OSMANLI’DA EĞİTİM NASILDI?
Osmanlı Eğitimi Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey
GİRİŞ
Osmanlı İmparatorluğu, yaklaşık altı yüzyıl boyunca üç kıtaya yayılan geniş bir coğrafyada hüküm sürmüş, Orta ve Yeni Çağa yön vermiş bir Türk devletidir. Geniş coğrafyaya yayılması, Osmanlı yönetiminde büyük bir çeşitliliği barındırmıştır: farklı dinler, diller, kültürler ve toplumsal yapılar bu imparatorluğun dokusunu oluşturmuştur. Eğitim, bu geniş ve çok katmanlı toplumsal yapının bir parçası olarak, hem devletin resmi ideolojisini şekillendirmek hem de halk arasında belirli bir bilinç oluşturmak amacıyla önemli bir araç olarak kullanılmıştır. Ancak Osmanlı'da eğitim sisteminin yapısı, hedefleri ve tutarlılığı, her zaman modern anlamda eğitimle eşdeğer olmamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu'nda eğitim, toplumun büyük bir kesimi için doğrudan devlet tarafından organize edilen bir hizmet olmaktan çok, dini kurumlar ve vakıflar aracılığıyla yürütülen bir faaliyet olarak şekillenmiştir. Haliyle Din her zaman ön planda, bilim ise her zaman geri planda kalmıştır. Bu sebeple Osmanlı Orta Çağ zihniyetinden hiçbir zaman kurtulamamıştır. Orta Çağ zihniyeti her zaman gelişmeye engel olmuştur ve teknolojinin üstünlük kazandığı dönemlerde Osmanlı güçlü devletlerin kuklası olmuştur.
Bu yazıda normal bir insanın, yani tarihçi olmayan sıradan kişilerin Osmanlı Eğitim sistemi hakkında bilmesi gereken her şeyi anlatacağım. Tabi 600 yılık bir İmparatorluktan bahsediyoruz. Her dönem aynı olmamıştır, tarihsel olarak bölümlere ayırıp her dönem eğitim nasıl işliyordu inceleyelim.
KURULUŞ DEVRİ
Osmanoğulları 1299 yılında Anadolu Selçuklu Devleti'nin uç beylerinden biriydi. Yani Osmanoğulları beylik iken kendinden önceki dönemleri taklit etmiş, aynen Selçuklu eğitim sisteminin bir benzerini uygulamıştır. Osmanlı Beyliğinin ilk yıllarında 2 şekilde eğitim veriliyordu. İlki aile içinde, ikinci ise camilerde namaz dışında çocuklara eğitim verilirdi. Buralarda din eğitimi ağırlıklı olmak üzere okuma yazma, İslam fıkıhı, Kuran okuma gibi temel eğitimlerdi. Hocaları ise geçmiş dönemlerden medrese eğitimi almış din büyükleri, ya da seyyah âlimlerdi.
Osmanlının ilk yıllarında çocukların eğitiminin dışında Ahilik adı verilen yapıyı aynen devam ettirmiştir. Osmanlı’nın ilk yıllarındaki kaynak eksikliklerine rağmen bu sistemi devam ettirdiği düşünülmektedir. Ahilik kısaca, çeşitli esnaf örgütlerine dayanan, bir tür mesleki ve ahlaki örgütlenme sistemidir. Sadece ekonomik olarak değil her konuda yardımlaşmayı, ahlaki değerler ve mesleki eğitim sistemini içeren geniş bir organizasyondu. İlkokul eğitimi alan çocuklar yönelmek istedikleri alanlarda usta-çırak-kalfa gibi mertebelerle iş öğreniyordu. Yani ilk yıllarda, kurulma aşaması görüldüğü gibi ilkel ve basit şekilde işliyordu.
Medreseler 1331 yılında İznik'te ilk kez açılmıştır. Bu tarihten önce resmi olarak eğitim kurumsallaşmamıştı. Geleneksel yöntemlerle eğitim veriliyordu, medreseyle bir tık daha döneme uygun eğitim verilmeye başlanmıştı. Bu dönemde eğitim, daha çok dinî bilgi ve ahlaki eğitim üzerinde yoğunlaşmıştı. İlerleyen dönemlerde Kuran, tefsir, fıkıh, kelam, Arapça dışında İlm-i heyet, Tıb, İlm-i hesap gibi dersler de verilmeye başlandı.
