İnsan Hayvan mıdır? Türümüzün Hayvan Ataları ve Taksonomik Konumu...
Vox tarafından hazırlanmış, vücudumuzdaki körelmiş organlardan sadece birkaçını gösteren bir videoyu Türkçeye çevirerek "Evrimin Vücudumuzdaki İzleri" başlığı ile 7 Aralık 2016'da YouTube üzerinden yayınlamıştık:
Bu videonun başında şöyle bir ifade geçiyordu:
Vücudumuz bir tapınaktır; fakat aynı zamanda bir doğa tarihi müzesi gibidir. Vücudumuzu yakından incelediğimizde, kullanmadığımız bazı parçalar görürüz. Onlara bizim ihtiyacımız yok; ama hayvan atalarımızın vardı.
Videonun tamamını izlemenizi tavsiye ederiz; gerçekten harika bir konu. Hatta konu hakkındaki daha fazla bilgiyi buradaki yazımızdan veya ilk kitabımızdan alabilirsiniz. Ancak bizim ilgimizi en çok çeken şey, yukarıda alıntıladığımız son cümleye gelen YouTube yorumları oldu.
Yorumların içeriğini tahmin edebilirsiniz. 2016'dan bu yana "Ne yani, biz hayvan mıyız şimdi?", "Sizin atalarınız hayvan olabilir ama bizimkiler insandı.", "Hayvan atalarımızdan sonrasını izlemeye gerek bile yok, insanın atası hayvan değildir." minvalinde yüzlerce yorum aldık.
Bu da bizi eğitim sisteminin eksikliği ve insanların gerçeklikten ne kadar kopuk olduğuna dair derin düşüncelere itti. Bir eğitim sistemi düşünün ki, insanın Hayvanlar Alemi altında sınıflandırılan bir tür olduğu kadar basit, temel, yalın bir gerçeği öğretemesin. Öyle bir toplum düşünün ki, Evren içindeki hiçbir cisim (galaksilerden gezegenlere, kimyasallardan canlılığa kadar hiçbir şey) birdenbire var olmazken ve her zaman süreçlerden geçerek var olurken, Homo sapiens gibi bir türün kendinden daha basit yapılı canlılardan değil de; birdenbire, yoktan, puf diye var oluverdiğine inansın. Bu nedenle bu yazıyı kaleme almak ve insanın neden bir hayvan türü olduğunu bir kez daha anlatmak istedik.
Hayvan Nedir?
Hayvanlar, Hayvanlar Alemi (Animalia) olarak bilinen bir taksonomik sınıf altında bulunan canlıların tamamına verilen isimdir. Taksonominin bu seviyesinde, Hayvanlar Alemi haricinde geleneksel olarak 3 alem daha bulunur: Bitkiler Alemi, Mantarlar Alemi, Protistalar Alemi. Bunların hiçbirine dahil olmayan canlılar ise Prokaryotlar (Bakteriler ve Arkeler) altında toplanır. Tüm bunları Yaşam Ağacı projemizden görebilirsiniz.
Bu noktada şunu anlamak önemlidir: Dünya üzerinde alacağınız her bir canlı varlık, bu gruplardan biri altına girmek zorundadır. Başka bir alternatif bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu noktada, diğer konulara girmeden önce, başlığa yönelik olarak kendimize şunu sormalıyız: "İnsan, bu gruplardan hangisine girmektedir?" İnsan bakteri midir? İnsan arke midir? İnsan protista mıdır? İnsan mantar mıdır? İnsan bitki midir? İnsan hayvan mıdır? Bunlardan yalnızca ve yalnızca bir tanesine "Evet" yanıtını vermek zorundayız. Ve bunlar haricinde bir alternatif bulunmuyor (bunun nedenlerine az sonra geleceğiz). Cevabı şimdi vermeyeceğiz, şimdilik düşünmeyi size bırakıyoruz; az sonra doğru cevabı öğreneceksiniz. Şimdilik devam edelim:
Bir canlının bu gruplardan hangisine dahil olduğu, sahip olduğu özelliklere göre belirlenir. Dolayısıyla biyolojide (ve genel olarak bilimde) hayvanlar, diğer tüm organizma kategorileri gibi belli başlı özelliklerine göre tanımlanırlar.
