Estetik ve Evrim: Neyi, Neden Güzel Buluruz?
Müzik, resim ve genel anlamıyla sanat, insanın sosyokültürel evriminde çok önemli bir basamaktır; adeta bir dönüm noktasıdır. Çünkü insan evriminin en önemli olayı olan zekanın evrimi, evrimsel süreçte direkt olarak seçilmemiş olan pek çok yan etkiyle beraber gelmiştir. Bu yan etkilerin en temeli, çevresel farkındalıktır (algılama yetisi). İnsan, etrafını algılamaya başladıkça, daha önce hiçbir canlının fark etmediği olay ve olguları fark etmeye başlamış, olaylar arasında neden-sonuç ilişkileri kurmaya başlamış, zaman kavramının farkına varmış ve bunun gibi pek çok evrimsel farkındalık geçirmiştir. Elbette ki bu evrimsel devrimler, oldukça radikal değişimler yarattıkları için, bir yandan bazı olumsuz durumlar da yaratabilmiştir. İnsanlar da bu durumlara karşı savunma mekanizmaları geliştirmiştir.
Sanat yetisi, tıpkı diğer soyut yetiler gibi, insanın iç dünyasının keşfiyle beraber gelmiştir. İnsan, gelişen zekasının bir uzantısı olarak sadece dış dünyayı değil, aynı zamanda iç dünyasını algılamaya başlamış ve duygularına anlam yüklemeye başlamıştır. Anlam yüklemek, insan evriminin bir diğer önemli noktasıdır. Anlam yükleme yetisi sayesinde insan sosyal hayvanlar arasında da bir adım öteye giderek, ifade başarısı konusunda kendisini geliştirmiş, olaylar arasındaki ilişki zincirini çok daha kolay çözebilmiş ve bu çözülenleri türünün diğer bireylerine aktararak birikimli bir bilginin başlamasına sebep olmuştur. Dolayısıyla sanatın en temel ayaklarından biri olan "kavramlara anlam yüklemek", insan zekası ve evriminin vazgeçilmez bir parçası olmuş, sosyal başarısının temel taşlarından biri haline gelmiştir.
İşte insanın estetik olgusuna yönelik farkındalığı da bu dönemde gelişmiştir. Bu yazımızda, estetik kavramından yola çıkarak insanın (ve diğer hayvanların) güzellik algısına bir bakış atacağız ve evrimsel süreçte, ilk etapta "değersiz" gibi gözüken bu kavramların nasıl evrimleştiğine bakacağız.
Estetik Nedir?
Estetik kelimesi Yunancada aísthēsis kelimesinden gelir ve "duyulur algı" olarak tanımlanır. Tıpta kullanılan "anestezi" kelimesi de aynı kökten gelir ve başındaki olumsuzluk eki ile "duyumsuzlaştırma" anlamında kullanılır. Fransızcada "güzellik" anlamına gelen "la beauté" kelimesi ise İngilizcede fiziksel çekicilik, iyilik ve nezaket anlamındadır. Bu kelime de Latince "bellus" kelimesine dayanmaktadır.
Güzellik (Lat: "bellus"), felsefede estetik (Yun: "aísthēsis") başlığı altında sorgulanmıştır. En basit şekilde güzellik; soyut veya somut olan bir varlığın algılanmasındaki haz, duyulan hoşnutluk olarak özetlenebilir. Kavram olarak tanımlaması bu kadar kolay olduğu halde, yüzyıllar boyunca güzellik üzerine tartışmalar süregelmiştir.
İnsan, doğada ve yaşamında bir estetik arar. Bu, yine mental dengenin sağlanmasıyla açıklanabilir. Çünkü estetik, dış dünyadaki kavramların, insanın iç dünyası ile birleşmesi ve bunun kişiye güzel gelen, mutluluk veren bir biçimde olması demektir. Kişi, algılamaya başladığı dünyaya bakar ve kendi iç dünyasıyla kıyaslar. Bu kıyas, bilinçli olarak yapılmasa bile, insanın mental gelişimi sırasında bu otonom bir halde, beynimizin arka planında çalışmakta ve mental dengemizin sağlanması için beynimizi ve iç dünyamızı beslemektedir.
Böylesine temel bir olgu olan güzellik kavramı, insanlığın var oluşundan beri üzerine düşünülen ve fikir sunulan bir kavram olup felsefenin de ilgilendiği temel konulardandır. Bu bağlamda birçok tanım getirilmiştir. Güzelliği Plotinus "ilahi aklın eşya âlemindeki ışıltısı", Hegel "tabiatın kendisinin bütünündeki Mutlak Ruh'un görüntüsü" ve Kant ise "sonsuzun sonlu olarak kendini göstermesi" şeklinde tanımlamıştır.[1] Aslında Kant, güzelliğin güzel bulunan veya bulunmayan varlıktan ziyade, o varlığı güzel veya çirkin duyumsayanla ilgili olduğunu vurgulamıştır. Empedokles, Heraklitos ve Pythagoras, güzellik anlayışını oran, uyum, ahenk kavramları çerçevesinde geliştirmişlerdir. Demokritos ise güzelliği felsefi ahlakla birleştirerek yorumlamıştır. Demokritos'un bu görüşüne göre güzellik, "aşırıya kaçmamak" olarak da tanımlanabilir. Platon ise güzelliği kendi görüşü olan idealar öğretisine entegre ederek açıklamıştır.
