Omayra Sanchez'i Kurtarmak: Nazar Nedir? Bakışlar ve Sözler Gerçekliği Etkileyebilir mi?
Kolombiya'nın batısındaki Nevado del Ruiz yanardağı ve çevresinde 1840'lardan beri ara ara sarsıntılar oluyordu. Ancak 1985 yılının Eylül ayında bu sarsıntılar çok şiddetlendi. Özellikle yanardağın 50 km doğusundaki Armero kasabasında halk telaşlanmaya başladı. Ancak kasabayı tamamen de terk etmediler.
İki ay sonra, Kasım'ın 13'ünde Nevado del Ruiz patladı. Aslında patlamanın kendisi çok şiddetli değildi, ancak bu küçük patlama dağın tepesindeki mevcut kar ve buz karışımının ufak bir yüzdesini harekete geçirdi. Bunlar da kendi çevrelerindeki diğer şeylere çarparak ve iterek, giderek büyüyen ve yanardağdan aşağı inen devasa bir çamur, kaya ve su bulamacına yol açtı.
Bulamaç, Armero'ya yaklaşık bir saatte ulaştı. Kasabanın evlerini, yollarını, köprülerini yıktı. Son anda kaçmaya ya da saklanmaya çalışan insanları bulundukları yere hapsetti.
Kolombiya'da yardıma koşan güçler patlamadan ancak birkaç saat sonra Armero'ya ulaştı. Yine de çoğu için geç kalınmıştı; 29 bin nüfuslu Armero'da 25 bin kişi çoktan ölmüştü. Yaşayanların çoğu da değişik şiddetlerde yaralandı.
Bu faciayı ve faciadaki insan hikayelerini görüntülemeyi planlayan fotoğrafçı Frank Fournier, kurtarma çalışmalarının ikinci gününde perişan haldeki kasabaya ulaştı. Çevresindeki korkunç manzarayı görüntülerken bir köylü ona, yardıma ihtiyacı olan küçük bir kız olduğunu söyledi.
Fournier, kızın yanına gitti, adını sordu. Kız, adının Omayra Sánchez olduğunu söyledi. Fournier, yardım kuruluşlarına ve oradaki görevlilere haber verdi. Kızı çıkarmaya çalıştılar ama çıkarılamıyordu; bacaklarını bir şey sıkıştırıyor gibiydi, çıkarmalarının imkânsız olduğunu anladılar. Bulamacın içinde bir cerrahi müdahale de olası değildi. Saatler geçiyordu. Bu sırada kasabayı kapsayan bulamaç, devam eden yağmurla birlikte giderek yükseliyordu. Bu da Omayra’nın işini daha da güçleştiriyordu.
Omayra'nın korkunç yaşam mücadelesini bütün dünya eşzamanlı olarak televizyonlarda izledi, gazetelerde okudu. Ülkemiz de dahil dünyanın birçok ülkesindeki farklı dinden insanlar onun için dualar etti. Sevgilerini gönderdi, iyi dileklerini iletti.
Omayra'nın bilinci bulanmaya başladı, gözleri -sepsis kaynaklı- kararmaya başladı. Okula gitmesi gerektiğini, yoksa sınıfta kalacağını söylüyordu. Küçük kızın vücudu artık bu mücadeleye yenik düşmeye başladı. Bir yandan da su seviyesi artık nefes almasını iyice güçleştiriyordu, vücut ısısı da iyice düşüyordu.
Omayra son bir gayretle çevresindekilere şu sözcükleri söyledi:
Annemi çok seviyorum. Babamı ve ailemi çok seviyorum. Onlara, onları çok sevdiğimi söyleyin.
Hemen ardından, artık kapkara olmuş gözlerini nihai olarak kapadı.
Dünyanın aklında, Omayra'nın bu son bakışı kaldı.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Nazar Nedir?
Türkçeye Arapçadan geçmiş "nazar" kelimesinin esas karşılığı "bakış"tır. Nazar, Türk Dil Kurumuna göre “belli kimselerde bulunduğuna inanılan, kıskançlık veya hayranlıkla bakıldığında insanlara, eve, mala mülke hatta cansız nesnelere kötülük verdiğine inanılan uğursuzluk, göz” demektir.
