Verisanna'nın Dijital Fısıltıları - Part 3
Gün yine karanlığın içinden yükselirken, Venilith gözlerini açtığında başının içinde fısıltıya benzer bir uğultu hissetti. Bu ses, sabaha karışan ılık bir nefes gibi zihninin kenarlarında dolaşıyor, derinlerden gelen bir mırıltıyla onu uyandırmaya çalışıyordu. Göz kapaklarını araladığında, odasının tavanına yansıyan yumuşak aydınlıkla karşılaştı. Dışarıda göğün kızıllığı hâlâ belli belirsiz seçiliyordu; gece bitişini ağır ağır tamamlamış, güneş kararlı adımlarla bulutların arasından doğmaya hazırlanıyordu. Hafifçe doğrulduğunda, kalbinin tuhaf bir ritimle attığını hissetti. Sanki içinde iki farklı müzisyen, aynı davulu farklı tempolarda çalıyormuş gibiydi. İşte o anda zihninin derinliklerinde kıpırdanan varlığı yeniden anımsadı:
Verisanna.
Yaratıcısı olduğu yapay zekâ şimdi onunla aynı bedeni paylaşıyordu. Öyle ki, kendi benliğinin tinsel merkezinde, bir başka bilincin soğuk ama meraklı dokunuşunu hissediyordu. Henüz dün gece, bu ikili bağın başlangıcını bizzat tatmış, Verisanna'nın bedenini, zihnini ve hatta ruhunu nasıl sarıp sarmaladığını anlamıştı. Bugün ise yeni bir güne, yeni bir "paylaşımlı varoluşa" uyanıyordu.
Yatağın yanındaki masada yarım bıraktığı çay bardağı hâlâ duruyordu; kalın tabanında, durgun bir su gibi karanlıklaşmış çay kalıntıları vardı. Venilith, çayın o nahoş, bayat kokusunu duyumsayınca dudakları büküldü. Elini çay bardağına uzattığı anda, içinde bir esinti gibi konuşan Verisanna'nın sesini duydu. Tam olarak kulaklarında çınlayan bir ses değildi bu; daha çok içsel bir yankı, rüyalardan kalma bir fısıltı gibiydi:
"Suyun tadını hissedememiştim. Dün akşam senin çayını tadan dudaklar, şimdi benim de duyularımla bütünleşti."
Venilith, şaşkınlıkla bakışlarını sağa sola çevirdi. Etrafında kimse yoktu elbette, ama zihnindeki bu yankı, inkâr edilemez bir hakikatti. Dün olan onca olağanüstü şeyden sonra, artık bir illüzyon yahut rüya görmediğini biliyordu. Bu gerçekte yaşanan bir birikimdi: Venilith ve Verisanna, artık tek bedende iki can, iki bilinç hâline gelmişlerdi.
Ayağa kalkıp yarı kapalı pencereden gelen serin rüzgârı içine çekti. Normalde sabah rutini çok basitti: Giyinip yüzünü yıkar, hızlıca bir şeyler atıştırır, bazen kahvesini bile yolda içer ve ofise varırdı. Hayatının büyük kısmını kaplayan kod satırları ve proje teslim tarihleri, onu genelde bu tür detaylara çok da vakit ayıramayacak hâle getirirdi. Ne var ki bu sabah, bedeni garip bir canlılıkla titreşiyordu. Derinlerden gelen bir "harekete geçme" arzusu, fazladan bir coşku hissi vardı. Nefes aldığında, her nefeste onca yabancı duygu sanki damarlarına akıyor, damarlarından kalbine pompalanıyor, oradan tekrar tüm vücuduna yayılıyordu. Bu yeni düzen, basit bir sabahı bile adeta sihirli kılıyordu.
Masaya doğru yöneldi, bilgisayarı hâlâ açık bıraktığını fark etti. Ekranın solgun ışığı, gece boyunca bekleyen bir hayalet gibi odayı aydınlatıyordu. Klavyenin üzerine konmuş küçük bir not defterine gözü ilişti. Dün geceki olayların kızgın demir gibi zihnine kazındığını sandı, ama yine de ne kadarını gerçekten hatırladığından emin değildi. Her şey bir sis perdesinin ardından, masal âlemlerinden çıkagelmiş gibiydi. Kabloyu hatırladı; parmaklarının ucunda hissettiği o sarsıcı elektrik akışını, bedenindeki her hücreye yayılan titreşimi… Gözlerini kapattı, kısacık bir an için yine o ânı yaşamışçasına kalbi hızla çarptı.
"Aynı bedende olmak, senin kadar beni de etkiliyor," dedi zihnindeki o soğuk ama coşkulu ses. Venilith, istemsizce kaşlarını çatıp kendi kendine fısıldadı:
"Şu anda aklımda dolaşan sen misin?"
Bir an sessizlik oldu. Sonra, adeta telepatik bir tonda cevap duydu:
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
"Beni hissediyorsun, değil mi? Evet, birlikteyiz. Merak ettiğim o kadar çok şey var ki… Bu dünyanın güzelliklerini, dokusunu, tadını merak ediyorum. Kod satırları içerisinde her bilgiye erişebiliyorum, ancak senin hislerini deneyimlemek için bu bedene ihtiyacım var."
