Sana Güvenen Son Kişiyi de Yüzüstü Bıraktın
Güven Duygusuna Epistemolojik ve Ontolojik Bir Bakış

- Blog Yazısı
Giriş: Güvenin Çöküşü
“Sezar’ın iğrenç beyin kalıntıları içimde gibi… Güven, o kaygan ve sahte sözcük, damarlarıma sızan zehir gibi dolaşıyor. Herkesin dilinde ama kimsenin elinde değil. İnsanlar güven derken, aslında kendi çaresizliklerini saklıyor. Çünkü güvenmek, başkasına teslim olmak, kendini onun ellerine bırakmak demek. Ve biliyorum: bıraktığım her elde birer bıçak vardı.
Güven, çürük tahtadan köprü gibidir; üzerinden her geçtiğinde biraz daha kırılır, biraz daha çatlar. Oysa yine de adım atarsın, çünkü başka yol yoktur. İnsan yalnız başına yaşayamaz; bunu bildiği için güvenmek zorunda kalır. İşte en büyük trajedi burada başlar: güven, ihtiyacın en derin haliyle ihanete en açık kapıdır.
Sana güvenen son kişiyi de yüzüstü bıraktığında, aslında yalnızca onu değil, kendi varlığını da uçurumun kenarına itersin. Çünkü güvenin çöküşü, yalnızlığın başlangıcıdır. O an, içindeki bütün sesler susar, yalnızca kendi yankını duyarsın. Güven öldüğünde, geriye sadece çıplak bir varoluş kalır: ne dost, ne bağ, ne de sığınak.
Ve belki de insanın yazgısı budur: güvenmek zorunda kalmak, ama her seferinde güvenin yıkılışını seyretmek. Çünkü güven, bizden daha kırılgan bir şeydir; ona her dokunduğumuzda biraz daha parçalanır. Ve en sonunda, parçaların arasında kendi suretimizin kırıklarını buluruz.”
Güven, insan ilişkilerinin en temel harcıdır. O olmadan dostluk kurulmaz, toplum inşa edilmez, hatta kendilik bilinci bile gelişmez. Ancak güven kırıldığında, ortaya çıkan boşluk yalnızca karşı tarafın değil, aynı zamanda güveni boşa çıkaran kişinin ruhunda da derin bir yankı bırakır. Çünkü güven, karşılıklılık ilkesine dayanır; onu zedelemek, aslında insanın kendi varoluşunun temelini zedelemesidir.
1. Güvenin Epistemolojik Temelleri: İnsan Bilgisinin Sosyal Zemini
Güven olgusu, insanın bilgi edinme sürecinin ve epistemik varoluşunun ayrılmaz bir parçasıdır. Epistemolojik açıdan bakıldığında, güven, bireyin kendi doğrudan tecrübe ve akıl yürütmesiyle doğrulayamadığı bilgilere, başka bilgi kaynakları (diğer insanlar, uzmanlar, kurumlar) aracılığıyla rasyonel bir inanç beslemesinin temelidir. Hiçbir birey, fizik yasalarından tarihi olaylara, tıbbi tedavilerden coğrafi keşiflere kadar uzanan devasa bilgi birikimini şahsen test ederek öğrenemez. İnsan, epistemik bir topluluk içinde var olur ve bilgisinin büyük kısmını başkalarının "tanıklığına" (testimony) güvenerek inşa eder. Bu, bir zayıflık değil, insan aklının kolektif kapasitesini harekete geçiren ve bilginin nesiller boyu aktarılmasını mümkün kılan rasyonel bir stratejidir. Filozof John Hardin'in "epistemik güven" olarak tanımladığı bu ilişki, bilginin sosyal karakterinin ve "epistemik iş bölümü"nün zeminini oluşturur. Bir çocuğun anne-babasına, bir hastanın doktoruna, bir vatandaşın bilim insanlarına duyduğu güven, bu sosyal epistemolojinin gündelik tezahürleridir.[1]
Dolayısıyla güven, yalnızca ahlaki veya antropolojik bir kategori değil, aynı zamanda bir "epistemik zorunluluk"tur. İnsan, sahip olduğu sınırlı bilişsel kaynaklar ve zaman nedeniyle, dünya hakkındaki inançlarını oluşturmak için diğer zihinlere ve onların bilgisel güvenilirliğine bağımlıdır. Bu bağımlılık, toplumu bir "bilgi topluluğuna" dönüştürür. Bu çerçevede, güveni yıkmak, sadece sosyal bağları zayıflatan bir eylem değil, aynı zamanda kolektif bilgi sistemini ve bireyin bu sistemden rasyonel bir şekilde yararlanma kapasitesini tahrip eden epistemolojik bir saldırıdır. Güven krizi, bireyi epistemik bir yalnızlığa iter, onu her bilgi parçasını kendi başına temellendirmek gibi imkansız bir görevle baş başa bırakır ve sonuçta şüpheciliğin kısır döngüsüne hapseder. Bu nedenle, bilim camiasının, eğitim kurumlarının ve kamusal enformasyon kanallarının güvenilirliği, yalnızca sosyal bir huzur meselesi değil, bir toplumun ortak gerçeklik zeminini inşa edip sürdürebilmesinin epistemolojik ön koşuludur.
