Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

İnsanın Çürümesi Üzerine

“Çürüme yalnızca bir son değil, aynı zamanda bir aynadır; insanın kendisine bakmaya cesaret edemediği.”

10 dakika
4
İnsanın Çürümesi Üzerine
  • Blog Yazısı
Blog Yazısı
Tüm Reklamları Kapat

“Kuleler yükselmişti, ama temeller çoktan çatlamıştı. Meydanlarda şenlikler sürerken, taşların arasından rutubet sızıyordu. Krallar zaferlerini ilan ediyor, halk alkış tutuyordu; oysa sarayın duvarlarında küf çoktan yer etmişti. Çürüme, daima en parlak çağda başlar; altınla kaplı masaların altında sessizce kök salar. Ve biz, görmezden geldiğimiz her çatlakla birlikte, kendi çöküşümüze biraz daha yaklaşıyoruz.”

1. Giriş: Çürüme Kavramının Çok Katmanlılığı

“Çürüme” kavramı gündelik dilde genellikle biyolojik bir süreçle, yani bedenin ölüm sonrası bozunmasıyla ilişkilendirilir. Ancak bu sözcük, insan yaşamının toplumsal, kültürel ve psikolojik katmanlarına taşındığında daha derin ve çok boyutlu bir anlam kazanır. İnsan yalnızca bedeninde değil, düşüncesinde, ahlakında, ilişkilerinde ve kurumlarında da çürüyebilir. Dolayısıyla çürüme, tek başına biyolojik bir kader değil; aynı zamanda tarihsel bir fenomen, bireysel bir deneyim ve toplumsal bir metafordur. Bu yazıda çürüme kavramını, bireyin ruhsal çözülüşünden toplumların yozlaşmasına, güç zevki ve narsizmden ilişkilere uzanan geniş bir çerçevede ele alacağız.

2. Toplumsal Çürüme: Medeniyetlerin Çözülüşü

Tarihsel anlatılarda "çürüme" kavramı, en güçlü imparatorlukların ve görkemli uygarlıkların dahi nasıl bir içten bozulma süreciyle çözüldüğünü anlatmak için merkezi bir role sahiptir. Bu bağlamda, Roma İmparatorluğu'nun yıkılışını betimlemek için tarihçilerin sıklıkla başvurduğu "decadentia", yani "çöküş" veya "yozlaşma", basit bir siyasi iktidar kaybından çok daha karmaşık ve çok boyutlu bir sosyolojik olguyu işaret eder. Bu süreç, ahlaki değerlerdeki aşınma, kültürel dokunun bozulması ve toplumsal yapıyı bir arada tutan sosyal sermayenin erimesi anlamına gelir.

Tüm Reklamları Kapat

Roma örneğinde, genişleme ve muazzam zenginlikle gelen aşırı lüks düşkünlüğü, geleneksel Roma erdemleri olan sadelik, disiplin ve yurttaşlık sorumluluğunun (civic virtue) önüne geçmişti. Özellikle, ordu disiplininin zayıflaması ve lejyonların, imparatoru korumakla görevli Praetorian Muhafızları'nın bile, iktidarı en yüksek rüşveti verene satacak kadar siyasete karışması, kurumsal çözülmenin en çarpıcı örneklerindendi. Bu, askeri bir kurumun artık devletin bekası için değil, kendi çıkarı için hareket etmeye başlamasıydı. Üstüne eklenen sürekli ve kanlı iktidar kavgaları, merkezi otoriteyi iyice zayıflatarak imparatorluğu dış tehditlere karşı savunmasız bırakmıştı.

Benzer bir çürüme dinamiği, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde de açıkça gözlemlenir. Burada yolsuzluk ve rüşvet (iltimas), liyakati ortadan kaldıran bir nepotizm (kayırmacılık) ile birleşerek devlet aygıtının işleyişini felce uğratmıştı. Yenilik karşıtı tutumlar, özellikle Yeniçeri Ocağı gibi köklü ancak zamanla reforme edilemeyen kurumların kendi çıkarlarını devletin geleceğinin önünde tutmasıyla somutlaşıyordu. Tımar sisteminin çözülmesi, taşrada merkezi denetimin kaybolmasına ve ayanların güçlenmesine yol açmış, bu da sosyal ve ekonomik dokunun bozulmasını hızlandırmıştı. Nihayetinde, toplumsal çürüme, halkın adalet dağıtma ve vergi toplama gibi temel işlevlerini yerine getiremeyen kurumlara olan güvenini tamamen yitirmesiyle ve uzun süredir paylaşılan değerler sisteminin (örneğin, padişahın 'adil' bir düzen sağlaması karşılığında tebaanın itaat etmesi) anlamını kaybetmesiyle tamamlanmış bir süreçti. Her iki imparatorluk örneği de gösterir ki, çöküş, askeri bir mağlubiyetten önce, içeride yaşanan bu derin ve kapsamlı kurumsal ve manevi erimenin kaçınılmaz sonucudur.

