Hayır; hipotezler, teoriler ve kanunlar arasında basamak şeklinde bir hiyerarşi bulunmaz!
"Gözlemler sonucu hipotezler geliştirilir, hipotezler ispatlanınca teori olur, teoriler daha da ispatlanıp daha fazla kişi kabul edince kanun olur." şeklinde özetlenebilecek söz konusu hiyerarşi, uzun yıllar boyunca okullarımızda okutulmuştur. Ancak bu hiyerarşi, bilimsel camiada geçerliliğini asırlar önce yitirmiş, skolastik düşünceden kalma, kısıtlı ve hatalı bir yaklaşımdır. Geride bıraktığımız yıllarda, ülkemizde de bu çarpık anlatım biçiminden vazgeçilmiştir. Bu kavramlar arasında daha ziyade aşağıdaki gibi çok daha karmaşık bir alışveriş ilişkisi bulunur:

Görselde, modern bilimin gerçek çalışma yönteminin oldukça yalınlaştırılmış bir özeti verilmiştir. Günümüzde bilim insanlarının çalışma metotları sadece 1 yönteme indirgemeneyeceği gibi, görselde verilenden bile daha karmaşık olabilmektedir.
Modern Bilim Gerçekten Nasıl Çalışır?
Günümüzde bilim insanları sürekli olarak etraflarını gözlemlerler ve literatür taramaları sayesinde diğer bilim insanlarının gözlemlerini ve bu gözlemlerden vardıkları sonuçları takip ederler. Bu sayede doğadaki bazı sorunları ve soru işaretlerini tespit edebilirler.
Bilim insanları, bu gözlem ve tespitlerden yola çıkarak bazı gerçeklere ulaşırlar. Gerçekler, bizlerin onları keşfinden, algılamasından, kabul etmesinden bağımsız olarak gerçektirler. Evren'in dokusundan ve yapısından ötürü gerçektirler. Bu gerçeklerin değişmesi için, Evren'in kendi dokusunun ve yapısının, yani var oluş biçiminin değişmesi gerekir. Ayrıca bu gerçekler, yapıları dolayısıyla genellikle kendini tekrar eden ve Evren'in ilk var oluşundan bu yana süregelen süreçlerdir. Yani belirli çerçeveler dahilinde değişken değillerdir; sabit bir şekilde çalışırlar. Bu doğaları nedeniyle bu gerçeklere kimi zaman kanun (yasa, ilke, doğa yasası, doğa kanunu) denir.
Ne var ki bu doğa yasaları veya kanunlar, tek başlarına herhangi bir açıklayıcı güce sahip değildir. Bir gerçeği gözlemlemiş veya tespit etmiş olmak, yalnızca onun gerçekliğini doğrulamamızı mümkün kılar. Fakat onun neden ve nasıl o şekilde olduğunu açıklamamızı mümkün kılmaz. Bunu yapabilmek için tespitlerden fazlasına ihtiyacımız vardır. Bilimin eleştirel ve araştırmaya/deneye dayalı yöntemlerini kullanarak, bu gerçeklerin arkasında yatan mekanizmaları açığa çıkarmamız gerekir. İşte gerçek bilimsel efor, burada devreye girer.
Bir Yasa Olarak Kütleçekimi ve Evrim
İki örnek üzerinden gidelim: kütleçekimi ve evrim. Bunların her ikisi de doğa yasalarıdır; gerçeklerdir. İlki, cisimlerin birbirlerine doğru hareket etmeye meyilli olmasının farkına varılması sonucu keşfedilmiştir. Gerçekten de uzaydaki cisimler, birbirlerine doğru çekilirler; daha doğrusu birbirlerine doğru yaklaşmaya meyillidirler. Benzer şekilde; doğadaki canlı popülasyonlarının gen ve özellik dağılımlarının her nesilde değiştiğini keşfetmek, doğadaki evrim yasasının keşfi olmuştur.
Dikkat edilecek olursa, kanunların bize verdiği tek bilgi, Evren'de ne olduğudur. Ne oluyor? Cisimler birbirine doğru hareket ediyor. Ne oluyor? Canlı popülasyonlarının gen ve özellik dağılımları nesiller içinde değişiyor.
Ancak cisimler neden birbirlerine doğru hareket eder? Nasıl birbirlerini çekerler? Canlılar neden evrimleşirler? Popülasyon içi gen ve özellik dağılımları nasıl değişir? Bunların cevapları, temel gözlem ve tespitlerle verilemez. Bize, doğa gerçeklerinin keşfinden fazlası gerekir.