ORTA ÇAĞ ZAMANI
Bu dönemlerde çoğunlukla medrese eğitimi veriliyordu. Medreselerde dini konular ağırlıkta olmakla beraber matematik, fıkıh, tıp gibi bazı alanlarda da çoğunlukla anlatılıyordu. Öğrencilerin durumuna göre ilerleyen dönemlerde kendilerine yakışan mesleğe yöneliyorlardı. Okul sonrası ise ahiliğin devamı olarak usta-çırak olarak zanaat, sanat, hukuk, tıp gibi alanlara yöneliyorlardı. Çoğunlukla zanaat öğretilirdi. Öğrenciler eğer zanaatkâr olmak isterse, mesela demirci, çömlekçi vb. işin ehli insanların yanına gider orada usta olana kadar eğitim alırdı.
Hukuk ve tıp konusunda işler biraz karışıktı. Mesela Hukuk alanında ilerleyecek olan biri öğretmeni tarafından seçilirdi. Sınav gibi durumlar olmazdı daha çok sözlü bir şekilde test edilirdi. Eğer aklının çalıştığına ikna olunursa kefil olunurdu. Mesela örnek verelim: X bir kişi medresede fıkıh eğitimi alanında kafası çalışıyor ve öğretmeni de onu beğeniyor. Öğretmen kendi bulunduğu şehrin daha üst mertebe hukuk kurumlarına mektup çeker ya da konuşur, X kişisi medresede çok başarılı size çırak olarak yollayalım gibisinden kabul görürdü. Yazılı sınav kâğıtları olmazdı sözlü ve kefil olma durumlarıyla öğrenciler öğretmenlerinin gözlemiyle hangi konuda ilerleyeceğine karar verilirdi. Orada X kişisinin gösterdiği başarılarla ve işi yürütme yeteneği ile kadı gibi makamlara erişirdi.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Doktorluk konusunda benzer şekilde ilerliyordu. Müslüman olma gereksinimi yoktu hukuk alanında olduğu gibi. Hristiyan ve Yahudiler de doktor olabiliyorlardı. Benzer şartlar burada da geçerliydi. Önce medrese eğitimi, başarı göstermesi durumunda sözlü sınav ve kefil olma durumu ile yükselebiliyorlardı. Bir doktorun yanına gidip çırak olarak işe başlayıp kendini geliştirmesi bekleniyordu insanların. Lakin burada söylemek istediğim bir şey var ki tıp eğitiminin rezalet olduğudur. Osmanlıda 1846’da Dârülfünûn kurulana kadar tıp eğitimi daha çok alternatif tıp olarak ilerliyordu. Yani bilimsellikten uzak deneme yanılmayla iyi geldiğine inanılan basit eczacılık ve basit afedersiniz “koca karı tıbbı” gibi uygulamalarla yapılıyordu. Ayrıca doktor sayısı Osmanlı’nın hiçbir döneminde yeterli sayıda değildi. Her daim küçük şehirlerde, kasabalarda doktor sıkıntısı vardı.
Son olarak Ortaçağ eğitiminde bahsetmemiz gereken şey Enderun Mektepleridir. Enderun mektepleri dönemin üst düzey eğitim yuvasıdır. Burada her şeyin en kalitelisi öğretilirdi, hocalar seçkin kişilerdi ve bu okullar vezir çıkartırdı. Ama işin şöyle bir sıkıntısı vardı ki bu okula sadece devşirmeler gidebilirdi. Osmanlı’nın kuruluş devrinden sonraki nesillerde vezirler hep yabancı insanlar olmuşlardır, Türk olmamıştır. Devşirme sistemi kabaca anlatmak gerekirse, Balkanlardaki Hristiyan çocuklar zorla ailelerinden alınır ve Osmanlı saray okulları olan Enderun mekteplerinde eğitim görür, Türkleştirilirlerdi.
