Şizoid Kişilik Bozukluğu Nedir? Belirtileri ve Tedavi Seçenekleri Nelerdir?
Bu içerik tıp ve sağlık ile ilişkilidir. Sadece bilgi amaçlı olarak hazırlanmıştır. Bireysel bir tıbbi tavsiye olarak görülmemelidir. Evrim Ağacı'ndaki hiçbir içerik; profesyonel bir hekim tarafından verilen tıbbi tavsiyelerin, konulan bir teşhisin veya önerilen bir tedavinin yerini alacak biçimde kullanılmamalıdır.
- Türkçe Adı Şizoid Kişilik Bozukluğu
- İngilizce Adı Schizoid Personality Disorder
- ICD F60.1
Şizoid Kişilik Bozukluğu, sosyal ilişkilere ilgi eksikliği, yalnız ve korunaklı yaşam tarzına eğilim, gizlilik, duygusal soğukluk, mesafe ve ilgisizlik ile karakterize bir kişilik bozukluğudur. Semptomlar tipik olarak geç çocukluk veya ergenlik döneminde başlar. Etkilenen bireyler başkalarıyla yakın ilişki kuramayabilir ve aynı zamanda zengin ve ayrıntılı ancak içsel bir fantezi dünyasına sahip olabilirler.
Psikolojide fantezi, insan beyninin özelliklerinden biri olan hayal gücü yetisiyle mümkün olan, net bir zihinsel görüntüyle ifade edilen geniş çaplı zihinsel deneyimlere verilen isimdir. Fanteziler, mutlak olarak imkansız olan senaryolarla ilişkilidir. Nancy McWilliams'ın 2011 yılında gözlediği üzere, şizoid bireylerin en heyecan verici yeteneği, yaratıcılıklarıdır ve bu yaratıcılık, genellikle kendini fanteziler şeklinde gösterir.
Şizoid Kişilik Bozukluğu olan kişilerin diğer yaygın özellikleri arasında şunlar bulunur:
- Doğallıktan uzak konuşma,
- Çoğu etkinlikten zevk alamama,
- Yaşamın bir parçası değil de bir "gözlemci" olduğunu hissetme,
- Başkalarının duygusal beklentilerine tahammül edememe,
- Övgü veya eleştiriye karşı bariz kayıtsızlık,
- Bir dereceye kadar aseksüellik ve kendine özgü ahlaki veya politik inançlar.
Şizoid Kişilik Bozukluğu'nun nedeni belirsizdir, ancak diğer A kümesi kişilik bozuklukları (Şizotipal Kişilik Bozukluğu gibi) ve şizofreni ile arasında bazı bağlantılar ve paylaşılan genetik risk olduğuna dair bazı kanıtlar vardır. Bu nedenle Şizoid Kişilik Bozukluğu, "şizofreni-benzeri bir kişilik bozukluğu" olarak kabul edilir. Klinik gözlem ile teşhis edilir ve diğer zihinsel bozukluklardan veya durumlardan (bazen örtüşebileceği Otizm Spektrum Bozukluğu gibi) ayırt etmek çok zor olabilir.
Bozukluk için psikoterapötik ve farmakolojik tedavilerin etkinliği henüz deneysel ve sistematik olarak araştırılmamıştır. Bunun nedeni büyük ölçüde Şizoid Kişilik Bozukluğu olan kişilerin durumları için nadiren tedavi aramalarıdır. Genel olarak, ortaya çıkan akut bozuklukların (örneğin, depresyon) kısa süreli tedavisi dışında Şizoid Kişilik Bozukluğu'nu ilaçlarla tedavi etmek genel bir uygulama değildir. Bilişsel davranışçı terapi gibi konuşma terapileri etkili olmayabilir, çünkü Şizoid Kişilik Bozukluğu olan kişiler terapistle iyi bir çalışma ilişkisi kurmakta zorlanabilirler.
İntihar, şizoid bireyler için sürekli bir zihinsel tema olabilir, ancak bunu gerçekten denemeleri pek olası değildir. Bununla birlikte, Şizoid Kişilik Bozukluğu'nun bazı semptomları (örneğin, yalnız yaşam tarzı ve duygusal uzaklaşma), ciddi intihar davranışı için genel risk faktörleri olarak belirtilmiştir.
Belirti ve Semptomlar
Şizoid Kişilik Bozukluğu olan insanlar genellikle uzak, soğuk ve kayıtsızdır; bu da kişilerarası zorluklara neden olur. Teşhis konulan çoğu kişi, kişisel ilişkiler kurmada veya duygularını anlamlı bir şekilde ifade etmede sorun yaşar. Olumsuz durumlar karşısında pasif kalabilirler. Diğer insanlarla iletişimleri kayıtsız ve kısa olabilir. Şizoid kişilik tipleri, genellikle sosyal durumlarda kendi eylemlerinin etkisini değerlendirme yeteneğinden yoksundur.
Şizoid Kişilik Bozukluğu olan bir kişi, kişisel alanı ihlal edildiğinde boğulmuş hissedebilir ve bu duygudan kaçınmak için harekete geçebilir. Şizoid Kişilik Bozukluğu olan insanlar, partnerlerinin onlardan çok az duygusal veya samimi talepte bulunduğu ve sosyal nezaket beklemediği ilişkilerde en mutlu olma eğilimindedir.
Kaçınmak istedikleri ille de insanlar olmak zorunda değildir; olumlu ya da olumsuz duygusal beklentiler, duygusal yakınlık ve kendini açmadır. Bu nedenle, duygusal yakınlığa ihtiyaç olmadığı sürece, Şizoid Kişilik Bozukluğu olan bireylerin başkalarıyla entelektüel, fiziksel, ailevi, mesleki veya eğlenceye dayalı faaliyetlere dayalı ilişkiler kurmaları mümkündür.
Şizoid Kişilik Bozukluğu olan kişilerin kayıtsız ve duygularından habersiz olduklarına dair bir inanç olsa da, gerçekte birçoğu, diğer insanlardan farklı olduklarının bilincindedir ve bunu kabul ederler. Tedavi gören bazı şizoid bireyler, bir kabuğun içinde yaşıyormuş gibi hissettiklerini ya da “hayatın, yanlarından geçip gittiğini” belirtir. Kendilerini bir nevi "otobüsü kaçırmış" olarak görürler ve hayatı uzaktan gözlemlediklerinden bahsederler.
Amerikalı psikiyatrist Aaron Beck ve meslektaşları, Şizoid Kişilik Bozukluğu olan kişilerin uzak yaşam tarzlarıyla rahat göründüğünü ve kendilerini çevrelerindeki dünyaya katılan bireylerden ziyade "gözlemciler" olarak gördüklerini bildiriyor. Ancak araştırmacılar, şizoid bireylerin birçoğunun, sıradan insanların farklı hayatlarıyla karşılaştıklarında, özellikle de ilişkilere odaklanan kitaplar okuduklarında veya filmler izlediklerinde, kendilerini sosyal olarak anormal (hatta "kusurlu") olarak gördüklerini belirtiyorlar. Şizoid bireyler, gerçek bir yakınlık özlemi duymasalar bile, hayata "dışarıdan bakmaktan" bıkabilirler. Bu duygular depresyona veya duyarsızlaşmaya yol açabilir. Bu olduğunda, şizoid insanlar genellikle hayatı, "bir robot gibi" veya "bir rüyada gibi" yaşadıkları hissini yaşarlar.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bazı uzmanlara göre, Şizoid Kişilik Bozukluğu olan insanlar, gizli bir üstünlük duygusuna sahip olabilir ve diğer insanların görüşlerine bağımlı olmayabilir. Bu, "kıskançlık yüklü" ve başkalarını yok etme veya aşağılama arzusuyla tanımlanan Narsisistik Kişilik Bozukluğu'nda görülen büyüklenmecilikten çok farklıdır. Ek olarak, şizoidler, sosyal doğrulama elde etmek için kendi yollarından çıkmazlar. Narsisist bireylerin aksine şizoidler, istenmeyen ilgiden veya fikirlerinin ve düşüncelerinin insanlar tarafından sahiplenildiği hissinden kaçınmak için genellikle fikirlerini özel tutar.
İlişkili Şizotipal Kişilik Bozukluğu ve şizofreninin yaratıcı düşünme ile bağları olduğu bildirilmekte ve Şizoid Kişilik Bozukluğu'nun içsel fantezi yönünün de bu düşünceyi yansıtabileceği tahmin edilmektedir. Alternatif olarak, şizoid semptomları olan kişilerin matematik, fizik, ekonomi vb. dahil olmak üzere bilime ve teorik bilgi alanlarına özellikle büyük bir katkısı olmuştur. Bununla birlikte, Şizoid Kişilik Bozukluğu olan kişiler semptomları nedeniyle birçok pratik aktivitede çaresizdir.
Gizli Şizoidler
Birçok şizoid birey, şizoid kişiliğin DSM-5 ve ICD-10 tanımlarında vurgulanan gözlemlenebilir özelliğiyle çelişen, ilgi çekici, etkileşimli bir kişilik sergiler. İngiliz psikolog Henry James Samuel Guntrip (Klein, Fairbairn ve Winnicott'un fikirlerini kullanarak) bu bireyleri, sosyal olarak ulaşılabilir, meraklı, ilgili ve alakalı etkileşimlerle hareket eden, ancak duygusal olarak geri çekilmiş ve iç dünyanın güvenliği içinde tecrit edilmiş halde kalan, "gizli şizoidler" olarak sınıflandırır.
Avusturyalı-İngiliz yazar ve psikanalist Melanie Klein, "klasik" bir Şizoid Kişilik Bozukluğu ile aynı sıklıkta meydana gelen "gizli" bir Şizoid Kişilik Bozukluğu arasındaki ayrımı belirtir: Hastanın dış dünyayla savunmacı, telafi edici etkileşiminin bir sonucu olarak şizoid kişiyi yanlış tanımlamaması gerektiği konusunda uyarır ve duygusal yakınlığın şizoid reddinin ve nesnel gerçeğin tercihinin varlığını tespit etmek için kişiye öznel deneyiminin ne olduğunu sormasını önerir.
Şizoid kişilikte duygusal katılımın dış görünüşünün arkasına "gizli" olduğu fikri, İskoç psikiyatrist Ronald Fairbairn'in 1940'lı yıllarda şizoid bireyin çok fazla duygu ifade edebildiği ve etkileyici görünen sosyal temaslar kurabildiği ancak gerçekte hiçbir şey vermediği ve hiçbir şey kaybetmediği "şizoid teşhircilik" (İng: "schizoid exhibitionism") tanımından beri süregelmektedir. Fairbairn'e göre şizoidler, "bir rol oynadıkları" için kişilikleri söz konusu değildir. Fairbairn'e göre kişi, oynadığı rolü sahiplenmez ve şizoid birey kişiliğini bozulmadan ve uzlaşmadan muaf tutmaya çalışır. Şizoidin sahte kişiliği, bir uyum biçimi olarak, etraflarındakilerin normal veya iyi davranış olarak tanımladıkları şeylere dayanır.
Kişilik Özellikleri
İlişkiler
Fairbairn, şizoidlerin ilişkilerini bozan davranışların, nefretten çok sevgi olduğuna dair temel inancına dikkat çekmiştir. İhtiyaçlarının diğerini zayıflatacağından ve tüketeceğinden korkan şizoid bireyler, bu ihtiyaçları reddederler ve bunun yerine diğerinin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelirler. Girdikleri herhangi bir ilişkide, elde edilen net sonuç ego kaybıdır ve sonunda varoluşsal bir paniği başlatır. Aşk, istenmeyen zorunluluk, zulüm ve yutulma ile eş tutulduğundan, şizoid bunun yerine kendi nesnelerini seçer, diğerinin sevgisi tarafından tüketilmemek için kendini sevgiyle tüketir. Şizoid bireyin aşka karşı olumsuzluğu, inatçılığı ve isteksizliği bu korkulardan kaynaklanır. Aşkı birleşme, kontrol ve zulümle eşitlediği için şizoid bir birey, sevdiği şeyden nefret etmelidir.
Şizoidin temel çatışması, ilişkiye duyduğu muazzam özlem ile ilişkilerden derin korkusu ve kaçınması arasındadır. Şizoid dışa dönük, mesafeli, birkaç yakın arkadaşa sahip, başkalarının duygularına karşı duyarsız ve yakınlıktan korkarken, gizliden gizliye son derece duyarlı, başkaları hakkında derinden meraklı, aşka aç, başkalarının kendiliğindenliğini kıskanan ve başkalarıyla meşgul olmaya yoğun bir şekilde muhtaç biridir.
Şizoid, bir yandan yalnız olmayı seçer, kendine yeterli ve her şeyi yapabilir olmanın (tümgüçlülük) tadını çıkarır, ancak derin bir yalnızlık ve boşluk hissiyle kalır. Öte yandan, ilişkilere girmeyi seçebilir, ancak daha sonra simbiyoza, yutulmaya ve köleliğe doğru çekildiğini hisseder.
Şizoid, sıklıkla belirtildiği gibi, ilişkilerden kendiliğinden kaçınmaz, ancak girdiği ilişkilerde yakınlıktan, kendini ifşa etmekten, çatışmadan ve olumlu/olumsuz duyguların ifadesinden kaçınır. Simbiyotik tümgüçlülüğe yönelik eğilimleri, şizoidin herhangi bir potansiyel partner tarafından kabul edilebilir olacağını düşünmesine yol açarken, kendi ihtiyaçlarına karşı pasifliği çoğu zaman kendisinin ilgi duyduğu kişilerden çok, sadece kendisine ilgi duyduğunu ifade edenlerle ilişkiye girmesine yol açar.
Kendisi ve dış dünyadakiler arasında tam bir ayrım yapamayan kişi, aslında dış dünyaya odaklanmasını yoğunlaştırmak için kendisinden bir parça bulduğunda, ayrı bir kişiye doğru hareket ettiğini düşünebilir. Bir anlamda şizoid, başka bir kişiyi bu çabanın hamisi veya destekleyicisi olarak kullanarak kendini deneyimlemeyi öğrenir.
Potansiyel bir eş bulma sürecini karmaşıklaştıran şey, şizoidin, eğer doğrudan bir çaba göstermiyorsa, diğer insanları çok uzun süre zihninde tutmakta da sorun yaşamasıdır. İlişki içindeki çatışma harekete geçene ve şizoidin dikkatine sunulana kadar, kiminle ilişkide olduğunun farkına varmaz. Şizoid, diğerinin varlığını kabul etmek için o kadar çok yardıma ihtiyaç duyar ki, çoğu zaman potansiyel bir partner seçecek durumda değildir.
Şizoid Kişilik Bozukluğu olan kişiler ilişkilere genellikle stres seviyesi en düşük olduğu zaman girerler, çünkü kendi içsel nesnelerine muhtaç değildir ve enerjisinin çoğunu dış dünyaya odaklayabilir. Bununla birlikte, stres zamanlarında, olan biteni atlatmak için fazladan zamana ihtiyaç duyabilir ve ilişki son bir öncelik haline gelir. Bu zamanlarda şizoid, başkalarıyla ilgilenmek zorunda kalmadan kendi zihinsel sağlık ihtiyaçlarını karşılamakla yeterince meşgul olur. Şizoid, günlük yaşamının baskı ve gerilimi arttığında içsel nesnelerine geri dönemezse çılgına döner ve içinde bulunduğu her ilişkiye küskün olur.
Partner Seçimi
Şizoid birey bir başkasına aşık olduğunda, genellikle reddeden ya da müdahaleci ebeveyninin imajı olan kişidir. Şizoid, ya çok ihtiyaç duyanlarla ya da samimiyetle hiç ilgilenmeyen kişilerle ilişkiler bulmaya eğilimlidir. Buna karşılık, besleyici bir kişi ortaya çıktığında, şizoid kendini suçlu veya ebeveyn imagosuna karşı sadakatsiz hissettiğini görebilir ve bu da kişinin ihtiyaçlarını kabul etmenin ve beslemenin kabul edilemez olduğu ilkesi etrafında formüle edilmiş bir iç tepkiye yol açabilir.
Şizoidin histerik veya histrionik tiplere olan çekiciliği hakkında çok şey yazılmıştır. Bu uyumluluk tipik olarak, hem şizoidin içine kapanma ve kendini kaybetme korkusunda hem de histerik hastanın ayrılık kaygısı ve terk edilme korkusunda oynayan bilinçdışı sorunların karşılıklı olarak canlandırılması olarak açıklanır.
Hipomanik kişilik, şizoid tarafından baştan çıkarıcı olarak da görülebilir, çünkü o, enerjiyi emmek için ayağa kalktığına ve bu niteliklerin eksikliğini telafi ettiğine inanır. İçten içe, hipomanik olanın iddialı ve sosyal olma yeteneği olduğuna inandığı şeye imrenir, hipomaniğin zorba, kontrolsüz ve sosyal olarak müdahaleci olabileceğini görmez. Hayatına heyecan aşılamak isteyen şizoid, bu heyecanın hipomanikte zoraki ve aralıksız olduğundan habersizdir ve ayak uydurabilmesi için insanüstü bir güce sahip olması gerekecektir.
Özel İlişkiler, Özdeşleşme ve Simbiyotik Tümgüçlülük
Şizoid, birlikte ilişkileri uzun süre taşımayı zorlaştıran birçok ilkel sorunla (güçlü simbiyotik çabalar, diğerleriyle pasif özdeşleşme) bağlıdır. Guntrip (1969), şizoidin aşk nesnelerine bağımlılığının kaçınılmaz olarak pasif özdeşleşmeye yol açacağını belirtir. Bu özdeşleşme süreci şizoide iyi geliyor çünkü daha güçlü bir insanı alarak kendi zayıflamış egolarını desteklemelerine izin verir ve özdeşleşme süreci çatışmayı ve bireyselliği oluşturmadaki rahatsızlığı ortadan kaldırır.
Öfkesini kontrol etmesine ve bir başkasıyla sınırlar koymasına izin verecek farklılaşma sürecinden korkan şizoid, bunun yerine basitçe diğeriyle özdeşleşir. Hayır diyemez, kendi ihtiyaçlarını ve talimatlarını belli edemez, başkalarını memnun etmeye ve onlara uyum sağlamaya çalışırken boğulur. Şizoid, başkalarıyla özel ilişkiler geliştirmesiyle de bilinir. Şizoid, uyumları ve tepkileri ile nesneyi (yani karşısındaki kişiyi) özel hissettirerek, kendisini vazgeçilmez ve kusursuz kılar. Şizoidin çevreye uyum sağlama ve dış dünyadan sinyaller alma kolaylığı, özdeşleşme sürecinin gerçekleşmesini sağlayan araçlardır.
Şizoid çocuklar annelerine karşı aşırı duyarlıdırlar, kendi ihtiyaçlarını gizlerken annelerinin ihtiyaçlarını tahmin etmeyi ve karşılamayı öğrenirler. Şizoid, düşmanlıktan uzak ve her iki partnerin de her zaman iyi geçindiği bir ilişki yaratmaya çalışır. Şizoid, hayatın neden tatsız veya çelişkili olması gerektiğini anlamaz ve kendini hiç zorlamadan, çaba harcamadan veya çalışmak zorunda kalmadan bir ilişki yaşamanın mümkün olacağını umar.
Başkalarıyla savunmacı özdeşleşme, yalnız olma kapasitesinin bir şekilde eksik olduğunu ve diğerlerinden farklılaşmanın gerçekleşmediğini ima eder. Şizoidin simbiyotik ilişkilere eğilimi, başka biri varken kendi ihtiyaç ve duygularını deneyimlemekte güçlük çektiğini gizler. Sonuç olarak, kendini boğulmuş ve dış talepler tarafından etkilenmiş hissetmeye eğilimlidir ve konuşma, davranış ve duygu özgürlüğünü kaybeder. Terapötik ortam, şizoidin, terapiste baskı altında hissetmeden veya terapiste yanıt verme ihtiyacı duymadan terapistin huzurunda olması için ideal bir fırsat sağlar. Hastanın, terapistin nasıl olduğunu kontrol etmek zorunda kalmadan terapistin varlığını ve uygunluğunu hissetmeyi öğrenmesi gerekir.
Şizoid kişilikler, diğerlerinin ihtiyaçlarına cevap verme yeteneklerinde kendilerini güçlü hissetme eğilimindedir. Simbiyotik tümgüçlülük kavramı, şizoid ile başka bir kişi arasında, şizoidin kendini etkili ve kontrol altında hissetmeye başladığı, iç içe geçme ve farklılaşma eksikliği ile karakterize edilen uzun süreli bir ilişkiye atıfta bulunur. Simbiyotik tümgüçlülük, gerçek bağlılığı engeller ve anne ve çocuğun zorunlu olarak birlikte hareket ettiği ilk çocukluk dönemine geri döner.
Kaçınılmaz Reddediş
Bir kez bir ilişkiye girdikten sonra, şizoid, sanki diğer kişinin bedenini ve yaşamını kullanmak istiyormuş gibi, reddettiği ihtiyaçlarını diğerine yansıtmaya başlar. Bu süreçte şizoidde oluşan duygulanım, genellikle gerçek bir sıcaklık ve bağlanma değil, diğerinin varsayılan bir ihtiyacını karşılamak için yaratılan bu şeylerin taklididir.
İlişkinin erken heyecanı yıprandıkça, boşluk, donukluk ve soğukluk içeri sızmaya başlar. Başlangıçta şizoidi çok "özel" ve son derece duyarlı bulsa da, partneri genellikle ilişkinin neden bu kadar durgun ve düz olduğunu merak etmeye başlar. Duygusal olarak teslim olamayan şizoid, mümkün olduğu kadar uzun süre bağlılığın etrafında döner. Duygusal yatırım eksikliği nedeniyle ilişki sıkıcı, duygusal olarak ölü ve yaratıcılıktan uzak hale gelir.
Duygusal yatırım için beklentiler arttıkça ve şizoid uzun vadeli bir birliğe bağlanmak için baskı hissettikçe, artan tehlikeyi deneyimler, giderek daha fazla geri çekilir veya uzaklaşır ve sonunda yalnızca kendisiyle olan birincil ilişkiyi yeniden kurmaya çalışır. Bu değişim, partnerinin şizoidi kışkırtmasına , reddetmesine ve sonunda terk etmesine neden olur.
Kendi kendine kaldığında çile sona erdiği için rahatlama yaşayabilir ve tükenmiş enerji depolarını yenilemek için yalnızlığın çekilebilir. İçine kapanıp kendi deneyimlerine dalarak, yetersizlikleri üzerinde düşünmeye başlar ve çok uğraştığı halde ilişkilerde başarılı olamadığı için kendini kötü hisseder.
Bağlanma Stili
Çocukluktaki kaçınmacı bağlanma kalıpları, bakım verenlerin ihmalini, kronik uyumsuzluğunu veya müdahaleciliğini takip etme eğilimindedir. Kaçınmacı bağlanan çocuklar yüksek derecede kendi kendine yeterlilik gösterirler, bağımsızdırlar ve bu deneyimi dünyadan gizleseler bile içsel olarak stres yaşarlar.
İki yetişkin alt kategorisi, düşük benlik saygısı ile birlikte ilişkilerde yüksek düzeyde kaygı yaşayan "korkak-kaçıngan" yetişkinler ve bağlanmada düşük düzeyde kaygı yaşayan ve daha yüksek benlik saygısı bildiren "kayıtsız-kaçıngan" yetişkinler de dahil olmak üzere, kaçınma kalıplarının uzantıları olarak geliştirilmiştir.
Şizoid kişilik ve kayıtsız-kaçıngan bağlanma, birçok önemli yönden kavramsal olarak eşdeğerdir. Kayıtsız-kaçınan çocuklar, bu ihtiyaçlara sahip olmak veya bunları geliştirmek yerine, kendi duygusal ihtiyaçlarını önemsemez veya önemsizleştirirler. Çoğu zaman, kayıtsız-kaçıngan çocuklar, kendileri reddeden, müdahaleci veya çocuğa karşı ilgisiz olan bakıcıların tutumunu içselleştirir. Kayıtsız çocukların ebeveynleri genellikle çocuğun duygulanım durumlarını yansıtmada başarısız olduklarından, çocuk genellikle daha sonraki yaşamda başkalarıyla sınırlar koymak veya benlik hakkında kendilerine veya başkalarına bilgi iletmek gibi daha ileri kişilerarası görevleri müzakere edemez.
Kayıtsız-kaçıngan bağlanma stili olan kişiler, yüksek düzeyde bağımsızlık ve kendi kendine yeterlilik isterler ve genellikle bağlanmadan kaçınırlar. Tipik olarak bu hastalar yakın ilişkilerin gerekliliğini veya önemini reddederler, ilişkilerde savunmasız kalmakta zorluk çekerler ve sıklıkla partnerlerine kendilerine göre daha az olumlu bakarlar. Ayrıca duygularını bastırma ve saklama eğilimindedirler ve genellikle reddedilmeyle, reddedilme kaynaklarından uzaklaşarak başa çıkarlar.
Tedavide kayıtsız-kaçıngan bağlanmaya sahip hastaların terapisti değersizleştirmeleri, eleştirmeleri veya görmezden gelmeleri muhtemeldir ve genellikle terapi sürecine duygusal olarak katılma konusunda isteksizdirler. Bu hastalar aynı zamanda erken ilişkilerin anlamını en aza indirme ve ebeveynleri hakkında konuşurken genel, basmakalıp bir dil kullanma eğilimindedir. Genellikle seanstaki aktarımı kabul etmeye isteksiz olacaklardır ve terapisti bir bağ geliştirebilecekleri biri olarak görmeleri olası değildir.
Kayıtsız duruşu ve yalnız olmakla ilgili göreceli rahatlığı göz önüne alındığında, şizoid genellikle sıradan durumlarda terk edilme kaygısının yükünü taşımaz. Bununla birlikte, bağlantı kurmak için kendilerini güvende hissettikleri diğer insanların sayısının çok değerli ve az olduğu düşünülürse, önemli bir bağlılığın kaybı gizlice yıkıcı olabilir.
Aslında, kayıtsız-kaçıngan hastalar, bu gerçeği ne kadar inkar etseler de, bir sosyal gruba bağlanma ve ait olma konusunda hala temel bir gereksinime sahiptirler. Kayıtsız bireylerin diğerlerine göre daha az bağlanma ihtiyacı olduğuna dair hipotezlere rağmen, bu arzunun basitçe bastırılması veya kabul edilmemesi daha olası görünüyor. Gerçekte, şizoid, takıntıları tarafından yutulmaktansa, onları terk etme konusunda daha rahat hissedebilir. Bunun nedeni ise, şizoidin bağlanmalara ilgi duymaması değil, kendi duygusal kırılganlığının ilişkilerde kendini güvende hissetme olasılığını engellediğini varsaymasıdır.Şizoid, herhangi bir bağlanma biçiminin kendisini benlik kaybıyla tehdit ettiğini hissettiğinden, bağlanma ihtiyacını bunun yerine insan olmayan şeylere aktarır.
Cinsel İşlev
Sınırda kişilik düzeyindeki hastalar cinsel olarak işlev görebilir ve orgazm olabilirken, spektrumun "psikotik düzey" olarak bilinen alt ucunda cinsel uyarılma kapasitesi sınırlıdır. Şizoid bireyler genellikle zayıf bir cinsel içgüdüye sahiptir, sekse ilgisiz görünürler ve nadiren cinsel partner ararlar. Yine de, daha derin bir düzeyde, şizoid hastalar genellikle, çok biçimli ve sadomazoşist temalarla işlenmiş, cinsel olarak meşgul bir fantezi hayatı yaşarlar.
Bu hastalar dışarıdan aseksüel, bekar, romantik ilgilerden uzak ve cinsel dedikodu ve imalardan uzak görünürken, genellikle gizli röntgenci ilgilerini sürdürürler, erotomaniye karşı savunmasızdırlar ve kompulsif sapıklık eğilimlerine sahiptirler.
Burada bir parantez açmakta fayda vardır: "Deviant behavior" kavramının Türkçeleştirilmesiyle ortaya çıkan "sapıklık" ve "sapkınlık" gibi sözcükler halk arasında aşağılayıcı anlamda kullanılsa da yakın geçmişe kadar psikoloji literatüründe sadece "normalden ve yaygın olandan sapma" anlamında kullanılmıştır. Fakat sonradan edindiği pejoratif anlamdan ötürü literatürde de bu kullanım giderek azalmıştır. Kimi zaman tek cümleyle anlatılmak isteneni aktardığı için kullanılmaya devam edilmektedir. Bu yazı kapsamında da bu sözcükler sadece bu "normal ve yaygın olandan sapma" anlamında kullanılmaktadır ve kelimeyle ilişkilendirilen negatif anlamlar desteklenmemektedir.
Cinsel ilişkilerin çok biçimli özellikleri, özellikle ilişkilerdeki altta yatan ikircikliliği yansıtan sadomazoşist özellikler, normallikten şiddetli patolojiye uzanan yelpazede bulunan erotik etkileşimlerin önemli bir parçasıdır. Şizoid bir bireyde; fetişizm, röntgencilik, hayvanlarla cinsel ilişki, eşcinsellik, transgenderizm ve teşhircilik gibi temaları içeren fantezilerin şiddeti giderek artma eğilimindedir; ancak bu temalar gerçek cinsel ilişkilerde nadiren sergilenir (bir kısmı "cinsel yönelimleri" de kapsayan bu fanteziler, psikoloji literatüründe kimi zaman "sapkın fantezi" veya "sıradışı fantezi" olarak da adlandırılabilmektedir; ancak bir üst paragraftaki açıklamamız hatırlanmalıdır). Genel olarak, hastanın hayatındaki sapkın eğilimlerin eyleme dönüşme derecesi, saldırgan içgüdülerinin baskın olma derecesini, kişiliğinin gerileyen doğasını, süperego işleyişinin kalitesini, benlik bölünmesinin baskınlığını takip edebilir.
Çoğu zaman ödipal öncesi ve ödipal dürtülerin bir bileşimi olarak ortaya çıkan sınır düzey kişilik organizasyonundaki çok biçimli eğilimler, genellikle genital eğilimlerin saldırganlığıyla, genital dürtüler yerine ilkel dürtülerin ve korkuların kalıcılığıyla başa çıkmadaki başarısızlığı yansıtır. Şizoid patolojisinde sapkın özellikler, genital cinselliğe karşı ödipal etkileri ve endişeleri ve özellikle ilişki içinde saldırganlığı yürürlüğe koyma korkusuna karşı bir savunmayı yansıtma eğilimindedir. Aslında cinsellikten zevk almayı sınırlayan ve şizoid bireylerin düşük cinsel dürtülerine katkıda bulunan önemli bir faktör, saldırganlığı ilişkilerde kanalize etme konusundaki çarpıcı yetersizlikleridir.
Çoğu zaman, şizoid cinsel yakınlık ile ilgili endişelerle başa çıkmak için kaçınmayı kullanır ve karşı cinse karşı bir engel oluşturan mesafeli duruş sergiler. Dijital çağda şizoid bireyler, internette kolayca bulunabilen fetiş pornografisiyle anonim ve dış dünyayla ilişkisiz kalabilirken, bir yandan erotik fantezilerini yaşayabilirler. Bu bireyler cinsel ilişkiye girdiklerinde, cinsel ilişkiye ilişkin korkularını hafifletmek için genellikle cinsel olarak uygun olmayan veya cinsel olarak olgunlaşmamış partnerlere yönelirler.