Bilimsel Açıklama Gücünün Doruğu: Teoriler
Bilim insanları gerek temel gerçeklere yönelik tespitlerini doğrulamak, gerekse bu tespitlerinin neden ve nasıl bu şekilde olduklarını izah etmek için hipotezler geliştirirler. Kanunlar tek başlarına herhangi bir şeyi açıklamaz, sadece ortada var olan bir şeyin, var olduğunu söylemek için kullanılırlar: serbest bırakılan cisimler düşer ya da canlılar değişir/türleşir gibi.
Bilim insanları, hipotezlerini sürekli testlere tabi tutarak ve diğer bilim insanlarına sonuçlarını sunmak suretiyle onların da test etmesini sağlayarak, yanlışlamaya çalışırlar. Bir hipotez birçok uzman tarafından, birçok farklı açıdan yaklaşılıp da çürütülemedikçe güç ve geçerlilik kazanır. Böylece bu hipotezler bilimin havuzuna aktarılır.
Bilim insanları, bu yanlışlanamayarak güç kazanan hipotezler ve daha önceden keşfedilen yasaları kullanarak teoriler inşa ederler. Teoriler, bilimsel bilginin doruğunda yer alan bilgi parçalarıdır. Halk dilindeki yaygın kullanımın aksine "test edilmemiş, spekülatif düşünce" anlamına gelmez. Tam tersine, çok sıkı testlerden geçen hipotezleri ve gerçekleri kullanarak etrafımızda süregelen olayların neden ve nasıl o şekilde olduklarını izah eden bilimsel açıklamalardır.
Teoriler genellikle birçok hipotezi ve gerçeği tek bir vücutta birleştirir; dolayısıyla bir bütün olarak çürütmek çok zordur. Ancak kimi teori daha az sayıda hipotezi (kimi zaman tek bir hipotezi) kullandığı için, bazen o hipotez çürütüldüğünde, ona bağlı teori de otomatik olarak çürümüş olur. Buna bilimde çok daha nadiren rastlasak da, bir teori ne kadar az sayıda hipoteze ve gerçeğe dayalıysa o kadar zayıftır ve çürümeye açıktır. Aynı zamanda, bir teori ne kadar uzun süredir zamanın ve bilim insanlarının aşındırıcı testlerine direnebiliyorsa ve yanlışlanamıyorsa, o kadar güçlenir.
Sonuç
Uzun lafın kısası, bir hipotez kimi zaman tek başına, kimi zaman birden fazla hipotez ve kendisinden önce gelen, gözlemlere dayanan gerçekle bir araya gelerek teori inşasında ve geliştirilmesinde (ve hatta çürütülmesinde) kullanılır. Dolayısıyla bir hipotezin teorileştirilebileceği fikri kısmen kabul edilebilirdir. Ancak bir teori hiçbir zaman "daha da" ispatlanarak veya kabul görerek kanuna dönüşmez. Modern bilimde bu tür bir dönüşüme asla rastlamayız. Öyle ki, bilim tarihinde teoriyken sonradan kanuna dönüşmüş tek bir açıklamaya bile rastlanmaz!
Kanunlar ve teoriler ayrı kategorilerde açıklama gücüne sahip olan olgulardır. Kanunlar bir olaya açıklama getiremezler; sadece ne olduğunu belirtirler. Teoriler ise o kanunları açıklama ve izah etme gücüne sahiptir. İlla bir hiyerarşi kurulacak olursa, modern bilimde teoriler kanunlardan daha kapsayıcı ve açıklayıcı olmaları bakımından, hiyerarşi basamaklarının daha üzerinde yer alacaktır.
Teoriler, içlerinde kanunları barındırması bakımından daha kapsayıcıdır. Ayrıca o kanunların nedenlerini açıklaması ve bu kanunlara bağlı olarak oluşan diğer olay ve olguları da izah edebilmesi bakımından da daha açıklayıcıdır. Kanunlar, modern bilimde teorilerin "kısa ve öz birer özeti" olarak da tanımlanırlar. Ancak bilimde böyle bir hiyerarşiye ihtiyaç duyulmaz. Önemli olan bu terminolojik sözcüklerin ne anlama geldiğini ve nasıl kullanıldığını anlamaktır.