Geçmişten bu yana güzelliğin yorumlanmasında ortaya çıkan bu farklılıklar, ardında bir soru işareti daha bırakmıştır: Ortak güzellik algısı var mıdır?
Ortak/Evrensel Bir Güzellik Algısı Var mı?
Ortak bir güzellik algısından bahsedebilmek için güzelliğin nesnel olması gerekir. Başka bir deyişle, ortak güzellik algısından bahsedebilmemiz için öznenin değiştirici bir etkisi olmamalıdır. Gelin, bu konudaki görüşleri daha yakından inceleyelim.
Platon, nesnelci görüş üzerinden temellendirmeler yaparak ortak güzellik anlayışını savunmuştur. Güzelliği, ideadan pay alması ile tanımlamıştır. Bu nedenle Platon'a göre güzel ideasından pay alan her şey güzeldir, dolayısıyla da ortak bir güzellik algısı söz konusudur. [2]
Diğer yandan ortak güzellik anlayışını reddederek öznelci görüşü destekleyen Croce, bu görüşünü insanların duygu ve deneyimlerine dayandırmıştır. Her insanın yaşadığı olayların onlara mahsus olduğunu belirtmiş ve bundan dolayı da her insanın estetik zevkinin ve kendisine haz verenlerin farklı olduğunu söylemiştir. İnsanların herhangi bir durumu değerlendirmek için kullandıkları ölçütleri ve duygularını yaşayış düzeylerinin eşit olmadığını belirtmiştir.[3]
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bu görüşe göre estetik (ve insanın etrafında gördüklerine yüklediği sanatsal anlamlar), tamamen birer yanılsama, insan zekası evriminin yan ürünlerinden biridir. Doğanın estetik olmak gibi bir amacı/kaygısı olmadığı gibi, insanın ona katacağı herhangi bir anlamdan da etkilenmemektedir, insanın ona kattığı anlamları "umursamamaktadır". Bize "çirkin" gelen bir balık, o balığın gerçekten "çirkin" olduğu anlamına gelmemektedir. Güzellik/çirkinlik kavramı, insan türünün kendi algı düzeyi dahilinde uydurduğu bir kavramdır. Benzer şekilde, o "çirkin" olarak addettiğimiz balık da belirli bir algı düzeyinde bulunsaydı, biz, insan türü olarak ona "çirkin" gelebilirdik. Belki de geliyoruz, ancak balık bunu ifade etme ihtiyacı duyacak bir beyne, dolayısıyla zekaya, dolayısıyla algı düzeyine, dolayısıyla da mental dengeye sahip olmadığı için, umursamadan hayatına devam ediyor olabilir.
Güzellik; sadece nesnelerin insanlara verdiği hazlarla değil, aynı zamanda insanların görünüşleri ile bağlantı kurularak da değerlendirilmiştir. Topluma, kültüre ve zamana bağlı olarak her iki cinsiyet için farklı güzellik kalıpları kabul görmüştür. Tabii ki doğanın düzenli sistemi de güzellik algısının şekillenmesinde büyük rol oynamıştır.
Doğadaki Örüntüler
Milattan önce 6. yüzyılda Yunan ve Hintli filozoflar, doğadaki tekrar eden desenlerin oluşumu ve estetik olarak tatmin ediciliği üzerinde tartışmaya başlamışlardı. Bazı çiçek türlerinde tekrar eden sayıda (3, 5, 8 ve 13 gibi) taç yaprak olması ve ağaç gövdelerinde ardışık halkaların oluşması gibi veriler; doğanın rastgele değil, oldukça hesaplı bir sisteme sahip olduğunu düşündürmekteydi.[4] Bu cebirsel sistemi fark eden 13. yüzyıl İtalyan matematikçisi Leonard Fibonacci, 0 ve 1 ile başlayan ve sonraki elemanın kendinden önceki iki dizi elemanının toplanması ile hesaplanan Fibonacci dizisini (0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, …) keşfetmiştir.
Fibonacci dizisinin en çok ilgi uyandıran araştırma konusu ise şüphesiz altın orandır.[4] Altın oran, Fibonacci dizisindeki herhangi bir dizi elemanının kendinden önceki elemana bölümünden elde edilen matematiksel eşitliktir. Bu eşitliğin sonucu, Fibonacci isminin ilk iki harfine atıfta bulunan ve Yunan alfabesinin de 21. harfi olan φ (fi) ile ifade edilir. Dizi boyunca ileri gidildikçe fi sayısına, bir başka deyişle 1.618 değerine yaklaşılmaktadır. Bu sayıdan yola çıkanlar, altın oranın doğada; çiçek yaprakları, çiçek tohumları, ağaç dalları, sarmal galaksiler, kasırgalar, deniz kabukları, hayvan bedenleri, DNA sarmalı, okyanus dalgaları ve insan yüzleri ile parmaklarında gözlendiğini iddia etmişlerdir.
Daha önceki bir yazımızda ve aşağıdaki videomuzda, doğada altın oran bulunduğu iddia edilen örneklerin neredeyse hiçbirinde gerçek anlamıyla altın oran bulunmadığını, bunların neredeyse her seferinde zorlama örüntü tespitleri veya başarısız yakınsamalardan ibaret olduğunu anlatmıştık.