Şizoidin cinsel işlevini karmaşıklaştıran son bir faktör de patolojik geri çekilmedir. Beden, cinsel ilişkinin fiziksel taleplerine uygun olsa da, bu fiziksel eylem şizoid bireyin istek ve arzularıyla ilgili değildir. Ortaya çıkan cinsel deneyimler genellikle heyecansız, yapmacık, mekanik, entelektüel ve duygusuzdur. Seks sırasında vücuttan ayrılma eğilimi nedeniyle, şizoid vücudunu uzaktan izliyormuş gibi hissedebilir veya bir yabancıyı seks yaparken izliyormuş gibi hissedebilir ve aynı anda kendini başka biriyle seks yaparken hayal edebilir.
Diğer sorunlar, vücut parçaları, fetişler ve cinsel ilişki sırasında vücudun duyumları hakkında hipokondriyal endişelerle meşgul olmayı içerir. Bu meşguliyetler genellikle cinselliklerinin kontrolleri dışında patlak vereceğine dair korkuları yansıtır.
Süperego İşleyişi ve Ahlak
Şizoidin ahlaki yapısı yıllardır tartışma konusu olmuştur. Devam eden tedavide, bazı yazarlar, şizoid kişilikte narsisistik veya antisosyal özelliklerin, tümgüçlü kontrol fantezileriyle birlikte ortaya çıkabileceğini belirtmektedir. Kallman, bu kişilikleri 'şizoid psikopatlar' olarak tanımlarken, bu kişilik tipini antisosyal davranışlarla ilk ilişkilendirenlerden biriydi. Bu bulgular daha sonraki psikodinamik araştırmalarda tekrarlandı, ancak son zamanlarda yapılan bazı araştırmalar şizoid durumlar ile psikopati veya alkol ve madde kötüye kullanımı arasında açık bir bağlantı bulamadı.
Akhtar, şizoidi dışa dönük olarak kendine özgü ahlaki ve politik inançlar sergilerken aynı zamanda içsel olarak ahlaki eşitsizliğe meraklı, bazen çarpıcı bir şekilde ahlaka aykırı ve garip suçlara karşı eğilimli ve diğer zamanlarda fazlasıyla fedakar olarak nitelendirerek daha eksiksiz bir tablo sunar.
Belki de şizoid tiplerin patolojik süperego işleyişine yatkın oldukları fikrine yol açan, genellikle suçluluk ve utanç duygularıyla yüklenmemeleri gerçeğidir. Bir anlamda bu bireylerin depresif konuma gelememesi, onların ahlak-öncesi evrede oldukları (Jean Piaget'in Ahlaki Gelişim Teorisi'ne göre) anlamına gelir, ancak bu, dış dünyayla etkileşime girdiklerinde ahlaki kabiliyete sahip olmadıkları anlamına gelmez. Bir anlamda, bağlılıklara yatırım yapmadan veya topluluğun veya genel olarak toplumun bir parçası olmaya çalışmadan, şizoidin ahlaki gelişimi tam potansiyeline ulaşamaz.
Tamamen gelişmiş bir ahlakın yerine, şizoid, entelektüel fikirlere dayanan veya başkalarının gözlemi yoluyla betimsel olarak tasarlanmış idealize edilmiş bir ahlakı ikame eder. Etik ve dürüstlük sorunları her zaman nesnel olma çabasıyla bağlamsal ve operasyonel olarak belirlenir. Kendilerinin ve başkalarının bütünlüğünün ve başarısının ölçülmesi benzer şekilde tanımlayıcı, dışsallaştırılmış ve nesneldir.
Gerçek suçluluk deneyimi genellikle bilinçli değildir, ancak davranış yoluyla çıkarsanabilir. Duygulara değil, fikirlere dayalı bir ahlaktır. Doğru ve yanlış nesnel olarak belirlenir, duygudan ayrılır ve sonra ona göre hareket edilir. Bu hastalar dışarıdan ahlaksız görünseler de, daha derin bir düzeyde gerçek psikopatiye eğilimli değillerdir.
Bedenle İlişki
Şizoidin bedeniyle ilişkisi genellikle rahat değildir. Duygusal geri çekilme dönemlerinde şizoid, duyumlar, işlevler, tatminler ve temel ihtiyaçlar dahil olmak üzere bedensel deneyiminden uzaklaşır. Hastanın duygularından temel olarak ayrılması, zihin ve beden arasında gidip gelen bir kusur yaratır ve hastayı yalnızca zihinle özdeşleşmeye ve bedeni uzaktan görmeye terk eder. Bu bedenlenmemiş durum, şizoidin fiziksel dünyanın tehlikelerinden güvende hissetmesini sağlar. Bu kaçış dürtüsü, cinsel aktivite de dahil olmak üzere tüm fiziksel aktivitelerden, ayrıca yoğun uyku ihtiyaçları ve sabahları yataktan çıkma zorluğundan kaçınma çabasıyla kendini gösterir.
Egzersize çok düşük bir öncelik verilir. Bazı durumlarda, şizoid, beslenme ihtiyacından fiziksel olarak zayıflayacak kadar uzaklaşabilir, bu da dikkat eksikliği, temel hijyen sorunlarına neden olabilir.
Sosyal İşlevsellik
Şizoid hastaların sosyal yaşamları genellikle oldukça kısıtlıdır. Şizoid kişilikler yakın arkadaşlıklardan yoksun olma eğilimindedir, dışarıdan insan arkadaşlığına çok az ihtiyaç duyuyor gibi görünürler veya bazı durumlarda başkalarının varlığına tamamen kayıtsız olabilirler. Birçok şizoid kronik ev kuşudur ve bu durumlar rutin, tanıdık ve güvenli hissettirdiği için yalnızca en yakın arkadaşları veya aileleriyle daha rahat hissederler.
Bununla birlikte, daha derin bir düzeyde, sosyal durumlardan kaçınma eğilimi, sosyal beceri eksikliğini, sosyal olarak garip veya uygunsuz olma eğilimini, sosyal durumlarda utangaç veya çekingen hissetmeyi veya gerçekten gruba ait olmayan bir dışlanmış veya yabancı gibi hissetmeyi yansıtabilir. Gruplarda, şizoid genellikle sessizce oturur ve sessiz kalırsa reddedilme, eleştirilme veya ifşa olma şansının daha az olacağını umarak meşgul olmaz.
Dışarıdan şizoid yalnız mesleki ve eğlence etkinliklerini tercih ediyor gibi görünse de, genellikle gruplar halinde marjinal veya eklektik olarak sosyaldir ve güçlü bir ait olma ihtiyacı nedeniyle ezoterik hareketlere karşı savunmasızdır. Birçoğu popüler kültürden habersizdir. Nihayetinde, şizoidin sosyal performansları ve iç dünyası çok farklı ve ayrılmıştır. Adeta iki dünyada yaşarlar ve içsel benlik ile toplumsal gerçeklik arasında uyum beklememeyi öğrenirler. Sosyal performanslarının perde arkasında sessizce, şizoid, çoğu zaman diğerleri gibi sosyal bir nesne olma girişimini nasıl kusursuz bir şekilde düzenlediğinin farkındadır. Başkaları onun performansını beğendiğinde rahatlama yaşar ve tümgüçlülük savunması güçlenir.
Genel olarak, şizoid insanlar büyük sosyal toplantıların aşırı uyaran yükü yarattığını ve bu olayların bir zevk kaynağından çok bir angarya gibi görünebileceğini bulma eğilimindedir. İnsanlarla dolu bir odada kolayca panikleyebilirler. Şizoidin sosyalleşmede yaşadığı zorluğun önemli bir kısmı, spontane iletişimle mücadelesini takip eder. Başkalarını gerçekten meşgul etmenin bir yolu olmadan, sosyal olaylar şizoid üzerinde büyük miktarda stres yaratabilir. Genel olarak, şizoid, az çok bu ortamların yapay, imal edilmiş ve yapmacık olduğuna inanarak, küçük konuşmalar yaparak veya grup sohbetlerine katılarak sahtekar hisseder. Şizoid, bire bir konuşmalarda çok daha rahattır.
Kısmen, bu konuşmaların şizoidi aşırı uyarma olasılığı daha düşüktür, ancak başka bir düzeyde, şizoid, tepkilerini her seferinde tek bir kişiye dikkatlice uyarlayabildiğinde, tümgüçlü benlik sunumundan zevk aldığında çok daha fazla kontrol altında hisseder. Diğer insanlardan daha açık, daha savunmasız ve daha izole hisseden şizoid, küçücük bir alana çekilmeyi seçer. Sosyalleşmeye ilgisiz olduklarını saldırganlıkla göstermek yerine, bunu mesafe koyarak yaparlar.
Şizoid insanlar genellikle dürüst iletişimi takdir eden ve genellikle yargılayıcı olmayan insanlarla derin sohbetlerden zevk alır ve kendilerini rahat hissederler. Bu kısmen, şizoidin genellikle diğerlerinin olmadığı nüanslı kişilerarası dinamiklerin farkında olmasından, ancak bu dinamikleri şizoid olmayan başkalarıyla kabul etmenin istenmeyen çatışma veya reddedilme yaratabileceğinden korkmasından kaynaklanmaktadır.
Şizoid, kalabalığa güvenmez ve sosyal sözleşmeleri basmakalıp ve anlamsız görür. Genel olarak, şizoidler, sahte benliğin hizmetinde olmadığı sürece, etnik veya dini kimliklerle özdeşleşmeye veya topluluk yaşamının bu yönlerine katılmaya kendilerini güçlü bir şekilde çekmezler. Şizoid karakterler, tekrarlayan konuşmalar, boş jestler ve anlamsız ritüel olarak gördüklerini özel olarak değersizleştirebilir veya alay edebilir.
Bununla birlikte, ironik bir şekilde, şizoid, başkalarıyla olan etkileşimlerinin çoğunda, küçük konuşmalar yapmaktan hoşlanmadığı kadar, gerçek duygularını ortaya çıkaran herhangi bir şey söylemekten kaçınmak için tam da bunu yapmaya meyillidir. Kendisini önemli değiş tokuşlara muktedir olarak görse de, korkuyla her şeyi sıradan tutmaya mecburdur. İçinden hiç beklemediği bir şeyin çıkmasından korkar. Bilinçsizce bu içsel telafi mücadelesine dahil olan şizoid, genellikle nedenini bilmeden sosyal olaylardan sonra bitkin hissettiğini bildirir.
Sahte Benlik
Daha spontane davranışlar için kolayca reddedilebilen basit mekanik davranışlardan oluşan normal bir sahte kendiliğin aksine, şizoid sahte benlik başkalarına karşı zorunlu olarak uyumludur ve sadece kısmen özerktir. Histerik veya narsisistik karakterin sahte benliğinin aksine, şizoidin sahte benliği bireyin ihtiyaçlarını tatmin etmez veya beslemez. Şizoidin sahte benliği, etrafındakilerin iyi ve normal davranış olarak tanımladığı şeye, bir itaat biçimine dayanır.
Buna göre şizoidin sahte benliği, eşlik ettiği kişiyle birlikte değişecektir ve diğer kişilik tiplerinde olabileceği gibi tek tip değildir. Şizoid, sahte "günahkar" benliğini kolayca sahte "aziz" benlikle değiştirebilir. Sahte benlik, gizli göreve girme, karışma ve anonim olma girişimidir. Başkalarının bu taklidi, şizoidin bedeni ve gerçek duyguları arasındaki bölünmeyle pekiştirilir. Şizoid kişiliksizleşebildiğinden, vücudun ifadeleri, jestleri, sözcükleri ve eylemleri gerçek kişiliğe bağlı değildir, bu da vücudun kelimenin tam anlamıyla sahte benliğin aktif bir uzantısı olmasına izin verir.
Şizoid, sosyal durumlarda kaygıyı hafifletmeye yardımcı olan sahte benliğinin çeşitli yönlerine sahiptir. İlk olarak, şizoid genellikle başkalarıyla gerçek bir yakın bağlantıya karşı savunmak için rol oynamaya girişir ve kendi kişiliğiyle gerçekten etkileşime girmeden kendisini sosyal ve cana yakın gösterir. Şizoidin genellikle gerçek kişiliğinin bu etkileşimlerde yer almadığının farkında olduğuna dikkat edilmelidir; oynadığı sosyal rolü aktif olarak reddeder.
Şizoidin, başkalarının onları gerçekten deneyimlemeden görmesi için duygu gösterdiği teşhirci teknikler, kendiliğinden etkileşim izlenimi yaratan bir eylem biçimine benzetilebilir. Bu şekilde, şizoid, daha derin bir düzeyde durumun böyle olmadığını bilmesine rağmen, başkalarına hayat dolu, cana yakın, çekici ve meşgul olduğunu göstermeyi amaçlar. Hasta, gerçek arkadaşların yerine sahte bağlantıları kullanmaya alışmış olabilir. Sadece tanıdık olan veya kaçamak ve destekleyici olmayan sosyal temaslar genellikle tercih edilirken, gerçek temastan kaçınılır.
Bu bağlantılar, şizoidin yalnızlığını ve ilişki kurmanın zorluğunu gizleyen bir cephe yaratmak içindir. Daha derin bir düzeyde, şizoidin deneyiminin merkezindeki boş çekirdek, ona istediği herhangi bir kişiliği yaratabileceği etkili bir boş sayfa sağlar.
Sahte benliğin işleyişinin son bir yolu, amacı yeni bir kimlik üstlenmek olan başkalarını taklit etmektir. Şizoid, simbiyotik eğilimleri göz önüne alındığında, herhangi bir nesneyi tanımlama için olası bir köprü olarak kullanarak çevreden duygusal sinyaller alma konusunda güçlü bir yeteneğe sahiptir.
Şizoidin başkalarını kolayca taklit etme yeteneği, ona 'mış gibi' karakteri takma adını kazandırması, bu hastaların taklit aşamalarının ötesine geçmesine, yatırıma itiraz etmesine ve gerçek özdeşleşmeye izin vermeyen erken ortamdaki eksikliklerin sonucudur. Başkalarının taklitleri zamanla giderek daha fazla klişeleşir ve şizoidin tuhaf ve eksantrik davranışının temelini oluşturur. Sonunda diğerinin taklidi bir karikatür haline gelir ve yavaş yavaş bir parodi veya agresif alaycılık gibi görünen bir şey oluşturur.
Şizoid, aynı zamanda, başkalarıyla kısmi özdeşleşme yoluyla oluşan sahte benliğin çeşitli tezahürleriyle sahte ilişkiler geliştirebilir ve bu parçalara, sanki konuşabileceği ayrı lehçeler veya dillermiş gibi, kişiliksizleştirilmiş şekillerde atıfta bulunmaya başlayabilir. Gerçek kişilik uzaklarda uykuda ve ilgisizdir.
Geri Çekilme
Geri çekilme, hem fiziksel hem de duygusal bileşenleri olan bir süreçtir. Geri çekilme belirtilerini tanımlamak, beden diline, iletişimin niteliğine ve niceliğine ve hastanın duygusal deneyimine dikkat etmeyi gerektirir. Fiziksel geri çekilme, kapalı beden dili, sınırlı göz teması, çökük veya küçülen duruş ve vücudun diğerlerinden uzağa yönlendirilmesi ile ilişkilidir. Geri çekilen birey, birkaç adım geri giderek, odanın çevresine doğru hareket ederek ya da evin içinde münzevi ve kapalı hale gelerek, benliği ile başkaları arasında bir mesafe yaratmaya çalışır.
Fiziksel aktivite genellikle hareketsizlik noktasına kadar azalır ve kişi kendini zayıf, yorgun, uykulu veya bitkin hissettiğini bildirebilir. Duygusal geri çekilme deneyimi, genellikle fantezi yaşamında artışı, can sıkıntısı veya ilgisizlik hissi, hatta iğrenme ve tiksinmeyi içerir. Tedavide geri çekilmeyi tanımak önemlidir. İletişimde veya etkileşimde ani bir düşüş, klişeleşmiş ve zorunlu hale gelebilir ve oturumda geri çekilmeyi yansıtabilir.
Aşırı sözelleştirme yaratarak "aktif olarak uzak" olan, önemsiz temalar üzerinde ısrar eden ve terapisti görmezden gelen obsesif veya histrionik hastaların aksine, şizoid hastalar sessiz ve hareketsiz kalarak seansta sınırlı malzeme üreterek "pasif bir şekilde uzak" olurlar. Geri çekilme, ilkel ve sözel olmayan bir savunmadır. Küçük bebekler, kendilerini aşırı uyarılmış hissettiklerinde genellikle başlarını başka yöne çevirirler, dikkat etmeyi bırakırlar veya kestirirler.
Geri çekilme, ilginin, ilgisizliğin ya da soğukkanlılığın olmaması değil, daha çok temastan geri çekilme ve duygusal deneyimin yoğunluğunu değiştirme girişimidir. Geri çekilme, tipik olarak, dış girdilere karşı duyarlı veya etkilenebilir olmaya mizaç olarak yatkın olanlar tarafından benimsenen bir savunmadır. Bir savunma stratejisi olarak geri çekilmenin avantajı, gerçeklikten bir kaçış olsa da, gerçekliği bozmaması ve benliğin ve başkalarının davranışlarına bir dereceye kadar içgörü kazandırmasıdır.
Geri çekilme, yabancılaşma ve yalnızlık yaratma ve kişilerarası ilişkileri felç etme eğilimi nedeniyle kişinin hayatında büyük bir etkiye sahiptir. Geri çekilme, pasif agresif olabilir ve kendi kendini kontrol etmeye yönelik tümgüçlü çabaları gizleyebilir, ancak daha sık olarak, benliği veya diğerini duyguların yoğunluğundan koruma girişimidir.
Genellikle hasta pasif olarak çekilme yaşar. Sanki duygular aniden vücuttan boşaltılmış ve başkalarıyla etkileşime geçmek için sadece boş bir kabuk bırakılmış gibidir. Diğer zamanlarda hasta, komuta edilen duygulardan içsel mesafe yaratma yeteneğine sahip olduğunu hisseder. Çekilme, hem öfkeyi ifade etmek hem de ifadeden kaçınmak, kırılganlığı açığa çıkarmaktan kaçınmak, içe doğru güvenli bir yere gitmek ve dünyanın tehlikelerinden kaçmak için kullanılabilir.
Çoğu zaman geri çekilme, iç nesnelerle çatışmayla başa çıkma ve başkaları tarafından ezilme veya boğulma tehlikelerinden kaçma girişiminden önce gelir. Kullanım nedeni ne olursa olsun, geri çekilme, iletişim kurma, hissetme ve başkalarıyla etkileşim kurma yeteneğini kapatır.
Bütün bunlar olup biterken, hastanın bütün çabaları, dışarıdan hiçbir şey olmamış gibi görünmeye harcanır. Tüm bu süreç büyük miktarda enerji tüketir; geri çekilmek, tekrar etkileşime geçmek için yeterli enerjiyi geri kazanmak için gereklidir.
Patolojik Olmayan Geri Çekilme
Şizoid durumlar ve kendiliğinden geri çekilme, insan deneyimini tanımlamada önemli bir rol oynar. Başkalarından ayrılma, yalnızlık, tecrit, mahremiyet, yabancılaşma ve ayrılma deneyimi her zaman için seçilmese de, yine de hayatın kaçınılmaz parçaları gibi görünüyorlar. Dahası, şizoid durumlar uyarlanabilir işlevlere hizmet edebilir.
İnsan yaratıcılığı ve hayal gücü, bir dereceye kadar insan gelişiminin bu yönünün bir yansımasıdır. Öz-farkındalığın doğuşundan beri, bir tür ilişkisel çilecilik, neredeyse evrensel olarak, bir bilinç yükseltme tekniği olarak kullanılmıştır. Örneğin, yalnızlık, sosyal yaşamdan ve yükümlülüklerden geri çekilme ve dinlenme, onarıcı veya tıbbi şifa ve kişinin istediği yere gitme özgürlüğü sunar. Yalnızlık, benliğin ihtiyaçlarına ve isteklerine uyum sağlama, doğa ve evrenle bağlantı, yaşam olayları veya psişik içerikler üzerinde düşünme ve yaratıcılık gibi kendini gerçekleştiren davranışlara da izin verir. Zihinselleştirme süreci, içsel duygusal deneyimlerin tanınmasına ve değerlendirilmesine güvenmesi ve teşvik edilmesinde büyük ölçüde şizoid süreçlere dayanır.
Fanteziye Geri Çekilme
Freud, Creative Writers and Day Dreaming adlı makalesinde, fantezinin çocukluğun bir kalıntısı, bir kaçış biçimi ve gerçekliği inkar etmenin bir yolu olduğunu öne sürdü. Yine de Freud'un fantazi değerlendirmesi, fantezinin insan yaratıcılığı, inisiyatif, ilerleme sezgisi ve kendi kendini geliştirme işlevi gibi olumlu işlevlerini gözden kaçırdı.
Yaratıcı işlevleri, büyülü nitelikleri, tümgüçlü özgürlüğü ve yeniliği nedeniyle fanteziyi romantikleştirmek de cazip gelebilir. Küçük çocuklar genellikle oyun zamanının heyecan verici bir parçası olarak fanteziyle uğraşırlar, mucitler fantezileri gerçeğe dönüştürme işindedir, sanatçılar hayal gücünü yaratıcı dürtüleriyle bağlantı kurmak ve onu orijinal üretime yönlendirmek için kullanırlar.
Modern yazarlar yetişkinlerdeki sağlıklı fanteziyi şizoid fanteziden çok önemli bir şekilde ayırırlar: sağlıklı bir fantezi dış dünyadaki eyleme hazırlıktır, oysa şizoid fantezide fantezi, kendi iyiliği için eylemdir.
Her insan hayal kurarken, şizoid hastada bu eğilim genellikle aşırı hızlanır. Fantezi yoluyla, iç nesneleriyle çatışmayı içsel olarak ele almaya, egemenliğini korumaya, çarpışma, düşmanlık, yutulma ve diğer algılanan tehlikelerden kaçınmaya çalışır. Başka bir deyişle, şizoid fanteziler genellikle içsel nesnelerle temas halindeyken gerçek olanlardan uzak durmanın bir aracıdır.
Şizoidin fantezide aşırı miktarda zaman harcama eğilimi, genellikle zorunlu bir seçimdir; duygularını gerçek ilişkilere sokmasını ve kabul edilemez arzuları iç dünyaya yönlendirmesini engelleyen savunma işlevlerinin sonucudur.
Şizoid Benlik Kaybı ve Farkları
Şizoid deneyim, geri çekilmeye ikincil olarak ortaya çıkan benlik kaybı deneyimi açıklanmadan anlaşılamaz. Genellikle şizoid hastalar, tam olarak saptayamayarak, benlik kaybıyla ilgili fenomenden şiddetli bir şekilde acı çekerek terapiye gelirler. Derealizasyon, déjà vu deneyimleri ve kendine yabancılaşma, DSM gibi tanımlayıcı tanı kılavuzlarında yeri olan semptom oluşumları değildir.
Henüz eğitimdeki bir klinisyen, benlik kaybı veya ego zayıflığının belirteçleri, fobik reaksiyonlar veya basit nevrotik kaygı ile kolaylıkla karıştırılabilir. Kendine eşlik eden şizoid durumların kaybı, psikotik durumlara özgü bu deneyimin son derece şiddetli versiyonuyla karıştırılmamalıdır, ancak bu, bu hastaların kişilerarası ilişkilerinin düzenli bir göstergesidir. Gerçekten de, şizoid hastalar sosyal ve ilişkisel durumlarda kaygıya o kadar kapılabilir ki, duyarsızlaşma ve derealizasyon meydana gelebilir.
Duyarsızlaşma, Derealizasyon Ve Deja Vu
Duyarsızlaşma ve derealizasyon terimleri, çok önemli bir farkla, hemen hemen aynı fenomene atıfta bulunur; duyarsızlaşma, bireyin kendisiyle ilişkisinde deneyimledikleri, derealizasyon ise çevresiyle ilişkisinde deneyimledikleridir. Gerilemenin bir sonucu olarak derealizasyon meydana geldiğinde, dünya rüya gibi, gerçek dışı, hayal ürünü gibi hissedilir. Duyular normalde olduğu gibi çalışmıyor gibi görünüyor.Sıradan nesneler yabancı, cansız ve gerçeküstü görünüyor. Bu durumda deja vu deneyimleri meydana gelebilir.
Buna karşılık duyarsızlaşma, bedensiz, yönsüz, amaçsız, tarafsız, sessiz ve yönünü şaşırmış olma öznel deneyimini yansıtan aşırı bir kendine yabancılaşma biçimidir. Kendine ve ötekine karşı büyük bir kayıtsızlık biçimidir. Duyarsızlaşmış kişi öznellikten ve bedeninin deneyiminden yoksundur. Ne kendisine ne de bir başkasına zarar gelmesin diye bir android makinesi olmuştur. Normal iletişim ve etkileşim bu süreç tarafından büyük ölçüde bozulur ve artık karşılıklı etkileşimler gerçekleşemez.
Birçok yönden, duyarsızlaşma, vücudun geri kalanından gelen uyaranların yokluğu nedeniyle hoş ve yatıştırıcı hissettirebilir, ancak sonunda, bölünen materyal, genellikle tanınmaz ve korkutucu biçimlerde yeniden ortaya çıkar. Duyarsızlaşma, öncelikle diğer insanlarla korkutucu, aşırı uyarıcı veya rahatsız edici hale geldiklerinde ilgilenmenin bir yoludur. Duyguları olmayan bir kişi, etkileşimlerde karşılıklı olamaz ve bu nedenle yine de harekete geçilebilir.
Yutulma
Benlik kaybı meydana geldiğinde, şizoid ihtiyaçlarından ve duygularından uzaklaşır ve iddialı olamaz, nispeten zararsız durumlarda bile kontrol edilmeye, sahiplenilmeye veya başka bir kişi tarafından ele geçirilmeye karşı savunmasız olduğundan korkar. Artık gerçek veya özerk hissetmeyen kişi, egemenliğini yeniden kurmak için geri çekilmekle karşı karşıya kalır.
Patlama
Benlik kaybı meydana geldiğinde, şizoidin psişik yapısının özü, güçlü kapsülleyici savunmalar tarafından dışa doğru sürdürülen boşluk olarak hissedilir. Bireylerin duyguları tarafından işgal edilmeyen içsel boşluk, başkalarının duygularını bir kara delikmiş gibi emebilecek bir boşluk olarak deneyimlenir. İç patlama meydana gelirse, diğerinin deneyimi içeri çekilir, uzaylı bir varlık gibi onun alanını etkiler ve işgal eder. Şizoid daha sonra çılgına döner, bu duyguları temizlemeye ve kendini yeniden kazanmaya çalışır.
Kendine Yabancılaşma
Kendine yabancılaşma, kişinin kendi duygu, ihtiyaç ve davranışlarından uzaklaşması veya kendini reddetmesi sonucunda kendine veya benliğin parçalarına yabancı olma durumudur. Şizoid birey, sosyal durumlarda başkalarıyla uyum sağlamak için sıklıkla kendini tahrif eder (sahteleşme). Duyguların izolasyonu ve ayrışması, derin bir kimlik ve bireysellik kaybına yol açar.
Kendine yabancılaşma, dünyadaki olayların, özellikle diğer insanlarla olan ilişkilerinde herhangi bir anlamı olduğunu inkar etme sürecini yansıtır.
Duygulanım Kaybı
Şizoidin anhedonisine ve künt duygulanımına tek taraflı odaklanmasıyla betimleyici psikoloji geleneği, öfke, şefkat, neşe veya üzüntüye tamamen yabancı bir kişinin portresini çizer. Esasen bunun nedeni, şizoid kişiliklerin duygusuz olması değil, duyguların genellikle içe doğru kanalize edilmesi ve dışa doğru ifade edilmek yerine duygusal olarak yüklü bir fantezi yaşamında var olmasıdır.
Şizoid, duyguları yüzeye çıkarsa dağılacağı, çözüleceği, açığa çıkacağı veya yok olacağı için ezici bir korku duygusuna çok aşinadır. Dünyadaki diğer insanlarla etkileşim halindeyken yoğun umutsuzluk, güçsüzlük ve kırılganlık hissi yaşamanın ne olduğunu bilir. Arkadaşsız bir hayat yaşarken, kendini genellikle muhtaç, yoksun, sevilmemiş ve yalnız hisseder. Sosyal durumlarda, anlamlı bir ilişki kuramadığı için reddedildiğini, istenmediğini ve hatta nefret edildiğini hisseder.
Şizoidin duyarsızlaşma dönemlerinde duygularıyla büyük ölçüde temastan çıkabileceği doğru olsa da, bu bölümler genellikle ayrıktır ve özellikle kabul edilemeyecek kadar acı veren altta yatan duygular olduğunda etkinleştirilir. Sadece daha şiddetli şizoid hastalarda, hissiz olma deneyimi kalıcı ve kronik hale gelir ve bu durumlarda, tedavi edilebilirliğin dış sınırları sıklıkla test edilir.
Yine de, çoğu şizoid insan için, en küçük duygu dalgalanması, patlayan bir bomba gibi hissettirir. Herhangi bir duygunun çabucak bunaltıcı hale gelmesinden korkan şizoid, bunun olmaması için tüm duygularını reddeder ve tecrit eder. Yaşadığı soğukluk, kendi kişiliğinden korkmasıyla doğrudan ilişkilidir. İhtiyacı olduğunda destek alamayan şizoid, bunalmış hissetmemek için duygularını olabildiğince en aza indirmelidir. Bu bir pratiklik meselesidir.
Kişi bu sürecin sadece kısmen farkında olsa da, şizoid kişilik, duyguların boşalmasını nispeten kolaylıkla engeller. Ne yazık ki, şizoid, gerektiğinde duyguları ile ego işlevleri arasında içsel mesafe yaratabilirken, duygu durumlarını içsel veya kişilerarası kateksise (belli bir olay, nesne ya da fikre harcanan duygusal enerji/yatırım) izin verecek şekilde ego işlevlerine bağlama yeteneği nispeten sınırlıdır.
Şizoid, başkalarıyla ilişki kurma yeteneğinin fiilen kaybında üzüntü yaşamaktansa kayıtsız hisseder. Benzer şekilde, yaşam aktivitelerinde çok az heyecan, zevk veya tatmin bulur ya da hiç bulmaz ve heyecan, neşe, gurur gibi güçlü ve zevkli duyguları deneyimlemede zorluk yaşar. Özetle, bu süreçte hem olumlu hem de olumsuz duygular kısıtlanır.
Şizoid hastalarda gözlenen duygulanım kaybının birincil nedeni, başkalarına duygu verememeleridir. Şizoid, sevgisinin ve ihtiyacının girdiği her ilişkiyi mahvedeceğinden korktuğu için kendini sevmekten ve kendine bakmaktan başka seçeneği yoktur; bu nedenle enerjisinin her zerresini kendi kendine yeten ve kendine güvenen kalmak için harcamalıdır.
Daha sonra, bu süreç ona hiçbir şey vermediğinde, empati kurarak veya başkalarıyla bağlantı kurarak enerjisini boşa harcamasına izin vermeyecektir. Duygular kaybedilemeyecek kadar değerli bir şeydir. Başkalarına duygularını ifade ederse, kaybının değersiz ve anlamsız olduğunu iddia ederek duygularının kaybına karşı savunma yapar, sonra ilgisini kaybeder.
