Bilimin Temel Varsayımları: Bilim, Gerçek Arayışını Hangi Temel Varsayımlar Üzerine İnşa Eder?
Gerçek, anlaması son derece zor olan; halen eksiksiz bir tanımına sahip olmadığımız, baş döndürücü bir olgudur.[1] İnsanlık, kendini bildi bileli "gerçek olanı" anlamaya ve anlatmaya çalışmıştır. Fakat gerçek, öylesine karmaşık ve girift yapılıdır ki, bugüne kadar ona yaklaşmanın veya en azından ifade etmenin birçok farklı yolunu bulduk: felsefe, bilim, din, sanat, edebiyat bunlardan sadece birkaçı... Her biri, farklı varsayımlarla ve perspektiflerle gerçeğe yaklaşmaya çalıştı ve birbirinden farklı araçları kullanarak gerçeğe (ya da gerçeğin insanlar üzerindeki izdüşümüne) erişebileceğimizi, ona erişemesek bile belirli açılarını, belirli bir kapsamda izah ve ifade edebileceğimizi iddia ettiler. Burada biz, bu yöntemlerden bugüne kadar gerçeği evrensel olarak tanımlamak konusunda en başarılısı olan ve bizim de özel ilgi alanımız olan bilime ve bilimin temel varsayımlarına (ve bazı olası kısıtlarına) değineceğiz.
Bilim, Evren'in ilk anından şu anına (ve hatta geleceğine) kadar olan tüm var oluş basamaklarını tutmayı başaracak kadar kapsamlı, isabetli ve öğretici bir uğraştır: Bilim, Büyük Patlama anından itibaren, fizikle (hatta daha spesifik olarak kuantum mekaniği ve kozmoloji ile) başlar.[2] Fiziksel süreçler sonucunda oluşan ilk atom altı parçacıklar, fizikokimyasal bazı süreçlerden geçerek elementleri oluşturmuş, elementler bir araya gelerek molekülleri inşa etmeye başlamış ve bu sayede kimyanın doğması mümkün olmuştur.[3] Kimyanın ana konusu olan elementler ve moleküller, Evren'deki astronomik olayların merkezinde yer almıştır. Bu astronomik olaylardan birisi, jeokimyasal süreçlerin bir sonucu olarak doğan kayalık gezegenlerdir - ki bu kayalık gezegenleri (ve özellikle de Dünya isimli olanını), jeoloji isimli bir bilim dalı inceler.[4]
Dünya üzerindeki jeolojik yapılar içerisinde süregelen kimya, cansız moleküllerin biyomolekül adı verilen özel bir varyantını (çeşidini), mümkün kılmış, biyomoleküller bir dizi biyokimyasal süreçten geçerek Dünya'da yaşamı başlatabilmiştir - ki bu olguyu inceleyen bilim dalı biyolojidir.[5], [6] Bu biyolojik varlıklar, evrim yasasının etkisi altında çeşitlenmiştir ve günümüzde evrimleşen türlerden en az bir tanesi (Homo sapiens), biyopsikolojik ve biyososyolojik bazı ara basamaklardan geçerek, psikoloji ve sosyoloji gibi daha üst katmandan olan bilimlerin araştırdığı bir zekaya ve toplum yapısına ulaşmıştır.[7] Bu süreçte zekasını kullanan insanlığın çabaları sayesinde teknoloji, tıp ve mühendislik gibi bilim dalları doğmuş, bu spesifik canlı türünün bugününü ve geleceğini şekillendirmiştir ve şekillendirmektedir. Öyle ki, biyoteknoloji ve biyonik gibi sahalar, türün evriminin geleceğini biyomoleküllerden çıkarıp, silikon çiplere taşıma potansiyeline sahiptir.[8]
Bu süreçte doğanın karmaşık yapısı, bilimin de dallanıp budaklanmasına neden olmuştur: Fizik, kimya, biyoloji, jeoloji, arkeoloji, psikoloji gibi yüzlerce bilim dalının ve biyofizik, fizikokimya, biyokimya, astrobiyoloji, biyoarkeoloji, paleozooloji, jeofizik gibi, bilimin binlerce alt dalının var olma nedeni, gerçeğin farklı boyutlarının aynı varsayımlardan temel alan farklı sistemler çerçevesinde izah edilebiliyor olmasıdır. Bu sahalar her ne kadar birbirinden bağımsızmış gibi gözükse de bu, aşırı özelleşmişliğin yarattığı bir illüzyondur. Aslında bütün bilim dalları benzer temellere sahiptir ve birçok noktada fazlasıyla örtüşürler.
Örneğin kimyasal süreçleri anlamaksızın biyolojiyi izah etmek, fizik konusunda temel bir kavrayışa sahip olmaksızın kimyayı anlamak mümkün değildir. Kimya alanında çalışan birisi, kimya sahasının perspektifinden, atomlar ve moleküller penceresinden Evren'e bakar. Bu pencerenin fizik veya biyoloji ile bağlantısı tartışmasızdır; ancak her kimyager, bu bağlantı noktaları konusunda uzmanlaşmak zorunda değildir. Buna bağlı olarak, birbirinden ayrılamaz bilim dalları, sanki kimi noktalarda birbirinden bağımsızmış gibi bir algı yaratır. Bu, hatalıdır.
Tüm bu tarihsel basamakların evriminde bilim, yüzlerce ve hatta binlerce alt dala ayrılmış ve her bir dal, Evren'in küçük bir kısmını daha önce yapılmamış bir detayda ve derinlikte inceleme yoluna gitmiştir. Bu süreçte biriktirdiği bilgiyi hatalarından ayıklayan bilim, (en azından geçici olarak) doğru olduğunu tespit ettiği bilgileri akademik literatür içerisinde üst üste ekleyerek, olabilecek en gerçekçi "gerçek" modellerinden (veya en anlaşılır, sınanabilir, açıklayıcı "Evren" modellerinden) birini üretmiştir. Bilimin bu uçsuz bucaksız deneyimi, halen devam etmekte olan bir yolculuktur.
