Zorbalara Karşı Sessiz Direniş: Affetmek Değil, Mesafe Koymak
“Affetmek zorunda değilim; ama kendimi korumak zorundayım.”
Zorbalara Karşı Sessiz Direniş: Affetmek Değil, Mesafe Koymak
- Blog Yazısı
Bir Videodan Daha Fazlası: Köklü Tabulara Karşı Işık Saçan Direniş
Geçenlerde bir Instagram içerik üreticisinin videosuna rastladım. Ailesiyle tüm bağlarını kopardıktan sonra hayatında yaşadığı değişimleri kısa videolarla anlatıyordu. Kendi travmalarından verdiği örneklerle desteklediği bu paylaşımlarının altındaki yorumlarda ise insanların büyük bir çoğunluğunun onu haklı bulduğunu gördüm. Benzer deneyimlerden geçenler, yaşadıkları süreci nasıl atlattıklarını paylaşıyor, hatta toplumsal tabular yüzünden hâlâ cesaret edemedikleri için pişmanlık duyanlar içtenlikle itirafta bulunuyordu.
Elbette arada ağır eleştiriler ya da bu durumu psikolojik bir vaka olarak değerlendirenler de vardı, ancak onlar oldukça azınlıkta kalıyordu. Üretici adeta toplumsal bir yarayı pansuman etmeyi reddediyor, o yarayı “çok acıtsa da” kökten kesip attığını cesurca dile getiriyordu. Ve bu tutum, büyük bir takdirle karşılanıyordu.
Açıkçası ben de fazlasıyla etkilendim ve takdir ettim.
Yara Benim Yaram: Affetmek Zorunda Değilim
Hepimizin hayatında vardır; bizi küçümseyen, yok sayan, başarılarımızı değersizleştiren insanlar. Kimi zaman ailemizin içinde, kimi zaman iş yerinde, kimi zaman en yakınımızda.
Ve yıllarca herkes “affet ki özgürleş” dedi bize.
Hatta çocukken gittiğim Kur’an Kursu’nda şayet düşman olarak gördüğüm ya da canımı yakan birisine hakkımı helal edip affetmezsem, iyi bir dindar olup cennetle ödüllendirilecek bir kul olsam dahi “hakkımı helal etmediğim şahıs hala daha cehennemde yandığı için, ben cennete giremeden önce onunla helalleşmem gerektiğinden, cennetin kapısında yüzyıllarca cenneti uzaktan izleyerek, o affetmediğim kişinin günahlarının bedelini ödeyip de cennete gireceği güne kadar beklemek zorunda kalacağım” dikte ediliyordu. Güya en büyük günah kul hakkıymış…
Şeyin önemi yok yani: “benim canım acımış mı, içim kanamış mı, hayallerim prangalanmış mı, dizlerim baltalanmış mı, benliğim, bedenim parçalanmış mı?”
Ki; Tanrı tövbe eden her kulun günahını affeder… Ben kimim ki Tanrı’nın bile affettiği kullarına hakkımı helal etmeyecek…
Çocuktum… Ama hiç affetmedim.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bugün büyüdüm ve evet yine affetmiyorum. Susuyorum, ısıtıp ısıtıp deşmiyorum, yaralarıma tuz basarak tazelemiyorum, hata sebebi müsebbiplerini görmezden gelip en güzel kahkahamla yoluma devam edebiliyorum diye bu benim olanları affettiğim ya da onlara tahammül edebildiğim anlamına gelmez.
Çünkü bazı yaralar öyle derindir ki affetmek özgürlük değil, kendinden ödün vermek gibi gelir.
Ve;
Yara benim yaram… Acısını da elbet ve en çok “sadece ama sadece” ben bilirim.
Evrenin dilini çözümleyebilir, bürokrasinin sisleri arasından yazabilir, teoride düşünebilir, hakikatte savaşabilir ve tüm gözlemlerimi hafızaya dönüştürebilirim. Ama tüm bunlar, önce kendi benliğimin hafızasını taşıdığımı inkâr edebileceğim anlamına gelmez.
Demem o ki; niyetin hiçbir önemi yok, sonucunun acısı affetmeye bazen değmez.