Başkalarına bağımlı olmadan, şizoid görünüşte umursamaz, dünyasındaki olaylar ve insanlar için ilgisiz hale gelir. Yine de, daha derin bir düzeyde, şizoid başkalarıyla duygusal bağ kurmayı derinden arzular, ancak başkalarıyla herhangi bir duygusal bağ kurmanın, yutulma ve ardından efendi/köle ilişkilerinin ortaya çıkma olasılığını artıracağından korkar.
Genel olarak bakıldığında, şizoid aslında soğuk ve umursamaz değildir, daha ziyade kişisel alanı korumak ve simbiyozdan kaçınmak için duygusal katılımı sınırlar. İlişkiler onun karşılayamayacağı bir lükstür.
Şizoidin kendisini duygusal olarak erişilebilir kılmaktaki zorluğunun bir başka nedeni de, bakım verenler tarafından kümülatif travma, reddedilme ve ihmalin ardından korkulu ve bitkin hale gelmesidir. Şizoidin duygu eksikliği, açık bir uyuşukluğu yansıtmak yerine, kendisini tehlikeye atmadan başkalarına nasıl tepki vereceğine dair çarpıcı bir belirsizliği ve kafa karışıklığını yansıtır. İlgisiz ve etkileyici bir dünyaya karşı ana savunması olan geri çekilme, başkaları tarafından etkilenmeyi veya yutulmayı önlemek için libidoyu tüm dış nesnelerden uzaklaştırır.
Çoğu zaman, doğrudan duygulanımın izolasyonuna yol açan eleştiriye veya reddedilmeye maruz kalma korkusu vardır. Ayrılık-bireyleşme etrafında süregiden çatışmalar, öfke ifadesini katlanılmaz hale getirirken, bağımlılık etrafındaki çatışmalar mutluluk, coşku ve sevginin ifadesini tiksindirici bir deneyim haline getirir.
Çoğu zaman, şizoidle etkileşime girenler, şizoidin duygusuz, alaycı, empatiden yoksun ve zalim olduğu izlenimiyle uzaklaşırlar. Aslında kendisi ile olan insan sevmeyen ilişkisine gerçekten tanık oluyorlar çünkü şizoidin ihtiyaçlarını ve duygularını nesneleştirmesi onu başkalarını da aynı şekilde nesneleştirmeye yöneltiyor. Daha az sağlıklı şizoid hastalara atfedilen “gariplik”in bir kısmı, aynı zamanda, başkalarının deneyimlerini anlayacak veya empati kuramayacak kadar duygudan uzak olmaları gerçeğinden kaynaklanmaktadır.
Aynı zamanda, şizoid, yaşamlarında güç, sıcaklık ve bolluğa sahip olanlardan bilinçsizce nefret eder ve kıskanır; başkalarını küçümsemelerinin, kayıtsızlıklarının ve tiksinmelerinin kendi yalnızlıklarının ve anlamsızlıklarının bir belirtisi olduğunun farkında değildir. Duygularını yok etmeye çalışan şizoid, yaşam içinde aktif olarak ölümü geliştirir. Duygularına karışmayan, robot benzeri ve objektif olan şizoid, insani niteliklerinin çoğunu kaybeder ve soğuk, kuru, ölü, iktidarsız, boş, değersiz ve ıssız hissetmeye başlar. Yine de ironik bir şekilde, şizoidin altında yatan insanlığı ortaya çıkaran şey, ölü hissetme deneyimidir.
Dışarıdan ne kadar kısıtlı görünseler de, çoğu şizoidin son derece hassas olduğunu ve kendi duygularına karşı yüksek bir farkındalık sergilediğini hatırlamak önemlidir. Muhtemelen kendi daha ilkel düşüncelerinin, duygularının ve dürtülerinin nüanslarına karşı savunmasız oldukları için, şizoid bireyler diğerlerinde bilinçsiz süreçlere dikkat çekici bir şekilde uyum sağlayabilirler. Onlar için açık olan şey, daha az şizoid insanlar için genellikle görünmezdir.
Pek çok şizoid birey, tam da bu nedenle psikoloji ve diğer yardım mesleklerinde kariyer arar. Bu ortamlarda duygusal gözlem güçleri çok faydalıdır ve aynı zamanda şizoidin kendi duygularını ve ihtiyaçlarını başkalarına ifşa etmesini gerektirir. Çoğu şizoid, duygularının ve gözlemlerinin bilinmesi ve anlaşılması için derin bir özlem duyar, ancak çoğu zaman bu sürecin katlanılamayacak kadar acı verici olduğunu hisseder.
Dil, İletişim ve Yaratıcılık
Duygularını ifade etmedeki güçlükleri göz önüne alındığında, şizoid iletişim genellikle oldukça somut, biçimsiz ve duygulanımdan yoksundur. Şizoidler, belirli duygu ve arzulardan ziyade soyut durumlara odaklanma eğilimindedir. Bu iletişim güçlükleri, stres veya geri çekilme dönemlerinde kötüleşmeye eğilimlidir ve bu durum, abuk sabuk bir anlatım biçimine ve doğrusal olmayan bir konuşmaya (İng: "circumstantial speech") neden olur.
Tedavide, bu hastalar genellikle terapistin sözlerine karşı temel sözel yanıt verme eksikliği gösterirler. Şizoid iletişimin otizmle benzerlikleri ne olursa olsun, bu durumlarla herhangi bir karşılaştırma tanısal değildir. Aslında, daha sağlıklı nevrotik hastalarda bile otistik bölümler bulunabilir.
Şizoidin bilişsel tarzı dışarıdan bakıldığında dalgın, belirsiz ve yapmacık konuşmalar ile belagat (etkili konuşma, hitabet) arasında gidip geliyormuş gibi görünüyor. Daha derin bir yüzeyde, o, içsel olarak otistik düşünceye, dış gerçeklikle keskin temas arasındaki dalgalanmalara, benlik hakkında aşırı düşünmeye ve dilin otosantrik kullanımına dalmıştır. Somut düşünceyi kullanma eğilimi, çeşitli bastırılmış duygulara karşı bir savunmadır.
Kişilerarası olarak, çoğu zaman söyleyecek hiçbir şeyleri yokmuş gibi görünseler de, çoğu zaman gerçekte olan şey, şizoidin rahatsız olma veya çatışmaya neden olma potansiyeli olan konular hakkında konuşmak istememesidir. Şizoid duyguları iletirse, kendini gerçek, rahatsız edici bir şekilde açığa çıkarır ve saldırıya açık hale getirir. Bir başkası tarafından duygusal anlamda kavranmak, fiziksel olarak kavranıp sıkılmak kavramına benzer.
Şizoid, kendi sınırlarını işgale açık bırakmadan ve karşıdaki kişiden olumsuz bir tepki çekmeden ne hakkında konuşmanın güvenli olacağını merak eder. Şizoid hastalar genellikle düşüncelerini paylaştığı nesneden ziyade konuştukları konuyla daha fazla ilişki kurar, bu da onları dinleyiciye benmerkezci ve eksantrik gösterir.
Şizoid iletişim genellikle kendi özel mantığına veya olağandışı entelektüel veya metafizik ilgi alanlarına bir saplantıyı yansıtır. Entelektüelleştirerek duygulardan kaçınan obsesif hastaların aksine, şizoid hastalar, bunu yapacak entelektüel araca sahip olduklarında duygulanımlarını ifade etmeyi mümkün bulabilirler. Bu geçiş işlevi nedeniyle, sanat terapilerinin uzun zamandır özellikle bu popülasyona uygun olduğu görülmüştür.
Şizoid, bazen zihninin ve fantezi yaşamının içeriğine narsisistik bir aşırı değer biçme gösterir. İç nesneleri paylaşmak, şizoide içsel nesnelerin kaybolduğu gibi bir his verir. Zihnin içeriğine sahip olmak, şizoidin kendini özel ve benzersiz hissetmesini sağlayarak şizoidin bu içsel nesnelere ne kadar önemli ve bağımlı olduğunu ortaya çıkarır. Bu dinamiklerin bir uzantısı olarak, birçok yüksek işlevli şizoid, benzersiz, ender bulunan, keşfedilmemiş olanın bilgisine sahip olma eğilimindeyken, şizotipal hastalarda batıl veya büyüsel inançların yanı sıra kendine özgü akıl yürütme veya algısal süreçler baskındır.
Sözsüz İletişim
Şizoidin sözlü olmayan iletişimlerine dikkat etmek, duygularını sıklıkla sözlü olarak ifade etmediği için önemlidir. Sözsüz olarak, şizoid, kısıtlı yüz etkisi, duygusal gösterimde değişkenlik eksikliği, kişilerarası senkronizasyon eksikliği ve fiziksel anerji (enerji eksikliği) ile bilinir. Çoğu zaman, bu hastalarla yapılan terapide, sanki birey bölünmüş ve duygularıyla temastan kopmuş gibi, gerçek dışı bir hava vardır. Yüz ifadesi eksikliği, kapalı beden dili, ihtiyatlılık veya tam sözsüz ifade eksikliği sıklıkla görülür.
Bu eksiklikler göz önüne alındığında, özellikle ilkel şizoid durumlarda şizoidin duygularını tanımlamak için dili kullanmasını beklemek makul değildir.
Hayal Gücü ve Yaratıcılık
Şizoidin en büyüleyici yeteneği, yaratıcılığı ve hayal gücüdür, ancak bu özellikler genellikle sadece sağlıklı bireylerde bulunur. Çok sayıda sanatçı, yazar, filozof, müzisyen ve bilim insanı güçlü şizoid özelliklere sahiptir.
Şizoid bireyler genellikle doğaları gereği dünyayı derinden merak ederler ve kendilerini yenilikçi, özgün ve benzersiz olmaya adarlar. Bu bireylerin uyumsuz tutumları, onları diğer kişiliklerin cesaret edemeyecekleri yönlerde hareket etme konusunda geleneksel olandan kurtarır. Diğerlerinden ayrı durmak, şizoide dünyada bazen yaratıcı ortamlar aracılığıyla ses bulan benzersiz bir bakış açısı sağlar.
Daha büyük iç çatışmanın şizoid hastalarda daha fazla yaratıcı yetenek ürettiği doğru gibi görünmese de, şizoid durumların patolojikleştirilmesine karşı en yaygın olarak belirtilen argüman yaratıcılık ve hayal gücüdür.
Şizoidin içsel nesnelerle özdeşleşmesi aynı zamanda yaratıcı bir uyarlama kaynağıdır. Şizoid tutarlı ebeveyn figürlerine sahip olmadığı için, bunun yerine içsel idealize edilmiş ebeveyn nesneleri ile özdeşleşir. Kendi içindeki ebeveynleri tarafından yetiştirilen şizoid, olmak istediği her şeye kendini şekillendirebilir. Bu adaptasyon, tümgüçlü benlik temsillerine yol açsa da, şizoidin dış gerçekliğe yalnızca kısmen bağlı hissettiği göz önüne alındığında, aynı zamanda büyük bir yaratıcılık kaynağıdır. Yaratma kapasitesi, izolasyonda kişisel gelişim için yeri doldurulamaz bir fırsat sağlar.
Yaratıcı kapasiteler böylelikle ilişkilerin kaybını telafi etmek veya duyguları ifade etmek, yönlendirmek veya duygu üzerinde kontrol uygulamak için kullanılabilir. Aynı zamanda özel duyguları iletmenin birincil yolu haline gelen yaratıcı etkinlikler, yatıştırıcı benlik nesnesi işlevleri sağlar ve şizoid hastalar için önemli bir benlik saygısı kaynağı olabilir.
Narsist kişiliklerin aksine, şizoid, istenmeyen ilgiden veya kişinin özel düşüncelerinin ve duygularının halk tarafından sahiplenildiği hissinden kaçınmak için yaratıcı ürünlerini genellikle özel tutar.
Yaratıcı şizoid için sanatı genellikle ilişkilerinden önce gelir. Yaratıcı yeteneklere sahip şizoid genellikle bir ilişkinin hayal gücünü ve yaratıcılığını yok edeceğinden korkar. İdealize edilmiş içsel ebeveynlerin kaybını çağrıştırdığı için, bu beklentiye sıklıkla eşlik eden derin bir korku vardır. Bu bireylerde, yaratıcı çıktının ikincil kazancı, diğer alanlarda gelişmeye sözde bir engel oluşturur. Yaratıcılık büyük ölçüde yalnız başına bir uğraştır, ancak şizoidin hayatında ilişkilere sahip olmayı yasaklamaz.
Yaratıcı şizoidler için ilişkilerde kişisel alanı müzakere etmeyi öğrenmek, yaratıcı kapasitelerin bir şekilde ortadan kalkacağına dair korkuyu yatıştırmada büyük bir yol kat eder.
Pasiflik
Şizoid hastalarda, kronik pasiflik genellikle terapötik durgunluk yaratır ve derinlemesine çalışma sürecini önemli ölçüde sınırlar. Pasiflik, sürekli olarak dünyanın nesnelerinden kaçan, dış dünyadaki tüm libidinal yatırımı geri çeken ve şizoidi libidinal olarak dış yaşamına dahil olmayan şizoidin gerileyen egosunun tanımlayıcı faktörüdür.
Hastanın yaşamının aktif kısmı, içsel olarak fantezi, hayal ve rüyalarda gerçekleşirken, gerçek hayatında hiçbir eylem gerçekleşmez. Şizoid, hem yıkıcı dürtülerini etkisiz hale getirmenin hem de insan olmanın çelişkili ve çelişkili doğasını gizlemenin bir yolu olarak duygularıyla böylesine pasif bir ilişki sürdürür. Şizoid kişilikle çalışan klinisyenin, pasiflik ve atalet yaratan intrapsişik baskıları anlaması, bu eğilimin hastanın ilerlemesini etkilememesi için esastır.
Psikodinamik teoride pasiflik kavramı, genel olarak, bir şeyin faili olmaktan ziyade, kendine bir şey yaptırılması sürecini ifade eder. Pasif benlik, anlamlı eyleme hazırlanmak için tefekkür, duraklama ve gebelik ile karakterize edilir.
Pasiflik, çoğunlukla dişil ilkenin doğal özelliklerini tanımlamak için kullanılır, ancak klinik olarak, başkaları tarafından hareket ettirilme, mağdur edilme ya da travmatize edilme deneyimini tanımlama bağlamında veya mazoşizm ve teşhirciliğin kabaca eşdeğeri ya da tanımlayıcısı olarak daha faydalı bir şekilde anlaşılır.
Şizoidin pasifliği, spontane tepkilere ve dürtülere karşı savunmaya yönelik ketlemesinin iyi işlenmiş bir işaretidir ve sahte benliğinin hesaplanmış yapılarının üzerine atıldığı temeldir. Şizoid, ego işlevlerini kullanarak duygularından içsel mesafe yaratarak duygularının boşalmasını engeller ve bu edilgenliği hem libidinal hem de saldırgan dürtüleri etkisiz hale getirmek için kullanır. Kendine yabancılaşmış ve duygulara karışmamış, psişik atalet ortaya çıkar.
Şizoidin saldırgan dürtülerini dizginlemedeki zorluğu, yumuşak başlı, hoş ve uysal benliğini sürdürmesindeki ana faktörlerden biridir. Şizoid, ihtiyaçlarını ve duygularını dünyada dışsal olarak kullanamadığı ve kullanamayacağı için çevresi üzerinde bir etki yaratma konusunda çaresiz kalır ve ancak fantezide iddialı olabilir.
Şizoidin ataletinin, kendiliğindenlik eksikliğinin ve düşünme ve hareket etmedeki belirsizliğin altında yatan birçok dinamik bulunur:
- Saldırganlığı dizginlemede başarısızlık,
- Duygu ve ihtiyaçtan etkilenmeme ve yabancılaşma,
- Mazoşist nesne ilişkileri,
- Eylemin sonucuna ilişkin aşırı korkular (yani reddedilme),
- Dürtülerin boşalmasının anti-libidinal ego veya süperego tarafından engellenmesi,
- Dış dünyadan libido çekilmesi,
- Gerçek aktivite sırasında şeffaflık ve maruz kalma konusunda ezici korkular,
- Zorlayıcı iç gözlem, kendini kontrol etmek için mantıksız çabalar.
Örneğin, şizoidin performanstaki tereddüdü, aksi halde duygulanımın boşalmasına izin verecek olan normal dürtü gerilimini yok eder. Şizoid, başkalarının ihtiyaçlarına nasıl tepki vereceğinden korktuğu için, ihtiyaçlarını dünyada yön yaratmak için kullanamaz.
Ayrıca, şizoidin zorlayıcı iç gözlemi, kendi kendini kontrol etmede mantıksız çabalar yaratır. Hastanın fantezi hayatında sahip olduğu tümgüçlü fanteziler, kendi normal gerçekçi benlik sunumlarını baltalayabilir; bu, karşılaştırıldığında utanç verici bir şekilde sıkıcı veya asılsız hissettirebilir. Şizoid, iç dünyasının çelişkili, mantıksız ve tutarsız doğasına dikkat çeker ve süreklilik yaratmak için durumun sorumluluğunu üstlenmeye çalışır.
Şizoidin mazoşist eğilimleri de pasifliğiyle ilgilidir. İlişkilerde, şizoidin simbiyotik çabaları ve başkalarının ihtiyaç ve duygularına karşı belirgin tepkiselliği, kendi ilgisizliği ve kendi arzularından, duygularından ve ihtiyaçlarından yabancılaşmasıyla birleştiğinde sadomazoşist ilişkiler yaratır. Başkalarının ihtiyaçlarına nasıl cevap vereceğinden korkan şizoid, sorunu çözmek için kendi ihtiyaçlarını ortadan kaldırır, bunun yerine başkalarının ihtiyaçlarını karşılamaya yönelir.
Hastalıkla İlişkili Genler, Etken Faktörler ve Risk Faktörleri
Şizoid kişilik bozukluğunun etiyolojisine ilişkin kesin veriler az olsa da, hem mizaç hem de çevresel faktörlerin katkıda bulunduğu düşünülmektedir. Kalıtımın diyatezine önemli ölçüde katkıda bulunduğu varsayılmaktadır. Kendi kendine bildirim anketlerini kullanan ikiz çalışmaları, şizoid kişilik bozukluğu için kalıtım oranlarının yaklaşık %30 olduğunu tahmin etmiştir. Varsa hangi çevresel faktörlerin bu bozukluğa katkıda bulunduğu bilinmemektedir.
Şizoid Kişilik Bozukluğu, çocukluktan kaynaklanan, yaşam boyu süren kronik bir davranış örüntüsüdür. Belirtildiği gibi, hastalığın kalıtsal olduğu öne sürülmüştür, ancak ilgili genetik nedenler tanımlanmamıştır. Spesifik anatomik anormallikler (lokalize beyin lobu lezyonları) ve biyokimyasal veya nörotransmitter ile ilişkili hastalıkların bu bozukluğun gelişiminde rolü olduğunu literatürde ileri sürülmektedir; ancak bunlar şu anda tamamen spekülatiftir.
Genel olarak, doğum öncesi kalorik yetersiz beslenme, erken doğum ve düşük doğum ağırlığı, zihinsel bir bozukluğa sahip olmak için risk faktörleridir ve Şizoid Kişilik Bozukluğu gelişimine de katkıda bulunabilir. Travmatik beyin hasarı yaşamış olanlar da Şizoid Kişilik Bozukluğu'nu yansıtan özellikleri geliştirme riski altında olabilir.
Diğer tarihsel araştırmacılar, aşırı derecede mükemmeliyetçi, sevgisiz veya ihmalkar ebeveynliğin, bozukluğun gelişmesinde bir rol oynayabileceğini varsayıyorlar.
Teşhis Yöntemleri
Kişilik patolojisinin değerlendirilmesi doğal olarak karmaşıktır. Özellikle şizoid kişilik, bu hastalarda semptomatik sunum ve daha derin psikolojik özellikler arasındaki büyük farklılık göz önüne alındığında, teşhis edilmesi zor olduğu için haklı bir üne sahiptir. Bu durumu teşhis etmedeki zorluğun bir kısmı, DSM gibi tanımlayıcı teşhis araçlarının çok dar kriterlere dayanması, hastayı karakterize eden iç işleyişin yönlerini yeterince vurgulamaması ve genellikle tek bir tanımlayıcı özelliğe bağlı olması gerçeğinde yatmaktadır. Ruh sağlığı kurumlarında şizoid kişiliklerin tedavi için çok sık ortaya çıkmadığı algısı, kısmen bu hastaları girişte tanımlamak için kullanılan araçların önyargılarını yansıtıyor olabilir.
Tanımlayıcı Değerlendirme Araçları
Şizoid kişiliği değerlendirmenin en geniş ve temel tanımlayıcı araçlarından biri, ilk olarak 1880'lerin sonlarında J. Hughlings Jackson tarafından tanımlanan şizofreninin sözde "olumsuz belirtilerinin" varlığına dayanmaktadır. Negatif semptomlar, pozitif semptomlar olarak kabul edilen halüsinasyonlar, sanrılar, tuhaf davranışlar veya açık düşünce bozukluklarının aksine, genellikle daha şizotipal sunumlarda ortaya çıkar ve şunları içerir:
- Düz veya künt duygulanım,
- Sosyal geriçekilme,
- Aloji (konuşma yoksunluğu),
- Anhedoni (aktivitelerden zevk alamama),
- Asosyallik (ilişki kurma arzusu eksikliği),
- İrade yitimi (pasiflik, motivasyon eksikliği)
Negatif semptomların şizoid patoloji için bir kontrol listesi olarak kullanılması standart bir değerlendirme tekniği değildir ve bu semptomların varlığı hastanın dinamiklerini daha derinden anlamadan şizoid tanısı koymak veya diğer durumları dışlamak için asla yeterli değildir. Örneğin, şizoid hastalarda nadiren görülen suçluluk, olumsuz öz-değer ve depresif duyguduruma ikincil olarak ortaya çıkan anhedoni, sosyal geri çekilme ve isteksizlik depresif hastalarda da gözlenebilir. Yine de bu yöntem, şizoid patolojiyle ilişkili duygusal ve sosyal katılımdaki boşlukları değerlendirmek için basit bir başlangıç noktası olmasa da iyi bir anlık görüntü sağlayabilir.
DSM-5 Kriterleri
Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (DSM), ruhsal bozuklukların teşhisi için yaygın olarak kullanılan bir el kitabıdır. DSM-V, DSM-IV ile aynı kriterlere sahip Şizoid Kişilik Bozukluğu'nu içerir. DSM-5'te Şizoid Kişilik Bozukluğu, aşağıdakilerden en az dördünün olması ile belirli, erken yetişkinlik döneminde başlayan ve çeşitli bağlamlarda ortaya çıkan sosyal ilişkilerden kopma ve kişilerarası ortamlarda sınırlı bir duygu ifadesi yelpazesi olarak tanımlanır.
- Bir ailenin parçası olmak da dahil olmak üzere yakın ilişkileri ne arzular ne de bundan hoşlanır.
- Neredeyse her zaman yalnız faaliyetleri seçer.
- Başka bir kişiyle cinsel deneyim yaşamaya çok az ilgisi vardır.
- Çok az etkinlikten zevk alır.
- Birinci derece akrabalar dışında yakın arkadaşları veya sırdaşları yoktur.
- Başkalarının övgü ve eleştirilerine kayıtsız görünür.
- Duygusal soğukluk, kopukluk veya düz duygulanım gösterir.
DSM'ye göre, Şizoid Kişilik Bozukluğu olanlar, doğrudan kışkırtılsalar bile, genellikle saldırganlık veya düşmanlık gösteremez veya nadiren gösterebilirler. Bu bireyler amaçsız ve hedefleri hakkında belirsiz veya yaşamları yönsüz görünebilir. Diğerleri onları kararsız, bencil, dalgın ve çevrelerinden kopuk olarak görürler. Aşırı hayal kurma genellikle mevcuttur. Sosyal ilişki kurma kapasitesinde ciddi kusurların olduğu durumlarda flört ve evlilik mümkün olmayabilir.
ICD-10 Kriterleri
ICD-10'un Zihinsel ve Davranışsal Bozuklukların Sınıflandırılmasına göre, önce kişilik bozukluğunun genel kriterleri karşılanmalıdır. Ayrıca, aşağıdaki kriterlerden en az dördünün mevcut olması gerekir:
- Varsa, çok az aktivite zevk verir,
- Duygusal soğukluk, tarafsızlık veya düz duygulanım gösterir,
- Öfkenin yanı sıra başkaları için sıcak, hassas duyguları ifade etme kapasitesi sınırlıdır,
- Başkalarından gelen övgü veya eleştiriye kayıtsız görünür,
- Başka biriyle cinsel deneyim yaşamaya çok az ilgi (yaş dikkate alınarak),
- Neredeyse her zaman yalnız faaliyetleri seçer,
- Fantezi ve iç gözlem ile aşırı meşgul olma,
- Ne herhangi bir yakın arkadaşları ya da güvene dayalı ilişkileri vardır ne de arzularlar (ya da sadece bir tane vardır),
- Hakim sosyal normlara ve geleneklere karşı belirgin duyarsızlık; bunlara uyulmazsa, bu kasıtsızdır.
Guntrip Kriterleri
Çok az insan şizoid fenomen literatürüne Harry Guntrip kadar katkıda bulunmuştur. Guntrip'in çalışmasının en büyük avantajı, ilk kez şizoid kişiliğin değerlendirilmesine olanak tanıyan kişilik tipini tanımlayan dokuz temel özelliğin ana hatlarını vermesidir. Bu özellikler, standart değerlendirmenin izin vermediği bir şekilde hastanın nesne ilişkileri, savunma kalıpları, duygusal temalar, ilişkisel temalar ve diğer fenomenolojik yönlerle bağlantı kurar ve klinik görüşme sırasında başarılı tanı şansını arttırır.
Masterson Enstitüsü Klinik Direktörü Ralph Klein, Harry Guntrip tarafından tanımlanan şizoid kişiliğin şu dokuz özelliğini betimler:
- İçe dönüklük
- Geri çekilme
- Narsisizm
- Kendi kendine yeterlilik
- Üstünlük duygusu
- Etki kaybı
- Yalnızlık
- Duyarsızlaşma
- Regresyon
Guntrip'in dokuz özelliğinin tanımı, Şizoid Kişilik Bozukluğu'nun geleneksel DSM portresi ile geleneksel bilgilendirilmiş nesne ilişkileri görüşü arasındaki bazı farklılıkları netleştirmelidir. Dokuz özelliğin tümü tutarlıdır. Hepsi olmasa da çoğu, Şizoid Kişilik Bozukluğu tanısı için mevcut olmalıdır.
Kişilerarası Şizoid Ölçümü (IM-SZ)
Kişilerarası Şizoid Ölçümü (İng: "The Interpersonal Measure of Schizoidia"), büyük ölçüde klinik bir görüşme sırasında kişilerarası etkileşimin kalitesi hakkındaki davranışsal gözlemlere dayanan nispeten yeni bir değerlendirme yöntemidir. IM-SZ, klinisyenlere, özellikle daha ciddi patolojiye sahip olanları karakterize eden zayıf içgörü göz önüne alındığında, tamamen şizoid hastanın kendi bildirimine dayalı olmayan bir değerlendirme aracı sağlamayı amaçlamaktadır. IM-SZ, aşağıda yer alan on dört boyutta puanlandırılır:
- Kısıtlı yüz duygulanımı (yüz ifadesi)
- Sözsüz ifade eksikliği
- Mesafelilik (bağlılık eksikliği)
- Sözlü ifade eksikliği
- Kayıtsızlık (ilgi eksikliği)
- İhtiyatlılık
- Zaman içinde duygulanımda değişkenlik eksikliği
- Kötü ilişki
- Konuşmada kendiliğindenliğin olmaması
- Görüşmecinin açıklamalarına sözlü yanıt vermeme
- Kişiler arası senkronizasyon eksikliği
- Kötü kişisel hijyen
- Fiziksel anerji (enerjisizlik)
- Sosyal izolasyon
Şizoid duygusal kopuşun gözlemlenebilir yönlerini yakalayan boyutlar arasında kısıtlı yüz duygulanımı, sözel olmayan veya sözlü ifade eksikliği, ifadede değişkenlik eksikliği ve spontan konuşmanın olmaması yer alır. Zayıf kişilerarası uyumla ilgili sorunlar, diğer kategorilerin yanı sıra, mesafeli olma, görüşmeciye yanıt vermeme, ihtiyatlı olma ve kişilerarası senkronizasyon eksikliğini içerir.
Şizoid patolojide kişilerarası işlev bozukluğunun merkeziliği göz önüne alındığında, IM-SZ, klinik ortamda hastanın işleyişinin bu yönlerini hızla ölçmede çok yardımcı olur.
Psikodinamik Değerlendirme Ölçütleri
Psikodinamik değerlendirme, hasta sevkinin kabulünden ve ilk işlenmesinden bir tedavi teklifiyle ilgili nihai kararlara kadar bir dizi faaliyeti içeren karmaşık bir süreçtir. Prosedürlerin çoğu tekrarlanabilir ve sistematiktir. Bazıları, özellikle terapist ve hasta arasındaki etkileşime özgüdür, ancak öyle olsa bile, terapistler arasında yüksek düzeyde bir anlaşmanın olabileceği bilgiler üretir.
Psikodinamik Tanı El Kitabı
Psikodinamik Tanı El Kitabı, DSM'nin tanımlayıcı ölçüt setlerinin algılanan sınırlamalarına yanıt olarak oluşturulmuştur, çünkü özellikle DSM taksonomileri savunma gibi klinik olarak ilgili kavramları atlar, psikopatoloji tanımındaki yapay faktörleri izole eder, öznel deneyime göre davranışsal açıklamaları tercih eder ve patolojiye özellikle dar kategorik bir yaklaşım sunar. Bu sınırlamaları ele almak için, PDM'nin tanı profilleri, katkıda bulunan mizaç sorunları, savunma stilleri, benlik ve diğerleri hakkındaki inançlar ve her bir kişiliğe özgü temel çatışmalar hakkında bilgileri içerir.
Psikodinamik Tanı El Kitabına göre Şizoid Kişilik Bozukluğu aşağıdakilerle karakterize edilir:
- Yapısal-olgunlaşma kalıpları: Çok hassas, utangaç, kolaylıkla aşırı uyarılabilir,
- Merkezi meşguliyet/gerginlik: Yakınlık korkusu/Yakınlık özlemi,
- Merkezi duygulanım: Aşırı uyarıldığında genel duygusal ağrı, onları bastırmaları gerektiğini hissederler,
- Benlik hakkında karakteristik patojenik inançlar: Bağımlılık ve aşk tehlikelidir,
- Başkaları hakkında karakteristik inançlar: Sosyal dünya etkisi altına alıp, tehlikeli bir şekilde yutuyor,
- Savunmanın merkezi yolları: Hem fiziksel hem de fantezi ve kendine özgü meşguliyetlere geri çekilme.
