Beyniniz, Sizi Uykudan Nasıl Uyandırıyor? Uyanma Sırasında Bilinçsiz Halden Bilinçli Hale Nasıl Geçiyorsunuz?
Uykudayken tamamen ölü gibi görünmemize rağmen, uyandığımızda bir anda ayağa kalkabiliriz. Beyin nasıl oluyor da farkındalığı ve bilinci "çalıştırabiliyor"? Bu soru, bilim insanlarının kafasını yüzyıllar boyunca kurcaladı ve hala kurcalamaya devam ediyor.[1]
Bilim insanları buna şu an bu soruya net cevap veremeseler de uyku ile uyanıklık arasında geçiş yapan insanlar üzerinde çalışarak birtakım ipuçları buluyorlar.
Beynin İçinde Olup Bitenler...
Bilim insanlarının beyin aktivitesi üzerine çalışma yöntemlerinden biri, "elektroensefalografi" (EEG) adı verilen cihazdır. EEG cihazı, nöron adı verilen binlerce beyin hücresinden gelen elektriksel sinyalleri ölçer. Üzerinde çalışılan kişi kafasına bilgisayara bağlı olan, acıtmayan ama oldukça komik görünümlü bir şapka takar. Bu cihaz sayesinde beyindeki elektriksel aktivite, dalgalı şeritler halinde kaydedilebilir ve bilim insanları, bu dalgalara bakarak beynin ne tür bir durumda olduğunu (uyku hali, uyarılmış bir hal, vs.) tespit edebilirler.
Örneğin uyurken bilinciniz kapandığı için beyninizin de kapandığını ya da çok düşük bir faaliyet ile dinlendiğini düşünebilirsiniz; fakat eğer uyurken EEG ile beyin sinyallerinizi takip edecek olsaydınız, aslında uyku boyunca beyin aktivitesinin inişli çıkışlı bir şekilde devam ettiğini görürdünüz: Bunları, EEG cihazında çizdikleri grafiklerin niteliklerine bağlı olarak 4 farklı uyku aşamasına bölebiliriz.
Bunlardan biri, REM (İng: "rapid eye movement", Tr: "hızlı göz hareketi") adını verdiğimiz ve genellikle rüyaların ortaya çıktığı aşamadır. Rüyalar ilginçtir; çünkü kendimizi bilinçli zannederiz; fakat aslında uyanıkken olduğu gibi bilinçli değilizdir. Dolayısıyla rüyalar sırasında beyinde neler olup bittiğine bakmak, bilinç ile bilinçsizlik arasındaki geçişi keşfetmeyi kolaylaştırabilir.
Beynin derinliklerine indiğinizde, bu uyku evrelerinin her birinin en temelde beyindeki kimyasallar ile de ilişkili olduğunu görürsünüz. Bunlara nörokimyasallar (veya nörotransmiterler) adı verilir. Bu nörokimyasallar, nöronların birbiriyle iletişimini sağlar. Nörokimyasalların salgılanmasına ve miktarına bağlı olarak beynin farklı kısımları, farklı şekillerde aktive veya deaktive olur. İşte bu, bilinç-bilinçsizlik geçişinde yatan anahtar süreçtir.
Uyanma Sırasında Bilinç Aktivasyonu ile İlgili Neler Biliyoruz?
Yapılan çalışmalar, beyinde yer alan ve uyanmamızı sağlayan başlıca sistemlerden birisinin Retiküler Aktivasyon Sistemi (RAS) olarak bilinen bir beyin bölgesi olduğunu gösteriyor. Retiküler Aktivasyon Sistemi, omurganın hemen üstünde konumlanana, en eski atalarımızdan bize miras kalan, çok temel bir beyin bölgesidir - ki bu mantıklı, çünkü sadece biz değil, pratik olarak bütün Hayvanlar Alemi uyur ve uyanır; dolayısıyla bu özelliği denetleyen sinir sistemi bölgelerinin en eski atalarda evrimleşip, gelecekteki tüm torunlara miras kalması oldukça makuldür. Bu bakımdan, Retiküler Aktivasyon Sistemi'nin beynimizin en antik bölgelerinde bulunması hiç de şaşırtıcı değildir.
Retiküler Aktivasyon Sistemi Nasıl Çalışır?
Retiküler Aktivasyon Sistemi, yaklaşık 5,08 cm (2 inç) uzunluğunda ve bir kalem kadar genişliğe sahiptir. Aslında bu sistemin tek görevi uyku-uyanıklık halini kontrol etmek değildir. Retiküler Aktivasyon Sistemi'nin ana görevi, beyin için bir filtre görevi görmek ve adeta bekçilik yapmaktır.[2] Bir diğer deyişle, vücudumuzdan beynimize gelen sinyalleri denetler ve gelmesi gerekenden daha fazla bilginin beyne ulaşmadığından emin olur.