Bilimin bu çabasıyla ilgili sık yapılan bir hata, bilimsel uğraşı sadece "Ne?" sorusuna indirgemektir. Bu, tamamen hatalıdır; çünkü bilim, aynı zamanda "neden" ve "nasıl" sorularıyla da uğraşır. Çünkü bilim, sadece gözlem ve deney yapmaktan ibaret değildir. Aynı zamanda bilim, bu deney ve gözlemlerin ortaya çıkardığı süreçleri ve olguları birbirine bağlayarak, gerçeklik modelleri inşa etmekle ilgilenir. Yani bilim, motomot bir şekilde gözlem yapmaktan ve bunları raporlamaktan ibaret değildir. Bu süreçte betimleme ve yorumlama, bilimin en güçlü ve insanlık açısından en önemli çıktılarıdır. Zaten bilimsel arenadaki entelektüel tartışmaların ezici çoğunluğu, bilimsel gerçeklerin yorumlanması noktasında yaşanmaktadır - dolayısıyla bilimin özünün, elde ettiğimiz verilerin bize neyi anlattığı noktasında yeşerdiğini söylemek mümkündür.[9], [10], [11] Bunu anlamak, birazdan göreceğimiz bilimin temel varsayımlarının neden bu şekilde evrimleştiğini de bir başka şekilde evrimleşmediğini anlamayı kolaylaştıracaktır.
Bilim: Varsayımlardan Gerçeğe Ulaştıran Araç!
Bilimle ilgili bir diğer gerçek şudur: Bilim, muazzam başarılı bir çalışma sahasıdır. Bu, entelektüel camiada dikkate değer bir ihtilafa sahip değildir. Önemli olan soru, bu başarının ardında yatan nedenlerdir. İşte bilim felsefesinin çalışma sahalarından biri, bilimi bu kadar özel ve güçlü kılan yapıtaşlarını tespit ve izole etmektir. Bir diğer deyişle, bilimsel yönteme yönelik araştırmalar, bu başarının elde edilmesini mümkün kılan etkinlikleri ayırt etme girişimlerdir. Çünkü bunları doğru bir şekilde anlayabilirsek, onları farklı düşünce sistemlerine nasıl uyarlayabileceğimizi (veya neden uyarlayamayacağımızı) anlayabilir ve düşünce sistemlerimizi doğru bir şekilde bilgilendirebiliriz.
Bilimin temel özellikleri arasında tanımlanan faaliyetler; sistematik gözlem ve deney (empirik yaklaşım), tümevarımsal ve tümdengelimli akıl yürütme ve hipotez ve teorilerin oluşturulması ve test edilmesi gibi unsurları içerir. Bunların ayrıntılı olarak nasıl yürütüldüğü, bilim sahasına ve bu sahanın olgunluğuna bağlı olarak büyük ölçüde değişebilir; ancak hangi safhada olursa olsun, bir düşünce sisteminin bu gibi özelliklere sahip olma miktarı, bilimsel olan faaliyetleri bilim dışı faaliyetlerden (örneğin sahtebilimden) ayırmanın bir yolu olarak kullanılabilir. Yalnızca bilimsel yöntem veya bu yöntemlerin kanonik bir formunu kullanan girişimler, "bilim" olarak kabul edilirler.
Meta-Metodoloji: Bilimin Başarısının Sırrı, Doğru Varsayım Kümesinde!
İnsan tarafından yapılan entelektüel uğraşların tamamında olduğu gibi, bilimde de bazı temel varsayımlar yapılmaktadır. Bu zaten kaçınılmazdır; zira Evren ile ilgili entelektüel bir sorgulamada hiçbir varsayıma ihtiyaç duymasaydık, Evren'e dair hemen her şeyi biliyor olmamız gerekirdi. Evren'e dair her şeyi bilmediğimiz için, ona dair şeyleri araştırmak, sorgulamak ve/veya izah etmek üzere yola çıkmaya kalktığımızda, belli varsayımları temel edinmek zorundayız. Din, felsefe, bilim, sanat ve diğer bütün beşeri uğraşlar, belli temel varsayımlara sahiptir ve sahip olmak zorundadır.
Buradan da anlaşılacağı üzere sorun, varsayımlara sahip olmakta değildir; önemli olan, farklı düşünce sistemlerinde (veya farklı gerçeklik arayışı yöntemlerinde) bu varsayımların neleri ihtiva ettiği, neden onları ihtiva ettiği, bu varsayımlarda bir evrensellik aranıp aranamayacağı, aranacaksa bu evrenselliğin tatmin edilip edilmediği, temel varsayımların diğer ne tür ek varsayımları doğurduğu (ve özellikle de doğurmak zorunda olduğu) gibi detaylardır ve tabii ki, bu kombinasyonların ne tür bir başarı elde edebildiğidir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bilimin başarılı doğası, temel varsayımlarının Evren'i anlamak, anlatmak ve sorgulamak bakımından doğru bir bileşeni içerdiğini düşünmemizi sağlamaktadır. Sonuçta bilimi "özel" kılabilecek yegâne şey, yola çıkarken yaptığı varsayımlar ve yolda kullandığı araçlardır. Ortada bir başarı varsa, bu başarı varsayımlarda ve araçlarda aranmalıdır.
İşte meta-metodoloji veya meta-bilim, bilimsel metodun metodolojisini karakterize eden değer ve yargıları araştırma işidir.[12] Bilime yönelik meta-metodolojinin özünde objektiflik, test edilebilirlik, tekrar edilebilirlik, yanlışlanabilirlik, raporlama, değerlendirme, teşvikler, basitlik ve geçmiş başarı gibi değerler bulunur. Bilimsel devrim ile pozitivizm ve mantıksal pozitivizm gibi aşamalardan geçen bilimsel paradigmayaysa günümüzde artık metodolojik natüralizm denmektedir. Bilimsel paradigmaya "metodolojik natüralizm" denilmesinde ihtilaf olmasa da, metodolojik natüralizmin ne anlama geldiği, metodolojik natüralizmin kapsamı ve sınırları, bilimsel süreçte a priori bir ilke mi yoksa tümevarımsal bir vargı mı olduğu gibi konularda anlaşmazlıklar bulunmaktadır. Bu konuda daha fazla bilgiyi buradan alabilirsiniz.