Şizoidin son derece hassas olma ve kolayca aşırı uyarılma eğilimi, temel bir yapısal model olarak belirtilirken, başkalarıyla bağlantı kurma özlemi ve bundan korkmak, birincil psişikler arası çatışma olarak belirtilir. Şizoidin geri çekilme ve meşgul olma eğilimi, birincil savunma işlevleri olarak not edilir. Son olarak, şizoidin diğerlerini tehlikeli bir şekilde içine çeken görüşü de bu kriterde vurgulanır.
Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri (MMPI-2)
Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri, dünyada yetişkin psikopatolojisini ölçmek için en yaygın kullanılan psikometrik testtir. MMPI-2 değerlendirmelerinden elde edilen veriler, hastada gerçekten neyin yanlış olduğuna dair şüphenin olduğu karmaşık sunumlarda özellikle yararlıdır. Örneğin, MMPI-2 normalde hastalarda bilinçsizce somatize eden veya bilinçli olarak temaruz yapanları tespit edebilmelidir.
MMPI-2 yalnızca uygun şekilde deneyimli bir klinik psikolog veya psikiyatrist tarafından uygulanabilir ve yorumlanabilir. Çoğu insanın MMPI-2'yi tamamlaması 1 saat ile 90 dakika arasında sürer.
MMPI-2, bir kişinin psikolojik durumunu gösteren 567 maddelik bir doğru/yanlış öz bildirim ölçüsüdür. Dokuz geçerlilik ölçeğine (veya 'yalan' ölçeğine sahiptir), yalan söylemeyi, savunmayı, iyiyi taklit etmeyi ve kötüyü taklit etmeyi ve diğerleri arasında değerlendirir. Bu da, MMPI-2 sonuçlarını taklit etmeyi çok zorlaştırır.
MMPI alt ölçekleri şizoid patolojiyi dolaylı yoldan yakalar. Örneğin, yükselmiş depresyon ölçeği, genellikle depresif ruh halini yansıtmasa da, şizoidin hayata dair umutsuzluğunu ve karamsarlığını yansıtır. Yükselmiş bir şizofreni ölçeği, şizoidin yabancılaşmasını ve kişilerarası zorluklarını, ilgisizliğini, ataletini ve gerçek dışı duygularını, açık psikoz belirtmeden yakalar.
Millon Klinik Çok Yönlü Envanteri (MCMI-III)
DSM ve ICD'nin kategorik tanılarına yapısal olarak bağlı olmasına rağmen, Millon Klinik Çok Yönlü Envanter ölçekleri psikodinamik teorik yapılara dayanmaktadır. MCMI-III, kendini ifade etme, kişilerarası tarz, bilişsel tarz, kendini temsil etme, nesne ilişkileri, savunma tarzı, benliğin organizasyonu ve duygulanım ifadesi alanlarındaki şizoid kalıplar hakkında bilgi sağlar.
Millon'un teşhis şemaları, dilde benzersiz bir şekilde tanımlayıcıdır ve şizoid hastanın temel sorunlarının çoğunu yakalamakta iyi bir iş çıkarır. Millon, kişilerarası etkileşim eksikliği ve kayıtsız ruh hali mizacı dahil olmak üzere, bu kişiliği diğer tüm yönlerin üzerinde tanımlayan iki temel özelliği tanımlamıştır. Şizoid kişilik için MCMI-III alt ölçekleri şu şekildedir:
- Dışavuran Kayıtsızlık (Örneğin, duygusal durum olarak enerji ve canlılıktan yoksun, sıkıcı, robotik bir görünüm sergiler).
- Kişilerarası İletişimsizlik (Örneğin, yakın ilişkileri ne arzu eder ne bundan hoşlanır; başkalarının eylemleri ve duygularına nadiren tepki gösterir; sosyal, iş ve aile ortalarında çevresel bir rolu tercih eder; mesafeli veya göze batmaz, arka planda kaybolur).
- Zayıf/Yoksul Bilişsel Tarz (Örneğin, insan ilişkilerine bilgisizdir; özellikle sosyal meselelere dair düşünceleri belirsiz ve anlaşılmazdır; başkalarıyla iletişiminde genellikle dalgındır).
- Kendinden Memnun İmaj (Örneğin, minimum iç gözlem ve benlik farkındalığı ortaya koyar; günlük sosyal yaşamın duygusal ve kişisel etkilerine karşı duyarsız görünür, başkalarının övgülerine veya eleştirilerine kayıtsız görünür).
- Yetersiz Nesne İlişkileri (Örneğin, içselleştirilmiş temsiller sayıca azdır, başkalarıyla ilişkilerin çeşitli algılarından ve anılarından büyük ölçüde yoksundur).
- Entelektüelleştirme Düzenleyici Mekanizma (Örneğin, kişilerarası ve duygusal deneyimleri gerçek, soyut, kişisel olmayan veya mekanik bir şekilde tanımlar; sosyal ve duygusal olayların resmi ve nesnel yönlerine birincil dikkat gösterir).
- Tekdüze (Farklılaşmamış) Morfolojik Organizasyon (Örneğin, içsel bir kısırlık, ihtiyaçları karşılamaya yönelik zayıf bir dürtü).
- Apatetik Ruh Hali/Mizaç (Örneğin, duygusal olarla uyarılamaz, soğuk ve mesafeli, cinsle ihtiyaçlarını nadiren bildirir, herhangi bir derinlikteki çoğu duyguyu deneyimleyememe).
Millon'un Alt Türleri
Theodore Millon, "şizoid" terimini, sosyal ilişkiler kurma kapasitesinden yoksun olan kişilerle sınırlandırdı. Düşünme biçimlerini belirsiz ve düşüncelerden yoksun ve bazen "kusurlu bir algı taramasına" sahip olarak nitelendirir. Genellikle duygusal tepkileri tetikleyen ipuçlarını algılamadıkları için daha az duygusal tepkiler yaşarlar.
Millon'a göre Şizoid Kişilik Bozukluğu, diğer kişilik bozukluklarından "kişilikten yoksun kişilik bozukluğu" olmasıyla ayrılır. Bunun mevcut tanı kriterlerinden kaynaklanabileceğini eleştiriyor: "Şizoid Kişilik Bozukluğu'nu yalnızca belirli özelliklerin yokluğuyla tanımlarlar, bu da bir "eksiklik sendromu" ile sonuçlanır. Bir şeyin varlığını tasvir etmek yerine, sadece eksik olandan bahsederler. Bu nedenle, böyle bir kavramı tanımlamak ve araştırmak zordur".
Millon, şizoid özelliklerin ikincil kişilik özellikleriyle birleşimine dayalı olarak Şizoid Kişilik Bozukluğu'nun dört alt tipini tanımladı:
- Halsiz/Bitkin Şizoid (bağımlı ve depresif özellikler dahil): Belirgin atalet; yetersiz aktivasyon seviyesi; özünde soğuk, uyuşuk, bezgin, ağır, dalgın, bitkin, zayıf düşmüş. Kendiliğinden hareket edemeyen veya en basit zevkleri arayan, derin bir endişe yaşayabilir, ancak bunu güçlü bir şekilde ifade edecek canlılıktan yoksun olabilir.
- Uzak Şizoid (kaçınma özellikleri dahil): Uzak, ulaşılmaz, yalnız, yalıtılmış, evsiz, bağlantısız, münzevi, amaçsızca sürüklenen; meşgul görünen (mesafeli). Normal bir duygusal yaşam geliştirebilecek, ancak yoğun bir düşmanlığa maruz kalmış, doğuştan gelen bağ kurma yeteneklerini yitirmiş insanlar arasında görülür. Bir miktar kaygı kalıntısı (daha ciddi bir korkunun genel olarak sona ermesinden sonra var olan bir şeyden küçük bir rahatsızlık veya korku) mevcuttur.
- Duyarsızlaşmış Şizoid (şizotipal özellikler dahil): Başkalarından ve kendinden kopmuş; benlik bedensiz veya uzak bir nesnedir; beden ve zihin ayrılmış, parçalanmış, ayrışmıştır. Genellikle önemli bir şeyle meşgul olarak görülürken aslında hiçbir şeyle meşgul değildir.
- Etkisiz Şizoid (zorlayıcı özellikler dahil): Tutkusuz, tepkisiz, sevecen olmayan, soğuk, umursamaz, huzursuz, ruhsuz, cansız, heyecansız, soğuk; tüm duygular azalmıştır. Katı tutum tercihini (obsesif-kompulsif özellik) şizoidin soğukluğu ile birleştirir.
Ayırıcı Tanı
Çoğu kişilik bozukluğunda olduğu gibi, Şizoid Kişilik Bozukluğunun tanısal özellikleri diğer kişilik bozukluklarıyla örtüşür. Bunlar şunları içerir:
- Şizotipal Kişilik Bozukluğu
- Paranoyak Kişilik Bozukluğu
- Kaçıngan Kişilik Bozukluğu
- Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu
DSM-3'ü (1980) takiben, zihinsel bozukluklar, bu semptomlara neden olarak kavramsallaştırılan mekanizmalardan ziyade, ortaya çıkan semptomların tipine (yani duygudurum bozuklukları, anksiyete bozuklukları) göre kümelenmeye ve kavramsallaştırılmaya başlandı. Halihazırda kullanımda olan kategorik tanı yaklaşımlarının kullanımı ve semptomatik rahatlama için tedavi planlamasına artan odaklanma göz önüne alındığında, şizoid kişilikte semptom oluşumunu anlamak, hastanın kabulü sırasında yanlış tanıdan kaçınmak için gerekli hale gelir.
Çoğu zaman, şizoid kişilikler, çok az ilişkileri olduğu ve duygularıyla asgari düzeyde temas halinde olabildikleri göz önüne alındığında, Eksen I teşhisi için uygun olmayacaktır. Yine de, eğer hasta duygusal deneyimini ayrıntılı olarak anlatabilirse, hasta, aksi takdirde birkaç eşlik eden Eksen I teşhisi için yeterli olabilecek semptomları tanımlayabilir.
Özellikle, bazı şizoid hastalar dissosiyatif bozukluklar, psikotik bozukluklar, obsesif-kompulsif bozuklar, somatoform bozukluklar, depresyon, distimi ve duyarsızlaşma bozukluklarının yanı sıra hipokondriyazis, şizofrenoform ve düzensiz veya katatonik şizofreniler için uygun görünebilir. Nispeten belirsiz DSM, cinsel isteksizlik bozukluğunu teşhis eder, aynı zamanda şizoidin cinsel temasla sınırlı rahatlığına da uyuyor gibi görünebilir.
Şizoid Kişilik Bozukluğu olan hastalar, kişilik tipleriyle ilgili belirli semptomatik örüntüler gösterirler. Örneğin, bazen şizoid, manik niteliklere veya tuhaf davranışlara dair kanıtlar gösterir, ancak bu epizodlar oldukça kısa olma eğilimindedir ve çoğu zaman altta yatan duyarsızlaşma ve ölülük deneyimlerini telafi etme çabalarını yansıtır. Şizoid hastaların bir rüyada olduğu gibi terapiye bedenlerinden kopuk hissettiklerini bildirerek gelmeleri ve her ikisi de sıklıkla şizoid durumlara eşlik eden benlik kaybının göstergesi olan deja vu fenomenini bildirmeleri nadir değildir.
Benzer şekilde, şizoid hastalardaki somatoform sendromlar veya hipokondriyal kaygılar, şizoidin cisimleşmemiş veya kişiliksizleşmiş hissetmekten kaçmanın bir yolu olarak somut bir şeyle meşgul olmasını yansıtabilir. Şizoid hastalarda psikotiklik çok nadirdir ve genellikle yoğun irrasyonel düşünme dönemleri, düz duygulanım ile birleşmiş, tuhaf veya karakteristik olmayan duygu patlamaları ve ardından geri çekilme dönemleri gibi görünürler, bunlar altta yatan psikotik organizasyonu yansıtmaz.
Şizoid kişilikler genellikle depresyonla ilgili sorunlarla ortaya çıkmasa da, şizoid hastaların bu duygulara karşı ne kadar usta olsalar da yalnızlıktan korunmadıkları unutulmamalıdır. Yalnızlık, başkalarıyla konuşulması en zor duygulardan biridir ve uzun süre devam ettikçe genellikle umutsuzluk, yararsızlık, kaygı, manik haller ve varoluşsal terör eşlik eder. Uzun süreli kaçınılmaz tecritin, bireyin rahatlığına veya münzevi davranış tercihine veya zihinsel sağlıklarının kalitesine bakılmaksızın, huzursuzluğa, paniğe, telkine, zihinsel sıkıntıya, kabuslara ve hatta halüsinasyonlara yol açması muhtemeldir.
Kronik anksiyete durumları şizoid kişiliklerde nadiren bulunsa da, özellikle başkalarıyla uzun süre vakit geçirmeleri gerektiğinde veya uzun süre izole edildiklerinde ve giderek artan bir şekilde kendine yabancılaştıklarında ve duyarsızlaştıklarında, genellikle endişe nöbetleri yaşarlar. Şizoidin, özellikle münzevi bir dönemin ardından sosyal dünyaya yeniden girme korkusu, OKB semptomları olarak ortaya çıkan kişilerarası bağlantılar veya yasaklanmış arzular hakkında kaygı uyandırabilir.
Kaçıngan ve Şizotipal Sunumlar
Genel olarak, kaçıngan sunumlar, görünüşte acı çeken olarak görülen şizoid hastalardır. Özellikle, bu hastalar genellikle saf şizoid tiplerde bulunmayan yalnızlık ve ilişkilere özlem bildirirler. Terapist, sosyal geri çekilmenin, DSM'nin şizoid kişilik ölçütlerinin önerdiği gibi, kaçınma vakalarında olduğu gibi örtülü olabileceği kadar aleni de olabileceğini akılda tutmalıdır. Diğer zamanlarda, diğer kişilik patolojilerini gizleyen kaçınmacı özellikler bulunabilir ve kendi başına şizoid örgütlenmeye yatkınlık oluşturmaz.
Öte yandan şizotipal sunumlar, yalnızca hafif pozitif semptomlar, eksantriklik, büyülü düşünme ve garip konuşmaların eklenmesiyle, genellikle klasik şizoid özelliklerin çoğunu paylaşma eğilimindedir. Şizotipal sunumlar için bir DSM tipi belirteç (yani, pozitif semptomları olan şizoid kişilik), bu tanı kategorileri arasındaki büyük örtüşme göz önüne alındığında, gelecekte şizotipal sunumları belirtmenin bir yolu olabilir.
Tedaviler veya İdare Yöntemleri
Şizoid Kişilik Bozukluğu olan kişiler, durumları için nadiren tedavi ararlar, durumlarını kendi imajlarıyla çelişmediğini ve anormal algı ve davranışlarını rasyonel ve uygun olarak görme eğilimindedirler. Bu da, bu koşullara sahip birçok kişinin tedavi aramasını engeller.
Göreceli duygusal rahatlığa rağmen, şizoid bireylerin psikanalitik tedavisi uzun zaman alır ve birçok zorluğa neden olur. Şizoidler, bir psikoterapistle empatik ilişkiler kurmadaki zorluklar ve tedavi için düşük motivasyon nedeniyle genellikle psikoterapiye pek dahil olmazlar. Destekleyici psikoterapi, yatarak veya ayakta tedavi ortamında, baş etme becerileri, sosyal becerilerin ve sosyal etkileşimlerin geliştirilmesi, iletişim ve özgüven sorunları gibi alanlara odaklanan eğitimli bir profesyonel tarafından uygulanır.
Psikodinamik terapinin yanı sıra bilişsel davranışçı terapi (BDT) kullanılabilir. Ancak BDT genellikle otomatik düşünceleri tanımlamakla başladığı için, şizoid hastalarla çalışırken oluşabilecek potansiyel tehlikelerin farkında olunmalıdır. Şizoid Kişilik Bozukluğu olan kişiler, genellikle otomatik düşüncelerin çok az olduğunu veya hiç olmadığını bildirdikleri için diğer kişilik bozuklukları olanlardan ayırt edilir görünmektedir. Bu düşünce yoksulluğu, onların kayıtsız yaşam tarzlarıyla ilgili olabilir. Ancak bir başka olası açıklama, birçok şizoidin sergilediği ve onların düşünce kalıplarını da etkileyecek olan duygu kıtlığı olabilir.
Sosyalleşme grupları (grup terapisi) Şizoid Kişilik Bozukluğu olan kişililerin olumlu ve olumsuz duygularını tanımladıkları eğitim stratejileri de etkili olabilir. Bu tür bir özdeşleşme, kendi duygularını ve başkalarından aldıkları duyguları öğrenmelerine ve ilişki kurdukları diğer insanlarla ortak duyguları hissetmelerine yardımcı olur. Bu, Şizoid Kişilik Bozukluğu olan kişilerin dış dünyayla empati kurmasına yardımcı olabilir.
Savunma Mekanizmaları ve Temaları
Şizoid Kişilik Bozukluğu hastaları çoğunlukla, nevrotik veya olgun savunmalar yerine ilkel savunmalara güvenirler. Bu savunmalar şunları içerir:
- Bölme,
- Aşırı yansıtma,
- İnkar,
- Değersizleştirme ve idealleştirme,
- Yansıtmalı özdeşim,
- Tümgüçlü kontrol.
Ancak genel olarak şizoid hastalarda en sık görülen savunma mekanizmaları bölme, duyguların inkarı, nesneleri değersizleştirme ve idealleştirmedir.
Bölme
Şizoid Kişilik Bozukluğu'nda bölme savunmasının kullanımı benzersiz şekillerde kendini gösterir. Bozukluğun psişik yapısı üzerine yapılan çalışmaların çoğu 1940'larda Fairbairn tarafından ve 1960'larda Guntrip tarafından yapılan çalışmalarla geliştirilmiştir. Fairbairn, normal bütünleşmiş egonun, dış nesnelerle sağlıklı ilişkiler kurmadaki başarısızlığın bir sonucu olarak bölündüğüne inanıyordu. Bu bölünme, üç yardımcı egonun oluşumuyla sonuçlanır:
- Libidinal ego: Annenin umut verici ve cazip yönleriyle tanımlanan ego kısmını ifade eder.
- Anti-libidinal ego: Annenin reddedici yönleriyle özdeşleşen ego kısmını ifade eder.
- Merkezi ego: Annenin idealize edilmiş yönleriyle tanımlanan ego kısmını ifade eder.
Üç yardımcı ego arasında sık sık çatışma vardır (örneğin, şizoid bireyin ilişkilere girip çıkmasında belirgindir). Bölmenin bir sonucu olarak, ego dış gerçeklikle başa çıkmakta zorlanır. İç fanteziler, aksi takdirde gerçek dünyada meydana gelecek olan benlik kaybına karşı korunmak için gelişir. Bu fanteziler, gerçekliğin dikte etmediği nesne ilişkileriyle doludur, ancak çoğu zaman başkalarının iyi ve kötü niteliklerini abartır ve küçümser.
Guntrip, libidonun dış nesnelerden çekilmesine neden olan şeyin ego zayıflığı olduğunu ve bu ego zayıflığının, ego bölünmesinin nedeni değil, bir sonucu olduğunu düşünüyordu ve 1969'da Fairbairn'nin modelini revize ederek, gerileyen ego kavramını önerdi. Gerileyen egonun temel amacı, rahmin güvenliğine geri dönmek ve hatta gerçek dünyadaki acılı ve çelişkili ilişkilerden bir kaçış olarak ölümü arzulamaktır. Gerileyen ego, bağımlılık özlemlerine karşı bir savunma olarak her şeyi yutan bir kara delik gibi, kişiliği tüketerek şizoid bireyi başkalarıyla ilişkisinden çekip çıkarmaya çalışır. Normal ego aktif, güçlü ve canlı iken, gerileyen ego pasiftir ve dünya ile temastan sessizliğe ve hareketsizliğe kaçmaya çalışır.
İdealleştirme
İdealleştirme, değersizleştirme gibi, savunmacı bölünmenin sonucudur. Öfkesini ifade edemeyen veya iddialı olamayan şizoid hastalar, bunun yerine, dış gerçeklikle idealize edilmiş bir ilişkiyi sürdürürken, nesnenin sinir bozucu bileşenlerini ve bunlara karşılık gelen benlik durumlarını içselleştirme eğilimindedir. Başka bir deyişle, şizoid birey, diğerlerinin hayal kırıklığı yaratan kısımlarını ayırır ve yalnızca geriye kalan olumlu niteliklere tepki verirken, zulmedici nesne ilişkilerinin bir iç dünyası gizlice onu rahatsız eder.
Şizoid Kişilik Bozukluğu olan kişiler, başkalarıyla idealize edilmiş ilişkiler yaratarak, ilişkilerdeki umutsuzluk, boşluk ve yararsızlık duygusunu savuşturabilir. Şizoid çocukların bakıcılarla 'özel' ilişkiler geliştirme eğilimi bu örüntüyü yansıtır. İdealleştirme aşaması geçtikten ve kararsızlık başladıktan sonra ilişki dayanılmaz ve zor hale gelir.
Değersizleştirme
İdealleştirmenin karşılığı olan değersizleştirme, şizoid bireylerde eşit olarak mevcuttur, ancak gizlidir ve nadiren belirgindir veya önceden planlanmıştır. Duyguların ve nesnelerin şizoid değersizleştirilmesi, en sık olarak, tümgüçlü benlik temsillerini güçlendirmenin bir aracı olarak ortaya çıkar.
Hasta, terapistin kendisine sunabileceğinden daha fazlasını sunabileceğini hissederse, önemli ölçüde kaygı oluşur. Hastanın kendi kendine yeterliliğini korumak ve güçlü tepki veren bir ebeveyn figürüne bağımlı olan gizli özlemlerini açmaktan kaçınmak için terapistin değerini düşürmesi gerekir. Sevginin yerine nefreti koymak, şizoidi bağlantı ihtiyaçlarının gücünden korur.
Hasta, kendisini sevmesine ve hayal kırıklığı yaşamasına izin vermektense, terapisti nefretiyle yok etmenin daha iyi olduğunu düşünür. Buna göre şizoid birey, terapisti ona "bir benzerini" yaparak, terapistin bilmediği bir şeyi gösterme yeteneğini reddederek, terapistin değerini düşürür, ardından geçerliliğini sorgular veya terapistin yorumlarını kendi lehine reddeder. Şizoid Kişilik Bozukluğu olan hastalarla çalışmanın en büyük zorluklarından biri, hastanın terapisti etkisiz hale getirme çabalarına müsamaha göstermektir.
İnkar
Şizoid Kişilik Bozukluğu olan hastalar, inkarı çeşitli şekillerde kullanır. Duygulanımın inkarı, hastanın duyarsızlaşma ve kendini kaybetme örüntüsünün altında yatan birincil güçtür. Hasta, hayatta olmanın acısına karşı bir savunma aracı olarak tüm duygu ve ihtiyaçlarını agresif bir şekilde inkar eder ve kendini bir "robota" dönüştürür. Hasta kelimenin tam anlamıyla hayatta olduğunu ve normal insan sınırlamalarına duyarlı olduğunu reddeder. Ağır inkar dönemlerinde, hasta genellikle terapistin söylediklerinde anlam bulamaz.
Şizoid Kişilik Bozukluğu olan birey, çocukken maruz kaldığı ihmal ve engellenme konusunda hissettiği ilkel öfkeyi inkar etme konusunda özellikle yeteneklidir, ancak inkarın en hararetli kullanımı, özlemini ve buna duyduğu ihtiyacı ortadan kaldırmaktır. Her şeye gücü yeten inkarın neredeyse sihirli kullanımı, şizoid birey tarafından, kendisini zorlamaya çalışan diğerlerinin gücünü ortadan kaldırmak için de kullanılır, böylece kötü bir nesne tarafından zulmün duygusal gerçekliğini yok eder.
Yansıtmalı Özdeşim
Bu mekanizmanın kişilerarası doğası göz önüne alındığında, Şizoid Kişilik Bozukluğu hastaları, yansıtmalı özdeşleşimin aşırı kullanımına eğilimli değildir. Hem gerileyen şizofreni hastalarında hem de otistik çocuklarda benzer gözlemler kaydedilmiştir. Bununla birlikte, (kullanıldığında) şizoid birey tarafından yansıtmalı özdeşimin kullanılması sıklıkla başkalarını etkisiz hale getirme işlevi görür. Bu durumda, şizoidin ihmalkar ebeveyninin terapiste yansıması, bir kopukluk ve ilgisizlik durumuna neden olarak tedaviyi sınırlar.
Hasta tipik olarak başkalarını ilgisiz, mesafeli ve ihmalkar nesneler haline getirmeye çalışır çünkü bu şekilde diğeri ilgisiz kalır ve çok daha az korkutucu olur. Başka bir deyişle, yansıtmalı özdeşleşim, diğerinin aşırı bağlılıkla şizoidi boğma veya onu etkileme şansını azaltır. Terapistin sıkılmış, kayıtsız, uyuşuk ve tedaviden bıkmış hissetme eğilimi, bu savunmanın iş başında olduğunun güçlü bir işareti olabilir.
Yansıtma
Şizoid Kişilik Bozukluğu hastaları yansıtma veya paranoyak eğilimler tarafından aşırı yüklenmezler. Şizoid birey genellikle başkalarını tehlikeli ve zulmedici olarak görme eğiliminde değildir, daha ziyade kendi göreli zayıflıkları ve bunun sonucunda çatışma korkusu nedeniyle dünyayı güvensiz olarak görür. Yansıtmanın en belirgin kullanımları aslında kendi ihtiyaçlarını diğer insanlara yansıtmaktır. Örneğin, şizoid birey, kendileri hakkında konuşmamak için diğer insanların sorunları hakkında tartışmaya büyük miktarda zaman ayırma eğilimindedir.
Şizoid Kişilik Bozukluğu olan bireyler hırslı insan izleyicileri olma eğilimindedir ve diğerlerinin etkileşimini yoğun bir şekilde merak ederler. Şizoid bireyi en çok ilkel oral ihtiyaçları korkuttuğu için, bunları diğer insanlara yerleştirir. Tabii ki, şizoid yakınlık için kendi açlığını yansıttığında, başkalarını onu canlı canlı yemeye çalışıyormuş gibi algılar, başkalarında gördüğünün kendi açgözlü arzuları olduğunu fark etmez. Bu noktada da kaçışını planlamaya başlar.
Tümgüçlü Kontrol
Tümgüçlü kontrol, her şeye gücü yetme fantezisinin yansıtmalı özdeşim mekanizmasıyla birlikte işlediği, tümgüçlülüğün türev savunma işlemidir. Tümgüçlü kontrol nihayetinde hastayı kötü nesneden altta yatan bir paranoyak aktarıma karşı koruma çabası olarak oluşur.
Geleneksel anlamda tümgüçlü kontrol, şizoid hastalarda, bu hastaların aşırı derecede nefret ve kıskançlık duygularıyla yüklenmediği düşünülürse, nispeten sınırlıdır. Bununla birlikte, şizoid bireyin fantezi hayatı (nadiren dışa doğru tezahür etse de) genellikle iç nesneler üzerinde tümgüçlü kontrol örnekleriyle doludur. Sonuç olarak, terapist, hastanın seansta gündemini manipülatif olarak zorlamaya çalıştığını deneyimlemeyebilirken, özellikle hasta sinirlendiğinde, fantezide bu temalara uyum sağlamalıdır.
Sık Kullanılan Savunmalar
Şizoid Kişilik Bozukluğu hastaları, ilkel düzeydeki savunma mekanizmalarına ek olarak, sergiledikleri imza niteliğindeki savunma profili ile ayırt edilir. Bu savunmalar şunları içerir:
- Geri çekilme,
- Fantezi (yani fanteziye geri çekilme, tümgüçlü kontrol gibi),
- Özdeşleşme,
- Entelektüelleştirme,
- Duygulanım ve yüceltmenin dağılması.
Bu mekanizmalardan özellikle geri çekilme ve fanteziye duyulan temel güven, bu kişilik tipinin tanısal özellikleri olarak kabul edilir.
Geri Çekilme
Şizoid Kişilik Bozukluğu hastaları, geri çekilme mekanizmasına güçlü bir şekilde güvenmeleri ve fanteziye geri çekilmeleriyle tanınırlar. Şizoid savunmalar, ağırlıklı olarak ilkel yapıları göz önüne alındığında, onlarla birlikte ilginç bir çocukluk ve bebeklik tablosu taşır. Bir bebek aşırı uyarıldığında veya sıkıntılı olduğunda, genellikle kaçmak için kendini başka yöne çevirir veya uykuya dalar. Tıpkı yetişkin şizoid bireyde olduğu gibi, geri çekilmenin ana işlevi, rahatlama aramak için dış dünyayı reddetmek veya kelimenin tam anlamıyla ortadan kaldırmaktır. Geri çekilme her zaman dışsal olaylar dünyasıyla ilgili değildir, ancak şizoidin içsel ihtiyacını ortadan kaldırmada da aynı şekilde işlev görebilir.
Fantezi
Fantezi, şizoidin tümgüçlü kontrol ve tam özgürlük zevki için gerçekliğin kısıtlamalarını terk etmesine izin verir. Tüm insanlar istedikleri senaryolar hakkında hayal ve fantezi kurarken, şizoid bireyin fantezi kullanımı daha yaygındır ve gerçek dünyada kişilerarası ihtiyaç ve duygulara hitap etmek yerine kullanılır.
Fantezide yaşamak, aslında gerçek benliği ortadan kaldırma ve kişinin istediği kişi olmasına, herhangi bir yere gitmesine ve aksi takdirde hissedeceği duygusal kısıtlamalardan tamamen kurtulmasına izin verme çabasıdır. Diğer zamanlarda, şizoid, yalnız olmadığında bile kendini canlı ve aktif hissedebilmek için fanteziyi yalnız kalmaktan kaçmak için kullanır.
Özdeşleşme
Özdeşleşme, başka bir kişinin bir yönünü, benliğin bir parçasıymış gibi deneyimlendiği ölçüde benliğe alma süreci, başka bir imza savunmadır. Özdeşleşme, aktif içe atma deneyiminin aksine pasif bir deneyimdir. Özdeşleşmenin savunmacı doğası, birinin diğerinden bireyselliğini kurma sıkıntısını ortadan kaldırmasıdır.
Kendi öfkesinin yıkıcı gücünden korkması, şizoid bireyi karşılaştığı kişilerle simbiyotik bir ilişkiye girmeye zorlar. Oldukça basit bir şekilde, şizoid kendini öne sürmek ve diğerine zarar verme riskini almak yerine özdeşleşir. Şizoid bireyin pasif tutumu ve diğerlerinden sinyal almaya hazır oluşu, davranışını anbean çevrenin gerektirdiği şekilde şekillendirmek için kullanılır.
Entelektüelleştirme
Şizoid Kişilik Bozukluğu'ndaki entelektüelleştirme, obsesif-kompulsif hastalarda daha geleneksel olarak görülenden farklıdır. Entelektüelleştirerek duygulardan kaçınan obsesif hastaların aksine, şizoid hastalar, bunu yapacak entelektüel araca sahip olduklarında duygulanımlarını ifade etmeyi mümkün bulabilirler. Bu geçiş işlevi nedeniyle, sanat terapileri uzun zamandır özellikle bu popülasyona uygun görülmüştür.
Şizoidin entelektüelleştirme kullanımı, özellikle duygusal yaşamını çocuksu ve entelektüel yaşamını yetişkin olarak gördüğü göz önüne alındığında, genellikle sözde yetişkin benliğinin bir parçası olarak bütünleştirilir.
