NEDEN AKILLI İNSANLAR SİYASETLE İLGİLENMEZLER?
Ve Bunun Sonucunda Neden Adam Akıllı Siyasetçilerimiz ol(a)maz?

- Blog Yazısı
Demokrasi, halkın her bir bireyinin özgür ve eşit bir şekilde oy kullanarak, yasal süreçleri ve yasal düzenlemeleri yapacak siyasetçileri doğrudan seçtikleri yönetim biçimidir. Demokrasi kelimesi, Grekçe halk kelimesi olan δῆμος (dêmos) ile güç kelimesi olan κράτης (krátēs) kelimelerinin birleştirilmesi ile meydana gelmiş δημοκρατεία (dēmokrateía) kelimesinden dilimize girmiştir. M.Ö. 5. Yüzyılda ilk kez Atina'da uygulandı. Atina'daki demokrasi, doğrudan katılımla gerçekleşiyordu ve vatandaşların toplumsal ve politik konularda doğrudan oy kullanmasıyla yönetiliyordu. Ancak bu demokrasi, modern anlamda tam anlamıyla kapsayıcı değildi, çünkü sadece erkek vatandaşların katılımına izin veriyordu ve köleleri, kadınları ve yabancıları dışarıda bırakıyordu.
Demokrasiyi bu kadar önemli kılan şey nedir peki? Demokrasinin en büyük artısı yöneticiyi değiştirebilmektir. Bu sayede başa geçen kişileri yargılama hakkımız olduğu gibi yöneticilerin istediği her şeyi kafasına estiği gibi yapma hakkını da ortadan kaldırır. Ayrıca o koltuğa oturan kişinin devlet memuru sayılması ve halktan biri olması sınıf farklılığı ve üstün bir sınıfın ortaya çıkmasını engeller. Bu yüzden demokrasinin teorik olarak, maddi olmasa da statüsel olarak en iyi yönetim şekli olduğunu söyleyebiliriz. Winston Churchill 11 Kasım 1947’deki konuşmasında “Demokrasi en kötü yönetim biçimidir” der, sonra sırıtarak “tabii bugüne kadar denenen diğer bütün yönetim şekillerini saymazsak eğer.” diye ekler.
Bir de demokrasinin kötü özellikleri vardır ki günümüz çağının üstesinden gelemediği en büyük sorunlardan biridir. En yaygın olarak görülen sorun seçmen kitlenin yeterince bilgi sahibi olmaması, siyasetle yeterince ilgilenmemesi ve ülke içerisinde kutuplaşmalara sebep olması örnek olarak verilebilir. Mesela bir seçmenin doğru kişiyi belirleyebilmesi için hangi bilim dallarını biliyor ya da ilgileniyor olmasını beklersiniz? Ekonomi, hukuk, sosyoloji, siyaset bilimi, tarih, kamu yönetimi, uluslararası ilişki, iletişim vb. birçok alana hakim olmalı. Fakat neredeyse bütün seçmenler bırakın bu bilim dallarının bir kısmını dahi bilmeyi, magazin seviyesinden daha yukarı çıkamayacak kadar siyaset biliyor. Bunun sonucunda bilmediği gibi kendi görüşlerini nefretle ve öfkeyle dile getiriyor. Şunu akıldan çıkarmayalım, bir insan düşüncelerine ne denli agresif bir şekilde dile getiriyorsa o denli kendi düşüncelerine yabancıdır.
Bunun hakkında söylenecek çok söz var ama bu yazıda demokrasinin başka bir krizini dile getirmek istiyorum. Akıllı ve bilgili insanlar siyasetle ilgilenmiyor, bu sebeple oy verdiğimiz insanları dahi nerdeyse hiç bir zaman beğenmiyoruz. PEW RESEARCH CENTER tarafından 6 Aralık 2022’de Avrupa gibi gelişmiş ülkelerde yapılan araştırmalara göre ortalama olarak %51 siyasetçileri beğeniyorum derken %48 beğenmediğini söylemiştir. Tabi bunu Türkiye gibi Demokrasi Endeksi Raporlarında düşük çıkan ülkelerde durum daha vahim… Bunun sonucunda Türkiye’deki insanların neredeyse tamamı oy verdikleri kişileri beğenmiyor. Albert Einstein’ın bile 1952 yılında İsrail’in ilk Cumhurbaşkanı Haim Weizmann vefat edince İsrail Başbakanı Ben Gurion kendisine İsrail’in yeni cumhurbaşkanı olması için tekliflerde bulunmuştur. Ayrıca bu teklifte bulunurken bilimsel çalışmalarına devam edecek her türlü imkanı sağlayacaklarının garantisini de veriyor. Albert Einstein da bu teklife sevinse de reddetmiştir. Yazdığı mektupta siyasete girmek istemediğini ve ülke yönetmek için yetersiz olduğunu yazmıştır. Tabi bir de çok yaşlanmış olduğu gerçeği de var ki bu mektup geldikten yaklaşık 3 yıl sonra vefat ediyor. Akıllı insanlar en önemli kararları alması gerekirken tam tersi bundan uzak durmaya çalışıyorlar.
