümüzün derisinde 3 temel etkiye neden olmasıdır. Bunlar:
- Aşırı UV ışınları hücrelere ve kimyasal süreçlere hasar vermektedir.
- UV ışını arttıkça, yani güneş ışınları dik geldikçe Vitamin B folat kimyasalının parçalanma tepkimesi hızlanır. Vitamin B folat, DNA üretiminde kullanılmaktadır; bu yüzden vücutta yeterince Vitamin B folat her zaman bulunmalıdır.
- 7-dehidrokolesterol kimyasalının Vitamin D'ye dönüşmesine neden olan tepkime hızlanır. 7-dehidrokolesterol vücutta bolca üretilir; ancak Vitamin D sadece gerektiği kadar bulunmalıdır.
Güneş ışınları gerekenden fazla oldukça, bu tepkimeler ve etkiler aşırı sonuçlar doğurabilir. Örneğin aşırı UV ışınları hücre yapısını ve döngülerini bozarak kansere ve ölüme neden olabilir. Vitamin B folat eksikliği, DNA üretimini etkileyerek hücre bölünme döngülerini bozar. Aşırı Vitamin D bulunması ise Vitamin D zehirlenmesi olarak bilinen ve kusma, susuzluk, hassaslık, yorgunluk, kabızlık ve kas ağrıları ile kendisini gösteren bir hastalığa neden olur. Ancak Vitamin D eksikliği de tehlikelidir; bu durum da kemik oluşumunu olumsuz etkilemekte, ayrıca diyabet, kanser, kalp hastalıkları ve zihinsel hastalıklara neden olabilmektedir. Dolayısıyla vücudun aldığı UV ışını miktarı en uygun (optimum) seviyede tutulmalıdır.
Bu optimizasyon, melanosit hücrelerinin ürettiği melanin pigmenti ile sağlanır. Melanin arttıkça, vücuda giren UV ışınları daha fazla engellenmiş olur. Melanin artışının bir yan etkisi olarak deri rengi koyulaşır. Daha fazla Vitamin D üretimi, dolayısıyla daha fazla UV ışını gerektiğinde ise melanosit hücreleri melanin üretimini keserek UV ışınlarını engellemeyi durdurur ve melanin az üretildiğinden deri rengi açık olur.
İşte evrimsel süreçte, Afrika'da ve genel olarak ekvator hattında bulunan coğrafyalarda yaşayan atalarımız ve günümüz insanlarının deri rengi, dik güneş ışınlarından kaynaklı aşırı UV alımına, dolayısıyla aşırı Vitamin D üretimine engel olmak için döllenmeden ve deri dokusunun oluşumundan itibaren genetik olarak fazla melanin üreten melanosit hücrelerine sahiptir. Bu yüzden siyahi renktedirler. Daha kuzey enlemlerdeyse güneş ışınları eğik ve dolayısıyla UV ışınları az olduğundan, bu ışınlardan daha fazla faydalanabilmek için melanosit hücreleri az melanin üretirler ve bireyler beyaz tenli olur. Bu iki bölge arasında kalan enlemlerde ise, bu iki uç rengin arasında kalan tonlarda renk görülmektedir.
Görülebileceği gibi bu durum, "Siyah daha ilkel, beyaz daha gelişmiş." anlamına gelmemektedir. İnsanlar göç ettikçe, seçilim mekanizmaları devreye girmiş ve farklılaşmışlardır. Eğer ki Afrika'dan ayrılmayacak olsaydık, hepimiz halen siyah derili olacaktık. Deri renginin toplumsal statü açısından bir üstünlük ya da alçaklık belirtisi olmadığı, coğrafi konuma bağlı olarak evrimin işleyişinden kolaylıkla anlaşılabilmektedir.
1940'lardan sonra özellikle hava taşımacılığının gelişmeye başlamasıyla, insan popülasyonları da bu coğrafi bariyerleri yıkmaya başlamıştır. Siyahlar beyazların yaşadıkları bölgelere, beyazlar siyahların yaşadıkları bölgelere kolaylıkla erişebilmişlerdir. Dahası, zaten halihazırda var olan bilimimiz sayesinde deri rengi hayatta kalma konusunda herhangi bir önem arz etmemeye başladığı için, bu göçler herhangi bir dezavantaj ya da avantaj sağlamamıştır. Bu nedenle günümüzde deri renklerine bağlı olarak insanların dağılım haritası çok daha karmaşıktır ve hatta evrimle ilgili faydalı bilgiler veremeyecek kadar iç içe geçmiş haldedir. Ancak eğer ki tüm bilim ve teknolojimiz elimizden alınacak olsa, birkaç bin yıl içerisinde evrimin mekanizmaları bizi, doğanın dikte ettiği dağılıma geri dönmeye zorlayacaktır.
Deri rengi evrimi hakkında daha fazla bilgiyi buradaki yazımızdan alabilirsiniz.
Kızılderililer, "Kızıl" Derili midir?
Hayır, kızılderililerin derisi "kızıl" değildir. Asyalılar arasında da görülen açık kahverenginin görece az rastlanan bir tonudur. Amerika'nın iklim koşulları dahilinde renkleri bu şekilde biraz daha koyulaşarak, onlara isimlerini veren "kızıla benzer" bir kahverengiye kaymıştır.
"Kızılderili" ismi her ne kadar bizde çizgi filmler ve popüler kültür sayesinde "sevimli" bir isim imajı yaratsa da, İngilizce karşılığı olan "redskin" kelimesi, siyahilere karşı söylenen bazı sözcüklerde olduğu gibi öfkeye sebep olabilmekte ve İngilizcede argo olarak kabul edilmektedir. Hatta "Redskins" isimli bir hokey takımı, 2020 yılında bu ismi değiştirme kararı almıştır.[26] Bunun yerine "Amerika Yerlisi" tercih edilebilir.
Amerikan yerlilerinin Asyalılar ile olan genetik ve fiziksel benzerliği, Bering Boğazı Teorisi'ni desteklemektedir: Kızılderililerin atalarının Amerika kıtasına geçişiyle ilgili en yaygın kabul gören hipotez, Bering Boğazı'ndaki suların çekilmesi veya donmasıyla oluşan "kara köprüsü" üzerinden, Avrasya'dan göçen insan toplumlarının Amerika'ya geçişidir. Bu köprünün 60.000 ila 25.000 yıl önce arasında oluştuğu ve bundan 7.000 yıl öncesine kadar bu köprünün varlığını sürdürdüğü düşünülmektedir. Göçün ise bundan 12.000 yıl önce gerçekleştiği hesaplanmaktadır. 12.000 yıl öncesiyle 8.000 yıl öncesi arasında bu toplumlar, Amerika kıtası üzerinde yüzlerce farklı bölgeye yayılmışlardır. Bunun sebebi olarak çok değişken olan hava koşulları gösterilmektedir. 8.000 yıl öncesindeyse iklim kısmen günümüzdekiyle aynı niteliklere kavuşmuştur. Bunun sebebi de, yukarıda izah ettiğimiz gibi güneş ışınları ve bunun etkileridir.