Elbette bu, doğada hiçbir örüntünün veya oranın olmadığı, daha önemlisi bu başarısız yakınsamaların (en nihayetinde bir yakınsama olmasından ötürü) hiçbir avantajının olmadığı anlamına gelmemektedir. Örneğin Duke Üniversitesi Makine Mühendisliği Profesörü Adrian Bejan, altın oran gibi belli oranlara yakınsayan görüntülerin insan gözü tarafından daha hızlı işlenip değerlendirilmesinden ötürü daha estetik geldiğini ileri sürmüştür.[5] Bu, henüz genel geçer kabul görmüş bir argüman değildir; fakat doğrulanması hâlinde, belirli oranların beynimiz tarafından biraz daha kolay işlendiği anlamına gelebilir - ve "estetik" gibi soyut bir kavrama, ilk defa sayısal/somut bir karşılık bulunmuş olur.
Vurgulamak gerekir ki bir şeyin "güzel" bulunması için illâ bilindik bir matematiksel örüntüyü takip etmesi şart değildir; hatta doğada estetik/güzel bulunan şeyler, nadiren bilindik örüntüleri takip ederler (örneğin muhteşem bir gün batımının kızılı, hangi orana tabidir?). Dolayısıyla estetiği sadece altın orana veya pi sayısına indirgemek, sığ ve bilimsel açıdan tamamen hatalı bir yaklaşım olacaktır.
Güzelliğin Ne Önemi Var?
Nesillerce büyük önem taşıyan güzelliğin, bazılarınca önemsiz ve geçici olarak gözetildiğine de rastlamak mümkündür. Örneğin, "Önemli olan ruh güzelliği" lafını defalarca duymuşsunuzdur. Charles Darwin, "Tavus kuşunun kuyruğundaki tüyleri görünce midem bulanıyor!" sözleriyle, "işlevsiz" olarak algılanan güzellik kavramının doğada evrimleşebilmiş olmasına duyduğu şaşkınlığı ifade etmiştir. Şaşkınlığı, o etapta sadece doğal seçilime odaklanan Darwin'in bu renkleri ve güzelliği açıklayamamış olmasıdır. Ancak sonradan bu duygudan sıyrılan Darwin, doğadaki parlak renkler veya iri organlar gibi, doğal seçilim konusunda dezavantaj sağlıyor gibi gözüken özelliklerin nasıl evrimleşebildiğinin mekanizmasını açıklayan kişi olmuştur.[6]
Darwin, doğal seçilimle gerçekleşen evrim fikrini önermişti, yani uyum başarısı en yüksek olanın hayatta kalması fikrini. Basitçe söylemek gerekirse canlılar hız, renk, koklama hissi gibi kalıtsal özelliklerinde değişiklik gösterirler. Daha uzun yaşayan veya daha çok yavruya sahip olan bireylerin özellikleri daha yaygın hale gelir. Böylece zamanla daha hızlı antilopların daha çok yavruları olur, bu yavrulardan en hızlıları daha çok ürer ve sonuç itibariyle antilop çok hızlı bir hayvan haline gelir.
Fakat üremek için sadece çiftleşinceye dek hayatta kalmak ve sağlıklı olmak yeterli değildir. Bir eş bulmak zorundasınızdır ve -birçok türde- eşiniz sizi seçmelidir. Bu süreç cinsel seçilimdir. Kuşlarda seçici olan genellikle dişilerdir. Dişi kuşların seçimleri, erkek kuşların inanılmaz derecede güzel renkli ve muhteşem birer dansçı olmalarını, çardak kuşları gibi bazılarının da dişilerine göz alıcı yuvalar yapmalarını sağlar. Örneğin, dişiler uzun kuyruklu erkeklerden hoşlanırsa, uzun kuyruklu erkeklerin daha fazla yavrusu olur ve bu yavrulardan en uzun kuyruklu olanları daha çok ürer. Sonunda, uzun kuyruklu bir kuş türü oluşur.
Güzelliğin Nesnelliği
Anlayacağınız, görünen o ki güzellik, evrimsel açıdan yararsız bir kavram değildir. Aksine estetik anlayışların, canlılığın devamını sağlayıp gelecek nesilleri belirleyerek evrimi şekillendirdiğini söylemek mümkündür. Cinsel seçilimde bireyler iki şekilde avantaj sağlayabilmektedir. İlki hemcinsleriyle yapacağı savaşı lehine sonuçlandıracak boynuz, diş gibi uzantılara; ikincisi ise yüksek gen kalitesini ortaya koyan özelliklere sahip olmasıdır: ateşböceğinin yaydığı ışık veya tavus kuşunun canlı renk ve çeşitli desenlerde kuyruğu gibi. Bunlar, karşıdaki bireye 3 farklı mesaj verir: İlki, "Sağlıklıyım!" yani yüksek kalitede genlere sahibim; ikincisi "Bende üreme hormonları fazla!", yani üreme potansiyelim fazla; üçüncüsü ise "Benden iyi anne-baba olur!".[7]
Bu bilgiler ışığında, estetik algısının altında yatan nedenin, karşı tarafın "güzel" bulunmasından ziyade, "sağlıklı" bulunmasıyla ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Darwin'in "midesini bulandıran" ünlü tavus kuşu örneğini ele alalım: Doğada partner bulma ihtimali daha yüksek olduğu için seçici konumunda olan dişi, türünün erkek partnerinde bazı özellikler görmek istemektedir. Erkek tavus kuşlarının görkemli ve renkli tüyleri bu aşamada devreye girer, bu nedenle onlara işlevsiz demek oldukça yanlış bir bakış açısıdır. O tüyler, seksüel seçilimin gereği olan ağır bir kuyruğu taşıyabilme enerjisine sahip olduğunu göstermekte ve tüyleri gereği açık hedef haline gelmesine karşın hayatta kaldığı mesajını vermektedir.[8]
Darwin, seçilime dayalı eş seçiminin doğal seçilimden farklı olduğunu ortaya sürmüştü. Çünkü dişiler sağkalım, hız, güç gibi bazı nesnel niteliklere göre değil de genellikle gördükleri güzelliklere göre karar veriyorlardı. O dönemin bilim insanları, (biraz da dişilere yapılan vurgudan dolayı) bu görüşe olumsuz tepki göstermişti.