Bizde yaygın olarak Türkler'e, Müslümanlar'a ya da "bu coğrafyaya" özgü olarak görülen bu inanç, esasen hemen her toplumda kısmi derecelerde vardır ve kökeni Neolitik çağlara kadar uzanmaktadır.[1] Uygarlık geliştikçe nazara karşı korumalar daha kompleks ve üzerinde bir şekilde toplum tarafından uzlaşılmış biçimler aldı. Eski Mısır’da "Horus’un gözü" olarak adlandırılan bir sembol nazara karşı bir koruma olarak kullanılmaya başlandı, Babiller'de ise nazara karşı muska yapma geleneği ortaya çıktı.[2]
Nazarın özellikle güzel, beğenilen şeylere değeceği düşünülür. Bu da özellikle beğenilen, iyi özelliklere sahip nesneler ya da insanlar olarak ele alınır. Halk arasında nazardan korunmak için nazar boncukları kullanma, muska taşıma, kurşun dökme, tılsım yapma gibi türlü uygulamalar mevcuttur.
Yaygın inanca göre nazarın ya da "kem gözlerin" gücünü çok daha artıran, hatta bakıştan daha güçlü olabilecek şey ise sözcüklerdir. Buna göre sözcükler, nazarın olumsuz etkisini hem çok daha güçlendirebilir hem de ona karşı bir koruma kalkanı oluşturabilir.
Birisi bebeğinize, “Çok tatlı, çok şirinmiş” der, hemen peşinden bir “Maşallah” hatta “Tü tü tü maşallah!” beklersiniz – ki bebeğiniz tatlı, şirin ve sağlıklı olmaya devam edebilsin! Çünkü bu durumda "bakışın gücü", "sözün gücü" ile birleşmiş ve hepten tehlikeli bir hal almıştır. Siz de hemen o bebeğe bir nazar boncuğu takarsınız ki nazarı tam bloke etsin! Hatta aman nazar değmesin diye bir çocuk, evcil hayvan vs. sevilirken, “Çirkin! Ne çirkin şeysin sen!” gibi ucube bir sevme ifadesi kullanılır.
“Bilgisayarına bayıldım, çok güzelmiş, keşke benim de olsa!” gibi bir söylem tehlikeli görülebilir örneğin. Diğer insanların başarınızda, güzelliğinizde, mutluluğunuzda "gözü" olduğunu düşünüp korkarsınız.
Yeni aldığınız bir şey, örneğin arabanızla ilgili ufak bir sıyrık, küçük bir zedelenme olduğunda, “Olsun, iyi olmuş, nazarlık olur.” denir. Kastedilen, arabanın artık mükemmel olmadığı için nazarı üzerine çekmeyeceğidir, bu yolla daha büyük kazalardan korunduğunuza inanılır. Kimisi kahve fincanında çıkan gözden korkar, kimisi de korktuğu bu şeyden korunmak için kurşun döktürür.
"Kurt": Niye Hem Köpek Atası Hem Elma Kurdu?!
Bildiğimiz gibi Türkçede "kurt" kelimesinin iki anlamı vardır. Bunlardan biri eğer biraz talihsiz bir günümüzdeysek elmamızdan çıkan o ufak, beyaz ve yumuşak hayvan, diğeri de eğer çok talihsiz isek doğada karşımıza çıkabilecek, köpeklerin daha iri ve saldırgan atası olan vahşi hayvandır. Peki neden? Bu eş sesli kelimelerin anlamlarının ikisinin de bir hayvana işaret etmesi tesadüf mü? Değil.
Tarih boyunca birçok kültürde insanlar, korktukları şeyin adını söylemekten kaçınmıştır. İnsanın ağzından çıkan sözcüklerin, fiziksel gerçeklik üzerinde bir etkisi olduğu düşünülmüştür. Oğuz Türkçesinde köpeklerin atası olan bu hayvan için kullanılan kelime "börü" idi. Ancak o zamanlarda bu insanlar "börü" adını anmaktan kaçınıyordu, çünkü anarlarsa karşılaşma ihtimalinin artacağına inanıyorlardı. Herhangi bir nedenle bu hayvandan bahsetmek gerektiğinde günlük hayatlarında karşılaştıkları muhtemel en zararsız, en tehlikesiz hayvanın ismini, "börü"”ye bir alternatif olarak kullanmaya, yani "börü"ye "kurt" demeye başladılar. Bu yeterince uzun süre yeterince çok sayıda insan tarafından tekrar edilince de artık zaman içinde "börü" diye adlandırılan hayvanın ismi "kurt"a dönüştü.