Metodolojik Natüralizm'in spesifik tanımı konusunda farklar olsa da genel kapsamlı olarak şu tanım kullanılır: Metodolojik natüralizm; bilimsel sürecin doğal neden ve doğal olaylar ile ilgili olması gerektiğini, doğaüstü gibi alanların bilime karıştırılmaması gerektiğini savunan, ontolojik/metafiziksel natüralizme (yani süpergüçlerin gerçekten var olup olmadığına) dair tutumunuzun ne olduğuna bakmaksızın, bilim yaparken natüralizm gerçekmiş gibi hareket etmeyi temel alan felsefi bir tavırdır. Metodolojik Natüralizm'e dair yaklaşımlar, 2 büyük alt başlık altında kategorize edilebilir:
- Pragmatist Metodolojik Natüralizm: Bu görüşe göre natüralizm, bilimin temel bir varsayımı değildir. Metodolojik natüralizmin bilimdeki rolü aşılabilirdir ve değiştirilebilirdir. Eğer bunun için yeterli ve geçerli empirik delil olursa, bilimsel süreçte doğaüstü güçlere ve/veya önerilere de yer vermek mümkündür. Bu görüşü savunanlar için metodolojik natüralizm, pragmatik bir araçtan ibarettir.
- İçsel Metodolojik Natüralizm: Natüralizm, bilimin içsel bir özelliğidir, temel bir varsayımıdır. Natüralist olmayan bir bilim hayal edilemez. Bilim yapmak ile meşgul olan birisi, metodolojik natüralizmi farz etmek zorundadır.
Biz, bu yazıda, bilimin metodolojisinden ziyade bilimin meta-metodolojisine odaklanacağız ve bu meta-metodoloji kapsamında bilimin ne tür varsayımlara dayandığını inceleyeceğiz.
Bilimin Temel Varsayımları Nelerdir?
Bilimsel süreç, doğal dünya hakkında güvenilir bilgiler inşa etmemizi sağlar. Bu güvenirliğin kanıtlarını görmek için, bilimsel bilgi sayesinde ürettiğimiz ve etrafımızı saran sayısız alet, ürün ve edevata bakmak yeterlidir: uçaklardan antibiyotiklere, pillerden köprülere, cep telefonlarından uzay araçlarına her şey bilimin eseridir. Bunların çalışabilmesinin tek nedeni, bilimin çalışıyor olmasıdır.
Bilim, bunu yapabilmek için bazı temel (a priori) varsayımlara başvurur. Bu varsayımlar, insan denen organizmanın düşünme ve hareketlerinin temelinde de yer alır; dolayısıyla aslında bu varsayımlar bilime özgü değildir. Bilim (veya bilim felsefesi), bunları somut olarak ortaya koymaktadır. Bilimde yer alan bu aksiyomatik (açık olan ve doğru kabul edilen) varsayımlar şunlardır:
1. Evren/Doğa, gerçektir.
Bütün rasyonel gözlemciler tarafından paylaşılan ortak bir nesnel gerçeklik vardır.[13], [14] Rasyonalitenin temeli, dışsal bir objektif gerçekliği kabullenmekte yatar.[15] Objektif gerçeklik, Evren'e dair anlamlı bir perspektif geliştirmenin temel ihtiyaçlarından birisidir. Ancak bu gerçeklik, en nihayetinde varsayılmak zorundadır. Bu varsayım, kendimizin ötesinde var olan gerçek dünyanın objektif bir gerçekliğe sahip olduğu inancında yatar.
Biz daha bebekken, bu varsayımı bilinçdışı bir şekilde zaten yapmaktayız. İnsanlar, hisleri ve duygularına anlam katan bu varsayımı yapmaktan kaçınmazlar.[16] Çünkü aksi durumda (yani bu varsayımda bulunmazsak, geriye solipsizm kalır; yani sadece kendi zihnimiz içindeki düşünceler ve görüntüler olduğunu varsaymak zorunda kalırız ve bu durumda, bilimle uğraşmaya da gerek kalmaz. Bu, "bilim-durdurucu" bir felsefe olduğu için, bilimin temel varsayımları arasında yer alamaz (veya bilimin temel varsayımı, bu olasılığı pragmatik nedenlerle elemek zorundadır).
Bir diğer deyişle, bu varsayıma göre Evren'in (doğanın) gerçekliği sadece bir yanılsamadan ibaret değildir. Bizim fiziksel algılarımızın ötesinde, gerçekten de bir gerçeklik vardır. Gerçeğe yönelik tespit girişimlerimiz duyu organlarımızdan etkilense bile, Evren'in gerçek olduğunu varsayarız. Bilim, bu gerçeğe ulaşmaya, anlamaya, anlamlandırmaya çalışır. Bunu rasyonel realizm olarak adlandırmak mümkündür. Bunu sorgulayan bilimsel teorilerden biri olarak Simülasyon Teorisi'yle ilgili yazımızı buradan okuyabilirsiniz. Ama özetle, gerçek, bilim öyle söylüyor diye öyle değildir. Gerçek, vardır; bilim ise, o gerçeği tanımlamaya ve anlamaya çalışır.[17]
2. İnsanlar olarak, Evren'in gerçeklerini anlayabiliriz.