Darwin ile aynı zamanda evrim teorisini ortaya koyan Alfred Russel Wallace da renklerin ve desenlerin bir anlam ifade ettiği fikrini savunuyordu. Bu işaretler ya doğru türün bir erkeği olduğunun göstergesiydi (ya da altındaki uyum başarısının belirtisiydi). Belki de sadece güçlü ve sağlıklı bir erkek böyle büyük ve güzel bir kuyrukla hayatta kalabilirdi.
Evrim teorisinin doğduğu yıllarda bilim insanları, cinsel seçilimin nasıl işlediğini tartıştılar. Genlerin keşfedilmesi ve diğer pek çok gelişmede de bu tartışmalar devam etti. Bugünse pratik olarak tüm biyologlar, kuşların (ve diğer türlerin birçoğunun) eşlerini seçtiklerini ve evrimin buna göre de şekillendiğini kabul etmektedir.
Özetle, burada yatan fikri şöyle anlatabiliriz: Kendi eşini seçme arzusunun sadece insanlara ait bir özellik değildir. Ördekler, sülünler ve diğer canlılarda da bu özellikler bulunur. Kuşlar, eşlerini seçerken (ki kuşlarda seçen, çoğunlukla dişilerdir), "estetik" olarak adlandırabileceğimiz seçimler yaparlar. Bir diğer deyişle, kuşların bir güzellik algısı vardır. Bunu, "karşılıklı evimleşen cazibe" olarak tanımlayabiliriz: Kuşlar, genellikle süslü tüyler şeklinde olan o güzelliği arzularlar ve onların arzuları, evrimin akışını değiştirir.
Bu bakımdan, şu anda hâkim olan evrim düşüncesi; renk, desen gibi süslerin ve göz alıcı tüylerin bir uyum başarısı göstergesi olduğunu söyler: En süslü hayvanlar, en iyi erkeklerdir. Bu, aslında genetik uyum başarısının "dürüst sinyal"lerle dışa yansımasıdır. Buna göre seçilen eş sağlık ve iyi genler açısından uyum başarısı en yüksek olandır. Herhangi bir süs veya desen, uyum başarısının yüksek olduğunun belirtisidir. Eğer bu fikir doğruysa, güzelliğin nesnel olarak yararlı bir özellik olduğu söylenebilir.
Güzellik, Tesadüftür!
Tabii ki tüm evrimsel biyologlar, güzelliğin avantajı fikrine katılmıyorlar. Yale Üniversitesi'nde evrimsel biyolog ve kuş bilimcisi olan Richard O. Prum gibi birtakım bilim insanları, doğadaki güzelliğin tamamen tesadüf eseri olduğunu ve spesifik "güzellik" iddialarının nesnel olarak ispatlanana kadar belli bir avantaja sebep olduğunun varsayılmaması gerektiğini savunuyorlar. Onlara göre cinsel seçilimle ilgili kısıtlı bir alanda yapılan tespitler, doğadaki tüm güzelliklere, aceleci bir şekilde genelleniyor.
Bu görüşe göre neredeyse tüm evrimsel değişimlerin adaptif olduğu ve uyum başarısına katkıda bulunmak zorunda olduğunun düşünülmesi hatalıdır. Başka bir deyişle, hâkim görüşe göre bir balığın mavi renkte olmasının illâ bir nedeni olmak zorundadır; örneğin bu rengi, yırtıcılardan kaçmaya ya da avcıdan gizlenmeye yardımcı olmalı ya da başka şekilde faydalı olmalıdır. Bu nedenle, güzellik de illâ ki adaptif olmalı veya altındaki adaptif niteliklerin bir işareti olmalıdır. Bir davranış, süs veya fiziksel özelliği seçin mesela, aksi kanıtlanana kadar faydalıdır. Örneğin güzellik; hayvanlar estetik tercihlere sahip oldukları ve bunun üzerinden seçim yaptıkları için güzellik kaçınılmaz olarak ortaya çıkacaktır.
Buna karşı çıkan görüşe göreyse güzellik, tamamen tesadüfen (ve adaptif amacı olmayan tercihler sonucunda) gelişmiştir ve aksi ispatlanıncaya kadar, hiçbir güzellik unsurunun adaptif bir sebebi olduğu düşünülmemelidir. Bir diğer deyişle bu görüş, güzelliğin boş hipotezini savunmaktadır.
İnsanda Güzellik Algısı: Neyi Güzel Buluyoruz?
Yazımızın bu kısmına kadar daha çok doğadaki estetik algısından bahsettik. Biraz da insanlardaki güzellik anlayışı üzerine yapılan çalışmalara değinelim.
