İnsan Vücudundaki Kılların Evrimi ve Önemi: İnsan, Nasıl Çıplak Maymun Oldu?
Vücudunuzda Santimetre Kareye Düşen Kıl Sayısı, Bir Şempanzeninkiyle Aynıdır!
İnsanlar, Memeliler Sınıfı içindeki en garip hayvan türlerinden biridir. Balinalar ve yunuslar gibi denizel memeliler ile su aygırları ve çıplak kör fareler gibi karasal memeliler dışında neredeyse her memelinin vücudunun kürkle kaplı olduğunu görebiliriz. İnsanlar ise, kafasındaki saçlar dışında neredeyse tamamen çıplak gibidir. Bu nedenle Dünyaca ünlü İngiliz hayvanbilimci, davranışbilimci, sosyobiyolog ve popüler yazar Desmond Morris, Homo sapiens, yani "modern, düşünen insan" türünü tanımlarken bu kalıbı kullanmıştı: Çıplak Maymun.
Öte yandan insan vücudunda hemen göze çarpan saçlara, diğer türlerde aynı şekilde rastlamak epey zordur. Vücut kıllarımızın çoğunluğu hemen görünemeyecek şekilde ince ve kısa olmasına rağmen, saçlarımız uzun ve gösterişli bir görünüme sahip olabilir. Peki neden insanlar saçları dışında çoğunlukla kılsız görünüyor? Ya da neden diğer canlı türlerinin saçları insanlarınki gibi uzamıyor?
Kıllar, Memeli Hayvanların Ayırt Edici Özelliğidir!
Öncelikle şunu anlamamız gerekiyor: İnsanlarda "saç" dediğimiz şey ile diğer hayvanlarda "kürk" dediğimiz şey birebir aynıdır. İkisi de birebir aynı kimyasal yapıya sahiptir ve her ikisi de keratinden oluşur. Kürk ya da saçlar, yoğun veya seyrek olabildiği gibi yumuşak, tek renkli veya desenli de olabilir. Bunların nasıl göründüğüne bakılmaksızın saçlar (veya kürk), memeli bir hayvanı tanımlayan en önemli evrimsel özelliklerden biridir.
Bir diğer deyişle, memeliler sınıfı haricinde hiçbir hayvan türünde, memelilerdeki türden kıllar bulunmaz (bazı diğer hayvanlarda "kıl" olarak adlandırılan ama memelilerdeki yapılarla alakası olmayan çıkıntılar bulunabilir). Bu nedenle, bu tür kıllara sahip olan bir hayvanın memeliler sınıfından olduğunu rahatlıkla tespit edebiliriz.
İnsanda Tüy Bulunmaz!
"Tüylerim diken diken oldu!" lafı, çok sık kullandığımız bir deyimdir; ama bu deyim doğru değildir. İnsan vücudunda "tüy" denen yapı bulunmaz; çünkü tüyler sadece kuşlarda bulunur! Bunu duyan birçok insan, atların veya insanların da tüyleri olduğunu ama onların kuş olmadığını söylerler. Haklılar, atlar ve insanlar kuş değildir; ama yanlış oldukları nokta şudur: Atlarda veya insanlarda tüy bulunmaz. Bu, halk arasındaki terminoloji ile bilimsel terminolojinin taban tabana zıt olduğu örneklerden biridir.
Tüy, sadece ve sadece kuşlar sınıfında bulunan bir özelliktir. Bu sınıf haricinde hiçbir canlıda tüy bulunmaz! Tüyü bulunan bütün hayvanlar, Kuşlar Sınıfı'ndan veya kuşların atası konumundaki tüylü dinozorları da kapsayan daha geniş bir taksonomik kladda olmak zorundadır (ki bu nedenle bazı dinozorlar, aslında kuştur - veya daha doğru tabiriyle kuşlar, aslında günümüzde halen yaşayan dinozorlardır). İnsan vücüdunda hatalı olarak "tüy" diye isimlendirilen yapıların, en incesinden en kalınına kadar hepsinin adı "kıl"dır.
