Eğer COVID-19, 2019'da Değil de 1719'da Ortaya Çıksaydı Ne Olurdu?
- İndir
- Dış Sitelerde Paylaş
Sık sık yeni koronavirüs salgının yarattığı durumun "eşsiz" ve "benzersiz" olduğunu duyarız; fakat aynı zamanda, bilim insanları, yeni virüslerin ortaya çıkmasının "doğal" olduğunu, virüslerin her zaman mutasyon geçirdiğini veya yeni DNA parçaları toplayıp, eski DNA'larını kaybettiklerini söylerler. Peki bu öldürücü virüsler insanlık tarihi boyunca tekrar ve tekrar ortaya çıkıyorsa, bu yeni virüsle başa çıkmak neden bu kadar zor?
Bu virüs salgınının eşsiz olma nedeni, virüsün DNA'sındaki mutasyonlar veya insan geninde bulunan genler değil. Bu salgının benzersiz olma nedeni, son birkaç yüzyılda meydana gelen, bazen de "kültürel DNA" olarak nitelendirilen yapıda meydana gelen değişimler... İşte bizi bu virüse karşı son derece savunmasız kılan şeyler de bu değişimler.
Koronavirüs 1719'da Çıksaydı...
Eğer koronavirüs 2019 yerine 1719'da ortaya çıkmış olsaydı, etkisi bundan çok daha farklı olurdu. Örneğin her şeyden önce hastalık, başladığı yerden muhtemelen pek de öteye gidemezdi. 1719 yılıdna, tüccarlar hariç çoğu insan pek fazla seyahat etmezdi. Elbette bir tüccar, Wuhan'daki bir pazarda hastalık kapıp onu başka pazarlara ve görüştüğü başka tüccarlara taşıyabilirdi; böylece virüs, yavaş yavaş tüm dünyaya yayılabilirdi.
Buna rağmen hastalıklı bir tüccar, atalarımızın 300 yıl önce alışveriş yaptığı bu pazarlara gelmiş olsaydı, atalarımız yine de bu hastalığı kapmayabilirlerdi. Çünkü 1719'daki köylüler, yabancı oldukları kişilere zaten fiziksel ve sosyal mesafe koyma eğilimindeydiler. Binlerce yıl boyunca, insanlarla çok fazla samimi olup da onlara koşulsuz güvenen kişiler dolandırıldı, aldatıldı ve onların taşıdıkları hastalıklara yakalandı. Yabancılara karşı olan bu korku; cadılara, gulyabanilere ve şekil değiştiren trollere olan inanç dolayısıyla nesilden nesle devam etti. Üç yüz yıl sonrasında bile hala çocuklarımıza yabancılara karşı temkinli olmasını öğretiyoruz; ama aynı zamanda onlara, yabancı insanlara bir nebzeye kadar güvenebileceklerini öğretmek istiyoruz. En nihayetinde çocuklarımızın toplum içinde olabildiğince rahat hissetmelerini ve lokantalarda yedikleri yemeklerin güvenilir olduğunu bilmelerini istiyoruz.
Yabancı insanlara karşı olan bu tedirginliğe rağmen, 1719'da yaşamış olan atalarımızın bulunduğu topluluklara da bu koronavirüs elbette yayılabilirdi. İşte o zaman onlar da risk altında olurlardı; ama bu riskten haberdar olmazlardı. Bu topluluklardaki yaşam, koronavirüs nedeniyle çok da fazla değişmezdi. Bugün de olduğu gibi hastalıklı kişi ya hafif semptomlara sahip olurdu ya da hiçbir semptomu olmazdı. Bazıları çok fazla hasta olurdu ama bu kişiler ölselerdi bile bu, aileleri ve arkadaşları için pek de "olağanüstü" bir olay olmazdı. Zaten 18. yüzyıldaki ölüm kayıtlarının çoğunda, ölüm nedenleri arasında "ateşlenme" de bulunuyordu.
Fakat 1700'lerde kimse bu sağlık verilerini toplayıp analiz etmiyor ya da paylaşmıyordu. Kimse hastanelerdeki yatak kısıtlılığını dert etmiyordu; çünkü -bildiğimiz kadarıyla- hiç "hastane" yoktu! İnsanlar, evlerinde aileleri tarafından bakılıyordu. Doktorlar ve diğer şifacılar onları hasta yatağında ziyaret ediyorlardı; ancak herkes bu şekilde doktor tutacak düzeyde zengin değildi. Ayrıca o zamanlarda doktorların da hastalıklara karşı yapabileceği çok az şey vardı. Ateşlenmenin nedenlerine yönelik düşünceleri tamamen hatalıydı ve "yoğun bakım" anlayışları, hastanın kanının bir kısmını sülüklerle emmekten ibaretti.
Atalarınız, yeni virüsün yayıldığı zamanlarda ateşi olan insanların sayısının arttığını fark edebilirlerdi; fakat bunun yaşandığı dönemler, bir "pandemi yılı" olarak hatırlanmazdı. En nihayetinde "pandemi" dendiğinde akla, 1300'lerin ortalarında Avrasya'ya ve Kuzey Afrika'ya yayılmış olan "Kara Veba" gelirdi. Bu pandemi, bütün insanlık nüfusu sadece 500 milyon civarıyken bile muhtemelen 100 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olmuştu. Bazı kasabaların ve köylerin tamamı salgın nedeniyle yok olmuştu.