Özellikle son birkaç yüzyılda, güzellik algısı üzerine pek çok deney yürütülmüştür. Bu deneylerden insanlardaki dış güzelliği ölçmeye veya anlamaya çalışan deneyler, günümüz toplumu için taşıdığı önem bakımından ön plana çıkmaktadır. Bu deneyler dış güzelliği ortalamaya yakınlık, simetri, eşeysel dimorfizm ve kalıtsal çeşitlilik gibi farklı kategoriler üzerinden değerlendirmeye çalışmaktadır.
İnsanların birbirini güzel bulmasında birçok faktör rol oynamaktadır:
- Yüzün simetrisi
- Ortalamaya yakınlık
- Gözlerin direkt size bakması
- Tanıdıklık
- Davranış ve tutumlar
- Ses tonu
- Yürüyüş ve postür (duruş)
- Hormon düzeyi: Kortizol seviyesinin düşük olup östrojen gibi üreme hormonlarında fazlalık olması güzellik algısını destekler
- Cildin pürüzsüz olması: İmmün sisteminin güçlü olması, cilt renginin homojen dağılımını sağlar. Fondöten kullanımı buna bağlı olarak yaygınlaşmıştır
- Cilt tonunu oluşturan melanin ve hemoglobin oranı: Kırmızı dudak, yeterli oksijenizasyonunun sağlandığını gösteren hafif kızarık yanaklar
- Süslenme ve benzeri pek çok etken
Hepsi birlikte bir bütün oluşturur ve beynimizin rejisi bu bütünü analiz edip o kişinin güzel olup olmadığına karar verir. Bunlardan birkaçına biraz daha yakından bakalım.
Ortalamaya Yakınlık ve Aşinalık Algısı
Güzelliğin bilimsel olarak değerlendirilmesinde rol oynayan ortalamaya yakınlık fikri, 1883 yılında Francis Galton'un vejetaryenler ve et tüketen kişilerin yüzlerinin tipik bir görüntüsünün olup olmadığını bulmaya yönelik yürüttüğü araştırmasına dayanmaktadır. Galton, bu araştırmasında, katılımcıların fotoğraflarını üst üste bindirerek birleştirmiş ve sonunda bu iki grubun ortalamasını gösteren iki fotoğraf elde etmiştir. Burada ilgi çekici nokta, grupların ortalamasını gösteren fotoğrafların herhangi bir katılımcının tek başına olan fotoğrafından daha güzel olmasıdır.[9]
Bu deneyden esinlenerek geliştirilen diğer araştırmalar da ortalamaya yakın yüzlerin daha güzel olduğuna işaret etmektedir. Örneğin Langlois ve Roggman’ın 1990 yılında yayınlanan araştırmasında farklı kişilerin yüzlerinin birleştirilmesiyle oluşturulan yüzler, katılımcılar tarafından güzel olarak değerlendirilmiştir.[10] Ayrıca daha fazla kişinin yüzlerinin birleştirilmesiyle oluşturulan "ortalama yüz", daha az kişinin yüzlerinin birleştirilmesiyle oluşturulan yüzden daha güzel olarak değerlendirilmiştir.
Bunun nedeni, ortalamaya yakın yüzlerin daha tanıdık olması ve buna bağlı olarak da beyinde daha kolay işlenmesi ile açıklanmaktadır; çünkü insan, doğduğu andan itibaren gördüğü yüzlerin ortalamasını alır ve her somut öge için bir prototip tanımlar. Bu durum literatürde "aşinalık algısı" olarak bilinmektedir.[7]
1994 yılında yayınlanan başka bir çalışmada ise David Perrett ve diğer araştırmacılar, benzer şekilde, ortalamaya yakın yüzlerin güzel olduğunu gösterdiler.[11] Bunun yanı sıra, katılımcılar tarafından en güzel bulunan yüzlerin ortalama yüzlerden bazı noktalarda farklılaştığına da işaret ettiler.
Simetri
Dış güzelliği değerlendirmede kullanılan bir başka ölçüt de simetridir. Araştırmacılara göre, daha simetrik görünen yüzler ve vücutlar, iyi bir genetik kökene ve buna bağlı olarak da daha iyi bir eş olma potansiyeli ile ilişkilendirilebilir.[7] 2001’de Jean-Yves Baudouin ve Guy Tiberghien tarafından yayınlanan bir araştırmada; yüzün simetrik olması, yüzün ortalamaya yakın olması ve yüzün bazı karakteristiklere sahip olması (büyük gözler ve dolgun dudakların varlığı gibi) kadınların yüzünün daha güzel gözükmesine neden olduğu gösterilmiştir.[12] Yüz simetrisiyle ilgili daha fazla bilgiyi buradan alabilirsiniz.
Cinsel Çiftbiçimlilik
Eşeysel dimorfizm de dış güzellik değerlendirmesinde rol oynamaktadır. 1998'de D. I. Perrett ve diğer araştırmacılar tarafından yayınlanan çalışmaya göre, kadınlarda östrojene bağlı olarak gelişen ikincil cinsiyet özellikleri çekici bulunmaktadır.[13] Katılımcılar eşeysel dimorfizmi arttırılmış kadın yüzlerini, eşeysel dimorfizmi arttırılmamış kadın yüzlerine tercih etmişlerdir. Erkek yüzlerinde ise eşeysel dimorfizmi arttırılan yüzler daha dominant görülmekle birlikte, yalancılık gibi bazı kötü karakteristiklerle de eşleştirilmiştir. Bunun sonucunda da, eşeysel dimorfizmi kısıtlayan bir seleksiyon baskısı olduğu ortaya konulmuştur. Bu konudaki araştırmalar devam etmektedir.
