Başarılı Bilim İnsanının Öğrenmesi Gereken 4 Ders!
En zeki bilim insanları bile yolun başındayken şu an oldukları kadar yetkin değillerdi. Bilim kavramı oldukça basit ve anlaşılırdır. Eğer evren hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorsanız deneylere başvurmalı, ölçmeli ve her sonucun destekleyeceği sonuçlara ulaşmalısınız. Eğer bunun bilincindeyseniz, anlayışınızı geliştirip henüz karşılaşmadığınız fenomenlere karşı daha doğru tahminlerle yaklaşabilir, onları daha iyi kavrayabilirsiniz. Er ya da geç, tahminleriniz gerçeklikle örtüşecektir. Fikrinizin ya da hipotezinizin geçerliliğe ulaştığı nokta da burasıdır.
Bununla birlikte, tahminleriniz gerçeklikle eşleşmiyorsa işler ilginçleşir, çünkü mevcut fikrinizin veya hipotezinizin çökmesi gibi bir durumla karşı karşıya kalabilirsiniz. Bilimin sınırlarının bulunduğu ve aynı zamanda bilimsel ilerleme potansiyelinin en yüksek olduğu nokta da burasıdır.
Söylemeye gerek yok ama biz yine de tekrarlayalım, herhangi bir alanda iyi bir bilim insanı olmak, geliştirilmesi yıllar alan beceriler gerektirir. Şimdi yetişmekte olan her bilim insanının yaptıkları işte iyi olmak için öğrenmesi gereken 4 önemli dersten bahsedeceğiz.
Birinci Ders
Büyük ihtimalle birçok yanlış düşünceye sahipsiniz. Açık fikirli olmalı ve yanlış öğrenilmiş düşünceleri düzeltmeye, geri almaya çalışmalısınız!
Bir fenomeni ilk kez öğrendiğimizde beynimiz oldukça ilginç bir şey yapar. Bu fenomeni halihazırda bildiğimiz bir bağlamda açıklayan bir hikâye yaratır. Bazen yeni bir bilgi halihazırda anladığımız şeylere son derece benzer olduğunda onu doğru anlarız. Newton'ın kütleçekimi yasasını bilen öğrenciler, Coulomb'un elektrostatik çekim ve itme yasasını öğrenirken sorun yaşamazlar.
Bazı zamanlarda ise yeni bilgiler, o zamana kadar bize öğretilen veya yanlış öğrendiğimiz artalan fikirlerimize meydan okur. Newton'ın hareket yasalarını bilen öğrenciler, genellikle özel göreliliğin mantık dışı yeni kuralları karşısında şaşırırlar. Newton'ın kütleçekimini bilen öğrenciler, genel göreliliğin yeni kavramları ile mücadele ederken deterministik ile klasik fiziği bilen öğrenciler ise olasılıkçı kuantum fiziği ile mücadele ederler.
Başarılı bir şekilde doktorasını tamamlamış olanlar yol boyunca geliştirdiği sayısız yanlış bilgi ile yüzleşmek ve bunları düzeltmek zorunda kalmışlardır. Birçoğumuz bir eter veya ışığın içinden geçmesi için gerekli olan teorik bir ortam konusundaki yanılgılarımızın üstesinden gelmek zorunda kaldık. Hatta uzay ve zamanla ilgili görelilik öncesi fikirlere veya konum, enerji ya da açısal momentum gibi nitelikler hakkındaki kuantum öncesi fikirlere tutunmak isteyen sezgilerimizle savaşmak zorunda kaldık.
Sadece modern bilimin temelleri olan ileri düzey kavramları öğrenmekle kalmayıp, aynı zamanda bu yol boyunca edindiğimiz kavram yanılgılarını da unutmamız gerekiyor ve bu da kişisel çabamız ile mümkün. Bu kişisel çabanın ise sürekli gösterilmesi gerekiyor. Çünkü bugünün fikir birliği sağlanmış fikirlerine geçerlilik menzilleri dışında tutunmaya kalktığımızda, kendimizi yine yanlış düşüncelere saplanmış halde bulabiliriz. Bilimin pervazları, uzantılarından hiçbir zaman başarıyla kurtulunamayan komplo teorileri ve uygulanabilir olmayan fikirlerle doludur. Bilimde başarılı olmak için yanlış kanılarımızı sürekli olarak tespit etmeli ve gözden geçirmeliyiz.
