Postmodernizm: Kapitalist Bir Sıtma
Direnci Kırık, Gerçeği Çürümüş Bir Çağın Zehiri

- Blog Yazısı
Giriş
Postmodernizm, 20. yüzyılın sonlarında filizlenen ve kendisini yalnızca felsefi bir akım olarak değil, aynı zamanda kültürel, siyasi ve toplumsal yaşamı kuşatan bir iklim olarak dayatan bir olgudur. Modernitenin temelini oluşturan akılcılık, evrensellik, ilerleme inancı ve büyük tarihsel anlatıların reddi üzerine inşa edilen bu düşünce tarzı, gerçekliğin parçalı, göreli ve çoğul olduğunu öne sürdü. İlk bakışta, bu söylem özgürleştirici bir potansiyel taşıyor gibiydi: baskıcı tekilliğe karşı çoklu kimlikler, mutlak doğrulara karşı farklı hakikatler ve merkezi otoriteye karşı yerel direniş odakları. Fakat sosyalist teori açısından derinlemesine incelendiğinde, postmodernizmin bu görünüşte özgürleştirici söyleminin arkasında, kapitalizmin neoliberal dönüşümüne hizmet eden ve sınıf temelli politik mücadeleyi etkisizleştiren bir “hastalık” işlevi gördüğü ortaya çıkar.
Postmodern düşüncenin en temel handikapı, toplumsal gerçekliği ekonomik temelinden kopararak bir söylemler ve dil oyunları alanına indirgemesidir. Her şeyin metinsel ve kültürel olduğu iddiası, kapitalist üretim ilişkilerinin maddi gerçekliğini, yani sömürüyü, artı-değer aktarımını ve sınıf çatışmasını perdelemektedir. İşçi ile patron arasındaki ilişki, bir iktidar söylemine dönüştürülerek, bu ilişkinin ekonomik zorunlulukları ve adaletsiz yapısı görünmez kılınır. Böylece postmodernizm, kapitalist sistemin en temel çelişkisini, sınıf çelişkisini, bulanıklaştırarak sistemi meşrulaştıran bir ideolojik araç haline gelir.
Aynı şekilde, postmodernizmin kimlik ve farklılık politikalarına yaptığı vurgu, ilerici bir kazanım gibi sunulsa da, son tahlilde sınıf bilincini ve kolektif mücadeleyi bölen bir işlev görür. Elbette ırk, cinsiyet, cinsel yönelim temelindeki ezilme biçimleri son derece gerçektir ve mücadele edilmesi gerekir. Ancak postmodern yaklaşım, bu mücadeleleri, kapitalizmin yapısal sömürüsünden bağımsız ve onunla aynı düzlemdeymiş gibi ele alarak, aslında onları birbirine rakip kimlik gruplarına dönüştürür. Bu durum, tüm ezilenlerin ortak düşmanı olan kapitalist sınıfa karşı birleşik bir cephe kurulmasını engeller. Sermaye, bu parçalanmış kimlik siyasetini yönetilebilir bir talepler dizisine dönüştürerek sistemi daha da güçlendirir.