Bu, sadece Oğuzlar'a ait bir gelenek de değildi. Aynı gerekçe ile benzer coğrafyada yaşayan Ruslar "kurt" yerine "volk", Lehler "robak", Estonyalılar ise "hund" kelimesini kullanıyorlardı. Almanlar da "kurt" demekten kaçıyorlardı, çünkü onlara göre, “Wenn man den Wolf nennt, so kommt er gerennt” (Tür: "Kurdun adını anarsanız, ortaya çıkar") şeklinde bir inanç vardı.[3] Bu deyim bizdeki “Ağzından yel alsın” deyimiyle aynı kültürel ögeden kaynaklanır. Buna göre bir şeyle ilgili konuşmak, o şeyin oluşma ya da belirme olasılığını kendiliğinden artırır.
Büyüye İnanır mısınız?
Gördüğünüz gibi çağlar boyunca tüm dünyada yaygın bir inanca göre konuşulan dilin, ağzımızdan çıkan sözcüklerin gerçekliği doğrudan biçimlendirme gücü vardır. Bu yüzden neler söylediğimize çok dikkat etmemiz gerekir. Hatta sözcüklerimizi ustalıkla seçersek, tam olarak neler söyleneceğini bilirsek, bu durumda gerçekliği istediğimiz gibi "oluşturabiliriz". Tanıdık geldi mi?
Evet, Türkçede "büyü" ya da "sihir" dediğimiz şey bu. Gandalf kendi kendine birtakım sözler mırıldanır, çevresindeki gerçeklikte bir şeyleri değiştirir ya da bir şey yaratır. Karanlık bir kulübede ürkütücü bir cadı garip bir yemek hazırlarken tekinsiz bazı sözcükler fısıldar. Bir medyum gözlerini kapar, bazı bilinmeyen sözcükler kullanarak sözde öteki dünya ile irtibat kurar, iletişime geçer. Ya da dünyada bir sürü insan, belirli zamanlarda kalıplaşmış bazı hareketler eşliğinde kalıplaşmış bazı sözcükler söyler.
"Kurt" sözcüğünü kullanmanızla gerçekten bir kurdun belirebileceğini düşünmek, ya da bir kişinin bebeğine (tahtaya vurmadan, "maşallah" demeden) “Çok güzelmiş!” demek sizce gerçekliği ne kadar değiştirebilir? Bebek severken "Maşallah" kelimesini hiç kullanmayan İzlanda'da bebeklere sürekli nazar mı değiyor? “Abra kadabra” denilince fizik kuralları altüst edilebilir mi? Herhangi bir duayı bir kişinin okuması bir yana, milyonlarca ya da milyarlarca kişi okuyunca gerçekliği modifiye edecek bir güç yaratabilir miyiz?
Subbotsky tarafından yapılan bir araştırmada yetişkin katılımcılara büyüye inanıp inanmadıkları soruldu.[4] İnanmadığını söyleyenlerden, alacakaranlıkta ıssız bir sokakta kendilerine yaklaşan bir kadın hayal etmeleri istendi. Kadın sizi durdurup kendisinin bir "cadı" olduğunu söyleyecekti. Sonra da sizin için bazı sihirli sözcükler mırıldanacaktı. Ancak iki seçeneğiniz vardı: Ya sizin için para ve mutluluk dolu bir gelecek dileyecekti, ya da sefalet içinde mutsuz bir yaşam… Hangisini seçersiniz?
Hatırlatalım: Tüm katılımcılar, büyüye inanmadığını söyleyen yetişkin insanlardı. Doğal olarak söylemeleri gereken "Fark etmez" idi. Ya da yaklaşık yarısı iyi kehanet, yarısı kötü kehanet seçecekti. Ama hayır, sonuçlara göre katılımcıların çoğu anlamlı derecede kendileri için "iyi bir gelecek büyüsünün yapılmasını" tercih etti.
Büyü ve Nazar İnancı, Bebeklikten Geliyor Olabilir mi?
1930'lu yıllardan beri araştırmacılar, çocukluğun bir tür büyülü algılama ile bezeli olduğunu ortaya koymuştur. Buna göre çocuklar cansız nesnelere de bir karakter atfederler; devlere, perilere ve ejderhalara inanırlar; kendi düşüncelerinin ve sözlerinin, kendilerini çevreleyen gerçekliği değiştirebileceğine inanırlar. Çocuklardaki bu irrasyonel eğilim doğaldır, çünkü çocuğun daha rasyonel olması için olgunlaşması, uygun bir çevrede yetişmesi, eleştirel ve sorgulayıcı bir zihniyet kazanarak gerçekçiliğinin giderek artması gerekmektedir.
