Eşcinsellik ve Evrim: Eşcinsellik Nedir? Eşcinseller Evrimsel Süreçte Neden Elenmedi?
Canlılar İçin Üremek Vazgeçilmezse, İnsan da Dahil Neden Bu Kadar Çok Türde Eşcinsellik Var?
Eşcinsellik, bir türün bir bireyinin, kendisiyle aynı cinsiyetten bir diğer bireye karşı romantik veya cinsel bir çekim hissetmesi veya bu iki birey arasında cinsel etkileşim yaşanmasıdır.[1], [2], [3] Bu bakımdan eşcinsellik, bir cinsel yönelim grubudur ve kişinin kendi biyolojik cinsiyetinden olan diğer bireylere yönelik kalıcı bir duygusal, romantik ve/veya cinsel çekim hissetmesi olarak tanımlanabilir. Doğal olarak bu cinsel yönelim, kişinin deneyimlediği bu duygulara uygun olan davranışlar sergilemesini ve bu türden duygular deneyimler yaşayanlarla ortak bir komünite olma algısını da içerir.[4]
Tarihte, eşcinsellere karşı çok sert ve çok acımasız birçok kampanya yürütülmüş olmasına karşın, bilimin ve toplumsal algının göreceli olarak gelişmiş olması sayesinde, bu karşıtlıklar (Türkiye de dahil hala birçok coğrafyada etkisi sert bir şekilde hissedilmekle birlikte) giderek azalmaktadır. Bu azalmada, bilimsel algımızın gelişmesinin, toplumsal hareketlerin dönüştürücü etkisinin ve halk arasında evrimin artık çok daha iyi anlaşılıyor olmasının çok büyük bir rolü olmuştur.
Bu yazımızda, eşcinselliğe dair bazı temel yanlış algıları eleyecek, konunun bilimsel altyapısına basit bir giriş yapacağız. Bu sayede aklınıza takıldığını düşündüğümüz bazı temel soruların yanıtlarını verebilmeyi umuyoruz.
Asıl konumuza geçmeden önce, eğer okumadıysanız buradaki yazımızı okumanızı önemle tavsiye ederiz. Eğer ki "biyolojik cinsiyet", "toplumsal cinsiyet", "cinsel yönelim", "cinsel kimlik" gibi kavramlara dair net bir algınız bulunmuyorsa, aşağıdaki yazıyı anlamanız zor olabilecektir.
Doğada Eşcinsellik: Eşcinsellik Bir "Hastalık" veya "Anomali" Mi?
Günümüzde bizonlardan penguenlere, kuşlardan insanlara, kertenkelelerden böceklere kadar kadar yüzlerce farklı türde homoseksüel ilişki tanımlanmıştır.[5] Dolayısıyla eşcinsellik, doğanın sıradan bir parçası olarak görülmektedir. Bu olgu, sadece bir avuç türde değil, tanıma bağlı olarak Dünya üzerinde 500 ila 1500 tür arasında bulunmaktadır![6], [7] En tutucu tanım dahilinde bile, en az 350 farklı türde eşcinselliğin net bir şekilde tanımlandığı bilinmektedir.
Eşcinselliğin Bilimi, Doğaya Başvurma Safsatası Yapıyor mu?
Bu noktada gelebilecek itirazlardan ilki, bir olgunun doğada bulunuyor olmasının, onun insan için de doğal olması gerektiği anlamına gelmediği yönündedir. Evet, bu tamamen doğrudur! Buna mantık felsefesinde Doğaya Başvurma Safsatası adı verilir. Örneğin doğada yamyamlığın bulunuyor olması, günümüz toplumları açısından yamyamlığın uygun olduğu anlamına gelmez. Arseniğin doğal bir kimyasal olması, onu otomatik olarak "iyi" yapmaz, yapamaz.
Ne var ki eşcinselliği, bu tip kulağa kötü gelen diğer kavramlarla kıyaslayarak bir tutmak, eşcinselliği kötüleme amaçlı bir girişimden fazlası değildir. Çünkü eşcinsellik, yamyamlığın veya benzeri bazı diğer vahşi davranışların aksine, toplum içerisindeki diğer bireylere hiçbir zarar vermediği gibi, diğer bireylerin istekleri dışında bir şeyler yapmasına zorlanması gibi bir içeriği de bulunmamaktadır.
Üstelik, eşcinsellik kavramının doğa-dışı olması için doğrudan biyolojik herhangi bir sebep de görülmemektedir. Az önce belirttiğimiz gibi eşcinsellik, sadece günümüzde bir avuç türde görülen bir "anomali" değildir. Tam tersine, evrimsel sürecin ölümcül ve sert testine muhtemelen milyonlarca yıldır direnebilmiş bir özelliktir. Bu sebeple, bu özelliğin doğada neden belirdiği ve evrimsel süreçte korunduğu anlaşılmak zorundadır.
Bir diğer deyişle, eşcinselliğin doğada da bulunuyor olduğu gerçeğinden bahsederken amaç, "Bakın, doğada da var; demek ki eşcinsellik iyidir." gibi bir argüman üretmek değildir. Eşcinselliğe yöneltilen "Eşcinsellik anormaldir; çünkü canlıların üremesine engel oluyor." argümanının hatalı veya en azından eksik olması gerektiğine işaret etmek amacıyla geliştirilen bir argümandır. Çünkü eşcinsellik "mutlak yok oluş" anlamına gelseydi, evrim yasası gereği bu kadar çok sayıda türde, bu kadar yaygın olarak görmeyi beklemezdik. Dolayısıyla eşcinselliği sadece şahsi inançlar ve düşünceler çerçevesinde, sırf alışılagelmiş tanımların dışarısında gibi gözüküyor olduğu için bir cinsel yönelimi "anormal" saymak ve karşı propaganda yürütmek, en yumuşak tabiriyle, insanlık dışıdır. Bu zayıf iddialardan uzaklaşılması ve konunun bilimsel arka planının irdelenmesi gerekmektedir.