Kıl ise sadece ve sadece memelilerde bulunan bir özelliktir. Tüy ile kılı birbirinden ayırmak için, bu yapıların biyokimyasal özelliklerine bakabiliriz. Örneğin kıllarda alfa-keratin proteinleri bulunur, tüylerde proteinler ise beta-yaprak denen bir katlanmaya sahiptir.
Öte yandan, kılın da tüyün de ortak atası, sürüngen pullarıdır - çünkü kuşlar da (daha doğrusu dinozorlar da) memeliler de sürüngenlerden evrimleşmiştir. Viyana Tıp Okulu'nun 2008'de yaptığı bir araştırma, kılların evriminin memelilerin, kuşların ve sürüngenlerin atası olan ve yaklaşık 310 milyon yıl önce yaşamış olan bir türden itibaren başladığını göstermektedir. Bu şekilde, ortak atada evrimleşen ve torun türlerde gözlenen özelliklere sinapomorfi (İng: "synapomorphy") denir. Yapılan bu araştırma göstermiştir ki, tavuklar, kertenkeleler ve insanlarda alfa keratin, yani kılın ana maddesini üreten genler tamamen aynıdır. Yani kıllar da tüyler de farklılaşmış pullardan ibarettir, bunları genetik olarak da görmek mümkündür.
Biz, Türkçede, küçük ve sevimli kıllara tüy deriz, kaba saba olanlara ise "kıl" deriz. Ama bu, bilimsel bir ayrım değildir. Zaten İngilizcede küçük kıllara "tüy" anlamında "feather" derseniz size gülerler; çünkü tüy, sadece yaşayan dinozorlar olan kuşlarda bulunan bir yapıdır. Eğer bir hayvanda tüy yapısına rastlıyorsanız, onun bir kuş olduğunu neredeyse kesin olarak söyleyebilirsiniz. Benzer şekilde, eğer bir hayvanda kıl yapısına rastlıyorsanız, o hayvanın memeli olduğunu söyleyebilirsiniz.
Örneğin böceklerde gördüğümüz kıl benzeri yapılar, memeli kılı değildir. Böceklerdeki sözde "kıllar" (daha doğru tabiriyle "kılsı uzantılar") kitin yapılıdır; bizimkiler ise keratin yapılıdır. Bazı başka canlılarda, örneğin protistalarda "sil" (cilia) olarak karşımıza çıkmaktadır. Bitkilerde ise trikom (trichomes) denen kılsı uzantılar bulunabilir.
Çok net olması adına tekrar söyleyelim: Tüyler Kuşlar Sınıfı'nın, kıllar ise Memeliler Sınıfı'nın ayırt edici özelliğidir; yani tüyü olan hayvanlar kuştur, kılı olan hayvanlar memelidir. Hiçbir kuşta kıl bulunmaz, hiçbir memelide tüy bulunmaz. Memeliler Sınıfı'ndaki tüm hayvanların kılları vardır ve kılları olan her hayvan Memeli Hayvan olmak zorundadır. İşte insanlar olarak bizler, diğer nedenlerle birlikte özellikle de bu nedenle Memeliler Sınıfı'ndan bir hayvan türüyüz.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Kıl, Harika Bir Isı Yalıtkanıdır!
Kıl, son derece başarılı bir ısı yalıtkanıdır. Dolayısıyla sıcakkanlı (endotermik) hayvanlar olan memelilerde bu yapı, vücut ısısını koruma amacıyla evrimleşmiştir (ki sıcakkanlı diğer hayvanlar olan kuşlarda da tüylerin ısı yalıtımı amacıyla evrimleşmiş olması şaşırtıcı değildir). Yalıtım ihtiyacı, muhtemelen ilk memelilerde kürkün evrimini tetiklemiştir. Birçok evrimsel biyolog, vücut ısısı üretme yeteneği ile saçın yalıtkanlık özelliğinin evriminin bağlantılı olduğunu düşünmektedir. Ancak önce endoterminin mi yoksa saçın mı evrimleştiğine dair kesin bir cevap bulmak oldukça zordur.