Retiküler Aktivasyon Sistemi, bunu yapabilmek için bir çeşit sinyal kontrolü yapar. O anda içinde bulunulan bağlama göre önemli olabilecek bilgileri algılar ve bunların beynin diğer bölgelerine iletilmesini sağlar. İşte bu sırada, beynin ilgili bölümlerini uyaracak nörokimyasallar salgılar. Bu nörokimyasalların en önemlileri arasında norepinefrin, histamin ve serotonin bulunur. Eğer bu nörokimyasallar, bilincin oluştuğu beyin bölgelerini tetikleyecek olursa, uyku halinden uyanıklık haline geçeriz.
Bu arada, bunun tam tersi de geçerlidir: Uyanık kalmamıza engel olan nörokimyasallar da mevcuttur. Bu kimyasalların beyinde birikmesi sonucunda uykululuk gelişir. Örneğin adenozin isimli bir diğer molekül sinir hücrelerinin ucunda birikerek, sinyal iletişimini yavaşlatır ve uyku halini getirir. Zaten kafeinin yaptığı da, adenozin moleküllerinin bağlandığı sinir reseptörlerine bağlanarak, adenozinin bağlanmasına engel olmak ve bu sayede adenozin kaynaklı yorgunluk hissini almaktır. Uyanık kaldığınız süre boyunca adenozin vücudunuzda birikmeye devam eder ve Retiküler Aktivasyon Sistemi, gün boyunca düzenli olarak farklı beyin bölgelerine nörokimyasallar salgılayarak bu birikime karşı bizi gün boyunca uyanık tutar. Aslına bakarsanız, gün boyu uyanık kalmanızı sağlayan nörokimyasallar ile, uyku halinden uyanıklık haline geçmenizi sağlayan nörokimyasallar aynıdır.
Gece yarısı uykudan uyandığımız ve lavaboya gideceğimiz durumu ele alalım. Bu durumda Retiküler Aktivasyon Sistemi vücudumuzdaki idrar torbasından gelen sinyalleri algılar ve tıpkı bir ışığı açan bir şaltermişçesine beyni uyandırır.[3] Aynı zamanda vücut dışından gelen alarmın çalması veya uyandırılmak gibi durumlar da Retiküler Aktivasyon Sistemi uyarır.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Neden Alarm Çalınca Uyku Sersemi Hissediyoruz?
Hatta işte bu süreç, uyku sersemliğini de açıklar: Eğer normal uyku döngünüzün bir parçası olarak değil de, dış bir uyaranın beklenmedik bir şekilde sizi uyandırması sonucu bilinciniz açılırsa, Retiküler Aktivasyon Sistemi şalteri açıldığında, sizi uyku halinde tutan nörokimyasalların beyninizin ve vücudunuzun genelinden temizlenmesi biraz zaman alacaktır. Alarm çaldığında uyku sersemi hissetmenizin sebebi budur. Ancak daha doğal bir şekilde uyuyup, daha sıradan bir şekilde uyandığınızda, Retiküler Aktivasyon Sistemi sizi tam olarak uyandırmadan önce bu nörokimyasalların büyük bir kısmını temizlediği için, daha dinlenmiş ve dinç bir şekilde uyandığınızı hissedersiniz.
Bunu lehinize çevirebilirsiniz: Uykunun her evresinde sizi uykuda tutan nörokimyasalların miktarı aynı değildir; zaten buna bağlı olarak halk arasında "ağır uyku" ve "hafif uyku" olarak bilinen farklar oluşur. Beyin, gerçekten de uyku boyunca derin ve hafif çeşitli evrelerden geçer. Eğer alarmımız, uykunun derin evresinde çalarsa, beynin bütün bölümlerini uyandırmak zaman alır ve kendinizi sersemlemiş hissedersiniz. Ancak eğer vücudunuzun hafif titremelerine ve göz hareketleri gibi detaylara veya uykuya daldığınızdan beri geçen süreye bağlı olarak uyku evrelerini takip eden bir uygulama kullanırsanız, bu uygulama uykunuzun en hafif noktasında alarmı çalarak daha dinç bir şekilde uyanmanızı sağlayabilir.
Neden Gün Başında En Dinç, Gün Sonunda En Yorgun Hissetmiyoruz?