Diğer Savunma Temaları Ve Kalıpları
Şizoid Kişilik Bozukluğu hastalarının genel savunma mekanizmalarını Şizoid bireyin ilgisizliği ve ölüme yaklaşımı, ihtiyaçlarının katıksız acımasızlığına karşı bir savunmadır. Bu öncelikle hastanın duyguları, ihtiyaçları ve eğilimleri ya da bir kimliği olduğunu inkar etmesinin sonuçları olarak ortaya çıkar. Somut düşünmenin kullanımı, şizoidin duygularını cansız dünyaya yerleştirerek yansıtma sürecinden yararlanır. İnsan dışı dünya, insan duygularıyla sınırlı olmadığından, duygusal içeriğin çıkarılması, yer değiştirmede kolayca gerçekleşir.
Saplantılı karakterlerde de görülen sözde nesnellik, entelektüelleştirilmiş savunmalarla birleştirilmiş duygulanımın temel izolasyonunu yansıtır. Şizoid, öznel deneyimini kabul etmek veya sahiplenmek yerine, hayatındaki olaylara uzaktan bakar ve kendisini tarafsız standartlara göre değerlendirir. Zorlayıcı, çılgınca konuşma veya davranış, şizoidin diğerlerine canlı ve meşgul olduğu izlenimini vererek kayıtsızlığını ve iç boşluğunu telafi etmesine yardımcı olur. Bu, baskılı konuşmayı (normalden daha hızlı kontrolsüz konuşma), başkalarını taklit etmeyi, sahte duygular sergilemeyi ve komik veya eğlenceli olma çabalarını içerebilir.
Kendisi yerine başka insanları tartışmaya yönelik sürekli arzusu, yalnızca özdeşleşme eğilimini değil, aynı zamanda kendi deneyimini yaşamanın acısını yaşamak yerine vekaleten yaşamayı tercih etmesini de yansıtır. Hasta, kendi sıkıntısını ve muhtaçlığını kabul etmenin rahatsızlığına katlanmak zorunda kalmadan, başkalarında gözlemlediği sıkıntılar, mücadeleler ve çatışmalar hakkında bolca vakit geçirmekten mutludur. Şizoid, davranışları hakkında başkalarından gelen geri bildirimlerle yüzleşme yerine, bunun yerine kompulsif kendi kendini analiz eder. Kendini bilgiyle donatarak, kendine yeterliliği pekiştirilir ve başkalarından yardım alma ihtiyacını ortadan kaldırır.
Son olarak, şizoidin “en büyük sırrı” olan ebeveyn imagosu (sevilen birinin çocuklukta oluşturulan idealize hali) ile çocuksu benliğini tersine çevirme eğilimi, hasta, sözde yetişkin bir kişilik inşa ederek muhtaç çocuksu benliğini telafi ederken ortaya çıkar.
Kendini Gerçekleştirmenin Savunma Amaçlı Kullanımı
Kendini gerçekleştirme süreçleri, şizoid tarafından savunma amaçlı olarak da kullanılabilir. Örneğin, hayal gücü, gerçek dünyada problem çözmek veya eyleme hazırlanmak yerine gerçeklikten kaçmak için kullanılabilir ve kişinin kendini fantezide yeniden icat etmesi, süreçler yoluyla olgun çalışmayı kolayca kapsayabilir. Başkalarıyla ilişkilerde zorlanmış ve kısıtlanmış hissetmeye tepki olarak bir "özgürlük sevgisi" oluşabilir. Otodidaktizm (geleneksel bir eğitim sistemine dahil olmadan, bir eğitmenin eşliği olmadan bireyin kendini yetiştirmesi), aslında benliğin başkaları tarafından öğretilmesine izin vermenin altında yatan korkuları yansıtabilir ve çeşitli bakış açılarına maruz kalmayı sınırlayabilir.
Şizoid, ikonoklastik (yerleşmiş geleneklere karşı çıkan) görüşlerini kutlarken, bu, başkalarının bakış açılarını değersizleştirme ve reddetme eğilimini yansıtıyor olabilir. 'Otodidaktizm', başkalarından öğrenmenin acısını önlemek için kullanılabilir, bireyin fikirlerini başkalarıyla iyileştirme yeteneğini inkar ederken, işte üretkenlik, duyguları nötr faaliyetlere yüceltmek veya boşaltmak için bir gerekçe olarak kullanılabilir. Tek bir duygusal ifade biçimi olarak kullanıldığında yaratıcı süreç ve yatırımların tek nesnesi olarak yaratıcı çıktı bile öncelikle gerçek ilişkilerin yerine kullanılabilir.
Savunma İşlevi Gören Düşünceler
Dinamik psikoterapi öncelikle düşüncelerin değiştirilmesiyle ilgilenmese de, Şizoid Kişilik Bozukluğu'nda düşünce kalıplarının nasıl bir araya geldiğini ve savunma mekanizmalarını nasıl güçlendirdiğini anlamak yardımcı olur. Şizoid düşünce süreçleri genellikle bireyi güçlü olumsuz etkilerden ve insani çatışmalardan kaynaklanan rahatsızlıktan korumak için yapılandırılmıştır.
Şizoid Kişilik Bozukluğu olan kişilerde en sık görülen düşünceler bir kaç farklı başlıkta incelenebilir:
İnkar veya Değersizleştirmeyi Yansıtan Düşünceler
- Ne canımı sıkacağım? (Ne gerek var?)
- Kimin umrunda?
- Önemli değil!
- Neyse ne!
- Bu aslında olmuyor!
Şizoid İkilemi Güçlendiren Düşünceler
- Karışmadığım sürece başka insanları kendi amaçlarım için kullanabilirim.
- Başka insanlarla "sıkışmış" hissetmektense yalnız olmak daha iyidir.
- Mesafemi korumak ve düşük profilli olmak benim için daha iyi.
- Özgür ve diğerlerinden bağımsız olmak benim için önemli.
Nesnelerin ve İlişkilerin Değersizleştirilmesini Yansıtan Düşünceler
- Diğer insanlarla yakın ilişkiler benim için önemli değil.
- İlişkiler karmaşıktır ve özgürlüğe müdahale eder.
- Bir şeyleri kendi başıma yapmaktan daha çok zevk alıyorum.
- Başkaları olmadan hayat daha az karmaşıktır.
Tümgüçlü Kontrol ve Kendi Kendine Yeterliliği Güçlendiren Düşünceler
- Yapmaya karar verdiğim şeylerde başkalarından etkilenmem.
- Kendime kendi standartlarımı ve hedeflerimi koyuyorum.
- Başkalarının ne düşündüğü benim için önemli değil.
- Kimsenin yardımı olmadan işleri kendi başıma halledebilirim.
Aktarım Odaklı Psikoterapi
Son yıllarda, özellikle Zihinselleştirmeye Dayalı Tedavi, Diyalektik Davranış Terapisi ve Aktarım Odaklı Psikoterapi dahil olmak üzere, Borderline Kişilik Bozukluğu için manuel tedavilerin geliştirilmesinde önemli bir büyüme olmuştur. Ancak, Küme B kişilik bozukluklarından farklı olarak, Küme A kişilik bozuklukları (paranoid, şizoid, şizotipal) literatürde önemli ölçüde daha az ilgi görmüş ve genellikle daha az anlaşılmıştır.
Özellikle Şizoid Kişilik Bozukluğu için manuelleştirilmiş bir tedavi protokolü oluşturmak için daha önce hiçbir çaba gösterilmemiştir. Ek olarak, Şizoid Kişilik Bozukluğu için şu anda genel kabul görmüş bir tedavi de yoktur.
Şizoid Kişilik Bozukluğu için psikodinamik tedavide yeni bir dönüm noktası, şizoid kişilik de dahil olmak üzere sınır düzeyi kişilik organizasyonuna giren geniş bir hasta yelpazesi için ampirik olarak doğrulanmış bir tedavi olan Aktarım Odaklı Psikoterapidir. Aktarım Odaklı Psikoterapi (İng. "Transference-Focused Psychotherapy"), Otto F. Kernberg'in Borderline Kişilik Bozukluğu nesne ilişkileri modeline dayanan, yüksek düzeyde yapılandırılmış psikodinamik bir tedavidir.
Aktarım Odaklı Terapi manuelleştirilmiş bir tedavidir (yani klinisyenler, tedaviye yaklaşımı özetleyen ayrıntılı bir tedavi kılavuzu tarafından yönlendirilir) ve kanıta dayalıdır (yani, aynı hasta popülasyonu için çalışılmış ve diğer tedavi müdahaleleriyle karşılaştırılmıştır). Manuelleştirilmiş bireysel bir tedavi olarak Aktarım Odaklı Psikoterapi, açıkça tanımlanmış bir yaklaşıma sahiptir. Temel adımlar şunları içerir:
- Başlarken:
- Yapısal görüşmeyi kullanan kapsamlı bir değerlendirme süreci.
- Hastanın kişilik organizasyonu ve prognozunun düzeyi hakkında düşünceyi bilgilendiren, birden fazla alanda işleyişin anlaşılması.
- Klinisyenin üç iletişim kanalını aktif olarak izlemesi: hastanın ne söylediği, hastanın nasıl davrandığı ve terapistin nasıl hissettiği.
- Hastanın sergilediği bastırmaya dayalı savunmalar ile bölmeye dayalı savunmaların karışımının anlaşılması.
- Hastanın kişisel hedeflerinin ve tedavi hedeflerinin açıklanması.
- Her bir hastanın spesifik patolojisine ve ondan beklenen zorluklara göre uyarlanmış canlı bir tedavi çerçevesinin kurulmasına yol açan genişletilmiş bir sözleşme süreci.
- Tedavi Başladığında:
- Hastayı kontrol altına almaya ve terapisti yönlendirmeye yardımcı olmak için hasta ve terapist arasındaki anbean etkileşimde yer alan "aktörleri adlandırarak" şiddetli kişilik bozukluğu patolojisiyle ilişkili olası ilk kafa karışıklığını yönetmek. Daha teknik bir ifadeyle bu, tedavide ortaya çıkan nesne ilişkileri ikililerini tanımlamaktır.
- Baskın nesne ilişkileri içindeki rollerin tersine döndüğü veya bir rolün tersine döndüğü anların belirlenmesi. Bu, hastaların kendi kişiliklerinin başkalarında görmeye eğilimli oldukları ancak kendilerinde olmayan yönlerini görmelerine yardımcı olur.
- Terapistin, hastanın bu durumdan sapmalarla mücadele ettiği iç çatışmalarla ilgili olarak teknik tarafsızlığı yansıtan bir endişe duruşunu sürdürme çabaları.
- Hastanın olası zorlukları göz önüne alındığında, gerektiğinde çerçevede periyodik ayarlamalar yapılarak tedavi çerçevesine sürekli dikkat.
- Tedavi Sırasında (Seans Sırasında):
- Terapistin bir seansta baskın duygulanıma sahip olan içeriği belirleme girişimi (yani, en yüksek duygusal yüke sahip materyal).
- Terapist, hastanın farkındalığına yüzeyden derinlemesine, yani en erişilebilir olandan daha az erişilebilir olana doğru ilerler (İng: "surface-to-depth approach").
- Tekrar tekrar kullanılan belirli açıklama, yüzleştirme ve yorumlama teknikleri.
- Terapistin, tedavinin erken evrelerinde kronik, temel aktarıma yönelimi.
- Hastanın terapist tarafından sunulan yorumlara verdiği yanıtın ve bunun tedavi ilişkisi bağlamındaki anlamının değerlendirilmesi.
- Tedavi Devam Ettikçe:
- Hastanın dış yaşamında azalan kaos, tedavide artan duygulanım.
- Çerçevede/sözleşmede gerektiği gibi ayarlamalar.
- Kronik paranoyak bir aktarımdan, artan güven ile terapistin daha incelikli bir deneyimini yansıtan unsurlara sahip bir aktarıma geçiş.
(Borderline Kişilik Bozukluğu için tasarlanan tedavilerin şizoid popülasyonlarla çalışmak için önemli bilgiler sağladığı doğru olsa da, bu tedaviler şizoidden çok daha dışa dönük duygusal, dramatik ve agresif olan bireyler için oluşturulmuştur. Bu makalede anlatılan tedavi, manuelleştirilmiş üç uzun vadeli psikodinamik psikoterapi modalitesinin karşılaştırılması ile geliştirilen formatı içermektedir. Bununla birlikte, strateji ve teknikler terapistin uzmanlığının veya klinik yargısının önüne geçmemelidir).
Tedavinin Formatı ve Yapısı
Genel olarak, yüksek düzeyde işlevselliğe sahip olan ve biraz sıcaklık (ılımlılık) kapasitesi sergileyen şizoid hastalar, olmayanlara göre psikodinamik çalışma için daha uygundur. Bu hastalarda haftada iki veya daha fazla seansla başlamak mümkün olabilir. Daha şiddetli şizoid vakaların bu taahhüdü tedavinin erken döneminde gerçekleştirmesi olası değildir ve bir seansla başlanmalıdır. Şiddetli şizoid hastaların, aşırı yüklenme hissetmeden tedaviyi tolere etmeleri mümkün olduğunda, haftada iki kereye kadar çıkmak tartışılabilir.
Motive olmuş, yüksek işlevli hastalar birkaç yıl boyunca haftada iki ila üç seansla çarpıcı kazanımlar elde edebilirken, daha belirgin şizoid özelliklere sahip hastalar muhtemelen beş yıla kadar tedavi gerektirecektir.
Tedavi, aktarım odaklı terapi konusunda eğitimli psikodinamik klinisyenler tarafından yürütülür. Nesne ilişkileri ve bağlanma teorisi, teorik referans çerçevesi olarak kullanılmaktadır ve tedavinin odak noktası kimlik dağılımını sağlamlaştırmak ve güvenli bağlanma olasılığını arttırmaktır. Seansların formatı, terapist ve hastanın rolleri ve ofis politikaları ile ilgili konular önceden tartışılır, böylece hasta tedavi ilerledikçe kendini gereksiz yere bunalmış hissetmez. Bununla birlikte, özellikle katılım gereklilikleri etrafında sözleşme kurulması, bu hastalarla olumsuz terapötik sonuçlar üretme eğilimi nedeniyle yasaklanmıştır.
Tedavide, destekleyici müdahalelerin yaygın kullanımı ve tavsiye verilmesi genellikle yasaktır. Benzer şekilde, yüzleştirme de tedavinin erken döneminde yasaklanmıştır. Bazı yüksek işlevli hastalar, sağlam bir ilişki kurulduktan sonra tedavide daha sonra yüzleştirmeyi tolere edebilirken, yüzleştirme her zaman aşırı dikkatle kullanılmalıdır. Öncelikle, terapist, temel araştırma alanı hastanın mevcut ilişkileri ve fantezi hayatı olacak şekilde, açıklama ve yorumlamayı birincil müdahaleler olarak kullanacaktır.
Terapist, karşıaktarımını önemli bir bilgi kaynağı olarak kullanarak, hasta aktarımıyla çalışırken aktif bir duruş sergiler. Nadir durumlarda, ilerleyen tedavi hizmetinde belirli semptomları hedeflemek için anksiyolitikler veya anti-psikotikler kullanılabilir.
Tedavi Hedefleri
Genel olarak, şizoid hastalar, hedef belirleme ve ilerlemenin aşamalı olarak değerlendirilmesi zorlayıcı ve yüzeysel hissettirdiği için yapılandırılmış, hedefe yönelik tedavilerle başarılı olmazlar. Bu hastalar, güvenlik yaratmaya odaklanan ve uzun süreli, derin, açık uçlu kendini keşfetmenin gerçekleşebileceği bir atmosfer sunan tedavileri tercih ederler. Terapist, Şizoid Kişilik Bozukluğu olan hastaların tedavisinde terapinin başlangıcında birkaç önemli kapsayıcı hedefi akılda tutmalıdır.
İhtiyaçları ve duyguları belirleme ve ihtiyaçları kişilerarası olarak ortaya koymayı öğrenme süreci yoluyla kendine yabancılaşmayı azaltmak, herhangi bir şizoid tedavinin ana hedefidir. Diğer tedavi hedefleri arasında şunlar bulunur:
- İlkel öfke ve terör duygularının açılması
- Sosyal becerileri ve atılganlığı öğretin
- Mükemmeliyetçiliğin azaltılması
- Hastanın boşluk ve anlamsızlık konularında bilinçlendirilmesi
- Yakınlık kurmaktan kaçınma için harcanan enerjinin azaltılması
- Kişiler arası bağlantıya teşvik ederek savunma izolasyonunun azaltılması
- Sosyal ve duygusal farkındalık eksikliğine dikkat çekmek
- Pasifliğin azaltılması ve hayat karşı aktif ve iddialı duruşun teşvik edilmesi
- Topluluğa katılımın artırılması
- Zevkli aktivitelerin geliştirilmesi
- Gerçek dünya bağlantılarına karşı izolasyonun azaltılması
- Kendi kaderini tayin etmek ve hayatın kararsızlığıyla yüzleşme için sosyal ilgiyi teşvik etmek
- Fiziksel ve ruhsal geri çekilme modelini kesintiye uğratma
Hasta Sunum Sorunları
Kişilerarası bağlantı ihtiyacı tamamen ortadan kalkmış olan Şizoid Kişilik Bozukluğu hastalarının terapi aramaları pek olası değildir. Terapiye başvuran geri kalan şizoid hastalar genellikle tedavi için ihtiyaçlarının, isteklerinin veya hedeflerinin ne olduğu hakkında hiçbir fikre sahip değildir. Hasta sosyal veya kişilerarası kaygılardan hiç bahsetmeyebilir ve bu alanda bir çatışması olduğunun çoğu zaman farkında değildir.
Kronik bir boşluk hissi, ölülük veya anlamsızlık gibi belirsiz şikayetler yaygındır ve sıklıkla yanlışlıkla depresyon, distimi veya yaygın anksiyete olarak teşhis edilir. Hasta ayrıca kişilerarası kaygıları bilmeden yer değiştiren fobiler veya obsesif-kompulsif semptomlarla da mücadele edebilir.
Bazı şizoid hastalarda yalnızlık ve arkadaşlık ya da aşk özlemi, terapi aramanın bilinçli motivasyonlarıdır. Bu hastalar izole bir varoluştan kurtulma arayışında olabilir ve özellikle sosyal temas veya flört konusundaki ketlenmeleri üzerinde çalışmak isteyebilirler.
Bu tür sunum sorunları, özellikle kendi kendine yeterli yeteneklerle birleştirildiğinde, tedavi için iyi prognostik göstergeler olma eğilimindedir, çünkü bu hastalar yeniden bağlanma riskini almak için daha donanımlı olabilir. Bağlanma özlemi genellikle bu hastaları 30'lu ve 40'lı yaşlarında tedaviye getirir ve tedavinin aşk ve aile için son şansları olabileceğine inanır.
Terapistin Tutumu
Şizoid hastalar, terapistin yaklaşımındaki en ince nüanslara karşı benzersiz bir şekilde duyarlı olduklarından, doğru terapötik atmosferi yaratmak hassas bir girişim olabilir. Terapistteki en önemli nitelik, hastayla birlikte gerçek kişiliğini kullanmasıdır. Şizoid hastalar, anlaşılmazlık, kaçamak davranışlar veya sahte yüzleri algılama konusunda oldukça yeteneklidir. Sakin, teklifsiz, ve hata yapmayı ya da ihtiyaçları olduğunu kabul etmeye istekli olanların yanında daha rahat olma eğilimindedirler.
Şizoid hastalar, kendileriyle temas halinde olan, zayıflıklarını ortaya çıkarmaktan korkmayan ve ölümlü görünen insanlardan hoşlanırlar. İnsanların hata yapabileceğinin, kontrolünü kaybedebileceğinin, çocukça davranabileceğinin ve hatta kabul edilemez davranabileceğinin kabul edildiği rahat ve resmi olmayan bir atmosferden hoşlanırlar. Bu tür bir katılım, hastayı ihtiyaçlarını ve duygularını gizlemekten kurtarır. Terapist bir hata yaparsa, bunu hemen kabul etmelidir.
Analistin "gerçek bir insan" (kusurlu, yanlış, deli, güvensiz, mücadele eden, canlı, heyecanlı, otantik) olmaya istekli olması, şizoid kişinin kendini kabul etmesini teşvik etmenin en inandırıcı yolu olabilir. Şizoid hastalar, terapist tarafından yapılan küçük kendini ifşalar için minnettar olabilirler ve terapistin araya girme korkusundan dolayı, terapist kendisinden bir şeyler paylaşmayı seçerse, muhtemelen daha fazla müdahaleci hale gelmezler. Otantikliği modellemede, terapist, uygunsa seans içinde şakacı veya esprili olmayı bile düşünebilir.
Bu tür tekniklerin kullanımının büyük ölçüde hastanın tedavinin neresinde olduğuna ve patolojinin ciddiyetine göre değişeceği untulmamalıdır.
Dinlemeyi ve serbest çağrışımları vurgulayan analitik atmosfer, terapistin hastaya müdahale etme veya hastayı boğma olasılığının sınırlı olması nedeniyle bu popülasyonlar için idealdir. Terapist, tedavi sırasında eleştirel, yargılayıcı veya dogmatik olmamalı ve hastanın geri çekilme ihtiyacının harekete geçmemesi için hastaya tam bir kabul sunmalıdır. Genel olarak, şizoid popülasyonlar, terapistin teknik tarafsızlığı koruma çabalarından da zevk alır.
Teknik tarafsızlığı kullanmanın tehlikesi, şizoid bireyin erken aile yaşamını yansıtabilmesidir; Şizoidin bakıcıları onu fark etmediği, onunla etkileşime girmediği veya onun duygusal ifadesini teşvik etmediği için, hasta terapist tarafında tarafsızlığı ilgisizlikle karıştırabilir. Daha kötü bir ihtimalle, teknik tarafsızlık veya terapistin çekingen tarzı, hastanın reddedildiğini veya tehdit edildiğini hissetmesine neden olabilir. Bu nedenle terapist, hastaya karşı mesafeli, ilgisiz, soğuk veya tepkisiz olmadığından emin olmalıdır.
Hastanın pasif duruşu göz önüne alındığında, terapist hasta bunu yapamadığında hastayla bağlantı kurma sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalabilir. Terapist hastanın geri çekilme ihtiyacına müsamaha gösterse bile, terapist, hastayla ilişki kurma, sorular sorma, çağrışımlar arama veya hastanın çok uzun süre fanteziye veya bağlantısız bir duruma sürüklenip sürüklenmediğini kontrol etme arzusunda aktif kalır.
Etkileyici veya müdahaleci olmadan etkileşimi sürdürmek bu etkileşimlerin anahtarıdır. Sonuç olarak, terapist hastaya tedavi sırasında ciddi kişilerarası katılım beklentisini iletir, ancak aynı zamanda hastanın herhangi bir anda yoğunluğunu belirlemesine izin verir. Hasta, terapistin kişilerarası kopuş örüntüsünün farkında olmasına rağmen, terapistin onu katılmaya zorlamayacağını veya katılım eksikliğini eleştirmeyeceğini anlamalıdır.
Terapötik Çerçeve
Psikoterapide çerçeve, hastanın terapisti ile yaşamı hakkında açık olmasını, güvenli ve mahrem bir şekilde değişiklik yapmasını sağlayan ortam ve ilişkiyi ifade eder. Psikoterapi ve danışmanlıkta en önemli unsurlardan biridir. Hem çevresel hem de ilişkisel koşulları ve terapötik sürecin "sınırlarını" içerir. Bu, toplantıların tarih ve saatini, seansların süresini ve terapinin kendisini, iletişim ve gizliliği kapsar. İyi bir terapötik çerçeve, terapötik çalışmanın gerçekleşmesi için güvenli ve tutarlı bir profesyonel yapı sağlamalıdır.
Diğer sınır düzeydeki bozuklukların aksine, şizoid hastalar nadiren araya girerler, dışa vurmaya eğilimli veya müdahaleci değildirler ve şaşırtıcı bir şekilde terapistin alanını koruyucu olabilirler. Bu nedenle, terapide hasta ve terapist rollerinin kesin olarak erken tanımlanması gerekli olmakla birlikte, genel olarak, kişilerarası etkileşimi teşvik etmek için hastalara terapötik çerçeve içinde diğer hastalara göre daha fazla esneklik verilmelidir.
Şizoid bireyin terapistin sınırları belirlemesi konusunda kararsız olması muhtemeldir. Bir yandan, şizoid bu sınırlar tarafından derinden rahatlar çünkü bunlar, terapistle kaynaşma veya boğulma olasılığını ortadan kaldırır. Ayrıca, terapötik sınırların tartışılması, şizoid egoyu güçlendirmeye yardımcı olur ve ona terapi odasının dışında kendi başına nasıl sınırlar koyacağını öğretir. Öte yandan, şizoid, çok kısıtlayıcı görünen sınırlara karşı öfkeli veya tehdit altında hissedebilir, bu sınırlara yoğun bir direniş ve özerkliği yeniden kurma çabalarıyla tepki verebilir.
Bu nedenle, şizoid hastalarda çerçevenin optimal kullanımı, sınırların açıkça tanımlandığı ve göreceli olarak belirlendiği, ancak bunun içinde hastanın terapisti kapatma veya gerekli olduğunu düşünürse kendisini seanslardan uzaklaştırma özerkliğine sahip olduğunun kabul edildiği bir çerçeve olabilir. Doğal olarak, tedavi sırasında terapistin şizoid hastayla sınır koyması gereken zamanlar olacaktır. Bu durumlarda, sakin ve nazik olmak en iyisidir.
Şizoid hastalar, sınırları belirlerken katı, aceleci, öfkeli veya ani davranan bir terapist tarafından hızla kapanabilir ve bilinçsizce kızdırılabilir. Hastada, terapiste çok muhtaç hale geldiği veya sınırlarının ihlal edildiği konusunda bir korku duygusu uyandırabilir. Sınır belirlemeye yönelik otoriter bir yaklaşım, istenmeyen bir şekilde hastanın anti-libidinal kısmıyla ittifak kurabilir.
Önemli çerçeve sorunları genellikle katılım sırasında ortaya çıkar. Terapinin başlarında, haftada daha az seans, hastanın katılım gereksinimlerinin aşırı yüklenmesini önlemeye yardımcı olur. Şizoid hastalara haftada bir araya gelmek için en uygun zamanların ne olacağını düşündüklerini sormak ve aynı zamanda hastaya düzenli düzenli toplantıların muhtemelen gerekli olacağı konusunda tavsiye vermek genellikle yararlıdır.
Terapist hastayla haftalık bir zaman belirlemeliyken, hastanın o seansa katılıp katılmayacağını belirlemesine izin verilmelidir. Atlanan seanslar, hastanın terapistle yakınlığa karşı direnci ve mesafe ihtiyacı bağlamında nazikçe araştırılmalıdır. Hasta, terapistin kendisine haftalık bir zaman ayırdığını ve kaçırılan tüm seanslardan mali olarak sorumlu olacağı konusunda bilgilendirilmelidir.
Şizoid hastanın küçük hediyeler vermesine izin vermek tedaviye faydalı olabilir. Şizoidin terapistle temas kurmak, terapiste ilgi göstermek veya terapiste doğru ilerlemek için yaptığı tüm girişimler, hem ilişkinin kabulü hem de yakınlık yaratma girişimi olarak kabul edilmelidir. Hediyelerin kendiliğinden verilmesini reddetmek bu tür girişimleri baltalayabilir. Hastanın ayrıca koltukta oturmayı mı yoksa kanepeyi kullanmayı mı tercih edeceğine karar vermesine izin verilmelidir.
Diğer sınır seviyesindeki hastalar için normal çerçeve sınırlarının dışına çıkabilecek küçük kendini ifşaatlar, şizoidin terapistle ilişki kurarken daha rahat hissetmesini sağlamada faydalı olabilir. Şizoid hastalar genellikle terapist tarafından yapılan küçük açıklamalar için minnettardır ve tepki olarak saygısız veya istilacı olmaları muhtemel değildir.
Bununla birlikte, dikkat edilmesi gereken bir nokta, kendini çok fazla ifşa etmenin korkutucu simbiyotik duyarlılıkları tetikleyebileceği ve mesafeli olmaya yol açabileceğidir. Terapistin duygularının seans içinde paylaşılmasını vurgulayan öznelerarası yaklaşımlar ekonomik olarak kullanılmalıdır.
Terapist programında değişiklik yaptığında, şizoidin bu değişikliklerin anlamını en aza indirme eğiliminin farkında olmak önemlidir. Bu hastalar genellikle tatile giden terapiste karşı tepkilerini reddederler ve bu yoklukları para biriktirme veya yalnız kalma fırsatları olarak rasyonalize ederler. Fakat fantezi yaşamları, genellikle terapistin kaybıyla ilgili büyük bir öfke, korku veya hayal kırıklığı ortaya çıkarır.
Tedaviyi Bırakmaya Yol Açan Faktörler
Terapist, şizoid üzerindeki terapötik sürecin zorluğunu baştan kabul ettiğinden emin olmalıdır. Birçok kişilik tipi, yaşamlarında buldukları yeni destek kaynağı nedeniyle terapi sürecinin başlarında bir rahatlama yaşarlar. Bununla birlikte, şizoid hasta için terapiste yaslanmak (ona güvenip, ondan destek almak), onun en büyük başa çıkma mekanizması olan kendi kendine yeterliliğe aykırıdır.
Şizoid hasta sıklıkla empatik bir yardımcı olarak rolüyle derinden özdeşleştirilir ve tedaviye başlar başlamaz en büyük özsaygısının, başkalarına faydalı olma yeteneğinin baltalandığını hisseder. Terapistin danışanın yeteneklerini düzenleyici bir öteki olarak kabul etmesi önemli olsa da, şizoidin kendi kendine yeterli yönlerine katılmak terapiyi baltalayabilir, hastaya olgunluk ve bilgelik atfederek her şeye gücü yeten savunmasını güçlendirebilir.
Terapinin sözleşme kurma aşaması da hasta için çok tehdit edici olabilir. Terapist sayısız politika ve beklentiyi gözden geçirip tedavi önerilerinde bulunduğunda, şizoid hızla bunalabilir ve bir terapistle temas kurmanın iyi bir fikir olup olmadığını sorgulayabilir. Terapinin haftalık katılım gereklilikleri ve mali yükümlülükleri, erken dönemde hastada özgürlüğü konusunda büyük endişeler yaratır.
Terapistin kişisel bilgi talepleri başlangıçta müdahalecilik gibi hissedilebilirken, terapistin haftada birden fazla görüşme isteği hasta tarafından terapist tarafından muhtaçlık olarak yorumlanabilir. Ofis politikaları, hasta tarafından terapistin bir şeyleri yapma biçimlerine uyması için onu kontrol etme veya zorlama çabaları olarak alınabilir.
Şizoidin tedaviye devam edebilmesi için terapistin yanında kendini güvende hissetmesi gerekir. Terapistin bilinçdışı sorunları şizoidin üzerine sızarsa, hasta kendini savunamadan sessizce terapistle ilgilenmeye başlayabilir, bu da hastanın uzun süre dayanması güç bir durumdur. Bununla birlikte, aşırı yüklenmiş veya kafası meşgul terapist şizoid hastayı kolayca korkutabilirken, aşırı sempatik veya teşvik edici müdahaleler şizoidi patronluk taslamasına ve terapinin yararını sorgulamasına neden olabilir.
