Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Evrim Ağacı üyeliği tamamen ücretsiz ve sitemizi çok daha etkili, interaktif ve keyifli bir şekilde kullanmanızı sağlayacak. Üye değilseniz, birkaç saniyede üyelik oluşturabilirsiniz! Üyeyseniz de giriş yapmanızı tavsiye ederiz.
Zihin felsefesi denildiği zaman, pek çok kişi, Descartes'ın yıllar yılı dillendirilen ama derinine pek inilmeyen "Düşünüyorum, o halde varım." sözünü anımsayabilir. Nitekim Descartes, modern felsefenin kurucusu olarak ve zihin felsefesiyle ilgili en önemli problemlerden birisi olan zihin-beden ayrımı sorununu ortaya atarak da, bu alanın ortaya çıkışında önemli ölçüde etkili olmuştur.
Descartes'ın bu girişimi, alanla ilgili ilk gözle görülür çalışmayı başlatması anlamında önemliydi. Lakin bugün "zihin felsefesi" denildiği zaman, bu disiplin içerisinde çalışan kişilerin aklına Descartes ve düalizmden çok daha fazlası gelmektedir. Kavram olarak zihin dediğimiz zaman, onu teşkil eden unsurlar, zihin felsefesini ana hattan ilgilendiren bir tartışma olarak zihinsel dediğimiz şeyin kendisinin fiziksel olup olmadığı ve zihnin kendisini açıklamaya çalışan teoriler bu alanın çalışanları tarafından farklı şekillerde ele alınarak tartışılır. Bundan beş yüz sene öncesine kıyasla bugün, zihin kavramını ele almak ve irdelemek için çok sayıda düşünsel yapı geliştirildiği söylenebilir.
Ekim-Kasım 2014 aylarında o kadar fazla ve o kadar kaliteli bilim kurgu filmleri çıktı ki, hepsine yetişip kapsamlı analizler yapmamız oldukça güç oluyor. Yıldızlararası (Interstellar) için yazdığımız detaylı analiz, sadece birkaç haftada binlerce defa paylaşıldı ve hatta StumbleUpon'da da karşımıza çıkan bir içerik haline geldi. Ancak Yıldızlararası'nın etkisine kapılıp, bilim kurgunun bir diğer önemli eserini es geçmemek gerekiyor: dilimize tuhaf bir şekilde Evrim olarak çevrilmiş olan, aslında "üstünlük, aşkınlık" anlamına gelen, orijinal adı Transcendence...
Yıldızlararası bizi Evren'in ve modern fiziğin sınırlarına götürürken, Transcendence bizleri beynimizin müthiş dünyasına çekiyor, nanoteknolojiden gücünü alan yapay zekanın gelecekte ne seviyeye gelebileceğine dair net bir görüntü sunuyor. Tıpkı Yıldızlararası gibi, Transcendence da çok uzak olmayan bir gelecekte geçiyor. Peki filmde gösterilenler ne kadar gerçekçi? Yapay Zeka gerçekten bu kadar zincirlerini kırıp, sınır tanımaz hale gelebilir mi? Beynimizi bir makinaya indirgemek mümkün mü? Anılarımız, bir USB bellek ile kıyaslanabilir özellikte midir? Nanoteknoloji, hiper-hızlı kendi kendini yenileme ve hiper-hızlı kendi kendine organizasyon gibi teknolojileri mümkün kılabilir mi? Kuantum bilgisayarlar, bugüne kadar var olmuş bütün insanların toplam zekasından kat kat daha zeki hale gelebilir mi? Bir makina hissedebilir, şahsi emellerine göre tercihlerde bulunabilir, duygulara sahip olabilir, insanları kontrol edebilir ve hepsinden önemlisi, kendine ait bir "benliğe" sahip olabilir mi? Bu yazımızda bu sorulara değinecek ve modern bilimin ışığında bazı bilgiler vereceğiz.
Havayolu kullanan yolcuların sayısı, küresel salgın gölgesinde geçen 2020 yılını saymazsak, giderek artıyordu. 2017 yılında yaklaşık 4 milyar yolcu havayolunu kullanmışken bu sayı 2018 yılında 4.3 milyar, 2019 yılında ise 4.4 milyar yolcuya ulaştı. Sağladığı zaman tasarrufu, düşük maliyeti, uzak mesafeleri tek araçla erişilebilir kılması, havayolunun tercih edilmesindeki faktörlerden sayılabilir. Ancak hepsinin içinde en kritik faktörün güvenlik olduğunu varsaymak yanlış olmaz.