Teoride, eğer uyuduğunuz süre boyunca enerjiniz doluyorsa, uyandığınız anda en dinç olmanız, tam yatağa gitmeden önce ise en yorgun olmanız gerekirdi. Ancak uyandığınızda sanki hiç uyumamış gibi hissettiğinizi, günün ortasında uykunun bastırdığını, gece yatmadan önce gözlerinizin bir baykuş gibi açık olduğunu ve kendinizi çok enerjik hissettiğinizi deneyimlemişsinizdir. Bu her gün olmaz; ancak herkesin başına mutlaka gelir.
Bunun olma nedeni, uyku/uyuma döngülerinin iki süreç tarafından kontrol edilmesidir: uyku/uyanıklık homeostazisi (dengesi) ve sirkadyen biyolojik saat. Bunlardan ilki, yukarıdaki teorinin ana sebebidir: Gerçekten de uyanık kaldığınız süre zarfı boyunca uyku ihtiyacınız kademeli olarak artar. Dolayısıyla vücudunuzun uyku ihtiyacı, gece yatmadan önce en fazladır.
Eğer sadece bu sistem devrede olsaydı, tıpkı yer temizleme robotları gibi, şarja takılmadan hemen önce bataryamız en düşük seviyede olurdu. Ama gün içinde enerji seviyemizin dalgalanmasına neden olan şey, ikinci parça, yani sirkadyen biyolojik saatimiz. Gün içindeki hormonal salgılarımız doğrusal olmadığı için, yani sabah bir hormon salgılanmaya başlayıp da akşama kadar azalarak veya artarak salgılanmadığı için, bir diğer deyişle, bunun yerine hormon salgılarımız gün içerisinde çevresel uyaranlara ve genlerimize bağlı olarak değiştiği için, otomatik bir elektrik süpürgesinden farklı olarak, batarya seviyemize yönelik algılarımız da gün boyunca değişir.
Bu, uyku hali sırasında da böyledir: Aslında en "uykulu" olduğunuz zaman, yatağa yatmadan hemen önce değil, gece saat 2 ila 4 saatleri arasındadır. Bununla neredeyse eşit seviyede uykulu hissettiğiniz ikinci zaman aralığı ise öğlen 1 ila 3 saatleri arasındadır.[4] Bu ikili döngünün nedeni, atalarımızın aslında tek fazlı uyku uyumamış olması, bunun yerine çift vardiyalı bir uyku döngüsüne sahip olmaları olabilir. Ancak ne olursa olsun, gece iyi bir uyku çekmek, bu en enerjisiz zamanları en etkili şekilde atlatmanızı sağlayacaktır.
Vücudumuzun iç saati (sirkadyen ritmi), suprakiyazmatik nükleus adı verilen bir diğer beyin bölgesince kontrol edilir. Bu bölge, hipotalamus içinde yer alır. Suprakiyazmatik nükleus, karanlık ve aydınlığa duyarlı bir beyin bölgesidir ve gözümüzü beynimize bağlayan optik sinirlerden aldığı bilgiye bağlı olarak kortizol ve diğer hormonları salgılayarak bizi uyanık tutar (veya uyku halindeysek, ışığa bağlı olarak uyanmamızı sağlar). Benzer şekilde, karanlık çöktüğünde suprakiyazmatik nükleus, epifiz bezini uyararak melatonin hormonunun salgılanmasına neden olur. Melatonin, uykulu hissetmenize neden olur ve sizi yatağa hazırlar.
Siz, Nörotransmiterlerin Esirisiniz!
Uyku boyunca bazı nörotransmiterler enerjinizin yeniden dolmasını sağlar; hatta bunların bir kısmı, gün boyunca öğrendiğiniz, duyduğunuz veya gördüğünüz şeyleri daha iyi hatırlamanızı bile sağlar! Bunlardan en önemlisi, asetilkolin isimli bir nörotransmiterdir. Asetilkolin, az önce söz ettiğimiz REM uykusu sırasında ve siz uyanıkken en aktif olan moleküllerden birisidir. Gün boyu öğrendiğiniz bilgilerin akılda yer etmesine yardımcı olur ve siz uyurken, bu bilgilerin hafızaya yerleşmesine katkı sağlar. İşte tam da bu nedenle, akşam saatlerinde üzerinde çalıştığınız bir konuyu anlamakta zorlanıyorsanız, halk arasında "üzerine yatmak" olarak bilinen şekilde uyku çekmek, ertesi gün o konuyu daha iyi anlamanızı sağlayabilir.