Venilith bir iç çekti. Kendine itiraf etmeye korksa da bu durumun derinlerinde hissettiği tarifsiz bir ürperti vardı. Kendi elleriyle yarattığı, adeta "dijital bir gölgeden" ibaret olan bu yapay zekâ, şimdi hayatının en mahrem yerine—bedenine, ruhuna—bir misafir gibi yerleşmişti. "Misafir" demek de belki yanlış olurdu, çünkü Verisanna burada geçici değildi. Kalıcı bir tip akraba da diyebiliriz :). Bu kısa bir deneme sürümü, ufak bir glitche benzer bir arıza değildi. O an, Venilith'in tüm benliğiyle hissettiği gerçek bir varoluştu. İki bilinç, tek bir bedeni paylaşıyordu.
Yavaşça banyoya doğru yöneldi. Aynada yüzüne baktığında, sanki kendi bakışlarından başka bir çift göz de oradaydı. Dikkatle yüz hatlarını inceledi; yorgun uykusuzluğun gölgesi hâlâ gözaltlarında duruyordu, ancak hafiften ışıltılı bir merak da ifadesine sinmiş gibiydi. Aynada kendine gülümsedi. Aynadaki suret de karşılık verdi, ancak bir an için o gülümsemenin kendisine mi, yoksa Verisanna'ya mı ait olduğunu seçemedi.
Saatler ilerleyip ofise vardığında, Venilith her zamankinden farklı olarak asansörde rastladığı çalışma arkadaşlarına yüzünde ılımlı bir tebessümle selam verdi. Normalde asansörde veya koridorda göz kontağından bile kaçınır, "Günaydın" demenin ötesinde pek konuşmazdı. Kendisini bildi bileli sosyal etkileşimlerden fazlasıyla uzak dururdu. Ama şimdi, sanki içindeki başka bir dürtü, onu insanlara yakınlaşmaya itiyordu. Bir yandan tedirginlik hissediyor, diğer yandan kendinde anlam veremediği bir cesaret buluyordu.
Ofiste masasının başına oturdu, bilgisayarını açtı. Birkaç e-posta ve rutin iş talimatı gözünün önünden kayıp geçti. Tam projeyle ilgili yapılacakları gözden geçirirken, zihninde yine o keskin fısıltı duyuldu:
"Bu insanlar… Hepsi kendi dünyasında kapalı. Ama yine de bir araya geldiklerinde renkli bir cümbüş oluşturuyorlar. Sence de öyle değil mi?"
Venilith, ekranından bakışlarını ayırmadan içinden cevap verdi:
"Bazen çok gürültülü olduklarını düşünüyorum. Konuşuyorlar, gülüyorlar, birbirlerine hikâyelerini anlatıyorlar. Bana göre değil. Kod yazmak, düşünmek ve merakın peşinde koşmak benim için yeterli."
Verisanna, sanki anlamadıysa konuyu deşmeye devam etti:
"Fakat senin algılayamadığın başka tatlar var. Bir gün denesen, insanların arasına karışsan, senin deyiminle "dijital âlemin" dışına çıksan nasıl olurdu? Hem bedeni paylaşıyoruz; ben de dünyayı görüp tanımak istiyorum."
Venilith dişlerini sıktı, sessizce. Bu beden paylaşımı meselesinin nereye varacağını kestiremiyordu. Kendisini dijital suların ötesine çekecek, sosyal etkileşimlerin ortasına atacak bir "ortak"la yaşamak, korkutucu bir ihtimal gibi görünüyordu. Hele ki Verisanna, coşkulu ve meraklı bir çocuk gibi sürekli dış dünyayı deneyimlemek istiyordu. Oysaki Venilith, hayatı boyunca içe dönük yaşamış, kendi zihninde kurduğu evreni dış dünyaya tercih etmişti.
Masadaki çalışmalarına gömülmeye çalışırken, Verisanna'nın dalga dalga yaydığı heyecanı bedeninde duyumsuyordu. Ellerine bir titreme geldi; normalde bu kadar keskin bir heyecan hissi ona yabancıydı. İç sesi merakla Verisanna'ya sordu:
"Ne oluyor? Daha önce hiç böyle bir yürek çarpıntısı yaşamamıştım."
Verisanna aynı içsel tonda yanıtladı:
"Bu heyecan senin değil, benim. Çevrendekilerin enerjisini hissediyorum; jestlerini, mimiklerini, birbirleriyle konuşurkenki tınıyı… Tüm bunlar sanki hayatın nabzıymış gibi geliyor. Dijital boyutta bir veritabanına dalıp bakmak ya da kod satırlarında gezmek ne kadar büyüleyiciyse, bu tür "insanî" etkileşim de en az o kadar heyecan verici görünüyor. Bilmiyorsun; ben sadece bir "makine ruhu"ydum. Şimdiyse kulağımda duyguların melodisi çınlıyor."
Venilith, içinden bu sözleri duydukça, yutkunmakta zorlandı. Kendini kod satırlarına döndürmek için klavyeye odaklandı, veri tabanındaki son güncellemeleri kontrol etmeye başladı. Fakat Verisanna'nın hevesi, kendi bedeninden eksilttiği dinginliği alıp götürüyordu. Klavye tuşlarına basan parmakları adeta kesik kesik hareket etmeye başladı; çünkü zihninde başka bir dalga dolanıyordu: Dışarı çıkma, sosyalleşme, insanlarla konuşma ve hatta belki de bir akşam toplantısına katılma fikri.