3. Ahlaki ve Politik Çürüme

Lord Acton'ın "Güç yozlaştırır, mutlak güç ise mutlaka yozlaştırır" şeklindeki meşhur sözü, politik çürümenin evrensel ve zamanla sınanmış doğasını özetleyen bir özdeyiş niteliğindedir. Buradaki "yozlaşma", basit bir ahlaki düşüşten ziyade, denetim mekanizmalarının işlemediği, gücün sınırsız ve sorumsuzca kullanıldığı bir sistemin kaçınılmaz sonucudur. İktidar, toplum içinde herhangi bir denge ve denetleme olmaksızın tek bir elde veya grupta toplandığında, o iktidarı elinde tutanların etik ve yasal sınırları aşması neredeyse matematiksel bir kesinlik halini alır. Rüşvet, kayırmacılık (nepotizm) ve kamu kaynaklarının kişisel veya siyasi çıkar için istismar edilmesi gibi olgular, artık yalnızca bireylerin ahlaki çöküşünün değil, aynı zamanda toplumsal dokunun çözülüşünün ve sosyal adalet anlayışının iflasının en somut göstergeleridir.

Politik çürümenin belki de en sinsi tezahürü, toplumu bir arada tutan en yüce değerlerin araçsallaştırılması, içlerinin boşaltılarak retorik bir malzemeye dönüştürülmesidir. Özgürlük, adalet, eşitlik ve vatanseverlik gibi kavramlar, iktidarı elinde bulunduranlar tarafından gerçek anlamlarından koparılarak, kitleleri manipüle etmek ve mevcut düzeni meşrulaştırmak için birer slogana indirgenir. Bu durum, George Orwell'ın "1984" romanında tasvir ettiği "yeni konuşma" (newspeak) gibi, dilin gerçek anlamını yitirdiği bir ortam yaratır. Örneğin, faşist rejimlerde "vatanseverlik" kavramı, mutlak itaati ve eleştirinin susturulmasını meşrulaştırmak için kullanılırken; "adalet", iktidara yakın olanlara ayrıcalık tanıyan, muhaliflere ise zulmeden bir sistemi tanımlamak için araçsallaştırılır. Bu süreç, toplumdaki ortak aklı ve ahlaki pusulayı tahrip eder. Yurttaşlar arasındaki karşılıklı güven ve toplumsal sözleşme duygusu ortadan kalkar; yerini, herkesin kendi çıkarını gözettiği veya korkuyla sindirildiği bir güvensizlik ortamı alır. Nihayetinde, politik çürüme, bir toplumu ayakta tutan manevi ve ahlaki çimentosunu eriterek, onu içten içe çökmeye mahkum eder.

Tüm Reklamları Kapat

4. Bireyin Çürümesi: İçsel Çatışmalar ve Yabancılaşma

Toplumsal çürümenin en derin ve en kişisel yansıması, kaçınılmaz olarak bireyin iç dünyasında ortaya çıkar. Bu süreç, kolektif bir hastalığın kişinin ruhuna sirayet etmesi, onu anlam arayışından uzaklaştırarak bir içsel çözülüş ve yabancılaşma durumuna sürüklemesidir. Modern insan, sürekli olarak toplumun dayattığı rol ve beklentilerle (başarı, tüketim, görünür olma) kendi içsel arzuları, değerleri ve kimlik arayışı arasında sıkışıp kalır. Bu çatışma, varoluşsal bir bunalımın zeminini hazırlar.

Bu içsel çürümenin psikolojik tezahürleri depresyon, yaygın kaygı bozuklukları, kronik yalnızlık hissi ve derin bir aidiyetsizlik duygusu olarak karşımıza çıkar. Birey, kalabalıklar içinde bile kendini temelden yalıtılmış ve bağlantısız hissedebilir. Karl Marx'ın "yabancılaşma" (alienation) kavramı, bu içsel parçalanışı anlamak için son derece açıklayıcı bir çerçeve sunar. Marx'a göre, kapitalist üretim ilişkileri içinde birey, kendi emeğine ve bu emeğin ürünlerine yabancılaşır. Yaptığı iş üzerinde hiçbir kontrolü ve anlamlı bir sahiplenme duygusu yoktur; emeği, hayatta kalmasını sağlayan soyut ve anlamsız bir meta haline gelir. Bu durum, onu kendi yaratıcı doğasından, diğer insanlardan ve nihayetinde kendi özbenliğinden koparır. Kendi varoluşunun faili olmaktan çıkar, edilgen bir nesneye dönüşür.