Irkların Eskiden Ayrışmışlığının Geçerliliği de Tartışmalı!
Bu kısımda insanlarda görülen yüzeysel fiziksel farklılıkların kökenlerine yönelik bir izahı gördük; ancak bunun da tartışmalı olduğunu vurgulamakta fayda görüyoruz: Kimi araştırmacıya göre, ırk kategorizasyonunda kullanılan fiziksel özelliklerin kısmen biyolojik bir temeli bulunsa da, bu özelliklerden yola çıkarak yapılan gruplandırmaların fiziksel veya biyolojik hiçbir karşılığı veya anlamı bulunmamaktadır.[27], [28] Ayrıca uzmanlara göre, ırk kategorizasyonunda kullanılan biyolojik temel de geçersizdir ve insanların fiziksel ve davranışsal niteliklerinin kısmen ayrışmış ve çeşitlenmiş olmasında bu biyolojik temelin gerekçe olarak gösterilmesini önermemektedirler.[14], [17], [29], [30], [31]
Benzer şekilde, bazen belirli biyocoğrafi öbeklere işaret etmek için bilimde ırklardan veya etnik kökenlerden faydalanılsa da, bilim insanları bu tür yumuşak amaçlı kullanımların da hatalı ve yanıltıcı olduğu konusunda uyarmaktadırlar.[32] Özellikle de biyomedikal ve tıp alanında görece yaygın olarak kullanılmaya devam edilen ırk kavramının sebep olduğu sorunlar ve potansiyel riskleri konusunda kapsamlı bir incelemeyi buradaki yazımızdan okuyabilirsiniz.
Klinler: İnsanların Farklılıklarını Daha İyi İzah Etmek Mümkün!
Bilimde "klin" (İng: "cline"), bir çeşit gradyandır ve belirli özellikler arasında kademeli, yumuşak geçişler olduğunu ifade etmekte kullanılır. Günümüzde biyolojide ve biyolojik antropolojide, insan popülasyonlarının fiziksel özellikleri klinal özellikler olarak çalışılmaktadır.[33] Bu, coğrafi olarak biyolojik özelliklerin kademeli olarak değiştiğini, farklı coğrafyalardaki insanların ayrık coğrafi gruplar ("ırklar") olmadığı anlamına gelmektedir. Örneğin antropolog C. Loring Brace, deri renginin dağılımını şöyle anlatmaktadır:[34]
Bugüne kadar deri rengi, Avrupa'dan güneye, Akdeniz'in doğu ucuna doğru ve Nil'den Afrika'ya kadar, fark edilemeyecek kadar hafif farklarla derecelenmektedir. Bu aralığın bir ucundan diğerine, herhangi bir deri rengi sınırı olduğuna dair hiçbir ipucu yoktur ve yine de bu renk spektrumu, kuzey ucunda dünyanın en açık noktasından, insanların ekvatorda olabileceği en karanlık tonlara kadar değişmektedir.
Bu, mesafeye dayalı izolasyon olarak adlandırılan bir çeşit coğrafi izolasyondan kaynaklanmaktadır: Birbirine daha yakın yaşayan toplumlar birbirleriyle daha çok karışmaktadır; daha uzak yaşayan toplumlarsa daha az karışmaktadırlar. Ancak her bir toplum, bir taraflarındaki komşularıyla öteki taraflarındaki komşuları arasında bir karışım köprüsü görevi görür. Bu nedenle fiziksel özellikler katı sınırlarla birbirinden ayrılmak yerine, çok yumuşak ve kademeli bir şekilde, mesafeye bağlı olarak değişen farklılıklar sergilerler.
Mesafeye dayalı izolasyon, saç dokusu veya deri rengi gibi fiziksel görünüme veya fenotipe dayalı olarak insanları ırklara ayırma çabalarında bariz bir problem yaratmaktadır: Fiziksel görünüme dayalı ırk tanımları, deri rengi gibi fiziksel özelliklerle yüksek düzeyde korelasyon göstermeyen, örneğin kan grubu gibi bir dizi başka benzerlik ve farklılığı tamamen görmezden gelmektedir; çünkü insanların kanlarındaki proteinleri bir bakışta göremezsiniz. Örneğin deri renklerinin coğrafyaya göre dağılımı ile B tipi kana sahip kişilerin coğrafyaya göre dağılımını bir arada incelersek, aralarında hiçbir örtüşme olmadığı kolayca görülecektir:
Halbuki hiç kimse, insanları ırklara bölme konusunda, insanlar arasındaki kan grubu dağılımının, insanlar arasındaki deri rengi dağılımından daha önemli/öncelikli olduğunu makul bir şekilde temellendiremeyecektir.
Benzer şekilde, yaygın ırk kategorilerinin belirlenmesinde deri rengi ve saç kalınlığı gibi özellikler yerine diyabetli olma ve BMI değerleri gibi faktörlerin kullanılmadığının biyolojik ve makul bir cevabı yoktur. Tercih tamamen keyfîdir ve asıl cevap, biyolojide değil, ırk kavramının tarihsel kökenlerinde yatmaktadır.
Irklar, Köleliği Kalıcılaştırmak İçin Uydurulmuştur!
Irkçılık, sanıldığı kadar antik ve insanlıkla iç içe geçmiş bir tarihe sahip değildir. Tam tersine, ırk kavramının yükselişi, 17. yüzyılda Amerika kıtasının keşfi ve sömürgeleştirilmesiyle başlamıştır ve icat edilmesinin yegâne amacı, Amerikan yerlilerinin köleleştirilmesi için bir rasyonalizasyon veya bir gerekçe yaratmaktır.[35], [36], [37], [38], [39], [40] Bir diğer deyişle, 17. yüzyıl öncesindeki onlarca asır boyunca insanlar arasında din ve dil gibi bazı ayrımlar bulunsa bile, bugünkü gibi deri rengine veya fiziksel özelliklere dayalı bir "ırk" algısı bulunmuyordu.
Bu, ilk duyulduğunda şoke edici ve tarihi verilerle uyumsuz gibi gelebilir; ancak gerçek budur. Avrupalı sömürgeciler, 1500'lü yıllarda Kuzey Amerika topraklarına ayak bastıklarında bu topraklarda çoktan yerleşmiş yerliler olduğunu gördüler. İspanyol, Fransız ve İngiliz sömürgeciler, Florida, güneybatı, Kanada ve Virginia kıyılarına yayılmaya çalışırken, yerli Amerikalılar ile sıklıkla çatışmak zorunda kaldılar. İlginç bir şekilde Avrupalılar, bu insanlarla ilk başta savaşırken onları ayrı birer "ırk" olarak sınıflandırmıyorlardı; sadece ayrı bir "ulus" olarak görüyorlardı. Benzer şekilde, İngiliz sömürgeciler, ilk başlarda siyah derili insanları ırkçı terimlerle isimlendirmiyorlardı, çünkü bu terimler henüz icat edilmiş değildi.