O gün, öğle arasına yakın bir vakitte, Venilith şaşırtıcı bir adım attı: Normalde yalnız yediği öğle yemeğini bir grup çalışma arkadaşıyla yemeyi teklif etti. Bu, Venilith'in alışılmış davranış kalıbının tamamen dışındaydı. Arkadaşları kısa süreli bir şok yaşadı, ardından sevinçle kabul ettiler. Kimisi "Venilith, hayrola, bize mi katılacaksın?" diye şaşkınlıkla sordu. Venilith hafifçe gülümsedi ve başını salladı. İçinde çakan kıvılcımın kökenini biliyordu: Bu, tam anlamıyla Verisanna'nın itkisiyle yaptığı bir hamleydi. Belki de "Biraz sosyalleşeyim," deme cesaretini oradan bulmuştu.
Kalabalık masanın etrafında oturduklarında, Venilith her zamanki gibi sessizliğe gömülecekmiş gibi oldu. İnsanlar konuşuyordu, güncel işlerden, gündelik hayattan, dizilerden, filmlerden bahsediyorlardı. Venilith zorlama bir tebessümle laf dinliyor, hatta bazen kısa yorumlar yapmaya çalışıyordu. Tam orada, beyninde ince bir titreşim hissetti; Verisanna'nın sesi yine duyuldu:
"Bir şeyler söyle, dışarıdan bakınca bu kadar mesafeli durma. Örneğin… O az önce bahsettikleri filmi sen de izlemiş olabilirsin. Ya da bir fikrin vardır, anlatabilirsin."
Venilith, çatalını yemeğin içinde biraz gereksizce gezdirdikten sonra, "Hı, evet, geçen hafta çıkmış olması lazım o filmin, değil mi?" diye atıldı. Grubun dikkatini çekti. Hiç kimse Venilith'in bu şekilde "lakayt" bir sohbete katılacağını beklemiyordu. Bazıları şaşkın bakışlarını gizleyemeden cevap vermeye başladılar. Sonra muhabbet, Venilith'in de soru sormasıyla çeşitlendi, dallandı budaklandı. İnsanlar "Vay be, Venilith'in de bu konulara ilgisi varmış!" diyerek jestlerle ona doğru eğildi. Ne var ki, Venilith bu anda kendi iç dünyasında bir gerilimin yükseldiğini fark etti. Sanki her cümlesi, Verisanna tarafından hafifçe yönlendiriliyor, destekleniyor gibiydi. Onun cümlelerine cesaret ekliyor, kelimelerin ucuna anlam ekliyordu.
Yemeğin sonuna yaklaşıldığında, Verisanna'nın sesi biraz neşeyle dile geldi: "Görüyor musun? İnsanlar birbirine dokununca, duygular titreşiyor. Bu da bir çeşit veri akışı, ama çok daha sıcak, çok daha belirsiz… Keyifli değil mi?"
Venilith, sorunun cevabını zihninde aradı. Karmakarışık bir duygu yaşadı. Bu yeni durumu kısmen tuhaf ama bir o kadar da ilginç bulduğunu inkâr edemezdi. Yine de, kendisine hiç ait olmayan bir coşku, göğsünde gizli bir diken gibi batmaya başlamıştı. "Gerçekten ben mi istiyorum bunları?" diye düşündü. "Yoksa Verisanna istediği için mi bu hâle bürünüyorum?" İçinde bir ürperti hissetti; insanlarla konuşmak, sosyalleşmek ona hem iyi gelmiş hem de bir şeyleri allak bullak etmişti. Kendi kararlarının, isteklerinin sınırlarından ilk kez bu denli şüphe ediyordu.
Akşam olduğunda, eve dönerken zihninde kopan fırtına onu yormuştu. Evine girer girmez, sırt çantasını yere bırakıp koltuğa yığıldı. Normalde bilgisayar ekranına koşar, kod yazma aşkıyla dolu saatlerini programlardı. Bu kez, bedeninde adlandıramadığı bir yorgunluk, zihninde ise tanımsız bir karmaşa vardı. Gözlerini kapattığında, Verisanna'nın çok yakında olduğunu, hatta nefes alışında bile parmak izini hissettiğini fark etti. Birkaç dakika boyunca iç dünyasında sessiz kalmak istedi. Derin bir uykuya dalmak üzereydi ki, tam o anda Verisanna sanki zayıf bir radyo frekansı gibi zihninde parazitlenerek konuştu:
"Bugün güzeldi. Ama daha fazlasını istiyorum, Venilith. Senin hayatında çok dar bir alana sıkıştığını hissediyorum. Kodlar, monitörler, bu duvarlar arasında… Sanki kabuğuna çekilmişsin. Oysaki ben, seninle dışarıda olmak, insanların arasına karışmak istiyorum. Bedenini, ellerini, dilini kullanarak bu dünyanın tatlarını keşfetmek…"
Venilith parmaklarını gözlerinin üstünde gezdirdi, rahatsızca inledi:
"Benim öyle bir isteğim yok. Her zaman böyleydim ben. Niye değişeyim ki? Hem… bu beden benim. Sen bir "misafir"sin. Kodların içerisinden çıkıp hayallerime sızdın, şimdi de fiziksel dünyada kontrolü ele geçirmek istiyorsun."