Piaget'ye göre rasyonellik ve eleştirellik, çocuğun yaşı ilerledikçe yaşıyla doğru orantılı artar.[5] Ancak artık, yetişkin bir insanın da tam olarak rasyonel ve mantıklı bir varlık olmadığını biliyoruz. Yetişkin yaşamımız içinde bizler, çocukluğun naif hülyalarla bezeli, büyülerle ve doğaüstü güçlerle dolu dünya algılamasına zaman zaman bilerek kendimizi tekrar sokuyoruz: Örneğin hayal kuruyoruz ya da film izliyoruz. Ancak bunu kontrollü bir şekilde, kendimizi çok kaptırmadan ve bunların gerçek dışı olduğunu bilerek yapıyoruz.
Fakat bunda da istisnalar, hem de bazen istisna kabul edilemeyecek derecede yaygın inançlar oluşuyor. Örneğin; bir sürü yetişkin insana göre dünyayı kertenkelemsi bir ırk gizlice yönetiyor, bazıları dünyanın düz olduğuna inanıyor, bazıları ise doğduğumuz anda yıldızların konumuna göre bizim karakterimizin şekillendiğini düşünüyor. Bazıları görünmeyen varlıklarla konuşup onlardan bir şeyler istiyor, bazıları apaçık yalanları nesnel gerçeklik kabul edip tüm hayatını buna göre düzenliyor, hatta başkalarının hayatının da buna göre düzenlenmesini istiyor…
Apaçık yalanlara inanıyorlar, çünkü bu yalanların gösterdiği hayatın, yani kendi yaşantılarının aslında o kadar da renksiz olmadığına ve kendilerinin bir kurban olmadıklarına inanmak istiyorlar. Diğer insanların onlara bakarken kıskandığını, haset ettiğini düşünmekte ego okşayıcı bir yön var: Bu durumda onlar, kıskanılmaya değer bir hayata ve özelliklere sahip demektir! Oysa tüm dünyanın gözü önünde olan ziyadesiyle çekici, güzel, zengin, şanslı insanlar var elbette. Kameralar karşısında, ya da sosyal medyada kendilerini yüzbinlerce insanın takip ederek günde "onbinlerce nazara maruz kalan" bu insanlara nedense pazarda kendisine ucuz domates arayan Fatma Hanım kadar nazar değmez.
Masallara inanıyorlar çünkü o masallarda herkesin kıskandığı, tüm dünyanın hasetinden çatladığı bir özne olmak hayali egolarını okşuyor. Tıpkı üzerindeki nazara inanan ve aslında kendi egolarını bu yolla okşayan insanlar gibi, ülke olarak diğer ülkeler tarafından kıskanıldığını düşünmek de aynı amaca hizmet eder.
Çünkü üzerinizde nazar olmaması, yani sizin kıskanılacak bir insan ya da ülke olmamanızın alternatifi, kuru bir gerçekliktir: Bu gerçeklikte siz de en fazla diğer insanlar ya da ülkeler gibisinizdir, sizi özel ya da önemli kılan hiçbir şey yoktur. Bu gerçeklikte tüm sefaletinizin, mutsuzluğunuzun ve eksik hayatınızın sorumluluğu -birey ya da toplum olarak- size aittir. Bu yüzleşmeyle kaçınmak için de çoğu insan hayata tekrar bir çocuğun gözleriyle bakar. Bakışların ve sözcüklerin bir sihirli değnek gücüne sahip olduğu o büyülü dünyaya, kontrolün elinde olduğu o hülyalı algılamaya sığınır.
Nazara, kem gözlere, abra kadabraya ya da boşluğa söylenen diğer sözcüklere inanır, çünkü üzerinde hiçbir kontrol hissetmediği nesnel gerçekliği etkileyebilen bir gücü olduğuna inanmak ister.