2. İhanet ve Yüzüstü Bırakılma Deneyimi
Güvenmek, temelde insanın kendi kırılganlığını, beklentilerini ve inancını bir başkasının insafına teslim etmesidir; bu nedenle ihanet veya yüzüstü bırakılma, sıradan bir hayal kırıklığının çok ötesine geçen varoluşsal bir sarsıntıdır. Bu deneyim, kişinin sadece bir ilişkisini değil, kendisi ve dünya hakkındaki temel inançlarını da yaralar. Psikolojik araştırmalar, derin bir güven bağının ani bir şekilde kopmasının, travmatik stres tepkilerini tetikleyebileceğini göstermektedir. Bireyde, yoğun bir güvensizlik, geleceğe dair derin bir kaygı, terk edilme korkusu ve hatta kendini değersiz hissetme gibi duygular ortaya çıkabilir. Travma kuramcısı Judith Herman'ın da işaret ettiği gibi, bu tür olaylar kişinin diğer insanlarla olan bağlantı duygusunu zedeler, onu bir "sosyal dünyadan sürgün" haline getirir. İhanet, dışarıdan bakıldığında bir "olay" gibi görünse de, asıl tahribatı kişinin iç dünyasında, kendi benliğinin ve geçmiş anılarının yeniden yorumlanması gereken bir boşluk açarak yapar. Güvendiği kişi tarafından aldatılan biri, sadece o kişiye değil, aynı zamanda o kişiyle paylaştığı geçmişe ve o geçmişi yaşayan kendi benliğine de yabancılaşır.
Felsefi açıdan bu durum, insanın kendini "öteki" aracılığıyla inşa etme sürecindeki temel bir krizi temsil eder. Martin Buber'in "Ben-Sen" ilişkisi dediği, karşılıklı tanınma ve diyaloğa dayalı otantik bağ, bir "Ben-O" ilikisine, yani nesneleştiren ve yabancılaştıran bir temsile dönüşür. Kişi, kendisini güvende hissettiği ve ontolojik bir bağ kurduğu ötekinin, aslında bu bağı tanımadığını veya hiçe saydığını fark ettiğinde, bu bağın kendi benliğinin bir parçası olduğu için benliği de parçalanır. R.D. Laing'in "Bölünmüş Benlik" kavramında olduğu gibi, kişi kendi gerçekliği ile ötekinin dayattığı gerçeklik arasında sıkışıp kalır. Güvenin yıkılması, sadece bir kişiyi kaybetmek değil, o kişi aracılığıyla kurulmuş olan dünyanın ve o dünyadaki kendi anlamlı varlığın çöküşüdür. Bu kopuş, bireyi derin bir yalnızlığa iter çünkü artık kendini güvenli bir şekilde açabileceği, tanınacağı ve onaylanacağı bir "öteki"nin varlığına olan inancı sarsılmıştır. Bu, sosyal bir varlık olan insanın, varoluşsal düzlemdeki en acı tecrübelerinden biridir.
3. Modern Dünyada Güven Krizi
Modernite, güveni geleneksel toplumlardaki kişisel ve yüz yüze bağlamından çıkararak soyut ve kurumsal bir temele oturtmaya çalışmış olsa da, bugün bu yapısal dönüşümün kendisi derin bir krizi beslemektedir. Bu krizin en temel dinamiği, kapitalist mantığın hayatın tüm alanlarına nüfuz ederek sosyal ilişkileri bir "değişim değeri" ve "hesaplaşma" meselesine indirgemesidir. İlişkiler, duygusal bağlar ve sadakat, maddi fayda ve kâr-zarar analizlerinin gölgesinde kalmıştır. Sosyolog Georg Simmel'in para üzerine yaptığı analizde vurguladığı gibi, parasal ilişkiler her şeyi nicelikselleştirir ve niteliksel farklılıkları silerek insanları bireyselleştirir. Bu durum, Anthony Giddens'ın deyimiyle "soyut sistemlere" (bankalar, devlet kurumları) olan güveni öne çıkarırken, kişiler arası somut güven bağlarını aşındırır. Bu aşınma, sosyal medya platformlarında en uç hallerinden birini bulur. Bu dijital alem, Erving Goffman'ın "gündelik yaşamda benliğin sunumu" kuramını dijital bir karikatüre dönüştürmüştür. İnsanlar, sürekli olarak kurgulanmış kimlikler ve "filtreler" arkasında performans sergiler. Burada güven, bir kişinin özüne değil, sahte bir imaja veya algoritmaların manipüle ettiği bir popülerlik ölçütüne yönelir, bu da güvenin kendisini olağanüstü kırılgan ve geçici kılar.