Burada takınılabilecek (ve sonucu değiştirmeyen) bir diğer tutum, eşcinsellikle ilgili konularda doğaya bakılmasının gerçekten de bir doğaya başvurma safsatası olduğunu kabul etmek; ancak bunun formel bir mantık hatası olmasından ötürü, öncül ve sonuçlarının birbirinden bağımsız olarak doğru olabileceğini görmektir. Örneğin "Kuşlar uçabilir; dolayısıyla uçaklar da uçabilir." gibi bir argüman, öncülü de sonucu da doğru olmasına rağmen alakasız (en azından alakasız gibi gözüken) argümanları birbirine bağlamaktadır. Aynı şey, "Doğada eşcinsellik vardır; demek ki eşcinsellik doğaldır." argümanı için de söylenebilir. "Doğada eşcinsellik vardır." öncülü de "Eşcinsellik doğaldır." sonucu da bilimsel olarak isabetlidir; fakat bu tutumu takınanlar, eşcinsellikle (veya insan ahlakıyla) ilgili tartışmalarda doğaya bakılmaması gerektiğini savunurlar. Onlara göre eşcinsellik, doğada var olup olmamasından bağımsız olarak doğaldır.[8], [9]
Evrim Ağacı olarak bizim düşüncemiz, insan ahlakının kökenlerinin doğada yattığı yönündedir. Ayrıca Evrim Ağacı olarak bize göre eşcinsellik tamamen ve baştan sona doğaldır ve hiç kimseye zararı olmayan bir cinsel yönelimin "ahlaklı" olup olmadığını tartışmak, ahlaksızlığın daniskasıdır. Bu nedenle biz, eşcinselliğin biyolojik temelleriyle daha çok ilgilenmekteyiz ve doğal olarak, bu biyolojik temeli anlamak için doğaya bakmaktayız. Bu yazımızda da bu perspektifi yansıtacağız.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Eşcinsellik Hastalık mı?
Hayır! Bunun basit bir nedeni var: Eşcinsellik, yapılan hiçbir modern hastalık tanımına uymamaktadır. Hastalıkların tanımını bu yazımızda detaylıca tartışmıştık, o yazımızı okumanızı önemle tavsiye ederiz; ancak bu yazımız açısından önemli olan hastalık tanımı şu şekilde yapılabilir:
Hastalık, öncelikle söz konusu bireyde, sonrasında bireyin bulunduğu aile, grup veya toplumda (sosyal birimde) göreli yaşam standartlarını önem sırasına göre fiziksel, zihinsel, evrimsel uyum başarısı açılarından veya doğal olgularla sınırlı olarak sosyolojik açıdan olumsuzlaştıran, çoğu zaman biyolojik ve mikrobik (virüsler, prionlar, bakteriler, vs.) unsurlar dolayısıyla ortaya çıkan, çeşitli yöntemlerle potansiyel olarak tedavi edilebilen, etkisi azaltılabilen veya tamamen önlenebilen durumlardır.
Görülebileceği gibi, eşcinselliğin bir "hastalık" olmakla hiçbir alakası yoktur; çünkü:
- Bireyde (veya toplumda) yaşam standartlarını olumsuzlaştırmaz/düşürmez.
- Tedavi edilemez, etkisi azaltılamaz ve önlenemez.
Bu konudaki tek olası itiraz, eşcinselliğin üreme şansını sıfıra indirdiği, dolayısıyla biyolojik evrim açısından yüksek bir dezavantaja sahip olması gerektiği yönünde olacaktır. Ne var ki bu itiraz hatalıdır. Zira az sonra göreceğimiz gibi, eşcinsellik üremeye tamamen engel olmaz, üstelik daha önce de değindiğimiz gibi evrimin tüm eleyici ve sert testlerine rağmen günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır.
Eşcinsellik, tamamen doğal olan ve bahsettiğimiz gibi, doğada bolca gözlenen bir varyasyondur. Aslında eşcinsellerin "hastalıklı" olduğu iddiası, insan tarihinde başka özelliklere sahip insanlar için de zamanında kullanılmıştır: Örneğin siyahiler, kadınlar, cüceler, devler, vb. gruplar için bu tarz aşağılayıcı kavramlar farklı şekillerde kullanılmıştır. Eşcinseller de günümüzün "cadıları" konumunda olan insanlardır ve bu hata da er ya da geç fark edilecektir. Günümüzde nasıl ki bir siyahiye ya da uzun boylu birine olağan dışı bir yaklaşım sergilemiyorsak, eşcinsellere de tamamen normal bir şekilde yaklaşmak gerekir. Bunu bu şekilde izah etmek zorunda olmak bile, Evrim Ağacı olarak bize itici ve acı verici gelmektedir. Ancak toplum bu gerçeklerle yüzleşene kadar, konunun anlaşılabilmesi için bu şekilde izah etmek durumunda kalmaktayız.
Eşcinselliğin Bilimsel Tarihi: Sağlık Örgütleri, Eşcinselliği Hastalık Olarak Görüyor mu?
19. yüzyıldan önce insanlar eşcinselliği bir "davranış türü" olarak tanımlıyordu; onlar için bu bir "tercih"ti. Ancak o zamanlarda bu "davranışa" karşı bugün olduğundan bile az tepki vardı; ama bunun sebebi, eşcinsellerin pek ortaya çıkamıyor oluşu da olabilir.
19. yüzyılda eşcinsellik tanımsal bir evrim geçirmeye başladı: Bu yüzyılda, öncelikle bir davranış olmaktan çıkarak bir "durum" olarak görülmeye başladı. Yani artık eşcinselliğe bir anlam yüklenmeye başladı. 1900'lü yılların başlarında uzmanlar eşcinselliği hormon tedavisi gerektiren bir "endokrin (hormon sistemiyle ilgili) bozukluk" olarak tanımladı. Ancak hiçbir hormon tedavisi bu durumu düzeltmiyor veya iyileştirmiyordu; tam tersine bireyin genel sağlık durumunu bozuyordu.