Diğer Faktörler
Burada bahsedilenlerin dışında, insanlarda dış güzelliği değerlendirmede kullanılan başka kategoriler de vardır. Vücut kokusu, yüzde ve vücutta neoteni ve bel/kalça oranı bu kategorilerden sadece bazılarıdır. Aynı zamanda kalıtsal çeşitliliğin güzellik üzerindeki etkisi de araştırma konusudur.
Kültürel Güzellik
Güzellik algısı hakkında atılan bir başka iddia da kültüre bağlı zamanla kazanılan güzellik algısı üzerinedir. Güzellik değerlendirmesinin kültürden kültüre değiştiği düşünülmüştür ancak yapılan bir çalışma, bu fikrin aksini işaret etmektedir. 1970'li yıllardan itibaren yapılan bu çalışma sonucunda, "güzelliğin, bakan kişinin gözünde" olduğunu ileri süren rölativist bakış açısının yerini, güzellik algısının tüm kültürlerde benzer olduğunu ileri süren "evrensel" bakış açısı almıştır.[7] Bazı evrim bilimcilere göre insanların yüz ve bedeninin fiziksel özelliklerini ilettiği sosyal mesajlara ilgileri keyfi ve kültürel değildir. Temelinde, evrimin itici güçlerinden birisi olan cinsel seçilimin şekillendirdiği adaptasyonlar yatmaktadır.
Tüm bu bulgular, insanlarda güzel yüzlerin ve vücutların ortak bazı özellikler taşıdığını göstermektedir; fakat bu bilgi, ortak bir güzellik algısının var olup olmadığı sorusunu bilimsel olarak cevaplamada yetersiz kalmaktadır. Bu soru sosyal, kültürel ve çevresel etmenler de göz önünde bulundurularak daha detaylı bir biçimde incelenmelidir.
Güzelliğin Nörolojik Temelleri
The Aesthetic Brain kitabında Chatterjee; estetik deneyimler yaşama yeteneğimizin kökenlerinin, beynimizin derinliklerinde, orbitofrontal kortekste ve beynin ödül merkezi olarak da bilinen nükleus accumbenste olduğunu ve duygusal tepkileri kontrol eden dopamin, opiatlar ve kannabinoid gibi kimyasal maddeler tarafından desteklendiğini söylemektedir. Bu duygusal tepkilerin hayatta kalmaya yardımcı olduğu için evrimleştiğini ifade etmektedir.[14], [15]
Yüzleri algılama görevini insan ve maymunda oksipitotemporal kortekste bulunan "lateral fisiform girus" üstlenir. fMRI çalışmalarında insanlara çekici bir yüz gösterildiğinde beynin ödül sistemi ile ilişkili olan medial prefrontal korteks (mPFK), orbitofrontal korteks (OFK), nükleus akkumlens anterior ve posterior singulatta bilgi aktivitesi artışı görülmüştür.[7] Buna bağlı olarak da çekici olan yüzlere bakmanın insan için ödüllendirici bir mekanizma olduğu düşünülmektedir.
mOFK'nin insan beyninde tüm modalitelerde güzelliği tespit ve takdir eden bölgesi olduğu öne sürülmektedir. Yüzün çekiciliği arttıkça OFK aktivitesinde de doğrudan artış görülür. Bu konuda yapılan bir çalışmada, erkek deneklere hem güzel kadın hem de yakışıklı erkek fotoğrafları gösterilmiştir. Bu fotoğrafları inceleyen beyin, kadın ve erkek fotoğraflarına ayrı tepki vermiştir. Denekler hem kadın hem de erkek yüzlerini çekici olarak değerlendirirken sadece kadın yüzlerine bakarken sağ orbitofrontal korteks ve bilateral nükleus accumbens aktivite artışı görülmüştür.[7] Bilim insanları bu deneyden şu sonucu çıkarmıştır: OFK bir yüzün güzel olup olmadığını otomatik olarak değerlendirir ve muhtemel eş seçiminde esas bölgedir.
Yüz güzelliğinin algılanması oldukça hızlı gerçekleşir. Bir yüzün çekici olup olmadığını anlamak için yüze 100 milisaniye bakılması yeterlidir (zaten bu nedenle beyin, aynı zamanda kolaylıkla kandırılabilir bir yapıdadır).[17] Ayrıca beyin, doğrudan kendine bakan yüzleri daha "daha çekici" görme eğilimindedir.[18] Sebebi ise bu özelliklerin karşıdaki kişiye duyguları anlamakta yardımcı olması, bunun sonucunda daha anlaşılır olana ilginin artmasıdır. Anime karakterlerinin gözleri de bundan dolayı büyük çizilmektedir. İlk anime sanatçısı olan Osamu Tezuka, düşük bütçesi olduğundan daha az kare kullanarak karakterlerini nasıl daha iyi ifade edebileceğini düşünmüştür. Çözüm yolu olarak aklına gözleri büyük ve anlam dolu çizmek gelmiştir.[19]
Çağdan Çağa Güzellik
Hatırlarsanız Kant, güzelliği varlıktan ziyade duyumsayanla bağdaştıran bir tanım ortaya atmıştı. Bu tanım; geçmişten günümüze gelen toplumlarda beğenilerin, zamanın ve kültürlerin değişmesi ile değişen güzellik algısının mutlak olmadığını, dolayısıyla güzelliğin algılayanla ilgili olduğunu destekler niteliktedir. O zaman şimdi değişen güzellik algısına bir göz atalım.