İkinci Ders
Belirli bir alanda yeterince güçlü bir temele sahip olana kadar güncel veya köklü çalışmaları yanlış yorumlayabileceğinizin farkında olmalısınız!
Çoğumuz, özellikle bilgi çağı sayesinde, bilimsel makalelere doğrudan erişebiliyoruz. Ancak, kendi uzmanlık alanının dışına çıkabilmiş bilim insanları da dahil olmak üzere çok az kişi bunun ne gibi sonuçlar doğurabileceğini anlayacak bir bilimsel arka plana sahip. Bunun nedeni ise çok basit: Bu araştırmanın yapıldığı alanı tümüyle kavramak için gereken güçlü temele sahip olmayabiliyoruz.
Bilimsel bir konuyu merak ettiğimizde genellikle o konuda araştırmalar yaparız ve ulaştığımız bilgilere mevcut bilgimizin şekillendirdiği mercek ile bakarız. Büyük Patlama’nın hiç olmadığı, florürün IQ'muzu düşürdüğü ya da geleneksel Çin tedavi yöntemlerinin COVID-19 için yeterli olduğu iddiaları üzerine küçük birer araştırma yaparsanız, bu konularda olumlu yanıtlar içeren birçok makale ya da kitap bulabilirsiniz.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Her ne kadar bu yayınları, makaleleri okuduğunuzda siz ikna olabiliyor olsanız da bilimi ikna etmek o kadar kolay olmuyor. Uzman olmayan birisi, Büyük Patlama hakkında bir temel olmaksızın kapsamlı bir kanıt arayışı, florürün diş ve kemik gelişiminde kalsiyum alımındaki hayati rolü veya geleneksel Çin tedavilerinin kontrolsüz ve hileli olduğu tartışılır çalışmaların yaygın sorunları hakkında büyük yanılgılara düşebilir. Bu konularda araştırma yapan kişi alakalı alanda bir uzman olsa dahi, temelinde bazı çatlaklara sahipse araştırmasını tamamladığında büyük yanlışlar ile karşılaşabilir.
Uzmanlığımızın dışına çıktığımızda ise bizi evrensel bir problem bekler. Bilmediğimiz çok şey olduğu gerçeğini bir kenara bırakın, neyi bilmediğimizi de bilmiyor olduğumuzu fark ederiz. Bu durumda yapılabilecek en iyi şey ise, ilgili alanda derin ve geniş bir bilimsel birikime ve temele sahip bir uzmana ya da uzmanlara danışmaktır. Aynı zamanda, alçakgönüllü kalınması ve cevaplara ulaşma yolunda karşılaşılabilecek yanlış düşüncelerle yüzleşilebilmesi, onlarla mücadele edilebilmesi önemli bir erdemdir.
Bilgisizlikte utanılacak bir şey yoktur, ancak bilimsel gerçek gözlerimizin önünde belirdiğinde cahil kalmayı seçmek oldukça utanılası bir şeydir.
Üçüncü Ders
Geçmişte "fikir birliği" ile kabul edilmiş fikirlerin çoğu, bugün geçerliliklerini yitirmiş durumdadır ve hatta yanlış kabul edilmektedirler!
"Nasıl?" ve "Neden?" sorularının peşinden gitmek oldukça önemlidir. Bu, belki de bilimsel girişimlerin en çok yanlış anlaşılan noktalarından birisidir. Bilim insanları çoğu zaman haksız ve yanlış bir şekilde devasa bilgi tomarlarını ezberlemiş sığ düşünürler olarak görülseler de bu pek doğru değildir. Bilim; özünde sadece bilgi tomarlarından değil, süreçlerden oluşur.