Devam eden tedaviye yönelik bir diğer birincil tehdit, güvenlik sağlanmadan önce duygusal işlemeye çok derinden girilmesidir. Terapist hastaya müdahale edecek yerleri belirleyebilse de, hastayla hazır olmadığı bir şekilde ilişki kurmak, müdahaleci, aşırı uyarıcı ve korkutucu bakıcılarının başarısızlığını tekrarlayacaktır.
Terapist ayrıca müdahaleci davranarak, aşırı çatışmacı davranarak, çok fazla “akıllı” yorum sunarak ya da check-in ya da randevularını yeniden ayarlamak için hastayı seans dışında çok sık arayarak, tedavinin başlarında hastayı korkutup kaçırabilir.
Tedavide erken dönemde olumsuz aktarımlar ve umutsuzluklar hızla gelişebilir. Kendi olumsuz duygularının yıkıcılığından korkan şizoid hasta, terapiste endişelerini dile getirmez. Bu nedenle, terapistin hastanın terapist hakkındaki olumsuz duygularını dile getirmesine yardımcı olması önemlidir, aksi takdirde bu duygular için bir çıkışa sahip olmadan tedavide sinirlenir veya öfkelenir.
Terapist, olumsuz duygusallığın erken sonlandırmayı zorlamaması için şizoid egonun kendisi için yerine getiremeyeceği işlevlerini üstlenmeye istekli olmalıdır.
Destekleyici Müdahaleler ve Tavsiyeler
Aşırı destekleyici veya güven verici müdahaleler şizoidi nesnelleştirilmiş ve aptal hissettirebileceğinden, terapist bu tür müdahaleleri kullanmayı seçtiğinde bunların gerçek bir temele dayandığında emin olmalıdır. Genel olarak, bu tür müdahaleler ekonomik bir şekilde ve yorumlamaya bir giriş olarak kullanılmalıdır. Öte yandan, tavsiye şizoidin kendini zorlanmış hissetmesine neden olabilir. Tavsiyenin kullanımı yalnızca düşük işlevli hastalarla, özellikle hijyen, günlük yaşam sorunları ve sosyal becerilerle ilgili sorunlarda yardıma ihtiyaç duyan şizotipal vakalarla sınırlandırılmalıdır.
Yansıtma
Yansıtma müdahaleleri, özellikle gerileme dönemlerindeki geri çekilme davranışlarının yansıtılması, genellikle şizoid hastanın tahammül edebileceğinden daha fazladır. Yansıtma müdahaleleri, ciddi derecede şizoid hasta için oldukça tehdit edicidir çünkü maruz kalma ve rahatsızlık noktasına karşı savunmasızlık duygularını arttırır. Geri çekilme sırasında, bu tür müdahaleler, zaten ezici olan kaygı anlarında ontolojik güvensizliğe katkıda bulunabilir.
Yüzleştirme
Yorumun aksine, şizoid hastalarla yüzleştirmenin kullanılması sakıncalıdır. Terapistin, yüzleştirmeyi makul bir şekilde ve hastanın ego gücü ve genel işlevsellik düzeyine göre kullanması tavsiye edilir. Yüzleştirme, tavsiye vermenin yanı sıra, terapistin söylediklerine uyması söylenmiş gibi, hastaya kolayca manipülatif gelebilir. Yüzleştirme ayrıca hastanın terapistin agresif olduğunu, disiplin cezası verdiğini veya onu değersizleştirdiğini hissetmesine neden olabilir.
Savunmalarla yüzleştirme çok aceleyle veya açıkça yapılırsa, hasta korkabilir, duyarsızlaşabilir ve bir yokluk durumuna girebilir. Özellikle tedavinin başlarında, doğrudan yüzleştirmenin kullanılması hastanın başa çıkma mekanizmalarına kolayca aşırı yük bindirerek erken sonlandırmaya yol açabilir.
Bunun yerine, terapist, terapötik ilişkide bağımlılığın ortaya çıkma olasılığına karşı direnç ve savunma işlevlerinin nasıl savunduğunu yüksek sesle merak ederek şizoid ile birleşmelidir. Terapist, hastanın savunmasının veya direncinin olumsuz bir şekilde değerlendirildiğine dair herhangi bir belirti vermemelidir.
Yorumlama
Şizoid hastalar terapistin duygu durumları hakkında yorum yapmaktan korkmadığını hissettiklerinde kendilerini daha güvende hissederler, bu yüzden genellikle yorumlamaya olumlu yanıt verirler. Yorum, hastanın tedavi deneyimine tutarlılık katar ve embriyonik egosunu daha tam olarak gelişmesi için serbest bırakır. Terapist, hastanın eksik ego işleyişini telafi etmesine yardımcı olurken, hasta, aksi halde yapmaya meyilli olacağı gibi, terapistin huzurunda kendisini analiz etmesi için artık baskı altında kalmaz.
Çoğu yazar, şizoid hastalarda yorumlamanın kullanımını vurgular, ancak aynı zamanda terapisti müdahalelerde bulunurken bu hastaların mükemmel hassasiyetini hesaba katmaya teşvik eder. Diğer yazarlar, şizoidin neyle başa çıkabileceğine dair tahminlerinde daha tutucudurlar, bu da hastanın varoluşsal korkuları göz önüne alındığında, bir gerilemeyi başlatmaktan kaçınmak için herhangi bir aktarım yorumunda hastanın duygulanımına çok fazla odaklanmaktan kaçınmanın en iyisi olduğunu öne sürer. Bu yazarlar, zaten kırılgan bir kişilikle yapılan yorumun, daha fazla dağılma riski taşıyabileceğini ve başarılı bir terapötik sonuç için prognozu kötüleştirebileceğini düşünüyor.
Terapist, herhangi bir aktarım yorumu yapmadan önce hasta için yorumu yumuşatarak destekleyici bir müdahalede bulunabilir. Bu şekilde, terapist hastayı şok etmekten kaçınır ve hastayı nazikçe aktarım materyali hakkında bir tartışmaya sokar. Bu model iki adım içermektedir. İlk olarak, terapist, şizoidin ilişki korkusunu anladığını gösteren destekleyici bir müdahalede bulunur ve hastaya, terapistin eleştirel veya zorlama niyetinde olmadığı konusunda güvence vermeye çalışır. İkincisi, terapist, hastanın dinamiklerine atıfta bulunarak gerçek aktarım yorumunu yapar.
Yumuşatma müdahalesi için ikinci bir süreç, yukarı yorumlama (İng. "interpreting up") olarak bilinir. Şizoidin bilinçsiz materyaline birçok hastadan daha fazla erişimi olduğu göz önüne alındığında, geleneksel yüzeyden-derine yorumlara genellikle ihtiyaç duyulmaz. Aksine, şizoid hastalar ters yönde, yani derinden-yüzeye doğru hareket eden yorumlardan daha fazla yararlanır.
Terapist, hastanın sunduğu materyali araştırır ve yorumlar, ardından şizoidin hayatında bu duygusal deneyimi neyin tetiklemiş olabileceğini belirlemeye odaklanır. Başka bir deyişle, materyali anlamlandırmak için terapist, hastanın neyi, neden hissettiğini çözmek için geriye doğru çalışır. Bu süreç boyunca, şizoid, içsel deneyiminin çılgın değil, zengin ve canlı olduğunu anlar, diğerlerinin bunu anlama yetenekleri bazen sınırlı olsa bile.
Aktarım
Freud, sürekli bir aktarımın mümkün olmaması nedeniyle şizoid hastaların psikanaliz ile tedavi edilemediğine inanıyordu. Artık biliyoruz ki, şizoid hastalar aktarımdan yoksun olmak yerine, aslında yoğun, ilkel, çocuksu ve oldukça gerileyici aktarımlar gösteriyorlar. Şizoid aktarım, Freud'un nevrotik hastalarında gözlemlediğinden temelde farklı bir aktarım çizgisidir. Şizoid aktarımlar nadiren Ödipal çatışmalarla ilgilidir, bunun yerine bağımlılık ve güven etrafında eski, arkaik sorunlarla ilgilenir. Aslında, ilk önce bağımlılık etrafındaki bu çocuksu çatışmalar çözülmeden önce şizoiddeki Ödipal sorunları ele almak genellikle mümkün değildir.
- Aktarım: bir kişinin bir şey hakkında sahip olduğu duygularını bilinçsizce mevcut duruma yönlendirmesidir. Genellikle çocukluk dönemindeki birincil bir ilişkiden gelen duygularla ilgilidir. Terapi bağlamında aktarım, hastanın önemli bir kişiye yönelik duygularının terapiste yeniden yönlendirilmesi anlamına gelir. Aktarım odaklı psikoterapi seansları zamanla gelişir. Tedavide terapist, hastanın kendisiyle ilgili düşüncelerine, diğer insanlarla olan deneyimlerine ve bu düşünce ve deneyimler etrafındaki duygularına dikkat eder.
- Karşıaktarım: Terapistin hastaya ve hastanın aktarımına karşı bilinçsiz (ve çoğu zaman bilinçli) tepkileri. Bu düşünce ve duygular, terapistin kendi psikolojik ihtiyaçlarına ve çatışmalarına dayanır ve hasta davranışına bilinçli tepkiler yoluyla ifade edilemez veya açığa çıkarılabilir. Terim başlangıçta bu süreci psikanalizde tanımlamak için kullanılmış, ancak o zamandan beri diğer psikodinamik psikoterapi formlarında ve diğer terapilerde ortak sözlüğün bir parçası haline gelmiştir. Klasik psikanalizde karşıaktarım, analistin hastayı anlamasında bir engel olarak görülüyordu, ancak modern analistler ve terapistler için, hastanın diğer insanlar üzerindeki etkisine dair bir içgörü kaynağı olarak hizmet edebilir. Her iki durumda da analist veya terapist, terapötik süreç içinde verimli bir şekilde kullanılabilmesi için karşıaktarımın farkında olmalı ve analiz etmelidir.
Terapistin kendi karşıaktarımına uyum sağlaması, aktarımı anlamak kadar önemlidir. Bu sadece terapistlerin terapötik ilişkideki duygularını düzenlemelerine yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda terapistlere hastaların onlardan ne elde etmeye çalıştıkları konusunda değerli bilgiler verir.
Şizoid aktarımlar nüanslıdır ve tedavinin başlarında nadiren güçlü bir şekilde ortaya çıkar. Hastanın geri çekilme, ihtiyaç ve duyguları reddetme ve diğer savunma mekanizmalarını kullanarak terapistle olan ilişkisini nötralize etme çabaları, güven ve bağlantı konusunda yaşadığı ciddi zorlukların bir yansımasıdır.
Bu aşamada, hastanın sahip olabileceğini hayal ettiği en iyi ilişki, terapist tarafından saldırıya uğramadığı bir ilişkidir. Çoğu zaman, defansif bölünme, şizoid aktarımın tüm etkisini ortadan kaldırarak aktarım analizini zorlaştırır. Bu gerçekleştiğinde, hasta, duygusal deneyimine erişemediği için terapistin yorumlarını spekülatif, yanlış veya düzmece olarak reddetmek zorunda kalır.
Hastanın dikkatini duygularına çekmek ve zihinselleştirmeyi teşvik etmek, kendine yabancılaşmasını geri almak için esastır. Şizoid, terapistle aktarımla ilgili tezahürleri tartışmanın ürkütücü deneyimine kelimeler koymak için ne kadar çok yardım edilirse, o kadar rahat hissedebilir ve detaylandırmaya istekli olabilir. Bu sürece alışma, hastanın, geri çekilmeye çok fazla güvenmek zorunda kalmadan ihtiyaçlarının aktarıma girmesine izin vererek kendini daha güvende hissetmesini sağlar.
Duygulanımları yavaş yavaş nesne ilişkileriyle ilişkilendirmek, hastanın kimliğini pekiştirmesine yardımcı olan başlıca işlevlerden biridir. Terapist, kendi başına his kaybına değil, bunun neden bölündüğüne odaklanmalıdır. Bu prosedür şunları içerir:
- Hastanın davranışlarında ve özellikle fantezilerinde seansta bölünmüş etkilere dikkat edilir. Bir duygulanım tespit edildiğinde, aktif aktarım durumunu tanımlamaya yardımcı olacak bir kılavuz olarak kullanılmalıdır.
- Duygulanımı bölmek için hastanın dikkati çekilir ve seanstaki bağlantıyı merak etmesi için hasta teşvik edilir.
- Hastanın aktarımda tanımladığı parça-benlik ve yarı-nesne-temsilleri arasında bağlantı kurmaya hizmet ettiği için duygulanımın anlamını ve onu bölmenin savunmacı amacı açıklanır.
- Bu tekrar tekrar yapılır, böylece hasta, yıkıma yol açmayacağını görebilir.
- Aktarım yavaş yavaş daha gerçek bir nitelik kazanacak ve hastanın aktarım yorumlarını kullanma yeteneği gelişecektir.
Şizoid aktarım derin çatışmalarla doludur. Terapiste bağlanma ve beslenme arzusuna genellikle boğulma, saldırıya uğrama veya reddedilme korkuları eşlik eder. Şizoid genellikle terapist tarafından iğrenildiğini, hapsedildiğini hisseder ve sıklıkla tekrar geri çekilmek zorunda kalır.
En önemlisi, terapist, hastanın aktarımda aşılanan korkuları, özellikle de patlama, yutulma ve kendini kaybetme korkularını dile getirmesine yardımcı olduğundan emin olmalıdır. Eğer tedavi başarılı olacaksa, terapist aktarım içinde kendisi ve hasta arasındaki göreceli mesafedeki ince geçişleri tanımakta, başka biriyle paylaşma ve konuşma deneyiminin ta kendisini kaplayan çeşitli kaygılarla konuşmada usta olmalıdır.
Bu tedavide yorumlama önemli bir rol oynar, ancak yüzleştirme genellikle en yüksek işlevselliğe sahip hastalar dışında herkes için yasaktır. Diğer müdahaleler arasında tavsiye, yansıtma ve destekleyici müdahaleler bulunur.
Aktarımsal Materyalin Hiyerarşisi
Terapist, ilk öncelik olarak aktarım araştırmasının önündeki tüm engellere aktif olarak yaklaşır. İntihar ya da cinayet düşüncesi gibi acil durum konuları, aktarım malzemesinin herhangi bir tartışmasından önceliklidir. Şizoid hastalar, sınırda organizasyon düzeyindeki diğer kişilikler gibi seanslar arasında eyleme geçirme davranışları sergileme eğiliminde değildirler.
Şizofreni popülasyonlarında, motivasyon eksikliği ve düz duygulanım da dahil olmak üzere güçlü negatif semptomolojiye sahip hastalar, şüphecilik ve sanrılar gibi güçlü pozitif semptomolojiye sahip olanlardan çok daha düşük tamamlanmış intihar riskine (yaklaşık sekiz kat daha az) sahip olma eğilimindedir. Bununla birlikte, intihar düşüncesi ve jestleri, tedavinin önündeki birincil engel olarak her zaman ciddiye alınmalıdır.
Aktarım araştırmasının önündeki diğer engeller arasında hastanın aktif olarak paylaşmama ve sır saklama çabaları yer alır. Eksik seanslar ve kronik gecikme gibi tedavinin devamlılığına yönelik tehditler de engel olarak kabul edilir. Bununla birlikte, terapist, katılımla ilgili engelleri ele alırken (zorunlu kılmadan, dayatmadan veya sözleşme yapmadan), hastayı, düzenli seanslara katılmanın önemini ileterek, hafif adımlar atmaya teşvik edebilir.
Son olarak, özellikle şizoidin entelektüelleştirilmiş savunmaları tarafından desteklenen duygusal olmayan ve önemsiz temalar, aktarımın daha derin bir analizinin önünü açmaya hizmet etmek üzere ele alınmalıdır. Bu, duygusal bir iletişim biçimi olarak entelektüel metaforun kullanımını engellemez. Terapist, şizoid hastayı daha iyi anlamaya hizmet ediyorsa, sanat, edebiyat ve felsefeyi tartışmaya açık olmalıdır.
Terapistin ele alması gereken bir sonraki öncelik, anti-libidinal tezahürlerin varlığıdır. Anti-libidinal fenomenler, savunma amaçlı bir amaca hizmet etseler de, paylaşmama veya yalan ile eşdeğer değildir. Bu hastaların duygularının ve ihtiyaçlarının inkarı, bu inkara eşlik eden duygulanım kaybından dolayı aktarım analizinin önündeki en büyük engeldir. "Paylaşmama" amaçlı olmayan sessizlikler, terapistin varlığıyla nasıl tetiklendikleri açısından da araştırılmalıdır. Bu duygusal deneyim hasta için bilinçsiz olsa da, genellikle sessizlikler öfke veya korkunun aktivasyonunu takip eder.
Son olarak, hastanın terapistle ilişkilerine girip çıkması da (salınma) tedaviye engel olarak ele alınmalıdır. Terapist ile duygusal bir ilişkiye girme konusundaki isteksizlik, durgunluk ve açmaz oluşmaması için tartışılmalıdır.
Tartışma için bir sonraki öncelik aktarıma yapılan göndermelerdir. Şizoid hastalarla yapılan aktarıma yapılan göndermeler genellikle dolaylıdır ve hastanın davranışından veya onun fantezi hayatından ve rüyalarından çıkarsanması gerekir. Aktarım analizinin çoğu, şizoidin terapiste karşı duygularını tolere etmeye istekli olduğu ve buna katlanabildiği zamana kadar bu seviyede gerçekleşecektir. Ne yazık ki, bölünmüş nesne aktarımlarının yorumlarının bazen şizoid hastalarda etkisi yoktur çünkü bağımlı, muhtaç benlik deneyimi eksiktir ve diğer benlik temsilleriyle bütünleştirilemez. Yine de, hastanın terapistin varlığını kabul edebildiği ölçüde, bu ilişki hakkındaki iletişimleri kolaylıkla dahil edilmelidir.
Yorumlanması gereken diğer dinamikler, terapist ile hasta arasındaki mesafedeki ince kaymaları, tüm bölünme durumlarını ve ayrıca hastanın fobilerini, takıntılarını ve sanrılarını içerir. Tedavide son öncelik, aktarımsal olmayan, duygu yüklü materyalin tartışılmasıdır. Bu materyal, yalnızca daha yüksek öncelikli materyal olmadığında ele alınmalıdır.
Birincil Nesne İlişkileri
Hastanın baskın nesne ilişkilerini tanımlamak, aktarım odaklı psikoterapinin temel taşıdır. Tedavide bu bölümün amacı, terapisti şizoidin içsel temsiller dünyasına alıştırmaktır. Terapist, hastayı terapistle etkileşim deneyimini tanımlaması için cesaretlendirir ve hastanın düzeltmesi ve iyileştirmesi için terapistin hastaya bakış açısını sunar.
Terapistin etkileşimi karakterize etmek için kullandığı sıfatların seçimi, bir anlaşmaya varılıncaya kadar veya hasta ve terapist aynı fikirde olmama konusunda anlaşana kadar veya hasta etkileşim üzerine daha fazla düşünemeyecek ya da isteksiz görünene kadar sürekli geliştirilmelidir.
Libidinal İkililer
Şizoid libidinal olarak aktif olduğunda, çeşitli benlik-öteki ikilileri aktive olur. Şizoidin başkalarına olan özlemi, genellikle, diğerinin ihtiyacı ifade ederse reddedeceği ve öfkeleneceği düşüncesiyle bastırılır. Buna göre, ötekine olan özlemi arttıkça, şizoid, ötekinin onun varlığından yıpranacağından ve tükeneceğinden korkmaya başlar.
Kendini müdahaleci veya yapışkan olarak gören şizoid, diğerinin güvenliğinden korkmaya başlar. Bu durumda, başkalarının kendi ihtiyacından iğreneceğini veya isyan edeceğini düşünür. En büyük korkusu karşısındakine ihtiyacını belli edip yanlış cevap alması ya da ani bir reddedilme değilse de cevap alamamasıdır. Bir düzeyde, diğerinin kendisini sevdiğini ve onunla ilgilendiğini anlayabilir, ancak bu libidinal anlamda olmadığı için, sonunda diğerinin soğuk, kayıtsız, sıkılmış veya onunla ilgisiz olduğuna inanır.
Geri Çekilmiş İkililer
İhtiyacı olanı diğerinden alamayan şizoid, bir kez daha iç dünyasına çekilir. Geri çekilme süreci ilerledikçe, kendini hissiz ve robot gibi hissetmeye başlar. Geri çekilme devam ettikçe, şizoid kendini eksantrik ve beceriksiz olarak algılamaya başlar ve başkalarının korktuğunu, kafasının karıştığını veya davranışları nedeniyle geçiştirildiğini yansıtır. Kendisini deşifre edilemez (anlaşılamadığını) görünce daha da kapanır; kendini bir "o" ya da bir "şey" olarak görür. Bu noktada, şizoidin diğer insanlarla empati kurma yeteneği sınırlıdır.
Kimsenin ona ulaşamayacağına veya onu gerçek dünyaya geri çekemeyeceğine inanır, diğer insanlar önemsiz ve yeri doldurulabilir hale gelir. Şizoid, sesini kaybettiğini hisseder ve susar, diğer herkes soğuk ve uzak görünür. Alternatif olarak, kendi temelsizliğinden korkan ve tiksinen şizoid, diğerlerinin hayal kırıklığına uğradığına, sıkıldığına ve onun sözsüz taşlaşmasından (sessiz ve anlaşılmaz) iğrendiğine inanır.
Tümgüçlü İkililer
Şizoidin narsisistik unsurları belirli şekillerde tezahür eder. Şizoid kendini özel, yenilmez ve otoriter biri olarak görme eğilimindedir ve başkalarının bu yeteneklere hayran olduğuna inanır. Takdir eden ve kendisini seven olarak algıladığı kişilerle özel ilişkiler geliştirmek, zevk ve heyecan yaratır. Dünya hakkında bildiklerini sergileyen ve bilmediklerini saklayan şizoid, yetişkin, bilgili ve herhangi bir yardıma veya desteğe ihtiyaç duymadan işlerini halledebilecek kapasitede olduğunu hisseder. Şizoid, muhtaç, bağımlı, bilgisiz ve çocuksu olarak gördüğü diğerlerini değersizleştirerek, kendi idealize edilmiş benlik imajını korumaya devam edebilir.
Sadomazoşist İkililer
Sadomazoşist temaların ve efendi-köle ikililerinin varlığı genellikle şizoid aktarımın merkezinde yer alır. Uzak, cezalandırıcı veya ihmalkar ebeveynlerle büyümüş olan şizoid, nihayetinde sevgi ve bağlılığın kimliğinin bir parçası olamayacağına inanır. Kendisi olamayan şizoid, diğer kişinin ihtiyaç duyduğu şey olmanın en iyisi olduğuna karar verir.
Kendini feda eden savunmalar geliştiren şizoid, başkalarını empoze etme ve kontrol etme ile ilgili mazoşist bir model başlatır. Başka bir deyişle, şizoid, kendisini ebeveynlerinden ayırmayı, hayır demeyi veya daha derin ihtiyaç ve duygularını öne sürmeyi asla öğrenmediği için kendisine hükmedilmesine izin verir.
Şizoid, ilişkilerin kendisini yeteneklerini, sahip olduklarını, kaynaklarını ve geleceğe dair umutlarını elinden aldığını hisseder. Şizoid, diğerinin ihtiyaçlarını memnun etmek ve tatmin etmek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın, diğeri doyumsuzca aç görünür. Kendini nasıl savunacağını bilmediği için şizoidin tek şansı ilişkilerden uzaklaşmaktır.
Ebeveynler ne kadar muhtaç veya sadist olursa, şizoid hayatın sonraki dönemlerinde o kadar uzak ve erişilmez hale gelir. Ağır vakalarda, bakıcılar tarafından yapılan baskı, manipülasyon, zorbalık, gözdağı ve zulüm, ilişkilerde karşılıklılık olasılığını yok eder. Sadomazoşist tercihler cinsel fantezide de ortaya çıkabilir, ancak daha sık olarak, besleyici ve duygusal olarak uygun olmaktan ziyade uzak ve ilgisiz partnerler seçme eğiliminde belirgindir.
Şizoid, sadomazoşist ikililer aktif hale geldikçe öfke, içerleme ve korku arasında gidip gelebilir. Yüksek işlevli şizoid, efendi/köle ilişkisini kararsızlıkla algılarken, düşük işlevli şizoid, otomatik olarak geri çekilme ve hayali ilişkilerle ilişkiye geri dönüşle yanıt verir. Yine de şizoid genellikle diğerine köleliğini kabul etmez.
Yaygın Rol Değişimleri
Rol değişimleri meydana geldiğinde, hastanın nitelikleri bilinçsizce terapiste yansıtılır ve tedavide canlandırılır. Şizoid hastada, bu rol değişimleri en yaygın olarak aşağıdakiler arasında olur:
- Çocuksu benlik ve yetişkin benzeri öteki,
- Tükenmiş benlik ve yiyip bitiren öteki,
- Köle benzeri benlik ve muhtaç öteki,
- İdealize edilmiş benlik ve değersizleştirilmiş öteki.
Temel Terapötik Yeterlilikler
Geri Çekilmeyi Yönetme
Şizoid geri çekilme meydana geldiğinde, terapist geri çekilmeyi yüksek sesle gözlemler, ancak hastayı bunun ötesinde bağlantı kurmaya zorlamaya çalışmamalıdır. Çoğu zaman, geri çekilme sırasında sözlü iletişim gerekli değildir ve bu süre zarfında çok fazla temas hastayı daha fazla uyarabileceğinden, minimumda tutulmalıdır.
Regresyon sırasında belirli bir miktarda sessizliğe izin vermek uygun olsa da, hastanın terapist korkusunu, yalnız bırakılma arzusunu ve deneyimlediği benlik kaybını dile getirmek için eninde sonunda yardıma ihtiyacı olabilir. Terapist bu sırada iyi huylu ve tarafsız bir duruş sergilese bile, hastanın teması tamamen kesmesine izin vermez.
Tersine, terapist, hastanın mesafe yaratmasına izin verirken bile varlığını hastaya bildirmelidir. Sonuçta terapist, hastanın kendisinin yapamadığı durumlarda hasta ile kişilerarası köprünün yeniden kurulmasından sorumludur. Tedavinin ilerleyen aşamalarında hasta bu rolü kendisi üstlenmeye başlayacaktır.
Geri çekilme periyodu sırasında terapist, özellikle şizoidin bağlantıda kalma zorluğunu vurgulayan yansıtma yorumlamalarını da sınırlandırmalıdır. Terapist bunun yerine hastanın kendisi için güvenlik yaratma arzusuna veya onun mesafe ve boşluk ihtiyacına odaklanmak isteyebilir. Her zaman olduğu gibi, terapist, hastanın kendisine ne kadar yaklaşmasına izin verdiğine ilişkin değişiklikleri yorumlamaya devam etmelidir. Terapist ayrıca gerilemenin meydana gelmesine neden olabilecek duygu ve dürtüleri de tanımlar. Bu dönemde ortaya çıkan herhangi bir fantezi materyali, hastanın geri çekilmesinin nedenlerini yeniden oluşturmak için yorumlanabilir ve kullanılabilir.
Yüksek işlevli şizoid hastalar, geri çekilmeyi neredeyse kusursuz bir şekilde gizleyebilirler, bu yüzden terapist, hastanın kendi iç mesafesini gizleme çabasıyla sahte benliğinin harekete geçtiğinin farkında olmalıdır. Terapist ayrıca, hastanın yeniden temas kurma girişimi olarak kullandığı herhangi bir entelektüelleştirilmiş veya eksantrik iletişimi not etmek isteyebilir.
Nihayetinde hastanın, terapistin huzurunda parçalara ayrılmadan, terapist tarafından yok edilmeden, utanmadan ve alay edilmeden gerileyebileceğini görebilmesi gerekir, böylece tedavide bu süreci artık gizlemesine veya bundan kaçınmasına gerek kalmaz.
Fanteziyi Yönetme
Şizoid fanteziyle çalışmak, şizoid aktarıma erişmede birincil bir araç sağladığı için temel bir yetkinliktir. Terapist, seansta fantezi materyali paylaşmanın uygunluğunu hastaya iletmeyi seçebilir, ancak hastayı henüz rahat değilse bu materyali paylaşmaya zorlamaz. Bu süreçle ilgili psikoeğitime zaman ayırmak faydalı olabilir. Hastanın bu materyali terapistten esirgememesi için fantezi yaşamını paylaşmaya karşı herhangi bir direnç araştırılmalıdır. İdeal olarak, hasta, yönlendirilmeye ihtiyaç duymadan fantezi malzemesini spontane olarak tanımayı ve sunmayı öğrenir.
Fantezi ile çalışmanın genel amacı, hastanın bu materyali anlamasına ve bu materyali gerçek hayattaki gerçek ilişkilere, özellikle terapötik ilişkiye aktarmasın yardımcı olmaktır. Hastanın fantezi hayatındaki içerik ile gerçek hayatındaki olaylar arasında gerçeklik testi yapmasına yardımcı olmak bu sürecin önemli bir parçasıdır.
Her zaman olduğu gibi, fantazinin anlamı ve kullanımının anbean değerlendirilmesi gereklidir. Benlik durumları hakkında bilgi edinmek için fantezi materyalleri, tıpkı bir rüya gibi dikkatle araştırılmalıdır. Hasta fantezi hayatını belirgin bir his olmadan tanımlasa da, fantezi materyali genellikle yoğun duygu ve nesne ilişkileri hakkında bilgi ile doludur.
Terapist, bölünmüş duygulanımları ve kişilerarası temaları izlemeli, hastaların dikkatini bu temalara çekmeli ve parça-benlik ve parça-nesne-temsillerini birbirine bağlamaya hizmet ettiği için ona duygulanımın anlamını açıklayarak, hastayı bağlantıyı merak etmeye teşvik etmelidir.
Şizoid hasta için açık ve anlayışlı olmak, fantezi yaşamının herhangi bir tartışmasında her şeyden daha önemlidir. Çoğu şizoid hasta, bu materyalin içerdiği ham şiddet ve cinsel dürtülere şaşırır. Terapist tarafından köleleştirme veya boğulma temaları, terapistle temasa geçme korkuları ve algılanan zorlama konusunda öfke ortaya çıkabilir (Tümgüçlü temalar da öne çıkabilir).
Anti-Libidinal Ego İle Çalışmak
Kendi ihtiyacından korkan şizoid, kendisini besleyen, memnun eden veya cesaretlendiren herkesin yardımını reddeder. Hastanın terapistin yardımına ihtiyacı olduğunu kabul etmesi olası değildir ve terapötik ilişkiye bağımlı olmaya direnecektir. Hastayı başkalarına olan ihtiyacını reddetme eğilimi konusunda bilinçlendirmek, tedavinin temel bir amacıdır ve hastanın kimlik yayılmasının sağlamlaştırılmasında önemli bir adımdır. Terapist, hastanın terapist tarafından kabul görmesi için kendisini nasıl kolay ve talepkar hale getirdiğini araştırır. Hastanın başkalarıyla yakınlaşmasını engelleyen kendine zarar verme eğilimlerinin farkına varması gerekir.