2020'yi Bu Kadar Farklı Kılan Ne?
2020 şartlarındaysa koronavirüs bir pandemiye neden oldu; çünkü biz, birkaç yüzyıl önce yaşayan insanlardan daha farklıyız.
- Komplo Teorileri, COVID-19 Aşısı ve Türkiye’de Aşı Kararsızlığının Yükselişi: COVID-19 Aşısına Yönelik Endişelerin Kaynağı Ne?
- Çin'in "Yarasa Kadın"ı, SARS'tan Yeni Koronavirüse Kadar Çok Sayıda Virüsü Nasıl Avladı?
- Şiddetli Akut Solunum Yolu Sendromu (SARS) Nedir? SARS Koronavirüsü Halen Aramızda mı?
1720'de hastalıklar, farklı topluluklara sık sık yayıldılar. Kolera, sarıhumma, sıtma, kızamık, çiçek hastalığı... Bunlar sadece birkaçı. Ufak bir kesiğin iltihaplanması bile o dönemki insanlar için bir ölüm sebebi olabilirdi. Bu nedenle birçok insan, daha yaşlanamadan ölüyordu. Eğer yaşlanabilirlerse, kalp hastalığına veya kansere yakalandıklarında daha âni ölümler yaşadılar. Obezite de çok daha nadirdi. Tüm bunlardan ötürü o zamanlarda COVID-19'dan ölen kişi sayısı az olurdu; çünkü o zamanlarda "yüksek risk" kategorisinde olan çok az insan vardı.
Evet, bizi COVID-19'a karşı güçsüz yapan, "Modern Yaşam". Yaşam biçimimizin bizi zayıflatacağı konusunda birçok uyarı zaten pandemiden önce de vardı. Ne var ki bu uyarıları duyan bazı insanlar, bu uyarıları, "daha basit ve daha doğal bir yaşama çağrı" olarak düşünüp, antik zamanlara geriye dönmeleri gerektiğine bir işaret olarak görebilirler; fakat bu, biraz boş bir heves olurdu: Bu virüse karşı olan güçsüzlüğümüz, modern kültürün hataları yüzünden değil. Güçsüzlüğümüz, modern hayatın kazanımları sayesinde!
Kendilerine yakın tehditlerin endişesiyle dolu olan atalarımızın, bilinmeyen tehditleri düşünecek vakti yoktu. Onlar, "insanlık"ın bir parçası olduklarından bile bihaberlerdi. Hayatımızda makul derecede güvenilir hissetme lüksü, güvenliğimizdeki beklenmedik ve (umarız ki) geçici huzursuzluğu, korkunç ve üzücü bir şok gibi hissetmemize neden oldu.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Pandemiden Ne Ders Almalı?
Günümüzde, yaşam değerlidir; herkesin yaşamı değerlidir. Biz, yalnızca hastalık ve ölüm konusunda değil, aynı zamanda insanları anlama ve umursama konusunda da titizleştik. Bu kültürel değişim, yalnızca özgürlük, haklar, varlıklar ve kanunlar ile açıklanamaz.
Bu durumun gerçek nedeni, insanların gittikçe birbirine bağlanmasıdır. Eğer adalet, adil iş ve fikir özgürlüğü için çabalamamız gerektiğini düşünüyorsak, bunun nedeni, fiziksel olarak asla karşılaşmayacak insanları birbirine bağlayan karışık bir ağın parçası olduğumuzu hissetmemizdendir. Bu ağ, 1720'lerde neredeyse hiç yoktu; ama son üç yüz yıl boyunca birçok farklı ulusun ataları, birbiriyle yeni bağlar kurdu. İnsanlar arasındaki güven yavaş yavaş gelişti ve hâlâ gelişmeye devam ediyor. Bu bağ, bazı noktalarda trajik bir şekilde güçsüz kalıyor ve bazıları pek de diğer insanlara bağlı hissetmiyor; ama bu ağın büyüyüp güçlenmesi yine de devam ediyor.
21. yüzyıl pandemimiz başladığında, bazı insanlar, bunu birlikte aşmanın güvenimizi arttırıp toplumlarımızı güçlendireceğini umut ettiğini anlattı. Peki bu doğru olabilir mi? Şimdilerde bile aşı uygulamasının doğruluğu hakkında tartışıyoruz; fakat aşı adaleti ilgili tartışmalar, iyiye işarettir. 1719'da yalnızca aşılama anlayışı değil, aynı zamanda insanların adalet için çaba göstermeleri (ve hatta bu konuda çaba gösterebilecekleri) konusunda bir algısı da yoktu.
İnsan kültürleri, göz yaşartıcı bir hızda değişmeye devam ediyor. Her yeni gün, beklenmeyen zorlukları getiriyor. Ne tür bilgi kaynaklarının güvenilir olup olmadığıyla ilgili anlaşmazlıklar rahatsız edici olabilir; ama buna uzun vadeli bir açıdan baktığımızda, umut etmek için hâlâ neden vardır. Maske taktığımız ve yasaklar içinde olduğumuz zamanlar bize sosyal bağlarımızın ne kadar değerli olduğuna dair farkındalık verebilir. Bu, insanlar arasındaki güvenin güçlenmesini sağlayabilir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 26
- 12
- 7
- 5
- 5
- 3
- 2
- 2
- 2
- 1
- 1
- 1
- Çeviri Kaynağı: OUP Blog | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 19:09:05 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/11572
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in OUP Blog. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.