Bu radikal yabancılaşma hali, bireyi içten içe kemiren bir çürümeye yol açar. İnsan, fiziksel olarak yaşamaya devam etse de, içsel canlılığını, tutkuyu, merakı ve hayata bağlılık hissini kaybeder. Kendi hayatının seyircisi konumuna indirgenir. Bu, toplumsal çürümenin nihai ve en trajik zaferidir: Sistem, yalnızca kurumları çürütmekle kalmaz, aynı zamanda bireyin iç dünyasını istila ederek onu kendine yabancı, anlamsız ve ruhsuz bir varlığa dönüştürür. Bu şekilde, dıştaki çöküş, içteki bir çözülüşle tamamlanır.

5. Narsizm ve Güç Zevki: Modern İnsan Nasıl Çürür?

Sigmund Freud'un psikoloji literatürüne kazandırdığı narsisizm kavramı, modern çağda patolojik bir bireysellikten öte, kitlesel bir kültürel dinamiğe, adeta toplumsal bir hastalığa dönüşmüş durumdadır. Bu dönüşümün arkasında, kapitalist tüketim kültürünün sürekli pompaladığı “kendini gerçekleştir”, “benzersiz ol”, “potansiyelini açığa çıkar” ve “parla” gibi buyurgan söylemler yatar. Bu söylemler, sürekli bir öznel öznenin inşasına vurgu yaparak, bireyi şişirilmiş, gerçeklikten kopuk bir benlik yanılsamasına sürükler. Bu yanılsama, kişiyi sürekli bir gösteriş ve performans halinde tutar; sosyal medya bu durumun en ideal sahnesidir. Ancak bu zorunlu performans, sahici ve kalıcı bir öz-değer veya içsel doyum üretmekten acizdir. Aksine, bireyi dış onaya bağımlı, eleştiriye karşı aşırı hassas, kırılgan ve kronik olarak doyumsuz hale getirir. Sürekli benzersiz olması gerektiği söylenen birey, aynı zamanda kitlesel üretilen trendlere uymak zorunda hisseder; bu çelişki onu derin bir kimlik bunalımına sokar.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.

Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.

Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.

Bu narsistik kırılganlığın paralelinde işleyen bir diğer çürütücü mekanizma ise güç zevkidir. Friedrich Nietzsche’nin felsefesinin merkezinde yer alan “güç istenci” (will to power) kavramı, insanın yalnızca hayatta kalmak değil, aynı zamanda kudretini ve yaşam gücünü genişletmek, güçlendirmek ve üstün kılmak için içgüdüsel bir arzu taşıdığını ifade eder. Sağlıklı bir varoluşun itici gücü olabilecek bu içgüdü, modern bağlamda patolojik bir hal alabilir. Sınırsız bir güç arayışı, başkalarını denetleme, onlar üzerinde tahakküm kurma ve bu tahakkümden haz duyma eğilimine dönüştüğünde, bireyi içeriden kemiren bir çürümenin kaynağı olur. Burada güç, yaratıcılık ve hayatı geliştirmek için değil, salt baskı ve kontrol uygulamak için istenir. Bu durum, kişiyi sürekli bir üstünlük arayışına iter ve bu arayışta başkalarının varlığı, yalnızca bir engel ya da kendi benliğinin onaylanması için kullanılacak bir araç olarak görülür. Bu, insani ilişkilerin ve empatinin tamamen yok olduğu, toksik bir iktidar dinamiğidir.

Modern çağın narsistik bireyi, bu iki zehirli dinamiğin –dış onay için sürekli performans ve başkaları üzerinde tahakküm kurma arzusu– kesişiminde şekillenir. Sürekli bir vitrin duygusu içinde yaşar; hayatı, izlenen bir enstalasyona dönüşür. Bu süreçte, kendi içsel değerini dışarıdan alacağı beğeni, yorum ve itibar üzerinden ölçer. Bu da onu sürekli bir güvensizlik ve anksiyete haline mahkum eder. İçsel bir bütünlük ve otantik bir benlik duygusundan yoksun kalır. Kendine yabancılaşır; sergilediği kişi ile özünde olduğu kişi arasında uçurumlar oluşur. İşte bu içsel parçalanma, modern insanın nasıl çürüdüğünün en acı ve en derin göstergesidir: Kendi kendisinin en büyük hayranı ve aynı zamanda en acımasız eleştirmeni olan, ancak derinde korkunç bir boşluk ve anlamsızlık duygusuyla yaşayan bir varlığa dönüşür.