Öyle ki, başlangıçta iş gücünü regüle etmek için geliştirilen kölelik, sadece siyah derili insanlara dayatılan bir zorbalık değildi; beyaz tenli Avrupalılar da köle olabiliyordu. Hatta Afrika'dan getirilen ilk siyah derili insanlar "köle" olarak bile görülmüyorlardı; bunların İspanyolca isimleri vardı, Avrupa kültürüne aşinalardı ve sıradan işçiler olarak görev alıyorlardı. Bu farklı deri rengine sahip insanlara herhangi bir ayrımcılık uygulandığını gösteren hiçbir bulgu bulunmamaktadır; toplumun sıradan üyeleri olarak görülüyorlardı ve diğer yabancılar gibi, yeni kültüre asimile ediliyorlardı. Örneğin siyahiler, eğer ki toprak sahibi olurlarsa, meclis toplantılarına katılabiliyor, oy verebiliyor, jüri olarak görev alabiliyor ve beyaz yurttaşlarıyla sosyal toplantılara katılabiliyorlardı.
Ancak 1600'lerden itibaren işler, özellikle de Afrikalılar için, hızlı ve köklü bir şekilde değişmeye başladı: Artık bu siyah derili insanlar, kısa bir süre hizmet ettikten sonra özgür kalabilecek "hizmetçiler" olarak görülmüyorlardı (beyaz derili Avrupalılar bu şekilde özgür kalabiliyorlardı). Avrupalı sömürgeciler, siyah derililere "kalıcı hizmetkârlık" adı altında yeni bir model dayatmaktaydı. Bir süre, Afrikalı köleler ve Yerli Amerikalılar, serbest kalma şansı olan Avrupalılar ile yan yana çalıştırıldılar; hep birlikte pirinç, pamuk, indigo ve diğer tarım ürünlerini ürettiler. Ama bu işler her geçen yıl biraz daha siyahilere kalmaya başladı ve nihayet kölelik kurumu doğmuş oldu. Ekonomi büyüyüp, bu kölelere olan ihtiyaç artınca, İngiliz sömürgeciler de ırk-temelli bir hiyerarşi geliştirmeye başladılar. Yani kölelik kurumu, sadece ırkçılığı başlatan tarihi olay değildi, aynı zamanda ırkçılığın ta kendisiydi!
Bu noktada birçok kişi Antik Roma veya 17. yüzyılda Altın Kıyı olarak bilinen Gana'da daha önceden köleliğin olduğunu, dolayısıyla bunun yeni bir kurum olmadığını savunabilir. Bu doğru değildir. Amerika'daki ırk-temelli kölelik kurumunun tarihsel bir öncülü bulunmamaktadır. Amerika'da karşımıza çıkan "köle toplumlar" ile Dünya'nın geri kalanında karşılaşılabilecek olan "köleliği barındıran toplumlar" arasındaki temel fark, "köle" ile "efendi"si arasındaki sosyal yabancılaşmanın düzeyidir.[41], [42] Köle toplumlarda insanlar, kendilerini sosyal düzenin en alt tabakasında, hayali bir biyolojik merdivenin dibinde bulmaktalardı. Efendiler, kölelerinin insan olup olmadığını sorgulamaksızın, onların durumunu doğal ve normal bulmaktalardı. Ayrıca köle toplumlarda kölelik miras alınan bir statüydü; kölelik barındıran toplumlardaki gibi kölelerin çocuklarının özgür olma ihtimali bulunmuyordu.
İşte "ırk" kavramı, kölelerin insanlığını görmezden gelmeyi hedefleyen bu yeni düzeni gerekçelendirmek için uydurulmuş bir kavramdır. Avrupalı sömürgeciler arasından Amerika'ya yerleşenlerin İngiliz baskısına karşı ayaklanması, tuhaf bir ikileme dönüştü: Sömürgeciler, kendilerini sömürenlere karşı ayaklanmışlardı. Amerikalılar, bu "Bağımsızlık Savaşı"nın, ülkelerini boydan boya işgal ettikleri yerlilere ilhâm olarak onları kitlesel bir ayaklanmaya iteceğinden çok korkuyorlardı. Buna rağmen Afrikalıları köle olarak kullanmaya devam ettiler. Daha fenası, ABD'nin Bağımsızlık Bildirgesi'ni kaleme alan ve bizzat bir köle sahibi olan (ve hatta kölelerinden birinden çocukları da olan) Thomas Jefferson, dokümana eklenmesinden sonradan vazgeçilmiş olsa da siyahların beyazlardan "akıl ve vücut bakımından zayıf olduğunu" yazmıştır. Yani yeni kurulan Amerika Birleşik Devletleri'nin temeli de kölelik kurumunu sürdürmesini ümit ettikleri ırkçı fikirleri pekiştirmiştir. Jefferson'ın şu sözleri, ırkların neden toplumlara dayatıldığını harika bir şekilde göstermektedir:
Bu nedenle, bundan sadece şüpheleniyor olsam da, ister baştan beri ayrı bir ırk olsunlar ister sonradan zaman ve şartlar gereği farklılaşmış olsunlar, siyahların zihin ve beden bakımından beyazlardan aşağı olduklarını ileri sürüyorum. Bu talihsiz renk farklılığı ve belki de zihin farklılığı, bu insanların özgürleşmesi önünde büyük bir engeldir.
Yani ırklar, bugün sunulmaya çalışıldığı üzere, envai çeşit türden biri olan Homo sapiens içindeki kategorileri aydınlatmak veya biyolojik bir merakı gidermek amacıyla geliştirilmiş bir kavram değildir; kölelik gibi baskıcı ve gerici bir ideolojiyi beslemek ve kalıcı, ömür boyu, nesilden nesle aktarılan türden köleliği gerekçelendirmek için uydurulmuş, Avrupa kültürüne özgü bir kavramdır.
Irklar, Uyduruk ve İşlevsiz Kategorilerdir!
Bu tür gözlemlerin vurguladığı kritik bir nokta şudur: Hangi özelliğe veya az sayıda özellik grubuna göre "ırk" kategorizasyonu yapılacak olursa olsun, o özelliklere sadece 1-2 tane diğer fiziksel özelliği daha dâhil ederek söz konusu ırksal kategorizasyonu tamamen bozmak mümkündür; çünkü ırksal kategoriler son derece yüzeysel, evrimsel/biyolojik önemi olmayan, çoğu zaman a priori sosyolojik yargıları pekiştirme amacıyla geliştirilmiş gruplara karşılık gelmektedir.[43], [44] Bu tür işlevsiz bir kategorizasyonun bilimsel hiçbir değeri yoktur!