Türümüzün zihinsel kapasitesi, Evren'e yönelik gerçekleri tespit edecek ve anlayabilecek kadar gelişmiştir. Metotlarımız ve yorumlarımız kusurlu olsa bile, doğru yöntemleri kullanarak bu gerçekleri anlamlandırabiliriz. Bir diğer deyişle gerçeklik, zamana veya mekana bağlı değildir; bizim ne düşündüğümüzden, ne hissettiğimizden, ne bildiğimizden, neye inandığımızdan ve nasıl davrandığımızdan bağımsız olarak gerçektir. Biz, doğru yöntemlerle, bu gerçeği ortaya çıkarabiliriz.[15]
Bu varsayıma 2 gerekçe sunulur: Birincisi, bu varsayımın da elimizde olmadığıdır. Belirli bir arayış sonucu, "Etrafımız aklımıza uygundur, öyleyse bunu anlamaya çalışalım." gibi bir vargıya ulaşmayız. Aksine, herhangi bir inceleme yapıyorsak, incelediğimiz nesnenin aklımıza uygunluğunu varsaymışız demektir. Bunu doğru kabul etmek zorundayız; çünkü eğer ki bir nedenle insanlar olarak gerçeği anlayamayacağımız bir mekanizmaya sahipsek, örneğin doğal yollarla evrimleşen beyinler, doğanın kendisini anlayabilecek niteliklerden yoksunsa, o zaman elbette hiçbir zaman gerçekleri öğrenemeyiz. Bilim, gerçeği anlayabilecek donanımda ve kapasitede olduğumuzu varsayar. Bu anlayış süreci kusurlu, kesintili, aksak ve hatalarla dolu olabilir; fakat bu hatalar ayıklanabilir ve düzeltilebilir şekilde olduğu müddetçe ve biz, insanlık olarak bunu yapabilecek nitelikte olduğumuz sürece, er ya da geç gerçeğe ulaşacağız.
Bu varsayım için sunulan ikinci bir gerekçelendirme ise şudur: İlk gerekçelendirme başarısız olsaydı bile, etrafımızdaki dünyayı aklımızla anlaşılmaya uygun kabul etmezsek, aklımızla onu inceleyerek elde ettiğimiz verilere ve sonuçlara güvenmemiz tutarsız olurdu. Dolayısıyla bilimsel sürecin işliyor ve devam ediyor olmasının nedeni, bizlerin gerçekten de Evren'i anlayabildiğimiz gerçeği olmalıdır.
3. Doğadaki olay, olgu ve süreçlerin doğal nedenleri vardır.
"Doğa" dediğimiz şey, adı üzerinde, "doğal" bir yapıdır. Yani doğada olan biten her şeyin doğal nedenleri vardır. Bilimde, serbest bırakıldığı anda bir topun yere doğru hareketinin ardında doğal bir neden olduğu varsayılır. Diğer varsayımlar gibi bu varsayım da insanın farkında olmadan yaptığı bir varsayımdır, etrafımızdaki her şeye neden ararız. Dahası, bu varsayım bilim yapabilmek için olmazsa olmaz şarttır; zira bir olgunun nedeni var varsaymazsak o şeye neden arayamayız, çünkü arayış yapmak için önce o olgunun bir nedeninin var olduğunun ortaya konması gerekirdi - ancak bunu yapabilecek bir araçtan şimdilik yoksunuz.
4. Doğada tutarlı nedensellik örüntüleri vardır.
Doğadaki nedenselliğin tutarlı olmasından kasıt, doğada öngörülebilir, kendini tekrar eden belirli örüntüler ("düzen") olduğu ve bunların "doğa yasası" olarak ifade edilebileceğidir. Bilim, işte bu doğa yasalarını tespit etmeyi, dolayısıyla doğadaki örüntüleri tanımlamayı hedefler; sonrasında da hipotezler üzerinden giderek teoriler inşa edip, o doğa yasalarının neden ve nasıl o şekilde davrandığını izah eder. Örneğin bir topun düşmesine sebep olan kütleçekim kuvveti, bir televizyonun veya herhangi bir diğer nesnenin de düşmesine sebep olan kuvvetle aynıdır veya onunla yakından ilişkilidir. Eğer böyle bir örüntü olmasaydı, "kütleçekimi" gibi genel bir yasadan söz etmemiz mümkün olmazdı.
Eğer doğada belli örüntüler olduğunu varsaymazsak, doğada olan biteni araştırmanın, bundan yola çıkarak geleceğe veya geçmişe dönük tahminlerde bulunmanın, yani kısaca bilim yapmanın bir anlamı olmazdı. Gördüğümüz kadarıyla atom altı parçacıklardan bir bizon sürüsünün davranışlarına ve galaksilerin oluşumuna kadar doğadaki her şey, kendi var oluş hiyerarşisi içinde belirli kuralları ve örüntüleri takip etmektedir. Bunların var oluşu ve değişimi, keyfî olarak değişemez veya üst bir bilincin şahsi istek ve kararlarına bağlı değildir.[18] Doğadaki şeyler, rastgele ve öngörülmez bir şekilde, "öylesine" değişmemektedir.
Örneğin bizonların bir sefer penis ve vajinalarını birleştirerek çiftleşip, ertesi sefer boynuzlarını ağızlarına sokarak, sonraki sefer bambaşka bir diğer biçimde çiftleşemeyeceğini varsayarız. Bir yılan bugün yerde sürünürken, yarın kanatlanıp uçmasını, ertesi gün kediye dönüşmesini, sonraki gün yok olmasını beklemeyiz. Elektronların bakır bir telde bugün bir şekilde akıp, yarın hiçbir şekilde akamama durumunun oluşmayacağını varsayarız. Örneğin Simülasyon Teorisi doğru ise, simülatörü kontrol eden bilinç, tamamen keyfî istekleri doğrultusunda kuralları ve örüntüleri değiştirebilirdi. Dolayısıyla bilimde bu tarz bir keyfiyete ve rastgeleliğe yer olmadığını varsayarız. Eğer bu varsayımı yapmasaydık, bir gemi inşa etmemiz asla mümkün olmazdı, çünkü bir gemiyi inşa ederken, suyun kaldırma kuvvetinin açık denizde keyfî bir şekilde değişip, yok olmayacağını varsayarız.
5. Doğadan topladığımız kanıtlar, doğayı açıklamamızı sağlar.
Doğa yasalarını inceleme nedenimiz, onları açıklayabileceğimize yönelik varsayımımızdır. Yani doğayı, doğadan toplayacağımız veriler, kanıtlar ve bulgularla açıklayabileceğimizi varsayarız. Bu, ilk etapta bariz bir çıkarım gibi gelse de, yanılmamak gerekir: Bir şeyi gözlediğimiz zaman onun hakkında bilgi alabileceğimiz varsayımı, en nihayetinde bir varsayımdır. Eğer doğa, gözlem yoluyla bilinemeyecek veya açıklanamayacak yapıda olsaydı, bilim yapmamız da mümkün olmazdı.[19]
Örneğin bizonların çiftleşmesini incelediğimizde, bizon çiftleşmesine dair bilgi alabileceğimizden emin miyiz? Antik bir şehrin kalıntılarından yola çıkarak, antik şehir yaşantısını öğrenebileceğimizden emin miyiz? Doğada böyle bir bilgi (enformasyon) akışı var mı?
Var olduğunu varsayıyoruz ve bugüne kadar bu konuda doğa bizi şaşırtmadı. Bizonların çiftleşmesi veya antik şehirler, sınanabilir sonuçlar verdi ve buradan öğrendiklerimizi başka açılardan uyguladığımızda aynı sonuçları aldık. Dolayısıyla varsayımımız en kötü ihtimalle işlevsel, daha iyi bir ihtimalle iç tutarlılığa sahip, en iyi ihtimalle ise gerçek diyebiliriz.
6. Doğadaki hiçbir şey bariz değildir; dolayısıyla doğayı anlamak için deney yapmak ve objektif veriler toplamak gerekir.
Bu varsayım, bilimin deneyci doğasını (empirizm) yansıtmaktadır. Empirizm, bilimsel metodun temel parçalarından birisidir ve tüm hipotezler ve teorilerin, doğal dünyaya yönelik gözlemlerimizle sınanması gerektiğini; sadece mantıklama, sezgi veya vahiy gibi a priori yöntemlerle bilgiye ulaşamayacağımızı söyler. Deneycilik olarak da bilinen empirik araştırmalar, modern bilimin temel metodolojisine yön veren deneyleri ve doğrulanmış ölçüm araçlarını şekillendiren temeli sağlar.[20]
Bu temel varsayıma göre, Evren'de olan bitenin doğal olduğunu ve doğal yöntemlerle açıklanabilir olduğunu varsaydığımız için, sistematik bir gözlem ve deneysel bir yaklaşım ile o olayların doğasını ortaya çıkarabiliriz.[13], [14] Buna bağlı olarak, gerekçelendirilmemiş veya test edilmemiş argümanlara karşı varsayılan tutumumuz, o argümanları reddetmektir.
Örneğin, "Yıldırımlar sütün bozulmasının nedenidir." diyen birinin argümanını teste tutmaksızın doğru kabul edemeyiz. Hatta bilimsel olan tutum, yıldırımların sütü bozmadığını varsaymak ve sonrasında bu varsayımı çürütmeye çalışmaktır. Benzer şekilde, "İnsanlığın var olmasının nedeni, bir süpergücün mucizevi müdahalesidir." gibi bir argüman, inanılmaz olduğu için değil, test edilemez (ve yanlışlanamaz) olduğu ve kanıtsız bir şekilde ileri sürüldüğü için bilimde reddedilir. Bilimde, pozitif bir iddianın tersine boş hipotez denir ve bilimin en temel amacı, Evren'de olan bitene yönelik geliştirdiğimiz argümanları empirik olarak denemek için, bu argümanların yarattığı boş hipotezleri çürütmeye çalışmaktır. Bu konuda kapsamlı bir tartışmayı buradaki yazımızda bulabilirsiniz.
Bilim, empirizm sayesinde, insan anlayışının sınırlarında kalan şeylere yönelik olabildiğince evrensel ve olabildiğince objektif bilgiler üretmeyi hedefler.[15]
7. Doğa yasaları süreğendir (üniformitaryenizm).
Stephen Jay Gould'un terimleriyle, doğadaki yasalar düzenlidir (doğa yasalarının sabitliği) ve doğadaki her şeyin (en azından çoğu şeyin) en az 1 adet doğal nedeni vardır (bilinen süreçlerin operasyonu).[14], [21] Varsayımlar arasında üçüncü sırada verdiğimiz, doğada "düzen" olarak algıladığımız doğal örüntülerin ve süreçleri ezeli ve ebedi olarak, daha doğrusu en azından Evren'in ömrüyle eşit veya ona yakınsayan bir süre boyunca var olduğunu varsayarız. Buna, üniformitaryanizm ilkesi adı verilir.
Bu varsayımı meşrulaştıran gözlem, söz konusu desen ve örüntüleri tespit ettikten sonra onları tekrar tekrar çalıştığımızda hep aynı sonuçlara varmamızdır. Örneğin doğadaki türlerin zamanla çeşitlenmesine yönelik gözlem ve tespitlerimiz, 150 sene önce de aynıydı, bugün de aynı şekilde çalışmaktadır. Bizim onlara yönelik anlayışımız değişmiş olsa da, canlı çeşitliliği tamamen rastgele ve kaotik bir yapıda değildir.
Benzer şekilde kütleçekimi, 16. yüzyılda neydi ise, şimdi de aynıdır. Bizim ona yönelik algı ve kavrayışımız köklü bir şekilde değişmiş olsa da, kütleçekimine yönelik temel gözlemlerimiz ve cisimlerin birbirlerine doğru hareket etme yönündeki eğilimi (bu örüntü) değişmemiştir.
İşte bu sayede doğa yasalarını (veya ilkeleri, prensipleri, kanunları) tespit edebiliriz. Kanunlar, doğadaki örüntülerin "ne" olduğuna yönelik tespitlerimizdir. Bu konuda detaylı bilgiyi buradan alabilirsiniz; evrim özelindeki bir açıklamayı ise buradan okuyabilirsiniz.