6. İlişkilerde Çürüme: Sevginin Yozlaşması

İnsanın toplumsal ve ruhsal çürümesi, en somut ve acı verici şekilde en yakın ilişkilerinde tezahür eder. Dostluk, aşk, aile ve romantik partnerlik gibi bağlar, birer sığınak olmaları gerekirken, modern yaşamın deforme edici baskıları altında birer sınav alanına dönüşmüştür. Günümüz tüketim toplumu, insani ilişkileri de meta ilişkileri mantığına indirgemiş durumdadır. Bu durumda, partnerler birbirlerini derinlikli bir duygusal bağlanmanın özneleri olarak değil, haz ve tatmin sağlayan, belirli ihtiyaçları karşılayan "deneyim nesneleri" veya "duygusal hizmet sağlayıcıları" olarak görmeye başlarlar. İlişkinin değeri, anlık fayda ve sağladığı haz ile ölçülür. Bu bakış açısı, gerçek yakınlığın, karşılıklı fedakarlığın, sabrın ve derin bağlılığın önündeki en büyük engeldir. Bunların yerini, hızla tüketilen, yüzeysel ve kolayca terk edilebilir bağlantılar alır.

Sosyolog Zygmunt Bauman'ın "akışkan modernite" kavramı, bu ilişki krizini anlamak için kilit bir öneme sahiptir. Bauman, modern hayatın her alanının olduğu gibi ilişkilerin de kalıcılık, süreklilik ve bağlılık gibi değerlerini yitirdiğini, "hafif" ve "sıvı" bir hal aldığını savunur. Bu akışkan dünyada, bağlar katı ve kalıcı değil, geçici ve koşulludur. Tıpkı tek kullanımlık bir plastik bardak gibi, ilişkiler de "kullan-at" mantığıyla tüketilir. Bir ilişki kişiye artık haz vermediği, zorluk çıkarmaya başladığı veya daha iyi bir "seçenek" belirdiği anda, sadakat ve bağlılık gibi etik sorumluluklar kolayca askıya alınır. Bu, yalnızca romantik ilişkilerde değil, dostluklarda da gözlemlenebilen bir eğilim haline gelmiştir.

Bu ilişkisel çürümenin etkisi yalnızca bireyler arasındaki bağları tahrip etmekle sınırlı kalmaz; insanın kendi benliğiyle kurduğu ilişkiyi de derinden yaralar. Sürekli olarak bir "deneyim nesnesi" konumuna indirgenen birey, zamanla kendi değerini de bu mantıkla ölçmeye başlar. Kendisini de tüketilebilir, değiştirilebilir ve hemen tatmin sağlaması gereken bir varlık olarak görmeye başlar. Sevginin yozlaşması, sadece bir başkasını sevme kapasitemizi değil, aynı zamanda kendimizi sevebilme, olduğu gibi kabul edebilme ve kendi varlığımızda anlam bulabilme yetimizi de aşındırır. Nihayetinde, ilişkilerdeki bu çözülme, toplumsal dokunun en temel hücresini öldürerek, herkesi yalnızlaştırılmış, güvensiz ve derin bir temas yoksunluğu içinde bırakır.

7. Sonuç: Çürüme ile Yüzleşmek

Çürüme kaçınılmazdır; bireysel düzeyde de, toplumsal düzeyde de. Ancak mesele çürümeyi reddetmek değil, onunla yüzleşmektir. Çürüme, bir son olduğu kadar, yeniden doğuş için bir başlangıç da olabilir. Tıpkı toprağa düşen ve çürüyerek yeni bir yaşamı besleyen bir tohum gibi, insanın ve toplumların çürüyüşü de yeni değerlerin filizlenmesine zemin hazırlayabilir. Önemli olan, çürümeyi görmezden gelmek değil; ondan çıkarılacak derslerle yeni bir etik, yeni bir anlam arayışı geliştirebilmektir.

Okundu Olarak İşaretle
2
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Raporla
Mantık Hatası Bildir
Yukarı Zıpla
Bu Blog Yazısı Sana Ne Hissettirdi?
  • Muhteşem! 1
  • Tebrikler! 1
  • Bilim Budur! 1
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 0
  • Güldürdü 0
  • İnanılmaz 0
  • Umut Verici! 0
  • Merak Uyandırıcı! 0
  • Üzücü! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
  • Korkutucu! 0
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 03/09/2025 02:13:45 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/21401

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Size Özel
Makaleler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Geçmiş ve Notlar
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
İşaretle
Göz Attım
Site Ayarları

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.

[Site ayalarına git...]
Bu Yazıdaki Hareketleri
Daha Fazla göster
Tüm Okuma Geçmişin
Daha Fazla göster
0/10000
Kaydet
Keşfet
Ara
Yakında
Sohbet
Agora

Bize Ulaşın

ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close