Bir bilim insanı, aklında bir dizi birbiriyle yarışan fikir ve hipotezi aynı anda tutmalı, hepsini sürekli gelişen ve değişen bir kanıt topluluğu karşısında sürekli olarak değerlendirmeli ve incelemelidir. Ne zaman yeni bir kanıt elde edilse bütün hipotezler yeniden değerlendirilmelidir. Daha önce tutarlı olanlardan bazıları geçerliliklerini yitirebilir. Bazı spekülatif fikirler destek görebilir, bazıları ise gördükleri desteği kaybedebilir. Ve daha önce öne sürülen bazı fikirler, halihazırda kabul edilenlerin aksine bazı fenomenleri açıklayabildikleri için yeniden değerlendirilip hayata kazandırılabilirler.
Nadiren farkına vardığımız evrensel bir örnek verecek olursak, yıldızların parıltısından yola çıkabiliriz. Daha önce karanlık bir gecede gökyüzünün derinliklerini incelediyseniz, birkaç parlak nokta olarak beliren gezegen dışında yıldızların parıldamalarına da şahit olmuşsunuzdur. Peki, neden gezegenler parıldamaz da yıldızlar parıldar?
Zamanında, bu konuda iki fikir öne sürülüyordu:
- Dünya'nın atmosferi hatalıydı, çalkantılı hava akışı uzaktaki nokta benzeri yıldızların ışık yolunu etkiliyordu, ancak yakındaki disk benzeri gezegenleri etkilemiyordu. Ya da Dünya'nın atmosferi sorunluydu ve düzensiz hava akımları, uzaktan gelen yıldızların ışığını bozup, daha yakındaki gezegenlerin ışığını bozamıyordu.
- Yıldızlararası madde bulutları söz konusuydu ve yıldızların ışığı bize ulaşana kadar türlü zorluklardan geçiyordu. Bu da gezegenlerin aksine yıldızların ışığını belli aksaklıklara uğratıyordu.
Her iki fikir de uzay çağının başlangıcına kadar geçerliydi. Elbette bu durum kameralar, çeşitli cihazlar aracılığıyla gözlem yapılması ve hatta yıldızların uzaydan gözlemlenebilmesi ile değişti. Suçlunun ise atmosferimiz olduğu açığa çıkmış oldu. Bununla birlikte, yıldızlararası madde bulutları birçok astronomik fenomen açısından yanlış olabilecek algılarla mücadele etmenin önemini bize gösteren bir sembol halini aldı. Einstein'ın kozmolojik sabiti gibi eski fikirleri öğrenmenin, aslında karanlık enerjinin modern keşfine yol açan soluk süpernovalar gibi şaşırtıcı ve yeni bulguları anlamamız yolunda bize rehber olabileceği görüldü.
Dördüncü Ders
Spekülatif fikirler ve hipotezler arasında bazıları size çok daha yakın gelecek. Ancak bu yakınlık, onların doğru olduklarını göstermez. Objektif kalabilmeyi başarmanız gerekiyor!
Bilim insanı olmanın belki de en zor kısmı budur. Çoğu zaman alanlarımıza dair, yerleşmiş ve iyi test edilmiş kısımların ötesinde aslında daha neler olduğunu dahi bilmiyoruz. Epigenetikten antimaddeye kadar bugün yerleşik bilimdeki en çılgın fikirlerin çoğu, ilk öne sürüldüklerinde asılsız hipotezler olarak kabul edilmişti. Basit ve anlaşılır görünen, DNA'mıza aslında büyük ebeveynlerimizin eşit oranda katkı sağladığı, dolayısıyla hem anne hem baba tarafındaki büyükanne ve büyükbabamızın genlerimizde %25'er oranda söz hakkına sahibi olduğu gibi bazı fikirlerin de hiç sanıldığı gibi olmadığı anlaşıldı.
