“Tanrı ahlaklı mıdır?” sorusu, aslında Tanrı’nın ahlakın öznesi mi yoksa kaynağı mı olduğu sorununa dayanır. Klasik teist gelenekte Tanrı, insan gibi ahlaki yargılara tâbi bir varlık olarak değil; ahlakın nihai temeli olarak düşünülür. Bu nedenle birçok filozof, Tanrı’nın “ahlaklı” olmasından ziyade, ahlakın Tanrı’dan türediğini savunur.
Bu tartışma en açık biçimiyle Euthyphron ikilemi çerçevesinde ele alınır:
Bir şey Tanrı emrettiği için mi iyidir, yoksa iyi olduğu için mi Tanrı onu emreder? Eğer ilk seçenek doğruysa ahlak keyfi görünür; ikinci seçenek doğruysa Tanrı ahlaktan bağımsız bir ölçüte tâbi olur. Bu ikilem, Tanrı’nın ahlakla ilişkisini problemli hâle getirir.
Modern teist filozoflar bu sorunu aşmak için Tanrı’yı ahlaki kurallara uyan bir fail değil, ahlaki iyiliğin özü olarak konumlandırırlar. Örneğin Robert Merrihew Adams’a göre ahlaki iyi, Tanrı’nın özsel karakteriyle özdeştir; Tanrı iyi olduğu için iyi olanı emreder, fakat bu iyilik Tanrı’dan bağımsız değildir (Adams, 1979). Bu yaklaşımda Tanrı “ahlaklı” değil, ahlakın kendisidir.
Buna karşılık eleştirel yaklaşımlar, Tanrı’ya ahlaki nitelikler yüklemenin kavramsal olarak sorunlu olduğunu savunur. J. L. Mackie’ye göre Tanrı’nın mutlak iyi olduğu iddiası, dünyadaki kötülük ve acıyla bağdaşmakta zorlanır; bu nedenle Tanrı’yı ahlaki bir varlık olarak tanımlamak tutarsızdır (Mackie, 1982). Bu çizgide Tanrı, ahlaki bir özne olarak düşünülürse eleştiriye açık hâle gelir.
Bir başka yaklaşım ise Tanrı’nın ahlak-üstü (meta-etik) bir konumda olduğunu savunur. Buna göre ahlak, insanlar için geçerli normatif bir sistemdir; Tanrı ise bu sistemin dışındadır. Tanrı’nın eylemleri “iyi” ya da “kötü” olarak değil, “doğasına uygun” veya “doğasına aykırı” olarak değerlendirilebilir. Böylece Tanrı’nın ahlaklı olup olmadığı sorusu anlamını yitirir (Quinn, 1978).
Sonuç olarak felsefede baskın eğilim şudur:
Tanrı, insan gibi ahlaki kurallara uyan bir fail olarak değil, ahlakın ontolojik temeli olarak düşünülür. Bu nedenle Tanrı’nın “ahlaklı” olması değil, ahlakın Tanrı’dan kaynaklanması daha tutarlı bir konum olarak görülür. Ancak bu çözüm, Tanrı’nın varlığını ve doğasını zaten kabul eden bir metafizik çerçeveyi gerektirir; dolayısıyla tartışma nihai olarak inanç, metafizik ve etik kesişiminde yer alır.