Bu özelliklere göre hayvanlar:
- Çok hücrelidirler.
- Ökaryotiktirler. Yani net bir şekilde tanımlanmış bir hücre çekirdeğine ve zarlı organellere sahiptirler.
- Heterotrof canlılardır. Yani kendi enerjilerini üretemezler; bunun yerine enerjilerini diğer canlıları tüketerek alırlar.
- Neredeyse istisnasız olarak eşeyli ürerler.
- Gelişim sırasında blastula evresinden geçerler. Yani sperm ve yumurtanın birleşmesinden sonraki ilk birkaç bölünmeden sonra, hücre kümesi içi boş bir küre oluşturur.
- Hücre duvarı bulunmayan hücrelere sahiptirler.
- Yaşamlarının en azından bir bölümünde aktif olarak yer değiştirme kabiliyetine sahiptirler.
- Vücutlarında bulunan sinirler sayesinde dış uyaranlara hızlı tepkiler verebilirler.
Burada dikkat edilmesi gereken kritik nokta şudur: Bu tanım, insan-merkezci bir şekilde, insanı bir gruba dahil etmek veya bir gruptan hariç tutmak amacıyla, keyfi olarak yapılmamıştır. Farklı canlıları inceleyen ve onlar arasındaki ortak özellikleri tespit eden bilim insanları, belirli bir canlı öbeğinde bu özelliklerin ortak olduğunu tespit etmişlerdir (diğer canlı öbeklerinde de diğer ortak özellikler tespit etmişlerdir; örneğin bitkilerde, protistalarda, prokaryotlarda, vs.). İnsan, hayvan tanımına hasbelkader uyan bir canlıdır.
Örneğin bir Rosa chinensis, yani bir tür gül bitkisi bu tanıma uyar mı? Hayır, çünkü yukarıdaki tanımdaki 1, 2 ve 4. maddeler haricinde hiçbirine sahip değildir! Rosa cinsi, bitkileri ayırt edici bütün özelliklere sahiptir; bu nedenle Bitkiler Alemi altındaki bir canlıdır.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bir Paramecium aurelia, yani bir paramesyum bu tanıma uyar mı? Hayır! Çünkü 2, 3, 6, ve 7. maddeler haricindeki hiçbir maddeye uymamaktadırlar. Öte yandan Protistalar Alemi'ni ayırt eden bütün özelliklere sahiptirler; o nedenle prostistadırlar!
Bu şekilde dilediğiniz canlıyı kategorize etmeniz mümkündür! Tabii burada konumuz olmadığı için yer vermedik; ancak diğer tüm taksonomik grupların da ayırt edici özelliklerini listelemek mümkündür. Bu listeleri göz önünde bulundurarak, hiç tanımadığınız bir canlıyı doğru kategoriye yerleştirebilirsiniz. Zaten taksonomi bilimi de böyle çalışır!
İnsan Neden Bir Hayvan Türüdür?
Yukarıdaki listeyi okurken fark etmiş olabileceğiniz gibi, insan bu tanıma kusursuz bir şekilde uymaktadır. Her bir madde, insan için birebir ve sonuna kadar doğrudur. Bu maddelerin her birine uyan bir canlı, hayvan olmak zorundadır; dolayısıyla insan da bir hayvan türüdür!
Daha önemlisi de şudur: İnsanın bu tanımdan bağımsız olmasını gerektiren hiçbir özelliği bulunmamaktadır. İnsanlığı ayrı tutma güdümüzün genel olarak iki nedeni vardır:
- Kendimizin insan olması.
- İnsanın en zeki hayvan türü olması.
Bunlardan her ikisi de, türümüzün zekasının en üzücü yan ürünlerinden ikisi olan ego ve kibrin ürünüdür. İri bir beyne sahip olmamızın, bizi diğer hayvanlardan içsel olarak farklı ve üstün bir yere koyduğu inancına sahibizdir; ancak bunun bilimsel herhangi bir temeli yoktur.
