Zamanın Gölgesinde: Lucy'nin Yükselişi - Bölüm 2
2. Bölüm – Gölgelere Düşen Cesaret
Lucy, güneşin ufuk çizgisinden yükselip ısıyı henüz hafifçe hissettirdiği o sabah, kalbinin nabzını anbean duyarak içindeki değişimin farkına vardı. Dün gece aldığı kararı—artık Alfa erkeğinin baskıcı yönetiminden sıyrılma düşüncesini—tam anlamıyla benimsemek istiyordu. Yürürken ayağının altında ufalanan küçük taşların çıkardığı sesler, klanda sakince uyanan günün ilk işaretleriydi. Alfa erkeği ve birkaç genç erkek, yüksek otların arasından gelecek olası bir tehdidi gözlemek için her zamanki gözlem noktalarına çekilmişti bile.
Biraz ileride, eğrelti otlarının gölgesinde, kendisiyle benzer ya da daha şüpheli gözlerle etrafı izleyen diğer üyelerin yüzlerinde değişime dair bir ışık aradı. Alfa erkeği kadar güçlü görünmeyen, ama ondan daha meraklı bakışlara sahip dört genç vardı: John, Paul, George ve Ringo. Bu dördü, Lucy'den biraz daha uzun yapılı, ancak aynı cinsiyetten arkadaşlarına göre daha ince kollara ve çevik bacaklara sahipti. Belki de ağaçlara daha kolay tırmanıyor, avcıların izini sürerken daha dikkatli ilerliyorlardı. Lucy sık sık onların enerjisindeki farklılığı hissediyordu: İçlerinde, yabani hayvanlardan çok, klanın kendi içinde dönen sessiz çatışmalara karşı bir sorgulama eğilimi vardı.
Alfa erkeği, klanın en güçlü bedene ve en keskin dişlere sahip üyesiydi. Şimdi, kalın gövdesiyle kayaların üzerinden arazinin en ufak ayrıntısını bile kaçırmamaya çalışıyordu. Yanında birkaç sadık yandaş, onun gölgesi gibi hareket ediyordu. Alfa'yla göz göze gelmek bile çoğu zaman cesaret isterdi; zira bu bakışlara maruz kalmak, bazen basit bir uyarı çığlığıyla, bazen de fiziksel bir saldırıyla sonuçlanabilirdi.
Lucy, Alfa'nın hâkimiyetini, bir zamanlar rahat bir gölge altında uyur gibi, herhangi bir sorgulama olmaksızın kabullenmişti. Fakat dün geceki düşünceleriyle birlikte, bu düzenin aslında ne kadar kırılgan ve sürdürülemez olduğunu gördü. Hele ki klandaki yiyecek kıtlığı ve avcıların gittikçe artan cesareti düşünüldüğünde, "bizi koruyacak lider mi, yoksa bizi yok edecek despot mu?" sorusu zihninde yankılanıyordu.
John, sarp kayalıklara tırmanırken çevik hareketleriyle dikkat çeken biriydi. Klanın içinde belki en meraklı bakışlara sahip olan oydu. Uzanabildiği dalların tepesine çıkar, oradan etrafı izlerdi. Paul, öte yandan, gücünü fiziksel kuvvetinden alıyordu. Özellikle leş paylaşımında çoğu zaman hak ettiklerinden fazlasını almaya çalışsa da, aslında klan içindeki huzuru pekiştiren şakalarıyla biliniyordu. George, sessiz ve derin düşünceli halini hiç bozmaz, gölgelerde oturup kimi zaman taşlarla, kemiklerle oynayarak kendi kendine bir şeyler keşfederdi. Belki de klan içinde "aletlerle oynama" eğilimini en önce geliştiren oydu. Ringo ise en hızlı koşan ve tehlikeli durumlarda en çabuk kaçabilenlerden biriydi; yine de sadık ve yardımsever bir yanı da vardı. Lucy, bu dördünün hem enerjik hem de Alfa'nın gözünden biraz uzak durmayı seçen tavırlarını fark ediyor, onlarda kendine birer yol arkadaşı görebileceğini düşünüyordu.