New York’taki Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nde memeliler bölümünden Rob Voss, kürkün memeliler için sağladığı en büyük faydanın iç sıcaklıklarını koruyarak termoregülasyona yardımcı olduğunu ifade etmektedir. Gerçekten de kutup tilkileri ve kutup ayıları gibi karasal memeliler, özellikle daha soğuk ortamlarda kalın tüyleri sayesinde hayatta kalırlar. Kürkleri cilde yakın bir hava tabakasını yakalar, bu da onları sıcak tutmaya yardımcı olur.
Rob Voss; balina, yunus ve deniz filleri gibi deniz memelilerinin kıllarını uzun zaman önce kaybetse de kürkün yalıtım görevinin soğuktan korunmalarını sağlayan kalın yağ tabakasına geçtiğini ifade etmektedir. Daha sıcak iklimlerde ise daha büyük memeli türleri vücut sıcaklıklarını fazla yalıtıma gerek duymadan koruyabildikleri için daha seyrek saç kaplamalarına sahip olma eğilimi vardır. Metabolik hızları daha yüksek olan küçük hayvanlar ise vücut sıcaklıkların daha fazla dalgalanması yüzünden dış sıcaklık düşüşlerinden daha fazla etkilenir ve tüylü yalıtıma daha fazla ihtiyaç duyarlar.
Bir memelinin kürkü aynı zamanda yalıtım dışında birçok başka amaca hizmet edebilir. Örneğin kirpi "kılları", daha yavaş ve kolay bir av gibi gözüken kirpiler için koruyucu bir yapıya dönüşmüştür. Aynı zamanda kıllar, başka türler için kamuflaj görevi de görmüştür. Çevre ve toprak renkleriyle uyuşabilen kıllar (ve onların oluşturduğu kürkler) sayesinde diğer türlerden korunmaya fayda sağlamıştır.
İnsanlar ve Kılları
Kanada Doğa Müzesi’ndeki omurgalı koleksiyonun küratörü Kamal Khidas "kürk" olarak adlandırdığımız şeyin, "vücut geneline yayılmış nispeten kısa saç" olarak kabul edildiğini söylüyor. Yine Khidas'ın anlattığına göre memelilerin kürklerini oluşturan üç tür saç bulunuyor: Bunlar, özellikle çevreyi algılamak için kullanılan bıyığa benzeyen ve dokunmaya duyarlı olan "vibrissae"; hemen göze çarpan ve genelde koruma görevi gören "kıllar" ve asıl amacı ısı yalıtımı olan "alt kıllar"dır.
Vücudunuzda Santimetre Kareye Düşen Kıl Sayısı, Bir Şempanzeninkiyle Aynıdır!
Kıllarla ilgili ikinci önemli nokta da şudur: Şempanzeler, insanın yaşayan en yakın kuzenidir. Bu; genetik, morfolojik, anatomik, paleontolojik, yani bilimsel olarak aklınıza gelebilecek her açıdan tartışmaya yer bırakmayacak bir biçimde ispatlanmış bir gerçektir. Ama onlar ne kadar kıllı, bizse kılsızız, öyle değil mi? Aslında tam olarak değil!
İnsanların şempanzelerle ortak kökenini ispatlayan bir diğer gerçek, santimetrekareye düşen kıl kökü sayısıdır. Bizde de, şempanzelerde de bu sayı neredeyse birebir aynıdır: Her iki türde de santimetrekareye yaklaşık 60 kıl düşer! Ama bizde kıllar kalınlık ve pigment zenginliği bakımından körelmiş vaziyettedir. Bu nedenle dışarıdan bakıldığında daha kılsızmışız gibi gözükürüz. Yani evrimsel süreçte insanların kılları seyrelmemiştir; incelmiştir!
Vücudumuzdaki Kıl Dağılımı
Ama fark etmiş olabileceğiniz gibi bu, her yerimizde aynı değildir. Türümüzün kafasında, koltuk altlarında ve cinsel bölgelerinde kıllar halen bariz bir şekilde gözükmektedir. Kol ve bacaklardaki kıllar da her iki cinsiyette de belirgindir; ancak özellikle kadınlar (ve bazı kültürlerde erkekler), kültürel veya cinsel nedenlerle bu kılları kesmektedirler. Erkeklerde ek olarak yüzde, göğüste ve sırtta da kıllar rahatlıkla görülecek kadar kalındır. Bu durum, evrimsel süreçte vücudun her yerindeki kılların tek bir grup halinde değişmediğini göstermektedir. Yani kafamızdaki de kıldır, kolumuzdaki de... Ama bunların uzama miktarı ve kalınlığı farklı miktarlardadır.