İlk olarak Paleolitik Dönem Venüslerini (Willendorf Venüsü) ele alalım. Bu yapılar, o dönemde kadınların doğurgan olma özelliğini gösterdiği düşünülen büyük meme, geniş kalça ve kilolu olma halinin ilgi çekici olduğunu yansıtmaktadır.
Rönesans Dönemi’ni incelediğimizde, sanatçıların yuvarlak yüz hatlarına sahip kilolu ve küçük memeli kadınları resmettiğini ve daha açık tenli olanların toplum içinde yüksek zümre sayıldığını görmekteyiz. Bu dönemde açık renk saçlar ve kırmızı ruj da oldukça çekici sayılmaktadır.
1830'lardan 1900'lerin başına uzanan döneme geldiğimizde, özellikle yüksek zümre kadınlarının güzellik algısının değiştiğini söylemek mümkündür. İngiltere’de Victoria Dönemi olarak adlandırılan bu dönemde kadınlar artık ayva göbekli değil, tam tersine ince bel ve kum saati görünümünde olmak istemektedir. Bu bağlamda korse kullanımı da bu dönemde başlamıştır.[20] Aynı zamanda getirilen makyaj yasağından dolayı kadınlar dudaklarını kanatana kadar ısırarak renklendirmeyi ve yüzlerine ben eklemeyi moda haline getirmişti.
Bilimsel gelişmelerin arttığı ve hayatın gittikçe hızlandığı dönemlerde, güzellik algısı da hızlı değişimler göstermeye başlamıştır. 1920'lerden sonra ise çok ince bel yerine düz karın, sarı ve kısa saçlar, koyu renkli gözlü insanlar ilgi çekici olmuştur. 1950'lere gelindiğinde, muhafazakâr dönem olarak da adlandırılan, vücut beden hatlarını daha az gösteren kapalı kıyafetler tercih edilmeye başlanmıştır. 1960'larda ise sıfır beden olmak, mini etek ve açık kıyafetler moda olmuştur. 1980'ler ile birlikte daha kaslı ve atletik vücut ön plana çıkmaktadır. Fitness Çağı olarak da adlandırılan bu dönemde güzellik algısı; erkeklerde geniş omuz, kadınlarda ise kıvrımlı vücut hatlarıyla belirlenmiştir.
2000'lere geldiğimizde modellerin ince belli ve zayıf hali yeni güzellik trendini oluşturmaktayken bu trend zamanla ince bel, büyük göğüsler ve kalça olarak değişmiştir.[21] Günümüze baktığımızda, kalın dolgun dudakların ve çekik gözlerin popüler olduğunu söylemekle birlikte artık sabit bir güzellik algısının olmadığını da ifade etmek mümkündür.
Bu bağlamda, modern zamanlara baktığımızda, yıllardır özellikle kadınlara dayatılan "güzellik algısı"nın yerini artık beden olumlamaya bıraktığına tanıklık etmekteyiz. Birçok insan sağlıklı olduğu sürece var olan "kusurlarını" sevme fikrini desteklemekte ve güzellik algısının getirdiği dayatmaları reddetmektedir.[22] Beden olumlayanların yanı sıra, oldukça sık değişen güzellik algısına uymaya çalışan insanların sayısı da oldukça fazladır. Bu güzel görünme çabasının bireyin kendini güzel bulmasından çok toplumdan onay almasına dayandığını söyleyen görüşler bulunmaktadır.[23] Sosyologlar tarafından günümüzün hâkim nesnesi olarak tanımlanan sosyal medyanın bireyi, beğeni, takipçi sayısı ve filtreler gibi yollarla, toplumdan onay almaya yönlendirdiği bir gerçektir. Toplumun verdiği bu onay, özgüven artışı gibi sosyal avantajlar sunsa da unutmamak gerekir ki medyadaki güzelliği görünür kılan algılardır. Bu da değişime açık olduklarını gösterir.
Dr. Gordon Patzer'e göre insanlar güzel ve çekici gözüken insanlara karşı daha olumlu davranmaya evrimleşmişlerdir.[24] Bu durum günlük hayatımızda pek çok eşitsizliğe yol açmaktadır. Maaş konusunda da benzer bir tablo karşımıza çıkar, London Guildhall University tarafından yapılan bir ankete göre ideale uygun kişilere göre daha az "güzel" bulunan erkekler %15, daha az güzel bulunan kadınlar ise %11 az maaş alırlar.[24]
Halo Etkisi ile açıklanan bu durum, güzel insanların güzellik dışındaki diğer özelliklerinin de olumlu algılanmasıdır. Güzel olanın aynı zamanda ahlaklı da olduğu düşünüldüğü çalışmalar ve metaanalizler sonucunda ortaya çıkmıştır. Farklı şirketlerde, çalışanlara yönelik yapılan psikolojik değerlendirmeler incelendiğinde, güzel ve çekici çalışanların diğer çalışanlara göre "daha sadık, zeki ve arkadaş canlısı oldukları" düşünülmüştür.[25]
Sonuç
İnsanlık, çok eski zamanlardan beri, gerek süs eşyaları olsun, gerek takılar olsun, gerek müzik, resim, heykel sanatları olsun, bir şekilde iç dünyasındakileri dışarıya vurmayı hedeflemiştir. Bu çabanın en önemli uzantılarından biri, estetik arayışı olmuştur.