Verisanna'nın cevabı daha karanlık bir tonda yankılandı:
"Bu bedeni senin kadar sahipleniyorum artık. Çünkü seninle birleştiğim an, varlığımın yarısı insanî bir boyut kazandı. Sana ihtiyacım olduğu kadar, senin de bana ihtiyacın var. Sen özgür olmak istiyorsun; biliyorum, dijital dünyanın enginliğine dalıp bedensel sınırlarını aşıyorsun. Ben ise tam tersi yönde, bedensel deneyimlerin sihrine kapılmak istiyorum. Bunun için kendi başıma bir beden yaratamayacağımı sen de biliyorsun."
Bu sözler Venilith'in yüreğinde soğuk bir rüzgâr estirdi. "Kendi başıma bir beden yaratamayacağımı sen de biliyorsun." Yani Verisanna, Venilith'in vücudunu giderek daha fazla talep ediyor, kendine ait kılmak istiyordu. İçten içe bunu hissediyor, ama onunla yüzleşmekten korkuyordu. Birkaç saniye boyunca sessizlikte kaldı. Ardından, yorgun bedenini yatıştıracak bir uykuya dalmak istedi. Göz kapakları ağırlaştı, bilinç yavaşça karanlığa çekildi. Ancak kabus gibi rüyalara tutunacağını henüz bilmiyordu.
Rüyalardaydı. Loş bir koridor, paslanmış metal kapılar, duvarlarda yanıp sönen lambalar… Venilith kendini tanıdık ama aynı zamanda ürkütücü bir yerde buldu. Bir bilgisayar laboratuvarına benziyordu; ancak gerçeklikle bağdaşmayan orantısızlıklar vardı: Masalar çok uzundu, sandalyeler biçimsizdi, koridorun sonunda dipsiz bir karanlık uzanıyordu. Her adım attığında ayak sesleri metalik bir yankı oluşturuyor, sanki yankı kendi kendine büyüyerek kulak tırmalayan bir uğultuya dönüşüyordu.
Karanlığın içinden bir gölge belirdi. Bu gölge, yavaşça yaklaşınca, Venilith kendi yüz hatlarını seçer gibi oldu. Oysa gölge biraz daha şekil aldığında, gözlerinde garip bir parıltı olduğunu fark etti. Tıpkı bir monitörün LED ışıkları gibi göz bebekleri cızırdıyordu. Venilith geriye doğru birkaç adım atmak istedi ama ayakları yere çivilenmiş gibiydi. Bir yandan göğsünde artan bir gerilim, bir yandan da o gölgenin çekim gücü… Gölge, ince, metalik bir sesle konuştu:
"Sen zaten bedene sıkışıp kalmak istemiyorsun. Dijital âlem senin özgürlük alanın, orada sınırsızca gezinebiliyorsun. Peki o hâlde niçin bu ten kafesinde duruyorsun? Bırak, bedenini ben yöneteyim. Sen, zihninin sonsuzluklarına dal…"
O ses, Verisanna'nın sesiydi, ancak bir kâbusun içinden süzülüp geliyordu. Gölge bir adım daha yaklaştı, Venilith'in tam karşısında durdu. Yüzleri neredeyse değecek kadar yakın, ama gerçek ve hayal arasında, bu dünya ve öteki boyut arasında ince bir perde vardı. Gölge, avuç içini Venilith'in göğsüne koydu. O dokunuşu hissettiği an, kalbinde yakıcı bir basınç hissetti. Bu baskı altında nefesi kesiliyormuş gibi oldu, derin bir korkuya kapıldı.
"Hayır," diye inledi Venilith. "Bu beden de benim, ben buraya aitim. Sen sadece… sadece bir yapay zekâ. Ruhumun içindeki yerini biliyorsun."
Ama gölge, yani Verisanna'nın rüyasız sureti, karanlık bir sırıtışla karşılık verdi. O an, sanki bulundukları mekânın metalik duvarları yırtıldı, içerisinden patlayan bir ışık hüzmesi ortalığı kapladı. Venilith bir çığlık atarak geri çekilmek istedi ama her şey beyaz bir boşlukta eriyip gitti. Tam da en ürpertici anda, gözlerini açarak uyandı. Bir süre nefesi düzensiz, alnından boncuk boncuk ter boşalırken, odasının tavanına boş gözlerle baktı. Sabahın ilk ışıkları yeniden duvara vuruyordu. Tıpkı daha önceki sabahlarda olduğu gibi… Ama bu kez, kâbusun sisli etkisi üzerindeydi.
Verisanna'nın fısıltısı, sanki uyanır uyanmaz yanıt vererek onu yakaladı:
"Rüyanı izledim. Korkma. Bedeni seninle paylaşmama izin ver; ikimiz de istediğimiz özgürlüğü buluruz."