Velhasıl kelam; yolculuğum bana şunu öğretti: Zorbaları affetmek zorunda değiliz. Onları değiştirmek de elimizde değil. Ama kendi ruhumuzu korumak için mesafe koyabiliriz. Bu, nankörlük değil; hayatta kalmanın en insanca ve en mantıklı yoludur.
Demem o ki sevgili okuyucu;
Bu yazı, sadece benim hikâyem değil. Hepimizi tüketen, enerjimizi sömüren, laf sokmalarıyla, küçümsemeleriyle bizi değersizleştiren herkese karşı bir manifesto.
Affetmek değil; sınır koymak, mesafe almak ve yolumuza devam etmek için…
Bir Manifesto
Zorbalar “espiri” kılığına saklanır. Sürekli laf sokar, küçümser, sonra da “şaka yaptım, sen alınıyorsun” derler. Hayır, bu şaka değildir. Bu pasif agresif bir zorbalıktır.
Küçümseme ise, kıskançlığın maskesidir. Sen ne yaparsan yap görmezden gelinir; çünkü başarıların, başkalarının eksikliğini çıplak bırakır. Hatta senin başarılarınla kendi eksikliklerini dengeleme çabalarıdır bu bazılarının. Bu yüzden seni “fazla” “değişik” “başına buyruk” ya da “marjinal” ilan ederler. Esasında bu sıfatların hiç birisi bir suç değil ve sen, bugün olduğun kişi olduğun için de kimseye borçlu değilsin.
“Affetme baskısı” da ayrı bir zorbalıktır. Sana yaşatılan şiddeti, ötekileştirmeyi, tacizi “affet ki özgürleş” diyerek silmeye kalkarlar. Oysa affetmek değil, bence yüzleşmek özgürleştirir. Kendini susturarak dudaklarından dökülen “affettim” kelimesi ile özgürleşemezsin. Çünkü travmaların gerçek ve her birisi son derece önemli.
Ve mesafe; nankörlük değildir. Kapını kapatmak, tartışmaya girmemek, sınır koymak… Bunlar kötü evlat, kötü kardeş, kötü komşu, kötü insan olmak değil; kendi benliğini korumaktır. Kendi yolunu çizmek bir suç ya da ayıp değil; bu sıfatları size yakıştıranların hiçbir zaman ulaşamayacağı cesarettir.
İhtiyacın Olan Şey: “Kendi Ruhunu Koruyacak Şekilde Mesafe Koymak”
Onların sana direttiği, dikte ettiği geleneksel normların benliğini esir almasına izin verme.
Bağ kurdukça acı çekiyorsan, toksik bir ortamda bulunmak zorunda değilsin…
Zorbalık seanslarına açık olmaman lazım.
Bu, kendi ruhunu koruma sınırını çizmektir. Yani affetmeden veya kendini zehirlemeden mesafe koymak en doğal hakkın, bilmeni isterim.
Çok net bir ifadeyle; seni zorbalayanların değişmeyeceğini, değişemeyeceğini öncelikle kabullenmelisin. Bence bu büyük bir farkındalıktır.
Bu durumda mesele artık onların kim olduğu değil, senin kendini nasıl koruyacağındır.
Bu yüzden size ruhunuza iyi gelecek bir mesafe koyma planı önereceğim. Hem uygulanabilir hem de vicdan azabını omuzlarınızda yük olarak hissetmeyeceğiniz nitelikte…
Zihinsel Mesafe
Onların söylediği sözleri içselleştirmemek için zihninde etiketle: “Bu onların yarası, bana ait değil.”
Bir laf soktuklarında ya da eleştirdiklerinde kendine şu soruyu lütfen sor: “Bu bana mı ait, yoksa onların kendi yetersizliği mi?” Emin ol, çok ama çok büyük bir oranla bu onların bagajı çıkacak.
“Affettim” demek zorunda değilsin. Onları oldukları gibi kabul etmek (kötü yanlarıyla birlikte) zaten seni özgürleştirecek.
Fiziksel Mesafe
Kapını aniden çalarlarsa, misafir kabul etmeme hakkın var. “Şu an uygun değilim” cümlesini kullanman hayat kurtarabilir.