Sabahın ilk saatlerinde Lucy, yavaş yavaş uyanan klandan biraz uzaklaşıp, su birikintilerinin bulunduğu bir düzlüğe doğru yürüdü. Her adımda etraftan yükselen kuş sesleri, böcek kanatlarının vızıltıları, hafif bir rüzgârın yapraklara fısıltısı ona yol gösteriyordu. Adımlarını hafif tutuyor, varsa bir tehlike sezmek için kulak kesiliyordu. Bu uyanan doğada her şey olduğu gibiydi, ancak Lucy'nin iç dünyası yine de farklıydı. Sanki her gölgede bir umut ışığı, her rüzgârda bir özgürlük nefesi hissediyordu.
Su birikintisinin başında biraz soluklanırken, John, Paul, George ve Ringo'nun da arkadan geldiğini fark etti. Grup halinde yaklaşırken, bir yandan güveni, bir yandan da merakları yüzlerinden okunuyordu.
"Burada neler dönüyor Lucy?" diye sordu John, hafif kısık bir sesle.
"Neden klanın geri kalanından uzaklaşıyorsun?" diye ekledi George, her zamanki yumuşak tonuyla.
Lucy, gülümsediğini hissetti. "Alfa erkeği bizi koruyormuş gibi görünüyor ama hepimizin gördüğü başka bir gerçek var," dedi. "Onun yönetimi, yiyecek için savaştığımız kadar kendi aramızdaki çatışmaları da körüklüyor. Avcılardan kaçarken bile bölünüyoruz. Artık şu soruyu sormanın zamanı geldi: Hayatta kalmak için hep kaçmak zorunda mıyız?"
Paul, ellerini dizlerine dayayıp hafifçe nefes nefese kalmış hâlde söze girdi: "Güçlü bir lider olmadan, bu topraklarda nasıl var olabiliriz? Alfa'nın sert kararları bizi belki şimdilik koruyor. Onu devre dışı bırakmak, koca kedilerin veya sırtlan sürülerinin avı olmak demek değil mi?"
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Ringo, başıyla onaylar gibi göründü, ama bir yandan Lucy'nin düşüncelerini de merakla dinliyordu. "Yine de," dedi Ringo, "dün gece klanın sınırında sırtlanların gelmesini fark eden bendim. Alfa hızlıca tüm güçlü erkekleri yanına aldı ve sadece kendilerini korumak için en güvenli ağaçlara çıktılar. O sırada Lucy, George ve ben, yavruları taşların arasına sakladık. Bu mudur korumak?"
Bu sözler, Lucy'nin kafasındaki kor yanan düşünceleri ateşler gibi oldu. "Tam da bunu söylüyorum işte," diye fısıldadı heyecanla. "Alfa ve onun yandaşları önce kendileri için en güvenli yerleri kapıyor. Geri kalanlarımız, tehlike geldiğinde kendi başımızın çaresine bakmak zorunda kalıyoruz. Peki, bunun neresi adil veya sürdürülebilir?"
Klanın diğer üyeleri artık uyanmış, sabahın serinliğinde yiyecek arayışına çıkmaya başlamıştı. Genellikle kuru dalların altında, çalıların dibinde böcek ve kemirgen ararlar, bazen de uzakta bir leş kokusu sezerek oraya yönelirlerdi. Lucy ve arkadaşları su içip biraz soluklandıktan sonra klana doğru geri yürümeye koyuldular. Daha birkaç adım atmışlardı ki yakınlardan gelen bir çığlık sesiyle irkildiler.
