Yazının video hali için: https://youtu.be/vx1SLKZL5Ls
Konuyu anlamak için, size şunu soralım: Bize Dünya'nın döndüğüne dair gözlenebilir bir kanıt sunabilir misiniz? Hadi ama, hemen şimdi! Gösteremiyor musunuz? Güneş'e mi işaret edeceksiniz? Ya Güneş, Dünya'nın etrafında dönüyorsa... Ne bileceğiz?
Peki, kıtaların hareketinin gözlenebilir bir kanıtını sunun! Hadi, bekliyoruz! Jeolojik kayıtlardan, kıtaların birbirine bakan taraflarındaki fosillerin örtüşmesinden, uydulardan çekilen uzun dönem fotoğraflardan mı söz edeceksiniz? Üzgünüz, bunlar gözlenebilir kanıtlar değiller. Ya eskiye aitler, ya da uydurma fotoğraflar olabilirler.
Peki, iklim değişikliğinin kanıtlarını gösterin? Hani, dışarı bakıyoruz, iklim değişmiyor? Buzulların merkezinde hapsolmuş oksijen izotoplarından mı bahsedeceksiniz? Fosil polenlerden mi? Göl ve okyanus birikintilerinden elde edilen kanıtlardan mı? Üzgünüz, onlar milyonlarca yıl öncesine ait, yani gözlenebilir değiller.
Peki, bir yıldızın oluşumunun gözlenebilir bir kanıtını sunun... Sonuçta yıldızların süpernova sonucunda oluşan bulutsulardan arta kalanlar olduğunu iddia ediyorsunuz. Hadi, nerede kanıtınız? Teleskoptan bakacağız da, milyonlarca yıl öncesinin ışığını göreceğiz de... Büyük Patlama'ya da kanıtınız, milyonlarca yıl öncesinden kalma radyasyondur kesin. Reziller, bilim dedikleri şeye bak!
Ne yaptığımızı (daha doğrusu yaptıklarını) görüyor musunuz? Bilimin "gözlenebilir ve test edilebilir olmasıyla" ilgili temel ilkesini kullanıyoruz, evet. Ama bu "gözlenebilirliği", şu anda, anlık olarak gözleyebileceğimiz şeylerle kısıtlıyoruz. Test edilebilirliği de, sadece şu anda olup biteni test etmekle sınırlandırıyoruz. Böylece tek bir hamleyle jeolojiyi, kozmolojiyi, kuantum fiziğini, iklimbilimi, paleobiyolojiyi, minerolojiyi ve daha nice bilimi silip atmış olduk.
Neden? Çünkü bu bilim dallarında, örneğin kütleçekiminin etkilerini gözlemek istediğimde yaptığımız gibi, anlık olarak bir topu yere bırakıp da düştüğünü göremiyoruz. Demek ki bunların hiçbiri kanıt değil! Bilimlerin yarısı çöpe gitti!
Böyle bir şey elbette ki söz konusu değil. Evrim, popülasyon içi gen ve özellik dağılımlarının nesiller içerisindeki değişimi olarak tanımlanmaktadır. Yani tanımı, bir türün diğerine dönüşmesi değildir. Ancak popülasyon içi gen ve özellik dağılımlarının nesiller içerisindeki değişimi, uzun vadede türlerin yeni türlere evrimleşmesiyle de sonuçlanır, evet. Ancak bu tip bir makroevrim, tanımı gereği uzun zaman dilimlerinde olan bir süreçtir. Tıpkı yıldız ve galaksilerin oluşumu gibi... Diğer kozmolojik olayların uzun zaman dilimlerinde gerçekleşmesi gibi.... Tıpkı iklim değişikliğinin, kıtaların hareketinin, astronomik cisimlerin hareketinin aşırı uzun zaman dilimlerine yayıldığında net bir şekilde gözlenebilmesi gibi... Ancak örneğin birkaç gün boyunca Dünya'nın Güneş'e ve diğer yıldızlara göre olan konumunu bir teleskopla takip edecek olursanız, yörüngesinin ufak bir kısmını gözleyebilirsiniz. Bu demek değil ki yörüngenin tamamını bilemeyiz. Sadece çok uzun zaman dilimlerinde gözlemeniz gerekmektedir.
Dolayısıyla size "Evrime gözlenebilir tek bir kanıt sunabilir misiniz?" diye sorulduğunda, fosil kayıtlarından, genlerden, laboratuvar deneylerinden, doğadaki gözlemlerden örnekler vermenizde hiçbir sakınca yok. Yani verdiğiniz cevap doğru! Karşı taraf, sözcüklerin anlamlarını değiştirip, gerçeklerin içini boşaltarak sahtekarlık yapıyor. Ya da bir laboratuvar deneyinde ya da doğa gözleminde bir türün diğerine dönüşmüyor olması, evrimin olmadığı anlamına gelmiyor.
Kıtaları uyduyla gözlerken de 2-3 santimetrelik hareket görüyoruz. Hiçbir zaman kıtaların bundan 200 milyon yıl önce Pangaea denen tek bir kıta olduğunu uydu verilerine bakarak görmeyeceğiz. Bu konuda daha fazla bilgiyi buradan alabilirsiniz.
Benzer şekilde, bundan 10 milyon yıl sonraki kıta konumlarını da, 10 milyon yıllık bir gözlem haricinde doğrudan bilmenin bir yolu yok. Ya da bundan 20 milyon yıl öncesinin ikliminin neye benzediğini... Ya da Samanyolu Galaksisi oluşurken tam olarak olan her şeyi...