Kapitalizmin küresel ölçekteki tahakkümünü sona erdirmeyi ve sınıfsız bir toplumu hedefleyen sosyalizm, en kapsayıcı ve özgürleştirici büyük anlatıdır. Postmodernizmin bu anlatıyı geçersiz kılma çabası, insanlığın kolektif bir şekilde daha iyi bir gelecek kurma iradesini yok saymakta ve mevcut durumu değiştirilemez bir “şimdi”ye hapsetmektedir. Tarihsel ilerleme fikrinin reddi, siyasi ataleti ve teslimiyeti beraberinde getirir. Bu, statükoyu, yani neoliberal kapitalizmin sonsuz egemenliğini kabul etmek anlamına gelir.[1]
Hakikatin Çöküşü
Postmodernizmin en zehirli ve sistemli saldırısı, hakikat kavramının kendisine yöneliktir. Bu akım, hakikatin mutlak ve nesnel bir temeli olmadığını, yalnızca dilsel yapılar, kültürel söylemler ve iktidar ilişkileri içinde üretilen göreli bir yanılsama olduğunu iddia eder. Jean-François Lyotard’ın moderniteye yönelik “büyük anlatıların sonu” ilanı, bu saldırının manifestosudur. Lyotard’a göre, insanlığı özgürleştirmek, tarihi açıklamak veya evrensel bir gerçekliği temellendirmek iddiasındaki her türlü kapsayıcı sistem – ister Marx’ın tarihsel materyalizmi, ister Freud’un bilinçaltı haritası, ister Aydınlanma’nın usul projesi – artık inandırıcılığını yitirmiş batıl inançlardır. Postmodern durum, bu meta-anlatıların parçalanıp yerlerine küçük, yerel, birbiriyle rekabet halindeki hikayelerin geçtiği bir kaos halidir. İlk bakışta bu, totaliter eğilimlere karşı demokratik ve çoğulcu bir duruş gibi pazarlanır. Ancak sosyalist eleştiri, bu iddianın arkasında yatan asıl işlevi gözden kaçırmaz: hakikati yok sayarak mevcut iktidar ilişkilerini mutlaklaştırmak ve eleştiriyi imkansız kılmak.
Oysa sosyalist perspektif için hakikat somut, maddi ve nesneldir. İnsanların nasıl yaşadıklarını, nasıl ürettiklerini ve üretilmiş zenginliği nasıl bölüştüklerini inceleyen bilimsel bir analiz, toplumsal gerçekliğin temel yasalarını ortaya koyabilir. Kapitalizm, bir felsefi spekülasyon veya bir kanaatler bütünü değil, nesnel yasaları olan somut bir üretim tarzıdır. Bu sistemde, işçi sınıfının emeğiyle yarattığı artı-değe patron sınıfı tarafından el konulması, göreli veya tartışmalı bir “yorum” değil, ekonomik analizle ve somut verilerle kanıtlanabilir maddi bir gerçekliktir. Sınıf çatışması, bir retorik figürü değil, toplumsal ilişkilerin merkezinde yer alan yapısal bir olgudur. Postmodernizmin “hakikat yoktur, yalnızca yorumlar vardır” şeklindeki nihilist savı, bu maddi gerçeklikleri buharlaştırarak bir söylem bulutunun içine hapseder. Gerçekliğin yerine metni, sömürünün yerine söylemi, sınıf mücadelesinin yerine kimlik çatışmasını koyar.
Bu epistemolojik saldırının siyasi sonucu ise doğrudan kapitalizmin bekasına hizmettir. Tüm hakikatler göreli ve tüm sistemler aynı derecede geçersiz ise, kapitalizm de sosyalizm de birer “anlatı” olmaktan öteye gitmez. Bu sahte eşitlendirme, tarihsel olarak en ileri toplumsal alternatifi, yani sınıfsız bir toplum tahayyülünü, yozlaşmış bir dogma olarak damgalarken, kapitalizmin kendisini “doğal”, “kaçınılmaz” ve “alternatifsiz” bir olgu olarak sunar. İşçi sınıfının sistem karşıtı öfkesi, sayısız parçalı kimliğe ve kişisel tercihlere bölünürken, sermayenin evrensel tahakkümü sorgulanamaz bir veri haline gelir. Kısacası, postmodernizm hakikati yok saymakla kalmaz, onun yerine kapitalizmin ideolojik tahakkümünü dikte eder. Gerçeğin reddi, nihai olarak, statükonun en büyük savunma mevzisidir.[2]