İnsanı Ayırsak? İnsan "İnsan" Olsa, Geri Kalanlar "Hayvan"?
Bugüne kadar bilim insanları da dahil birçok grup, insanı diğer hayvanlardan ayıran taksonomik kategoriler geliştirmeye çalışmışlardır. Ancak bunların istisnasız olarak hepsi er ya da geç suya düşmüştür. Bunun sebebi, insanı diğer hayvanlardan ayıran spesifik ve elle tutulur hiçbir özelliğin olmayışıdır.
Bu demek değildir ki insan, sıradışı miktarda zeki bir canlı değildir. Elbette öyledir! Hatta Evren'in başka bir köşesinde böylesine zeki bir tür var mı onu bile bilmiyoruz! Ancak bu, onu yukarıda tanımladığımız hayvan kategorisinden ayırmaya yetmez. Yukarıdaki tanımın keyfi olmadığından bahsettiğimizi hatırlayınız. Eğer keyfi bir şekilde canlıların "ekstrem" özelliklerine göre sınıflandırmayı değiştirecek olursak, "ekstrem" düzeyde uçabilen, koşabilen, nefesini tutabilen, kamufle olabilen, avlanabilen, saklanabilen, çiftleşebilen ve daha nice özellikler sergileyen her hayvanı "Hayvanlar Alemi"nden ayrı mı tutacağız?
Sonuçta sahip olduğumuz her şeyin, tek bir organın, beynin irileşmesinden kaynaklandığını kesin bir şekilde biliyoruz. Öyle ki, bu organa gelecek hasarlar, insanı "insan" kılan özellikleri elinden alıvermektedir. Bu durumda tek bir organın aşırı özelleşmesinin verdiği bu özellikleri (algı, bilinç, duygu, düşünce, vb.) neden ayrı bir kategoriye koyalım? Hele ki insan, tartışmasız bir şekilde objektif hayvan tanımına uyarken? Bu, son derece insan-merkezci ve bencil bir ayrım olmaz mı? Eğer bilimsel olarak temellendirilebilirse ne âlâ; ancak bunu başarabilen kimse olmadı.
Elbette insan, antropolojik ve sosyolojik bir varlık olarak da tanımlanmaktadır. Hiç kimse insan beyninin irileşmesinin basamaklarından biri olan ileri düzey alet kullanımı sayesinde inşa ettiği sıradışı medeniyetleri görmezden gelemez. Ancak bir türün medeniyetler inşa etmesi, onun biyolojik olarak olarak diğer türlerden bağımsız bir canlı olması için ne yeterli bir kriterdir ne de geçerli bir kriterdir. Eğer neden sadece insanların bu kadar zeki olduğunu merak ediyorsanız, buradaki yazımızı okuyabilirsiniz.
Bunu anladığımızda, beynimizin ürünü olan hiçbir sıradışılığın bizi sıradışı kılmadığı anlaşılacaktır. Daha da önemlisi, kendimize atfettiğimiz sıradışılık, sandığımız kadar sıradışı olmayabilir bile! Bu konuda şuradaki yazımızı okumanızı tavsiye ederiz. Ayrıca buradaki, buradaki ve buradaki yazılarımız da size bir perspektif sunabilir. Ayrıca sinirbilim yazı dizimiz, beynin ve sinir sisteminin evrimini daha iyi anlamanızı sağlayabilir.
Eğer ki canlılığın sınıflandırılmasının şahsi kanaatlere dayalı değil de; bilimsel, biyolojik ve objektif verilere dayalı olarak yapılması gerektiğinde hemfikir isek, insanın Hayvanlar Alemi'nde olduğu gerçeğini kabullenmemiz zorunludur. Hoşumuza gitmiyor diye, "hayvan" sözcüğünü bir aşağılama sözcüğü olarak da kullanıyoruz diye, şahsi kanaatlerimiz uyuşmuyor diye bu gerçeği görmezden gelemeyiz. Çünkü gelsek de, gerçek gerçekliğinden bir şey yitirmez.
İnsan Neden Hayvan Atalardan Evrimleşmiştir Diyoruz?