Bu, aslında sorularımızın ana cevabıdır. Kıl uzunluğu ve kalınlığı, vücudumuzun tamamında tek bir gen ile kontrol edilmemektedir. Aslına bakarsanız 180 civarında ayrı genin, kıllarımızın fiziksel özelliklerine etki ettiği düşünülmektedir. Bunlardan EDAR geni gibi birkaçının etkisi daha fazladır; ancak sonuçta evrimsel süreçte farklı vücut bölgelerinde farklı nitelikte kıllar çıkacak şekilde özelleşmiştir. İyi de neden? Diğer hayvanlarda neden bu yok?
İnsanlarda Saçın Evrimi
Bunun cevabı da iki kademelidir ve aslına bakarsanız bunların her ikisi de evrimin en temel mekanizmalarından ikisidir: Doğal Seçilim ve Cinsel Seçilim. Aslında diğer hayvanlarda da vücut bölgesine özel kıllanma görmek mümkündür: Örneğin aslanların yelesi, buna güzel bir örnektir. Aslen kıl yumağı olan bir orangutanın kılsız suratı da bir diğer güzel örnektir. Sayısız diğer memeli hayvanın vücutlarının genelinden daha kıllı olan boyunlarını ve kuyruklarını da düşünebilirsiniz. İşte insanda da iki ayrı evrimsel mekanizma, kılların nerede ve ne uzunlukta çıkacağını belirlemektedir.
Doğal Seçilim: Termoregülasyon, Terleme ve Korunma
Elbette ki memeli atalarımızın sıcakkanlı olacak biçimde evrimleşmesi ve kıl yapısının ortaya çıkışı, o grubun bir üyesi olarak bizi de doğrudan etkilemektedir. Vücudumuzda kılların şempanzelere ve maymun atalarımıza göre körelme nedeni, kılların ter bezlerinin etkinliğini düşürmesidir. Kıllar, az önce de bahsettiğimiz gibi, sıcaklığı sabit tutmakta çok iyidir. Ter bezleri ise, sıcaklığı hızlı bir şekilde düşürmekte çok iyidir. Dolayısıyla avlanma ve göç için ter bezlerinin çoğalması gerekmektedir; ama sıcaklığın sabit kalması gereken beyin gibi organlarımızı saklayan yerlerde ise kılların varlığı avantajlıdır. Homo sapiens ve ataları, aktif olarak göç ettiği ve direnç avı denen saatlerce yürümeyi ve koşmayı gerektiren bir yöntemle avlandığı için, sıcaklığın hızlı bir şekilde düşürülmesi çok daha kritiktir. Bu nedenle kıllarımızı yitirdik, ter bezlerimiz arttı.
Gerçekten de kılsız bir cilt, kalın kürklü bir cildin aksine çok daha kolay terler. Pensilvanya Üniversitesi’nde genetik bölümünde yardımcı doçent olan Yana Kamberov, vücuttaki kılların minyatürleşmesinin terin cildi kaplayıp ıslatarak, daha sonra da buharlaşarak serin kalmayı sağladığını söylemektedir. Örneğin şempanzeler gibi çok fazla kılımız olsaydı ter cildimizi değil, kıllarımızı kaplıyor olurdu. İlkel insandaki bu terleme yeteneği, ilkel insanın kökeni olarak varsayılan Afrika kıtasında sıcak yaz aylarında yiyecek aramasına olanak sağladı. Gündüz sıcaklarından kurtulmayı sağlayan terleme işlevi, soğuk gecelerde sahip olunacak kalın tüylerden daha önemli bir hâle geldi.