Tüm bu nedenlerle ve biyolojik klinler ırksal sınırların ötesine geçebildiği için, antropolog Frank Livingstone, antropolojide son derece meşhur olan o basit cümleyi sarf etmiştir:[45]
Irk yoktur, sadece klinler vardır.
Burada anlaşılması gereken kritik bir nokta, "klin" ile "ırk" sözcüğünün eş anlamlı olmamasıdır. Yani ırkların duygusal ve tarihsel olarak "yüklü" bir kavram olmasından ötürü "klin" gibi daha teknik gibi gözüken, alternatif bir sözcüğe geçiş yapılmamaktadır. Klinlerin tanımladığı insan grupları, ırkların tanımladığından tamamen farklıdır. Ayrıca bugüne kadar insan popülasyonları içinde tanımlanan klinler, tarihsel olarak tanımlanmış insan ırklarının hatalı olduğunu göstermektedir.
Genetik Kümeler, Irkları Doğrular mı?
Popülasyonlar arasındaki farklılıklara bakmanın bir başka yolu, gruplar arasındaki fiziksel farklılıklara odaklanmaktan ziyade, genetik farklılıkları ölçmektir. Örneğin 20. yüzyılın ortalarında antropolog William C. Boyd, ırkı şöyle tanımlamıştır:[46]
Irklar, sahip olduğu bir veya daha fazla genin sıklığı bakımından diğer popülasyonlardan önemli ölçüde farklılık gösteren bir popülasyondır. Hangi ve kaç adet gen lokusunun yeterli ve önemli olduğu tamamen keyfidir.
Elbette bu tanımla ilgili en büyük problem, eğer ırkları tanımlamak için 1 adet gendeki varyasyonlar bile yeterli olacaksa, o zaman çiftleşen insan sayısı kadar ırk tanımlamak mümkün olacaktır ve insanları ırklara bölmenin hiçbir anlamı kalmayacaktır.[47] Benzer şekilde, insanların özelliklerinin katı sınırlara göre dağılmak yerine klinal bir dağılım gösteriyor olması ve bu klinal dağılımın birbiriyle uyumsuz olması, genlere dayalı ırkları tamamen işlevsizleştirecektir.[48] Örneğin insan genomunu ilk defa eksiksiz olarak dizilemeyi başarayan İnsan Genom Projesi şöyle bildirmektedir:
Birçok kuşak boyunca aynı coğrafi bölgede yaşayan insanlar, bazı ortak alellere sahip olabilirler; ancak aynı alelin bir popülasyonun tüm üyelerinde bulunup da diğer hiçbir üyesinde bulunmaması mümkün değildir.
Genlerin Dünya'ya Yayılımı Irkları Doğrular mı?
"Popülasyon" dediğimiz şeyin tam olarak ne olduğunu tanımlamanın zor olması, tür içi varyasyonun katı bariyerlerle değil de klinik yayılıyor olması ve genom boyunca görülen heterojenlik nedeniyle, insan popülasyonları içindeki ve arasındaki genetik varyantların dağılımını basit bir şekilde tanımlamak ve geleneksel ırkların yapmaya çalıştığı gibi düzgün sınırlarla ayrılan gruplara bölmek imkansızdır.[49], [50]
Genlerin coğrafi dağılımını ve farklı insan grupları arasındaki farklılıkları sadece istatistiksel olarak incelemek mümkündür. Bu yapıldığında, genetik varyasyonun ortalama %85'inin yerel popülasyonlar içinde, ~%7'sinin aynı kıtadaki yerel popülasyonlar arasında ve ~%8'inin farklı kıtalarda yaşayan büyük gruplar arasında meydana geldiği görülmektedir.[51], [52]
Dünya'daki tüm insanların en yakın ortak atasının Afrika'da yaşadığı ve modern popülasyonların Afrika'dan çıkarak Dünya'ya yayıldığını söyleyen Afrika'dan Çıkış Teorisi'ne göre, Afrika'da, diğer kıtalardan çok daha fazla çeşitlilik olmalıdır ve genetik çeşitlilik, Afrika'dan uzaklaştıkça azalmalıdır. Bu nedenle, "genetik varyasyonların ortalama %85'inin yerel popülasyonlar içinde bulunduğu" bilgisi bile yanıltıcı olabilir! Gerçekte, bu %85 oranı farklı popülasyonlara eşit olarak dağılmış değildir: Örneğin bir Afrika popülasyonunda, Dünya'daki bütün insan çeşitliliğinin neredeyse %100'ünün bulunduğu, çeşitliliğin en düşük olduğu popülasyonunsa, %60 oranıyla Yeni Gine'deki Surui kabilesinde olduğu gösterilmiştir.[50] Bu farkı da hesaba katan istatistiksel analizler, "Batı merkezli ırk sınıflandırmalarının hiçbir taksonomik önemi yoktur" sonucuyla özetlenebilecek önceki bulguları doğrulamaktadır.
Buradan da görülebileceği üzere, gen varyasyonlarına (alellere) veya bunların keyfi kümelerine göre ırk kategorileri yapmanın anlamlı bir sonucu olması mümkün değildir. Gökçümen, insanlar arasındaki genetik çeşitliliğin dağılımını şöyle anlatıyor:[15]
İnsan genomunu oluşturan üç milyar harf, ciltlerce kitap yapar. İki insanın genomları arasındaki fark, ortalama binde bir. Genetik çeşitlilik dediğim şey bu %0,1 noktasında. Üstüne üstlük, insanlar arasında değişiklik gösteren bu %0,1'in, sadece %10'u insan toplulukları arasında fark gösteriyor. Yani Türkiye'den veya Fransa’dan örnekleme yaparsak zaten insanların arasındaki genetik değişikliklerin %90'ını görüyoruz. Bu hesapla, ülkelerin arasındaki fark ise genomun 10 binde birine tekabül ediyor. Biz de genetikçiler olarak bu farklılıklara odaklanıyoruz sorduğumuz soruların niteliğinden dolayı. Genom çok uzun olduğu için binde birin %10'u bile hala milyonlarca harf ediyor. İnsanlar arasındaki genetik fark çok az ama bazı farklılıkları zorlayarak da olsa görebiliyoruz.
Buna rağmen bu konudaki araştırmalar devam etmektedir ve biyologlar arasında da çeşitli görüşler bulmak mümkündür: Örneğin bazı evrimsel biyologlar, az sayıda kromozomla/genle yapılan kategorizasyonların belli coğrafi gruplara ("ekotiplere") karşılık geliyor olabileceğini; ancak bunların geleneksel ırk tanımlarıyla örtüşmediğini savunmaktadırlar.[53] Bazı araştırmacılarsa, bu ekotiplerin geleneksel ırklarla büyük oranda örtüştüğünde ısrarcıdırlar.[54] Bazıları bunların arasında bir tutum takınmaktadırlar ve genlerin/kromozomların spesifik kombinasyonlarının kimi zaman geleneksel ırk gruplarıyla örtüştüğünü ileri sürmektedirler.[55] Ancak biyologların ve antropologların büyük bir çoğunluğu, genetik araştırmalarının ırkların varlığını pekiştirmek yerine zayıflattığını ve hatta tamamen çürüttüğünü kabul etmektedir.