Bu nedenle 1900'lerin ortalarına yaklaşırken bu "durum", "doğal ve organik bir zihin bozukluğu" olarak tanımlanmaya başladı. Çünkü dediğimiz gibi hormon tedavisi işe yaramıyordu, belli ki sorun zihinde bitiyordu! O dönemin uzmanları bu "bozukluğu", elektroşok ve kimi durumda sinir ameliyatları ile tedavi edebileceklerini ileri sürdüler. Tek bir başarılı vakaya bile rastlanmadı. Tıpkı hormon tedavisi gibi, elektrik tedavisi ve ameliyatlar da durumu daha da karmaşıklaştırıyor, hiçbir "fayda" sağlamıyordu.
Sonunda genetik biliminin iyice gelişmesi, evrimsel biyoloji sayesinde türleri, doğayı ve akrabalarımızı daha iyi tanımamız, psikolojinin gelişerek zihnimizle genlerimiz arasındaki köprüyü daha net kurabilmeye başlaması sonucunda 1974 yılında Dünya'nın bu konuda en yetkili kurumu olan (ve önceki tanımlara da etki etmiş olan) Amerikan Psikiyatri Birliği eşcinselliği bir hastalık olmaktan çıkararak, normal bir durum olarak tanımlamaya başladı.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), eşcinselliği 1970'li yıllarda hastalıklar ve rahatsızlıklar kapsamından çıkartmıştır. WHO tarafından yayınlanan öneri raporunda şöyle yazmaktadır:
Araştırma grubumuz, Hastalık ve İlişkili Problemlerin Uluslararası İstatistiki Sınıflandırılması (ICD) katalogundaki F66 kategori numaralı "cinsel gelişim ve yönelim ile ilişkili psikolojik ve davranışsal bozukluklar"ın olduğu gibi kaldırılmasını önermektedir. (...) Klinik, halk sağlığı veya bilimsel araştırmalar açısından cinsel yönelime dayalı hastalık tanısı koymak mümkün değildir.
Benzer şekilde Amerikan Psikoloji Derneği (APA) da eşcinselliğin bir tercih olmadığını, doğal olduğunu ve değiştirilemeyeceğini açık ve net bir şekilde belirtmiştir. APA, ayrıca "eşcinsellikten vazgeçirme terapilerinin" bireylere zarar verebileceğini de belirtmektedir. APA'nın 1973 tarihli bildirisinde şöyle yazmaktadır:
Amerikan Psikoloji Derneği olarak, sosyal etkinlik açısından genel bir sorun yaşamayan ve kendilerini iyi hissettiklerini söyleyen kişilerin cinsel yönelimleri dolayısıyla hasta oldukları sonucuna varmaktan vazgeçmekteyiz. Bu kişilerin yerel yönetimler, şehirler, eyaletler ve ülkeler bazında diğer insanlarla eşit haklara sahip olması gerektiğini savunmaktayız.
Türk Psikologlar Derneği şöyle diyor:[56]
Tüm dünyada, ruh sağlığı uzmanları tarafından kabul gören görüş, eşcinselliğin bir ruhsal bozukluk değil, kişinin kendi iradesinden bağımsız bir cinsel-duygusal yönelim olduğu doğrultusundadır. (...) Eşcinselliğin bir cinsel tercih ya da bir ruhsal bozukluk olduğu yönündeki görüşlerin, çeşitli kültürel etkenlerden kaynaklı kişisel görüşler olması nedeniyle tarafımızca tartışılacak bir yönü bulunmamaktadır.
Psikoloji bilimi kuram ve bulguları doğrultusunda işlev gören bir meslek örgütü olarak, konuyu bilimsel gerçekler çerçevesinde ele aldığımızı ve eşcinselliği, gerek sosyal alanda gerekse ruh sağlığı alanında, normal sınırlar içindeki bir cinsel-duygusal yönelim olarak kabul ettiğimizi vurgulamak isteriz.
Tüm Reklamları Kapat
Türkiye Psikiyatri Derneği şöyle açıklıyor:[57]
(...) Eşcinsellik, biseksüellik ve heteroseksüellik gibi insanda tanımlanan üç yönelimden biridir. Her şeyden önce bir hastalık değil yönelim farklılığıdır. Eşcinselliğin bir hastalık olduğu yaklaşımı 40 yıl önce terk edilmiş ve psikiyatrik hastalık tanı listelerinden çıkarılmıştır. Uluslararası ve ulusal hekim örgütlerince eşcinsellik heteroseksüellik gibi sağlıklı bir durum olarak kabul edilmektedir. (...) Sonuç olarak eşcinsellik bir hastalık değil toplumun çoğunluğunu oluşturan heteroseksüellik gibi bir yönelimdir. Aksi yönde düşünce ancak kişisel inanış olabilir.
İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şahika Yüksel şunları söylüyor:
Eşcinsellik bir hastalık değildir. 1974'ten beri psikiyatrik ve ruhsal hastalık sınıflamasında kabul edilmiyor. Buna rağmen farklı kültürlerde derecesi değişmekle birlikte, ayrımcılığa ve şiddete maruz kalan, kendi kimliklerini inkar etmeye yönelik bir grup eşcinseller. (...) Eşcinsellik hastalık olmadığı için tedavisi de tıp ahlakına uygun değildir. Tedavi bir şeyin ortadan kaldırılması anlamına gelir. Eşcinsellik normal bir durumdur. Ama toplumsal baskılardan dolayı varoluşunu yaşamakta zorlanan kişilerin kendileri ya da yakınlarının, destek almaları mümkündür.