2019 yılında tüm dünyadaki ticari uçuşlarda 114 kaza gerçekleşti ve ne yazık ki 6 ölümlü kaza nedeniyle 239 kişi hayatını kaybetti. Geçmiş yıllara göre hem kaza oranları hem ölümlü kaza sayılarında önemli yol kat edilmiş gibi görünse de daha iyisi için durmaksızın çalışılıyor.
Bir önceki yazımızda, diğer yazı dizilerimizde daha genel kapsamda ele aldığımız seçilim olgusunun daha akademik detaylarına girmiştik ve farklı sayıdaki lokus sayısıyla ifade edilen özelliklere göre geliştirilen farklı modellerin varlığından söz etmiştik. Ancak daha önemlisi, mutasyonların evrimin ana mekanizması olamayacağı gerçeğini matematiksel olarak ispatladıktan sonra, mutasyonların yarattığı varyasyonlar üzerine etki eden seçilimin ne kadar önemli bir evrimsel kuvvet olduğunu sözel olarak açıklamış, örnekler vermiştik. Şimdi ise bu konunun matematiğine girerek, mutasyonlara kıyasla seçilimin ne kadar hızlı bir şekilde evrimi tetikleyebileceğini göstereceğiz. Böylece matematik alet çantamıza yeni formüller ekleyerek, Hardy-Weinberg Dengesi'nin ikinci kuralı olan "Dengenin var olması için seçilim olmayacak." ilkesini bozsak bile popülasyonların evrimsel analizi nasıl yapabileceğimizi göreceğiz.
Öncelikle, herkesin genel hatlarıyla bildiği seçilim olgusunu sayısal bir düzleme oturtalım: Yine tek lokuslu (2 alelli) bir model kullanacağız, en basitini yani. Alellerimizin adı B1 ve B2 olsun bu defa. Tıpkı A ve a gibi; ancak farklı harflere ve isimlendirmelere de alışın diye böyle yapmayı uygun görüyoruz. Hemen bir başlangıç frekansı tanımlayalım:
Maddenin enerjiye dönüşmesine en klasik örnek atom bombalarıdır. Bu bombalarda ön bir patlama ile nötronlar oluşturulur ve radyoaktif elementlere gönderilir, bu çarpışma neticesinde atom numarası daha düşük kararsız çekirdekler ve nötronlar oluşur. Açığa çıkan daha fazla sayıdaki nötronlar bir sonraki çekirdekleri parçalar ve çok kısa sürede zincirleme bir reaksiyon gerçekleşir.
Fisyon
Resimde görüldüğü gibi nötron çarpışması sonucu Uranyum çekirdeğinin kararsızlığı artırılıyor. Yani U-235'e bir nötron eklenerek maksimum kararsızlığa itiliyor ve çekirdek daha kararlı hale gelmeye çalışıyor. Çekirdek bölünerek baryum-141 ve kripton-92'ye dönüşüyor. Resmin son aşamasında 3 nötron daha açığa çıkıyor ve diğer uranyum elementlerine çarpmak üzere yoluna devam ediyor. Bir nötron fazladan çarparak gelmişti zaten, 2 tanesi daha buna eklenmiş, bu durumda yeni oluşan çekirdeklerde 2 proton eksilmiş. Atom numaralarına baktığınız zaman da anlıyorsunuz: 92+41=233, 235-233=2
Protonlar kütlesini nasıl kazanıyor? Bir protonun kütlesi 1.673x10-24 gram.
Tüm Reklamları Kapat
Proton Kuark Gluon ilişkisi
Resimde görüldüğü gibi proton iki yukarı, bir aşağı kuarktan oluşuyor ve bunları birbirine bağlayan gluon bozonu mevcut. Gluon ışık hızında titreşerek bu işlemi gerçekleştiriyor. Bir parçacık ışık hızında hareket ederse, durağan kütlesi olmasa bile göreli kütlesi oluşur. Tıpkı fotonların kütlesi olmadığı halde hıza bağlı göreli kütleleri olması gibi.
Bu durum protonun kütlesinin tamamını açıklamaz, bir de işin için sanal kuark-gluon etkileşimleri ve Higgs Alanı giriyor ve bu etkileşimler de protonun kütlesini artıran nedenlerdendir . Sonuçta kütleyi oluşturan sebeplerin tamamı aslında enerji.
Ortadan kaybolan ve kütlesi yok olan bu iki proton kendisine kütle kazandıran nedenlerin yani enerjinin tamamını açığa çıkarıyor. Einstein bize formülünü vermişti zaten E=mc2 . Sadece tek bir uranyum elementinin bölünmesinden çıkacak enerjiyi artık hesaplayabiliriz. Joule cinsinden hesaplarsak; gramı kilograma, ışığın hızını da kilometreden metreye çevireceğiz.