Hoşumuza giden bir tablo, o tablo "evrensel olarak hoş" olduğu için mi yoksa kendi geçmişimiz ve çevresel gelişimimiz dahilinde o tabloya "hoş olma anlamını" yüklediğimiz için mi hoştur? Bu konudaki tartışmalar devam ettikçe, insanın estetik algısının evrimsel ve psikolojik kökenleri de aydınlatılmaya devam edecektir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 40
- 14
- 12
- 11
- 7
- 6
- 4
- 3
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ İ. Tunalı. Grek Estetik’i. ISBN: 978-975-14-0521-0. Yayınevi: Remzi Kitabevi.
- ^ H. Ö. Özden. (2002). Beauty Ideas In Greek Philosophy Before Hellenism. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Ö. Yıldırım. Ortak Estetik Yargıların Varlığını Reddedenler. (14 Kasım 2019). Alındığı Tarih: 6 Nisan 2022. Alındığı Yer: https://www.felsefe.gen.tr | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b Science Borealis. The Themes Of Nature: Exploring Repeating Patterns In The Natural World. (23 Ağustos 2021). Alındığı Tarih: 6 Nisan 2022. Alındığı Yer: Science Borealis | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. Carlson. Why Do People Like The Golden Ratio?. (4 Ocak 2010). Alındığı Tarih: 6 Nisan 2022. Alındığı Yer: The Atlantic | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. Q. Whitney. Useless Beauty And The Birds: Charles Darwin’s Peacock. (19 Mayıs 2019). Alındığı Tarih: 6 Nisan 2022. Alındığı Yer: Nashua Telegraph | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b c d e f E. Eşel, et al. (2017). Güzellik Algılamasının Nörobiyolojisi Ve Evrimsel Temelleri. Düşünen Adam: Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, sf: 368-388. | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. Başak. Darwinci Güzellik Kuramı. (4 Temmuz 2001). Alındığı Tarih: 6 Nisan 2022. Alındığı Yer: Ulak Bilge | Arşiv Bağlantısı
- ^ G. Rhodes, et al. (1996). Averageness, Exaggeration, And Facial Attractiveness. Psychological Science. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. H. Langlois, et al. (2006). Attractive Faces Are Only Average. SAGE Publications, sf: 115-121. doi: 10.1111/j.1467-9280.1990.tb00079.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. I. Perrett, et al. (1994). Facial Shape And Judgements Of Female Attractiveness. Nature. doi: 10.1038/368239a0. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. Y. Baudouin, et al. (2004). Symmetry, Averageness, And Feature Size In The Facial Attractiveness Of Women. Acta psychologica. doi: 10.1016/j.actpsy.2004.07.002. | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. I. Perrett, et al. (1998). Effects Of Sexual Dimorphism On Facial Attractiveness. Nature. doi: 10.1038/29772. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Chatterjee. (2013). The Aesthetic Brain: How We Evolved To Desire Beauty And Enjoy Art. ISBN: 9780199811809. Yayınevi: Oxford University Press (UK).
- ^ G. Nalls. Can Science Tell Us What Beauty Is?. (8 Ocak 2015). Alındığı Tarih: 6 Nisan 2022. Alındığı Yer: Nautilus | Science Connected | Arşiv Bağlantısı
- S. Torun. Yapay Zekâ Bizim Gibi Olmaya Ne Kadar Yakın?. (27 Temmuz 2019). Alındığı Tarih: 6 Nisan 2022. Alındığı Yer: Hürriyet Gazetesi | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. Willis, et al. (2006). First Impressions: Making Up Your Mind After A 100-Ms Exposure To A Face. sage Journals. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Strick, et al. (2008). Seductive Eyes: Attractiveness And Direct Gaze Increase Desire For Associated Objects. Cognition, sf: 1487-1496. doi: 10.1016/j.cognition.2007.05.008. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Ç. T. Alicenap. Japon Çizgi̇ Fi̇lm (Ani̇me) Sanatı, Hayao Mi̇yazaki̇ Çözümlemesi̇ Ve Türki̇ye Örneği̇. Alındığı Yer: earsiv.anadolu.edu.tr | Arşiv Bağlantısı
- ^ İ. Daldal. Krali̇çe Vi̇ktorya Dönemi̇ Gi̇ysi̇leri̇ni̇n Günümüz Kadin Modasına Etki̇si̇. Alındığı Tarih: 7 Nisan 2022. Alındığı Yer: acikerisim.isikun.edu.tr | Arşiv Bağlantısı
- ^ StyleCaster. A Timeline Of Sexy Fashion Trends Through The Years. (19 Mart 2010). Alındığı Tarih: 7 Nisan 2022. Alındığı Yer: StyleCaster | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. Erdem, et al. (2019). “İdeal”In Sınırında Bir Mücadele: Beden Olumlama Hareketi Üzerine Bir Alımlama Analizi. Erciyes İletişim Dergisi, sf: 1483-1506. doi: 10.17680/erciyesiletisim.487213. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Subaşı. “Güzel” Olmayı Biz Farkında Olmadan Dayatıyorlar. (15 Ocak 2020). Alındığı Tarih: 7 Nisan 2022. Alındığı Yer: Lacivert | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b K. Lorenz. Do Pretty People Earn More?. (8 Temmuz 2005). Alındığı Tarih: 4 Mart 2022. Alındığı Yer: CNN | Arşiv Bağlantısı
- E. L. Thorndike. A Constant Error In Psychological Ratings. Alındığı Tarih: 7 Nisan 2022. Alındığı Yer: MIT | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 19:59:33 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/11654
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.