Elbette, diğer varsayımlar gibi bunu da ispatlamamız imkânsızdır; ancak Simpson'ın da dikkat çektiği üzere, eğer bu varsayımı doğru kabul etmezsek, geçmişi anlamlı bir şekilde araştırmamız veya geçmişten günümüze çıkarımlarda bulunmamız imkânsız olur.[22]
8. Deneylerimiz, anlamlı ve doğru olabilecek niteliktedir (ve sıklıkla, gerçekten de öyledir).
Elbette bilimsel deneylerin hepsi anlamlı ve doğru olamaz; ancak doğru bir şekilde tasarlanmış deneylerin, anlamlı ve doğru sonuçlar vereceğini varsayarız. Bu varsayım, kendi içerisinde 3 temel kurala/varsayıma sahiptir:[14]
- Deneyciler, deney sonuçlarını etkileyen kasti veya istemsiz hatalar yapmayacak şekilde deneysel prosedürleri tatmin edici bir biçimde takip edeceklerdir.
- Deneyciler, kendi varsayımları nedeniyle dikkate değer miktarda önyargıya kapılmayacaklardır.
- Popülasyon içinden rastgele seçilmiş kişilerle yapılan deneyler, popülasyonun geneli hakkında fikir verebilir.
Görülebileceği gibi, bunların her biri iyi bilim ile kötü bilim kavramlarını birbirinden ayırt etmemizi sağlayan, önemli varsayımlardır.
Bilimin Temel Varsayımlarının Doğası
Genellikle "varsayım" gibi sözcükler negatif bir çağrışıma sahip olduğu için, bu varsayımların neden önemli olduğunu ve onların doğasını anlamak gerekir. Örneğin belli varsayımlarda bulunmaksızın, herhangi bir sonuç elde etmek imkansızdır; bu bakımdan, varsayımların içsel olarak "kötü" olduğu söylenemez; fakat gerçeği keşfetme iddiasında olan bir bilgi sistemi, kuşkusuz varsayım sayısını en yalın ve sade sayıda tutmalı, gereksiz ve temellendirilemeyecek hiçbir varsayımda bulunmamalı, bu tür varsayımları reddetmelidir. Bilimin yapığı da budur. Yukarıda saydığımız temel varsayımlar, bilimde ihtilaflı varsayımlar değildir. Genel geçer olarak kabul edilirler, uygulanırlar ve bunlar sayesinde sonuçlar elde edilir.
Varsayımların Kendisinde Bilimsellik Şartları Aranmaz; Tutarlılık ve Üretkenlik Aranır!
Varsayımlarla ilgili yaygın yanlış bir kanı, varsayımların kendisinin test edilebilirlik ve yanlışlanabilirlik gibi kriterleri sağlaması gerektiğidir. Bu, doğru bir yaklaşım değildir; çünkü varsayımlar, doğaları gereği kanıtlanabilir olan veya olmayan şeyler değillerdir. "Kanıtlanabilirlik", "doğrulanabilirlik", "yanlışlanabilirlik" veya "test edilebilirlik" gibi kavramlar, "varsayımlar" için anlamlı veya tanımlı bir nitelikler değillerdir. Bunlar, bir şeyin "bilimsel" olmasının kıstaslarından bir kısmıdır (ki bu bile uzun ve ayrı bir tartışma konusudur).
Bilimi icra edebilmek için doğru olduğu kabul edilen varsayımlar, tanım gereği, ispatlanmış gerçekler değillerdir; sadece gerçek oldukları varsayılır veya bu varsayımlar üzerinden hareket edilir.[23], [24] Bu, absürt bir durum değildir. Bir varsayım kümesinde aranan, kanıtlanmış olmak veya test edilmek değildir; en nihayetinde bu varsayımlar zaten bilimin hangi noktadan yola çıkacağını tanımlamaktadır. Bilimin içinden gelen terimlerle bu varsayımları sınamak hatalıdır. Bunlar yerine, bir varsayım kümesinde aranan, tutarlı olmak ve anlamlı sonuçlar üretebilmektir. Matematikteki aksiyomları düşünün: 2+2=4 denklemi veya toplama işleminin değişme özelliği ispatlanmış gerçekler değillerdir; birer aksiyomdurlar. Aksiyomların doğru olduğu varsayılır ve bunlar, anlamlı ve işlevsel sonuçlar üretebildiği müddetçe, varsayımlar korunur. Örneğin 2+2=5 gibi bir aksiyomla da yola çıkılabilirdi; fakat bu, bize anlamlı ve işlevsel sonuçlar üretemeyecektir (üretecek olursa ve bu, evrensel olarak gösterilebilirse, pek tabii o varsayımlar da kullanılabilir).
Ayrıca burada vurgulanması gereken gerçek şudur: Diğer bilgi türlerinin aksine, bilimin uğraştığı sorular, o altta yatan varsayımların doğruluk payı konusunda bize ipuçları verebilmektedir; çünkü o varsayımlar hatalı ise, tutarlı bir Evren algısı inşa etmek mümkün olamayacaktır. Diğer bilgi türlerinin aksine bilim, olabildiğince hatasız ve olabildiğince tutarlı bir Evren algısı inşa etmeye çalıştığı için, temel varsayımlarda hata olduğu anlaşılacak olursa (veya eldeki varsayımlar kısır döngülere ve çıkmaz sokaklara sebep olmaya başlarsa), bu varsayımlar gözden geçirilerek terk edilebilir veya değiştirilebilir.
Bilimin Varsayımları Statik Değil, Dinamiktir!
Bilim, geride bıraktığımız birkaç milenyumluk felsefi tarihi ve birkaç asırlık modern tarihinde birçok paradigma değişiminden geçmiştir. Bu süreçte bazı varsayımlarından sıyrılmış, bazı yeni varsayımları benimsemiştir. Yani bilimin varsayımları statik değildir; doğaya yönelik gözlemlerin derinleştirilmesinin bir yan ürünü olarak, ilerlemeyi ve daha fazla detayı açıklamayı hedef alan bir seçilim mekanizmasının sonucu olarak seçilmiş bir kümedir. Bu bakımdan bilim, bilim tarihinden ayrı düşünülemez.
Bilimin Varsayımlarının Tarihsel Arka Planı Vardır!
Bu varsayımlar öylesine kabul edilmiş varsayımlar değildir; her birinin tarihsel bir arka planı, derin felsefi kökenleri vardır. Bir kısmı, pratik birtakım beklentiden (örneğin bilimin kendi ilerleyişini engelleyecek ihtimallerden uzak durma çabasından) doğarlar. Ancak nedenleri ne olursa olsun, bu varsayımlar bir araya gelerek, birbirinden bağımsız gibi gözüken yüzlerce bilim dalının ortak bir temelde çalışıp, harmoni içinde gerçek olanı tespit etme çabasını mümkün kılar. Bir diğer deyişle bu varsayımlar, işlevsel bir metodolojik temel sağlar ve hem eski, hem de yeni bilimler bu aynı temel üzerine inşa edilebilir, birbiriyle işbirliği kurabilir ve birbirinin verilerinden faydalanabilir.
Bilimin Temel Varsayımları Ortak Zemin Sağlar!
Bilimin bu temel varsayımlarını adeta bir iletişim protokolü olarak görmek mümkündür. IEEE gibi profesyonel mühendislik kurumları belirli protokoller belirlemeseydi, farklı teknolojik cihazlar bir arada çalışamazdı. Bilim de bu varsayımlar olmaksızın, herkesin (en azından belli bir düzeyde) hemfikir olduğu bir objektif ve ortak zemin sağlayamazdı.
Sonuç
Buraya kadar saydığımız yaklaşımların ileri sürdükleri varsayımların ne kadarı doğru? Gerçeğe bir bütün olarak ulaşmadan bunu cevaplamak mümkün mü? Bilim, gerçekten objektif mi? Bilim felsefesi, epistemoloji ve metafizik gibi alanlarda çalışan filozoflar bunlar gibi yüzlerce soruya yanıt aramaktadır. Örneğin bilimin nesnelliği (objektifliği) ile ilgili kapsamlı bir tartışmayı burada bulabilirsiniz. Benzer şekilde, bilimin veri karşısında fikir değiştirme pratiğinin onun güvenilirliği üzerindeki etkisine yönelik bir tartışmayı buradan okuyabilirsiniz.
Elbette ki bilimin bu varsayımların mutlak olmayışından doğan bazı sınırları vardır. Örneğin duyu organlarımız sınırlı özelliktedir. Benzer şekilde, zihinsel süreçlerimiz kusursuz bir şekilde çalışamamaktadır. Dolayısıyla varsayımların bazıları konusunda sorunlar oluşabilmektedir. Bu sorunları gidermek için, objektif olduğuna inandığımız ve duyu organlarımızdan daha başarılı olan teknolojik ölçüm aletleri icat ederiz. Bilgiye ve epistemolojiye yönelik kapsamlı bir tartışmayı burada bulabilirsiniz.
Benzer şekilde, Evren'e veya bir parçasına yönelik olası açıklamaların her birini değerlendirmeye alıp, seçme/eleme sürecinden geçirdiğimizi asla bilemeyiz. Elimizde bir dizi bilgi üretme yöntemi mevcut (bilim, felsefe, din, vs.); ancak bunlardan farklı sistemler geliştirip geliştiremeyeceğimizi şu anda bilemiyoruz. Dahası bunu geliştirseydik bile, Evren'e veya spesifik bir özelliğine yönelik dar kapsamlı bir açıklamanın tüm alternatiflerini değerlendirmeye alıp almadığımızı da asla bilemezdik.
Unutmamak gerekiyor ki bilim, gerçeklik için sadece bir modeldir; bir yakınsamadır. Bilimsel teorilerimiz, gerçekte olanı en tutarlı şekilde izah etmek için geliştirdiğimiz yakınsak izahlardır. Bunların zaman içinde gelişmesi ve güçlenmesinin nedeni, onları gerçeği daha da fazla yansıtacak şekilde, veri ve gözlem ışığında biçimlendirmemizdir. Evren'in tümüne, bir bütün olarak bakmanın hiçbir yolunu bilmediğimiz için, mecburen parçalardan yola çıkarak bütüne dair bir kavrayışa erişmeye çalışmaktayız. Bu süreçte, hatalı varsayımlarımızı elemek için deneyler ve testler kullanmaktayız. Sonuçlarımızı ve o sonuçlara nasıl ulaştığımızı izah eden metodolojimizi, akranlarımıza ilan ederek onların da eleştirisine açık hale getiririz.
Bilim, kusursuz bir yöntem değildir. Bilimden daha ideal ve güçlü bir yöntem, gerçeğe dolambaçsız bir şekilde ulaşabilirdi ve ulaştığı sonuçta herkes, tartışmasız bir şekilde hemfikir olurdu. Ancak bunu yapabilen bir yöntem yok. Daha da kötüsü, gerçeğe ulaşmak (veya ulaşılan gerçek yakınsamasının genel geçer bir kitleye kabul ettirmek) konusunda bilimden daha tutarlı ve güçlü bir metodoloji geliştirebilen de olmadı.
Bu demek değildir ki bilimi bilgiye ulaşmanın yegane aracı olarak görmeliyiz. Elbette farklı açılardan düşünüp, edebiyat, felsefe, din, vb. alanlardan gelen argüman ve perspektifleri istek ve arzularımızdan olabildiğince arınmış şekilde değerlendirebilmeliyiz. Ancak gerçekliğin belli bir parçasına yönelik belirsizlik olduğunda, birbiriyle yarışan açıklamalar arasından bilimsel olanı tercih etmek muhtemelen rasyonel olan olacaktır; çünkü tüm kusurlarına rağmen metodolojisi gereği gerçeğe en tarafsız olarak yaklaşabilen bilimdir.
Dahası, bilimsel açıklamaları nihai olarak görmüyor olsanız bile, bilimin söylediklerini temel aldıktan sonra hayat görüşünüzü bu temel üzerine inşa etmek, bilimi tamamen görmezden gelmeye nazaran çok daha tutarlı ve ayakları yere basan bir yaklaşım olacaktır.
Uzun lafın kısası, bilimden daha iyisine ulaşana kadar, ilerleyişimizdeki en büyük yol gösterici bilim gibi gözükmektedir. Bu, onu kutsal veya yüce bir amaç haline getirmek olarak değil, gerçeğe ulaşmak veya yaklaşmak konusunda ne kadar kıymetli bir araç olduğunun takdir edilmesi olarak görülmelidir.
Gerçeğe ulaşma çabalarımız sürecinde bilimi ve felsefeyi dürüst bir sorgulama perspektifinden ele almaktan geri durmamalı, bilimde olduğunu düşündüğümüz önyargıları arındırmaya çalışarak kendi önyargılarımızı bilime dikte etmeye çalışmadığımızdan emin olmalıyız.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 23
- 21
- 12
- 9
- 8
- 8
- 3
- 3
- 3
- 2
- 1
- 1
- ^ P. Godfrey-Smith. (2021). Theory And Reality: An Introduction To The Philosophy Of Science. ISBN: 9780226300610. Yayınevi: University of Chicago Press.
- ^ S. Weinberg. (1993). The First Three Minutes: A Modern View Of The Origin Of The Universe. ISBN: 9780465024377. Yayınevi: Basic Books.
- ^ V. V. Goncharuk, et al. (2020). New Concepts Of The Origin Of Chemical Elements On The Earth And In The Universe. Part 1. Journal of Water Chemistry and Technology, sf: 71-78. doi: 10.3103/S1063455X20020034. | Arşiv Bağlantısı
- ^ W. M. White. (2020). Geochemistry. ISBN: 9781119438106. Yayınevi: Wiley.
- ^ A. I. Oparin, et al. (2013). The Origin Of Life On The Earth. ISBN: 9781483222400. Yayınevi: Elsevier.
- ^ L. E. Orgel. (1998). The Origin Of Life—A Review Of Facts And Speculations. Trends in Biochemical Sciences, sf: 491-495. doi: 10.1016/S0968-0004(98)01300-0. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. Darwin. (1871). The Descent Of Man. ISBN: 9780140436310. Yayınevi: Penguin Classics.
- ^ B. Sager. (2001). Scenarios On The Future Of Biotechnology. Technological Forecasting and Social Change, sf: 109-129. doi: 10.1016/S0040-1625(00)00107-4. | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. Giere. (2015). How Models Are Used To Represent Reality. Philosophy of Science, sf: 742-752. doi: 10.1086/425063. | Arşiv Bağlantısı
- ^ H. . B. . Graves. (2009). Rhetoric And Reality In The Process Of Scientific Inquiry. Rhetoric Review, sf: 106-125. doi: 10.1080/07350199509389055. | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. G. Jahn, et al. (1989). Margins Of Reality: The Role Of Consciousness In The Physical World. ISBN: 9780156572460. Yayınevi: Mariner Books.
- ^ J. P. A. Ioannidis, et al. (2015). Meta-Research: Evaluation And Improvement Of Research Methods And Practices. PLOS Biology, sf: e1002264. doi: 10.1371/journal.pbio.1002264. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b J. L. Heilbron. (2003). The Oxford Companion To The History Of Modern Science. ISBN: 9780195112290. Yayınevi: Oxford University Press, USA.
- ^ a b c d C. S. Chen. (2009). Atheism And The Assumptions Of Science And Religion. Lyceum, sf: 1-10. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b c B. Durak. The Nature Of Reality And Knowledge. (6 Haziran 2008). Alındığı Tarih: 14 Şubat 2021. Alındığı Yer: Lambda Diode | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. Vaccaro. The Second Fundamental Assumption And Objectivismthe Second Fundamental Assumption And Objectivism. Alındığı Tarih: 14 Şubat 2021. Alındığı Yer: Griffith University | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Chakravartty. Scientific Realism. (27 Nisan 2011). Alındığı Tarih: 30 Mart 2021. Alındığı Yer: Stanford Encyclopedia of Philosophy | Arşiv Bağlantısı
- ^ H. G. Gauch, et al. (2003). Scientific Method In Practice. ISBN: 9780521017084. Yayınevi: Cambridge University Press. sf: 154.
- ^ J. J. Carvalho. (2006). Overview Of The Structure Of A Scientific Worldview. Zygon®, sf: 113-124. doi: 10.1111/j.1467-9744.2006.00729.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Psillos, et al. (2010). The Routledge Companion To Philosophy Of Science. ISBN: 9780415546133. Yayınevi: Routledge.
- ^ S. J. Gould. (1988). Time's Arrow, Time's Cycle: Myth And Metaphor In The Discovery Of Geological Time. ISBN: 9780674891999. Yayınevi: Harvard University Press.
- ^ G. G. Simpson. (1963). Historical Science. Yayınevi: Stanford, California: Freeman, Cooper, and Company. sf: 24-48.
- ^ R. Priddy. Science Limited. (1 Ağustos 2005). Alındığı Tarih: 13 Şubat 2021. Alındığı Yer: Roger Priddy | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. N. Whitehead. (1997). Science And The Modern World. ISBN: 9780684836393. Yayınevi: Free Press.
- Prof. Cemal Yıldırım. (2010). Bilim Felsefesi. ISBN: 978-975-14-0294-3. Yayınevi: Remzi Kitabevi.
- Prof. Cemal Yıldırım. (1997). Bilimsel Düşünme Yöntemi. Yayınevi: Bilgi Yayınevi.
- Doç. Dr. Hasan Tutar. (2014). Bilim Ve Sözde Bilim. ISBN: 978-975-02-2843-8. Yayınevi: Seçkin Yayıncılık.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 22/12/2024 08:29:28 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/8122
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.