E=2x1.673x10-21 x 9x1016 , E=30,11x10-5 Joule
Tüm Reklamları Kapat
Bu enerji miktarı küçük görünebilir. Ancak zincirleme reaksiyon esnasında milyarlarcası bölündüğünde ortaya dehşet verici enerji açığa çıkar.[1]
Kaynaklar
KURIOUS. Kuark Kütlesi - Kurious. Alındığı Tarih: 11 Ocak 2024. Alındığı Yer: KURIOUS
| Arşiv Bağlantısı
Bilim ve bilimseverler sıkıcı değildir! Evrim Ağacı Etkinlik Platformu'nu kullanarak
bulunduğun şehirde veya internet üzerinde toplantılar, etkinlikler, buluşmalar
düzenleyebilir, diğerlerinin düzenlediği etkinliklere katılabilirsin. Ayrıca eğer
bilimle ilgili bir iş, staj, burs veya eğitim arıyorsan veya bu pozisyonları
dolduracak bilimseverler, bilim insanları ve öğrenciler arıyorsan, Evrim Ağacı İlan
Platformu'nu kullanarak Türkiye'deki ve Dünya'nın her yanındaki bilimseverlerin
oluşturduğu ağa katılabilir, bu ağa güç katabilirsin!
Günümüzde bilimsel düşünce, modern toplumun her tarafına sirayet etmiştir. Bunun en önemli nedenlerinden biri, bilimsel düşüncenin, insanın çevresiyle ve kendisiyle kurduğu ilişkiyi şekillendirmesidir. Ve bunu, herhangi bir diğer mistik inanç veya düşünsel faaliyetin tersine, en avam insan topluluklarının bile görebileceği bir düzeyde, son derece pragmatik (Burada bahsedilen pragmatizm William James ve ardıllarının geliştirdiği geç dönem pragmatizmi değil, ilk ortaya çıkışı itibariyle ve metodolojik bir tutum olarak pragmatizm ve hatta sonraki adıyla pragmatisizmdir.) araç-gereçlerle gerçekleştirmektedir. Dolayısıyla modern insanın gündelik yaşamında en çok etkiye sahip olan alanlardan biri olan bilimi ve bilimsel düşünceyi anlamak, çağımızın en büyük gerekliliklerinden biridir.
Bilimsel bilginin en büyük iddialarından birinin çevremizin yapı ve niteliğini tasvir ediyor oluşu (bu durum aynı zamanda onun nasıl manipüle edilebileceği bilgisini de içerir) olması, onun insanlık tarihinin en eski ihtiyaçlarından birine karşılık olarak çıktığını gösterir. Bu ihtiyaç, insanın çevresini değiştirme ihtiyacıdır. Bunun biyolojik ve evrimsel detayları bir kenara, insanlığın, şu an bulunduğu noktaya gelmesi büyük oranda çevresini değiştirme gücünden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla bilim, teknik ile birleşmiştir. Bunun önemli nedenlerinden biri de bilimin bir diğer iddiası olan evrenselliktir. Çünkü herhangi bir tikel doğrunun aksine bilim, çevreyi her zaman ve her yerde manipüle edebilecek olan nesnel ve evrensel bilginin peşindedir. Dolayısıyla bilim, tekniğe ihtiyaç duyduğu bilgiyi (uygulanabilir bir düzlem üzerinde) sağlamış, teknik sayesinde de bu bilginin uygulamaları yapılmıştır. Ancak bu uygulamaların sonucunun her zaman için faydalı olmadığını hem tarihte yaşanan hem de günümüzde yaşadığımız çeşitli savaşlar, küresel krizler ve ekolojik facialar gibi şeyler göstermektedir. Bu durum bizi, nerede yanlış yaptığımızı düşünmeye sevk etmektedir.
Metin okuma becerimdeki artış azalmıyor bence. Gözlem alanlarım bazı sanatçılarla paralel gidiyor kanımca. Joker 2 için erkek sorunlarını konu alıyor ve son MI filmi için de maskülenite şiiri demiştim. Yeni Superman filmimizde de ben tam bir efendi/görünmeyen/uysal erkek çilesi ve maskülenite yolculuğu görüyorum. Dünya böyle bir yer değil Clark, bunu Lane birkaç kez serzenişinde dile getirdi... James Gunn rüştünü ispat etmiş bir kişi olduğu ve fragmana objektif bakabildiğim için bir umutla bekledim ama yine eleştirmenlerin DC ön yargısı sebebiyle olumlu yorumlarını sınırladığı için kendime göre ayarlayıp bu film bende 7'nin üstüne çıkmaz herhalde demiştim. Ama yedirdi. Gunn kanımca biraz da kendini anlatmış diye düşünüyorum. Hiçbir şey göründüğü gibi değil. Linç kültürüne uymamak gerekiyor. Zaten günümüz bu distopyaya zemin hazırlıyor. Fragmanda eleştirilen her sahnenin makul bir açıklaması olduğunu gördüm filmde.