Sınıf Mücadelesinin Görünmezleşmesi
Postmodern teorinin en ustaca ve dolayısıyla en tehlikeli taktiklerinden biri, toplumsal mücadelenin merkezindeki en temel çelişkiyi, yani sınıf çelişkisini, sistematik bir şekilde görünmez kılarak onun yerine sayısız, parçalı ve çoğu zaman birbiriyle rekabet halindeki kimlik taleplerini ikame etmesidir. Bu yaklaşım, sınıfı "eskimiş", "indirgemeci" ve "totaliter" bir kategori olarak damgalayarak, onu analitik ve politik bir araç olmaktan çıkarır. Postmodern perspektifte, bir işçinin fabrikadaki sömürü ilişkisinden kaynaklanan çıkarı ile bir kültürel azınlığın tanınma talebi veya bir cinsiyet kimliğinin özgürleşme mücadelesi, aynı düzlemde, eşit öneme sahip ve birbirinden bağımsız mücadele alanları olarak sunulur. Elbette etnisite, cinsiyet, cinsel yönelim veya ekoloji gibi alanlardaki mücadeleler son derece meşru ve gereklidir. Ancak postmodernizm, bu mücadeleleri, onları kapitalist üretim ilişkileri içindeki konumlarından ve sınıfsal bağlamlarından kopararak ele alır. Bu kopuş, kaçınılmaz olarak, sistemi hedef alan birleşik bir cephenin inşasını baltalarken, her bir kimlik grubunun mücadelesini, kapitalist sistemin sınırları içinde "tanınma" ve "temsil edilme" gibi daha yönetilebilir ve pazarlanabilir taleplere indirger.
Bu parçalanmanın nesnel sonucu, kapitalizmin neoliberal evresinin ihtiyaç duyduğu toplumsal manzarayı yaratmasıdır. Sermaye, kolektif bir sınıf bilincine sahip, örgütlü ve homojen bir işçi sınıfından korkar. Buna karşılık, birbiriyle mücadele halindeki sayısız kimlik grubundan oluşan, siyasi enerjisi merkezsizleştirilmiş ve dağıtılmış bir toplum, sermaye için yönetilmesi çok daha kolay bir yapıdır. Postmodernizm, tam da bu yönetilebilir parçalılığın entelektüel kılıfını sağlar. Kapitalizm, bu kimlikleri birer pazar segmenti, birer tüketici grubu olarak içerirken, onların radikal taleplerini sistem içi kurumlarda (insan kaynakları departmanlarında, reklam kampanyalarında, kotalarla sınırlandırılmış temsiliyet mekanizmalarında) eritip yutabilir. Böylece, "farklılıkların kutlanması" retoriği, sınıfsal eşitsizliğin üzerini örten bir perdeye dönüşür
Sosyalist eleştiri açısından bu durum, toplumsal direnişin felç edilmesidir. Postmodernizm, işçi, köylü, işsiz, memur, öğretmen ve mühendisi aynı sömürü mekanizmasına karşı ortaklaştırabilecek evrensel bir dilin ve mücadele hattının imkanını yok sayar. Sınıfı reddederek, tüm bu farklı konumlardaki bireylerin maruz kaldığı ekonomik sömürünün ortak kaynağını analiz dışı bırakır. Sonuç, siyasi enerjinin, kapitalist sistemi bütünüyle dönüştürmek yerine, onun içinde küçük, yerel ve çoğu zaman sembolik kazanımlar elde etmeye odaklanmış sayısız mikro-mücadeleye bölünmesi ve dağılmasıdır. Bu, kapitalizmin "parçalı, esnek ve kimlikçi" düzeniyle mükemmel bir uyum içindedir; çünkü sistem, kendisine yönelik tüm tehditleri böler, bireyselleştirir ve nihayetinde piyasa mantığına asimile eder. Postmodernizm, işte bu parçalayıcı ve yutucu mantığın en sofistike teorisyeni olarak işlev görür.[1]
Bilim Karşıtlığı ve Görecelik