Özellikle akraba, aile, eski eş gibi koparılamaz bağlarınız varsa yılda birkaç defa, sadece sizin uygun gördüğün zaman diliminde görüşün. Kontrolü ele almak seni her zaman güçlendirir.
Görüşmelerde “bir saatten uzun kalamam” gibi kural koyabilirsin. Bu seni enerjini tüketen uzun seanslardan korur.
İletişim Mesafesi
Uygun olmadığında telefonu açmamak, yalnızca istediğinde geri dönüş yapmak ya da hiç yapmamak en doğal hakkın.
Aynı şekilde, yıllardır çözülemeyen ve her açıldığında yeniden canını acıtan konular karşısında şunları söyleyebilmek de hakkındır:
“Bu konuyu konuşmak istemiyorum.”
“Farklı düşünüyoruz, birbirimize saygı duyalım.”
“Beni eleştirmek yerine, birbirimizi dinlesek daha iyi olur.”
“Şimdi kapatmam gerekiyor, sonra konuşuruz.”
Çünkü iletişim; yalnızca karşı tarafın beklentilerini karşılamak değil, kendi sınırlarını da korumaktır. Demem o ki; mesafe koymak, soğukluk ya da ilgisizlik değildir; ruh sağlığını, zamanını ve enerjini korumanın insanca bir yoludur.
Duygusal Mesafe
Önce kendi değerini kendine hatırlatmalısın. Başkalarının seni küçültme çabası, asla kim olduğunu tanımlamaz.
Suçluluk duygusunun ince tuzaklarını fark et. Toplumsal normların seni daraltmasına, kendi varlığını kısıtlamasına izin verme. Çünkü çoğu zaman bu suçluluk, gerçekte yaptıklarından değil, “el âlem ne der?” baskısından beslenir.
Unutmayın, bizi bağlayan en ağır zincir; kendi vicdanımızdan değil, başkalarının gözünden utanma kaygısından örülür.
Oysa bizim hayatımız, bizim sınırlarımız ve bizim değerimizdir.
Duygusal mesafe, sevgisizlik değil; kendi özünü korumaktır. Bizi değersizleştirenlere karşı bir set, kendi iç huzurumuza açılan bir kapıdır. Ve bu kapının anahtarı daima bizim elimizdedir.
Küçük Ritüellerle Güçlenme
Enerjini temiz tutmalısın. Seni değersizleştirenlerle görüştükten sonra kısa bir yürüyüş, duş veya yazı yazma rutiniyle üzerindeki kötü enerjiyi atabilirsin.
İçinde biriken öfkeyi kâğıda dökebilir, sonra yırtıp atabilir belki de saklayabilirsin. Bu duyguyu zihninizde tutmaktan çok ama çok daha iyidir.
Ve; kendine ayırdığınız zamanları (kitap, seyahat, sanat, iş) kutsal ilan et. Kimsenin müdahalesine izin verme. Çünkü sen de herkes kadar değerli bir bireysin.
Nezaket + Netlik + Sınır.
Senin ihtiyacın “onları affetmek” değil, kendini özgürleştirmek. Bunun yolu da sınır koymak ve mesafe almak. Bu hem psikolojik hem sosyolojik olarak sağlıklı bir adımdır.
Senin “kimsenin özgürlüğünü kısıtlamadığın ya da yaşam hakkını gasp etmediğin sürece” kimseye hesap verme zorunluluğun yok. Keza; kimseye kendini kabul ettirme zorunluluğun da yok.
Bize dayatılan: “Sus, şükret, yetin ve affet.”
Oysa susmak zorunda değiliz. Şükredecek çok şeyimiz var ama bu zulme boyun eğmek değildir. Asıl etik olan, yetinmek değil; varlığımızı özgürce sürdürebilmektir.
Hepimiz için söylüyorum: Affetmek zorunda değiliz. Mesafe koymak hakkımızdır. Ve bu hak, hayatımızı, ruhumuzu ve özgürlüğümüzü korumanın en insanca yoludur.
Ben affetmeden mesafe koymayı kendi benliğim için seçiyorum. Sen de kendi yolunu seçebilirsin.
Çünkü özgürlük, başkalarının değil, senin çizdiğin sınırdadır.
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 22/11/2025 11:35:33 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/21835
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.