Ben hikayenin günümüze bu kadar iyi yedirilmesini çok sevdim. Evet, Snyderverse'çüyüm ama tamamen sanatın söz sahibi olduğu bir dünyada değiliz. Eğer Gunn yönetimle daha paralel gidebiliyorsa ve piyasanın istediği MCU tonuna yakınlıksa alın buyurun. Olabildiğince ciddi bir hikaye ve senaryo daha hafif ve karikatüristik bir tonda ele alınmış. Görsellik olarak gerçekçilik ve yoğunluk azaltılmış. Evet, daha çr özüne dönmüş ama rahatsız da etmedi. Ben her zaman MCU'yu potansiyelini kullanmadığı için eleştirdim ve burada da derdim o ama piyasa bunu veriyorsa yapacak bir şey yok. Evrene giriş olarak çok güzeldi. Karakterizasyonlar harikaydı. Clark daha Clark, Luthor daha sayko bir karakterdi. Adeta aynı spektrumun iki ayrı ucu gibi. Pervasız bir kötülük ve umut çarpıştı. Belki de olayı hep yanlış ele aldık. Kötülüğü iyilik değil umut yenecektir. Gunn hikayeyi politik ve sosyolojik olarak vermeyi de ihmal etmemiş. Direnişçi ruhumu öyle azdırdı ki bazı sahnelerde hıçkırmamak için nefesimi tutmak zorunda kaldım ve titredim. Amerikan sinemasının duyguları harekete geçirme özelliği diyelim.
Daha da eklemek gerekirse, karakterizasyondan devam ederim. Lane'i çok ahım şahım bir kadın yerine daha nörofarklı bir tip olarak görmek hoşuma gitti. Filmin hafif ve mizahi sahneleri de tadında ve orijinaldi. Müzik kültürü üzerinden karakter analizi konuşmak aradığım tarzda sahnelerdir. Hepimiz punk rockçıyız, sadece farklı tonlarda. :)
Mr. Terrific Batman'in boşluğunu doldurdu. Ayrıca Clark'ın yumuşak tavrını onlar kompanse etti ve Clark'ın DC evrenini sırtlaması için de çok güzel bir gelişim alanı. Snyderverse'ün patolojik karakterleri yerine hiç bozulmayacak bir süper kahraman anlatısı işte.
Green Lantern ve Supergirl'ün serseri tavırlarını da çok sevdim. Luthor'ın adeta bir satranç oyunuyla Clark'ı yenmesi ama benim bile garipsediğim bir durumu muhtemelen kibri kaynaklı olarak hiç aklına getirmemesinden düşmesi o patolojik karakteri daha iyi resmetti sanki. Ayrıca Superman'in oyuncusu da daha mütevazı görünen bir yüz. Yolu çok zorlu olacak ideal bir lider. Viserys ve Leto Atreides neyse o benim için. Bu arada, Clark'ın biyolojik ailesinin mesajı anlatılarına çok güzel bir bakış getirilmiş. Bu özgür irade açısından ve iki farklı dünyanın evladı, modern İsa olma açısından da ellerini güçlendirmiş... Mükemmel bir film diyemem ama kendi sıkletinde incelediğimde ben Gunn abiden razıyım ya derim.
Homo sapiens, yaklaşık beş bin yıl önce yazıyı icat ederek kültürlerini belgeleyebilir hale gelmiştir. Yazının icadı, tanım gereği yazılı tarihin miladıdır ve eğer türümüzün yaklaşık yüz bin yıllık varoluşunu yirmi dört saatlik bir zaman diliminde ele alacak olursak yazılı tarih saat 22.34'de başlamıştır. İnsanlığın tarıma başlaması saat 21.36'ya ve İsa peygamberin doğumu ise saat 21.31'e tekabül edecektir.