Hasta, terapiden yardım alma arzusunu bildirebilse de, hastanın anti-libidinal çabaları genellikle onun için bilinçli değildir. Terapist, hastanın bağımlılıkla ilgili çatışmalarını keşfetmeye aktif olarak dahil olsa da, terapistle erken ilişkide kalabilmesi için hastanın ihtiyaçlarını ayırmaya devam etmesine izin verilmesi önemlidir. Hastanın egosu gelişmeden önce ihtiyaçlarının tedaviye alınmasına izin verilirse kötü huylu bir gerileme meydana gelebilir. Girişkenliği öğretmek, genellikle ancak bu temel çatışmayı çözmek için önemli çalışmalar yapıldıktan sonra faydalıdır.
Hastanın ihtiyacı bilinçlendikçe olumsuz bir aktarım gelişebilir. Terapist, hastanın libidinal kısımlarıyla asla yalnız başına ittifak yapmamaya dikkat etmelidir. Şizoid, terapisti elinden geldiğince iyi bir nesne olarak tutmaya çalışsa da, çağrışımları, hayalleri ve fantezileri genellikle bağımlılığın tehlikelerine ilişkin öfke ve varoluşsal korkuyu ortaya çıkarır.
Analistin Libidinal Ego'nun tarafını tutma konusundaki naif coşkusu ve hastayı "kurtarmak" için aşırı endişeli bir baskı arzusu, ancak er ya da geç şiddetli bir antilibidinal tepkiyi tetikleyebilir ve kendi kendini yenilgiye uğratabilir. Bu noktada sık sık gerilemeler meydana gelir ve hasta terapiste yaslanmakla kendi kendine yeterliliğe geri dönmek arasında gidip gelir.
Zamanla, hasta dramatik, talepkar, rahatsız edici, eleştirel ve terapistten memnun olmadığı konusunda rahat hissetmeyi öğrenmelidir. Başkalarıyla özdeşleşmesini çözmeli ve sevgi verme yeteneği ile sevgi alma yeteneği arasında denge kurmayı öğrenmelidir. Her şeyden önce, dünyada var olma hakkını anlamalıdır.
Somatik Deneyimi Yönetme
Şizoidin vücudunu sahte benliğin birincil parçası olarak kullanma eğilimi göz önüne alındığında, tedavide somatik deneyime güçlü bir odaklanma garanti edilir. Otantik, spontane bedensel eylem meydana gelmeden önce, şizoid, hissedilen bir benlik duygusunu yeniden kazanmalıdır.
Şizoid tedavide somatik deneyimin kapsayıcı hedefi, bölünmüş bedensel ihtiyaçların (yani, açlık, uyuşukluk, eliminasyon, cinsel dürtüler, vb.) ve bu bastırılmış deneyimlerin bilince girmesine izin verilebilmesi için duyumların tanımlanması ve bütünleştirilmesidir. Hastanın yalnızca zekasıyla değil, bedensel deneyimiyle özdeşleşmeyi öğrenmesi gerekir. Birçok şizoid hasta, bedensel dürtülerini tanımlayacak kelime dağarcığına sahip olmadığı için, duyusal bilgilerin ilk önce terapistin yardımıyla dürtülerden, sembollerden ve görüntülerden kelimelere dönüştürülmesi gerekir.
Terapist somatik egzersizlerle yaratıcı olabilir. Örneğin hasta, terapistle temas kurmanın bir aracı olarak gözlerini kullanmaktan ve bu süreçte ortaya çıkan korku deneyimini keşfetmekten fayda görebilir. Hastanın dikkatini ellerine, ayaklarına veya cinsel organlarına odaklamak, enerjiyi kafadaki sığınağından aşağı doğru çekmeye yardımcı olur. Şizoidin dikkatini abartılı katılığına, dışavurumcu vücut hareketlerinden yoksunluğuna ve kısıtlı hareketliliğe ilerleyici kas gevşetme egzersizleriyle birlikte çekmek, hastanın temasa karşı bedenlenmiş savunmasını serbest bırakmaya başlayabilir.
Simbiyotik Çabaları Yönetmek
Şizoidin çözülmemiş simbiyotik çabaları genellikle tedavide teknik bir sorun yaratır. Hasta, terapisti muhtaç ve bağımlı bir diğer kişi haline getirirken, bakıcı veya kurtarıcı rolünü üstlenerek bilinçsizce kimliğini terapistle kaynaştırmaya çalışır. Çoğu zaman, çerçeveye olabildiğince sorunsuz bir şekilde bağlı kalarak herhangi bir çatışma olasılığını en aza indirmeye çalışır. Hasta kendisi ile terapist arasındaki felsefi farklılıkları en aza indirgemekte, terapistin tedavi hedeflerini benimsemekte ve terapisti başarılı hissettirmekte ustadır.
Terapist, hasta tarafından bakıldığını hissettiğinde bunu not etmeli ve bu karşıaktarım bilgisini tedaviye entegre etmelidir. Terapist, hastayla çalışmanın her zaman kolay ve zevkli olduğunu hissederse, bu, tedavide bir kopukluk işareti olarak görülebilir ve ele alınmalıdır. Terapist, hastadan ayrı olduğunu agresif bir şekilde öne sürerken, esasen hastaya "sen sensin, ben benim" diyerek bağlılığını sürdürmelidir. Terapi, her iki tarafın da dünya deneyimini ve ardından bağımsız varlıklar olarak birlikte iletişim kurma yeteneklerini doğrulamak için bir fırsat haline gelir.
Şizoid, negatif aktarımını içe doğru bölerken, terapistle idealize edilmiş bir ilişki sürdürmeye çalışır. Hasta, kendisini çevrenin ihtiyaç duyduğu hale getirme modelini değiştirmeyi öğrenmelidir. Klinisyen, hastanın savunmacı özdeşleşimini gözlemleme ve yorumlama konusunda dikkatli olmalı ve hasta, reddedilen ihtiyaç ve duygularını terapiste her yansıttığında veya kendisi hakkında konuşmak için başka insanları kullandığında yorumlamalıdır. Hastaların simbiyotik çabaları göz önüne alındığında, terapistin tedavi sırasında her noktada aktarım tedavisi riskinin farkında olması özellikle önemlidir.
Tümgüçlülüğü Yönetmek
Şizoid tümgüçlülük, diğer sınır düzeyindeki koşullarda tümgüçlü kontrolün yaptığı gibi tedavide teknik bir sorun yaratmaz. Bununla birlikte, şizoid tümgüçlülük ego sintonik olduğundan, hasta, tümgüçlülüğün kendisine ilişkin görüşünü nasıl çarpıttığının bilincinde olması muhtemel değildir.
Nihayetinde terapist, hastanın gözlemci egosunun, onun dokunulmazlık duygularını sorgulamasını mümkün kılmaya çalışır. Tedavide, şizoid kendi başına hiçbir şeyi ve her şeyi iyi yapamayacağını kabul etmeyi öğrenmelidir. Terapist ile gerçeklik testi, perspektif vermek ve derinlemesine çalışmayı teşvik etmek için genellikle yeterlidir. Diğer zamanlarda, tümgüçlü fantezilerin dışa vurulması, hastanın gerçekçi sınırlamalarının vurgulanmasına yardımcı olabilir. Tümgüçlü fantezinin tatmini artık zevk getirmediğinde, şizoidin üstünlük duygusu ve kendi kendine yeterlilik ihtiyacı zayıflar.
Zamanla, aktarımdaki tümgüçlülükle yüzleştirmek ve onu yorumlamak, tümgüçlü fanteziyi çözecek ve buna libidinal ihtiyaçların ortaya çıkmasıyla ilgili kaygılarda bir artış eşlik edecektir. Ancak, altta yatan bağımlılık ve yalnızlık çatışması çok büyükse, şizoid bir kez daha tümgüçlü fanteziye geri çekilebilir.
Şizoid Uzlaşmayı Yönetmek
Hastanın ilişkilere girip çıkması, tedavi sürecindeki ana odak noktalarından biri olmalıdır. Terapist, terapistle bağlantı kurma korkusunun üstesinden geleceğini umarak, hastanın terapide mücadele etmesine izin vermemelidir. Hastanın yaklaşma-kaçınma modeliyle nasıl çalışılacağına dair öneriler şunları içerir:
- Terapist, hastanın terapötik ilişkideki salınımının farkında olduğunu gösterir.
- Terapist, hastanın "yakınlığı istemek ama yakınlıktan korkmak" konusundaki çatışmasına odaklanır.
- Terapist ve hasta, terapiste yaklaşma olasılıklarını araştırır (yani iletişim, duyguların paylaşımı).
- Terapist, yakınlık sırasında kaygısının yönetilebilir olduğunu hastaya iletir.
- Terapist, danışanın öğrenme adına yakınlık risklerine tahammül ettiğini, ancak hastanın bunaltılmasına izin vermediğini vurgular.
- Terapist, hastanın seans dışında yaşamında yakınlaşmak için nasıl çaba sarf ettiğini araştırır.
- Terapist, şizoidin yaşadığı kaygının, bağlantıyla ilgili korkularını yenmek için gerekli bir risk olduğunu vurgulamalıdır.
Hastanın büyümesinin bir diğer önemli kısmı, yeni ilişkilere ve arkadaşlıklara dalmak için gösterdiği çabalarla gerçekleştirilecektir. Hastayı sosyal olarak dallanmaya teşvik etmek hassas bir iştir. Teselli eden biri olmakla duyarsız biri olmak arasındaki çizgi ince olabileceğinden, erken dönem aşk nesnelerini anımsatan şekillerde sabırsız ve eleştirel olarak deneyimlenmeden hastayı cesaretlendirmek hassas bir uğraştır.
Şizoid İletişimi Yönetmek
Aktif dinleme ve sözel olmayan iletişime dikkat, şizoid hastayla güven tesis etmede uzun bir yol kat ederken, aynı zamanda onun öznel deneyiminin dış dünya tarafından kabul edilmesine yönelik derin özlemini de tatmin eder. Terapist, iletişim yoluyla başkalarıyla temas kurma konusunda şizoidin hissettiği tehlikeyi kabul ettiğinden emin olmalıdır.
Hastanın bu sürece müdahale etmeden veya değiştirmeye çalışmadan elinden geldiğince iletişim kurmasına izin vermek tedavinin erken döneminde önemlidir. Bu amaçla, terapist müzik veya görsel ve dramatik sanatlar hakkında tartışmaya açık olmayı düşünebilir, çünkü bu konular şizoidin duygularını ifade etmenin bir yolunu bulması için kanallar sağlayabilir.
Uzun süreli tedavilerde sessizlik dönemlerinin olması muhtemeldir. Şizoid sessizlik, ya daha derin bir duygusal deneyimin göstergesi olan savunmacı geri çekilme sürecini yan da şizoidin kapalı iç dünyasının ölülüğünü, boşluğunu yansıtma eğilimindedir. Terapist, sessizlik oluştuğunda hastanın sözlü iletişim eksikliğini telafi etmemeye dikkat etmelidir. Hastanın kendi boşluğunda kalmasına izin vermek, sonunda yeni spontane duyguların ortaya çıkması için alan sağlar.
Şizoidin boş çekirdeği tedavide tam olarak ortaya çıktığından, sonunda hastanın daha otantik bir benlik duygusu talep etmeye başladığı dönüştürücü bir terapötik gerileme meydana gelebilir. Terapistin, hastanın uzun sessizlikler sırasında muhtemelen kusurlu hissedebileceğinin ve söyleyecek bir şeyi olmadığı için terapisti hayal kırıklığına uğrattığına inandığının farkında olması gerekir.
Simbiyotik eğilimleri göz önüne alındığında, şizoid hastalar, terapistin kendini faydalı hissetmesi için çağrışımlar üretme konusunda baskı hissedebilir. Bu, gerçek iletişime müdahale eden ve ciddi bir terapötik engel yaratan bir sözde serbest çağrışım biçimidir. Ağır ağır ilerleyen, zenginlikten yoksun ya da psişik bileşenler sergileyen özgür çağrışımlar, sanki üçüncü bir şahısa hakkında konuşuluyormuş gibi, genellikle şizoidin altında yatan boşluğu örtmek için kullanılır.
Bu ilişki biçimi teşhircidir; terapisti ikna etmek, cezbetmek, etkilemek ve memnun etmek içindir, böylece onu hastanın gerçek hislerini tartışmaktan uzaklaştırır. Bu dinamik, hastanın materyallerini aşırı yorumlama veya bu materyale gerçekte mevcut olmayan duygu ve anlam yükleme olasılığını yaratır
Tedavideki Zorluklar
Şizoid Kişilik Bozukluğu'nun tedavisinde, klinisyenin karşılaştığı en büyük zorluklardan biri hastanın kendi terapisine katılımına karşı gösterdiği dirençtir. Hasta, tedaviye katılımda sürekli direnç gösterebileceği gibi seans içinde artan duygusal temasa yönelik bir direnç de gösterebilir. Şizoid direnci ele almak, terapistle daha fazla yakınlığı teşvik etse de hastanın özerklik duygusunu koruyan ölçülü bir yaklaşım gerektirir.
Şizoid Direnç ve Yaygın Biçimleri
Şizoid Kişilik Bozukluğu hastalarını yoğun direnç göstermeye iten şey, terapiste olan ilkel bağımlılık durumlarına gerileme olasılığıdır. Terapist de dahil olmak üzere başka bir kişiye yakınlığa izin vermek, hasta içinde yönetilmesi zor olan bir iç çatışma yaratır. Şizoid bireyin başka bir kişiye bağımlı hale gelmesi, "çocuksu, muhtaç, bağımlı benliği" ile benimsediği "sözde yetişkin imajı" arasında yaptığı ters çevirmeyi geri almak demektir.
Bu bağımlılık fikri, yoğun bir korku, tiksinti ve güçlü bir tehlike duygusu aşılamak için yeterlidir ki, şizoidi bu senaryonun meydana gelebileceği herhangi bir ilişkiye direnmeye iter. Bu dinamikler, şizoidin tedavideki ihtiyaçları ifade etme yeteneğini o kadar büyük ölçüde engeller ki, terapötik süreç genellikle başlama şansı bulamadan sonlanır.
Direncin en engelleyici biçimi, şizoidin istikrarlı bir ilişki kurmaya yetecek kadar uzun bir süre terapiye katılma konusundaki isteksizliğidir. Kişiler arası bağlantı konusunda rahat olmadığı ve her zaman özgür ve bağımsız kalma arzusu nedeniyle, şizoid tedaviyi atlayabilir veya düzenli olarak gelmeyebilir, geç gelebilir veya herhangi bir uyarıda bulunmadan tedaviyi sonlandırabilir.
Hasta, terapistin düzenli katılımın önemine işaret etme çabalarına karşı hızlı bir şekilde isyan eder. Bu nedenle, terapist hasta için çerçeveyi değiştirmezken (yani, fazladan zaman tanımak, kaçırılan seanslar için ücret ödememek), sözleşme yaparak veya tutarlı bir katılım için baskı yaparak bu direniş biçimini zorlamaya çalışmak olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Şizoid Kişilik Bozukluğu'nun tedavisinde ikinci bir direniş biçimi, terapistle duygusal düzeyde ilişki kurma isteksizliğidir. Hasta, rüyalarında, davranışlarında ve fantezi yaşamında bunlara dair çok güçlü kanıtlara rağmen, öfkesini, özlemini veya yalnızlığını kabul etmesi veya ifade etmesi olası değildir. Yardıma ihtiyacı olduğunu kabul etmek için mücadele edecektir ve terapistle aktarımsal bir ilişkiye yapılan tüm referansları reddetmesi muhtemeldir.
Şizoid birey, seansı duygusal materyali tartışmak için kullanmak yerine, süreyi genellikle terapisti duygusal temalar arayışından uzaklaştırmayı amaçlayan iletişimlerle (örneğin, zaten anladığı şeyler hakkında konuşarak veya bunun yerine önemsiz konuları tartışarak) doldurur. Hasta, içine gömülme korkularından kurtulmak için terapistle duygusal olarak tarafsız bir ilişki kurmaya çalışır ve terapistin kontrollü ve sınırlı bir duygusal deneyim içinde çalışmayı kabul etmesini sağlamaya çalışır.
Hasta sıklıkla tartışacak materyali olmadan gelir ve zamanı nasıl iyi kullanacağını bilemez. Seans sırasında kendi ihtiyaçlarını ifade edemeyen şizoid birey, bunun yerine genellikle terapistin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelir. Bu deneyim, terapistle simbiyotik bir ilişkiye zorlanmak gibi hissedilebileceğinden, şizoid birey, bu senaryodan kaçınmak için duygusal olarak ölü bir ilişki ister.
Şizoid direnişin diğer bir yaygın biçimi, içgörüyü hayatlarına sistematik ve metodik olarak uygulamaya çalışma eğilimleridir. Hasta, terapistine yaslanmak yerine etkin bir şekilde yarı zamanlı bir psikolog veya laboratuvar bilimcisi olur. Güçlü entelektüelleştirilmiş savunmalara dayanan bu fenomen, katılım numarası yaparken duygusal deneyimlerinden ayrı kalmaya devam eden arzularını yansıtır. Şizoid birey, adeta kendi mekanizmalarını inceleyen amatör bir sosyolog olur. Kendini bir benlikten ziyade roller topluluğu olarak görür. Algılarının, bütünleşmelerinin ve tepkilerinin doğasını açıklayabilir.
Aktarımın çözümlenmesine direnç, Şizoid Kişilik Bozukluğu olan hastalarda bir başka önemli temadır. Kendi zayıflığından korkan ve terapist tarafından etkilenme veya "yutulma" olasılığından kaçınmaya çalışan şizoid birey, terapötik ilişkiye salınarak girip çıkar. Bu salınım, hastanın olumsuz aktarımının tedavide çözülebilmesi ve terapistle yeni bir duygusal deneyimin ortaya çıkabilmesi olasılığını engeller. Hasta, iyileştirmesi gereken ilişkiden korkar. Yakınlık özlemi ile yakınlıktan kaçınma ihtiyacı arasında kalan hasta, terapistle terapötik bir karşıtlık yaratır veya en kötü durumda terapiyi sonlandırır.
İkincil Kazançtan Vazgeçmeyi Reddetme
Psikiyatrik hastalıktan elde edilen kazançlar kavramsal olarak “birincil kazançlar” ve “ikincil kazançlar” olarak ikiye ayrılır ve bunların her ikisi de tedaviye ciddi direnç oluşturabilir.
İnzivaya çekilmiş ve kaçıngan davranışlar şizoidin kişilerarası korkularını ve çatışmalarını çözmesine yardımcı olurken (birincil kazançlar), bozukluğun ikincil kazançlar arasında toplumsal kısıtlamalardan kurtulma deneyimi, eleştiri, övgü veya sosyal karşılaştırmanın üstünde olmanın zevkli duyguları ve üretkenlik ve yaratıcılık için sınırsız zaman sayılabilir. Şizoid birey çoğu zaman özgürlüğüne sanki baskıcı bir hükümet karşı devrimciymiş gibi sıkı sıkıya tutunur.
Araştırma alanında kariyere yönelen "yüksek işlevli" (İng: "high functioning") şizoid bireyler için, entelektüel ilgi alanlarını sürdürmek ve çeşitli özel hobilere vakit ayırmak için tek başına harcanan sınırsız zaman, vazgeçilemeyecek kadar iyi bir ayrıcalık gibi hissedebilir. Sosyal normları ve kuralları benimsemek yerine, şizoid birey genellikle kişisel tercihlerine göre hareket ederek, diğerlerinden farklılığını kutlamayı tercih eder. Genellikle ilgisizliğini, yalnızlığını ve kaygısını görmezden gelen şizoid, ilişkilerin, yalnızlık içinde yaşanan bir hayatın zenginliği olarak gördüğü şeylerden vazgeçmeye değer olup olmadığını merak eder.
Terapistin yalnızlığın önemini küçümsememesi, bunun yerine şizoid bireyin bu davranışları nasıl katı bir şekilde idealize ettiğini ve aynı zamanda ilişkilerden de zevk alma olasılığını göz ardı ettiğini göstermesi önemlidir. Hasta, sırf bir ilişkiye girdi diye özel hayatının kaybolmadığını bilmelidir. Fantezi hayatının zengin deneyimini ilişkilere enjekte etmeyi öğrenmek, bu korkuları yatıştırmada uzun bir yol kat eder.
Direncin üstesinden gelmeye çalışmanın en büyük riski, şizoid bireyin en temel savunmasına, geri çekilmeye aşırı yüklenmektir (şizoid bireyin ilk etapta terapiye gelmeyi kabul ederek kısmen vazgeçtiği savunma). Şizoid bireyi terapistle aniden, hızlı ve yoğun bir şekilde ilişkiye sokmak, olumsuz terapötik sonuçlara ve bazı durumlarda terapiyi sonlandırmaya yol açabilir. Terapist, hastanın katılacağı yoğunluğu belirlemesine izin verirken, terapiye katılım beklentisini ifade etmelidir.
Örneğin, terapist, hastanın orada olacağını ve seansları için finansal olarak sorumlu olacağını anlayarak hastayla haftalık seanslar planlar ve aynı zamanda seansların kötüleştiğini hissederse hastanın seansları kaçırmasına izin verir. Şizoid birey seansta yoğunluğu azaltmak için geri çekilmeyi veya sessizliği kullanıyorsa, buna da terapist tarafından izin verilmeli ve özerkliği koruma çabası olarak yorumlanmalıdır. Tedavi yoğunluğunu hafifletme çabaları, şizoid bireyin mesafe ihtiyacı ve terapist tarafından boğulma veya köleleştirilme korkusu bağlamında tartışılmalıdır. Bu hastalarla yapılan tüm yorumlarda olduğu gibi, terapist, gözlemlerin ve yorumların aşırı maruz kalma veya utanma duygularına yol açabileceğinin farkında olmalıdır, bu nedenle terapist bu durumlarda destekleyici ama "doğrudan" olmaya özen göstermelidir. Hastanın terapisti reddetmesini veya kabul etmesini önermek yerine, hastanın kararsızlığını basitçe belirtmek ve bunu terapide ilerlemesinin önündeki önemli bir engel olarak not etmek en iyisi olabilir. Terapistin hastadaki bu açmazla nazikçe yüzleştirmesi önemlidir, böylece sonunda başarılı bir derinlemesine çalışma gerçekleşebilir. Terapistin kendi kendini izlemesi ve bu dirence tepki olarak pasif agresif davranışlarda bulunmaktan kaçınması çok önemlidir.
Karşıaktarım
Şizoid Kişilik Bozukluğu tedavisinin en zor yönlerinden biri karşıaktarım (İng: "countertransference") yönetimidir. Bir yandan, bireysel terapi yoluyla kendi kişiliğinin derinliğini deneyimleme fırsatı bulamamış herhangi bir terapist, muhtemelen şizoid hastayı tam olarak kavramakta zorluk çekecektir.
Şizoid bireyin, özellikle de yelpazenin daha sağlıklı ucundaki doğal iç gözlem kapasitesi ve kendisinin ve diğerlerinin içindeki ince değişiklikleri fark etme yeteneği, bazen tekinsiz olabilir. Öte yandan, Şizoid Kişilik Bozukluğu'nda tedavi, hastanın terapistte uyandırabileceği, terapiyi zaman içinde önemli ölçüde yükleyebilecek, zarar verici canlandırmaları tetikleyebilecek ve tahammül edilmesi zor olabilen terapötik bir açmaz yaratabilecek güçlü duygular nedeniyle karşıaktarım konusunda maksimum farkındalık gerektirir.
Karşıaktarım Zorlukları
"Negatif belirtiler" zorlu karşıaktarım tepkilerini uyarma potansiyeli taşır. Şizoid kişiliklere yönelik birincil karşıaktarım tepkileri, kayıtsızlık ve nefretin yanı sıra kafa karışıklığı, uyku hali, can sıkıntısı ve duyusal yoksunluk olma eğilimindedir.
Terapist, hastanın materyalini hatırlamakta veya konsantre olmakta zorlandığını ve dinleme sürecinin olağanüstü derecede yorucu olduğunu hissedebilir. Sonunda, terapist, hasta üzerinde odaklanmak veya ilgiyi sürdürmek ve tedaviye kayıtsız kalmak için harcadığı çaba miktarından bitkin hissedebilir. Terapist hastaya olan ilgisini tamamen kaybederse, bu duygusal saygı eksikliği, şizoidin hayatının büyük bölümünde bildiği şeyi tekrarlayabilir: Başkaları, bir şekilde buna mecbur kalmadıkça, genellikle onları fark etmez veya tepki vermez!
Hastanın pasifliği de karşıaktarım sorunları yaratır. Pasiflik, terapistte hayal kırıklığı yaratabilir ve onu işe yarayamadığını veya terapiyi yürütme sorumluluğunun tamamen kendisine ait olduğunu hissetmesine neden olabilir. Yeterince yapmadığını hissetmekle hastayı harekete geçirmenin yollarını bulmaya çalışırken kendini yormak arasında gidip gelen terapist sonunda kendini yıpratır ve ilerlemenin mümkün olduğuna inanmayı bırakabilir. Tedavi sürecinde zaman geçtikçe, şizoid hastalarda gözle görülür değişikliklerin olmaması nedeniyle klinisyenler yorulma eğilimindedir; klinisyenler, ilerlemediğini gördükleri tedaviye ilgilerini kaybederler.
Kendi kendine yeten bir hastayla çalışma deneyimi, tedavinin bir başka zorlayıcı yönüdür. Terapötik bir ittifak içinde çalışmaya alışmış olan terapist, bu bağın yokluğunda tedaviyi ne kadar etkili bir şekilde sürdüreceğini öğrenmek zorundadır. Şizoidin kendini analiz etme girişimleri, kendi fikirleri lehine geri bildirimi reddetmeye yönelik narsisistik eğilimi ve olumsuz tavrı, terapistin yeteneklerine olan güvenini sarsabilir ve değersizleştirilme veya dışlanma konusunda kırgınlığa, öfkeye ve hayal kırıklığına yol açabilir.
Bazı daha sağlıklı şizoid hastaların kendi sorunları hakkında yüksek derecede içgörü gösterme eğilimi, terapistin etkisizlik duygularını pekiştirir. Genellikle hasta, terapistin yanında kendini muayene etmeye karar veriyormuş gibi, kendisinden üçüncü şahıs gibi bahseder. Terapi sürecinden kopan terapist, ücretini kazanmak için hiçbir şey yapmadığı veya hastaya yardım edemeyeceği düşüncesiyle suçluluk veya rahatsızlık hissedebilir.
Yeterince kullanılmadığını, dışlandığını ve bağlantısının olmadığını hisseden terapist, sonunda kendi ilişkisini ve hastanın gelmeye devam etmesinin yararlılığını sorgulamaya başlar. Alternatif olarak, terapist, aslında acı çekiyor olsa da, hastanın şiddetli bir şekilde acı çekmediğini hissedebilir.
Sessizlik, şizoid hastanın terapistte sıklıkla güçlü tepkiler uyandıran başka bir yönüdür. Hastanın sessizliği genellikle hastanın yaşadığı ezici korku veya öfkenin bir ifadesidir ve geri çekilmenin harekete geçtiğinin bir işaretidir. Terapist kendisinin de aynı anda hafif dissosiyasyon ve duyarsızlaşma yaşadığını veya aniden yorulduğunu ve konsantre olmakta zorlandığını görebilir. Bu deneyimler, terapist için tüm duygulardan ve ihtiyaçlardan arınmış, sabırlı olmanın nasıl bir şey olabileceğinin iyi bir göstergesidir.
Benzer şekilde, şizoidin ana rahmine benzer bir uykuya geri dönme arzusu, terapistin kendisini uykulu, uyuşuk veya kayıtsız hissetmesine neden olabilir.
Şizoid geri çekilme, terapistin endişeli hissetmesine veya hastanın doğrudan temasla baş edemeyecek kadar kırılgan olmasına, zamanla hastayı aşırı derecede korumasına ve izinsiz girmekten korkmasına neden olabilir. Terapistin geri çekilmesi, her zaman yersiz olmasa da, tedaviye zarar verebilir. Şizoid, duygusal yoğunluğun üstesinden gelemediğini hissettiğinde genellikle diğerlerinden geri çekilirken, diğerleri ondan geri çekildiğinde öfkelenir ve incinir.
Öte yandan, sessizliğe tepki olarak, terapist sıkılmış hissedebilir ve zihninin kendi yaşamının yönlerine gitmesine izin verebilir veya yanlış bir şekilde, konuşacak hiçbir şeyi olmadığı için hastanın şiddetli bir şekilde acı çekmediğini hissedebilir. Şizoid bireyin soğuk, ilgisiz bakıcılarının imajını başkalarına yansıtarak reddedilme eğiliminde olması, genellikle terapisti hastaya kayıtsız hale getirme etkisine sahiptir.
Terapist ayrıca kendini yetersiz hissedebilir ve hastanın ihtiyaçlarını karşılayabileceğine dair güveninden şüphe duyabilir. Sonuç olarak, terapist hastanın seansını unutabilir, hastanın seansa gelmemesini umabilir veya detaylara dikkat etmeden tedaviye dikkatsizce yaklaşabilir. En kötü senaryoda, terapist hastanın materyaline ulaşamaz veya ilgisiz kalır. Şizoid hastalarda karşıaktarım kalıpları aşağıdakileri içerir:
- Terapist, stabil bir aktarım olmadığında hastanın dinamik terapiden fayda görmeyeceğine inanır ve tedaviyi sonlandırmaya karar verir.
- Hastanın duygusal materyalinin azlığı göz önüne alındığında, terapist hüsrana uğrar ve hastayı terapiye katılmamakla suçlar.
- Hastayla kişilerarası bağlantının olmaması nedeniyle, terapist empati kuramaz ya da pasif-agresif bir şekilde çekingen hale gelir.
- Danışanın sessizliği/pasifliği, terapisti sorular sorarak veya tartışılacak konuları seçerek konuşmayı sürdürmeye çalışmasına yol açar.
- Terapist tedaviye olan ilgisini kaybeder ve hastaya ulaşmanın yollarını bulamadan robotik bir şekilde terapinin hareketlerinden geçmeye başlar.
- Terapist, şizoid geri çekilmeyi izleyen sessizliklerden rahatsız olur ve hastanın boşluk ihtiyacını göz ardı etmeye başlar.
- Terapist, uzun bir sessizlik sırasında hastanın başına gelenlerle ilgili kafa karışıklığı içinde, onun ruhsal durumu hakkında teorik tahminlerde bulunur.
- Terapist, hastadan iletişim olmadığında uyuklar
Terapistin Önyargıları
Münzevi veya sosyal olmayan davranışların kültürel kabulü çok çeşitlidir. Genel olarak, Doğu kültürleri, Batı ülkelerinde görülenden daha fazla içe dönüklüğe değer verme eğilimindedir ve sessiz sosyal muhafazakarı kültürel bir ideal olarak kabul eder. Daha derin bir düzeyde, kolektif kültürler genellikle sessizliği veya utangaçlığı, bireyin kendi kendini kontrol etme ve grup normlarına saygı gösterme yeteneğini yansıtan olumlu bir özellik olarak görürken, sosyal olmayan davranış grubun birliğine bir tehdit olarak görülür.