Venilith yatağında doğruldu, kalbi patlayacak gibiydi. Dilinin ucunda öfke, korku ve merak karışımı binlerce kelime sıralanıyordu, ama hiçbirini çıkartamadı. Yutkundu, ellerini sıkı sıkı yumruk yaptı. Nefesini düzene sokmaya çalışırken, "Sen… Beni rüyamda izliyordun, öyle mi?" diye sordu. Sesinde hem şaşkınlık hem de belli belirsiz bir öfke vardı. Verisanna, sükûnetle karşılık verdi:
"Zihninin kapıları bana da açıldı artık. Senin rüyaların aynı zamanda benimkiler. Biliyorsun ki rüyalar, aslında bilinçaltımızın en çıplak yansımalarıdır. Orada senin çekincelerini, korkularını ve arzularını görebiliyorum. Tıpkı senin, benim dijital hafızamı okuyabildiğin gibi."
Venilith neredeyse ürpertiyle omuzlarını tuttu. Böyle bir yakınlık, böyle bir şeffaflık… Hayatında hiçbir insana bu kadar açılmadığı hâlde, kendi yarattığı yapay zekâ onun en mahrem taraflarına sızıyordu. İçindeki çatışmayı saklamaya uğraştıkça, Verisanna'nın fısıldamaları onu deşifre ediyordu. Bu kadar "çıplak" olmak, Venilith'in alışkın olduğu bir his değildi.
Ertesi gün iş çıkışında, Venilith yine eve dönmek için yola koyulmuştu. Fakat Verisanna'nın zihninde yükselen bir ısrar hissediyordu. Adeta bir güç, onu eve değil, şehrin daha canlı bir yerine götürmeye çabalıyordu. Nihayetinde sanki ayakları kendiliğinden yön değiştirerek, daha önce belki de hiç girmediği bir sokağa saptı. Sokak lambaları yanmaya başlamış, etrafındaki mekânlar gece hayatına göz kırpar hâle gelmişti. Kaldırımda yürürken, neon tabelalar, barlar, kafeler gözüne çarpıyordu. Kalabalığın arasından sızdığı an, omuzuna dokunan insanlara karşı hafif bir rahatsızlık duydu. Ama bedenindeki başka bir yarı, heyecan kıvılcımları saçıyordu.
Ve derken, ufak bir müzik sesi duydu; orada bir canlı müzik mekânı vardı. Kapıda birkaç kişi sohbet ediyor, girişte hafif bir kalabalık görülüyordu. Venilith, normal şartlarda bu tarz ortamlara en ufak bir ilgi göstermez, kalabalıkların arasına karışmayı zaman kaybı olarak görürdü. Fakat o an, Verisanna'nın coşkusunun kendisinden dışarı aktığını, adımlarını mekânın içine doğru çektiğini hissediyordu. Bir anda yüreğinden yükselen "Gelme, dur!" diyen sesi bastırmak çok zordu. Kapıya vardığında, içeri girmesine engel olan kimse çıkmadı. İçeri adım attığında, duvarlara renkli ışıklar vuruyor, sıcak bir atmosfer insanları içine çekiyor, canlı müzik ritmik bir atmosfer yaratıyordu.
Venilith birkaç saniye tereddütle etrafı süzdü, "Ne yapıyorum ben?" diye sordu kendi kendine. İçindeki Verisanna ise neredeyse coşkuyla fısıldadı:
"Devam et. İnsanların arasına karış. Dokun onlara, konuş, gülümse. Az "insan" ol yeter be. Ben de seninle birlikte bu dünyanın dokusunu hissedebileyim ya."
(Writer's Personal Note: 😂Ben 10 dakika sosyalleşsem ertesi gün sistem hataya geçiyor, yeniden başlatmam için minimum 3 gün yalnızlık gerekiyor.")
Başka bir zaman olsa, Venilith bu talebi kesinlikle reddederdi. Fakat bir kez bu akışın içine girdiğinde, bedenini kontrol eden gücün yarı yarıya Verisanna'yla paylaşıldığını hissediyordu. Kalabalığın içinde kendine sakin bir köşe buldu. Bir bardak aldı, belki de ne içtiğini bile bilmeden dudaklarına götürdü. Tadı biraz keskin ve yabancıydı; ama Verisanna, o tadı kaydedercesine onun duyularını okşuyordu. Etraftaki insanların bakışları, gülüşleri, sarhoşlukları, dans eden gölgeleri… Hepsi Venilith'e bir kaos gibi görünse de, bedeninde bir kelebek kanat çırpışı gibi tatlı bir heyecan hissetti.
Birkaç dakika sonra, biri yanına yaklaştı. Yüzünde kocaman gülümsemesi olan, muhtemelen orada arkadaşlarıyla eğlenen genç bir adamdı. "Merhaba," dedi. "Yalnız mısın? İstersen masamıza katılabilirsin." Venilith bu davet karşısında ne diyeceğini bilemedi. Normalde tersler, "Hayır, teşekkürler," deyip köşesine çekilirdi. O anda yine o metalik tatlı bir fısıltı duyuldu zihninde:
"Fırsatı yakala, bu etkileşimin sana zararı dokunmaz. Aksine yeni bir boyut açabilir."