Devşirme sistemi ilk olarak 2. Murad zamanında uygulanmaya başlanmış, Fatih Sultan Mehmet zamanında popüleritesi artmıştı. Kanuni S. Süleyman zamanında Türkler, Ruslar, Acemler, Anadolu halkları ve çingenelerin devşirmesi yasaklamıştır. Bu şu demekti: Müslüman Türkler sadece fıkıh ve din eğitimi alırken, “Gâvur” çocuklar en iyi eğitimleri alıp üst düzey devlet yetkisi olabiliyorlardı. İşte Osmanlı Türk halkını bilinçli/bilinçsiz şekilde cahilliğe sürüklemişti. Ortaçağ için bu çok sorun olmasa da ilerleyen yıllarda cahillikler bilimde geri kalmaya, anlamsız çatışmalar ve bölünmelere sebep olacaktı. Genel olarak Osmanlı’nın bu hali ile eğitim verilirdi. 18. Yy.’da toprak kayıpları ve teknolojide geri kalmışlık Osmanlı’yı bazı ıslahatlar yapmaya zorladı. Tabi bu ıslahatlar hiçbir zaman Osmanlı’yı Avrupa ile eşdeğer yapamadı. Hiçbir zaman Osmanlı Avrupa seviyesinde eğitimli halka sahip olamadı.
YENİÇAĞ VE ISLAHAT HAREKETLERİ
17. ve 18. YY’lardan itibaren Osmanlı Ruslarla ve Venediklerle yaptığı savaşlarda büyük yenilgiler aldı. Bu yenilgilerin sebebi, Osmanlı İmparatorluğu'nun 18. yüzyılda karşı karşıya kaldığı askeri ve teknolojik geri kalmışlıklar ve özellikle donanma alanındaki gerilemelerin bir sonucuydu. Eskiden Kanuni ve Fatih zamanında sayı üstünlüğü düşmandayken bile zafer kazanırken, artık sayı Üstünlüğü Osmanlı’da olmasına rağmen savaş kaybeder konuma gelmişti. Bu o dönemin Padişahı 3. Mustafa eğitim başta olmak üzere kesin değişiklikler yapmanın zorunluluğunu kavramıştır. Özellikle Ruslarla girilen 1770 Çeşme Muharebesinde donanması yok olmasıyla beraber, Avrupavari bir mühendis okulu kurulmasını emretmiştir.
Osmanlıda eğitim sisteminden birkaç konuda bahsetmek gerekir. O dönemde Medreselerin ihtiyaçları vakıflar tarafından karşılanıyordu. Vakıflar zengin, esnaf, hayırsever insanlar ve halkın bağışlarıyla ayakta kalan yardımlaşma kurumlarıydı. Bu kurumlar ücretsiz bir şekilde Medrese eğitimini sağlıyordu. Öğretmen maaşı, okulun ihtiyaçları gibi konular dahil. Tabi ki savaşlarda kaybedilmeye başlayınca devlet hazinesi de vakıflara olan devlet desteği de otomatik olarak azalmaya başlamıştı. Dahası insanlardan savaş kaybetmenin sonucunda daha fazla vergi alınması ve merkezi otoritenin azalmasıyla Ayanların halk üzerindeki baskısı artınca insanlar eğitime daha soğuk bakmaya başlamıştı. Çünkü hem okul ihtiyaçları karşılanmıyor, kitap ve defter gibi eksiklikler meydana geliyor, yıkık dökük binalarda çocuklar eğitim alıyorlardı. Dahası fakirlikten dolayı hayat şartları çocuk yaşta okulu bırakıp çalışmaya zorluyordu. O sebeple insanlar 18.YY’da eğitime sıcak bakmıyordu.
Mühendishane-i Bahr-ü Hümâyun, 1773 yılında İstanbul’da açılmıştır. Bu okulu önemli kılan şey ilk Avrupavari bir okul olmasıdır. Padişah bu okula o kadar önem vermişti büyük paralar harcayarak Fransa başta olmak üzere Avrupa’dan profesörler ve alanında uzman kişiler getirmişti eğitim için. İlk 2 yıl askeri stratejiler çoğunlukta olmak üzere balistik, strateji, tarih, siyaset gibi konular öğretilirken sonraki iki yıl matematik, geometri, fizik, mukavemet gibi konular öğretiliyordu. Birkaç konuda daha açıklama yapmak isterim ki, o dönem hizmet veren mühendis Seyyid Mustafa d”iatribe” isimli kitapta dediğine göre matematiği müfredata koyduğu için çevresinde çok dalga konusu olmuştu. İnsanlar ona “matematikle mi düşmanı alt edeceksin” gibi cümlelerle onu aşağılamıştır. Tabi bu sadece gericilikten değil gelenekselcilik ve eski otoriteyi korumak gibi bazı iç meselelerden de kaynaklandığını söylemek mümkün.