Günümüzde, kamuoyunun dikkatini çeken ancak deneysel veya gözlemsel kanıtlardan yoksun olan bir dizi spekülatif fikre denk geliyoruz. Pek çok teorisyen hayatlarını ilkel kara delikler, süpersimetri, büyük birleşik teoriler, kozmik sicimler, sicim teorisi ve döngü kuantum kütleçekimi gibi kuantum kütleçekimine çeşitli yaklaşımlar ve sabit olmayan karanlık enerji modelleri gibi fikirlere adıyor. Hepsi kendine göre ilgi çekici. Buna rağmen, bilim tarihinin gösterdiği kadarıyla çoğunun bizi yanlış sonuçlara götürebileceğini öngörebiliriz.
Bir bilim insanının karşısına çıkabilecek en korkunç tuzaklardan biri, kendi alanındaki belirli bir fikrin veya düşünceler bütününün yanılmazlığına ikna olmaktır. Spekülatif hipotezlere gelince, bunların etkilerine kapılıp gitmek muhtemelen yapabileceğimiz en kötü şeydir. Bu bizi tüm çelişkilere karşı kör eder, rakip fikirleri objektif olarak değerlendirme yeteneğimizi ortadan kaldırır ve bizi motivasyon ile güç bulan bir mantık ile baş başa bırakır. Bu motivasyon bizi, özü itibariyle bilimsel olmayan bir arayışa yönlendirir.
Johannes Kepler'in bilimsel ilerlemelerinin 400 yıldan fazla geçmişe sahip olmasına rağmen hala bu kadar etkileyici olmasının nedeni budur. Kepler'in Güneş sistemi hakkında güzel, zorlayıcı ve orijinal bir fikri vardı. Gezegenlerin, "Mysterium Cosmographicum" adını verdiği bir dizi iç içe kürenin üzerinde Güneş etrafında dolandıklarını düşünüyordu. Ancak veriler tahminleriyle uyuşmadığında, yapabileceği en takdir edilesi şeyi yaptı, modelini tamamen çöpe attı ve yeni bir yaklaşım arayışına girdi. Yıllar sonra ortaya çıkan sonuç ise Güneş'in etrafında eliptik yörüngelerde dolanan gezegenler teorisiydi. Verilere önceki yorumlardan daha iyi uyum sağladığı anlaşıldı ve bugün hâlâ gezegen hareketinin modellenmesinde kullanılıyor.
Bilim insanları arasında bile bir dizi tehlikeli efsane varlığını sürdürüyor. En iyi bilim insanlarının asla yanılmadığı, bir konuda fikrinizi değiştirmenin bir zayıflık belirtisi olduğu veya alternatif fikirler gözden düştüğünde bunun bir "ortak fikir" niteliği taşıdığı, dolayısıyla geçerli görülmesi gerektiği gibi inanışlara sahip olabiliyoruz.
Oysa gerçek şu ki, bir bilim insanı olma yolunda atılabilecek önemli adımlardan birisi hata yapmaktır. Bir konuda fikrinizi değiştirmeniz, yeni bilgileri değerlendirmeye ve sonuçlarını gözden geçirmeye istekli olmanızdan kaynaklanır. Bu da çoğu zaman, eskiden popüler olup şimdi vadesini doldurmuş fikirlerin bir kenara atılmasını gerektirir.
Bilim doğası gereği çoğalan, kümülatif bir çabadır. Bu sürekli büyüyen bilgi birikimine ayak uydurmak istiyorsak, en sağlam olduğunu düşündüğümüz sonuçların bile her zaman revizyona tabi olması gerektiğini anlamalı, kabul etmeliyiz. Her yeni bilgi, fikirlerimizi ve hipotezlerimizi yeni yollarla test etme fırsatıdır. Bazen fikir birliği oluşur ve bir görüş onaylanır, bazen ise bir tartışmanın ve hatta bilimsel bir devrimin kıvılcımları çıkar. Sonuç ne olursa olsun, bu dört kuralı benimseyenler bilime daha çok uyum sağlayacaktır. Hiçbir kişisel şöhret bilimsel doğruları değiştiremeyeceğinden, onlar da bilimle birlikte hak ettiği değere ulaşacaktır.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 4
- 3
- 3
- 2
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- Çeviri Kaynağı: Forbes | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 20/12/2024 08:13:10 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/12816
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in Forbes. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.