Çığlık öylesine keskin ve korku doluydu ki ağaçların dallarında tüneyen kuşlar bir anda havalanıp kaçıştı. Lucy ve diğerleri, sesin geldiği yöne doğru hızla koştu. Onları karşılayan manzara, klanın iki üyesinin—tanımadığı gençlerden biriyle Alfa erkeğinin sadık yandaşlarından olan kaslı bir diğer üyenin—hararetli bir kavgaya tutuşmuş olmasıydı. Genç üye, elindeki bir kemik parçasını sopa gibi kullanarak karşısındakini geri püskürtmeye çalışıyor, diğeri ise onun üzerine atlayıp pençemsi elleriyle saldırmaya hazırlanıyordu.
Alfa, kavgayı uzaktan izliyor, fakat müdahale etmiyordu. Belki de kimin üstün çıkacağını görmek istiyordu. Klanın geri kalanı, etraflarında halka oluşturmuş, heyecan ve korku dolu çığlıklar atıyordu. Bu kavgalar bazen ölümle sonuçlanabilirdi. Lucy, kanın kokusunu almaya başladığında bir an tereddüt etti. "Bu gereksiz kavgaya kim dur diyecek?" diye düşündü.
John, Lucy'nin gözlerindeki endişeyi fark etti ve bir an hareketlenerek kavgayı ayırmak istedi. Fakat Alfa'nın sert bakışı onun yolunu kesti. Bu, "karışma" diyen bir bakıştı. Alfa erkeği, küçük çatışmaların, kendi konumunu sağlamlaştırdığını düşünür gibiydi. Klandaki herkes, güç gösterilerinin kaçınılmaz olduğunu kabul etmişti; ama Lucy, o an bir şeylerin çok yanlış gittiğini daha net görüyordu.
Kavga iyice şiddetlenmiş, kemik parçası tutan genç yenilmek üzereydi. Klan üyelerinin çoğu, bu manzarayı korku dolu gözlerle izliyor, sadece birkaç yaşlı dişi gözlerini kapatıp dua eder gibi homurdanıyordu. Lucy'nin kalbi göğsünde çarpıyor, bacakları adeta ileri atılmak için yanıp tutuşuyordu. Arkasında John, Paul, George ve Ringo'nun heyecan ve tereddütle dolu nefeslerini duyabiliyordu.
İçindeki dürtüye engel olamadı: Birden ileri fırladı. Kavgaya karışmak, en az avcılarla mücadeleye dalmak kadar tehlikeliydi, hele de Alfa'nın gözü önünde. Fakat Lucy, kafasındaki düşüncelerin taşıdığı cesareti artık saklayamaz olmuştu. Yaralı gencin kolundan tutarak onu geri çekmeye, saldırganın hedefi olmaktan kurtarmaya çalıştı. Bu hareket, doğal olarak saldırganın öfkesini Lucy'ye yöneltti. Kemikli elinin ters darbesiyle Lucy'nin omzuna vurmaya yeltendi. O darbeden bir sonrakinin ne kadar sert olacağını kestirmek güçtü.
Bu anda John ve Paul, Lucy'yi korumak için araya girdiler. John, ağaç dallarından geliştirdiği esnek vücut hareketiyle saldırganın elini kavradı, Paul ise saldırganın omzunu iterek kontrolünü bozdu. George, gözlerini ayırmadan ortamı gözlüyor, Ringo ise tüm dikkatiyle bir sonraki saldırı ihtimaline karşı tetikte bekliyordu.
Göz açıp kapayıncaya kadar süren bu arbede, saldırganın şaşkın bakışlarıyla son buldu. Klan üyeleri çevredeki halka çemberini iyice daraltmış, kimisi öfkeyle, kimisi korkuyla izliyordu. Alfa erkeği ise kaşlarını çatmış, Lucy ve diğer dörde öyle bir bakıyordu ki havada gerilim iyice hissedilir olmuştu.