Bunun en büyük sebebinin ise demokrasinin çok da dile getirilmeyen bir problemi olarak “akıllı insanlar neden siyasetle ilgilenmez?” sorusunu bu yazımda olabildiğince dile getirmeye çalışacağım.
İlk ve en önemli sebep, akıllı insanlar insanlarla uğraşmayı sevmiyorlar gibi görünüyor. Çünkü şu bir gerçek ki oy toplamak için genel kitleye seslenmek gerekiyor. Yani genel kitlenin kapasitesine, düşüncesine, kültürüne aykırı olmayacak ve onların kabulleneceği miktarda bir dil kullanması lazım ki bu çoğu zaman işe yaramıyor. Şöyle bir gerçek var ki, hakkıyla kitap okuyan ve düşünmeye normal bir insandan daha fazla vakit ayıran insanlar, toplumun çoğu tarafından kabul edilmiş doğru zannedilen hatayı daha iyi fark ederler. Genel düşüncelerin dışına çıkmaya ve ortalama bir insandan daha farklı bir yaşam tarzı ve kafa yapısına sahip olmaları kaçınılmaz olur. Bu sebeple akıllı insanlar toplum tarafından absürt olarak damgalanırlar.
IQ seviyesi açıldıkça insanlar arası iletişin zorlaşması bir gerçektir. Bir de şöyle bir durum var, genel kitle yani oy almak isteyen kişiler dışında bir de o kitleden oy toplamaya çalışan başka partiler olacaktır. Tahmin edebileceğiniz gibi sürekli sözlü dalaşma ve tek taraflı bakış açısıyla acımasızca eleştirilere maruz kalacaktır. Bu sebepten dolayı akıllı, bilgili insanlar diğer insanlarla uğraşmaktan hoşlanmazlar. Bu sebepten dolayı genel kitleye seslenmek ya da monolog diyaloglarla rekabet içerisindeki diğer partiler hakkında olumsuz söylemlerde bulunmaktansa bilim ve teknoloji gibi alanlara yönelmeyi daha çok tercih ediyorlar.
Bir diğer sorun ise yapılan siyasetin içeriği ile ilgili. Far ettiyseniz eğer siyasetçilerin konuşmalarını her zaman “bizim yaptıklarımız en doğruydu, bizim söylediklerimiz doğru çıktı, bizim dışımızdaki herkesin yaptıkları ve söyledikleri yanlış çıktı” gibi kendini olabildiğince övüp karşısındakini de olabildiğince kötülemek üzerine olur. Bu tarz konuşmalar tahmin edebileceğiniz üzere akıllı insanların yapacağı bir konuşma tarzı olmaz. Aynı şekilde siyaset yapmak demek bu gün doğru dediğini yarın yalanlamak zorunda kalmak zorunda kalmak demek ya da bu gün kötülediğin kişiyle yarın ittifak yapmak demek. Her insan hata yapar elbette ya da fikri değişebilir. Burada bahsettiğim hikâye komple kendi karakterinden ya da görüşlerinden taviz vermesini kast ediyorum ki tahmin edebileceğiniz gibi bunu akıllı insanlar yapmaz.
Bu sebepten dolayı akıllı insanlar siyasete girmek ve bulaşmak istemezler. Tabi ben bir de bunları aktif olarak girmiş ve başa gelmiş biri için yazıyorum. Parti içerisindeki otorite, işleyiş ya da parti içinde yükselmesi gibi olaylara hiç girmiyorum bile. Sonuçta siyasi partiye girdiğinde yükselmesi ya da fikirlerinin ne ölçüde değer göreceği de bir muammadır. Yani sonuç olarak gerek kendi partisindeki yoldaşlarından, gerek rakiplerinin genel tavırlarından, gerek kendi ulaşmaya çalıştığı kitleden hayal kırıklığına uğrama ihtimali çok yüksek. Peki, akıllara bir başka soru geliyor: siyasetin önemi nedir? Akıllı insanların siyasetle ilgilenmemesi ne kadar büyük bir sorun oluşturuyor?
Aslında bakarsanız siyaset demek her şey demektir! Siyasetin ilgilenmediği ya da dokunmadığı bir yer yok. Mesela bir sanatçı olsun siyasetin yasakladığı bir sanatı uygulayamaz, bir bilim adamı istediği şeyi keşfetsin yetkisiz hiçbir şeyi hayata geçiremez, çok iyi bir sporcu ona imkân sağlanmadığı sürece geri kalmaya mecbur kalır ya da ne kadar akıllı olursa olsun bir öğrenci ona uygun şartlar sağlanmazsa istediği başarıyı yakalayamaz. Bu sebeple siyasetin ve yönetimin her şeye dokunduğunu ya da bir ülkenin gelişmesinin ilk şartının doğru bir siyaset ya da yönetimden geçtiğini kabullenmemiz gerekiyor. Bu sebeple siyaset yanlış kararlar veren insanlara bırakılmayacak kadar değerli bir iştir. O sebeple akıllı insanların bilim adamı olmadan önce siyasi anlamda bir olgunluğa ya da belli bir dünya görüşüne sahip olması çok önemlidir. Politik olmak iyi bir şey midir? Siyaseti takip etmek ve etmemek arasında ne farklar oluşur?