Öncelikle şunu anlamamız gerekiyor: İnsanların ataları elbette belli bir noktaya kadar insandı. Hatta o "belli nokta"yı kabaca biliyoruz; günümüzden 300.000 yıl öncesine kadar! Yani günümüzden 300.000 yıl öncesine kadar yaşamış olan her bir birey, sizin bizim gibi insandı: Homo sapiens! Ancak bundan geriye gittiğinizde artık alışageldiğimiz insan türünden atalarla karşılaşmıyoruz. Bu atalar giderek "maymunlaşıyor"; daha doğrusu, bildiğimiz ve alışageldiğimiz insan görünümünden farklı görünmeye başlıyor.
Bu değişim kademeli ve yumuşak; ancak yeterince uzun süre takip edildiğinde farkları fosillerde, anatomide, genlerde görmek mümkün. Bir türün atalarının nasıl bir başka tür olabileceğini anlamlandırmakta zorlanıyorsanız buradaki yazımızı okumanızı tavsiye ederiz. Eğer şu "maymun meselesi" ile ilgili aklınıza takılanlar varsa, onu da şu videomuzdan izleyebilirsiniz:
Dolayısıyla "Sizin atalarınız hayvan olabilir, bizim atalarımız insandı." serzenişinin anlamı bulunmamaktadır. Hepimizin ataları belli bir tarihe kadar insandı, ondan öncesinde ise Homo sapiens türüne ait bireyler değillerdi. Bunun detaylarını öğrenmek için buradaki veya buradaki yazımıza göz atabilirsiniz.
Bu durumda, eğer insanlar bir hayvan türüyse, "hayvandan evrimleşme" işi nereden geliyor?
Yaratılış
İnsanın bir hayvan türü olduğunda hemfikir olduğumuzda, şu gerçekle yüzleşmemiz gerekir: Günümüzde var olan 8.7 milyar ökaryot türü yoktan, birdenbire, puf diye var olmamıştır. Çünkü biliyoruz ki günümüzdeki tüm türler, Dünya üzerinde bugüne kadar var olmuş bütün türlerin %1'inden azına denk gelmektedir! Dolayısıyla canlıların büyük bir kısmı yok olmuştur.
Yaratılış, bilinçli ve amaçlı bir var edilişi ima eder. Ancak canlılar kusursuz ve ortamları için mükemmel olarak yaratılmamışlardır; eğer öyle olsaydı, bırakın var olan her 100 türden 99'unun yok olmasını, tek bir türün bile yok olmamasını beklerdik.
Peki, ya canlılar son halleriyle, belli bir amaç için var ediliveriyorsa da işleri bitince yok ediliyorlarsa? Bu olasılığı da gözlemsel olarak çürütmemiz mümkündür: Bunun doğru olmadığını biliyoruz. Bu canlılar doğru zamanlarda, son halleriyle yaratılıvermiyorlar; çünkü bu doğru olsaydı, günümüzde de puf diye varlık sahnesine çıkan canlılar, hatta canlı-harici cisimler görmeyi beklerdik. Ama böyle bir şeye bugüne kadar asla rastlamadık. Her şeyin kademelerden geçerek, kendisinden önce var olan maddelerin bir araya gelmesi ve değişmesiyle var olduğunu biliyoruz. Yıldızlar, gezegenler, kimyasal maddeler, jeolojik olaylar, canlılık... Hiçbiri yoktan, son halleriyle, kusursuz olarak var oluvermiyor. Bu nedenle canlı türlerinin bu şekilde yaratıldıklarını düşünmemiz için yeterli ve geçerli gerekçeler bulunmuyor.
Burada şuna dikkat etmek gerekiyor: Burada söylenen, "evrimsel süreç gerçekse Evren'i var eden bir yaratıcının olmadığı ve olamayacağı" değildir! Bir yaratıcının var olduğuna inanmaya devam edebilirsiniz. Burada söylenen, "yaratılışçı biyoloji" dahilinde ileri sürülen, her canlının son halleriyle, ayrı ayrı, birdenbire var edildiğine yönelik "yaratılış" görüşünün bilimsel hiçbir dayanağı olmadığıdır. Örneğin doğadaki kütleçekim veya evrim yasasını bir süpergücün yarattığına inanabilirsiniz. Bu inancınız bilimsel bir varsayıma dayanmaz; herhangi bir bilimsel geçerliliği de olmaz; ancak buna inanmak önünde bir engel yoktur.