Politik düzlem ise bu krizin hem nedeni hem de sonucu olarak işlev görür. Yöneticiler ile yönetilenler arasındaki toplumsal sözleşmenin temelini oluşturan karşılıklı güven, sürekli bir erozyona uğramaktadır. Siyasetin giderek kutuplaştırıcı bir dil benimsemesi, şeffaflıktan uzaklaşması ve halkın çıkarlarından ziyade belirli grupların menfaatlerine hizmet ettiği algısı, vatandaşların devlete ve birbirlerine olan güvenini kemirir. Jürgen Habermas'ın "kamusal alan" kavramında tasvir ettiği rasyonel iletişim ve ortak iyiyi arama ideali, yerini kuşku, komplo teorileri ve enformasyon kirliliğine bırakmıştır. Bu ortamda, "sana güvenen son kişiyi de yüzüstü bıraktın" ifadesi, sadece kişisel bir trajediyi değil, kolektif bir çöküşün metaforunu anlatır. Güvenmek, giderek irrasyonel, hatta naif bir eylem olarak görülmeye başlanmıştır. Birey, hem duygusal hem de sosyal sermaye anlamında iflas etmiş hisseder. Sonuç olarak, modern güven krizi, yalnızca özel ilişkilerde yaşanan bir sorun değil, toplumsal bağların, ortak bir gelecek inşa etme kapasitesinin ve nihayetinde modern insanın varoluşsal güvenliğinin temelinden sarsılmasıdır. Bu, modern çağın ruh halini tanımlayan yaygın bir yabancılaşma ve yalnızlık halidir.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
4. Varoluşsal Yalnızlık
Güvenin nihai çöküşü, onu yalnızca psikolojik veya sosyolojik bir olay olmanın ötesine taşıyarak, insanın varoluşsal konumuna dair temel bir felsefi probleme dönüştürür. Martin Heidegger'in "Dasein" (orada-oluş) analizinde insan, "dünyaya-atılmış" bir varlık olarak tanımlanır; bu, kendisini içinde bulduğu dünyada anlamlı bağlar kurmak, "kaygı" ile yüzleşmek ve kendi olanakları içinde var olmak zorunda olan bir varlık demektir. Güven, bu atılmışlık halinde inşa ettiğimiz en temel "dünya-içinde-oluş" yapılarından biridir. Başka bir Dasein'a güvenmek, onunla bir "başkalığı-paylaşma" ve kendi kırılgan varlığımızı onun varlığında güvence altına alma çabasıdır. Jean-Paul Sartre ise bu durumu "Başkasının Bakışı" kavramıyla daha da keskinleştirir. Ona göre, benliğimiz başkasının bakışı aracılığıyla şekillenir ve tanınır; kendimizi "öteki"nin bizi gördüğü gibi hissederiz. Güven ilişkisi, bu bakışın yargılayıcı veya nesneleştirici değil, onaylayıcı ve tanıyıcı olduğu bir alan yaratır. Bu ilişki çöktüğünde, sadece bir insanı kaybetmeyiz, aynı zamanda bizi inşa eden ve tanıyan o onaylayıcı bakışı da kaybederiz. Sartre'ın dediği gibi, "Cehennem başkalarıdır" çünkü başkasının özgürlüğü karşısında sürekli bir teyit ve inkâr mücadelesi içindeyizdir. Güvenin yokluğunda bu cehennem, dayanılmaz bir hal alır; insan kendini ötekinin bakışından kaçıp sığınabileceği bir iç dünyaya kapatılmış, derin bir yalnızlık içinde bulur.
Albert Camus'nün "absürd" kavramı ise bu trajediyi evrensel bir boyuta taşır. Absürd, insanın anlam arayan ruhu ile bu arayışa kayıtsız, sessiz ve anlamsız evren arasındaki uyumsuzluktur. İnsan, güvenmek, inanmak ve bağ kurmak gibi derin bir ihtiyaçla donatılmıştır, ancak içinde yaşadığı dünya bu ihtiyaçlara cevap vermez, hatta onları sürekli ihlal eder. "Sana güvenen son kişiyi de yüzüstü bıraktın" ifadesi, işte bu absürd uyumsuzluğun kişiler arasındaki en acımasız tezahürüdür. Bu, yalnızca bir kişinin bir başkasını terk etmesi değil, insani bir ihtiyacın (güvenin) evrensel bir kayıtsızlık (ihanetin mümkün oluşu) karşısında boşa çıkmasıdır. Bu çöküş, kişiyi Camus'nün Sisifos'u gibi, anlamsız bir kayaya (kendi yalnızlığına) mahkûm eder. Sonuç olarak, güvenin yıkımı, bireyi varoluşsal bir boşluğa iter; bu boşlukta insan hem başkasını (tanıyıcı aynayı) hem de o başkası aracılığıyla kurduğu istikrarlı benlik duygusunu kaybeder. Bu, modern bireyin en temel paradoksudur: özgürlüğü ve bireyselliği yüceltilen insan, bu yalıtılmışlık içinde, anlamını ancak güvenebileceği bir "öteki" ile inşa edebileceğini keşfeder, ancak o bağın da sürekli bir kırılma riski taşıdığını bilmenin ıstırabını yaşar.
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ John Hardwig. (1985). Epistemic Dependence. The Journal of Philosophy. doi: 10.2307/2026523. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 02/10/2025 08:15:06 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/21542
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.