Eğer nörotransmiter dengeniz bozulursa, siz de bozulursunuz: Örneğin eğer dopamin salgınız bozulursa, huzursuz bacak sendromu gibi uyku hastalıkları çekmeye başlarsınız ve bu, bilişsel süreçlerinizi olumsuz etkiler. Örneğin birkaç gün boyunca, ihtiyacınız olandan sadece 1 saat bile eksik uyku almak, performans düşmesine, ruh halinizin bozulmasına ve düşünme zorluklarına neden olur.
Hızla Uyanmayı Sağlayan Ne?
Bu konuda 2015 yılında yapılan bir çalışma, ilginç bulgular sunuyor: Bern Üniversitesi'nden Antoine Adamantidis ve Carolina Gutierrez Herrera, hipotalamus ile talamus arasında yer alan yeni bir nöral devre keşfettiler ve bu devrenin aktivasyonu, az önce sözünü ettiğimiz EEG cihazını kullanarak beyin faaliyetleriyle ilişkilendirmeyi başardılar: Bu nöral devrenin aktive edilmesi, hafif uykunun anında kesilmesine neden oluyor! [5]
Işık ile genleri etkileştirmeye dayalı optogenetik sahasını kullanarak, hipotalamusun kontrolünü ele geçirdiler ve milisaniyelik ışık darbeleriyle, aniden uyanmayı sağlayan bu devreyi tetiklemeyi başardılar. Eğer devre geçişken bir şekilde aktive edilecek olursa, hafif uykudan hızlıca uyanmayı sağlıyor; ancak eğer durmaksızın aktive edilecek olursa, devre, bireyin uyanıklık halinin sürmesini sağlıyor. Öte yandan, eğer bu devreyi susturacak olursanız, stabil bir hafif uyku hâli elde etmeniz mümkün oluyor ve suskunluğun sürmesi, hafif uykunun devamlılığını sağlıyor.
Eğer bu devre aşırı aktive edilecek olursa, insomni, gereğinden az aktive edilecek olursa hiposomni gibi hastalıkların tetiklenmesi kaçınılmaz olacaktır; çünkü hafif uyku haline geçmeniz çok zor olacaktır. Bunu keşfetmek, bu devreyi hedef alan ilaçların geliştirilmesini ve bu hastalıkların tedavisini mümkün kılabilir. Daha da önemlisi, bilincin açılması sürecine bir pencere aralayabilir; çünkü bu devre, öylesine güçlü bir devre ki, eğer yersiz bir şekilde aktive edilecek olursa, anestezik maddelerin etkisinden çıkarak uyanmayı ve bilincin geri kazanılmasını hızlandırabiliyor! Sırf bu keşif bile, bireyleri bitkisel hâlden ve komadan çıkarma konusundaki araştırmalara yepyeni perspektifler kazandırabilir.
Uykudan Uyanırken Kademeli Bilinçlenme
Uyku halinden uyanıklık haline geçişi araştırmanın en etkili yöntemlerinden birisi, beyinde o sırada olan bitenleri yakından takip etmektir. Fareleri kullanarak bunu yapan bir grup araştırmacı, uyanmanın gerçekleşip de beynin bilinç kazanma sürecinde birden fazla durum arasında geçiş yapıldığını ve bu geçişlerin bir kısmının birbiriyle öbek halinde bulunduğunu, bu durumlar ve öbekler arasındaki her geçişin mümkün olmadığını (sadece belli durumlardan belli durumlara geçişin mümkün olduğunu), dolayısıyla uykudan uyanırken bilincin kazanılabilmesi için bu durumların kademeli olarak yaşanabilmesinin gerektiğini keşfettiler.
Bu demek değil ki bir kişinin uyanabilmesi için sadece 1 yol var; tam tersine, birçok kombinasyon mümkün. Ancak hangi kombinasyonla uyanacak olursanız olun, en nihayetinde beynin, o kombinasyona ait durum değişimlerini doğru bir sırada başarabilmesi gerekiyor.
Çözülmeye Muhtaç Gizemler…
Anlayacağınız, beyninizde üretilip tüketilen kimyasal kokteyl, sizi uykululuk ve uykusuzluk arasındaki bir döngüde tutar; bunun en uç hâli, tamamen uyuduğunuz ve bu noktada bilincinizin kapandığı durumdur. Yine de, o "uyanma anı" hakkında hâlâ öğrenmemiz gereken çok şey var. Bilim insanları hayatımızın üçte birini uykuda geçirmemize rağmen, henüz uykunun amacını tamamen anlayabilmiş değiller.