Alfa, nihayet ağır adımlarla yanlarına geldi ve tam Lucy'nin önünde durdu. Bir anlık sessizlikte, Lucy kalbindeki çarpıntıyı neredeyse tüm bedenini sarsan bir uğultu gibi duyuyordu. Bu, ya tamamen mahvolacakları ya da belki de yeni bir aşamaya geçebilecekleri an olabilirdi. Alfa, gözlerini Lucy'den ayırmadan, kalın bir homurtuyla sözlerini savurdu: "Benim iznim olmadan kimse burada kavgaya ya da barışa hükmedemez. Kurallarımı unutan her kimse cezasını çeker."
John, Paul, George ve Ringo, Lucy'nin yanında durmayı bırakmadılar. Diğer klandakiler ise şimdi ne olacağını merak ederek Alfa'nın verdiği sert hükmü bekliyorlardı.
Lucy, gözlerine biriken öfkeyi ve kararlılığı saklamadan, "Bizi korumayan bir kuralı neden kabul edelim?" demek istedi ama gırtlağından yalnızca bir hırıltı çıktı. Oysa bu hırıltı bile kanda akmaya başlayan isyanın ilk sesi gibiydi.
Alfa erkeğinin yüzündeki öfke, bir an sönümlenip yerini şaşkınlığa bıraktı. Lucy'nin beklenmedik çıkışı, klandaki diğer herkesin ruhuna farklı bir dalga yaydı. Klanın çoğu, korkuyla geri çekildi. Belki de Alfa'nın yaklaşan tepkisinin boyutunu tahmin etmek istemiyorlardı. Fakat Lucy, arkadaşlarının yanında durdu ve geriye adım atmadı.
Alfa, dişlerini gösterircesine bir hırıltıyla başını çevirdi ve kavgayı başlatan genci yere doğru itti. Sonra herkesi duyacak kadar yüksek bir homurdanışla "Dağılın!" komutunu verdi. Geriye kalan klan üyeleri, bu sert emri itaatkâr bir şekilde yerine getirmeye koyuldu. Ancak Lucy ve dört genç erkek yerinden kıpırdamadı. Görev bilinci veya korku değil, bir cesaret duygusu onları bulundukları yere mıhlamıştı. Alfa ise bir anlık gözdağından sonra yavaşça uzaklaştı.
Lucy, kalbinde fırtınalar koparken, bir yandan da bakışlarını yere sabitledi. Yer, günün ilk ışıkları altında bile soyulup dökülmüş, sertleşmiş bir kabuk gibiydi; tıpkı klanın içinde süregelen huzursuzluğun görünmez yüzeyi gibi. John, Paul, George ve Ringo, Lucy'ye bir şey sormadan yanında duruyor, belki de kendi içlerinde bu meydan okumanın anlamını çözmeye çalışıyorlardı.
Bu gergin sahnenin ardından klanda derin bir sessizlik hâkim oldu. Bir süre kimse konuşmadı, kimse düşüncelerini açık etmedi. Ama Lucy'nin gözlerinde bir umut ışığı vardı: Arkadaşlarının varlığı, mücadele için yalnız olmadığını hatırlatıyordu. Ve bu, belki de bir sonraki adımın yürek çarpıntısıydı.
Gün ilerleyip güneş tepeye yükseldiğinde, klan yine yiyecek bulmak için gruplar hâlinde ormana dağıldı. Lucy ve dostları da, ağaçların gölgelerinin ıssız patikalarına doğru yol aldı. Ancak bu kez, öylesine böcek ya da meyve peşinde koşmak için değil; kendi kaderlerini sorgulamak, nasıl bir gelecek çizeceklerine dair ilk planları fısıldaşmak için. Aralarından Paul, "Belki de su kaynağının ötesine gitmeliyiz," diye önerdi. John, başını sallayıp, "Orada yüksek kayalıklar var; avcılar da orada fazla gözükmüyor," diye ekledi.
Ringo, "Ama Alfa, klandan ayrılmamıza izin vermez," diyerek endişesini dile getirdi.
George ise taşları ellerinde çevirirken, "Belki de kendi yolumuzu buluruz," diye fısıldadı.