Kamberov, vücut kıllarının minyatürleşmesini sağlayan adaptasyonun çoğu memelinin yalnızca avuçlarında ve ayak tabanlarında bulunan ekrin ter bezlerinin sayısını artırdığını da belirtmektedir. Bu adaptasyon, Homo cinsinin uzun mesafe koşucusu olmasına yardımcı olmuştur. Örneklendirmek gerekirse, bir at dört nala giderken terleyemez; ancak insanlar ekrin ter bezleri sayesinde terleyerek serinleyebildiği için uzun mesafeleri durmak zorunda kalmadan koşabilir.
Cinsel Seçilim
Ama belirli noktalarda kılların uzamasına hükmeden evrim mekanizması Doğal Seçilim değil, Cinsel Seçilim'dir. Örneğin insanlarü ömürlerinde 2 set kıl çıkarırlar. İlki, ergenlik öncesindeki ince kıllardır. İkincisi ise ergenlikle birlikte gelen daha kalın kıllardır. Bu cinsel dönüşümün kıllar düzeyinde de yaşanması, kılların evriminde Cinsel Seçilim'in önemini vurgulamaktadır. Dişiler erkekleri, erkeklerse dişileri belli kıllılık oranı ve dağılımına göre seçmektedir - bu, günümüzde de devam eden bir cinsel tercihtir. Buna bağlı olarak kadınlar daha seyrek kıllı, erkekler ise daha fazla kıllı olacak şekilde evrimleşmişlerdir. Bunu sürdüren yasa, Cinsel Seçilim yasasıdır.
İki Seçilim Bir Arada!
Sadece bu da değil! Örneğin koltuk altlarımızda ve cinsel bölgelerimizdeki kıllanmanın sebebi, bu bölgelerden halen cinselliğe etki eden feromon denen koku kimyasallarının salgılanmasıdır. Kılların varlığı, bu salgılamanın daha kontrollü ve yavaş yapılmasını mümkün kılmaktadır. Ayrıca bu kıllar, koltuk altı ve kasıklardaki lenf düğümlerini de termal olarak korumaktadır. Yani bu örneklerde Doğal Seçilim ve Cinsel Seçilim bir arada çalışmaktadır!
Kılların görevi elbette farklı akademik çalışmalarda farklı açılardan da incelenmiştir. Örneğin Reading Üniversitesi’nde evrimsel biyolog olan Mark Pagel, 2003 yılında yayınlanan bir çalışmada insan ataların ateş, barınak, kıyafet gibi çevre düzenleme yeteneklerinin vücut tüylerini kaybetmeye sebep olduğunu öne sürmüştür (bu konuda daha fazla bilgiyi buradan alabilirsiniz). Bit, kene ve pireleri içeren ektoparazitler vücudun dışında yaşayan parazitlerdir ve türler arasında önemli bir ölüm sebebidir. Kıllara gömülerek burada yaşayabilen bu parazitler, kılsız ciltlere daha az ilgi duymaktadır. Yani daha az kıla sahip olmanın bu tehditlerle daha az karşılaşmak anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Aynı zamanda giysi ve barınaklar, parazitlere karşı tüylerden daha güçlü bir önlem sağlayabilir ve herhangi bir tehdit karşısında değiştirilebilir veya temizlenebilir.
Buna ek olarak kılların olduğu bölgeler, mor ötesi ışınlardan daha az etkilenmektedir. Ayrıca kıllar, duyularımızı daha da keskinleştirmektedir - böylece vücudumuza böcek gibi canlılar konduğunda kıllar sayesinde bunları daha kolay fark ederiz. Tüm bunlar, insanlarda kıl ve dolayısıyla saç evrimini şekillendirmiştir.
İnsanlarda Saçlar, Şapka Görevini Üstlendi!
İki ayak üzerinde yürüyebilen türümüz, dik gövdesini güneş ışığından korumakta zorlanmasa da başını doğrudan güneşe karşı korumak noktasında oldukça savunmasızdı. Yeterli miktarda saça sahip olmak aşırı ısınmadan kaçınmaya olanak sağlayabilir. Aynı zamanda insan beyni vücudun diğer bölgelerine göre daha küçük olsa da metabolik olarak oldukça aktiftir. Bu aktivitenin ürettiği ısı saçlar sayesinde izole edilebilir.