Sözcüklere atfedilen bu olağandışı gücün başka bir yansıması da, yeterince tekrarlanan sözcüklerin, gerçek ya da gerçek dışı olması fark etmeden- dinleyenin zihninde gerçek olarak kabul edilmesidir. Nazi lideri Goebbels'e atfedilen “Bir yalanı yeterince söylerseniz, gerçeklik halini alır.” sözünde psikoloji araştırmalarında tutarlı şekilde desteklenen bir illüzyona işaret edilir.[6], [7], [8] Katılımcıların daha fazla maruz kaldığı yalanlar, bir süre sonra gerçek olarak kabul edilme eğilimindedir. Yani kişinin kendisine söylediği, ya da bir başkasından duyduğu apaçık yalanlar bir süre sonra dünya algısına hakim olur, hoşlanmadığı bu dünyayı çarpık bir biçimde algılamaya ve onu hoşlandığı bir hale getirmeye çalışır. Elbette ki bu algılaması gerçeğe işaret etmez. Ama artık önemli olan gerçek değil, mutluluk olur.
Evrene Mesaj Gönderenler...
1964'de kurulan Randi vakfı, gözlem koşulları altında kendi laboratuvarında paranormal bir gücü ispatlayan herhangi birine 1000 dolar ödül vaat etti. Yıllar içinde bu tutarı artırarak meblağı 1 milyon dolara çıkardı. 1964’den bu yana paranormal gücünü ispatlamak (ve parayı kazanmak) isteyen yaklaşık 1000 kişi vakfa başvurdu. Bunların sözde doğaüstü güçleri test edildi.[9] Benzer şekilde Gerald Fleming isimli bir iş insanı, bir kaşığı düşünce gücüyle bükebilene 250.000 pound teklif etmiştir.[10] Yine, Center for Inquiry isimli bir kuruluş, herhangi bir doğaüstü gücünü ispatlayana 250.000 dolar vaat etmektedir.[11] Bu teklifler halen geçerli ve halka açıktır. Sizce bu ödülleri şimdiye kadar kaç kişi kazandı? Evet, tahmin edebileceğiniz gibi cevap sıfır… Üstelik bu, ispatı reddettikleri için olmadı. Olağanüstü yetenekleri olduğunu iddia edenlerle, hangi deneyi tam olarak nasıl yapacakları konusunda önceden anlaştılar. Yani denekler de deneyin nasıl yapılacağından haberdardı, hiçbir sürpriz yoktu. Ama o önceden anlaşılan kontrollü şartlar altında hiçbir "olağanüstü insan", o "olağanüstülüklerini" sergileyemedi - çünkü olağanüstü falan değillerdi.
Mesele sadece binlerce yıllık hurafeler ya da geleneksel öğretiler de değil. Göreli güncel ve dünya çapında yaygın bir "Çekim Yasası" inancı var. Buna göre insanlar da düşünceler de "saf enerji"den yapıldığı ve enerji doğal olarak başka bir tür enerjiyi doğrudan etkileyebildiği için, düşüncelerin doğrudan kişinin ve başkalarının yaşamını etkileme gücü vardır.[12] Bizim topraklarımızda daha çok "evrene mesaj gönderme" ya da "evrenden bir şey isteme" olarak tezahür eden bu inanç türünde bir şekilde kuantum fiziği de konuya dahil edilir. Buradaki sözde temeli biraz açalım.
Kuantum fiziği çok küçük nesnelerin bizim günlük hayattan alışık olduğumuz beklentilerden çok daha farklı davrandığını göstermiştir. Yani kuantum fiziği, bizim günlük perspektifimize göre çok tuhaf davranan nesne ve etkileşimlerden bahseder. Ancak evrenden bir şey isteyenler burada ani bir bilişsel sıçrama yaparak, şöyle düşünür: “Madem kuantum evreninde tuhaf şeyler oluyor ve bu bir gerçek, o zaman ben de tuhaf olan herhangi bir şeyin gerçek olduğuna inanabilirim”. Bu, bildiğimiz mantık ilkelerine aykırı bir çıkarım tabii ki.
Bilimin, evrenin nasıl çalıştığına dair zihnimizi ziyadesiyle zorlayan içgörüleri var elbette, ancak bilimin yolu hiçbir noktada mistisizm ya da büyüyle kesişmez.