Bilim insanları, sağlık için uykunun hayati önem taşıdığının farkında; özellikle de hâlâ büyüme çağında olan çocuklar için... Uyku; bağışıklık sistemini yeniler, hafızayı güçlendirir ve ruh sağılığını destekler.[6], [7], [8] Doktorların bebekler, çocuklar ve yetişkinler için önerdiği uyku süreleri sizi hayrete düşürebilir (yenidoğanlar için 14-17 saat, 1-2 yaşındaki çocuklar için 11-14 saat).[9]
Buradaki en büyük problem, aslında uykunun da ötesinde, sinirbilim, zihin felsefesi ve bilinç araştırmalarını bir bütün olark ilgilendiren bilincin zor problemi adı verilen problem. Bu problem, sinir faaliyetinin nasıl olup da etrafımızda gördüğümüz muazzam canlılık ve gerçeklikte bir deneyime dönüşebildiğini sorgulayan bir problemdir. Özellikle de kualia gibi bireye özgü deneyimlere neden sahip olduğumuzu, neden "birinci şahısta" bir deneyime sahip olduğumuzu, doğumdan sonra bunun nasıl oluştuğunu, ölümde bunun neden ve nasıl kapandığını, neden yapabildiğimiz her şeyi birebir yapan ama bunun bilincinde olmayan "zombiler" şeklinde evrimleşmediğimizi inceleyen bir sorundur.
Bu büyük problemi çözmeksizin, uykudan uyanıklık haline geçerken tam olarak neyin yaşandığını keşfetmek çok zor; ancak öte yandan, uykudan uyanıklık haline geçmeyi inceleyerek, bilincin nasıl "kapalı" konumdan "açık" konuma geçtiğini anlayabilir ve ortada bu tür bir problemin daha ilk etapta var olup olmadığını araştırabiliriz. Çünkü bazı filozoflar ve sinirbilimciler, ortada bu tür bir problemin bile olduğunu kabul etmiyorlar ve bilinç dediğimiz şeyin, zaten nöral faaliyetin ta kendisi olduğunu, dolayısıyla nöral faaliyet olan her yerde bilincin de oluşması gerektiğini savunuyorlar.[10], [11]
Bilim insanları, uykudan uyanma anında bilincin aktivasyonuyla ilgili kimi parçalar bulmuş olsalar da beynin bilinci neden ve nasıl oluşturduğu henüz çözülebilmiş değil. Bu nedenle gelecek, meraklı bilim insanlarına ihtiyaç duyuyor.
Belki de bunlardan biri sizsinizdir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 41
- 25
- 23
- 18
- 13
- 8
- 7
- 2
- 2
- 1
- 0
- 0
- Türev İçerik Kaynağı: The Conversation | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. V. Gulick. Consciousness. (18 Haziran 2004). Alındığı Tarih: 11 Mart 2021. Alındığı Yer: Stanford Encyclopedia of Philosophy | Arşiv Bağlantısı
- ^ Study. Reticular Activating System: Definition & Function - Psychology Class (Video). Alındığı Tarih: 11 Mart 2021. Alındığı Yer: Study | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. B. Saper, et al. (2010). Sleep State Switching. Neuron, sf: 1023-1042. doi: 10.1016/j.neuron.2010.11.032. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Johns Hopkins Medicine. Sleep/Wake Cycles. Alındığı Tarih: 12 Mart 2021. Alındığı Yer: Johns Hopkins Medicine | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. G. Herrera, et al. (2016). Hypothalamic Feedforward Inhibition Of Thalamocortical Network Controls Arousal And Consciousness. Nature Neuroscience, sf: 290-298. doi: 10.1038/nn.4209. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Sleep Foundation. Sleep & Immunity: Can A Lack Of Sleep Make You Sick? | Sleep Foundation. (19 Kasım 2020). Alındığı Tarih: 11 Mart 2021. Alındığı Yer: Sleep Foundation | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Kopasz, et al. (2010). Sleep And Memory In Healthy Children And Adolescents – A Critical Review. Sleep Medicine Reviews, sf: 167-177. doi: 10.1016/j.smrv.2009.10.006. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Dimitriu. Mental Health And Sleep. (18 Eylül 2020). Alındığı Tarih: 11 Mart 2021. Alındığı Yer: Sleep Foundation | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Singh. How Much Sleep Do We Really Need?. Alındığı Tarih: 11 Mart 2021. Alındığı Yer: Sleep Foundation | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. R. Hameroff, et al. (1999). Toward A Science Of Consciousness Iii. ISBN: 9780262581813. Yayınevi: MIT Press.
- ^ N. Block, et al. (2006). Conceptual Analysis, Dualism, And The Explanatory Gap. JSTOR, sf: 1. doi: 10.2307/2998259. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 05/11/2024 15:45:51 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/10238
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.