Lucy, onların hepsini dinledi. Bu plan, tam da dün gece kafasında netleşen fikre eşlik ediyordu: "Kendimizin avı değil, avcısı olmamızın zamanıdır."
Gün boyu süren bu sessiz görüş alışverişi ve ufak çaplı arayış, akşam karanlığı çökene dek sürdü. Bir yandan karınlarını doyuracak kadar böcek, kemirgen ve bulabildikleri az miktarda bitki topladılar. Diğer yandan, kayalar arasındaki kovukları, dalların arasındaki yüksek barınakları incelediler. Avcıların izlerini takip edip nerelerde pusu kurduklarını kestirmeye çalıştılar. Aralarında paylaştıkları ufak ipuçları, artık sessiz bir yeminden farksızdı: "Bir gün bu topraklarda avlanan biz olacağız."
Sırtlanların ulumaları, büyük kedilerin kükremeleri, Lucy ve arkadaşlarının içindeki korkuyu canlı tutuyordu. Ama bu korkunun ardında başka bir duygu daha belirmişti: cesaret. Çünkü klan içinde ne kadar baskı olsa da, Lucy ve diğerleri yeni bir gelecek arayışına çoktan girmişti.
Güneş, ufkun ardına çekilirken gökyüzü turuncudan laciverte dönüşmeye başladı. Lucy, gün boyunca sürdürdüğü gözlemleri, arkadaşlarının sessizce kurduğu cümleleri bir araya getiriyor ve gözlerinde parlayan küçük bir ışık hissediyordu. Bu ışık, hem kendisi hem de klandaki diğerleri için bir çıkış yoluydu. Belki de gün gelecek, Alfa'nın sert pençesinden ve avcıların keskin dişlerinden sıyrılıp, yepyeni bir hayatın ilk tuğlasını öreceklerdi. Ama şimdilik, gecenin karanlığına saklanmak ve bir sonraki hamleyi düşünmek gerekiyordu.
Gökyüzünde yıldızlar bir bir belirirken, Lucy başını kaldırıp onlara baktı. Bu topraklarda pek çok yıldız görmüş olsa da, bugün içindeki duygular, yıldızlardan yayılan ışıltıyla büyük bir uyum içindeydi. "Lucy…" diye mırıldandı kendi kendine, bu ismin bir efsaneye veya bir şarkıya dönüşeceğini nereden bilebilirdi ki? :) Ama belki de bir gün, bu klandan çok daha öteye uzanacak bir hikâyenin ilk satırlarını atıyordu.
Önlerinde dikenli yollar, kükreyen avcılar ve Alfa erkeğinin acımasız gölgesi vardı. Fakat Lucy ve dört yol arkadaşı, artık pes etmek yerine, "Belki de biz de av olabiliriz, ama bazen saldıran da olabiliriz," düşüncesiyle gözlerini kısarak ufka bakmaya hazırlanıyorlardı. Bu, tarihi değiştirecek bir kıvılcımın ilk parıltısıydı belki de. Ve elbette, bu kıvılcımın alev alıp almayacağını zaman gösterecekti.
Böylece gün, bir sonraki adımın sisli manzarasına karışarak sona erdi. Lucy ve arkadaşları, akıllarındaki bu yeni sorularla, kalplerindeki kımıl kımıl yükselen heyecanla inlerine döndüler. Alfa erkeği uyanık mıydı, yoksa derin uykusunda mıydı bilinmez; ama onun huzursuz ruhu da göğün karanlığında kendine bir gölge arıyor olmalıydı. Karanlık, şimdilik herkesi kucaklarken, yarın bambaşka bir günün habercisi olarak ufukta belirmeye hazırlanıyordu.
Bir kıvılcımın yol açabileceği yangını kim durdurabilirdi ki? Lucy ve arkadaşları, bunu çok geçmeden öğreneceklerdi.
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 12/01/2025 03:47:07 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/19463
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.