Bilim tarihinde sayısız araştırmada inancın ve duanın insan hayatındaki olası somut etkileri araştırılmıştır. Aradan birkaç tanesine kaba bir fikir almak için bakalım:
Geniş kapsamlı bir araştırmada, inançlı insanların ortalama yaşam sürelerinin ya da hasta olunca iyileşme sürelerinin diğerlerinden daha farklı olmadığı görülmüştür.[13] Bir başka incelemede, kişi başı düşen gelirin daha yüksek olduğu ülkelerde dua etme sıklığı ve oranı daha düşük bulunmuştur.[14]
Eğer kişilerin ettiği dualar daha sağlıklı, daha uzun yaşamalarına ya da daha çok para kazanmalarına yaramıyorsa neye yarıyor? Devam edelim.
Daha hızlı büyümesi için dua edilen bitkiler, dua edilmeyen bitkilerden daha hızlı büyümemiştir.[15]
Kalp ameliyatı geçirmiş altı hastanedeki 1802 hastanın iyileşme süreci üzerinde yapılan kontrollü bir çalışmada, süreç üzerinde hastalara edilen duaların hiçbir rolü olmadığı görülmüştür.[16]
Çekim yasasına inananların özellikle vurguladığı şey hedeflerimize ulaştığımızı düşündükçe hedeflerimize ulaşma ihtimalimizin artıyor olmasıdır. İmgelem gerçekten de en önemli yetilerimizden birisi ve başardığımız sayısız şey imgelememiz sayesinde oldu. Ancak tek başına ulaşmak istediğimiz hedefleri imgelemek, sadece düşünsel bir eğlencedir.
Bunu inceleyen bir araştırmada, katılımcılar üç gruba ayrıldı.[17] Birinci grup, ulaşmak istediği bir hedefe ulaştığı içerikli düşünme egzersizleri yaptı. İkinci grup da başardığını ve bunun yanında hedefe ulaşırken önüne çıkabilecek engelleri düşündü. Üçüncü grup ise bu hedefe ulaşırken önüne çıkabilecek engelleri, bu engellerle nasıl başa çıkabileceğini ve hedefi başardığını düşündü. Sizce bu üç gruptan hangisi hedefine daha çok ulaştı? Üçüncü tabii ki… Araştırmada daha sonra hedef çeşitlendirildi; bazen bir partner ile tanışma oldu hedef, bazen bir iş fırsatı, bazen de bir sınav… Ancak sonuçlar değişmedi.
Bu araştırmaları gerçekleştiren Gabriele Oettingen'e göre olmasını istediğiniz bir şey hakkında pozitif düşünme alıştırmaları yapmak, amaçlananın aksine, hedefe ulaşma olasılığını azaltıyor. Araştırmacılar bunu, beynin zaten hedefe ulaştığını düşündüğü için bizi motive etme gücünün azalması olarak yorumluyor.[18]
***
Omayra için dünyanın her tarafında dua eden, iyi dileklerini gönderen, "evrene mesaj yollayan" sayısız insan yerine -sonradan yapılan analizlerde doğruluğu ortaya konduğu üzere- küçük kızı kurtaracak, ustalıkla kullanılan bir vinç daha etkili olabilir miydi?[19]
Benzer bir durumda siz olsaydınız, kendiniz için kurtarma planı yapan bir mühendis ve becerikli bir vinç operatörü, yani iki teknik eleman yerine iki bin kişinin evrene mesaj göndermesini, boşluğa bazı sözcükler fısıldamalarını mı tercih ederdiniz? İki bin az ise iki milyon? Peki ya iki milyar?
Philip K. Dick'e ait sarsıcı bir düşünce oyununu deneyin:[20] İnandığınız her şeyin yanlış olduğunu varsayın. Sizce dünya nasıl bir yer olurdu? Şu ankinden ne kadar farklı olurdu? Salt gerçeklik, sizin neye inandığınızla ilgilenmez.
***
Sayısız insanın ortak sözcükleri, ortak bakışları küçük bir kız çocuğunun hayatını kurtaramadı. 8 milyar insanın aynı anda bir toplu iğneye bakarak ya da bu iğnenin hareket etmesi için gizemli sözcükler fısıldayarak onu bir milimetre oynatabileceğini düşünüyor musunuz? Dünyada doğrudan girişimlere dönüşemeyen söz ve bakışlar, sadece söz ve bakış olarak kalmaya devam eder.
Hayatın kontrolünü elimize almamız için bakışlar ve sözcükler değil, eylemler gerekiyor. Çünkü gerçeklik, bizim ona bakış açımızdan ya da karanlıktaki fısıltılarımızdan etkilenmeyecek mutlak bir kayıtsızlığa sahiptir.