Gen Kümelenmeleri Irkları Doğrular mı?
2002 yılında yapılan bir çalışmada, rastgele seçilen alel çiftleriyle insan ırklarına dair bir kategorizasyon yapılıp yapılamayacağı incelenmiştir ve insanlara ait genetik verilerde, ırk fikrini destekleyen anlamlı bir kanıta ulaşılamamıştır.[56] Örneğin, sıkça düşünülenin ve yaygın olarak iddia edilenin aksine, siyahi insanların bacaklarında ekstradan kaslar bulunmaz! Batı Afrikalılar'ın dünyanın geri kalanına nazaran daha iyi koşucu olmalarını sağlayan bir gene sahip oldukları iddialarının bilimsel hiçbir temeli bulunmamaktadır. Çünkü yapılan araştırmalar, ne Batı Afrikalılar'da daha yaygın olarak bulunduğu iddia edilen ATCN3 geninin siyahilerde daha yaygın olduğuna dair veriler sunmaktadır, ne de bu genin hızlı koşma ile bir alakası olduğu ispatlanabilmiştir. Elbette ki bazı toplumların belirli alanlarda diğerlerine göre birazcık daha başarılı olması olasıdır. Ancak bunların arkasında yatan nedenler, genlerden ziyade çevre ve yaşam alanlarının etkisi ile çok daha iyi açıklanabilmektedir. En ekstrem yeteneklerin birbiriyle yarıştığı bir yarışmada, bu ufak farklar fazlasıyla önemli hâle gelir ve o toplumlara dikkate değer bir fark sağlayabilir. Ancak sırf bu yüzeysel durumlardan yola çıkarak ırklardan söz edemeyiz.
Bunun üzerine 2003 tarihli bir makalede, ırk taksonomisini türetmek için lokus lokus genlere bakmak yerine, karakteristik gen örüntülere dayalı çok lokuslu genetik verilerden çıkarılan kümelerle bir insan sınıflandırma sistemi inşa etmenin mümkün olduğu ileri sürülmüştür.[57], [58] 2003 yılından beri yapılan coğrafya temelli insan çalışmaları, çok sayıda lokusa bakılması hâlinde, bu tür genetik kümelerin, örneklenen bireyleri geleneksel kıtasal ırk gruplarına benzer gruplara ayırabileceğini göstermiştir.[55], [58], [59], [60]
Bu tür bir analizde sıklıkla atlanan şey, genetik kümelerin gruplar arasındaki fenotipik varyasyonlara karşılık geldiği henüz gösterilebilmiş değildir. İleride bir gün bunu göstermek mümkün olabilecek olsa da, genler ve karmaşık özellikler arasındaki ilişki tam olarak anlaşılamadığı için, bu tür varsayımlar yapmak için henüz erkendir.[61]
Ayrıca bireyler, belirli popülasyon gruplarına güvenilir bir şekilde atanabilseydi bile, farklı popülasyonlardan/kümelerden rastgele seçilen iki bireyin, kendi kümelerinin rastgele seçilmiş bir üyesinden daha fazla birbirine benzer olmasının hâlâ mümkündür; öyle ki, yapılan çalışmalar, aynı popülasyonda bulunan iki kişinin, iki ayrı popülasyondan (örneğin Avrupa, Afrika veya Doğu Asya'dan) seçilen iki kişiden genetik olarak daha farklı olma ihtimalinin %0 olduğunu göstermektedir.[62] Bu durum, günümüzde dünya nüfusunun müthiş derecede karıştığı ve giderek hızlanan bir şekilde karışmaya devam ettiği gerçeğiyle birleştirildiğinde, herhangi bir zaman diliminde belirli ırk gruplarını tanımlayacağını umduğumuz gen kümelerini işlevsel kılabilmek için, gideren artan sayıda genetik belirteç (örneğin alel veya gen) kullanmak gerektirecektir. Bu çalışmanın yazarları, şu sonuca varıyorlar:
Yeterli genetik veri verildiğinde bireylerin ait oldukları ata popülasyonlarına doğru bir şekilde atanabildiği gerçeği, [ilk etapta sanılanın aksine] insan genetik çeşitliliğinin çoğunun popülasyonlar arasında değil, popülasyonlar içinde bulunduğu gözlemiyle uyumludur. Bu gerçek, bu çalışmada bizim elde ettiğimiz, en farklı popülasyonlar göz önüne alındığında ve yüzlerce lokus kullanıldığında bile, bireyler sıklıkla diğer popülasyonların üyelerine kendi popülasyonlarının üyelerinden daha benzer olduğu bulgusuyla da uyumludur.
Bu konuda daha kapsamlı bir analiz için buradaki yazımızı okuyabilirsiniz.
Genetikten Irka Gitmek Döngüsel Bir Safsata Yaratır!
Normalde "kıta ırkları" olarak tanımlanan geleneksel ırk gruplarına kabaca karşılık gelen biyolojik ve genetik varyasyonları bulmak mümkün olsaydı bile, bu tür bir bulgu, kıtalardan bağımsız olarak, ele alacağınız coğrafi olarak farklı herhangi iki popülasyon için de geçerli olurdu.[63], [64], [65], [66]
Bu durum, döngüsel mantık safsatası adı verilen bilimsel anlamda son derece problemli ve kabul edilemez olan bir durumu doğrumaktadır: Genetik verilerin küme yapısı, araştırmacının ilk hipotezlerine ve örneklenen popülasyonlara bağlıdır. Kıtasal gruplar örneklendiğinde, genetik kümeler de kıtasal hale gelmektedir; ancak başka bir örnekleme modeli seçilecek olursa, kümeleme de o örneklemi doğrulayacak şekilde en baştan değişmiş olurdu. Örneğin bir araştırmacı yalnızca İzlandalıları, Mayaları ve Maorileri örnekleseydi, bunların genlerinde üç farklı küme oluşacaktır ve diğer tüm popülasyonlar, klinik olarak Maori, İzlanda ve Maya genetik materyallerinin karışımlarından oluşacak şekilde tanımlanabilecektir.[67]
Bundan yola çıkarak, şu sonuca varabiliriz: Irk grupları, farklı alel frekansları ile karakterize edilebilecek olsaydı bile bu, insan türünde ırkların olduğu anlamına gelmezdi, çünkü insan popülasyonlarında ırk ayrımlarını bozan çok sayıda başka genetik model bulmak mümkündür.
Sonuç
Tüm bunlar bir arada değerlendirildiğinde, modern bilimsel gerçekler çerçevesinde insan türünde hiçbir ırktan söz edemeyeceğimiz görülecektir. Irk kavramı, siyasi emellerle sürdürülen ve gündeme getirilen bir oyuncaktan fazlası değildir. Bilimsel bir temelde hiçbir geçerliliği yoktur ve ırkların bir kavram olarak geçerliliği gösterilemediği için, ırk-temelli olarak yapılan herhangi bir argümanın bilimsel olarak geçerli olması mümkün değildir.