Psikolog Mahmut Şefik Nil ise şunları söylüyor:
1940'larda dünyada tedavi yolunda çok çaba gösterildi. Eşcinseller, 'eksik erkek' olarak değerlendirilip, erkeklik hormonları verilerek normalleştirilmeye çalışıldı. Tıpkı vücuttaki mineral eksikliğini tamamlamak gibi. Ama artık eşcinselliğin bir hastalık olmadığı ve buna bağlı olarak da tedavisinin olmayacağı yaklaşımı yavaş yavaş yerleşmeye başladı.
Evrim Ağacı olarak daha önceden eşcinsellikten caydırma terapilerinin ne kadar ciddi bir felaketle sonuçlanabileceğine bir örneği şurada vermiştik. Öyle ki, Alan Turing gibi bize bilgisayarları ve yapay zekayı veren bir dehayı bile eşcinsellikten caydırma terapilerinin ölümcül sonuçları nedeniyle kaybettik.
Eşcinsellik bir hastalık ya da değiştirilebilir bir özellik olmadığı için, bu yönde yapılmış ve yapılacak tüm denemeler gerçek sorunları ve hastalıkları yaratacak nitelikte olacaktır. Günümüzde zorlamayla bir erkeğin, bir dişiye ilgi duymasına engel olamadığımız gibi, gay (erkekler arası eşcinsellik) bir bireyin bir diğer erkeğe ilgi duymasına engel olamayız. Zaten engel olmamız için bilimsel ve somut bir altyapısı olan herhangi bir neden de bulunmamaktadır.
Eşcinsellik ve Evrim
Eşcinselliğin en çarpıcı özelliği, türün üreme başarısını doğrudan sıfırlıyor gibi gözükmesidir. İşte bu noktada, şu soruyu sormamızda fayda vardır: Madem homoseksüel ilişkide yavrular doğmuyor, neden evrimsel süreçte homoseksüeller veya buna yatkın olanlar elenmediler?
Dolayısıyla, araştırılması gereken temel nokta, eşcinselliğin evrimsel açıdan faydalı olup olmadığı, faydalıysa neden faydalı olduğu, değilse nasıl olup da bu kadar yaygın şekilde canlılar arasında görülebildiğidir. Şimdi bunlarla ilgili incelemelere bir bakalım:
Modern Zamanlarda Çocuk Sahibi Olma
Her şeyden önce, eğer ki eşcinsel bir birey eğer ki çocuk sahibi olmayı çok istiyorsa, sadece çocuk yapmak amacıyla seks yapma seçeneğine her zaman sahiptir. Bundan zevk almıyor olsa veya itici bulsa da, eşcinsel bireylerin ezici çoğunluğunun üreme sistemi bakımından herhangi bir eksikliği bulunmamaktadır. Dilerlerse bu şekilde çocuk sahibi olabilirler.
Ancak modern zamanlarda (ve hatta doğada) eşcinsellerin çocuk sahibi olmasının tek yolu bizzat seks yapmak değildir. Eşcinsel çiftlerin yaygın olarak başvurdukları birkaç yöntem şöyledir:[10]
- Evlat Edinme: Eşcinseller, devlet mekanizmalarının izin verdiği yerlerde, öksüz veya yetim çocukları evlat edinerek kendi çocukları gibi bakabilirler. 2019 itibariyle Dünya'da sadece 27 ülke buna izin vermektedir.
- Eş Ebeveynlik: Evlilik yapmamış kişilerin bir araya gelerek bir çocuğun bakımını üstlenmesidir.
- Taşıyıcı Annelik (Vekaleten Gebelik): Özellikle gey erkekler arasında yaygın olan bu yöntemde, para ve/veya insani nedenlerle taşıyıcı annelik yapmayı kabul edilen bir dişiye verilen spermler ile gebelik sağlanır.
- Dölleme (İnseminasyon): Özlelikle lezbiyen çiftler arasında görülen bu yöntemde, para ve/veya insani nedenlerle spermini bağışlamak isteyen bir erkekten alınan spermler şırınga yoluyla vajinal kanala enjekte edilerek gebelik sağlanır.
- Karşılıklı IVF: Yeni gelişen yöntemler sayesinde, bir kadından alınan yumurtanın kromozomları kullanılarak, diğer bir kadında yavru üretilebilir.
- Diğer Modern Teknikler: Henüz geliştirilmekte olan bazı yöntemlerde amaç, kök hücrelerden bebek üretebilmektir.
Temmuz 2018'de UCLA Hukuk Fakültesi tarafından yapılan ve ABD'deki eşcinsel ailelere odaklanan bir araştırma, bu konuda şu sonuçları vermektedir:[11]
- Sadece ABD'de sadece 2016 yılında 346.000 gey çift, 359.000 lezbiyen çift bulunmaktaydı.
- Bunlardan 114.000 civarı (86.000 lezbiyen ve 28.000 gey çift) çocuk büyütmekteydi.
- Bunların %68'i biyolojik çocuklarını büyütmekteydi; yani yukarıdaki yöntemleri kullanarak kendi çocuklarını yapmışlardı.
- Eşcinsel çiftler arasında evlat edinme oranları (%21.4), heteroseksüel çiftlerden (%3) dikkate değer miktarda yüksekti.
- Heteroseksüel çiftlerin %90'ı evliyken, eşcinsellerde bu oran %50 dolaylarındaydı.
2019 itibariyle ABD'deki LGBT çiftlerin %29'u ebeveynlik yapmaktadır ve ülkede çocuğu olan 3 milyon LGBT birey, ebeveynlerinden biri LGBT olan 6 milyon çocuk bulunmaktadır.[12]
Evrim Mekanizmaları, Eşcinselliği Neden Elemedi?