Bir şeyi eleştirirken onu artıları ve eksileri şeklinde incelemeyi tercih ederim her zaman. Politik olmanın artıları ve eksileri nelerdir ve hangi taraf daha ağır basıyor diye soruyu değiştirsek daha iyi olur sanırım. Politik olmak demek ya da siyasi bir görüşünün olması demek sadece beş yılda bir yapılan seçimlerde damga vurmak demek değildir. Siyasi bir kimliğe bürünmek demek bunlardan çok daha fazlasını oluşturuyor. Kişisel olarak değerlendirmek gerekirse bir insanın karakterini ve bunun sonucunda yaşam tarzını şekillendiren en önemli etmenlerden biridir. Ayrıca siyasi bir düşünce ya da kimliğinin olması demek örgütlenmek ya da “vatandaşlık bilinci” dediğimiz toplu bir şekilde tepki gösterme davranışlarımızı göstermemizi sağlar. Yani siyasal bir kimliğimizin olması demek yönetimden(ki sadece baştaki kişileri kast etmiyoruz) bir beklenti oluşturmamızı ve bu beklenti doğrultusunda harekete geçmemize öncülük eder. O sebeple hem apolitik olup hem de istediğimiz şeyleri birden elde etmenin çok da gerçekçi olmadığını görürüz.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Politikayla fazla haşır neşir olmanın kötü yanları da yok değildir. Siyasetle gereğinden fazla ilgilenmek ya da zaman geçirmek bizi fazlasıyla strese sokar, duygusal tükenmişliğe sokabilir, kurumlara olan güvenimizi sarsabilir ve daha kötüsü kutuplaşmak gibi toplumsal olaylara zemin hazırlayabilir. O sebeple gerçekten hayatını buna adamamış kişilerin gereğinden fazla siyasetle ilgilenmesi kişisel refahı için olumsuz sonuçlar verecektir. O sebeple siyaseti takip ederken gereğinden fazla zaman harcamamaya, doğru zamanda doğru yerde doğru tepkiyi vermeyi bilmemiz gerekiyor.
Siyasetin ve politikanın bu kadar gerekli ve önemli olduğu bir sosyal yapıda demokrasiyle seçmenlerin ne kadar mantıklı kararlar vermesinin zorluğunun yanında, gerçekten akıllı insanları siyasete teşvik konusunda da bir o kadar yetersiz görünüyor. Bunun çözümü olarak ne kadar objektif ve kesin bir cevap veremeyecek olsam da daha teknokrat bir sisteme ihtiyacımız olduğunu söyleyebilirim. Teknokraside güzel konuşma yaparak başa geçen insanlar yoktur, aynı şekilde yönetici tayfanın da gözünü kör eden bir partizanlık olmaz. Teknokraside kararlar her daim konu hakkında uzmanlaşmış kişilerin uzun araştırmaları sonucu verilir. Bu sayede mevcut bilgimiz doğrultusunda en mantıklı kararlar verilir. Alınan kararlar sorun çözmeye odaklı olur gösterişe değil ve görevli insanlar popülizme daha az duyarlı olur. Her ne kadar teknokrasinin de kendince sorunları olsa da demokrasinin getirdiği akıllı siyasetçi kıtlığını azaltma konusunda büyük bir ilaç olduğu bir gerçektir. Küresel ısınmanın ve birçok ülkede artan bu siyasi kırılganlığın arttığı bu zamanlarda her milletin üzerine düşen büyük görevler var. Bunların en önemlileri akıllı insanların siyasete girmesi konusunda teşvik etmek ve başa geçen insanların bilime kulak asmasını ve bilimin dışına çıkmamasını sağlamak. Bireysel olarak yapabileceğimiz şeyler ise siyasette neyin doğru neyin yanlış olduğunu doğru bir şekilde belirleyip gerekirse buna tepki vermemizdir. Demokrasi devletin kusursuzluk yolundaki son durak değildir ve gelişim için değişim zaruridir.
İngiliz büyükelçisi Jane Marriot'un, İngiliz Arap dünyasında eğitim konulu raporunda gözlemlediği sonuçları hatırlatarak yazımı bitirmek isterim:
"En zeki öğrenciler tıp ve mühendisliğe gidiyorlar. İkinci derece mezunlar ise iş idaresi ve iktisat gibi bölümlere giderek birinci derece mezunların yöneticisi oluyorlar. Üçüncü derece mezunlar ise siyasete yöneliyorlar ve ülkenin siyasetçileri olarak birinci ve ikinci derece mezunlara hükmediyorlar. Fakat eğitimde tamamen başarısız olanlar ise ordu ve emniyete katılarak siyaset ve iktisata tahakküm ederek, onları mevkilerinden indirip, isterlerse öldürüyorlar. Gerçekten dehşet verici olansa asla hiçbir okula gitmeyenler din adamı oluyorlar ve herkesin kendilerine itaat etmesini sağlıyorlar."
- 5
- 2
- 2
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 09/05/2025 20:42:41 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/15268
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.