Her ne kadar genomlarımızda, evrimsel ölçekte görece yakın geçmişte yaşanan bazı evrimsel değişimlere dair izler olsa da, bunların tarihi veya sosyolojik "ırklardan" söz edebileceğimiz kadar kapsamlı olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Dolayısıyla evrimsel ölçekte son derece yakın tarihli yapılar olan Alman, İtalyan, Türk, Kürt, Fransız, Ermeni, Japon gibi terimler, biyolojik olarak ırk kavramına karşılık gelmemektedir. Bunlar, belli bir kültürel tarihi paylaşan, belli siyasi sınırlara bağlı olarak bir arada yaşamayı tercih etmiş (veya buna muhtaç kalmış) insanlardır. Buna işaret etmek için, biyolojik bir temeli olmayan ve daha ziyade sosyolojik/kültürel kavramlar olan "etnisite" ya da "ulus" gibi terimler bulunmaktadır; mümkün olduğunca bunlar tercih edilmelidir. Teknik terimleri bilim dalları arasında kontrolsüz bir şekilde transfer edip, sonra bu sözcüklere çeşitli anlamlar yüklemek, sadece bilimi zedeleyici değil, toplumsal düzeni de bozan bir davranıştır. Gökçümen, bunu şöyle anlatıyor:
Benedict Anderson'ın tabiriyle, Türklük de aynı Fransızlık, Ermenilik, Kürtlük, Almanlık gibi bir çeşit "hayali cemaat"tir ("imagined community"). Bu konuda Türkiye'de özellikle entelektüel elitlerin halkın üzerinden genel ideolojik kavramlarla konuşması beni rahatsız ediyor. Köylerde yaptığım söyleşilerde, birçok köylünün kendilerini Türklük'le, Orta Asya'dan gelmiş olmakla tanımladıklarını görüyorum; bazı köylerde Kürtlük'ün, bazılarında Alevilik'in önemli olması gibi. Bu bence son derece normal ve dünyanın her yerinde görülen bir kültürel kimlik oluşumu. Bu tip oluşumlar hepimizin aidiyet duygusu için önemli ve milliyetçilikle, ulusalcılıkla bence direkt alakası yok. Ama entelektüel seviyeye çıktığımda, 70 milyon için genellenmiş "Türk ırkı yok, Kürtler binlerce yıldır burada, Türkler işgalci" veya "Kürtler dağ Türk'üdür" gibi söylemlerle karşı karşıya kalıyorsunuz.
Ben garanti veriyorum ki, kimse Kürtlerden ve Türklerden DNA alıp "Siz farklısınız"ı kanıtlayamaz. Ne Kürt geni var, ne Fransız geni var. Bütün toplumlar içinde her şey var. Zaten Ermeniler ve Türkler arasında bir araştırma yapıldı ve genetik bir farklılık çıkmadı. Ama genetik farklılık olmaması, Türk veya Ermeni yoktur demek değildir. Ermenilere gidip "Siz Türklerle aynısınız, Türksünüz" denemez. Çünkü kültürel olarak varlar. Ama Türk milliyetçiliğine karşı argüman geliştirirken "Irklar gerçektir. Ermeni ırkı vardır, ama Türklerin ırkı yoktur" demiş gibi oluyorsunuz.
Tüm Reklamları KapatBenim profesyonel düşüncem, ırk kavramını mümkün olduğu kadar siyasi söylemden uzak tutmak. Çünkü benim kanaatime göre toplumları biyoloji üzerinden sınıflandırma hem hiçbir şey üretmez, hem de bir sürü sorun çıkarır.
Modern genetik ve antropoloji çalışmalarının sonuçları açıktır: İnsan genetik varyasyonu genellikle dünyanın büyük bölümünde sürekli olarak gradyanlar halinde dağılır ve insan popülasyonları arasında insan ırklarının var olması için gerekli olacak genetik sınırların var olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur.[68] Zaman geçtikçe insan genetik varyasyonu, birbirinden bağımsız olarak evrimleşmiş ırk kavramına aykırı, iç içe geçmiş bir yapı oluşturmuştur.[69]
Özetle: İnsan türünde ırklar yoktur; bütün insanlar aynı türün ırklara bölünemeyecek üyeleridir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git- 50
- 40
- 26
- 19
- 16
- 10
- 7
- 4
- 2
- 1
- 1
- 0
- ^ R. T. Schaefer. (2008). Encyclopedia Of Race, Ethnicity, And Society. ISBN: 9781452265865. Yayınevi: Sage Publications, Inc.
- ^ a b Nature. (2000). Census, Race And Science. Nature Genetics, sf: 97-98. doi: 10.1038/72884. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. Amutah, et al. (2021). Misrepresenting Race — The Role Of Medical Schools In Propagating Physician Bias. New England Journal of Medicine, sf: 872-878. doi: 10.1056/NEJMms2025768. | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. M. Gannon. Race Is A Social Construct, Scientists Argue. (5 Şubat 2016). Alındığı Tarih: 17 Temmuz 2022. Alındığı Yer: Scientific American | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Fuentes. Race Is Real, But Not In The Way Many People Think. Alındığı Tarih: 17 Temmuz 2022. Alındığı Yer: Psychology Today | Arşiv Bağlantısı
- ^ The Royal Institution. What Science Tells Us About Race And Racism. (16 Mart 2016). Alındığı Tarih: 17 Temmuz 2022. Alındığı Yer: YouTube | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b L. B. Jorde, et al. (2004). Genetic Variation, Classification And 'Race'. Nature Genetics, sf: S28-S33. doi: 10.1038/ng1435. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. White. Why Your Race Isn't Genetic. (30 Mayıs 2014). Alındığı Tarih: 17 Temmuz 2022. Alındığı Yer: Pacific Standard | Arşiv Bağlantısı
- ^ K. Bryc, et al. (2015). The Genetic Ancestry Of African Americans, Latinos, And European Americans Across The United States. The American Journal of Human Genetics, sf: 37-53. doi: 10.1016/j.ajhg.2014.11.010. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. Zimmer. White? Black? A Murky Distinction Grows Still Murkier. (24 Aralık 2014). Alındığı Tarih: 17 Temmuz 2022. Alındığı Yer: The New York Times | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. K. Wagner, et al. (2016). Anthropologists' Views On Race, Ancestry, And Genetics. Wiley, sf: 318-327. doi: 10.1002/ajpa.23120. | Arşiv Bağlantısı
- ^ The American Journal of Human Genetics. (2005). The Use Of Racial, Ethnic, And Ancestral Categories In Human Genetics Research. The American Journal of Human Genetics, sf: 519-532. doi: 10.1086/491747. | Arşiv Bağlantısı
- ^ K. A. Kaszycka, et al. (2009). Current Views Of European Anthropologists On Race: Influence Of Educational And Ideological Background. Wiley, sf: 43-56. doi: 10.1111/j.1548-1433.2009.01076.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b American Anthropological Association. Aaa Statement On Race. (1 Ocak 1997). Alındığı Tarih: 17 Temmuz 2022. Alındığı Yer: American Anthropological Association | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b H. Özvarış. 'Türklük Irk Değil Kültür, Ermeniler Ile Türkler Arasında Genetik Fark Çıkmadı'. (9 Aralık 2013). Alındığı Tarih: 17 Temmuz 2022. Alındığı Yer: T24 | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. Lieberman, et al. (2004). The Race Concept In Six Regions: Variation Without Consensus. Collegium Antropologicum, sf: 907-921. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b c d S. O. Y. Keita, et al. (2004). Conceptualizing Human Variation. Nature Genetics, sf: S17-S20. doi: 10.1038/ng1455. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b c A. R. Templeton. (2005). Human Races: A Genetic And Evolutionary Perspective. Wiley, sf: 632-650. doi: 10.1525/aa.1998.100.3.632. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. G. Morris. (1992). Academic Press Dictionary Of Science And Technology. ISBN: 9780122004001. Yayınevi: Gulf Professional Publishing.