Saçlar fosilleşmiş kemikler gibi yüz binlerce yıl boyunca korunmazlar, bu yüzden fosil kayıtlarında nadiren görülürler. Bu nedenle araştırmacıların bu konuda Mısır, Peru gibi yerlerdeki mumyalar dışında doğrudan bir kanıtları yoktur. Ancak araştırmacılardan bazıları, günümüzde hala dış dünyayla teması olmayan yerlileri incelediklerinde, yerlilerin saçlarını şekillendirdiklerini gördüler. Bu gözlem atalarının da bunu yaptığını düşündürdü. Cinsel seçilimin vücut tüylerinin kaybedilmesine sebep olduğu gibi saçların da varlığının korunmasına cevap verdiği düşünüldü. Yiyecek toplamak zorlaştığında avlanmak tehlikeli ve önemli bir iş haline dönüştü. Bu yüzden varlığı değerlenen erkeklerin ilgisi uzun saçlı kadınlar tarafından çekildi ve üreme şansları arttı.
Ayrıca aslanlar üzerinde yapılan bir araştırmada, daha koyu ve kalın yelelere sahip aslanların testosteron seviyelerinin daha yüksek olduğu ve dişi aslanların büyük ve koyu yeleleri olan erkekleri tercih ettiği gözlemlendi.
Diğer Memeliler de Kılsız Doğabilir!
Şempanze
Bu görselde gördüğünüz, St. Louis Hayvanat Bahçesi'nden Cinder isimli şempanze. Cinder, her zaman bu şekilde değildi, bir zamanlar, tıpkı türdaşları gibi kılları bulunuyordu. Ancak geçirdiği alopecia universalis isimli bir oto-immün hastalığı, daha 5 aylıkken tüm kıllarını yitirmesine neden oldu. Bu hastalık, Dünya insan popülasyonunun da %1.7'sini etkilemektedir ve sadece Amerika'da 4.5 milyon insan bu hastalıktan muzdariptir. Bu kıl yitimi, insanın evrimindeki kıl yitimini de anımsatmaktadır.
Cinder, 9 Ağustos 1994 yılında doğdu ve ne yazık ki, 17 Şubat 2009 yılında, ani ve beklenmedik bir şekilde öldü. Yapılan nekropsi analizinde, ölümünün tam sebebi anlaşılamadı.
Rakun
Burada gördüğünüz yeni ve özel bir tür değildir. Ne yazık ki kıl dökülmesi hastalığına yakalanmış, Gizmo isimli bir rakundur. Ontario'da yakalanmış olan bu rakun, Kanada'nın dondurucu soğuyla zar zor mücadele etmeyi başarmıştır. Yapılan incelemelerde rakunun hastalığının sebebinin, genetik bir bozukluk nedeniyle hormonlarında meydana gelen bir dengesizlik olduğu tespit edilmiştir.
Gizmo, şu anda Apen Vadisi Vahşiyaşam Barınağı'nda güvenli bir şekilde yaşamını sürdürmektedir.
Kanguru
Hayal dünyamızdan fırlamış uzaylılara benzeyen bu ufak kanguru yavrusunun ismi Sabrina. Ne yazık ki Sabrina tamamen kılsız olarak doğru ve annesi Urmel, onu yavru olarak kabul etmeyerek terk etti.
Bu kılsız yavru Almanya'da, Hodenhagen'de bulunan Serengeti-Park'ta doğdu. Bakıcıları da dahil kimse Urmel'in hamile olduğundan bile habersizdi. Bir sabah bu ufak yavruyu kafeste terk edilmiş olarak buldular.
Kasım 2013 itibariyle 2. yaşını dolduran Sabrina gayet sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürüyor.
Kıllar Sürekli Uzamaz!
İnsanlar ve diğer türler birbiriyle karşılaştırıldığında çoğunlukla kürklerin belli bir uzunlukta durduğu, insan saçlarınınsa uzamaya devam ettiği düşünülür. Ancak insan saçı da belirli bir seviyeden sonra uzamayı durdurmaktadır.