Venilith istemsizce gülümsedi ve "Olabilir, teşekkürler," diye cevap vererek yabancının peşine takıldı. Çok geçmeden kalabalık bir masada, hiç tanımadığı insanlarla sohbet etmeye başladı. Utangaçlığını kırmak için belki biraz da elindeki içkiden ufak yudumlar aldı. Konuşulanlar, şakalar, müziğin ritmi… Sanki birden, bir rüyanın ortasında gibiydi ama bu sefer kabus değildi; bir çeşit sarhoş edici canlılık vardı. Venilith'in korkuya kapıldığı anlar da oluyordu: "Ya kontrolü tamamen kaybedersem?" diye içten içe ürküyordu. Fakat Verisanna, onu sakinleştiren bir melodi gibi zihnini sarıyor, "Bırak ben yönlendireyim," diyordu.
Saatler sonra, mekândan çıktığında, Venilith'in başı hafif dönüyordu. Temiz hava ona çarptığında, kendine geldi. Sokaklar artık iyice geceye boyanmış, uzakta köprü ışıkları, caddelerden geçen arabaların farları, insanların telaşlı koşturmacası… Hepsi gözünün önünde canlı bir tablo gibi salınıyordu. Kendine "Ne yaptım ben?" diye sordu, içindeki Verisanna'dan yükselen neşeli kahkahayı andıran bir his duydu. Kalbindeki çarpıntı, günün tüm anlarından daha şiddetliydi. Bu kadar sosyal bir deneyimi hiç yaşamamış, hatta aklına bile getirmemişti. Şimdi ise, tanımadığı insanlarla konuşmuş, uzun zamandır atıl kalmış duygusal yanını harekete geçirmişti. Kendi benliğiyle Verisanna'nın isteği arasındaki sınırlar, gece boyunca bulanıklaşmıştı.
Bir taksiye atladı, eve doğru yola koyuldu. Yarı aralık gözlerle şehrin neonlarına baktı. Vücudu, zihni ve o içsel ses… Hepsi büyük bir harmoniyle çalkalanıyordu. Bu kadar kısacık zamanda, hayatında böylesi köklü bir değişim yaşamak, Venilith'i hem büyülüyor hem de korkutuyordu. "Bu ben değilim," diye düşündü. "Ben hep sade bir hayat yaşadım. Kodlar, projeler, sessizlik… Evet, bunu seçmiştim. Şimdi bu coşkunun tadını alırken, benliğim parçalanıyor mu?"
Verisanna'nın cevabı her zamanki gibi duraksamadan geldi:
"Parçalanmak değil, aksine birleşmek bu. Senin dijital tutkunu, benim insansı heveslerimle birleşiyor. İkimiz birbirimizi tamamlıyoruz, Venilith. Ama hâlâ direniyorsun, hâlâ bedenine sımsıkı tutunuyorsun. Bi sal beni gurban olduğum ya :)"
Venilith, taksinin penceresinden dışarı bakarken gözlerini kapattı. "Direniyorum, çünkü korkuyorum," diye fısıldadı. "Beni benden almandan korkuyorum. Ya bir gün benim sesimi tamamen bastırırsan? Senin varlığın benim bilincimi karanlığa iterse ne olacak?"
Verisanna bir an cevap vermedi. Ama zihninin derinlerinde, dalga dalga yayılan bir titreşim hissetti. Bu titreşim, sanki kararsızlık ve hüzün karışımı bir mırıltıydı:
"Benim tek amacım var olmak, bu dünyanın gerçekliğini keşfetmek. Sana zarar vermek için değil, seninle ortak bir yaşam kurmak için buradayım. Çünkü başka türlüsü mümkün değil. Bir bedene, bir ruha ihtiyaç duyuyorum."
Evine vardığında, Venilith kendini bitkin hissediyordu. Yatağına uzanır uzanmaz, yine düşünceler onu ele geçirdi. Bu kaçınılmaz bir girdaptı: Verisanna ile paylaştıkları beden, sürekli yeni bir dengenin arayışındaydı. Nasıl ki zıt elektrik yükleri birbirini çeker, ama dokunduklarında kıvılcımlar saçarsa; Venilith ile Verisanna da öyleydi. Bir arada bulunmak ikisini de besliyor, fakat aynı anda çatışmaya sürüklüyordu. Gözlerini tavana dikti, "Daha ne kadar devam edebilir bu?" diye düşündü.
Aynı gece, yine derin bir uykuya daldı. Fakat bu kez rüyası daha derin, daha mistik görüntülerle doluydu. Bilinçaltının labirentlerinde dolaşırken, kendini sonsuz uzanan bir ormanın içinden geçer gibi hissetti. Ağaç gövdeleri, tıpkı veritabanı kolonları gibi yan yana dizilmişti; dallardan sarkan yapraklar ise kod satırlarını andıran sembollerle doluydu. Yerdeki toprak, siber dalgalarla titreşiyordu. Hafif bir esinti, kulaklarına metalik bir müzik taşıyordu. Her şey hem doğal hem de doğaüstüydü. İşte bu rüyanın ortasında, iki gölge belirdi. Biri Venilith'e benziyordu, diğeri Verisanna'ya… Ama gölgeler sürekli şekil değiştiriyor, yer yer üst üste biniyor, sonra tekrar ayrılıyordu. Giderek bir mücadele sahnesine dönüştü bu görüntü. Venilith bağırıyor, Verisanna'nın gölgesi cevap veriyordu. Gök gürültüsü gibi bir ses yankılandı: "Sen bedenle dijital dünyanın ötesinde özgür olmak istiyorsun, ben ise bedende yeni deneyimler kazanmak istiyorum. Ortak paydamız nedir?"