Postmodern düşüncenin bilime yönelik tavrı, onun genel görecelik ve hakikat karşıtı eğiliminin en tehlikeli ve toplumsal olarak yıkıcı sonuçlarını ortaya koyar. Bu yaklaşım, bilimi, evrensel ve nesnel bir hakikat arayışı olarak değil, iktidar isteği tarafından motive edilen, Batılı, erkek egemen ve burjuva bir “anlatı” veya “söylem” olarak kodlar. Buradaki argüman, bilimsel teorilerin ve gerçeklerin mutlak doğrular olmadığı, içinde üretildikleri tarihsel ve kültürel bağlamın ürünleri olduğu yönündedir. Bu radikal bağlamsallaştırma, bilimi diğer herhangi bir inanç sistemi veya mitoloji ile aynı düzleme indirger. “Her kültürün kendi bilgisi vardır” şeklindeki bu göreli perspektif, ilk bakışta çoğulcu ve anti-emperyalist görünebilir, ancak pratikte bilimsel metodolojinin evrenselliğini inkar ederek, nesnel gerçekliği test etme ve anlama kapasitemizi baltalar.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Bu epistemolojik saldırının kaçınılmaz toplumsal sonuçları vardır. Bilimsel otoritenin bir “iktidar söylemi” olarak damgalanması, aşı karşıtlığı, evrim teorisinin reddi, iklim krizinin inkârı ve flat earth gibi komplo teorileri için verimli bir zemin hazırlar. Eğer uzmanlık ve bilimsel konsensüs, yalnızca bir “görüş” veya “inanç” seviyesine indirgenirse, o zaman bir viroloğun görüşü bir şarlatana, bir klimatologun onlarca yıllık araştırması bir petrol şirketinin propaganda metnine eşitlenmiş olur. Bu, kapitalist sınıf için son derece kullanışlıdır. Örneğin, iklim bilimini bir “inanç” olarak göstermek, fosil yakıt endüstrisinin kârlarını korumasına olanak tanır. Benzer şekilde, aşıların güvenilirliğine yönelik şüpheler, halk sağlığını piyasa çıkarlarının önüne koyan kamucu politikaları baltalar. Postmodern görecelik, bu nedenle, bilimsel gerçeklerin sermayenin çıkarlarına ayak bastığı her noktada, anti-bilimsel saçmalıkları meşrulaştıran bir kılıf işlevi görür.
Sosyalist bakış ise bilimi reddetmek şöyle dursun, onu insanlığın özgürleşmesi için vazgeçilmez bir araç olarak görür. Sosyalizm, bilimin kapitalist tahakküm altındaki tahrif edilmiş haline karşı çıkar, çünkü kapitalizmde bilim, kâr mantığına tabi kılınmıştır; askeri-endüstriyel komplekse, doğanın yağmalanmasına ve insanların meta olarak görülmesine hizmet eder. Ancak sosyalist proje, bu tahrifata rağmen bilimin nesnel ve materyalist metodolojisinin temel değerini savunur. Bilim, doğa yasalarını anlama ve toplumsal gerçekliği analiz etme gücüne sahiptir. Asıl hedef, bilimi sermayenin etkisinden ve onun yarattığı ideolojik buluttan kurtararak, toplumun ihtiyaçlarına hizmet eden, kamusal ve demokratik bir faaliyete dönüştürmektir. İklim değişikliğiyle mücadele, salgın hastalıklara çözüm bulma, yeni enerji kaynakları geliştirme ve refahı artırma ancak bilimsel aklın rehberliğinde mümkün olabilir. Postmodernizmin bilimi bir “anlatı”lar karmaşasına indirgeyen yaklaşımı, nihayetinde insanlığı, nesnel gerçekliği değiştirme ve daha iyi bir dünya kurma kolektif kapasitesinden vazgeçmeye, yani siyasi ve entelektüel bir teslimiyete davet eder. (Stephen Jay Gould'ın Darwin ve Sonrası kitabı bu konuyu çok güzel açıklıyor.)
.
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 28/09/2025 03:25:22 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/21483
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.