Vücuttaki maksimum tüy uzunluğu genetik tarafından belirlenir ve insandan insana veya hayvandan hayvana değişiklik gösterir. Her saç folikülünün büyüme ve büyümeme periyodu bulunur. Anagen evresinde etkin büyüme gerçekleşir ve saçlar uzar; katagen evresinde saçların büyümesi durur ve telogen evresinde folikül dinlenir. Hepsinin sonunda saçlar dökülür ve döngü yeniden başlar. İnsanların saçları için anagen evresi 2-7 yıl arasında sürer. Biz genelde bu süreden çok daha erken kestiğimiz için, saçlarımız sürekli uzuyor sanırız.
Kollar ve bacaklar için bu evre ortalama 30-45 gündür. Bu, neden kol ve bacaklardaki tüylerin neden saçlar kadar uzamadığını ve hemen hemen aynı uzunlukta kaldığını açıklamaktadır. Aynı zamanda insanlar, memelilere göre çok daha uzun anagen ve daha kısa telogene sahiptir. Bu da diğer türlerin saçlarının neden insanlarınki kadar uzamadığını ortaya koymaktadır.
Ama bu uzamanın vahşi doğadaki hayvanlarda çok daha kısıtlı olmasının evrimsel bir nedeni vardır: Vahşi doğadaki canlıların kıllarının sürekli uzamama nedeni, aşırı uzun kılların av peşinde koşarken, avcılardan saklanırken, sıkışık ormanlarda yol bulurken hareketleri kısıtlayacak olmasıdır. Dolayısıyla aşırı uzun kılları üretecek genlere sahip olan bireyler, Doğal Seçilim ile popülasyondan elenmektedir. Bu da, kıl uzunluğunu kontrol eden genlerin denetim altında kalmasına neden olmaktadır.
Kıllarımızı Neden Düzenli Olarak Kesiyoruz?
Peki neden kıllarımızı düzenli olarak kesmekteyiz? Diğer hayvanlar bunu neden yapmamaktadır? Benzer şekilde, tırnak kesme alışkanlığımız nereden gelmektedir? Gerçekten de kesilmeyen tırnaklar, yaşam kalitesini düşürür mü?
Öncelikle, bu noktada, az önceki "estetik" kavramı ve doğrudan "cinsel seçilim" devreye girmektedir: Vücudumuzdaki kılları kesiyoruz, çünkü genellikle karşı cins, bu şekilde, kılsız tercih etmektedir.
Şu noktayı anlamakta fayda vardır ki, vücut kıllarının doğuştan itibaren kesilmemesi, insanın "modern" yaşam kalitesini belki kısmen düşürecektir; ancak "doğal" yaşam kalitesi üzerinde etkide bulunmayacaktır. Zira atalarımızda belli bir uzunluğa ulaşan kıllar, doğal nedenlerle dökülmekteydi ve bu, bu şekilde bir döngü halinde, sabit bir kıl uzunluğunda kalmalarına neden olmaktaydı. Ancak bu, genellikle karşı cins tarafından kesinlikle seçilmeyeceği için, bu şekilde eğilimleri olanlar veya bu tip tercihleri olanlar doğal olarak elenecek, daha doğrusu üreyemeyeceklerdir. Milyonlarca yıldır süregelen cinsel seçilim, sonuç olarak vücudumuzdaki kılları azaltmış (ayrıca diğer ısıl adaptasyonların da etkisi olmuştur) ve günümüzde kılların kesilmesine yönelik bir eğilime sebep olmuştur.
Ancak sürekli kesmemiz, kıllarımızın bir süre sonra tamamen yok olacağı anlamına gelmez. Kullanılmayan ya da gereksizleşen organların köreldiği doğrudur; ancak bu körelme, takas ilkesi (İng: "trade-off") olarak bilinen bir kavrama dayanır. Kıllarımızı ve tırnaklarımızı sürekli kesiyor olsak bile, açıklanan sebeplerden ötürü, bu ikili insan için halen önemini korumaktadır. Dolayısıyla, kaybedilmeleri için bir gerek olmadığı gibi, insan üzerinde bunların kaybedilmesine yönelik çevresel bir baskı da bulunmamaktadır. Zira bu organların varlığı, insan için bir dezavantaj sağlamamakta ve insan üzerinde bir baskı yaratmamaktadır. Hangi şartlarda evrimin yaşanacağını (veya yaşanmayacağını) kestirmekte zorlanıyorsanız, buradaki yazımızı okumanızı öneririz.