Bununla ilgili pek çok hipotez ileri sürülmüştür. Burada birkaçına değineceğiz:
Eşcinselliğin Hiyerarşik ve Yavru Bakım Avantajı
Yapılan bazı çalışmalar, eşcinselliğin bazı durumlarda cinsel başarıyı dolaylı olarak da olsa arttırdığını göstermektedir. Bu hipoteze göre, aynı cinse ilgi duyan bireyler hiyerarşik düzende kolayca üst basamaklara çıkarak karşı cinse ulaşma şanslarını arttırırlar. Bu iddiaları düşünürken, sadece insanları değil, diğer yüzlerce hayvan türünü de hesaba katmak gerekir.
Örneğin bir martı türünde gözlenen eşcinsellik, bireyler arası ilginç bir ilişkiyi ortaya koymaktadır. Dişi martılar, erkeklerin yetersizliği veya sayıca azlığına tepki olarak, erkeklerle çiftleşmekte ve yavru üretmekte; ancak yavrulara başka bir dişiyle ortak olarak bakmaktadırlar. Bu sırada aralarında cinsel ilişkiye benzer davranışlar da görülmüştür. Yani erkek, sadece bir üreme aracı olarak görülmekte, gerçek eş olaraksa aynı cinsiyetin bireyleri (bu martı türü için dişiler) görülmektedir. Yukarıdaki tanımlarımız dahilinde, bu kuşların cinsiyeti dişidir, toplumsal cinsiyet açısından erkeklerle çiftleşmeleri beklenmektedir; ancak cinsel yönelimleri lezbiyenliktir (dişiler arası eşcinsellik).
Yukarıda da değindiğimiz gibi eşcinsel bireylerin başka bireylerin yavrularını evlat edinmesi, farklı açılardan da evrimsel başarıyı arttırıcı bir etkiye sahip olabilir. Örneğin, normalde uyum başarısı yüksek olmasına rağmen, ebeveynleri olmayan bireyler, genetik sürüklenme dahilinde kolayca elenebilirler. Böylece popülasyonlardaki "elit" bireyler (burada "elit" kavramı, evrimsel biyoloji açısından, "uyum başarısı en yüksek birey" anlamına gelir), olmaması gerektiği şekilde elenebilirler. Ancak popülasyon içerisinde eşcinsel çiftlerin varlığı, bu bireylerin evlat edinilmesine ve hayatta kalmasına büyük katkılar sağlayabilir. Bunun gerçekleşme sıklığı konusunda tartışmalar bulunmaktadır.
Eşcinselliğin Grup Avantajı
Bir diğer hipotez de, eşcinselliğin bireyleri desteklemek yerine grupları ve grup yaşantısını desteklemesinden taban almaktadır. Örneğin en yakın akrabamız olan bonobolarda eşcinsellik, sosyal ilişkileri güçlendirmek için kullanılan bir araçtır.
Samoa'da yapılan bir araştırma, eşcinsel erkeklerin yeğenlerine daha çok zaman ayırdığı ve ilgilendikleri görülmüştür. Bu da evrimsel biyoloji açısından oldukça önemli bir kavram olan "akraba seçimi" (kin selection) ile açıklanabilir. Eşcinsellik, evrimsel mekanizmalar tarafından desteklenmek için doğrudan bireyin evrimsel başarısını arttırmak zorunda değildir. Akrabaların veya grubun başarısını arttırması da yeterli olabilmektedir.
Nötral Bir Karakter Olarak Eşcinsellik
Bir diğer hipotez, eşcinselliğin nötral bir karakter olmasıdır; yani eşcinsellik ne avantaj ne de dezavantaj sağlar (veya avantajları ile dezavantajları birbirine yaklaşık olarak eşittir).
Makaklar üzerinde yapılan araştırma, eşcinselliğin sadece zevk amaçlı kullanıldığını ortaya çıkarmıştır. Yani Doğal Seçilim üzerinde bir etkisi olmadığı için, elenmesi için de bir sebep yoktur; tabii zamanla elenebilir veya yaygınlaşabilir.
Bunu "neredeyse nötral özellikler" açısından, Genetik Sürüklenme çerçevesinde incelemek mümkündür. Doğada birçok özellik, aslında doğrudan hiçbir avantaj veya dezavantaj sağlamamasına rağmen, sürüklenerek popülasyon içerisinde sabitlenebilmektedir. Eşcinsellik de böyle bir çeşitlilik kaynağı olabilir ve diğer hipotezleri ileri sürdüğü olası avantajlar dahilinde ufak bir avantaj bile sağlıyorsa, çok kısa bir süre içerisinde popülasyon içerisinde belli bir gen frekansında sabitleniyor olabilir.
Dişilerde Cinsel Verimliliği Arttırıcı Bir Özellik Olarak Eşcinsellik
Bir diğer hipotez, eşcinselliğe sebep olan ve henüz tam olarak tespit edilememiş olan genlerin, kadınların cinsel verimliliğini arttırdığı; bu sebeple genel olarak yavru üretilemese bile eşcinselliğin elenmeden günümüze kadar gelebildiği yönündedir.
Bu hipotezi savunanların çıkış noktası, orak hücre anemisinin zararlı bir mutasyon olmasına rağmen Sahra Altı Afrika'da bu hastalığı taşıyanların sıtmaya yakalanmaması örneğidir. Orak Hücre Anemisi, sıtmaya karşı direnç sağlamaktadır; bu sebeple zararlı bir hastalık olsa da popülasyon içinde belli bir oranda korunmaktadır. Bir hastalıkla kıyaslanıyor olması, hatalı anlaşılmalara neden olmamalı ve eşcinsel popülasyonun alınmasına sebebiyet vermemelidir. Zira bu, çok yaygın bir örnek olduğu için araştırmacılar tarafından kullanılmıştır ve teknik olarak bir "hastalık" olsa bile, Orak Hücre Anemisi sayesinde birçok birey sıtma gibi çok daha ölümcül bir hastalığa yakalanmadan hayatta kalmayı sürdürmüşlerdir. Bu, evrimsel açıdan çok büyük değere sahip bir durumdur.
Dolayısıyla eğer ki eşcinsel dişilerin genleri, çiftleştiklerinde yavru sayısında veya sağlığında herhangi bir avantaj sağlıyorsa, bu özelliğin üreme sıklığını düşürse bile avantajlı bir sonuç doğuruyor olabilir.
Cinsel Seçilimle Korunan Eşcinsellik
İleri sürülen bir diğer hipotez, bazı dişilerin, eşcinsel eğilimli erkekleri seçmesi sonucu Cinsel Seçilim yoluyla, üreme konusunda olumsuz etkileri olsa bile, dişi tercihinden ötürü eşcinselliğin korunmasıdır. Bu hipotez de tabanlarını tavuskuşlarından alır: Erkek tavuskuşlarının büyük ve gösterişli kuyruğu onları kolayca av yapar; ancak dişiler, bu erkekleri seçmektedir. Burada, Doğal Seçilim ile Cinsel Seçilim arasında zıt bir denge kurulur. Eşcinsellik için de bu tip bir açıklama ileri sürülmüştür.
Eşcinselliğin Genetik Kökenleri Hipotezi
Bu konuyu daha önceden kapsamlı bir şekilde işlemiştik. Dolayısıyla burada tekrara düşmemek adına vermiyoruz. Devam etmeden önce, buradaki yazımızı okumanızı önemle tavsiye ederiz.
Sonuç
Evrim Ağacı olarak biz, bu açıklamalardan birini mutlak doğru kabul etmektense, birleştirici bir kuram üzerine giderek, her canlı için eşcinselliğin varlığının sebeplerinin farklı olabileceğini düşünmek gerekir. Bu hipotezlerin her biri çeşitli türler üzerinde yapılan incelemelerle doğrulanmış, ancak yeterince kapsayıcı olmayan açıklamalardır. Zamanla bu yaklaşımların geliştirilerek, genetik ve psikolojik alanlarda yapılan atılımlar ve evrimsel biyolojinin açıklayıcı gücü sayesinde, konunun net olarak anlaşılacağını, kapsayıcı ve açıklayıcı bir genel teorinin ileri sürülebileceğini düşünüyoruz.
Unutmamamız gereken bir nokta, doğanın birbirinden çeşitli milyarlarca durumunun bizim hoşumuza gitse de gitmese de var oluyor olduğu ve tüm bu durumların tamamen çeşitlilikten kaynaklandığıdır. Evrimsel biyolojinin engin denizlerinde her türlü durumla karşılaşabilmeniz mümkündür ve bunlara şahsi görüşlerimiz çerçevesinden bakmaktansa, tarafsız ve bilimsel bir açıdan bakmak en doğrusu olacaktır.
Eşcinsellere yönelik karalayıcı iddialar, zamanında siyahiler için yapılandan farksızdır. Ancak artık bu ayrımcılık, sadece nefretle kınanmamakta, aynı zamanda yasal bir suç olarak da görülmektedir. Benzer şekilde, bazı insanlar arasında "sapkınlık" olarak addedilen eşcinsellik, hayvanlar aleminin geniş bir kısmında yer bulur ve evrimsel biyolojinin güçlü ışığı altında, tüm canlılara tarafsız olarak bakıldığında, bu gibi durumların son derece normal olduğu görülebilir ve canlılık, tüm çeşitliliğiyle kucaklanabilir. Ülkelerin her geçen gün eşcinselliğe yönelik yasakları kaldırması ve eşit haklar tanımaya başlaması umut vericidir.
Buradaki yazımızdan da görebileceğiniz gibi, her insanın belli bir cinsel yönelimi bulunmaktadır ve bu yönelim illa ki "sadece erkeklere" veya "sadece dişilere" olmak zorunda değildir. Bunu arkadaş çevrenizden de görebilirsiniz. Örneğin bir erkek arkadaşınız, bariz bir şekilde heteroseksüel olmasına rağmen, sokakta gördüğünüz bir diğer erkeğin yakışıklı olduğunu açıkça ifade etmek konusunda diğer pek çoklarından daha rahat hissediyor olabilir. Bu rahatlığının sebebi illa kültürel olmak zorunda değildir. Sözünü ettiğimiz gibi, cinsel yönelim eğer ki sürekli bir dağılım gösteriyorsa ve sadece uçlara sahip değilse, o "rahat" kişiler belki ezici miktarda yoğun şekilde dişilere çekiliyor olsalar da, erkeklere yönelik de popülasyonun genelinden daha açık bir çekime sahip olabilirler.
Bu konu bu şekilde anlaşıldığında, cinsel yönelimin illa "seks" ile ilgili olmadığı da görülecektir. Terim, özünde "cinsiyetlere yönelim" anlamındadır ve bir erkeğin bir diğer erkeği cinsel olarak çekici veya basitçe "yakışıklı" buluyor olması, illa eşcinsel olduğu anlamına gelmeyebilir. Dolayısıyla eşcinselliğe daha geniş ve daha bilimsel bir perspektiften bakmak, bu konunun ne kadar sıradan ve normal olduğunu gösterecektir. Aynı zamanda gelecekte kaçınılmaz olarak hayatlarımızın sıradan parçaları haline geleceğinin sinyallerini de bariz olarak vermektedir.
Unutmamak gerekir ki bundan kısa bir süre önce (ve hatta bazı bölgelerde halen) siyah derili olmak da hastalık veya aşağı seviyeden olma olarak değerlendiriliyordu. Günümüzde artık bunun neredeyse tüm izleri silindi ve siyah derili insanlar da, beyaz derililer gibi toplumun üst basamaklarında yerlerini almaya başladılar. Bundan birkaç on sene sonra eşcinselliğin de böyle olacağını anlamak ve bu gidişatı kabul etmek gerekiyor.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
- Eşcinsellik neden elenmedi?
- Eşcinselliğin, özellikle de sosyal canlılarda nüfusu dengede tutma gibi bir işlevi var mıdır? Bununla alakalı bir araştırma var mı?
- 348
- 134
- 98
- 90
- 72
- 63
- 35
- 16
- 9
- 8
- 4
- 2
- ^ American Psychological Association (APA). (2011). Guidelines For Psychological Practice With Lesbian, Gay, And Bisexual Clients.. American Psychological Association (APA), sf: 10-42. doi: 10.1037/a0024659. | Arşiv Bağlantısı
- ^ E. B. Shiraev. (2016). Cross-Cultural Psychology: Critical Thinking And Contemporary Applications. ISBN: 9781134871315. Yayınevi: Routledge.
- ^ J. R. Lehman. (2019). The Equal Curriculum. ISBN: 9783030240257. Yayınevi: Springer Nature.
- ^ American Psychological Association (APA). Sexual Orientation And Gender Identity. Alındığı Yer: American Psychological Association (APA) | Arşiv Bağlantısı
- ^ Wikipedia. List Of Animals Displaying Homosexual Behavior. (24 Şubat 2019). Alındığı Tarih: 12 Mart 2019. Alındığı Yer: Wikipedia | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. Bagemihl. (2000). Biological Exuberance: Animal Homosexuality And Natural Diversity. ISBN: 9780312253776. Yayınevi: St. Martins Press-3PL.
- ^ News-Medical. 1,500 Animal Species Practice Homosexuality. (23 Ekim 2006). Alındığı Yer: News-Medical | Arşiv Bağlantısı
- ^ G. Wong. The Appeal To Nature Fallacy In Gender And Sexuality Debates. (9 Aralık 2020). Alındığı Yer: Singapore University of Social Sciences | Arşiv Bağlantısı
- ^ Y. Gershon. Does The Lgbt Dialogue Suffer From 'Appeal To Nature' Fallacy?. Alındığı Yer: Quora | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. Gurevich. How To Have A Baby And Build Your Family When You Identify As Lgbtq. (5 Şubat 2021). Alındığı Yer: Verywell Family | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. K. Goldberg, et al. How Many Same-Sex Couples In The Us Are Raising Children?. (29 Temmuz 2020). Alındığı Yer: Williams Institute | Arşiv Bağlantısı
- ^ The Williams Institute. Lgbt Data & Demographics. Alındığı Yer: UCLA | Arşiv Bağlantısı
- R. Gross. (2010). Psychology: The Science Of Mind And Behaviour. ISBN: 9781444108316. Yayınevi: Hodder Education Publishers.
- D. Haig. (2004). The Inexorable Rise Of Gender And The Decline Of Sex: Social Change In Academic Titles, 1945–2001. Archives of Sexual Behavior, sf: 87-96. | Arşiv Bağlantısı
- J. R. Udry. (1994). The Nature Of Gender. Demography, sf: 561-573. | Arşiv Bağlantısı
- J. J. Cox, et al. (2011). A Sox9 Duplication And Familial 46,Xx Developmental Testicular Disorder. The New England Journal of Medicine, sf: 91-93. | Arşiv Bağlantısı
- L. O. F. Penalva, et al. (2003). Rna Binding Protein Sex-Lethal (Sxl) And Control Of Drosophila Sex Determination And Dosage Compensation. Microbiology and Molecular Biology Reviews, sf: 343-359. | Arşiv Bağlantısı
- S. H. Namekawa, et al. (2009). Xy And Zw: Is Meiotic Sex Chromosome Inactivation The Rule In Evolution?. PLOS Genetics. | Arşiv Bağlantısı
- V. Sommer, et al. (2006). Homosexual Behaviour In Animals: An Evolutionary Perspective. ISBN: 9780521864466. Yayınevi: Cambridge University Press.
- D. H. Hamer, et al. (1993). A Linkage Between Dna Markers On The X Chromosome And Male Sexual Orientation. Science, sf: 321-327. | Arşiv Bağlantısı
- G. Rice, et al. (1999). Male Homosexuality: Absence Of Linkage To Microsatellite Markers At Xq28. Science, sf: 665-667. | Arşiv Bağlantısı
- W. R. Rice. (1992). Sexually Antagonistic Genes: Experimental Evidence. Science, sf: 1436-1439. | Arşiv Bağlantısı
- S. Hu, et al. (1995). Linkage Between Sexual Orientation And Chromosome Xq28 In Males But Not In Females. Nature Genetics, sf: 248-256. | Arşiv Bağlantısı
- D. A. Gailey, et al. (1989). Behavior And Cytogenetics Of Fruitless In Drosophila Melanogaster: Different Courtship Defects Caused By Separate, Closely Linked Lesions. Genetics, sf: 773-785. | Arşiv Bağlantısı
- B. S. Mustanski, et al. (2005). A Genomewide Scan Of Male Sexual Orientation. Human Genetics, sf: 272-278. | Arşiv Bağlantısı
- D. Park, et al. (2010). Male-Like Sexual Behavior Of Female Mouse Lacking Fucose Mutarotase. BMC Genetics. | Arşiv Bağlantısı
- A. C. Ciani, et al. (2008). Sexually Antagonistic Selection In Human Male Homosexuality. PLOS One. | Arşiv Bağlantısı
- M. S. Margolese. (1970). Homosexuality: A New Endocrine Correlate. Hormones and Behavior, sf: 151-155. | Arşiv Bağlantısı
- J. A. M. Graves, et al. (2019). The X—A Sexy Chromosome. BioEssays, sf: 29/11/2001. | Arşiv Bağlantısı
- J. M. Cantor, et al. (2002). How Many Gay Men Owe Their Sexual Orientation To Fraternal Birth Order?. Archives of Sexual Behavior, sf: 63-71. | Arşiv Bağlantısı
- A. Camperio-Ciani, et al. (2004). Evidence For Maternally Inherited Factors Favouring Male Homosexuality And Promoting Female Fecundity. Proceedings of the Royal Society B: Biological Sciences, sf: 2217-2221. | Arşiv Bağlantısı
- G. Dörner, et al. (1991). Gene- And Environment-Dependent Neuroendocrine Etiogenesis Of Homosexuality And Transsexualism. Experimental and Clinical Endocrinology & Diabetes, sf: 141-150. | Arşiv Bağlantısı
- APA. Understanding Sexual Orientation And Gender Identity. (12 Mart 2019). Alındığı Tarih: 12 Mart 2019. Alındığı Yer: American Psychological Association | Arşiv Bağlantısı
- PAHO. "Therapies" To Change Sexual Orientation Lack Medical Justification And Threaten Health. (17 Mayıs 2012). Alındığı Tarih: 12 Mart 2019. Alındığı Yer: Pan American Health Organization | Arşiv Bağlantısı
- WHO. Stop Discrimination Against Homosexual Men And Women. (17 Mayıs 2011). Alındığı Tarih: 12 Mart 2019. Alındığı Yer: World Health Organization | Arşiv Bağlantısı
- University of California - Riverdale. Same-Sex Behavior Seen In Nearly All Animals, Review Finds. (17 Haziran 2009). Alındığı Tarih: 12 Mart 2019. Alındığı Yer: Science Daily | Arşiv Bağlantısı
- APA. Equal Level Of Commitment And Relationship Satisfaction Found Among Gay And Heterosexual Couples. (22 Ocak 2008). Alındığı Tarih: 12 Mart 2019. Alındığı Yer: EurekAlert! | Arşiv Bağlantısı
- I. Sample. Male Sexual Orientation Influenced By Genes, Study Shows. (13 Şubat 2014). Alındığı Tarih: 12 Mart 2019. Alındığı Yer: The Guardian | Arşiv Bağlantısı
- M. Crossley. Explainer: What Is A Gene?. (24 Mart 2013). Alındığı Tarih: 12 Mart 2019. Alındığı Yer: The Conversation | Arşiv Bağlantısı
- J. Graves. Born This Way? An Evolutionary View Of ‘Gay Genes’. (2 Haziran 2014). Alındığı Tarih: 12 Mart 2019. Alındığı Yer: The Conversation | Arşiv Bağlantısı
- A. Poiani. (2010). Animal Homosexuality: A Biosocial Perspective. ISBN: 9780521145145. Yayınevi: Cambridge University Press.
- R. B. Dean, et al. (2006). Analysis Of Mmpi Profiles Of Forty College-Educated Overt Male Homosexuals.. American Psychological Association (APA), sf: 483-486. doi: 10.1037/h0042252. | Arşiv Bağlantısı
- J. Gonsiorek. The Empirical Basis For The Demise Of The Illness Model Of Homosexuality. (4 Mart 2014). Alındığı Yer: SAGE Publications doi: 10.4135/9781483325422.n8. | Arşiv Bağlantısı
- E. Coleman. (2007). Changing Approaches To The Treatment Of Homosexuality. SAGE Publications, sf: 397-406. doi: 10.1177/000276482025004005. | Arşiv Bağlantısı
- J. Balthazart. (2010). The Biology Of Homosexuality. ISBN: 9780199838820. Yayınevi: Oxford Scholarship Online. sf: 208.
- R. . Weitz, et al. (2010). The Portrayal Of Homosexuality In Abnormal Psychology And Sociology Of Deviance Textbooks. Deviant Behavior, sf: 27-46. doi: 10.1080/01639625.1997.9968042. | Arşiv Bağlantısı
- Psychology Today. When Homosexuality Stopped Being A Mental Disorder. Alındığı Yer: Psychology Today | Arşiv Bağlantısı
- J. McKnight. (1997). Straight Science? Homosexuality, Evolution And Adaptation. ISBN: 9780203360477. Yayınevi: Psychology Press. sf: 232.
- Q. Rahman, et al. (2003). Born Gay? The Psychobiology Of Human Sexual Orientation. Personality and Individual Differences, sf: 1337-1382. doi: 10.1016/S0191-8869(02)00140-X. | Arşiv Bağlantısı
- S. L. D. H. Hamer. (1994). Evidence For A Biological Influence In Male Homosexuality. Springer Science and Business Media LLC, sf: 44-49. doi: 10.1038/scientificamerican0594-44. | Arşiv Bağlantısı
- A. R. Sanders, et al. (2015). Genome-Wide Scan Demonstrates Significant Linkage For Male Sexual Orientation. Psychological Medicine, sf: 1379-1388. doi: 10.1017/S0033291714002451. | Arşiv Bağlantısı
- D. H. Hamer, et al. (2006). A Linkage Between Dna Markers On The X Chromosome And Male Sexual Orientation. American Association for the Advancement of Science (AAAS), sf: 321-327. doi: 10.1126/science.8332896. | Arşiv Bağlantısı
- D. F. Swaab. (2008). Sexual Orientation And Its Basis In Brain Structure And Function. Proceedings of the National Academy of Sciences, sf: 10273-10274. doi: 10.1073/pnas.0805542105. | Arşiv Bağlantısı
- S. M. Burke, et al. (2017). Structural Connections In The Brain In Relation To Gender Identity And Sexual Orientation. Scientific Reports, sf: 1-12. doi: 10.1038/s41598-017-17352-8. | Arşiv Bağlantısı
- P. J. Harrison, et al. (1994). Is Homosexual Behaviour Hard-Wired? Sexual Orientation And Brain Structure. Psychological Medicine, sf: 811-816. doi: 10.1017/S0033291700028919. | Arşiv Bağlantısı
- ^ KaosGL. Türk Psikologlar Derneği: Eşcinsellik Ruhsal Bir Bozukluk Değildir. Alındığı Yer: KaosGL | Arşiv Bağlantısı
- ^ Türk Psiyatri Derneği. Tpd Ve Cetad Basın Açıklaması: Eşcinsellik Hastalık Değildir. (1 Mart 2010). Alındığı Yer: Türk Psiyatri Derneği | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 13:50:54 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/113
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.