İşte yazılı tarihin başlaması ile beraber genellikle genç yaşta doğum yapan kadınların ve dolayısıyla fetüsün veya yenidoğanın ölümüyle sonuçlanan korkunç olaylara dair raporlar dünyanın dört bir yanında kayıt altına alınmaya başlanmıştır. Bu olaylar, doğum sırasında yaşanan konvülsiyonlar (şiddetli kasılmalar ve nöbetler) yani eklampsi vakalarını içermektedir.[1] Elbette bunlar konvülsiyonlara ilişkin tıbbi kayıtlar değildir çünkü o dönemde hekim olarak adlandırılabilecek bir meslek grubu yoktur.
Yalnızlık kavramı insanlar için değildir bana göre
İster Kutsal metinler ister tarihi kaynaklara bakın insan hiçbir zaman tek var olmamıştır eşi ile beraber yaratılmış veya varolmuştur.
İnsanlar yalnız kalamaz sosyal canlılardır ne eski zamanda nede günümüz çağında ancak kendilerini yalnız hissedebilirler bu çevre ve toplum tarafından anlaşılmadıkarında içine döner kendi ile konuşur, kendi kendine sorularını sorar ve cevaplar, belki farklı karakterler yaratır kendi içinde onunla sohbet eder. kişi bunu yalnızlık olarak algılayabilir ama gerçekte kendi kendine bile yalnız kalmamış kendi içinde karakterler (dost, sevgili, aile bireyleri)yaratarak onlarla iletişim kurmuştur.
Tüm Reklamları Kapat
Bu tür durumlarda toplumun veya sevdiklerinizin düşüncelerinizi anlamadığını düşünüp kendinizi sosyal çevreden soyutlamayın merak etmeyin sizi anlamayanlar kadar anlayanlar da var bu dünyada
kelebek direk kanatları sayesinde bişey yapmasına gerek kalmıyor ama olay caterpillar'a gelince kendisi hem yılan gibi dik durup sağ sol yapıyor hem de organ çıkarıp yılan dilini taklit ediyor iç güdü ile bu kadar bilmesi garip değil mi?
126 görüntülenme
Hawk moth caterpillar ve owl butterfly gibi hayvanlar nereden biliyor bu taklit ettikleri diğer türlerin onlara fayda sağladığını?
Çocuklar ve babalar... Baba'nın rolü ne zaman başlıyor? Çocuk gelişiminde babaların görevi nedir? Bahanelerin arkasına sığınan bazı babalar.... Hepsi...
Ülkemizde başta Manavgat olmak üzere, Akdeniz ve Ege bölgesinde birçok noktada orman yangınları yoğun olarak sürüyor. Bir an önce bu yangınların kontrol altına alınması ve söndürülmesini umut ediyoruz. Yangınlar, çok boyutlu doğa olaylarıdır ve şu gerçekleri ortaya koyarak başlamak önemlidir:
Öte yandan yangınlar, sanıldığı gibi ormanın "düşmanı" olan ve onları yok eden unsurlar değillerdir. Bunu anlamak, ilk etapta son derece zor olsa bile, eğer ki orman ekosistemlerini korumak istiyorsak, önyargılarımızı ve hatalı varsayımlarımızı dizginleyip, bilimsel gerçeklere kulak vermek zorundayız. Bu durum, Akdeniz Ormanlarının ekolojisinde daha belirgin hâle gelmektedir.
Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim
Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç
katın.
Evrim Ağacı'nın bilim iletişimine katkı sağlamanın en kolay yolu: Evrim Ağacı Premium!
Bu yıl sayfamızda gezdiniz.
Türkiye'nin en büyük popüler bilim arşivi Evrim Ağacı, sadece sizlerin destekleriyle ayakta duruyor! Bizim arkamızda milyarderler, devletler veya uluslararası örgütler yok. Sizin gibi bilimseverler ve onların kolektif desteği var! Siz de Evrim Ağacı'na destek olun, bilimin sesini daha uzaklara taşıyalım!' Tek seferlik destek olun veya daha iyisi, aylık destekçilerimiz
arasına şimdi katılın.
“Bir kültürü yok etmek için kitapları yakmaya gerek yoktur. İnsanları kitap okumaktan caydırın, yeter.” Ray Bradbury
Bilim İçin 30 Saniyeniz Var mı?
Evrim Ağacı, tamamen okur ve izleyen
desteğiyle sürdürülen, bağımsız bir bilim oluşumu.
Ücretsiz bir Evrim Ağacı üyeliği oluşturmanın çok sayıda
avantajından
biri, sitedeki reklamları %50 oranında azaltmak (destekçilerimiz arasına katılarak
reklamların %100'ünü kapatabilirsiniz). Evrim Ağacı'nda geçirdiğiniz zamanı
zenginleştirmek için, sadece 30 saniyenizi ayırarak üye olun (üyeyseniz, giriş
yapmanızı tavsiye ederiz).