- ^ J. Jaenike. (2002). Criteria For Ascertaining The Existence Of Host Races. University of Chicago Press, sf: 830-834. doi: 10.1086/283771. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. M. HAIG, et al. (2006). Taxonomic Considerations In Listing Subspecies Under The U.s. Endangered Species Act. Wiley, sf: 1584-1594. doi: 10.1111/j.1523-1739.2006.00530.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Wright. (1984). Evolution And The Genetics Of Populations, Volume 4: Variability Within And Among Natural Populations. ISBN: 9780226910413. Yayınevi: University of Chicago Press.
- ^ American Association of Biological Anthropologists. Aaba Statement On Race & Racism. Alındığı Tarih: 17 Temmuz 2022. Alındığı Yer: American Association of Biological Anthropologists | Arşiv Bağlantısı
- ^ Chambers. (2007). Chambers Dictionary Of Science And Technology. ISBN: 9780550100719. Yayınevi: Hodder & Stoughton.
- ^ J. H. Relethford. Biological Anthropology, Population Genetics, And Race. (23 Şubat 2017). Alındığı Tarih: 17 Temmuz 2022. Alındığı Yer: Oxford Handbooks Online doi: 10.1093/oxfordhb/9780190236953.013.20. | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. Carpenter. Washington’s Nfl Team To Retire Redskins Name, Following Sponsor Pressure And Calls For Change. (13 Temmuz 2020). Alındığı Tarih: 22 Ağustos 2020. Alındığı Yer: Washington Post | Arşiv Bağlantısı
- ^ Encyclopedia Britannica. Race. Alındığı Tarih: 17 Temmuz 2022. Alındığı Yer: Encyclopedia Britannica | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Yudell, et al. (2016). Taking Race Out Of Human Genetics. American Association for the Advancement of Science (AAAS), sf: 564-565. doi: 10.1126/science.aac4951. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. S. Lee, et al. (2008). The Ethics Of Characterizing Difference: Guiding Principles On Using Racial Categories In Human Genetics. Genome Biology, sf: 1-4. doi: 10.1186/gb-2008-9-7-404. | Arşiv Bağlantısı
- ^ G. P. Harrison. Race And Reality. ISBN: 9781615926367. Yayınevi: Prometheus Books.
- ^ D. Roberts. (2011). Fatal Invention: How Science, Politics, And Big Business Re-Create Race In The Twenty-First Century. ISBN: 9781595584953. Yayınevi: The New Press.
- ^ J. L. G. J.. (2001). The Emperor's New Clothes: Biological Theories Of Race At The Millennium. ISBN: 9780813528472. Yayınevi: Rutgers University Press.
- ^ C. L. Brace. (1965). Man's Evolution. Yayınevi: New York : Macmillan.
- ^ C. L. Brace. (2000). Evolution In An Anthropological View. ISBN: 9780742502635. Yayınevi: Altamira Press.
- ^ A. H. Goodman. (2012). Race: Are We So Different?. ISBN: 9780470657140. Yayınevi: Wiley-Blackwell.
- ^ T. W. Allen. (1994). The Invention Of The White Race: Racial Oppression And Social Control, Volume 1. ISBN: 9780860916604. Yayınevi: Verso.
- ^ T. W. Allen. (1997). Invention Of The White Race, Volume 2: Racial Oppression And Social Control (The Invention Of The White Race).
- ^ G. M. Fredrickson. (2015). Racism. ISBN: 9780691167053. Yayınevi: Princeton University Press.
- ^ T. F. Gossett. (1997). Race: The History Of An Idea In America. ISBN: 9780195097788. Yayınevi: Oxford University Press, USA.
- ^ A. Smedley. (2007). Race In North America: Origins And Evolution Of A Worldview. ISBN: 9780813343570. Yayınevi: Westview Press.
- ^ I. Berlin. (2004). Generations Of Captivity. ISBN: 9780674020832. Yayınevi: Harvard University Press.
- ^ C. Meillassoux. (1992). The Anthropology Of Slavery: The Womb Of Iron And Gold. ISBN: 9780226519128. Yayınevi: University of Chicago Press.
- ^ L. Lieberman, et al. (2004). Race And Three Models Of Human Origin. Wiley, sf: 231-242. doi: 10.1525/aa.1995.97.2.02a00030. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Montagu. (1980). The Concept Of Race. ISBN: 9780313227219. Yayınevi: Praeger.
- ^ F. B. Livingstone, et al. (2015). On The Non-Existence Of Human Races. Current Anthropology, sf: 279-281. doi: 10.1086/200290. | Arşiv Bağlantısı
- ^ W. C. Boyd. (1950). Genetics And The Races Of Man: An Introduction To Modern Physical Anthropology. Yayınevi: Little, Brown and Company.
- ^ C. P. Kottak. (1996). The Teaching Of Anthropology: Problems, Issues, And Decisions. ISBN: 9781559347112. Yayınevi: McGraw-Hill Humanities/Social Sciences/Languages.
- ^ S. Molnar. (1992). Human Variation. ISBN: 0-13-446162-2.
- ^ J. C. Long, et al. (2009). Human Genetic Diversity And The Nonexistence Of Biological Races. Human Biology, sf: 777-798. doi: 10.3378/027.081.0621. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b J. C. Long. (2009). Update To Long And Kittles's “Human Genetic Diversity And The Nonexistence Of Biological Races” (2003): Fixation On An Index. Human Biology, sf: 799-803. doi: 10.3378/027.081.0622. | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. C. Lewontin. (1972). The Apportionment Of Human Diversity. Springer, New York, NY, sf: 381-398. doi: 10.1007/978-1-4684-9063-3_14. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. L. B. Jorde. (2015). Medical Genetics. ISBN: 9780323188357. Yayınevi: Elsevier Health Sciences.