Bir okuldan daha bahsetmek gerekir: Mekteb-i Harbiye-i Şahane adıyla askeri modern okullar açılmıştır. Tabi biraz öncesine girmek gerekir. 1793, Osmanlı-Rus Savaşı çok ender olan bir olay gerçekleşti ve yeniçeriler padişahın savaşın sözünü protesto ederek savaşmayı reddetti ve savaşı durdurarak İstanbul’a döndüler. Bunun üzerine 3. Selim MECLİS-i MEŞVERET’i topladı ve yeniçerilere alternatif olması için ıslahatları başlattı. Çünkü sürekli halkı rahatsız eden, askerlik dışında ticari işlerle uğraşan, padişahı dinlemeyen üstüne üstlük savaşları kaybeden bir ordu vardı karşımızda. Bunun üzerine 3. Selim Nizam-ı Cedid adında yeni modern bir ordu kurmayı denediyse e yeniçerilerin Kabakçı Mustafa İsyanı ile ordu kapatılmış dahası 3. Selim isyan sonucunda Tahttan indirilmiştir.
Yeniçerilerin bu barbar tutumları sonrası II. Mahmud başa geçti. Tabi yeniçerilerin tutumlarından kendine gına gelmiş olan 2. Mahmud Sekban-ı Cedid adında yeni bir ordu kurdu ki bu Nizam-ı Cedid’in küllerinden doğmuş halidir, Yeniçeri Ocağına hücum emri verdi. 3000 kadar yeniçeri öldürülüp Yeniçeri ocağı kapatılma kararı alındı. 16 Haziran 1826, Vaka-i Hayriye adıyla anılan bu olay sonrası büyük bir ordu kapatıldı ve yeni düzene geçilmek için adımlar atıldı. 2. Mahmut karakteriyle Avrupa taraftarı olan ıslahat çalışmalarına çok önem vermiş bir liderdi. İşte bu ordu eksikliğini modern eğitim almış, üniversite mezunu subaylar tarafından yönetilen yeni ordu yönetecekti.
Mekteb-i Harbiye-i Şahane 1848 kurularak subay yetiştirmeye başlanmıştı. Bu okuldaki hocalar Fransa başta olmak üzere Avrupa’nın her bölgesinden gelen, alanında uzman ve Avrupa’daki gelişmeleri takip eden hocalardı. Müfredatta haritacılık, Taktik, strateji, topçuluk, mühendislik gibi konulara yer verilirken silah ve teçhizat üretecek olan mühendislik eğitimi, matematik, fizik, kimya gibi konular öğretiliyordu. Bu sayede modern Avrupavari bir askeri okul açılmış oldu. Şunun da altı çizilmeli ki bu okul Osmanlı’yı çöküşten kurtaramadı ve Avrupa’daki diğer rakipleri ile kıyasla daha değersiz bi okuldu. Lakin ilerleyen yıllarda Osmanlı’ya yön verecek insanları ve siyasetçileri bu okul çıkarmıştı.
EĞİTİM SİSTEMİNİN YABANCILARA TESLİM EDİLMESİ
1856 Islahat Fermanı’ndan yabancı ülkelerin okulları büyük bir artış göstermiştir. Çünkü Islahat Fermanı ile birlikte gayrimüslim toplulukların ve yabancı misyonerlerin Osmanlı topraklarında okul açma ve eğitim faaliyetlerini yürütme hakları resmen tanındı. Bu ferman, aynı zamanda gayrimüslimlerin ve yabancıların kendi eğitim kurumlarını kurmalarını ve işletmelerini kolaylaştırarak, misyoner okullarının ve cemaat okullarının sayısında önemli bir artışa yol açtı. Tanzimat fermanından sonra özel okulların sayılarında da büyük bir artış yaşandı. Yani parası olanın eğitime erişebildiği parası olmayanın erişemediği bir ülke haline geldi Osmanlı.
Bundan sonra yani Tanzimat sonrası eğitim, Osmanlı’da orta sınıf ve üst düzey zenginlerin eğitimli olduğu ama normal halkın fakir ve eğitimsiz kalmaya mahkum olduğu bir ülkeye dönüştü. Tanzimat sonrası eğitimi düzenlemeye çalışılan bazı fermanlar yayınlanmışsa da hiçbir zaman başarılı olamadılar. Mesela 1869 Maârif-i Umûmiye Nizamnâmesi ile ilkokul zorunluluğu getirilmeye ve kırsal kesimdeki yerlere okul ve öğretmenleri ulaştırmayı hedeflemişse de tam anlamıyla başarıya ulaşamamıştır.