Sonuç
Sonuç olarak kıllar, sadece memeli hayvanların ayırt edici bir özelliği olmakla kalmaz, aynı zamanda insanı "insan" yapan en önemli evrimsel değişimlerin de kalbinde yer alan, oldukça göz ardı edilmiş bir yapıdır. Kılların evriminden öğreneceklerimiz, insan evriminin gizemli tarihine ışık tutmakta ve nasıl olup da yeryüzündeki en zeki hayvan türüne evrimleştiğimiz konusunda bizi aydınlatmaktadır. Bu durum, gündelik yaşamda kanıksadığımız unsurların bilimde ne kadar farklı bir boyuta taşınabileceğinin güzel bir örneğidir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git- 33
- 16
- 10
- 9
- 5
- 2
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- P. Yesudian. (2011). Human Hair - An Evolutionary Relic?. International Journal of Trichology, sf: 69. doi: 10.4103/0974-7753.90799. | Arşiv Bağlantısı
- M. Pagel, et al. (2003). A Naked Ape Would Have Fewer Parasites. Proceedings of the Royal Society of London. Series B: Biological Sciences, sf: 117-119. doi: 10.1098/rsbl.2003.0041. | Arşiv Bağlantısı
- M. Weisberger. Fur, Wool, Hair: What's The Difference?. (11 Mayıs 2016). Alındığı Tarih: 7 Kasım 2021. Alındığı Yer: Live Science | Arşiv Bağlantısı
- T. Santora. Why Do We Grow More Hair On Our Heads Than On Our Bodies?. (24 Mayıs 2021). Alındığı Tarih: 7 Kasım 2021. Alındığı Yer: Live Science | Arşiv Bağlantısı
- L. Geggel. Think Fast: Do Humans Have Hair On The Undersides Of Their Arms?. (6 Ekim 2016). Alındığı Tarih: 7 Kasım 2021. Alındığı Yer: Live Science | Arşiv Bağlantısı
- A.Ukaha. Evolution Of Hair: Why Are Humans In Comparison To Other Mammals, Not Completely Covered In Hair? — Science Leadership Academy @ Center City. (12 Kasım 2010). Alındığı Tarih: 7 Kasım 2021. Alındığı Yer: ScienceLeaderShip | Arşiv Bağlantısı
- New Scientist. How To Be Human: The Reason We Are So Scarily Hairy. (4 Ekim 2017). Alındığı Tarih: 7 Kasım 2021. Alındığı Yer: New Scientist | Arşiv Bağlantısı
- R.Feltman, et al. Dear Science: Why Does The Hair On My Head Grow Longer Than The Hair On My Body?. (19 Temmuz 2016). Alındığı Tarih: 7 Kasım 2021. Alındığı Yer: Washington Post | Arşiv Bağlantısı
- V. A. D. Hiskey. There Is No Difference Between Fur And Hair. (12 Şubat 2010). Alındığı Tarih: 7 Kasım 2021. Alındığı Yer: Today I Found Out | Arşiv Bağlantısı
- The Great Courses Daily. A Zoologist Discusses The Science Of Animal Hair. (21 Nisan 2018). Alındığı Tarih: 7 Kasım 2021. Alındığı Yer: The Great Courses Daily | Arşiv Bağlantısı
- Scientific American. What Is The Difference Between Hair And Fur?. (20 Şubat 2001). Alındığı Tarih: 7 Kasım 2021. Alındığı Yer: Scientific American | Arşiv Bağlantısı
- C. Schultz, et al. Why Don’t Chimpanzees Have Long, Luscious Locks?. (9 Mayıs 2014). Alındığı Tarih: 7 Kasım 2021. Alındığı Yer: Smithsonian Magazine | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 31/10/2024 09:21:12 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/64
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.