- ^ M. Pigliucci, et al. (2003). On The Concept Of Biological Race And Its Applicability To Humans. Philosophy of Science, sf: 1161-1172. doi: 10.1086/377397. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Walsh, et al. (2011). Race And Criminology In The Age Of Genomic Science. Wiley, sf: n/a-n/a. doi: 10.1111/j.1540-6237.2011.00818.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b M. Bamshad, et al. (2004). Deconstructing The Relationship Between Genetics And Race. Nature Reviews Genetics, sf: 598-609. doi: 10.1038/nrg1401. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. Romualdi, et al. (2002). Patterns Of Human Diversity, Within And Among Continents, Inferred From Biallelic Dna Polymorphisms. Genome Research, sf: 602-612. doi: 10.1101/gr.214902. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. W. F. Edwards. (2003). Human Genetic Diversity: Lewontin's Fallacy. Wiley, sf: 798-801. doi: 10.1002/bies.10315. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b R. Dawkins. (2005). The Ancestor's Tale: A Pilgrimage To The Dawn Of Evolution. ISBN: 9780618619160. Yayınevi: Mariner Books.
- ^ H. Tang, et al. (2005). Genetic Structure, Self-Identified Race/Ethnicity, And Confounding In Case-Control Association Studies. The American Journal of Human Genetics, sf: 268-275. doi: 10.1086/427888. | Arşiv Bağlantısı
- ^ N. A. Rosenberg, et al. (2005). Clines, Clusters, And The Effect Of Study Design On The Inference Of Human Population Structure. PLOS Genetics, sf: e70. doi: 10.1371/journal.pgen.0010070. | Arşiv Bağlantısı
- J. L. Mountain, et al. (2004). Assessing Genetic Contributions To Phenotypic Differences Among 'Racial' And 'Ethnic' Groups. Nature Genetics, sf: S48-S53. doi: 10.1038/ng1456. | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. J. Witherspoon, et al. (2007). Genetic Similarities Within And Between Human Populations. Genetics, sf: 351-359. doi: 10.1534/genetics.106.067355. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. L. Brace. (2005). Race Is A Four-Letter Word: The Genesis Of The Concept. ISBN: 9780195173512. Yayınevi: Oxford University Press, USA.
- ^ J. W. &. Sons. (2007). Encyclopedia Of Life Sciences, 26 Volume Set. ISBN: 9780470066515. Yayınevi: Wiley.
- ^ R. G. Winther. (2014). The Genetic Reification Of "Race"?: A Story Of Two Mathematical Methods. Critical Philosophy of Race, sf: 204-223. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. M. Kaplan. ‘Race’: What Biology Can Tell Us About A Social Construct. (17 Ocak 2011). Alındığı Tarih: 18 Temmuz 2022. Alındığı Yer: Wiley doi: 10.1002/9780470015902.a0005857. | Arşiv Bağlantısı
- ^ K. M. Weiss, et al. (2005). Racing Around, Getting Nowhere. Wiley, sf: 165-169. doi: 10.1002/evan.20079. | Arşiv Bağlantısı
- ^ G. . . Barbujani. (2005). Human Races: Classifying People Vs Understanding Diversity. Current Genomics, sf: 215-226. doi: 10.2174/1389202054395973. | Arşiv Bağlantısı
- ^ K. L. Hunley, et al. (2009). The Global Pattern Of Gene Identity Variation Reveals A History Of Long-Range Migrations, Bottlenecks, And Local Mate Exchange: Implications For Biological Race. Wiley, sf: 35-46. doi: 10.1002/ajpa.20932. | Arşiv Bağlantısı
- L. L. Cavalli-Sforza. (1994). The History And Geography Of Human Genes. ISBN: 9780691087504. Yayınevi: Princeton University Press.
- F. B. Livingstone. On The Non-Existence Of Human Races. (18 Mart 2020). Alındığı Tarih: 18 Temmuz 2022. Alındığı Yer: Current Anthropology | Arşiv Bağlantısı
- D. J. Witherspoon, et al. Genetic Similarities Within And Between Human Populations. (18 Mart 2020). Alındığı Tarih: 18 Temmuz 2022. Alındığı Yer: Genetics | Arşiv Bağlantısı
- L. G. Moore. (2004). Human Genetic Adaptation To High Altitude. High Altitude Medicine & Biology, sf: 257-279. doi: 10.1089/152702901750265341. | Arşiv Bağlantısı
- S. D. Livingstone, et al. (2011). Effect Of A Local Cold Stress On Peripheral Temperatures Of Inuit, Oriental, And Caucasian Subjects. Canadian Science Publishing, sf: 877-881. doi: 10.1139/y78-137. | Arşiv Bağlantısı
- L. Joseph, et al. What A Tangled Web He Weaves: Race, Reproductive Strategies And Rushton's Life History Theory. (18 Mart 2020). Alındığı Tarih: 18 Temmuz 2022. Alındığı Yer: Anthtopological Theory | Arşiv Bağlantısı
- I. D. Waldman, et al. (1994). Racial-Group Differences In Iq In The Minnesota Transracial Adoption Study: A Reply To Levin And Lynn. Intelligence. | Arşiv Bağlantısı
- P. N. Peregrinea, et al. (2020). Cross-Cultural Evaluation Of Predicted Associations Between Race And Behavior. Evolution and Human Behavior, sf: 357-364. | Arşiv Bağlantısı
- New York University. How Heritability Misleads About Race. (18 Mart 2020). Alındığı Tarih: 18 Temmuz 2022. Alındığı Yer: New York University | Arşiv Bağlantısı
- J. Entine. The Dna Olympics -- Jamaicans Win Sprinting 'Genetic Lottery' -- And Why We Should All Care. (18 Mart 2020). Alındığı Tarih: 18 Temmuz 2022. Alındığı Yer: Forbes | Arşiv Bağlantısı
- J. Pitt. What Scientific Evidence Is There To Disprove Biological Racism?. (18 Mart 2020). Alındığı Tarih: 18 Temmuz 2022. Alındığı Yer: Quora | Arşiv Bağlantısı
- M. Muehlenbein. (2010). Human Evolutionary Biology. ISBN: 978-0-521-70510-3. Yayınevi: Cambridge University Press.
- N. G. Jablonski. (2006). Skin: A Natural History. ISBN: 0520242815. Yayınevi: University of California Press.
- R. A. Strum. (2009). Molecular Genetics Of Human Pigmentation Diversity. Human Molecular Genetics, sf: 9-17. | Arşiv Bağlantısı
- B. Lang, et al. (2000). Race And Racism In Theory And Practice. ISBN: 978-0847696932. Yayınevi: Rowman & Littlefield Publishers.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 11:36:50 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/683
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.