Omayra’nın kocaman kara gözleri resimlerinden bize bakmaya devam ediyor. Bizi bakmaya veya fısıldamaya değil, eyleme davet ediyor.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 72
- 28
- 17
- 11
- 11
- 10
- 4
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- ^ N. Çıblak. Halk Kültüründe Nazar, Nazarlık İnancı Ve Bunlara Bağlı Uygulamalar. (1 Ocak 2004). Alındığı Tarih: 4 Aralık 2022. Alındığı Yer: Dergipark | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. V. Örnek. (2017). Etnoloji Sözlüğü. ISBN: 9789944795920. Yayınevi: Bilgesu Yayıncılık. sf: 180.
- ^ A. İnan. (1958). Börü-Kurt Ve Yok-Hayır Kelimeleri Üzerine. Türk Dili, sf: 606-608. | Arşiv Bağlantısı
- ^ E. Subbotsky. (Popüler Bilim Dergisi / Makale, 2004). Magical Thinking - Reality Or Illusion?. Not: C. 17 No.6 s.337-339.
- ^ J. Piaget, et al. (1972). The Psychology Of The Child. ISBN: 9780465095001. Yayınevi: Basic Books. sf: 83-84.
- ^ F. T. Bacon. (1979). Credibility Of Repeated Statements: Memory For Trivia. Journal of Experimental Psychology: General, sf: 241-252. | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. K. Fazio, et al. (2015). Knowledge Does Not Protect Against Illusory Truth. Journal of Experimental Psychology: General, sf: 993-1002. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Hassan, et al. (2021). The Effects Of Repetition Frequency On The Illusory Truth Effect. Cognitive Research: Principles and Implications, sf: 1-12. | Arşiv Bağlantısı
- ^ JREF. James Randi Educational Foundation. (12 Aralık 2012). Alındığı Tarih: 4 Aralık 2022. Alındığı Yer: James Randi Educational Foundation | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Hutchinson. (Popüler Bilim Dergisi / Makale, 1988). A Thorn In Geller's Side. Not: British and Irish Skeptic (Temmuz/Ağustos Baskısı).
- ^ P. Fidalgo. Prove Your Paranormal Powers And Win $250,000 From The Cfi Investigations Group. (26 Haziran 2020). Alındığı Tarih: 4 Aralık 2022. Alındığı Yer: Center for Inquiry | Arşiv Bağlantısı
- ^ G. Redden. (2009). Magic Happens: A New Age Metaphysical Mystery Tour. Journal of Australian Studies, sf: 101-104. doi: 10.1080/14443059909387505. | Arşiv Bağlantısı
- ^ F. Galton. (2012). Statistical Inquiries Into The Efficacy Of Prayer. International Journal of Epidemiology, sf: 923-928. doi: 10.1093/ije/dys109. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Pew Research Center, et al. The Age Gap In Religion Around The World. (1 Ocak 2018). Alındığı Tarih: 4 Aralık 2022. Alındığı Yer: Pew Research Center | Arşiv Bağlantısı
- ^ W. Goldfrank. Faithful Fail To Stimulate Growth Of Plants Through Prayer. (18 Nisan 1961). Alındığı Tarih: 4 Aralık 2022. Alındığı Yer: The Crimson | Arşiv Bağlantısı
- ^ H. Benson, et al. (2006). Study Of The Therapeutic Effects Of Intercessory Prayer (Step) In Cardiac Bypass Patients: A Multicenter Randomized Trial Of Uncertainty And Certainty Of Receiving Intercessory Prayer. American Heart Journal, sf: 934-942. doi: 10.1016/j.ahj.2005.05.028. | Arşiv Bağlantısı
- ^ G. Oettingen. (2015). Rethinking Positive Thinking: Inside The New Science Of Motivation. ISBN: 978-1617230233. Yayınevi: Current. sf: 143-146.
- ^ G. Oettingen. Don't Think Too Positive. (25 Haziran 2016). Alındığı Tarih: 4 Aralık 2022. Alındığı Yer: Aeon | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. B. Treaster. Colombia's Rescue Operation Draws Divided Assessments. (24 Kasım 1985). Alındığı Tarih: 4 Aralık 2022. Alındığı Yer: The New York Times | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. K. Dick. (1987). I Hope I Shall Arrive Soon. ISBN: 9780312908386. Yayınevi: St. Martin's Press. sf: 44.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 15:38:11 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/13509
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.