Burada bilimsel olarak çürütülen argüman, bir yaratıcı gücün varlığıyla ilgili değildir. O olası yaratıcı gücün, canlılığı (veya diğer varlıkları) ayrı ayrı, süreçlerden ve ara basamaklardan geçmeksizin, son haliyle, kusursuz olarak, birdenbire yaratıverdiği iddiasıdır. Bu iddia geçersizdir.
Değişim ve Adaptasyon
Eğer türler kusursuz olarak yaratılmamışlarsa; zaman içinde değişime açık olmak zorundadırlar. Çünkü aksi takdirde jeolojik kanıtlarıyla bildiğimiz uç düzey iklimsel ve çevresel değişim olaylarını atlatmaları imkansız olurdu. Örneğin bir kartopu dünya evresinden geçip de, sonrasındaki aşırı ısınma döneminde bir türün her bir bireyinin hayatta kalması imkansız olurdu. Çünkü yapısal olarak bu kadar "aşırı-dirençli" olsalardı, türlerin %99'unun yok olmaları için bir gerekçe olmazdı. Her bir tür, var oluşun ilk basamaklarından beri varlığını korumayı başarırdı. Ancak böyle bir durum söz konusu değil.
Buna ek olarak fosil kayaçlardan gördüğümüz üzere, canlılık yeryüzünde yaklaşık 4 milyar yıldır aralıksız olarak varlığını sürdürüyor. Eğer canlılık birdenbire yaratılmadıysa ve 4 milyar yıldır varlığını koruyorsa, bu durumda karşımıza kaçınılmaz bir gerçek çıkıyor: Canlı popülasyonları nesiller içinde ortamlarına adapte olmak zorundalar. Yoksa ya tamamen yok olurlardı, ya hiçbiri yok olmazdı.
Çevreye kalıcı olarak uyum sağlama, ya da adaptasyon, Doğal Seçilim yoluyla kazanılan özelliklere verilen bir isimdir. Doğal Seçilim, evrimsel değişimi sağlayan mekanizmalardan birisidir. Yani her adaptasyon, evrimsel bir değişim yaşandığı anlamına gelmektedir.
Canlılarda küçük veya büyük her türlü adaptasyon, uzun nesiller boyunca birikerek türleri değiştirir. Böylece türler çevrelerine uyum sağlarlar; ancak bu sırada atalarından bambaşka görünüme sahip türlere değişirler. Bu ufak değişimlerin (mikroevrimin), uzun vadede büyük değişimlere (makroevrime) dönüşmesi, bilimin temelinde yatan üniformitaryanizm ilkesi ile de birebir örtüşmektedir. Bu konuyla ilgili olarak şu görselleştirme çalışmamızı inceleyebilir ve şu videomuzu izleyebilirsiniz:
Kademeli Karmaşıklaşma: Sıralılık Kuralı
Bir diğer bilgi kırıntısı da yine jeolojiden geliyor: Sıralılık Kuralı. Jeolojik katmanlarda daha derinlere, yani daha eski zamanlara gittikçe, canlılar kademeli olarak daha basit yapılı bir hâl alıyor. Günümüzde var olan karmaşık canlılara, çok eski zaman katmanlarındaki fosil yataklarında rastlamıyoruz. Bu durumda karmaşık canlılar, daha basit yapılı canlıların farklılaşması yoluyla var olmak zorundadır. Aksi durumda yukarıdaki maddelerden bir veya birkaçıyla çelişmemiz gerekirdi.
İnsanların Hayvan Ataları
Tüm bu gerçekler birleştirildiğinde, insan türünün de mecburen değişerek varlığını sürdüren ataların torunu olmasını zorunlu kılmaktadır.