Zaten bilim, işte burada devreye giriyor. Zeki ve çalışkan insanlar tarafından sürdürülen analizler sayesinde, bugünkü ufak değişimlere bakarak, doğadan ve laboratuvarlarımızdan elde ettiğimiz verileri inceleyerek, geçmişe ve geleceğe dair çok isabetli tespitlerde bulunabiliyoruz.
Daha önceden ele aldığımız üniformitaryanizm ilkesi çerçevesinde, günümüzde gözlediğimiz doğa yasalarının, milyonlarca yıl önce de bu şekilde olduğunu, milyonlarca yıl sonra da bu şekilde olacağını öngörüyoruz. Şu anda topu bıraktığımızda yere düşüyor. 200 milyon yıl öncesine gidip topu bıraksanız da yine yere düşecekti. Çünkü bu tip yasalar, Evren'in dokusundan kaynaklanan doğa yasalarıdır. Evren'in dokusu ve yapısı değişmedikçe, bu yasalar da değişmeyecektir.
Evrimi laboratuvarda şu anda gözleyebiliyoruz. Bakteriler, yepyeni özellikler kazanıyor. 2012 senesinde Minnesota Üniversitesi'ndeki bir laboratuvarda, tek hücreli maya mantarları yapay seçilim yoluyla olan evrim sayesinde çok hücreli yapılara evrimleşti! Hem de sadece 60 günde! Bu tip yepyeni özellikler, uzun vadede bir araya gelerek yepyeni canlı türlerini yaratmak zorundadır; çünkü canlı türleri ve çeşitleri, birbirinden genetik, ekolojik ve eşeysel gibi çeşitli biçimlerde ayrılan canlılar olarak tanımlanırlar. Yeterince özellik bir bakteri türü üzerinde ufak ufak ama kademeli bir biçimde biriktiğinde, yeni bir canlı türü türleşmiş olacaktır. Çünkü o yeni özelliklerle donanmış canlı, deneyin başlangıcındaki atasından genetik, ekolojik ve eşeysel olarak farklı yapıda olacaktır. Bu yüzden laboratuvar deneylerinde gözlediğimiz değişiklikler, evrimin gözlenebilir kanıtlarıdır.
Benzer şekilde... Doğaya bakıp, hem günümüzde süregelen evrimsel değişimleri görebiliyoruz, hem de geçmişte olanları... Örneğin dikensırtlı balıklar, gölün farklı bölgelerinde farklı balık türlerine evrimleşiyorlar. Galapagos Adaları'ndaki ispinozlar, bundan milyonlarca yıl önce farklı kuş türlerine evrimleştiler. Fosil kayıtlarına bakıp, balinaların karasal memelilerden nasıl evrimleştiğini tespit edebiliyoruz. Aynı zamanda balinaların iskeletlerine bakarak, bu evrimin izlerini halen vücutlarında bir damga gibi taşıdıklarını görüyoruz. İnsanın genlerine bakıyoruz ve 48 kromozomlu atalarından kalma izleri sentromerlerinde görebiliyoruz. Canlıların davranışlarına, fizyolojilerine, anatomilerine, genlerine, fosil kayıtlarına bakıyoruz ve bu farklı kanıt tipleri, aynı tarihi, bambaşka açılardan doğruluyor. Eğer ki bu kadar farklı açıdan, her seferinde aynı sonuca ulaşamıyor olsaydık, belki de tekil benzerlikler yüzeysel kalacaktı. Ancak daha önceden de işlediğimiz üzere, bu benzerlikler yüzeysel değil! Tutarlı ve birbirini bütünleyen bir biçimde...
Hatta tüm bunları geçtik, canlıların vücutlarına bakıp da görebileceğiniz her bir özellik, evrimin gözlenebilir birer kanıtıdır! Zira, örneğin bundan 375 milyon yıl önceki atalarınızda görülen 5, 6 ve 7 parmaklılık arasından 5 parmaklılık seçilmemiş olsaydı, bugün bir elinizde 5 parmağınız olmayacaktı. Tıpkı tüm karasal omurgalı kuzenlerinizde olduğu gibi... Ancak amfibilerde, balıklarda veya bitkiler gibi diğer alemlerde bu özelliğe rastlamıyoruz, çünkü ortak atamız 5 parmaklılığın ortaya çıkmasından öncesine dayanıyor, sonrasına değil! Bu konuda daha fazla bilgiyi buradan alabilirsiniz.
Sonuç
Unutmayın! Bilim sadece şu anda, anlık olarak, sürecin bütünün bir anda gözleyebildiğiniz şeylerle ilgili değildir. Bilim, gerçekte var olanı sistemli bir şekilde gözleyerek, deneye tabi tutarak, inceleyerek ortaya çıkarma sanatıdır. Bunun metodolojisi, yüzlerce yıllık bilim tarihinde, milyonlarca bilim insanının zorlu emekleri sayesinde geliştirilmiştir. Sahip olduğumuz her şeyi, sadece telefonlarımızı, internetimizi, arabalarımızı değil, evrimsel tarihimize dair tüm bildiklerimizi bilime ve metodolojisine borçluyuz.
Kaynaklar
- Yazar Yok. Evrim Ağacı. (25 Ocak 2020). Alındığı Tarih: 25 Ocak 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı