Dokuzuncu Gezegen Gerçekten Var mı? Varsa Plüton'un Tahtına Kim Oturacak?

Çoğu astronom, bir gezegen bulabilmek için büyük heyecan duyarken Mike Brown, bulunmuş bir gezegeni gezegenlikten çıkarmış tek astronom olabilir. Brown'ın araştırması sayesinde, güneş sisteminin dokuzuncu gezegeni olan Plüton panteondan çıkarılmıştı. Yıllardır dokuzuncu gezegen olarak Plüton'un böyle dışlanması, insanlarda duygusal bir karşılık buldu. Nasıl olur da çocukluk anılarımızla oynanırdı? Nasıl olur da gezegen sistemimizi böylesine alt üst edebilmişlerdi?
Yaklaşık on yıl önce, Brown'un o zamanlar on yaşlarında olan kızı, babasının bu affedilmez suçunu halk nezdinde telafi edebilmesi için bir yol önerdi: Babasının gidip başka bir gezegen bulması gerekiyordu! Brown bu anısını şöyle anlatıyor:
Kızım bunu söylediğinde neredeyse kahkaha atıyordum. İçimden bunun asla mümkün olamayacağını söylüyordum.
Buna karşın Brown, şu sıralar gerçekten de kızının dileğini yerine getirmek üzere olabilir. Meslektaşlarıyla birlikte geçtiğimiz on yılda topladığı kanıtlara bakıldığında, dış güneş sisteminde tuhaf bir şeyler oluyor gibi görünüyor: Görünmez bir çekim kuvveti tarafından düzenlenen adeta oyuk yörüngeler üzerinde birçok cisim bulunuyor. Brown'a göre bu kuvvet, Dünya'dan büyük ama Neptün'den küçük olan bir dokuzuncu gezegenden kaynaklanıyor!
Dokuzuncu Gezegen Arayışı
Plüton'un trajedisinden sonra kimse "Dokuzuncu Gezegeni" bulamadı.[8] Gerçekten böyle bir gezegen varsa ve bugüne kadar bulamadıysak, hemen hemen tüm teleskoplar için çok uzak ve çok sönük olmalı. Ancak bu durum her an değişebilir. Şili'deki Vera C. Rubin Gözlemevi'nin yeni teleskopu, mekanik gözlerini uzaya açmak üzere.[9] Bu gerçekleştiğinde, uzak süpernovalardan Dünya'ya yakın asteroidlere kadar daha önce tespit edilmemiş milyonlarca gök olayını yakalaması bekleniyor. Bunlara Plüton çevresindeki ve ötesindeki on binlerce yeni cismin de dahil olması da önem taşıyor.
Brown'un saklı gezegeni gerçekse, Rubin teleskobu onu ya da varlığına dair dolaylı fakat güçlü bir kanıtı çok yüksek olasılıkla bulacaktır. Kuzey İrlanda'daki Queen's University Belfast'ta bir gezegen gökbilimcisi olan Megan Schwamb, "Bir ya da iki yıl içinde bu bilinmezliği çözeceğiz." diyor. Belki de güneş sistemi yeniden bir dokuzuncu gezegene kavuşacak!
Plüton 1930'da keşfedildi ve hep güneş sisteminin sınırındaki yalnız bir gezegen olarak görüldü. Buna karşın 2000'lerin başında gözlemciler Plüton'un yalnız olmadığını gördüler. Bu ıssız sınır bölgesini kapsayan gözlemlerde, tıpkı onun gibi buzla kaplı başka cisimlerin de ortaya çıktığı görülüyordu. Nihayet 2005 yılında, o sıralar Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nde bir astronom olan Brown ve iki çalışma arkadaşı, Kaliforniya'daki Palomar Gözlemevi'ni kullanarak çok uzakta bir gök cismini gözlemledi. Bu, güneş sistemine dair algımızı değiştirecekti.
Bu cisim Eris'ti.[10] Kayda değer bir uzaklıktaydı; güneşe uzaklığı Dünya'nınkinin 68 katıydı. Ancak yaklaşık 2.400 kilometrelik çapıyla, Plüton'dan çok az daha büyüktü. "Eris'i bulduğum ve büyüklüğünü hesapladığım gün, 'Bu iş burada biter' diye düşündüm." diyor Brown. Ya Eris yeni bir gezegen olacaktı ya da Plüton bir gezegen değildi![11] Brown sözlerine şöyle devam ediyor:
Dokuzuncu bir gezegen bulmak büyük bir olay olurdu. Böyle bir keşif güneş sisteminin geçmişi hakkında tüm bildiklerimizi değiştirebilirdi.
2006'da Uluslararası Astronomi Birliği yetkilileri, bir cismin gezegen olarak tanımlanabilmesi için bir yıldız çevresinde dolanması, ezilerek bir küreye dönüşmesini sağlayacak yeterli kütlesinin olması ve temiz bir yörüngeye sahip olması gerektiğine karar verdiler. Yörüngesini boyutça daha mütevazı cisimlerden oluşan bir grupla paylaşan Plüton üçüncü engeli aşamadı. Sonuçta bir "cüce gezegen" oldu. Ancak rütbesinin düşürülmesi onu ya da yoldaşlarını astronomların gözünde daha az cazip hale getirmedi.
Plüton ve Eris, güneş sisteminin oluşum zamanlarından kalma buz parçalarından ibaret bir simit şeklindeki Kuiper kuşağının üyeleridir. Onlara benzeyen ve Neptün ötesi cisim (İng: "trans-Neptunian") olarak bilinen sayısız gezegen vardır. Bunlar Dünya'dan çok zor görülebilirler.
Buna rağmen, 2000'li yılların başında Eris'in kaşifleri olan Brown ve Kuzey Arizona Üniversitesi'nden Chadwick Trujillo ile Yale Üniversitesi'nden David Rabinowitz, paylarına düşeni buldular. 2004 yılında bunlardan biri olan Sedna isimli cüce gezegenin keşfini ilan ettiler.[1] Sedna'nın Güneşe en yakın konumda uzaklığı 76 astronomik birim (1 AB, Dünya'nın güneşe ortalama uzaklığıdır) idi. Bu uzaklık öylesine akıl almazdır ki, güneş bu gezegende duran bir insana bir toplu iğne başı kadar görünür. Sedna, o zamanlar güneş sisteminde keşfedilmiş en uzak cisimdir.
Aslında Sedna, Kuiper kuşağının da ötesinde yer alır ve ancak yıldızlar arasında kayan bulanık, küçük bir nokta olarak görülebilir. Bazıları Sedna'yı aşırı Neptün ötesi cisim (İng: "ETNO") olarak tanımlar. Tanımları yetersiz olsa da ETNO'lar, "X Gezegeni" de denilen Dokuzuncu Gezegen efsanesinin anahtar oyuncularıdır. "Sedna, Dokuzuncu Gezegen için ilk ipucumuzdu ama o zaman bunu bilmiyorduk." diyor Brown.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
2014 yılında Hawaii'deki Gemini Gözlemevi'nde görev yapan Trujillo ve Washington D.C.'deki Carnegie Science'tan astronom olan Scott S. Sheppard, Sedna ve güneşe en yakın konumunda 80 AB uzaklıkta olan 2012 VP113 adındaki bir başka uzak cisim hakkında bir makale yayınladı.[2] Bu cücelerin her ikisi de helyopoz boyunca (güneş sistemimizde, manyetize güneş rüzgarlarını yıldızlar arasındaki gaz ve tozdan ayıran, ötesinde yıldızlar ararası uzayın bulunduğu varsayılan sınır) ileri geri dans ediyordu.[12]
Sedna ve 2012 VP113'ün (benzer tuhaflıkta birkaç diğer cisimle birlikte) bulundukları yörüngeler o kadar esnemiş ve uzaktı ki, bilmediğimiz bir şeyin kütleçekimi onları orada konumlandırmış ve güneş etrafındaki bu sıra dışı yörüngelerini çizmiş olmalıydı. Peki bu şey neydi? Burada belirtmek gerekir ki Neptün de dahil olmak üzere, dev gezegenlerin muazzam kütleçekim alanları, bu uzaklıklarda kayda değer bir etkiye sahip değildir; o halde yörüngelerini etkileyebilecek tek şey Güneş olmalıdır.
Sheppard ve arkadaşları, bu istisnai güneş sistemi üyelerinin hareketini açıklayabilecek görünmez bir kütleçekimsel aktörün olması gerektiği sonucuna vardılar. 2014 yılında Sheppard ve Trujillo; Sedna, 2012 VP113 ve yoldaşlarının uzak yörüngelerini gizli bir gezegene borçlu olabileceklerini öne sürdü. İki ila beş Dünya kütlesine sahip bu gezegen, onları kendine doğru çekerek orijinal yörüngelerini şekil ve konum bakımından zaman içinde değiştiriyor olmalıydı.
Bunun doğru olup olmadığını anlamanın en iyi yolu, bu ETNOları ve yörüngelerini, Sheppard'ın tabiriyle "dış güneş sisteminin kütleçekimsel sondaları" olarak kullanmaktı. Bu fikir Brown'ın ilgisini çekti. Kendisi, Sheppard ve Trujillo'nun 2014 çalışmasını alarak Caltech'in koridorlarında astronom Konstantin Batygin'e iletti. Brown daha çok bir gece göğü gözlemcisiyken Batygin, güneş sisteminin haritasının neden böyle olduğunu bilmek isteyen bir teorisyendi. Batygin bu durumu şöyle açıklıyor:
Gözlemsel bulmacalarla karşılaşmaktan büyük zevk duyuyorum. Beni heyecanlandıran asıl şey, gözlemden ziyade hesaplamaları oluşturmak ve bunları verilerle test ederek güvenilirliklerini görmek.
Brown ve Batygin altı ETNO üzerinde kafa yorarken sıra dışı bir şeylerin farkına vardılar.[13] Yörüngeleri neredeyse birer çember olan ve tutulum olarak adlandırılan aynı düzlemde bulunan sekiz bilinen gezegenin aksine, bu altı cisim (Sedna dahil) eliptik ve tutuluma göre yaklaşık 20 derece eğimli yörüngelerde geziniyordu. Aynı zamanda bu altılının güneşe en yakın olduğu konum da uzayın aynı bölgesindeydi. Neptün'ün kütleçekim alanının çok daha ötesindelerdi fakat görünüşe göre bir şey yörüngelerini belirliyordu.
Brown ve Batygin'in bilgisayar modellerine göre tek mantıklı olasılık, 700 AB uzaklıktaki bir yörüngede gizlenmiş, Dünya'dan beş ila on kat daha kütleli bir gezegen bulunmasıydı.[14] Muhtemelen erken güneş sisteminin kaotik zamanlarında, daha sıcak olan bölgeden savrulmuş bu gezegen, güneşin kütleçekimsel ağlarına bir şekilde tutunmuştu. Sonrasında ise uzay boşluğunda dolandıkça oradan geçen bu altı gök cismi üzerinde kendi kütleçekim etkisini kullanıp onları yörüngesine almış, birbirlerine benzeyen tuhaf yörüngelerini oluşturmuştu.
Kimliği belirsiz, büyük bir gezegenin varlığı fikri Sedna'nın 2004 yılındaki keşfinden bu yana birkaç kez gündeme geldi. Ancak Brown ve Batygin'in hesaplamalarını duyuran 2016 tarihli makaleleri açık bir eylem çağrısıydı:[3]
Sistemimizde bir yerlerde dokuzuncu bir gezegen olduğu kesin. Şimdi tek yapmamız gereken onu bulmak!
Kayıp bir gezegenin izini sürmek, doğası gereği tuhaf bir uğraş. Schwamb bunu şöyle açıklıyor:
'Güneş sisteminde kaç gezegen var?' sorusu kolay bir soru olmalı, değil mi? Ne yazık ki değil!
Bir dokuzuncu gezegen bulmak bilimsel açıdan büyük bir olay olurdu. Böylesi bir keşif, hala Plüton'un rütbesinin düşürülmesine yas tutan halkı avutmaktan öte, güneş sistemimizin geçmişiyle ilgili bildiklerimizi de değiştirebilir. Schwamb bunu şöyle açıklıyor:
Kuiper kuşağı içindeki ve ötesindeki tüm cisimler, gezegen oluşumu sürecinin kalıntılardır. Esasen güneş sisteminden silinmiş olan saklı bir öyküyü anlatırlar.
Peki gezegenler güneşten bu kadar uzakta mı oluştu, yoksa sonradan buraya göç mü ettiler? Diğer yıldızların çevrelerinde hareket eden gezegenlerin birçoğunun güneş sistemi modelinde bir çeşit "mini Neptün" bulunuyor. Schwamb bizde böyle bir örnek olmamasının çok garip olduğunu düşünüyor.
Eğer bir Dokuzuncu Gezegen varsa Dünya'dan daha büyüktür. Brown'ın tahminine göre yedi Dünya kütlesi civarındadır. Ancak birçok teleskobun algılama sınırının ötesinde bir uzaklıktadır.
Genel olarak gözlemevlerinde ya tek seferde daha geniş bir görüş alanını incelersiniz ya da daha küçük bir alandan daha çok ışık toplayarak uzak ve sönük cisimleri görmek üzere büyük bir ayna kullanırsınız. Uzay oldukça geniş bir yerdir, bu yüzden tek bir cismi bulma umuduyla koskoca evrenin minicik bir parçasına odaklanmak, başarı şansı çok düşük bir çaba olacaktır.

Yalnızca Brown, Batygin, Sheppard ve Trujillo değil, birçok başka astronom da Güneş Sisteminin derinliklerine bakmayı denemişti.[15] Goblin, FarOut ve FarFarOut da dahil olmak üzere, bazı başka ETNO'lar bulundu.[16], [17] Bunlar Dokuzuncu Gezegen avcılarının inceleyebileceği yeni kütleçekimsel ipuçlarıydı. Ancak Dokuzuncu Gezegen bir şekilde gözlerden ırak kalmayı başardı.
Garip Yörüngeleri Açıklayan Alternatif Hipotezler
Elbette, Dokuzuncu Gezegen'i bulamamalarının nedeni görünmez olmasından ziyade var olmaması da olabilir. Geçtiğimiz on yılda, Sedna ve arkadaşlarının tuhaf şekilde kümelenmiş yörüngelerini açıklamak üzere bazı alternatif hipotezler türetilmiştir.
Bir olasılık, Dokuzuncu Gezegenin güneş sisteminin en dış sınırlarında, tahmin edilenden başka bir yere konuşlanmış, görece küçük ve Mars boyutlarında bir cisim olmasıdır. Arizona Üniversitesi'nde bir yörünge dinamiği araştırmacısı olan Kathryn Volk, 2017 yılında, Neptün ötesi birtakım cisimlerin yörüngelerinin Kuiper kuşağında yer alan Mars benzeri bir dünyaya işaret ettiğini düşündü. Ancak zaman içinde gözlemlerden elde edilen yeni veriler ekibinin varsayımını baltaladı. Astronomi konferanslarında Mars benzeri bir Dokuzuncu Gezegen olasılığı gündeme gelmesine rağmen Volk, bugün buna şüpheyle yaklaşıyor:
Var olduğu tahmin edilen büyük Dokuzuncu Gezegen gibi, muhtemelen Mars benzeri bir Dokuzuncu Gezegen de yok. Mevcut hiçbir tahminin doğru olduğunu düşünmüyorum.
2020'de bilim insanları, erken dönem kalıntılardan oluşan yeterince kütleli bir buz halkasının da bazı ETNO'ların yörüngelerini şekillendirmiş olabileceğini öne sürdü. Brown, diğer yıldızların çevrelerinde de eğimli buz halkaları görülebildiğine dikkat çekiyor.[18] Ancak bu halkaların oldukça kütleli başka bir gezegenin kütleçekim etkisiyle sabit kaldıklarına inanılıyor. Bu da elimizdeki verileri sadece Dokuzuncu Gezegen'le açıklamamızı daha da zor bir hale getiriyor.
Diğer yandan, uzun zaman önce yakınlardan geçen bir yıldızın ya da uzayda dolanan bir serseri gezegenin Sedna'yı ve arkadaşlarını tuhaf yörüngelere oturtmuş olabileceği de ileri sürülmüştür. Hatta 2019'da araştırmacılar, bu işin sorumlusunun minik bir karadelik olup olamayacağını da merak etmiştir.[4] Bu olasılığı Brown'a sorduğunuzda gülümsüyor ve şöyle diyor:
Bu, muhtemelen yedi Dünya kütlesinde bir karadelik. Hatta öğrencilerimden biri, benim için 3D yazıcıyla bir kopyasını yaptı!
Kesin olarak bildiğimiz şey, orada yedi Dünya kütleli bir cisim olduğu. Tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz. Bir karadelik olabilir. Bir kedi ya da bir ekmek de olabilir! Bunların hepsi olası; elbette karadelik gibi bazı seçenekler diğerlerinden daha akla yatkın.
Bunun bir gezegen olması da beklenebilir. Ne de olsa böyle gezegenleri diğer yıldızlara uzak yörüngelerde sürekli görüyoruz.
Trujillo ise alternatif açıklamaları değerlendirirken biraz daha ihtiyatlı davranıyor:
Kesinlikle haklı olabilirler; bu hipotezlerin hepsi araştırılmayı hak ediyor. Sedna ve diğer ETNO'ların oraya nasıl gittiğini hala bilmiyoruz. Ancak keşfedilmemiş büyük bir gezegenin varlığı da ciddi bir olasılık.
Brown kadar katı olmamakla birlikte, Batygin de fikrini şöyle savunuyor:
Astrofizikte ortaya atılan birçok varsayım yanlıştır. Buna karşın, bu problem üzerinde uğraştığım sekiz yılda gördüğüm en şaşırtıcı şey, bu fikri yanlışlayacak ikna edici bir alternatifin ortaya atılmamasıydı.
Tartışmaya açık olarak, Dokuzuncu Gezegen hikayesinde en büyük meydan okuma Sedna ve yoldaşlarının yörüngelerinin hiç de ilginç olmayabileceği fikridir. Astronomlar uzayın tüm bölgelerini net bir şekilde göremezler. Gözlemevleri kışın hava koşullarından etkilendiğinde gece göğünün bir köşesi için elde edilen veriler eksik olacaktır. Ayrıca ETNO'lar, akıl almaz uzunluktaki yörüngelerinin çoğunu Dünya'dan o kadar uzakta geçirirler ki yalnızca Güneş'e en yakın oldukları zaman güneş ışığıyla parıldarlar.
Öte yandan Güneş sistemimiz, sarmal şeklindeki gökadamızın kollarından birinde konumlanmıştır ve içe doğru baktığımızda tüm gördüğümüz yıldız ışığıdır. Bu güzel bir manzaradır tabii ama astronomlar için can sıkıcıdır. Kanada'daki Regina Üniversitesi'nden Samantha Lawler, bu durumdan şöyle yakınıyor:
Samanyolu'nun varlığı yüzünden kimse, Neptün ötesi cisimleri rahatlıkla bulamaz. Bu iş için küçük, bulanık, hareket eden bir nokta aramanız gerekir ve arka planda o kadar çok yıldız (ışığı) vardır ki böyle bir noktayı görmek imkansızlaşır.
Astronomlarca bilinen Kuiper kuşağı cismi ve ETNO sayılarının az olmasından ötürü Dokuzuncu Gezegen varsayımına kuşkuyla yaklaşan bazı bilim insanları, Sedna gibi gezegenlerin gerçekten tuhaf yörüngelerde mi bulunduğunu yoksa yalnızca şimdilik mi öyle göründüklerini bilmek için yeterli veriye sahip olmadığımızı düşünüyorlar. Washington Üniversitesi'nden Mario Jurić şöyle diyor:
Onu bulamadığımız her bir yıl, Dokuzuncu Gezegen'in gerçekten var olma olasılığı önemli ölçüde azalıyor.
Şöyle düşünün: Karanlıktasınız ve bir el feneriniz var. Onu zeminin bir kısmına tutuyorsunuz ve bir avuç bilye görüyorsunuz (Bunlar Sedna ve arkadaşları). Yalnızca bu bilgiye dayanarak bilyelerin o noktada olmalarının özel bir nedeni olması gerektiği sonucuna varabilirsiniz. Ancak zemine yayılmış halde birçok başka bilye de olabilir. Eğer hepsini görebilseydiniz ilk gördüğünüz bilyelerin aslında bir küme olmadığını anlardınız. Esasında, gelişigüzel yerleşmiş bilyelerle kaplı bir zemindeki rastgele bir grup bilyeyi görmüşsünüzdür. Buradaki sorun, el fenerinizin alanın kalanını görmenize olanak tanıyacak kadar parlak ya da geniş olmamasıdır.
Bu illüzyon, gözlem önyargısı olarak bilinen bir nedenden kaynaklanır. Dokuzuncu Gezegen meselesinde böyle bir durum olup olmadığını görmek için Lawler ve arkadaşları Outer Solar System Origins Survey'e (OSSOS) umut bağladı.[19] 2013 ve 2017 arasında OSSOS, gece göğünün sekiz parçasını taramak üzere Kanada-Fransa-Hawaii Teleskobu'nu kullanarak 800 yeni Kuiper kuşağı cismi tanımladı.[20] Sekiz cismin güneşe olan ortalama uzaklığı 150 AB'nin üzerindeydi. Bu onları, Dokuzuncu Gezegen için kütleçekimsel ipuçları olabilecek ETNO cisimleri arasına sokuyordu. Yörüngeleri ise kesinlikle kümelenmiş değildi![21]
Bu sekiz cismi gizli bir dev gezegen etkiliyorsa onlar da Dokuzuncu Gezegen'in dayandırıldığı tipte bir kümelenmeyi göstermelilerdi. Ancak göstermiyorlar! OSSOS verileri Dokuzuncu Gezegen ihtimalini saf dışı bırakamıyor ama görünmez bir gezegen tarafından şekillendirilen kümelenmiş yörüngeler gibi görünen şeyin aslında bir yanılsama olabileceğini ortaya koyuyor.[5] 2020'de, Karanlık Enerji Araştırması'nı kullanan bir diğer önyargı kontrol çalışmasının yazarları da aynı yaygın kanıya vardılar.[6] Lawler bunu şöyle açıklıyor:
Boş hipotezi reddedemiyorsak neden daha karmaşık bir şeyler öne sürüyoruz? Bizim argümanımız bu, belki de böyle bir gezegen yok.

Tartışmanın kilit noktası, çok küçük olasılıklarla uğraşıyor olmamız: Astronomların bir sonuca varabilmesi için gerekenden çok az sayıda Neptün ötesi cisim biliyoruz. Washington Üniversitesi'ndeki Astrofizik ve Kozmolojide Veri Yoğun Araştırma Enstitüsü'nde astronom olan Pedro Bernardinelli şöyle söylüyor:
Şu an söylenebilecek en nesnel şey, henüz yeterli verimiz olmadığı. Böyle bir gezegenin olmadığına epey ikna oldum. Yine de onu aramamanın ahmaklık olacağını düşünüyorum.
Neyse ki, bu arayış çok daha kolay hale gelmek üzere! Mayıs 2024'te, yaklaşık 3.200 kilo ağırlığında, araba boyutunda bir kamera, Kaliforniya'daki montaj sahasından Şili'de bir dağın zirvesine taşındı. 10 saatlik bir uçuş ve Cerro Pachón sıradağlarında 2.600 metrelik bir tepeye birkaç günlük virajlı ve inişli çıkışlı bir sürüş sonunda, 3.200 megapiksel kamera (dünyanın en büyüğü) tek bir çizik olmadan hedefine ulaştı. Ardından, tamamlanmak üzere olan Vera C. Rubin Gözlemevi'nde tıpkı bir tacın nadide mücevheri gibi yerini almaya neredeyse hazırdı.[22]
Gözlemevi, ilk ışığını Temmuz 2025'te alacak. Rubin, devasa görüş alanı sayesinde, geceler boyunca, Güney Yarıküre'den görülebilen gece göğünü görselleştirecek. Ev boyutlarındaki aynalar yuvası, kayda değer uzaklıktaki yıldız ışığını toplayacak; yani ışıldayan ve kayan hemen her şey fotoğraflanmış olacak.
Rubin, ABD Ulusal Bilim Vakfı ve Enerji Departmanı tarafından fonlanan bir girişimdir. Yıldızlarla gökadaların yalnızca kütleçekimi ile açıklanamayacak biçimde birbirine nasıl kenetlendiğini inceleyerek karanlık madde için sağlam kanıt sunan, aramızdan ayrılmış büyük bir astronomun adını almıştır. İsmine uygun şekilde, uzaklarda çöken yıldızlardan kendi güneş sistemimizdeki milyonlarca asteroide ve hatta bir dolu yıldızlararası cisme kadar sayısız gizlenmiş cismi bulmaya adanmıştır.
Cisim adedi ve yapısı çok az bilinen Kuiper kuşağı, Rubin tarafından büyük ölçüde aydınlatılmayı bekliyor. Yaklaşık kırk yılın sonunda, astronomlar oralarda 4.000 civarı cisim buldu. Washington Üniversitesi'nden astronom Mario Jurić; Rubin ile bu sayının 40.000'i bulacağını tahmin ediyor. Brown bu sözlere "Ah, bunları kim önemsiyor ki?" diyerek gülüyor. Nihayetinde, Brown'ın hedefi Dokuzuncu Gezegen ve Rubin'in muhtemelen bu keşfi yapacağını belirtiyor.
Rubin'in sayısız bilimsel hedefini gerçekleştirmek üzere astronomlar, gözlemevinin otomatikleştirilecek olan gece göğü araştırmaları için bir strateji ortaya koyuyorlar. Astronomlar, diğer teleskoplarda yaptıkları gibi Rubin'in de belirli saatlerde gözlem yapmasını isteyemezler. Bunun yerine algoritmalar, Rubin'in gece görsellerini bir katalog haline getirecek. Ardından bu kataloglar kamuya açılacak.
Güneş sistemi bilimi için astronomlar, Rubin gözlemlerinden son elde edilen yörünge parametreleriyle birlikte bilinen ve henüz tanımlanmamış olan hareketli cisimlerin bir listesini görecek. Böylece, Dokuzuncu Gezegen'i arayan araştırmacılar yeni keşfedilen Neptün ötesi cisimleri kullanarak gezegenin varlığına dair kanıtların güçlendiğini ya da çöktüğünü görebilecek.
Brown'a göre, çok sayıda ETNO bulunduğunda Sedna ve yoldaşlarında olduğu gibi saklı bir gezegenden kaynaklanması beklenebilecek kümelenmiş yörüngelerin var olup olmadığı açıklık kazanacak. Ayrıca, Rubin tüm güney gökyüzünü göreceğinden, gözlem önyargıları kısa sürede elenecek. Brown bu konuda şöyle söylüyor:
Eğer bir kümelenme varsa, Dokuzuncu Gezegen de vardır.
Dokuzuncu Gezegen'in, Rubin tarafından algılanan hareketli cisimler arasında yer alması da mümkün. Dokuzuncu Gezegen da Uranüs ve Neptün gibi buzla kaplı ve hidrojen zarflı bir cisimse yansıtacağı yüksek oranda ışık ile tespiti kolay olacaktır. Öte yandan, en iyi senaryoda bile bir Rubin görselinde iğne deliği kadar bir ışık görülecektir. Batygin kötümser bir yaklaşımla şunları söylüyor:
Belki de gezegen çıplak bir kayadan ibaret. Böyleyse pratikte görünmez, süper karanlık bir dünya olmalı. Kuşkusuz, bu üzücü olurdu. Ancak gerçek bu olabilir. Gerçek neyse göreceğiz ve sonuç ne çıkarsa çıksın üzülmeyeceğiz. Yine de bazılarımız hayal kırıklığına uğrayacak.
Eğer gezegen Samanyolu'nun önünde bir yerdeyse bu, Bernardinelli'nin deyimiyle bir kâbus olurdu. Yine de Jurić, Rubin'in yazılımının birbirine karışan yıldız ışıklarını saf dışı bırakmak için elinden geleni yaparak arkasında gizlenen her şeyi açığa çıkaracağını umuyor. Jurić, sonuca bu şekilde ulaşabileceğimizi düşünüyor ama "Denemeden bilemeyiz." diye ekliyor.
Kötü senaryolar bir yana, astronomlar Dokuzuncu Gezegen arayışının birkaç yıl içinde sona ermesini bekliyor. Sadece bir yıl içinde, Dünya (ve Rubin) güneşin etrafını bir kez dolaşmış olacak. Yalnızca kötü hava koşulları orada ne olduğunu görmemize engel olabilir, kötü bir kış ayı tüm bir aylık gökyüzü görüşümüzü ortadan kaldırabilir ama teleskop ertesi yıl bunu telafi edebilir. Jurić, zamanlamanın bu keşifteki önemine şöyle değiniyor:
Onu bulamadığımız her bir yıl, Dokuzuncu Gezegen'in gerçekten var olma olasılığı önemli ölçüde azalıyor.