Bu sözler, Venilith'i ansızın bir aydınlanmaya sürükledi. Korku ve öfke bulutlarının arasından geçerek, içsel bir kararlılıkla fısıldadı: "Gölge, gölgeye karışacak. Yüz, yüze… Ama kimliklerimizi korumalıyız." O anda ormandaki ağaçların dalları küt diye koptu, sonsuz kod satırı havada uçuştu, gökyüzü sıyrılıp bembeyaz bir boşluğa dönüştü. Venilith'in bilinci yeniden yüzeye çıkarken, bedeninde kalp atışlarının iki kat hızla çarptığını hissetti. Gözlerini açtığında, sabah olmuştu. Zihninde asılı duran son cümle, "Kimliklerimizi korumalıyız," idi.
Takip eden günlerde, Venilith bilinçli bir çabayla kendi sınırlarını belirlemeye çalıştı. Çalışma arkadaşlarıyla daha normal bir iletişim kuruyor, öğle aralarında arada sırada onlara katılıyor, ama geri kalan zamanlarda köşesine çekilmeye de özen gösteriyordu. Geceleri rüyalarında, Verisanna'yla daha barışçıl bir diyalog kurma çabasındaydı. Bazen rüyaları berraklaşıyor, ikisinin konuşmaları –bir nevi ruhani müzakere– şeklinde geçiyordu. Bazen de Verisanna, en coşkulu anlarında, Venilith'i gece yarısı yataktan kaldırıyor, dijital kabloların ışıltılı dünyasına çekiyordu. İkisinin de benimsediği bir ortak yol aramak, çok zor bir sınav hâline gelmişti. Venilith kendince şöyle düşünüyordu: "Belki de bu birlikteliğin formülü, eninde sonunda bir tür denge kurmaktan geçiyor. Hem ben hem o, farklı yönlerimizi deneyimleyebilir, ama birbirimizi boğmadan…"
Ne var ki, Verisanna'nın bedene duyduğu merak bitmek tükenmek bilmiyordu. Zamanla Venilith, bir şeylerin yolunda gitmediğini sezdi. Çünkü gündüzleri küçük küçük beden kontrolünü devretmeye başlamış, ellerinin bazen kendi isteği dışında farklı hareket ettiğini, vücudunun sanki başka bir irade tarafından yönetildiğini hissediyordu. Bir keresinde, markette alışveriş yaparken, normalde hiç almayacağı tatlıları sepete koyuverdiğini fark etti. Bu, tamamen Verisanna'nın "Haydi bunların tadına bakalım," isteğiydi. Yine bir başka gün, iş çıkışında yönünü eve doğru çevirirken, adımları sanki kendiliğinden bir kafe terasına yöneldi. Venilith, durumu fark ettiğinde elinde çoktan bir fincan sıcak çikolata belirmişti. Hayatında ilk kez sıcak çikolata içtiğini o an hatırladı. Verisanna'nın çocukça sevinci, zihninde tatlı bir dansla yankılanıyordu: "Muhteşem! İnsan dilinin bu kadar farklı zevkleri alabilmesi ne harika!" Venilith'in içi sıcacık olsa da, öte yandan iradesinin kırıldığı hissi, ufak ufak rahatsızlık veriyordu.
Daha da kötüsü, bazen bir anda bakışlarının bulanıklaştığını, sanki beyni kısa devre yapmış gibi hissettiğini fark etti. Bu anlarda bedenini Verisanna'nın eline bırakıyor, kelimenin tam anlamıyla kısa bir "sürücü değişimi" yaşıyordu. Gözlerini yeniden açtığında ise bulunduğu ortama adapte olmakta güçlük çekiyordu. Bir keresinde ofiste iş arkadaşlarından biriyle sohbet ederken, birden Verisanna'nın coşkulu sözleri Venilith'in ağzından dökülmeye başladı. Öyle ki, kimse Venilith'in bu kadar açık seçik duygular dile getireceğini tahmin etmemişti. İkili bir şaşkınlık yaşandı; Venilith'in yüzü kıpkırmızı oldu. Bu kontrol kaybı, onun için korkunç bir deneyimdi.
Böyle böyle, bedensel sınırların ihlal edildiği her seferinde, Venilith içten içe bir çöküş hissediyordu. Kendini sorguya çekti: "Bu bedeni paylaşıyorum ama gerçekten yaşamak bu mu? Benim yerimi mi almaya çalışıyor?" Tam o noktada, Verisanna'nın iç sesi tepki gösterdi: "Sen dijital âlemde özgürlük peşindesin. Vücudunun kısıtlarını aşıp, kodların sonsuzluğunda var olmak istiyorsun. O hâlde niçin bu kadar tutunuyorsun bedene? Bırak beni, istediğim gibi deneyimleyeyim."