Osmanlı’daki devlet okullarını saymak gerekirse siyasetçi yetiştiren Mekteb-i Mülkiye, doktor yetiştiren Darülfünun, askeri doktor yetiştiren Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane, askeri okullar dışında eğitimde her konuda özel ve yabancı okullara bağlıydı. Mesela ülkede dişçi yoktu, diş hekimi yetiştiren bi okul da yoktu. Padişah gibi önemli insanlar diş konusunda sıkıntı yaşadıklarında yurtdışından dişçi getirmek zorunda kalıyorlardı. Ülkede doktor, mühendis ve öğretmen gibi eğitimli insan yokluğu her zaman çekiliyordu. Bu sebeple kırsal kesimler her daim başıboş bırakılıyordu.
CUMHURİYET DÖNEMİ İLK YILLAR
Cumhuriyet döneminde ilkokuldan tutun ortaokula, anaokulu derken devlete ait neredeyse hiçbir şey yoktu. Cumhuriyetin ilanından sonra Tevhid-i Tedrisat Kanunu 1924’de devreye girdi. Bu kanun ile eğitim tamamen devletin belirlediği müfredata uygun hale getirildi. Bu dönemlerde ders kitapları devlet onaylı olma zorunluluğu geldi ve laikliğe uygun dini eğitimin azınlıkta olduğu bir müfredat benimsendi. Bu sayede devlet geleneksel öğretiden ziyade bilimin ön plana çıktığı bir topluma dönüştürmeye başladı.
1 Kasım 1928'de Latin alfabesine geçilmesi, okuryazarlık oranını artırmak için atılan önemli bir adımdı. Osmanlı harflerinin yerine Latin harflerinin kabulü, öğrenim süresini kısaltarak ve eğitimi daha erişilebilir hale getirerek halk arasında okuma yazma oranını artırmayı hedefliyordu. Bunun için eğitim seferberliği ilan edildi. Devlet kurumlarında yüzlerce insan genci yaşlısı okuma yazma tekrardan öğretmeye başladılar. Bu eğitim seferberliğinde Millet Mektepleri adı verilen yerde ülkenin en aydın kesimleri tarafından bütün halka sunuldu.
Eskiden yani Osmanlı’da kadınlara sadece Arapça yazı ve Kuran öğretilir, başka bir şey öğretilmezdi. Hadisler bile çok öğretilmezdi, çünkü hadis öğrenen kadın dini vaaz verebilirdi ki o dönem kadının haddine değil denilerek hadis dahi öğretilmemişti. Bu Osmanlı’nın son yıllarında kırılmaya çalışılmışsa da Cumhuriyet döneminde başarılı olmuştur. Ayrıca yurtdışına öğrenci gönderilerek en modern eğitim almaları sağlanmıştı. İlerleyen yıllarda CHF döneminde Köy Enstitüleri açıldı(1940). Artık kendi traktörünü kendi tamir edebilen, biyoloji ve çevre bilimi bilen çiftçiler ve bilinçli tarım pratikleri genişlemiş ve Balkanların dahi birçok ülkesinden daha modern bir devlet olmuştu zamanında.
SONUÇ
Görüldüğü gibi Osmanlı, Ortaçağ dışında her dönem eğitimde geri kalmış bir ülke idi. Din ile kafasını bozmuş ve her konuda niteliksiz insan yetiştirmiş olması sebebiyle kaçınılmaz olarak yıkılmıştır. Bu sebeple sorunlarına hiçbir zaman doğru ve yeterli önlemleri alamamıştır. Ayrıca sürekli dini sebeplerle iç karışıklar çıkmış, dini hassasiyet sonucu bölünmeye çok müsait bir yapı oluşmuştu. Daha kötüsü 19.YY öncesi Türklüğe dair hiçbir şeyi yaşatmamıştır. Osmanlı’da insanlar Türklük bilmezlerdi. Ben Türküm değil ben Müslümanım derlerdi ve kültürel olarak ilk yüzyıl dışında Arap ve Fars kültürüne daha yakın yaşamışlardır. Cumhuriyet dönemine kadar da İngilizlerin ve Rusların oyuncağından başka bir şey olmamıştır. Daha doğrusu “olamamıştır”.
- 3
- 2
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 12/12/2024 14:51:07 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/18393
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.