Şimdi, bu akraba evliliklerinden doğan çocuklarda genetik arıza çıkma ihtimalinin artması meselesi, tamamen bir "sakıncalı gen piyangosu" ile alakalı. Şöyle düşünün: hepimiz, aile yadigârı niyetine, ne olur ne olmaz diye birkaç potansiyel sorunlu gen taşıyoruz ama genelde diğer ebeveynden gelen "sağlam" bir kopya sayesinde bunlar "uykuda güzel" modunda, etliye sütlüye karışmadan takılıyorlar. Anne baba yakın akrabaysa, diyelim ki aynı mahallenin hızlıları, birinci dereceden kuzenlerse, ortak dedelerinden kalma aynı "defolu mal" geni ikisinin de heybesine atmış olma ihtimalleri roketliyor. Çocuk da bu 'ikramiye' geni hem anneden hem babadan kaparsa, işte o zaman genetik tombalada "bingo" çekmiş oluyor ve hastalık kendini gösteriyor, çünkü yedek parça yok, servis dışı. Eğer insanlık, o meşhur Adem ve Havva Limited Şirketi gibi sadece iki kişiyle yola çıksaydı, daha ilk günden iflas bayrağını çeker, aşırı keskin bir genetik darboğazdan geçerken de muhtemelen yolda bir yerlerde "Error 404: Çeşitlilik Bulunamadı, Lütfen Daha Sonra Tekrar Denemeyiniz" diye bir ekranla kalakalırdık. Bu minnacık kurucu kadro, genetik çeşitliliğin buharlaşması ve o zararlı çekinik genlerin sürekli birbirini bulup partilemesi anlamına gelirdi. Sonuç ne olurdu? Yaygın genetik defektler ve türün acı bir "Game Over" yaşaması, yani bilimsel adıyla "iç üreme sendromuyla gelen toplu hezimet". Zaten bilim insanları da sağda solda sıkış tepiş kalmış hayvan popülasyonlarını inceleyip, "Bakın, biz demiştik ama dinleyen kim?" diye iç geçiriyorlar.
Hal böyleyken, Adem ile Havva olayına şöyle bir bakınca, insanlığın "iki kişilik dev kadroyla mucizevi başlangıç" yaptığı fikri, maalesef bilimsel reytinglerde tutmuyor, adeta "sezon finali yapamadan yayından kaldırılan dizi" gibi. Öyle "abrakadabra, insan oldu" diye bir durum yok; ya da bugünkü hayvanat bahçesi kaçkını gibi ortalıkta gezinen şempanzelerden veya "King Kong'un uzaktan akrabasıyız biz" diyebileceğimiz günümüzün modern maymunlarından da türemedik, o konuda içiniz rahat olsun. Bunun yerine, bilim insanlarının DNA'mızı adeta bir define haritası gibi didik didik etmesi, kemikleri konuşturan paleoantropologların "bu kemik çok şey anlatıyor ama biraz dedikoducu" dedirten bulguları ve moleküler filogenetik denen o pek havalı alanın verileri hep bir ağızdan diyor ki: Biz insanlar ve bugünkü büyük insansı maymunlar, milyonlarca yıl önce yaşamış, muhtemelen neye benzediğini hayal bile edemeyeceğimiz (belki de fena halde karizmatik ve üç dirhem bir çekirdek gezen) bir son ortak atayı paylaşıyoruz. Ha bunun neye benzediğini de %100 bilmiyor değiliz adaylar tabii ki var. Sahelanthropus tchadensis, Orrorin tugenensis, Ardipithecus kadabba. Benim oyum Sahelanthropus tchadensis'den yana. Ha çok mu hoşuma gidiyor oyumu böyle bir primata kullanmak? Tabii ki gitmiyor herkes gibi ama gerçek bu. Ben de isterim benim atalarım Virgo Supercluster'ın yöneticileri olsun süpermenler olsun ama gerçek bu. Bu "büyük ayrılık" sonrası bizim hominin soyumuz, "Survivor'ı kim kazanır?" dedirten bir türleşme ve doğal seçilim maratonuna girmiş, milyonlarca yılda ince ayar çekilerek Homo sapiens, yani "düşünen ama bazen de sırf gıcıklığına düşünüyormuş gibi yapan bizler" meydana gelmişiz. Bu süreç, öyle iki kişinin "hadi biz bir tür olalım da ortalığın tozunu attıralım" demesiyle değil, genetik çeşitliliği sağlayan ve arada bir "acaba şu geni mi eklesek, yoksa bu biraz fazla mı kaçar?" diye kafa patlatan popülasyonlarla işledi.[1]