Mesele Tanımda Gizli!
Bir şey ile ilgili yapacağımız her değerlendirme o şeyi nasıl tanımladığımızın sınırları ile sınırlıdır. Tanım değiştiğinde haliyle sınırlar da değişir.
Evet canlılığı bugünkü tanımı üzerinden ele aldığımızda onu var eden alt yapı, ister bir meteor yağmuru sonrası, ister elimiz ile bir nükleer savaş sonrası isterse güneşimizin “benden buraya kadar” deyişi ile sonlandırabiliriz fakat yanılabiliriz de.
Şayet devinim evrenin en temel yasası ise ve devinen “gaip” (her şeye gebe anlamında bilinmez) olarak sepetinde sürprizlerle gelebilen ise, canlılığa ve yaşama yönelik tanımlamamızın ve vesilesi ile kısıtımızın sıradanlaşıp önemsizleşmesi işten bile değil.
Hal böyle olunca da, hayatın sonu, tardigradlar dahil olmak üzere, son bulabilir mi sorusuna yönelik tek bilimsel ve objektif yanıtımız “bilmiyoruz” şeklinde olur.
Bu, bilmiyoruz yanıtı evet cevabını içerdiği gibi, devinen bir evrende çok daha karmaşık, çok daha çeşitli ve çok daha yaygın yaşamlara da potansiyel bir “evet”i içerebilir. Hatta bugünkü yaşam formlarının ortadan kalkışı çok daha hızlı ve çeşitli yaşam formlarının önünü açabilir.
Bilime muhakkak güvenmeliyiz. Değişen, gelişen, yanılan ve bundan ders çıkarıp yoluna devam eden bilime… İlk üç değişkeni yok sayıp güvendiğimiz bir bilimin üç vakte kadar bizleri yarı yolda bırakıp yanıltacağı kesin olarak aşikardır.
Su akar yolunu bulur. Su yok ise başka bir sıvı, velev ki metan gazı bile olsa yine akar ve yolunu bulur. Canlılık ve yaşam da bence öyle. Bir şartla: Tanımında katı olmamak koşulu ile … Sevgiyle…