Temel çıkarım aynıdır: İnsanların ataları, yukarıda sözünü ettiğimiz özelliklerden muaf olsalardı, varlıklarını sürdüremezlerdi veya ezelden beri var olurlardı. Ancak durumun bu olmadığını biliyoruz; fosil kayıtlarında türümüzün sadece 300.000 yıl yaşında olduğunu görüyoruz. Eğer insanların ataları değişerek günümüze geldilerse, bu birikimli değişim nihayetinde insana benzemeyen atalara kadar takip edilebilir olmalıdır. Çünkü damlaya damlaya göl olur:
İnsan atalarının da, tıpkı insanlar gibi Hayvanlar Alemi'ndeki türler olduğu gerçeğini tüm bunlarla birleştirdiğimizde (çünkü bu canlıların da özellikleri yukarıdaki maddelerin her birine uymaktadır), insanın hayvan atalardan evrimleşmiş bir hayvan türü olduğu gerçeğiyle yüzleşiriz.
İnsanın Hayvan Atalarının Bilimsel Kanıtları
Peki bunun tartışılmaz bir kanıtı var mıdır? Evet, buna sayısız kanıt sunmak mümkün.
Mikroevrimi gözlemek zaten kolay; çünkü son 2000 yıllık zaman diliminde bile insan türünün evrimleştiğine dair sayısız genetik kanıt elimizde bulunuyor. Bunları reddedemeyiz, çünkü genetik kanıtların gücü, babalık testinde veya kriminolojide kullanılan metotlardan farklı değil. Bir yandan genetiğe sonuna kadar güvenip, bir yanda işimize gelmediğinde genetik kanıtların söylediklerini görmezden gelemeyiz.
Makroevrim konusunda da hiçbir veri eksiği bulunmuyor; hatta insan evrimi, günümüzde en eksiksiz şekilde bildiğimiz makroevrimsel süreçlerden birisi! Fosiller bu evrimi net bir şekilde göstermektedir; ancak bu gerçeği görmek için fosillerden veya anatomiden faydalanmamız şart bile değil. Tartışılmaz kanıt, doğrudan doğruya genetikten, vücudumuzdaki kromozomların diğer hayvanlarla kıyaslanmasından gelmektedir: İkinci kromozomumuz, en yakın hayvan kuzenlerimiz olan şempanzeler, goriller, orangutanlardaki iki ayrı kromozomun birbirine kaynaması sonucunda oluşmuştur ve bunun genetik izleri günümüzdeki her insanın her bir hücresinde bulunmaktadır! Bu gerçekle ilgili detayları buradan okuyabilirsiniz.
Hayvan Atalarımızın İzini Her Birimiz Vücudumuzda Damga Gibi Taşıyoruz!
Ama tabii ki hayvan atalardan evrimleşerek var olduğumuza göre, onlardan kalma izleri de vücudumuzda taşımalıyız. Çünkü canlılar yaşam ortamlarına adapte olarak farklılaştıkça, eskiden ihtiyaçları olan ama artık ihtiyaçları kalmayan organ ve yapıları zaman içinde yitirirler. İşte bu da bizi körelmiş organlarla ilgili buradaki yazımıza ve en baştaki videomuza getiriyor:
Sonuç
Görebileceğiniz gibi videoda anlatılan konuda herhangi bir sorun bulunmamaktadır. İnsan, bir hayvan türüdür ve hayvan atalardan evrimleşerek var olmuştur. Bu, biz öyle istiyoruz (veya istemiyoruz) diye değil, bağımsız bilim dallarının bağımsız veri hatlarından gelen bağımsız bulgularla ortaya konmuş bir gerçektir.
Bunu kabul edip etmemek size kalmış. Ancak gerçekler, bizim kabullerimize bağlı olarak değişmemektedir. Hele ki "Size hayvan desek hakaret etmiş mi oluruz şimdi?" gibi iğnelemeler gerçeği hiç değiştirmemektedir; zira hepimiz aynı gemideyiz: Hepimiz aynı türün bireyleriyiz ve birimiz için bilimsel olarak geçerli olan gerçekler, hepimiz için aynen geçerlidir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 30
- 15
- 13
- 6
- 3
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 27/12/2024 01:34:06 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/7536
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.