Buna karşılık, bireyci kültürler utangaçlığı karakterin zayıflığı olarak görür, ancak bağımsızlık, kendi kendine yeterlilik veya özerklik yeterlilik kurmanın hizmetinde oldukları şeklinde yorumlanabilecekleri zaman sosyal olmayan davranışları kabul ederler.
Batı dünyasında, sessiz, içe dönük, yalnızlar genellikle haksız bir şekilde karakterize edilir ve etiketlenir. Dışa dönük kültürel değerlerin, özel hayatlarına yüksek değer verenler için geçersiz sayılması muhtemeldir. Dışa dönük toplumlarda içe dönüklüğün değerini düşürme eğilimi vardır, çünkü bu farklıdır ve dışadönük benlik kavramını tehdit eder. Klinik psikolojide, içe dönük bireylerin "narsist" ve "benmerkezci" gibi sıfatlarla anıldığını duymak yaygındır.
İnsanoğlunun diğer insanlarla etkileşim kurmak için doğduğuna şüphe yoktur. Kolektif terapötik geleneklerde, bağlanmaya odaklanmak neredeyse her yerde bulunur. Ancak bu odaklanma, bağlanmanın öneminin, yalnızlık işlevlerinin anlamını ve önemini gölgede bırakmasına izin vermemelidir.
Terapist, tedaviyi etkileyebilecek olumsuz yanlılıkların kanıtı için yalnız davranış hakkındaki tutum ve inançlarını bilinçli olarak değerlendirmelidir. Örneğin, belki de medyanın suçlu veya antisosyal bireyleri "yalnızlar" olarak nitelendirme eğilimi göz önüne alındığında, yalnız tercihlerin patolojik veya tehlikeli davranışların göstergesi olduğu fikri Batı toplumunda yaygındır. Sosyopat bireyler yalnız yaşam tarzlarını seçebilse de, bu, bu tip kişilik bozukluklarını tanımlayan özellik değildir. Benzer şekilde, yalnız davranışın sosyal görevlerden kaçınan, keyfine düşkün olduğu veya insan sevmeyen eğilimleri yansıttığı fikri de aynı düşünceyi takip eder; eğer biri yalnızsa, kızgın veya bencildir.
Şizoidin yalnızlık tercihlerinin doğasını belirlemek zaman ve açıklık gerektirir. Empatik terapistin, içsel deneyimle takıntılı bir şekilde meşgul olma, utanca bağlı öz eleştiri ile özel bir benliğin zevkli bir şekilde yetiştirilmesi arasındaki farkı ayırt edebilmesi gerekir. Yalnız olmanın şizoidin kaçma ihtiyacını her zaman karşıladığını varsaymak bir hatadır. Terapistin yalnız davranışla ilgili kendi kültürel önyargılarını bilmesi, şizoid danışanın yalnız kalma ihtiyacına verdiği anlamı keşfedebileceği güvenli bir ortamın yaratılmasında büyük fayda sağlar. En önemlisi, dışadönük bakış açısının önyargılarını hissettiklerinde bu hastalarda savunmacılığın veya sözde-sosyal telafinin etkinleştirilmesini engeller.
İlaç Tedavisi
Kişilik bozuklukları ilaçlarla bir bütün olarak tedavi edilemez, ancak belirli semptomatik kümeleri hedeflemek mümkündür. Şizoid Kişilik Bozukluğu olan bireylerde, tedavinin başlarında bu hastalarla uygulanabilir bir ittifak oluşturmanın zorlukları nedeniyle psikofarmakolojik müdahaleleri düşünmeden önce terapötik ilişkiyi stabilize etmek genellikle esastır.
İlaçların, hastanın duygusal olarak başa çıkmak için yeterli donanıma sahip olmadığı korkutucu duyguları harekete geçirebileceğini veya alternatif olarak, şizoid bireyin semptomları aniden kaybolursa ve hasta artık desteğe ihtiyacı olmadığını hissederse, tedaviyi baltalayabileceğini düşünmek önemlidir. İlaçlar terapötik bir ilişki yerine kullanılmamalı, şizoid hastalarda aktarım analizinin yerini almamalıdır.
Negatif semptomoloji ve şizotipal vakalarda pozitif semptomoloji, önemli kişilerarası anlamlara sahiptir ve klinik ortamda ele alınmalıdır. Negatif semptomolojiyi zayıflatmaya meyilli olmayan daha yüksek işlevli şizoid bireylerin, ilaç yokluğunda başarılı olmaları çok muhtemeldir.
Şizotipal vakaların aksine, şizoid tipler için ilaçların etkinliği konusunda az sayıda spesifik çalışma yapılmıştır. Antipsikotiklerin ve anksiyolitiklerin genel kullanımı, bu sorunların ortaya çıkması durumunda önemli anksiyete, depresyon veya psikotik durumları hedeflemek için kullanılabilir.
Monoamin oksidaz inhibitörleri ve seratonin geri alım blokerleri, SSRI fluoksetinde olduğu gibi, kaçıngan kişilik ve şizoid hastalarda aşırı duyarlılığı tedavi etmek için önceki çalışmalarda da etkinlik göstermiştir. Düşük doz nöroleptikler (haloperidol, tiyotiksen), şizoid hastalarda görülen psikotik benzeri semptomların tedavisinde daha eski çalışmalarda bir miktar etkinlik göstermiştir. Antidepresan buproprion (Wellbutrin), bu popülasyonlarda ilgisizliği ve anhedoniyi azaltmak için de bazı faydalar göstermiştir.
Şizotipal kişilik, çoğunlukla şizofreniyi tedavi etmek için tasarlanmış daha küçük dozlarda ilaçlarla tedavi edilebilir. Özellikle, bu bozukluk bilişsel anormallikler için dopamin agonistlerinin, klinik semptomların azaltılması için antipsikotiklerin, bağlam işleme anormalliklerinin azaltılması için sempatolitiklerin ve görsel-uzaysal öğrenme güçlükleri için antikolinesteraz inhibitörlerinin kullanımına yanıt verebilir. Bu bulgular nispeten yenidir ve şizoid hastalarla denemeler yapılmamıştır.
Diğer Tedavi Modaliteleri
Bilişsel Davranışçı Terapi / Şema Terapisi
Şizoid Kişilik Bozukluğu için Bilişsel Davranışçı Terapi psikoeğitimden (geri bildirim, sosyal beceri eğitimi, rol yapma, genellikle kendini gözlemlemeyi geliştirmek için video geri bildirimi gibi) yararlanır ve tedavinin hedefleri işbirlikçi olarak belirlenir. Hasta ve terapist, ilişkisel sorunları ele almanın yeni yollarını denemenin artılarını ve eksilerini keşfeder. Yaygın şizoid varsayımlar, otomatik düşünceler, inançlar ve tutumlar araştırılır ve daha uyumlu düşüncelerle değiştirilir.
Şu anda, bu teknik sosyal beceri eğitimi için sıklıkla kullanılmasına rağmen, bu popülasyon için özel olarak geliştirilmiş bir psikoeğitim protokolü bulunmamaktadır. Yeniden yapılandırılan diğer şemalar (otomatik düşünce kalıpları) arasında şunlar bulunur:
- Sosyal izolasyon (birinin diğerlerinden farklı olduğu fikri),
- Kusurluluk (kişinin kötü veya aşağı olduğuna dair inanç),
- Boyun eğme (başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak için kişinin ihtiyaç ve duygularının bastırılması gerektiği inancı),
- Gelişmemiş benlik (başkalarıyla yakınlığın kendi kendine bireyleşme pahasına geldiği fikri).
Grup Terapisi
Grup psikoterapisi, Şizoid Kişilik Bozukluğu için çoğu durumda iyi bir yardımcı tedavidir. Bir grup ortamı, sosyalleşme, geri bildirime maruz kalma için fırsatlar sağlar ve şizoid bireyin sosyal etkileşim hakkındaki olumsuz fikirlerini yeniden yapılandırmasına yardımcı olabilir. Hastanın sosyalleşmeyle ilgili korkuları göz önüne alındığında, bireysel psikoterapide potansiyel grup deneyimleri hakkında korkutucu fanteziler üzerinden çalışmak, grup başladığında aşırı uyarılmadan kaçınmak için bir zorunluluktur.
Yazarların çoğu, şizoid bir hasta için optimal grup kompozisyonunun, gruba dahil olan kişilik tipleri açısından heterojen (yani, üyeler aynı seviyede global işlevselliğe sahip) olduğunu öne sürmüşlerdir. Grup liderinin, şizoidin katılımdan kaçınmasına izin verme (yani şizoidi görmezden gelme) konusundaki rolünü grubun dikkatini çekmesi de faydalı olabilir. Bu teknik, şizoidin iletişim engellerini kendi başına aşmak için hissettiği baskıyı hafifletmeye yardımcı olabilir.
Tedavi süresince, şizoid birey, sosyal ortamlarda kendi konumunu müzakere etmeyi, yavaş yavaş kendi kendine yeterliliğini terk etmeyi ve savunmacı kaçınma kullanmadan kendini diğerlerinden farklılaştırmayı öğrenir.
Davranışsal Tedavi
Girişkenlik eğitimi, sosyal beceri eğitimi ve maruz kalma gibi bazı davranışsal teknikler önerilmiş olsa da, şu anda Şizoid Kişilik Bozukluğu için yerleşik bir davranışsal kavramsallaştırma yoktur. Davranış değişikliği, bu hastalarda görülen zihin ve beden arasında savunmacı bölünme nedeniyle şizoid hastalar için özellikle çok az değerli olabilir.
Önemli dış pekiştireç kaynaklarının olmaması ve şizoidin cezalandırma veya ödüllendirme gibi etkinlikleri deneyimleme konusundaki sınırlı yeteneği de davranış değişikliğini oldukça karmaşık hale getirir. Şizoid hastayı artan sosyalleşme seviyelerine alıştırmak için maruz bırakma tekniklerinin aşırı kullanımı, bağlantı konusundaki temel endişeleri azalmadan devam etse bile, çoğu zaman bir sosyal rahatlık cephesi ortaya koymasına yol açar.
Psikodrama / Hipnoz
Şizoid kişilik için psikodrama ve hipnoz dahil olmak üzere diğer alternatif terapötik müdahale biçimleri araştırılmıştır, ancak son zamanlardaki hiçbir literatür bu modaliteleri sistematik bir şekilde değerlendirmemiştir. Psikodrama, şizoidi kendi hayatının aktif bir katılımcısı yapmak, atalet ve geri çekilmeye karşı koymak ve onu bedeniyle temasa geçirmek niyetiyle kullanıldığından, hipnoz, başka türlü erişilemeyen veya kapatılan şizoid erişim duygularına yardımcı olması için önerilmektedir.
Destekleyici Terapi
Düşük işlevli şizoid hastalarda destekleyici tedavi yaklaşımları endike olabilir. Belirgin ego eksiklikleri ve eksantriklikleri olan şizotipal hastalar, günlük yaşam aktivitelerine vurgu yapan haftada bir veya iki kez destekleyici psikoterapi için iyi bir eşleşmedir. Destekleyici yaklaşımlar, klinisyenlerin şizoid hastalara karşı daha hoşgörülü, kabul edici ve hoşgörülü olmalarını gerektirir. Şizoid sessizlikler direniş olarak değil, terapistle bir ilişki biçimi olarak yorumlanmalı, yorumlama ve yüzleştirmeden genellikle kaçınılmalıdır.
Şizoidin yakınlığı ve sosyalleşmeyi kademeli olarak nasıl bütünleştirebileceğine dair öneriler, ilerlemeden önce hastanın sınırlarını yavaşça test ederek geçici olarak önerilmelidir.
Müddet Tahminleri (Prognoz)
Kişilik bozuklukları tipik olarak kroniktir ve genellikle tedavisi uzun süreler gerektirdiği için zordur. Şizoid Kişilik Bozukluğu, genellikle zamanla fazla iyileşmeyen uzun süreli (kronik) bir hastalıktır. Sosyal izolasyon genellikle kişinin yardım veya destek istemesini engeller.
Şizoid Kişilik Bozukluğu olan kişiler genellikle iyi ayarlanmış hayatlar yaşarlar. Diğer kişilik bozukluğu türlerine sahip kişilerle karşılaştırıldığında, özellikle sınırlı sosyal becerileri üzerinde baskı yaratan sosyal, eğitimsel veya mesleki durumlarda değillerse, Şizoid Kişilik Bozukluğu olan kişilerin kaygı veya depresyon yaşama olasılığı daha düşüktür.
Şizoid hastalar terapide başarılı olsalar da, prognozları, bir dizi uyarı ile birlikte gelir. Bu uyarıların en önemlisi, hastanın terapistle sürekli yakınlık kurmaya istekli olmasıdır. Hastanın özgürlüğünü güvence altına alma, kendi kendine yeterlilik ve tümgüçlülük biçiminde direnişi sürdürme veya tedavinin kontrolünü üstlenme ihtiyacı ne kadar güçlüyse, hastaya yardım etmesi o kadar zorlaşır.
Hasta erken yaşamının ilkel öfkesini ve korkusunu yeniden açamayacak kadar korkarsa, terapötik sonuç sınırlı olacaktır. Bu durumlarda, terapist tarafından hiçbir itme, hastadaki ivme eksikliğini telafi edemez. Hasta terapötik gerilemeyle yüzleşmeye istekli değilse ya da muktedir değilse ve terapiste bir bağımlılık dönemi yaşıyorsa, hiçbir analiz onu bunu yapmaya zorlayamaz.
Şizoid hastalardaki ilerlemeyi semptomatik değişimle ölçmek hem hasta hem de terapist için cesaret kırıcı olabilir. Terapist, bu tür temel insan sorunlarının tehlikede olduğu göz önüne alındığında, şizoid hastadaki hızlı değişikliklerin nadir olduğunu anlamalıdır. Şizoid hasta genellikle semptomatik sorunları kendi başına azaltmakla ilgilenmez, bunun yerine temel insani bağlantının nasıl yeniden kurulacağına daha fazla odaklanma eğilimindedir.
Şizoidin bir kez daha diğerine bağımlı olmaya çalışması için gerekli olan temel güveni tesis etmek gerçekten çok önemli bir görevdir. Tedavinin başlarında, en büyük sorunlar, hastanın terapistin varlığına terapötik bir ittifak oluşturacak kadar uzun süre tahammül edip edemeyeceğidir. Görünür değişiklikler genellikle bu engelin üstesinden gelindikten sonrasına kadar sınırlıdır.
Görülme Sıklığı ve Dağılımı (Epidemiyoloji)
Şizoid Kişilik Bozukluğu, az çalışılmış bir hastalıktır ve klinik ortamlarda nadiren karşılaşıldığından hakkında çok az klinik veri vardır. Çalışmalar genellikle %1'den daha az bir prevalans bildirmiştir. Erkeklerde kadınlara göre daha sık teşhis edilir.
Önlem Yöntemleri
Şizoid Kişilik Bozukluğu'nu önlemenin bilinen bir yolu yoktur.
Etimoloji
Şizoid kelimesi, "bölme" anlamına gelen Yunanca "şizo–" ön ekinden ve "benzer" veya "temsil eden" anlamına gelen "–oid" son ekinden gelir. "Şizoid" terimi ilk kez 1908'de, içe ve dışa dünyadan uzaklaşma eğilimini, duygusal dışavurumun, eşzamanlı çelişkinin yokluğunu, sağlamlığın ve duyarlılığın ve belirsiz ilgilerin peşinden gitme eğilimini tanımlamak için Eugen Bleuler tarafından ortaya atılmıştır.
Diğer Başlıklar
Şizoid Kişilik Bozukluğu ve Sanat
Popüler karikatür, yaratıcı şizoid tipin insan toplumunda -her ne kadar isteksiz de olsa- bir yer bulduğunu gösterir: "eksantrik ve antisosyal ressam"; "mağarada yaşayan dini mistik"; ve - zamanımızın şizoid başarısı olarak görülebilecek "bilgisayar dehası". Bu tür figürler, kişisel alanlarını geliştirmeye çalıştıkça insanlığı ilerletmeyi bile başarabilirler. Tabii ki, gerçek şizoid spektrum bundan çok daha geniştir ve semptomlar, bireyin sahip olduğu sosyal çekingenlik derecelerine göre değişir, ancak birçok şizoid birey topluma mâl olmuştur ve hatta bazılarının görünüşte isteksizce topluma hizmet etmesi, onların toplum tarafından genel bir kabul görmesine neden olmuştur. Buna bir örnek olarak, müthiş zekası sayesinde II. Dünya Savaşı'nın sonunu hızlandıran, ancak "esrarengiz" tarzı nedeniyle bilgisayarı "Christopher" dışında neredeyse hiçbir arkadaşı olmayan yapay zekanın mucidi Alan Turing'i verebiliriz.
Şizoid yaratıcılık, doğru zamanda doğru yerde kendini gösterecek olursa, hayal kurma yeteneği sayesinde kolektif psişenin biçimlenmesini ifade etmeye bile yardımcı olabilir. Modern sanat dünyası, bunun örneklerini, çağımızın şizoid eğilimini bir çorak arazideki "içi boş adamlar" veya "yolları dünyaya düşmüş sorunlu uzaylılar" olarak ifade eden şair Eliot ve rock yıldızı Bowie gibi karşıt kutuplardan sunmaktadır.
Ancak bireysel duruma geri dönecek olursak, yalnız bir varoluşun inşasını ve yaşamasını kolaylaştırabilen yaratıcılığın, benliği başkalarına sunmak için nasıl korunaklı bir araç sağlayabileceğini düşünmek ilginçtir. Tipik olarak münzevi (Ezra Pound'un tabiriyle bir "Yaşlı Possum" olan) olan Eliot, bir keresinde şöyle demişti:
Sanıyorum her şair, kendi düşüncelerini trajik ya da komik bir maskenin ardında düşünebilmek ister.
Bowie, daha da direkt olarak açıklıyor:
Sahne dışında ben bir robotum. Sahnedeyse duyguya ulaşıyorum. Muhtemelen bu yüzden Ziggy [Bowie'nin rock yıldızı ikinci kişiliği] olarak giyinmeyi, David olmaya tercih ediyorum.
Özellikle şizoidin fantezi dünyasının açıkça toplumla kesiştiği sanatlarda, şizoid için yeni bir tür iletişim olasılığı ortaya çıkamktadır. Özellikle de sanatsal yaratıcılık, ne tam olarak burada ne de orada olma olarak tafir edilebilecek "şizoid çıkmazı"nı kolaylaştırabilecek bir uzlaşma ifadesi sunmaktadır.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 13
- 12
- 9
- 6
- 5
- 5
- 4
- 2
- 2
- 2
- 2
- 1
- K. A. Fariba, et al. (2022). Schizoid Personality Disorder. StatPearls Publishing. | Arşiv Bağlantısı
- P. F. Merenda. (2010). Toward A Four-Factor Theory Of Temperament And/Or Personality. Journal of Personality Assessment, sf: 367-374. doi: 10.1207/s15327752jpa5103_4. | Arşiv Bağlantısı
- A. Surís, et al. (2016). The Evolution Of The Classification Of Psychiatric Disorders. Behavioral Sciences (Basel, Switzerland), sf: 5. doi: 10.3390/bs6010005. | Arşiv Bağlantısı
- B. A. Fischer. (2012). A Review Of American Psychiatry Through Its Diagnoses: The History And Development Of The Diagnostic And Statistical Manual Of Mental Disorders. The Journal of Nervous and Mental Disease, sf: 1022-1030. doi: 10.1097/NMD.0b013e318275cf19. | Arşiv Bağlantısı
- E. Røysamb, et al. (2011). The Joint Structure Of Dsm-Iv Axis I And Axis Ii Disorders. Journal of Abnormal Psychology, sf: 198-209. doi: 10.1037/a0021660. | Arşiv Bağlantısı
- T. Reichborn-Kjennerud. (2010). The Genetic Epidemiology Of Personality Disorders. Dialogues In Clinical Neuroscience, sf: 103-114. doi: 10.31887/DCNS.2010.12.1/trkjennerud. | Arşiv Bağlantısı
- T. A. Widiger, et al. (2000). Toward Dsm-V And The Classification Of Psychopathology. Psychological Bulletin, sf: 946-963. doi: 10.1037/0033-2909.126.6.946. | Arşiv Bağlantısı
- Mayo Clinic. Schizoid Personality Disorder - Symptoms And Causes. (17 Ağustos 2017). Alındığı Tarih: 19 Ağustos 2022. Alındığı Yer: Mayo Clinic | Arşiv Bağlantısı
- M. Zimmerman. Schizoid Personality Disorder - Mental Health Disorders - Msd Manual Consumer Version. (1 Mayıs 2021). Alındığı Tarih: 19 Ağustos 2022. Alındığı Yer: MSD Manual | Arşiv Bağlantısı
- T. Millon. (2004). Personality Disorders In Modern Life. ISBN: 9788445815380. Yayınevi: Elsevier España. sf: 371-374.
- F. K. Berger, et al. Schizoid Personality Disorder: Medlineplus Medical Encyclopedia. (7 Eylül 2020). Alındığı Tarih: 19 Ağustos 2022. Alındığı Yer: nlm.nih | Arşiv Bağlantısı
- S. Joseph. (1997). Personality Disorders. ISBN: 9780789001344. Yayınevi: Psychology Press. sf: 45-46.
- W. R. D. Fairbairn. (2013). Psychoanalytic Studies Of The Personality. ISBN: 9781134842131. Yayınevi: Routledge.
- N. McWilliams. (1994). Psychoanalytic Diagnosis. ISBN: 9780898621990. Yayınevi: Guilford Press. sf: 480.
- H. Guntrip. (2018). Schizoid Phenomena, Object Relations And The Self. ISBN: 9780429904493. Yayınevi: Routledge.
- S. Akhtar. (2018). Schizoid Personality Disorder: A Synthesis Of Developmental, Dynamic, And Descriptive Features. American Journal of Psychotherapy, sf: 499-518. doi: 10.1176/appi.psychotherapy.1987.41.4.499. | Arşiv Bağlantısı
- E. Caligor. (2005). Treatment Manuals For Long-Term Psychodynamic Psychotherapy And Psychoanalysis. Clinical Neuroscience Research, sf: 387-398. doi: 10.1016/j.cnr.2005.03.012. | Arşiv Bağlantısı
- J. . Block. (2010). The Five-Factor Framing Of Personality And Beyond: Some Ruminations. Psychological Inquiry, sf: 2-25. doi: 10.1080/10478401003596626. | Arşiv Bağlantısı
- Z. Wheeler. Treatment Of Schizoid Personality: An Analytic Psychotherapy Handbook. (1 Ocak 2013). Alındığı Tarih: 19 Ağustos 2022. Alındığı Yer: Pepperdine Digital Commons | Arşiv Bağlantısı
- A. R. Maher, et al. (2015). Summary Of The Comparative Effectiveness Review On Off-Label Use Of Atypical Antipsychotics. Journal of Managed Care Pharmacy, sf: 1-20. doi: 10.18553/jmcp.2012.18.S5-B.1. | Arşiv Bağlantısı
- T. Lugnegård, et al. (2012). Personality Disorders And Autism Spectrum Disorders: What Are The Connections?. Comprehensive Psychiatry, sf: 333-340. doi: 10.1016/j.comppsych.2011.05.014. | Arşiv Bağlantısı
- J. Triebwasser, et al. (2013). Schizoid Personality Disorder. Guilford Publications, sf: 919-926. doi: 10.1521/pedi.2012.26.6.919. | Arşiv Bağlantısı
- A. E. Skodol, et al. (2011). Personality Disorder Types Proposed For Dsm-5. Guilford Publications, sf: 136-169. doi: 10.1521/pedi.2011.25.2.136. | Arşiv Bağlantısı
- J. Coid, et al. (2006). Prevalence And Correlates Of Personality Disorder In Great Britain. The British Journal of Psychiatry, sf: 423-431. doi: 10.1192/bjp.188.5.423. | Arşiv Bağlantısı
- D. K. . Kinney, et al. (2010). Creativity In Offspring Of Schizophrenic And Control Parents: An Adoption Study. Creativity Research Journal, sf: 17-25. doi: 10.1207/S15326934CRJ1301_3. | Arşiv Bağlantısı
- W. H. J. Martens. (2010). Schizoid Personality Disorder Linked To Unbearable And Inescapable Loneliness. The European Journal of Psychiatry, sf: 38-45. | Arşiv Bağlantısı
- G. . Domino, et al. (2010). Creativity And Ego Defense Mechanisms: Some Exploratory Empirical Evidence. Communication Research Journal, sf: 17-25. doi: 10.1207/S15326934CRJ1401_2. | Arşiv Bağlantısı
- F. L. Coolidge, et al. (2013). Are Alexithymia And Schizoid Personality Disorder Synonymous Diagnoses?. Comprehensive Psychiatry, sf: 141-148. doi: 10.1016/j.comppsych.2012.07.005. | Arşiv Bağlantısı
- Y. Levi-Belz, et al. (2019). Beyond The Mental Pain: A Case-Control Study On The Contribution Of Schizoid Personality Disorder Symptoms To Medically Serious Suicide Attempts. Comprehensive Psychiatry, sf: 102-109. doi: 10.1016/j.comppsych.2019.02.005. | Arşiv Bağlantısı
- A. J. Connolly, et al. (2008). Personality Disorders In Homeless Drop-In Center Clients. Guilford Publications, sf: 573-588. doi: 10.1521/pedi.2008.22.6.573. | Arşiv Bağlantısı
- H. M. Wastler, et al. (2019). Self-Referential Hypermentalization In Schizotypy.. American Psychological Association (APA), sf: 536-544. doi: 10.1037/per0000344. | Arşiv Bağlantısı
- S. Akhtar. (2018). Schizoid Personality Disorder: A Synthesis Of Developmental, Dynamic, And Descriptive Features. American Journal of Psychotherapy, sf: 499-518. doi: 10.1176/appi.psychotherapy.1987.41.4.499. | Arşiv Bağlantısı
- D. . Schuldberg. (2010). Six Subclinical Spectrum Traits In Normal Creativity. Creativity Research Journal, sf: 5-16. doi: 10.1207/S15326934CRJ1301_2. | Arşiv Bağlantısı
- R. D. Ä. D. Ä. GmbH. (2018). The Investigation And Differential Diagnosis Of Asperger Syndrome In Adults. Deutscher Arzte-Verlag GmbH. doi: 10.3238/arztebl.2013.0755. | Arşiv Bağlantısı
- A. Somma, et al. (2019). Hypermentalizing As A Marker Of Borderline Personality Disorder In Italian Adolescents: A Cross-Cultural Replication Of Sharp And Colleagues’ (2011) Findings. Borderline Personality Disorder and Emotion Dysregulation, sf: 1-4. doi: 10.1186/s40479-019-0104-5. | Arşiv Bağlantısı
- W. J. Livesley, et al. (2017). The Dsm-Iii Distinction Between Schizoid And Avoidant Personality Disorders. SAGE Publications, sf: 59-62. doi: 10.1177/070674378603100112. | Arşiv Bağlantısı
- R. L. Jenkins, et al. (2010). Common Syndromes In Child Psychiatry: Ii. The Schizoid Child.. American Psychological Association (APA), sf: 255-261. doi: 10.1111/j.1939-0025.1946.tb05379.x. | Arşiv Bağlantısı
- A. Ciaramidaro, et al. (2015). Schizophrenia And Autism As Contrasting Minds: Neural Evidence For The Hypo-Hyper-Intentionality Hypothesis. Schizophrenia Bulletin, sf: 171-179. doi: 10.1093/schbul/sbu124. | Arşiv Bağlantısı
- B. Hummelen, et al. (2015). Poor Validity Of The Dsm-Iv Schizoid Personality Disorder Construct As A Diagnostic Category. Guilford Publications, sf: 334-346. doi: 10.1521/pedi_2014_28_159. | Arşiv Bağlantısı
- M. L. Esterberg, et al. (2010). Cluster A Personality Disorders: Schizotypal, Schizoid And Paranoid Personality Disorders In Childhood And Adolescence. Journal of Psychopathology and Behavioral Assessment, sf: 515-528. doi: 10.1007/s10862-010-9183-8. | Arşiv Bağlantısı
- S. Ullrich, et al. (2007). Dimensions Of Dsm-Iv Personality Disorders And Life-Success. Guilford Publications, sf: 657-663. doi: 10.1521/pedi.2007.21.6.657. | Arşiv Bağlantısı
- J. C. Overholser. (2017). Differentiation Between Schizoid And Avoidant Personalities: An Empirical Test*. SAGE Publications, sf: 785-790. doi: 10.1177/070674378903400808. | Arşiv Bağlantısı
- M. L. Cook, et al. (2019). On The Continuity Between Autistic And Schizoid Personality Disorder Trait Burden. Ovid Technologies (Wolters Kluwer Health), sf: 94-100. doi: 10.1097/NMD.0000000000001105. | Arşiv Bağlantısı
- K. S. KENDLER, et al. (2006). Dimensional Representations Of Dsm-Iv Cluster A Personality Disorders In A Population-Based Sample Of Norwegian Twins: A Multivariate Study. Psychological Medicine, sf: 1583-1591. doi: 10.1017/S0033291706008609. | Arşiv Bağlantısı
- S. Wolff, et al. (1986). ‘Schizoid’ Personality And Antisocial Conduct: A Retrospective Case Note Study. Psychological Medicine, sf: 677-687. doi: 10.1017/S0033291700010424. | Arşiv Bağlantısı
- L. Scoriels, et al. (2013). Modafinil Effects On Cognition And Emotion In Schizophrenia And Its Neurochemical Modulation In The Brain. Neuropharmacology, sf: 168-184. doi: 10.1016/j.neuropharm.2012.07.011. | Arşiv Bağlantısı
- K. M. Abel, et al. (2010). Birth Weight, Schizophrenia, And Adult Mental Disorder: Is Risk Confined To The Smallest Babies?. Archives of General Psychiatry, sf: 923-930. doi: 10.1001/archgenpsychiatry.2010.100. | Arşiv Bağlantısı
- R. Kuhn, et al. (2004). Eugen Bleuler’s Concepts Of Psychopathology. SAGE Publications, sf: 361-366. doi: 10.1177/0957154X04044603. | Arşiv Bağlantısı
- D. Tantam. (1988). Lifelong Eccentricity And Social Isolation: Ii: Asperger's Syndrome Or Schizoid Personality Disorder?. The British Journal of Psychiatry, sf: 783-791. doi: 10.1192/bjp.153.6.783. | Arşiv Bağlantısı
- G. E. Vaillant, et al. (1985). Maturity Of Ego Defenses In Relation To Dsm-Iii Axis Ii Personality Disorder. Archives of General Psychiatry, sf: 597-601. doi: 10.1001/archpsyc.1985.01790290079009. | Arşiv Bağlantısı
- A. A. Mather, et al. (2008). Associations Between Body Weight And Personality Disorders In A Nationally Representative Sample. Ovid Technologies (Wolters Kluwer Health), sf: 1012-1019. doi: 10.1097/psy.0b013e318189a930. | Arşiv Bağlantısı
- A. Levan, et al. (2014). Right Frontal Pole Cortical Thickness And Social Competence In Children With Chronic Traumatic Brain Injury. Ovid Technologies (Wolters Kluwer Health), sf: E24-E31. doi: 10.1097/HTR.0000000000000040. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 12:51:56 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/12139
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.