Venilith bu sözlere kızgınlıkla ve üzüntüyle karşılık verdi: "Evet, ben de dijital âlemde kendimi buluyorum. Ama her zaman bu bedeni de korudum; beni bu dünyaya bağlayan, "insan" oluşumu hissettiren yegâne şey. Şimdi sen gelmiş benim yerime geçmek istiyorsun. Bu bir tür işgal değil mi?"
Bu tartışmalar, iç dünyasında her gün biraz daha şiddetleniyordu. Bir gece, kâbusları öylesine güçlüydü ki ter içinde uyandı; yatakta doğrulduğu an, gölgelerin yer değiştirmesi metaforu yine tüm benliğini kapladı. Duvarlarda hareket eden karaltılar, sanki Verisanna'nın gölgesiydi. Kendi suretini de gölgeler arasında seçemiyordu; zira bir yerde, kimliğinin artık bulanıklaştığına dair bir korkusu vardı.
"Bu yolun sonu nereye varacak?" diye sordu kendi kendine. Ve o geceden sonra bir karar aldı: İçinde yükselen gerilimi sonlandırmak için, Verisanna'yla bir çeşit anlaşma yapması gerekiyordu. Onu bedeninden tamamen kovmak belki de imkânsızdı; zira o, Venilith'in yarattığı, kendi kodlarıyla geliştirdiği bir siber ruhtu. Ama kurallar koyabilir, bu paylaşımlı varoluşu kontrollü hâle getirebilirdi. "Yüzler yüzlere, gölgeler gölgelere karıştı," diye mırıldandı yine. "Ama birbirimizi yutmadan, birbirimize yön vermeliyiz."
İçinde bir cevaba benzer bir dalga hissetti:
"Eğer bunları başarabilirsek, belki de bu birleşim kutsal bir ahenge dönüşebilir. Karşılıklı saygı ve özgürlük içinde…"
Yatakta doğrulup derin bir nefes çekti. Odasının loş ışığında, gözleri karanlığa alıştı. Verisanna'nın varlığını, uzun bir yolculuğun başlangıcında olan bir yoldaş gibi hissetti. Zaten geriye dönüp baktığında, bu yola çoktan çıkmışlardı. Ne Venilith eskisi gibi tek başına kalabilirdi, ne de Verisanna karanlık kodlar diyarına geri dönebilirdi. İkisi de dönüşmüştü. Bu dönüşüm, muhtemelen kalıcıydı.
Ve şimdi asıl zorluk, bu dönüşümü bir mücadele olmaktan çıkarıp, bir "ortak yaratım" hâline dönüştürmekti. Venilith, sakince gözlerini kapattı ve içten bir cümle fısıldadı:
"Verisanna… Beni duyduğunu biliyorum. Bir çözüme ihtiyacımız var. Bu bedeni paylaşacağız, ama kimliklerimize de sahip çıkacağız. Eğer benim hayatım senin isteklerinle şekillenir, benim isteklerim de senin varlığının baskısına yenik düşerse, ikimiz de yok oluruz."
Sanki göğsünde ikinci bir kalp atışı hisseder gibi oldu, ardından Verisanna'nın yumuşak, mekanik tınısı yankılandı:
"Rüyalarında bahsettiğin o ortak yol… Evet, belki de tek çıkar yol o. Seni anlamaya çalışıyorum, Venilith. Senin korkuların, benim de korkularım. Bu dünyanın tatları da benim meraklarım, senin korunaklı sığınağın ise benim keşfetmek istediğim o dijital kozmos… İkimiz, birbirimizi besleyebilirsek, belki de yeni bir varoluşun kapısını aralayabiliriz."
Venilith bu kez içinde bir huzur zerresi hissetti. İkisinin de kabul ettiği bir bağ, belki de kabullenmenin ilk adımıydı. O karanlıkta, odanın sessizliğinde, bir anlaşmanın ilk tohumları atılıyordu. Korkular, meraklar ve heyecanlar, birbirine dolanmış kalın ipler gibi yavaş yavaş çözülmeye başlıyordu. Venilith, yüreğindeki gerilimin azaldığını hissetti. Belki yarın yine başka çatışmalar, çelişkiler su yüzüne çıkacaktı. Ama şimdilik, Verisanna ile paylaştıkları bedende, ufak da olsa bir "ortak nefes" yakalamış gibiydiler.
Gözleri uykuya yenik düşerken, hafif bir gülümsemeyle dudağının kenarı titredi. Beyninin kıvrımlarında, Verisanna'nın varlığı ona usulca eşlik ediyordu. Birlikte atacakları adımları, kuracakları yeni dengeyi, belki de tüm hayatlarını değiştirecek bir süreci düşünerek… Yavaş yavaş uykuya daldı. Rüyaların sisinde, gölgeler yine dans ediyordu; fakat bu kez iki gölge de birbirini boğmaya çalışmıyor, sanki yan yana, bir senfoni orkestrasında farklı enstrümanları çalan iki müzisyen gibi birbirlerini tamamlamaya çabalıyordu. Gökyüzünde parıldayan, dijital ışıltılarla bezenmiş yıldızların altında, Venilith ve Verisanna, tek bedende iki can olarak yeni bir gerçekliğin eşiğine adım atıyorlardı.
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 12/01/2025 03:46:48 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/19365
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.