Birkaç yıl sonra Dokuzuncu Gezegen'in varlığı (ya da yokluğu) birçok astronom için tartışılmaz hale gelecek. Schwamb, Rubin'in gözlemlerinden umutlu olduğunu belirtiyor:
Rubin ideal bir gezegen avcısı. Dünyada bunu yapabilecek yetenekte başka bir teleskop olduğunu düşünmüyorum.
Çoğu astronom, Rubin'in ortaya koyacaklarını bekleyip görmekten mutluluk duyuyor. Doktora danışmanlığını Mike Brown'ın üstlendiği Schwamb ihtiyatlı davranıyor:
Eğer bir gezegen varsa büyük bir heyecan duyarım. Ama eğer yoksa, o kadar da şaşırmam.
Öte yandan, Brown ve Batygin gezegenin varlığından hiç olmadıkları kadar eminler. 2024 yılındaki bir çalışmada, 17 Neptün ötesi cismin sıra dışı özelliğe sahip yörüngelerini incelediler:[7] Bu cisimler yörüngelerinin uç noktalarında Güneş'e Jüpiter kadar yaklaşabiliyorlar. Peki Neptün'ün yörüngesini bu şekilde kesen cisimler güneş sisteminin dışına itilmeliyken bu cisimler bu yörüngelerde nasıl var olabildi? Bilim insanları, bir şeyin güneş sisteminin kenarlarında gezinen gök cisimlerini yakalayıp aslında güneşe çok daha uzak konuma olmaları gerekirken bu yakın yörüngelere oturttuğundan şüpheleniyor.
Brown ve Batygin, Güneş sisteminin sanal simülasyonlarını kullandıkları çalışmalarıyla bu yörüngeleri şekillendirebilecek çekim etkilerini hangi tür cisimlerin oluşturabileceğini görmeye çalıştılar. Bu cisimler arasında yakınlardan geçen yıldızlar, Samanyolu'nun kendisi ve Dokuzuncu Gezegen de vardı. Araştırmacılara göre, Dokuzuncu Gezegen'in var almadığı olasılıklar pek akla yatkın değil. Batygin, bu sonucun Dokuzuncu Gezegen'in uzayda bir yerde var olduğuna dair en güçlü istatistiksel kanıt olduğunu söylüyor.
Böyle bir gezegen varsa, Brown ve Batygin'in onu keşfedenler olamaması oldukça olası. Jurić'in aktardığı üzere, Rubin onu otonomik olarak algılayabilir ve bunun üzerine verileri okuyan başka bir grup astronom da gezegenin varlığını doğrulayabilir. Rubin'in yazılımı ile otomatik olarak fark edilmediği durumda ise başka bir astronom, görsel verisinin üzerinde kendi yazılımını kullanarak ya da Rubin'in bulduğu ancak Dokuzuncu Gezegen adayı olarak işaretlemediği hareketli cisimlerin olduğu bir listeyi inceleyerek Dokuzuncu Gezegen'i bulabilir. Tam bir teorisyen olan Batygin, kimin ortaya attığından bağımsız olarak en önemli şeyin keşfin yapılması olduğunu söylüyor ve "Ben yalnızca cevabı bilmek istiyorum." diyor.
Brown Dokuzuncu Gezegen gerçekse, ilk tepkisinin rahatlama olabileceğini söylüyor. Onu gören ilk kişi olmazsa başlangıçta hüsrana kapılacağını da itiraf ediyor. "Onu keşfeden olmayı çok isterim." diyor. Ancak yine de o ve arkadaşlarının başından beri haklı olduğu kanıtlanırsa ve kızının kefaret talebini yerine getirebilirse memnun olacak. Bunun yanında, kısmen kendi araştırması sayesinde Güneş Sistemi tarihinin bir kez daha değişmesinden heyecan duyacağını belirtiyor:
Önümüzdeki birkaç yıl boyunca oturup Dokuzuncu Gezegen'in üstünde çalışmamız çok muhtemel. Dünya'daki ve uzaydaki herhangi bir teleskop şu anda ona bakıyor olabilir. Neye benzerse benzesin, güneş sistemindeki en iyi gezegen olacak!
Evrim Ağacı'nda tek bir hedefimiz var: Bilimsel gerçekleri en doğru, tarafsız ve kolay anlaşılır şekilde Türkiye'ye ulaştırmak. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye'de bilim anlatmak hiç kolay bir iş değil; hele ki bir yandan ekonomik bir hayatta kalma mücadelesi verirken...
O nedenle sizin desteklerinize ihtiyacımız var. Eğer yazılarımızı okuyanların %1'i bize bütçesinin elverdiği kadar destek olmayı seçseydi, bir daha tek bir reklam göstermeden Evrim Ağacı'nın bütün bilim iletişimi faaliyetlerini sürdürebilirdik. Bir düşünün: sadece %1'i...
O %1'i inşa etmemize yardım eder misiniz? Evrim Ağacı Premium üyesi olarak, ekibimizin size ve Türkiye'ye bilimi daha etkili ve profesyonel bir şekilde ulaştırmamızı mümkün kılmış olacaksınız. Ayrıca size olan minnetimizin bir ifadesi olarak, çok sayıda ayrıcalığa erişim sağlayacaksınız.
Makalelerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu makalemizle ilgili merak ettiğin bir şey mi var? Buraya tıklayarak sorabilirsin.
Soru & Cevap Platformuna Git- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- Çeviri Kaynağı: Scientific American | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. E. Brown, et al. (2004). Discovery Of A Candidate Inner Oort Cloud Planetoid. American Astronomical Society, sf: 645-649. doi: 10.1086/422095. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. A. Trujillo, et al. (2014). A Sedna-Like Body With A Perihelion Of 80 Astronomical Units. Nature, sf: 471-474. doi: 10.1038/nature13156. | Arşiv Bağlantısı
- ^ K. Batygin, et al. (2016). Evidence For A Distant Giant Planet In The Solar System. American Astronomical Society, sf: 22. doi: 10.3847/0004-6256/151/2/22. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. Scholtz, et al. (2019). What If Planet 9 Is A Primordial Black Hole?. American Physical Society (APS). doi: 10.1103/PhysRevLett.125.051103. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. Shankman, et al. (2017). Ossos. Vi. Striking Biases In The Detection Of Large Semimajor Axis Trans-Neptunian Objects. American Astronomical Society, sf: 50. doi: 10.3847/1538-3881/aa7aed. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. H. Bernardinelli, et al. (2020). Testing The Isotropy Of The Dark Energy Survey’s Extreme Trans-Neptunian Objects. American Astronomical Society, sf: 28. doi: 10.3847/PSJ/ab9d80. | Arşiv Bağlantısı
- ^ K. Batygin, et al. Generation Of Low-Inclination, Neptune-Crossing Tnos By Planet Nine. (17 Nisan 2024). Alındığı Tarih: 15 Haziran 2025. Alındığı Yer: arXiv doi: 10.48550/arXiv.2404.11594. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. D. Lemonick. Hidden "Planet X" Could Orbit In Outer Solar System. (1 Şubat 2016). Alındığı Tarih: 21 Haziran 2025. Alındığı Yer: Scientific American | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. Rao. How To Move The World’s Largest Camera From A California Lab To An Andes Mountaintop. (3 Mayıs 2024). Alındığı Tarih: 21 Haziran 2025. Alındığı Yer: Scientific American | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. G. Andrews. Jwst Spies Surprising Signs Of Warmth In Frozen Solar System Worlds. (28 Şubat 2024). Alındığı Tarih: 21 Haziran 2025. Alındığı Yer: Scientific American | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. David. Ringo Is A Beatle, Hawaii Is A State--Why Isn't Pluto A Planet?. (29 Mart 2017). Alındığı Tarih: 21 Haziran 2025. Alındığı Yer: Scientific American | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. O'Callaghan. Voyager 2 Makes An Unexpectedly Clean Break From The Solar System. (4 Kasım 2019). Alındığı Tarih: 21 Haziran 2025. Alındığı Yer: Scientific American | Arşiv Bağlantısı
- ^ Scientific American. Astronomer Mike Brown On The Solar System's Outer Reaches. Alındığı Tarih: 21 Haziran 2025. Alındığı Yer: Scientific American | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Lawler. Why Astronomers Now Doubt There Is An Undiscovered 9Th Planet In Our Solar System. (22 Ağustos 1970). Alındığı Tarih: 21 Haziran 2025. Alındığı Yer: The Conversation | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. Plait. Where Is Planet Nine? Its Hiding Places Are Running Out. (15 Nisan 2024). Alındığı Tarih: 21 Haziran 2025. Alındığı Yer: Scientific American | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. Voosen. Newly Discovered ‘Goblin' World Hints At The Presence Of Planet Nine. Alındığı Tarih: 21 Haziran 2025. Alındığı Yer: Science | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. Voosen. Astronomers Discover Solar System's Most Distant Object, Nicknamed ‘Farfarout'. Alındığı Tarih: 21 Haziran 2025. Alındığı Yer: Science | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. Skibba. Planet Nine Could Be A Mirage. (5 Mayıs 2020). Alındığı Tarih: 21 Haziran 2025. Alındığı Yer: Scientific American | Arşiv Bağlantısı
- ^ OSSOS. Ossos - The Outer Solar System Origins Survey. Alındığı Tarih: 21 Haziran 2025. Alındığı Yer: OSSOS | Arşiv Bağlantısı
- ^ CFHT. Canada France Hawaii Telescope. Alındığı Tarih: 21 Haziran 2025. Alındığı Yer: CFHT | Arşiv Bağlantısı
- ^ OSSOS. Striking Biases. Alındığı Tarih: 21 Haziran 2025. Alındığı Yer: OSSOS | Arşiv Bağlantısı
- ^ Rubin Observatory. Lsst Camera Arrives At Rubin Observatory In Chile, Paving The Way For Cosmic Exploration. (22 Mayıs 2024). Alındığı Tarih: 21 Haziran 2025. Alındığı Yer: Rubin Observatory | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 22/06/2025 00:08:12 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/20825
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in Scientific American. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.